1*Bu nedenle sen, ey başkasını yargılayan insan, kim olursan ol, özrün yoktur. Başkasını yargıladığın konuda kendini mahkûm ediyorsun. Çünkü ey yargılayan sen, aynı şeyleri yapıyorsun. 2Böyle davrananları Tanrı'nın haklı olarak yargıladığını biliriz. 3Bu gibi şeyleri yapanları yargılayan, ama aynısını yapan ey insan, Tanrı'nın yargısından kaçabileceğini mi sanıyorsun? 4Tanrı'nın sınırsız iyiliğini, hoşgörüsünü, sabrını hor mu görüyorsun? O'nun iyiliğinin seni tövbeye yönelttiğini bilmiyor musun? 5İnatçılığın ve tövbesiz yüreğin yüzünden Tanrı'nın adil yargısının açıklanacağı gazap günü için kendine karşı gazap biriktiriyorsun. 6*Tanrı “herkese, yaptıklarının karşılığını verecektir.” 7Sürekli iyilik ederek yücelik, saygınlık, ölümsüzlük arayanlara sonsuz yaşam verecek. 8Bencillerin, gerçeğe uymayıp haksızlık peşinden gidenlerin üzerineyse gazap ve öfke yağdıracak. 9-10Kötülük eden herkese –önce Yahudi'ye, sonra Yahudi olmayana– sıkıntı ve elem verecek; iyilik eden herkese –yine önce Yahudi'ye, sonra Yahudi olmayana– yücelik, saygınlık, esenlik verecektir. 11*Çünkü Tanrı insanlar arasında ayrım yapmaz.
AÇIKLAMA: ‘Herkes kötü ise de ben iyiyim.’ Aynı bu şekilde dile getirmesek de çoğumuz kendimizi böyle görüyoruz. Ama bu ne mantıklı ne de doğrudur. Mektubun birinci bölümünde Elçi Pavlus insanlığın genel tablosunu çizdi. Hiç de iç açıcı değildi. Bunu okuyan çoğu insan: ‘Evet doğru çoğu insan böyle yozlaştı ama ben öyle değilim’der. İkinci bölümde ise Pavlus ‘Gerçekten mi?’ diye sorar. Başkalarının kusurlarını görüp de kendi kabahatimizi görmemek insanın ilginç ‘marifetlerinden’ biridir. Hatta nedense herkesin yanlışlarını ağır bir dille yargılarken kendi suçlarımıza gelince ‘Eh insanız işte...’ diyerek masum bir hata olarak tanımlarız. Gerçek şu ki hepimiz aynı kumaştan kesildik, aynı atölyeden çıktık ve aynı lekeyi taşıyoruz. Hepimiz Adem ve Havva’nın torunlarıyız ve benzer günahları işleriz. Diklenip kendi kendimizi aklamak yerine aslında Tanrı’nın merhametine sığınmamız gerek. Ne var ki insanı bu hale getiren kibir hala bizi inatçılığa sürüklüyor.
Günahın yargısı bellidir. Bir gün Tanrı’nın gazabı insanların üzerine geleceğinin farkındayız. Ama yine her nedense, kendimizi o kefede görmüyoruz. ‘Tanrı herkese yaptıklarının karşılığını verecek ama beni bağışlayacak’diye düşünüyoruz. Pavlus kendi yaptıklarına güvenen insana şunu hatırlatır ki bu şekilde Tanrı’nın önünde aklanmayı bekliyorsa yüzde yüz doğru ve dürüst olması gerek. Evet insan sürekli iyilik edip kusursuz bir hayat sürdürse belki aklanmayı umabilir. Ancak gerçek şu ki hiç birimiz bunu yapamayız. Kaldı ki başkalarına göre günahımız az ya da çok olsa hepimiz bu suça katıldık ve Tanrı’nın gazabını hak etmişizdir. Üstelik Rab bu konuda ayrım yapmaz. Yahudiler kendilerini Tanrı’ya daha yakın görüyorlardı ama Pavlus bunun esas Tanrı’ya karşı sorumluluklarını artırır diye belirtir. Sonuç olarak başkaları kadar korkunç ve iğrenç günahlara bulaşmasak da aslında hepimiz aynı kefedeyiz, hepimiz yüce Yaradan’ın gazabı altındayız.
Burada Elçi Pavlus müjdenin önemli bir temel taşını daha döşüyor. Birinci bölümde Tanrı’nın dünyadaki ahlaksızlıkları yargılayacağını belirtti. Burada ise tepeden bakıp diğer insanları yargılamaya kalkan insanların esas aynı konumda olduklarını tespit eder. Çünkü hepimiz en kötü suçlara fiilen karışmasak da kendi düşüncelerimizde fazlasıyla ortak olmuşuzdur. Üstelik diğer herkesi yargılamaya kalkarak kendimizi Tanrı’nın yerine koyup egomuzu putlaştırmışızdır. Sonuç olarak başkalarını ya da kendimizi nasıl gördüğümüz önemli değil esas önemli olan Tanrı’nın yüreğimizi nasıl gördüğüdür. Kendi kendimize yalan söylemeyi kesmeliyiz ve Tanrı’nın gözlerinden bakmayı seçmeliyiz.