İsa Mesih’in ortaya çıkışıyla beraber, sonunda gerçek bir insanla karşılaşıyoruz. İnsanlığın Aden bahçesinde Adem yüzünden kaybettiği tüm değerleri, Mesih’in karakterinde ve hayatında görebiliyoruz. Fakat Mesih’in görevi, sadece daha üstün bir yol ya da daha doğru bir yaşam tarzı göstermek değildir. Kendisi “yol, gerçek ve yaşam Benim” diye söyledi (Yuhanna 14:6). Bizler O’nun gibi kusursuz insan olmadan gerçek yolu tutturamayız ki! Daha önce gördüğümüz gibi, insan zaten kendi çabalarıyla asla kurtuluşa kavuşamaz. Nice peygamberler Allah’ın yolunu gösterdiyse de işe yaradı mı? Bu yüzden Tanrı, Mesih’i gönderirken insanın izlemesi gereken yeni bir yol göstermekten çok bizimle Tanrı arasındaki günah engelini kaldırarak esas ihtiyacımız olan kurtuluşu ve bağışlatmayı sağlamıştır.
Ne var ki, yeryüzünün her yerinde kafamızı karıştıran bin bir çeşit din türemiştir. Hepsi insanı günahından arıtarak Tanrı’ya ve cennete ulaştırmayı vaat ediyor – ama ne ilginçtir ki, bu konuda hiçbiri tam bir garanti veremiyor. Her din benzer bir ‘sevap reçetesi’ çıkarıp insanın kendi kendini iyileştirmesini sağlamaya çalışıyor. Fakat gerçek şu ki, insan neye inanırsa inansın, dininin gerektirdiği sevapların çoğunu bile yerine getiremiyor. İşte insanın aciz hali!
Sonuçta eğer din insanı insan bile yapamıyorsa, onu günahlarından nasıl kurtarabilir? İşte tam bu noktada Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta gösterdiği yol çok farklıdır. Bir kere Tanrı hiçbir zaman insanlara bir “din” sunmamıştır. Aslında din dediğimiz olgu insanların Tanrı’yı hoşnut etmek amacıyla yerine getirilmesi gereken kurallardır. Zira dinler insanların Allah’a yaklaşma çabalarından ibarettir. Kutsal Kitap’ta ise tam tersine Tanrı’nın insanlara yaklaşma ve lütfetme çabasını görüyoruz, çünkü insan zaten günaha esir olarak Tanrı’ya yaklaşamaz.
Kısacası, Kutsal Kitap’ta bir “din” görmüyoruz, tam aksine Tanrı’nın Mesih aracılığıyla tamamladığı kurtuluşu görüyoruz. İsa Mesih tek mükemmel insan olarak diğer tüm insanların günah yükünü üstlenerek insanlık uğruna kendini feda etti. Mesih’in ölüme karşı hiçbir borcu yoktur, ancak bizim için ölüme katlandı. Kutsal Kitap bu olayı şöyle açıklar:
“Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.” (Filipililer 2:6-8)
Böylece Mesih bizler gibi insan o insanlığın günah yükünü ve cezasını kendi üstüne alarak tüm insanların fidyesini sağladı. Ancak kusursuz bir insan, bizim cezamızı çekebilirdi. Ama bunu yapmanın, Tanrı’nın Oğlu Mesih için ne kadar yüce bir fedakârlık olduğunu göz ardı etmemeliyiz. İncil’in başka bir yerinde şöyle der:
“Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.” (Romalılar 5:8)
Rab bunu bize olan yüce sevgisinden dolayı yaptığını belirtiyor. Bizler yaptıklarımızla hiçbir zaman böyle bir sevgiye layık olamazdık. Hatta tam aksine hâlâ günahkârken ve O’nun sevgisini tanımazken Tanrı bize böyle inanılmaz bir kurtuluş sağladı. Ama her şeye rağmen Tanrı bizleri seviyor ve bizleri kurtarmak için Mesih’i gönderdi. İşte, Tanrı’nın insanlara göstermeye çalıştığı gerçek budur – “Mesih bizim için öldü!”
Tabii ki bu noktada, doğal olarak şöyle itiraz edebiliriz: “Bir başkası neden benim günahlarım için ölsün ki?” Önce şunu düşünmeliyiz, eğer başka bir şekilde kurtulmamız mümkün olmuş olsaydı, Rab boşu boşuna Oğlu’nun çarmıha gitmesine izin vermezdi. Belki birisi hepimizin bildiği şu deyimi bize hatırlatmak ister: “Her koyun kendi bacağından asılır”, yani herkes ancak kendi günahlarını çekebilir. Peki, çekemezsek ne olur? İşte, birçok yerde bu gerçeği görebiliyoruz. Örneğin küçük oğlum birinin camını kırarsa, bunun bedelini mecburen çocuğumun yerine ben ödeyeceğim, değil mi? Veya birinin oğlu gasp eder ve cezaevine düşerse, onun fidyesini kendisi değil, bir başkası öder, öyle değil mi? Neden? Çünkü bu durumdaki kişi bunu kendi başına ödeyemiyor! Benzer şekilde Babamız Tanrı, günahlarımızın borcunu kendi gücümüzle ortadan kaldıramayacağımızı bildiği için, Mesih’i bizim yerimize fidye olarak sağladı. Çünkü günaha bulaşmış insanlar olarak bu cezayı kendi başımıza çekmemiz mümkün değildir. Bunu anlamakta doğal olarak zorluk çekeriz, ama eğer ruhsal olarak durumumuzun ne denli kritik ve çaresiz olduğunu anlayabilsek, böyle bir kefaretin neden gerekli olduğunu da görmeye başlarız. Bakın İncil’in durumumuzu nasıl özetlediğine:
“Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz… Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık. Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. O’nun lütfuyla kurtuldunuz.” (Efesliler 2:1-5)
Tanrı’nın bakış açısından insanın durumu son derece çaresiz. Ölü bir insan ne işe yarayabilir ki? İşte ruhsal olarak her insanın durumu tam olarak budur, o yüzden Mesih’in dünyaya gelip canını bizim için vermesi gerekti. Aslında bu noktada Mesih’le Adem arasında şöyle ilginç bir kıyaslama ortaya çıkar. İncil bunu şöyle açıklar:
“İşte, tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı. Çünkü bir adamın sözdinlemezliği yüzünden nasıl birçoğu günahkâr kılındıysa, bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu da doğru kılınacaktır.” (Romalılar 5:18-19)
Görüyoruz ki, Adem’in binlerce sene önce işlemiş olduğu tek günah bütün insanları nasıl kötü yönde etkilediyse, aynı şekilde “Son Adem” olan İsa Mesih de kutsallığı ve fedakârlığı sayesinde kendisine iman eden herkes için kurtuluş kaynağı olabiliyor. Fakat burada önemli bir noktaya değiniyoruz. Evet, Mesih’in kurtuluşu ve kefareti herkese açıktır, ancak Kendisine iman ettiğimizde bizin için geçerli oluyor. Zaten bu bize çok yabancı gelmemeli, çünkü daha önce İbrahim’in de hayatında gördüğümüz gibi, Tanrı’nın insanda esas aradığı ve hoşnut olduğu şey imandır. İman demek kendi sevaplarımıza dayanmaksızın Tanrı’nın Mesih İsa’da sağlamış olduğu kurtuluş planına tümden güvenmek. İncil de bu gerçeği şu şekilde açıklıyor:
“İsa’nın Rab olduğunu ağzınla söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın” (Romalılar 10:9).
Burada Tanrı’nın sözü büyük bir kesinlikle konuşuyor. “Kurtulacaksın” diyor, çünkü kendi sevaplarından vazgeçip Tanrı’nın Mesih’te gerçekleştirmiş olduğu kurtuluşa iman eden her insan Rab’bin sözü uyarınca bütün günahlarından tamamen aklanıyor. Biriniz hiç kimse böyle bir eminlikle konuşamaz diyecektir. Elbette ki hiçbir insan böyle bir garanti veremez, fakat bu garantiyi veren Tanrı olduğuna göre, artık kurtuluş konusunda hiçbir şüphe kalmıyor. Evet, Mesih’e iman eden herkes tüm günahlarından kurtuluyor, çünkü Rab’bin kendisi bunu yapacağına söz veriyor.
Ama Tanrı’nın eşi benzeri olmayan kurtuluş tasarısı daha bitmiş değildir. Tanrı aslında Adem’le beraber yitirdiğimiz insanlığımızı Mesih sayesinde bizlere bir daha kazandırmak istiyor. Adem’in günahı yüzünden o ilk yetkimizi, gücümüzü, kutsallığımızı ve Tanrı’yla olan mükemmel ilişkimizi yitirdik. Ancak Mesih aracılığıyla bütün bunlar geri veriliyor, çünkü bir kere Mesih’in kendisi bunlara sahipti. Böylece İsa Mesih’e iman eden her insan bu niteliklere yeniden kavuşur. Peki bu nasıl oluyor? İncil şöyle der:
“Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.” (2. Korintliler 5:17)
İncil’in öğretisine göre, Mesih’e iman eden her insan, İsa’nın ölümü ve dirilişi sayesinde eski hayatına karşı ölüyor ve yeni bir yaşam sürmek üzere diriliyor. İçimizdeki eski benlik ruhsal olarak zaten işe yaramazdı, ama Mesih’in gücüyle yepyeni bir insan olarak yaşama dönüyor. İman eden kişi artık günahın kölesi olarak Şeytan’a boyun eğmez. İsa’ya inanan kişi Mesih’te özgürdür ve bundan böyle günbegün İsa Mesih’in yüce benzerliğine dönüştürülerek değişmektedir:
“Rab Ruh’tur, Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır. Ve biz hepimiz peçesiz yüzle Rab’bin yüceliğini görerek yücelik üstüne yücelikle O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz. Bu da Ruh olan Rab sayesinde oluyor.” (2. Korintliler 3:17-18)
Mesih’e iman eden kişi birden kutsal biri olmuyor ancak her gün kutsallık yolunda ilerliyor ve değiştikçe de Mesih gibi yeniden bir insan olmaya başlıyor. Peki, Mesih’in benzerliğine dönüşmek nasıl oluyor? Gördüğümüz gibi Mesih, Tanrı’nın ilk başta Adem’de yarattığı mükemmel Tanrı benzerliğini taşıyorsa, o zaman Mesih’e benzer olmak ilk Adem gibi olmak demektir. Mesih’e benzemek yine tam insan olmak demektir. Bu şekilde, Mesih’e iman eden her kişide, Adem’de en başta gördüğümüz muazzam ilişki ve kutsallık bir daha görünmeye başlar. İncil’in sözlerine dikkat edelim:
“Ama siz Tanrı sayesinde Mesih İsa’dasınız. O bizim için tanrısal bilgelik, doğruluk, kutsallık ve kurtuluş oldu.” (1. Korintliler 1:30)
“Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz.” (Romalılar 5:1-2)
Bu ayetlerde okuduğumuz gibi Mesih’e inanan her kişi yine Tanrı’yla mükemmel bir ilişkiye kavuşuyor, günahlarından aklanmış olduğundan Onun’la barışıyor. Ayrıca yukarıda değindiğimiz değişim sadece ruh ve yürekte değil hayatımızın her alanına yayılmaya başlar. Kişisel karakter olsun, aile ilişkileri olsun, evlilik olsun ya da iş ortamı olsun, imanlının hayatı tamamen değişir ve Mesih’in kutsal benzerliğine bürünür. Eski insanı üzerimizden sıyırıp atıyoruz ve Mesih’in yenilenmiş ve kutsal insanlığını giyiyoruz (Efesliler 4:22-24). İşte Mesih’in bize bu dünyada kazandırmak istediği budur: Tam hayat; mutlu, kutsal ve tanrısal bir hayat.
Ama dahası da var; Mesih bize sadece bu dünyada yenilenmiş bir hayat vermekle kalmıyor, bize sonsuz yaşam sunuyor. Zaten bu günaha bulaşmış dünyada, bu kutsal hayatı tam anlamıyla yaşamak da mümkün değildir. Mesih’in bize sunduğu yaşam bu perişan dünyanın çok ötesindedir. İncil’in şu sözüne dikkat edin:
“Ölüm bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş de bir insan aracılığıyla gelir. Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak.” (1. Korintliler 15:21-22)
Evet, Adem yüzünden hepimiz öldük ve bu perişan hale geldik. Ama Mesih sayesinde Tanrı hepimize yeni ve sonsuz bir yaşam bağışlıyor. İncil’in öğrettiklerine göre bir gün Mesih geri dönüp bu zavallı bedenlerimizi kendi yüce bedeninin benzerliğine dönüştürecek ve bizi yanına alacaktır. İncil birçok yerde bundan ayrıntılı olarak bahseder:
“Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Oradan Kurtarıcı’yı, Rab İsa Mesih’i bekliyoruz. O her şeyi kendine bağlı kılmaya yeten gücünün etkinliğiyle zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.” (Filipililer 3:20-21)
“Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz. Çünkü bu çürüyen beden çürümezliği, bu ölümlü beden ölümsüzlüğü giyinmelidir.” (1. Korintliler 15:52-53)
Bundan sonra Adem’in zamanında kovulduğumuz cennete döneceğiz. Orada Rab’in bütün kutsallarıyla birlikte Tanrı’yı yücelteceğiz. Ama cennet tam olarak nasıl bir yer olacak, orada ne yapacağız? İncil buna da çok net bir yanıt vererek geleceğe şaşırtıcı bir pencere açıyor bize. İncil’in son bölümlerinde şunu okuyoruz:
“İşte, Tanrı’nın konutu insanların arasındadır. Tanrı onların arasında yaşayacak. Onlar O’nun halkı olacaklar, Tanrı’nın kendisi de onların arasında bulunacak. Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı.” (Vahiy 21:3-4)
Bakın, artık insanları Tanrı’dan ayıran ve uzaklaştıran bir engel kalmayacaktır. Hayatımızda acı, ıstırap ve rahatsızlık yaratan günah kökten yok olacaktır ve cezası olan ölüm de tamamıyla ortadan kalkacaktır. İlk Aden bahçesinde olduğu gibi, Tanrı insanlarla birlikte yaşayacaktır. İşte cennetin en harika yönü bu olacaktır. Tanrı kendi suretinde ve kendi yüceliği için yaratmış olduğu insanla harika bir paydaşlık içerisinde yaşayacaktır.