Farz edin bizler Dicle nehrinin temiz olup olmadığını tespit etmek istiyoruz. Nehrin tümünü laboratuvara sokmanın mümkün olmadığına göre ancak nehirden bir numune alıp analiz ederiz. Bulunan tahlil sonuçlarına göre artık hangi bakteriler çıkarsa biliriz ki, Dicle nehrinin tümünde bu bakteriler mevcuttur. Benzer şekilde Tanrı, insanlığın iç dünyasını dışa vurmak için İbrahim’in soyundan gelen İsrail oğullarını numune olarak seçti.
Şimdiye kadar insanın çaresiz ve ümitsiz durumunu gördük fakat bunun yanı sıra Tanrı’nın lütfu İbrahim’in hayatında belirginleşiyor. Tanrı’nın baştan İbrahim’e belirttiği gibi, Rab’bin tasarısı, kendi bereketini ve lütfunu bütün uluslara ve halklara göstermekti. Ancak bunun ilk adımı olarak İbrahim’i ve ailesini bir vasıta ve örnek olarak kullanmayı uygun gördü. İbrahim’in torunu olan Yakup ve on iki oğlundan oluşan İsrail halkı, Mısır’da köleliğe düştüler ve uzun bir süre sonra Rab’be yakarmaya başladılar. Kutsal Kitap’ın Mısır’dan Çıkış bölümünde Tanrı’nın verdiği karşılığı görüyoruz:
“Sonunda yakarışları Tanrı’ya erişti. Tanrı iniltilerini duydu. İbrahim, İshak ve Yakup’la yaptığı antlaşmayı anımsadı. İsraillilere baktı ve onlara ilgi gösterdi.” (Mısırdan Çıkış 2:23-24)
Dikkat edersek Tanrı, İsraillilerle öncelikle İbrahim’le yapmış olduğu vaatten dolayı ilgileniyor. Tanrı tüm insanların acılarını bilir ve yakarışlarına kulak verir. Tanrı’nın uluslar ya da kavimler arasında ayrım yapması kendi adalet ve sevgi sıfatına uygun olmaz. Fakat tüm uluslara lütfunu göstermek için belirli bir vasıtayla başlaması gerekiyordu. O yüzden İbrahim’le özel bir antlaşma yaptı ki, onun soyu aracılığıyla tüm insanlara kendini gösterebilsin. İşte İsrail oğulları böyle kötü bir durumdayken Tanrı onlara merhamet gösterdi.
Bu arada Musa adında küçük bir çocukla tarihe yeni bir sayfa açıldı. Musa Yahudi kökenli olduğu halde daha çocukken Firavun’un kızı tarafından evlat edindi. Böylece Musa Firavun’un huzurunda büyüyüp kendisini her alanda geliştirdi. Ta ki İsrail halkını görmeye çıktığı güne kadar. İsrail oğullarının angaryacıların ellerinde sürekli çektikleri zulmü görünce dayanamadı ve Yahudi birini savunmaya çalışırken Mısır’lı bir gardiyanı öldürdü. Sonra yaptığının ortaya çıkacağını anlayınca korkuya kapılıp Mısır’dan kaçtı ve 40 sene boyunca Sina çölünde çobanlık yaparak saklandı.
Bir gün Sina dağı eteklerinde sürüsünü otlatırken ateşle yanan ama bir türlü tükenmeyen bir çalı Musa’nın dikkatini çekti. Yaklaşınca Rab kendisine şöyle seslendi:
“Ben babanın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım… Halkımın Mısır’da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm. Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden onları Mısırlıların elinden kurtarmak için geldim… Şimdi gel, halkım İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim.” (Mısırdan Çıkış 3:6-10)
Bölümün devamında Musa ne kadar tereddüt ettiyse de Rab sonunda onu cesaretlendirip Mısır’a yolladı. Orada firavun karşısına çıkıp İsrail oğullarını salıvermesini istedi. Firavun doğal olarak buna pek sıcak bakmadı, o yüzden Tanrı Musa aracılığıyla birçok olağanüstü belirti göstermeye başladı. Nil nehrini kana dönüştürdü, Mısır topraklarını kurbağalar, çekirgeler ve bitlerle doldurdu. Fakat firavunun yüreği yumuşamak yerine gittikçe sertleşti. Sonra Rab Mısır’ın tüm ekinlerini ve hayvanlarını yerle bir etti ama yine de Firavun yüreğini nasırlaştırdı. En sonunda Rab Mısırlıların tüm ilk doğan oğullarını da öldürttü ve ancak o zaman Firavun İsrail halkını özgür bırakmak için razı oldu. Böylece Musa’nın önderliğiyle İsrail halkı Mısır’dan çıkıp Tanrı’nın Musa’ya buyurduğu gibi Sina çölüne yöneldi. Sina dağına varınca Tanrı onlara kutsallığını ve görkemini göstermek için özel bir gün belirledi. Tanrı İsrail halkıyla bir antlaşma yapacaktı:
“Şimdi sözümü dikkatle dinler, antlaşmama uyarsanız, bütün uluslar içinde öz halkım olursunuz. Çünkü yeryüzünün tümü benimdir. Siz benim için kâhinler krallığı Kutsal ulus olacaksınız.” (Mısırdan Çıkış 19:5-6)
Buradan Tanrı’nın İsrail’i seçmekteki esas amacını sezebiliyoruz. Tanrı İsrail halkını Kendi kutsal karakterini temsil eden kutsal bir toplum yapmak istiyordu. Onları tüm uluslara örnek bir ulus yapmayı amaçlıyordu. Kâhin derken Tanrı’yla insanlar arasında aracılık eden biri kastediliyor. Rab’bin İbrahim soyundan gelen İsrail halkını seçmekteki esas amacı, onların aracılığıyla kendi yüceliğini ve merhametini tüm uluslara göstermekti. Bu anlamda, tıpkı Adem’le yaptığı gibi, İsrail oğullarını bir nevi kendi temsilcileri olarak seçmiş oluyordu. Yalnız kutsallığına saygı göstermeleri ve pak bir şekilde yaşamalarını buyurdu.
O yüzden hemen bunun ardından Rab Musa aracılığıyla onlara bugüne kadar dünyaca bilinen ve çoğu ulusun hukukunun temelini oluşturan “On Emir’i” verdi. Mısır’dan Çıkış kitabının 20. bölümünde bulundan on buyruğu şöyle özetleyebiliriz:
Benden başka tanrın olmayacaktır.
Her hangi bir put yapıp ona tapmayacaksın.
Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın.
Şabat gününü kutsal sayarak Tanrı’ya ayıracaksın.
Anne Babana saygı göstereceksin.
Adam öldürmeyeceksin.
Zina etmeyeceksin.
Çalmayacaksın.
Yalan yere tanıklık etmeyeceksin.
Komşunun her hangi bir şeyine göz dikmeyeceksin.
Bu şekilde Tanrı, İsrail halkına kutsal beklentilerini belirtmiş oldu. Tanrı’nın karakterinin birebir yansıması olan bu buyruklar her insanın yapması gereken şeyleri gösteriyor. Ne yazık ki, bu buyrukları yüreğimizde ne kadar tasdik edersek edelim, hiçbirimiz hepsini devamlı olarak yerine getiremiyoruz. İsrail oğulları ise antlaşmanın bu koşullarını hemen kabul ettiler.
Ne var ki Musa ikinci kez Sina dağına çıkıp antlaşmayı Tanrı’ya onaylatırken, İsrail halkı Musa’nın dönüşünü beklemekten sabırsızlandı ve putperestliğe düşüp Tanrı’ya isyan ettiler. Kendilerine altından bir buzağı yaptırıp topluca etrafında çılgınca eğlenerek, “Ey İsrailliler, sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur!” diyerek puta taptılar. Bu esnada Sina dağından inmekte olan Musa olup bitenleri görünce Tanrı’yla yapılan kutsal antlaşma koşulları yazılan iki taş levhaları yere fırlatıp parçaladı.
Aslında o noktadan itibaren İsrail tarihinin tümüne bakarsak hep bu şekilde Tanrı’ya karşı gelip O’nun yüreğini parçaladıklarını görebiliyoruz. Defalarca Rab onları peygamberler aracılığıyla uyardı, ama çoğu zaman aldırış etmeden putperestliğe yöneldiler. Tabii bunu okurken genellikle biz de yüreğimizde İsrail halkını küçümseyebiliyoruz. Hâlbuki, İsrail’in, Adem’in olduğu gibi, orada tüm insanlık için bir tür numune görevi gördüğünü unutmamalıyız. Yani İsrail’in yerinde başka her hangi bir ulus olsaydı, aynı şekilde Tanrı’ya ihanet ederdi. Çünkü her yerdeki insanın yüreği birdir. Aslında İsrail oğullarını kınayacağımıza, onlarda kendi yaramaz yüreğimizi ve yetersizliğimizi fark etmeliyiz. İnsan, ulusu ya da etnik kökeni ne olursa olsun, Tanrı’nın standardına ayak uyduramıyor. Tanrı’nın yasası mükemmel ve eşsizdir, insanlık ise artık bozulmuştur. Ne kadar istese de o buyrukları tam tamına yerine getiremiyor.
Peki, Tanrı İsraillilerin bu kutsal yasasını yerine getiremeyeceklerini bildiği halde neden bunu yaptı? Esas amacı yine kendi kutsal standardının ne kadar üstün olduğunu ve insanın bu düşkün haliyle kendisine yetişemediğini göstermekti. Çünkü insan hep doğal gururuyla Allah’ı memnun edebileceğine, sevaplarıyla O’nun yüceliğine erişebileceğine inanmıştır. Yeryüzündeki hemen hemen tüm inançlar aynı bu düşünce üzerinde kurulmuştur: İnsan Tanrı’nın buyurmuş olduğu kurallara bir boyun eğse Allah bir şekilde onu aklayacaktır. Gelin görün ki hiç birimiz Tanrı’nın bu yüce kriterlerine tam olarak uyamıyoruz. Tam tersine bu kutsal yasa karşısında her birimiz günahkâr olup çıkıyoruz. Aslında Rab yasasını ona uyarak kurtulalım diye göndermedi. Aksine ona bakarak Tanrı’nın lütfuna olan muhtaçlığımızı görelim diye gönderdi. Çünkü yasa bir ayna gibidir. Ancak kirli yüzümüzü bize gösterir. Ama onunla yüzümüzü silmeye kalkışsak yüzümüzü ancak parçalar.
Kısacası Tanrı, İsrail ulusu seçerek ve Kutsal Yasa’yı göndererek tüm insanların günahlı ve aciz durumunu vurgulamak istedi. Tanrı’nın gözünde insanın kendi çapında iyi olmaya çalışması yetmiyor. İşte bu yetersizliğimizi kabul edene kadar insan, Tanrı’nın göstermek istediği kurtuluşu anlayamaz. O yüzden Rab önce standartları çok yüksek ve eşsiz olan kutsal yasasını ve yasa aracılığıyla günahlarımızı gösteriyor, ama arkasından da kurtarışı geliyor.