V. İNİŞ VE ÇIKIŞ: İNİŞ VE ÇIKIŞIN ZENGİNLEŞTİREN GÜCÜ (Yeşaya 3:1-4:6)



Yaratan, kaos ortamı içindeki İsrael’e, yani Yaratan’a yönelmiş ama dikkatlerini milletlere vermiş olanlara kurtuluş vaadini vermektedir. Onları kurtaracak olan O’dur. Yalnız burada dikkat çekici olan şey, O’nun, halkını kurtarmasıyla bütün dünyanın bereketlenmesinin paralelliğidir.


İnsanın küstah bakışları alçaltılacak, gururu kırılacak, o gün yalnız RAB yüceltilecek (2:11)


İsrael üç konuda acil farkında olmak durumundaydı. Çünkü artık yaptıkları her şeyi kendi çıkarları için yapıyorlardı. Yani doğal olarak, egoları için aldıklarından “günahlıydılar”. İkincisi, artık ibadetlerini de sadece bir kültür, bir gelenek olarak yerine getiriyorlardı, yani “boş ibadet ediyorlardı”. Üçüncüsü, elbette bütün bunlar “karakterlerini” etkilemişti.


Umuda ve aynı zamanda yüreklerini alçaltmaya ihtiyaçları vardı. Bu her iki konunun da kaynağı kendileri olursa bunu başarmaları mümkün değildi. Umudun ve alçalmanın kaynağı devreye girdi ve sonuç olarak da öncelikle kayıp, yani iniş ve kazanım, yani çıkış gibi bir dalgalanmaya ihtiyaçları vardı.


Bu nedenle umut ve alçalma bahsinden sonra Yeşaya’nın “alçaltılma” bahsine girdiğini görüyoruz. Yani Yaratan, “zayıf bir önderlikle” aslında İsrael’in Yaratan’dan uzaklaşması sonucu layık olduğu idareyi kendilerine sağladı. Aslında bu, onların kendi kendilerini alçaltmaları ve dolayısıyla Yaratan’ın onları alçaltmasıydı. Bu, inişti. Çıkıştan sonraki iniş ve elbette çıkışta çıkılan seviyenin farkındalığı için iniş. Ve “büyük bereketlerle” çıkılacak bir seviye daha yükseklik için iniş.


İniş bu sözlerle belirgindi yaşam kaynakları ellerinden çekip alınacak ve görsellikleri, güvendikleri maddiyatları ortadan kaldırılacaktı:


Efendi, Her şeye Egemen RAB, her türlü yardım ve desteği…çekip alacak (3:1)

O gün Efendi güzel….giysileri..ortadan kaldıracak (3:18)


Ve alçaltılış ve farkındalık sonucunda çıkış, hem de yenilemeden ziyade yeni yaratılış halinde çıkış gerçekleştirilecekti. Yani umut ve alçaltılış işlevi Yaratan’da Yaratan tarafından gerçekleştirilecekti.


O gün RAB’bin dalı, İsrael halkından sağ kalanların güzelliği ve görkemi olacak: ülkenin meyvesi de onların kıvancı ve övüncü olacak (4:2)



A. DÜZENİN KAYBI


Efendi, her şeye Egemen RAB, her türlü yarım ve desteği çekip alacak (3:1)

Aslında burada dile gelen bu peygamberlik Asur’un İsrail’i işgal etmesiyle gerçekleşmişti. Gerçekten de ellerinden her şey alınmıştı. Ama burada bir ön bildiri olarak öncelikle önderlerin ellerinden alınıp idarenin çoluk çocuğun eline bırakılmasından bahsedilmektedir. Yani yukarıdaki gelişimle birlikte günah, boş ibadet ve karakter bozukluğu sonucunda Yaratan’a doğru ilerleyen İsrael’in yön kaybı sonucu geldiği noktada artık İsrael’e öncülük edenler olgun önderler değil, sürekli fikir değiştiren, olgun olmayan insanlardır. Kısacası, İsrael artık yönsüzdür. Bütün basamaklar geriye işlemiş ve İsrael’in “ben”i için sürekli alması sonunda İsrael’in inişini gerçekleştirmiştir. Aslında bir anlamda İsrael Yaratan’a olan yönünü sağa ve sola döndürdüğünde, değersiz önderlere teslimiyle aslında kendine yargıyı çekmiştir. Kendi cehennemini kendi üzerine davet etmiştir. Yaratan’dan yüz çeviren yaratılmış olanın yeteneksizliğine, yönsüzlüğüne teslim olmuştur.


Yeruşalim sendeledi, Yahuda düştü. Çünkü söyledikleri de yaptıkları da RAB’be karşı (2:8)


Aslında Yaratan’a tabi gibi görünüyorlardı ama Yaratan’ın her şeye gücü yeten olduğu konusunda söyleyip, gösterdikleriyle tezat bir yürek taşıyorlardı. Bu nedenle milletler önderleri değiştirirler, önderler de milletleri değiştirirler ilkesinden hareketle, İsrael Yaratan’dan yüz ve yürek çevirdikçe, İsrael önderleri de Yaratan’dan yüz ve yürek çevirdiler.


Yaratan, ışığıyla “başlangıçta” kaosu düzene çevirmiştir. Işığı olduğu sürece düzen yüreklerden etrafa yayılmaktadır. Ama ışık sağa ve sola bakarak yalnız “ben” için alınmaya başlandığında İsrael’in Yeşaya dönemindeki durumu, yani kaos dönemi yeniden gündeme gelir. Burada sorun İsrael’in bunu görmesi, durumunu görmesi ancak umudun gölgesinde alçaltılmasına bağlıdır. Ve Yaratan da bu noktada bu alçaltmayı gerçekleştirmektedir. Öncelikle önderlerin zayıflığı alçalışın, inişin en önemli nedenlerinden biridir.


Efendimiz bu önderlik farkını kendi önderliği ile şöyle karşılaştırmaktadır:


Hırsız ancak çalıp öldürmek ve yok etmek için gelir. Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim. Ben iyi çobanım, iyi çoban koyunları uğruna kendi canını verir (Yuhanna 10:10)


Mesih İsa’nın bu sözlerinde kaosun kalkması ve Yaratan suretine dönüşme yolundaki İsrael’i, “alma arzusunu” “verme arzusuna” tam olarak çevirmişti. Kısacası, Allah suretine dönmüş bir kişinin önder olduğu açıkça belirtilmektedir. Böylelikle aslında kaos döneminde bozuk önderlikle kast edilenin ne olduğu da ortaya konmaktadır.

Günümüzde de Mesih’e tabi samimi bir kilise önderliği ile Mesih’ten uzak ve sırf “kendi beni” üzerine hareket eden kilise önderliği aslında bu deneyimlerle karşılaştırıldığında açıkça görülebilmektedir. Dolayısıyla, Yeşaya kitabı o güne ve bugüne, o gününün Yaratandan uzaklaşma sorunu ve oluşturduğu kaosa ve bugünün Yaratan’dan uzaklaşma sorunu ve oluşturduğu kaosa ayna tutmaktadır.


B. GÜZELLİĞİN KAYBI


Süslü giysinin yerini çul, güzelliğin yerini dağlama izi alacak..


Güzellik aslında Yaratan’ın doluluğundan fışkıran ihsanla ifşa olunmaktadır. Bir anlamda gönül gözünün açılmasında, Yaratan’ı edinme yolunda adım atılmaya başlanır. İsrael zaten bunun için İsrael’dir. Bu yola baş koyup çöle çıkmış halktır. Ama sağa ve sola bakmaları, dikkatlerini Yaratan’dan başka diyarlara çevirmeleri, O’ndan başkasını onurlandırmaya başlamaları “ben”i yükseltmeye ve “BEN”i ise alçaltmaya başlamıştır.


Bu iniş ve çıkış hareketlerinde doğal olarak günah, yanlış ibadeti, yanlış ibadet yanlış karakteri zincirleme olarak getirmiş ve elbette sonuçta “ben” “ben”e esir olmuştur.


Yaratan’ın çekimi yoluna çıkan o vaziyette kalamayacak olandır. Ama öncelikle gönül gözü açılanların orada kalmaması ve gönül gözünün açılmış olmasının farkındalığını bilmeleri gerekmektedir. Bu nedenle, Mesih İsa’nın tohum örneği ortadadır. Çünkü Mesih İsa’nın kurtarıcımız olarak yüreğe alınması aslında farkında olunduğu sürece bizi yukarıya çekecek olan bir seviyedir.


Kısacası “güzel bir bayanı” kibri, kendini beğenmişliği, kıskançlığı, başkalarıyla sürekli yarış halinde olması nasıl aşağı çekiyor ve çirkinleştiriyorsa İsrael’i de yaptıkları gerçekten Yaratan’da olmasından kaynaklı güzelliğine rağmen çirkinliğe yöneltmeye başlamıştır.


O zaman buradaki alçaltmada İsrael’in yolundan sapmasıyla başına gelen en önemli iki sonuç söz konusudur: Olgun olmayan, yönsüz önderlerin oluşturduğu “düzensizlik” ve aynı zamanda “güzelliğin çirkinliğe dönüşümü”.


Başınız ağrıdığında nasıl güzel bir bahçe sizin için bir ıstırap bahçesi halini alırsa Yaratan’a ayrılmış İsrael’de yoldan çıkmakla kendisine verilen değeri bir kenara atmakla kendi kendini çirkinliğe teslim etmiştir.


Bu noktada yedi kiliseden Laodikya kilisesine söylenilenler geliyor aklımıza. Aslında Mesih’in Laodikya kilisesini uyarması gibi Yeşaya da İsrael’i uyarıyor.


Zenginim, zenginleştim, hiçbir şeye gereksinmem yok diyorsun, ama zavallı, acınacak durumda, yoksul, kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun. Zengin olmak için benden ateşte arıtılmış altın, giyinip çıplaklığının ayıbını örtmek için beyaz giysiler, görmek için gözlerine sürmek üzere merhem satın almanı salık veriyorum (Vahiy 3:17-18).


Bunun için, nereden düştüğünü anımsa! Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür. Tövbe etmezsen, gelip kandilliğini yerinden kaldırırım (Vahiy 2:5)


O zaman kayıplarımız, inişlerimiz aslında çıkış esnasındaki ıslah edilmemiş noktalarımızın tamamen bizden alınması arıtılmamız içindir. Kabuklar zordur, kabuklar büyüktür, kabuklar analiz edilmedikçe bize Mesih’i vermez. Bu nedenle kabuklar Mesih’in yüreğe yerleşmesinden sonra bütün varlığımıza yayılacak ışığın engelleridir. Bu kabuklar günah kabuklarıdır, bu kabuklar putperestlik kabuklarıdır, bu kabuklar karakter bozukluğumuzdur. Umutla alçaltılma bu kabukların kırılmasıdır. Bu alçaltılışta öncelikle düzensizlik ve çirkinlik görüntüsünün ortaya çıkmasıdır. Kusulacak olan ne varsa kusulmasıdır. “Ya sıcak ol ya soğuk ol” sözünde olduğu gibi, eğer biz bizim ıslahsızlıklarımızdan kusturulmazsak o zaman Yaratan’ın bizi kusması söz konusu olacaktır.


O zaman bu inişler daha bir üst seviyeye Mesih’le yükseliş içindir. “Seni bir lahzacık bıraktım ama büyük bereketlerle toplayacağım” ifadesinde, aslında, İsrael eğer gerçekten Yaratan’a yürüyen anlamında İsrael’se o zaman alçaltılacaktır.


C. MÜKEMMELLİĞİN KAZANIMI


O gün RAB’bin dalı, İsrail halkından sağ kalanların güzelliği ve görkemi olacak; ülkenin meyvesi de onların kıvancı ve övüncü olacak (4:2)


Son noktada, yani düzenin kaybı ve güzelliğin kaybı tamamlandığında, yani o son noktada Yaratan’ın başka bir kayıp tehdidi yapmadığını görüyoruz. Aksine burada tehdit yerine yeni bir yaratılışla karşımıza çıktığını görüyoruz. Yani alçalış bu nedenle yeni bir aşamaya geçiştir. Alçalışın tamamlandığı nokta Şabat’tır. Yani o noktada durulur ve geçmiş izlenime bakılır ve gelecek ise şimdi geçmişin izleniminde yeni bir ıslah konusu olarak ele alınır.


O RAB’bin önünde bir fidan gibi, kurak yerdeki kök gibi büyüdü. Bakılacak biçimden, güzellikten yoksundu (53:2)


İsrael’in Mesih’leştiği noktasına geliyoruz. Yani alçaltılmasında hiçbir umut kalmamış gibi olan İsrael, “ölümden sonra yani alçalıştan sonra” çölde RAB’bin fidanı olarak kök veriyordu. Yeni yaşam geliyordu ve bildiğimiz gibi, bu bize İsa Mesih’te ifşa olundu.


Dikkat edilirse 4:3’de alçalış evresini aşanların “kutsal” olarak isimlendirildiği ifade edilmektedir. Pislikten arındırılmış, adil ve ateşten bir ruhla temizlenmiş olanlar bu “kutsal” adını alacaklar. Yani şimdi Mesih’i giyinenler, kalp gözlerinin açılmasıyla Yaratan’ı edinmeyi seçenler Mesih’le ölenler dirilecekler. Ruhsal anlamda, maneviyatta, “ben’lerine gerçekten ölmekle” kutsallığa dirilmiş olacaklar.


Görüldüğü gibi bu, Yeşaya’nın İsrael’e söylediği sözlerin adeta günümüze seslenişidir. İsrael’de “günah bilgisi vardı”, “ibadet vardı”, “dini işler ve karakter de sözüm ona vardı”. Ama Yeşaya her şeye rağmen bir problem olduğunu ilan etti.


Vahiy bölümüne baktığımızda Mesih’in kilisesi olarak, var olan Mesih’e ait topluluklarda “günah bilgisi vardı”, “ibadet vardı”, “Mesih İsa’da dini işler ve hatta karakter de sözüm ona vardı”. Ama Vahiy kitabı 3.bölümde de okuduğumuz gibi, esas olan, yani kalp gözünün tamamen açılmış olması, Mesih’in orada taht kurması, “alma arzusunun” “verme arzusuna” lütfa, ihsana dönüşmesi yoktu. Ne vardı? Günah vardı, yani kişinin kendi rızası için alması, yanlış ve abartı ibadet anlayışı vardı ve tabiî ki, yanlış iman hayatı, karakteri değiştirmeyen iman hayatı vardı. Bütün bunlar bir araya gelince Vahiy bölümünde Mesih’in Ruh’unun, “Laodikya kilisesini uyardığını görüyoruz”.


Peki, bütün bunları biliyoruz da, acaba bugün bizler “kilise halkı” olarak gerçekten burada bahsedilen “kutsallar” arasında mıyız? Yoksa bizde hem Yeşaya hem de Vahiy bölümündeki dönemde olan kişiler gibi miyiz? O düzeyde miyiz? İşte bunun farkındalığı için bu izlenimlere bakıyoruz, işte bu nedenle bu metinleri okuyor, hatta daha üzerlerine çıkıp “manayı çalışmaya” gayret ediyoruz.


1.Krallar 8:10, 11’de Yaratan’ın saran ışığının sadece tapınağı doldurduğunu okuyoruz. Ama Yeşaya’nın müjdeli haberinde durumun çok daha farklı olduğunu görüyoruz. Burada Siyon dağının etrafının tamamen Yaratan’ın ışığıyla dolacağından bahsediyor. Yani Yeremya’da duyduğumuz gibi, “kimse RAB’bi bilin diye birbirine öğretmeyecek, çünkü bilecekler”. Ve Efendimizin bahsettiği gibi, “ibadet artık ne o dağda ne bu dağda olacak” (Yuhanna 4:21), çünkü her yer ve her şey Yaratan’a ait olduğunu haykıracak adeta.


Kısacası, alçaltılma mükemmelliği getirecek. Mesih’in haç üzerindeki ölümünün dirilişi, dolayısıyla, bize kurtarışı getirmesi, İsrael’in çöle çıkmasının bize Tora’yı getirmesi gibi. İsrael çöldeyken Mısır’da daha rahat olduğunu bile düşünmüştü. Ve çölde uzun zaman kaldı, neden? Çünkü inişte İsrael’in elden bırakamadığı çok şey vardı, kabının ıslah olması gereken çok kişi vardı.


O zaman, “alma arzumuzu” sıkı sıkıya tutmak yerine kayıplara rağmen tamamen Yaratan’a geri döndürmek, Yaratan’ın ihsanının farkındalığında bize “verme arzusunun” inanılmaz hazzını kazandıracaktır. Bu, Mesih İsa’da karşılıksız sunulmuş lütfun öncelikle kurtuluşu sunması ve bu kurtuluşunda kişinin gayretiyle yaşamının her bir noktasına taşınması şeklidir. Bu da umutta alçaltılmadır. Ve sonucu, “büyük bereketlerle toplanmadır”.