O bize kendi yolunu öğretsin, biz de O’nun yolundan gidelim (2:3)
Bizler, genelde geçmişin izleriyle geleceğin getirecekleri arasında kaygı çekerek sıkışıp kalmış durumdayız. Oysa havayla sarılmış gibi, aslında O’nun varlığında varız. Böyle bir dünyada kendimizi rahat hissetmemiz mümkün müdür?
İşte, bu noktada madde içindeki ölümlülüğümüz ve mananın ölümsüzlüğü bize Mesih’in kurtarış müjdesini getirmektedir. Mesih’in yüreğinin giyindiği ilahîliği edinmemiz bizim de maddenin üstüne yükselmemiz demektir. Bu yükselişin farkındalığı bize kaygıların üzerinden ileriye bakmayı getirecektir. Ve Mesih çağının ışıltısı, bizim, geçmişin kıskacında günün yorgunluğu ve geleceğin kaygılarında bile kendi sonsuzluğunu göstermeye davet edip duracaktır.
Yeşaya’nın bu noktada bize hatırlattığı bir şey vardır. İnancın anahtarı, sadece neye inandığımız değil, hangi değere hangi düzeyde inandığımızdır.
Ey Yakup soyu, gelin RAB’bin ışığında yürüyelim.
Umut eden bir yürek, ışığı YARATAN’dan almaktadır.
Bu noktada Yakup gibi, Yaratan’ı arayıp O’nunla güreşenler ve İsrael olanlar (Yaratılış 32:24-30; 35:10), yani “Yaratan’a doğru” gidenler artık, O’nun ışığının yüreklerini deldiği kişilerdir. Kalp noktaları açılmış kişilerdir. Bu kişiler artık bu noktanın bütün yüreği, aklı, fikri tamamen kapsaması için, Yaratan’ı edinmek için yola çıkmalıdırlar. Bu yola çıkışta Yaratan’ı edinmek, Mesih’i kurtarıcı ve efendi olarak giyinmektir. Ruh orada harekettedir.
Ölümlü insana güvenmekten vazgeçin. Onun ne değeri var ki?
Alçalış, “ben”in üstünde YARATAN’a yükseliştedir.
Peygamberlik, sorunların üzerinden geleceği, ama umut dolu geleceği görebilmektir. Bir anlamda zifirî karanlığa bir mum yakabilmenin yolunu bulan ve bu yolu başkalarına gösterendir peygamber. Aslında iyiliğimiz, ruhsal anlamda huzurumuz, şu anki sosyal konumumuza bağlı değildir. Umut aslında, “dağın tepesindedir”. Umut, “benin üstüne çıktığımız” o yerdedir. Efendimiz Mesih’in Kendini bıraktığı Golgota’nın üzerindedir. Ve oraya Mesih’in ölümüyle varılır. “Baba ve Mesih’in bir olduğu noktada”, Mesih’in bizim için kendini feda eden varlığında Mesih’te “Baba ve Mesih’le bir olarak”... Bu durumda Ruh oradadır.
A. UMUDUN GÜCÜ
RAB’bin tapınağının kurulduğu dağ, son günlerde dağların en yücesi tepelerin en yükseği olacak.(2:2)
Genelde insanlar tapınakları hep bir yükseliş arzusuyla dağların tepesine kurarlar. Bu, adeta kişilerin gezegenin üstünde bir yerden geldikleri izlenimini veren bir davranıştır. Bu, manevi derinlik arayışıdır. Mesih İsa, bu nedenle, “Öyle bir saat geliyor ki, Baba’ya ne bu dağda ne de Yeruşalim’de tapınacaksınız” (Yuhanna 4:21) demektedir. Yani yürek, alma arzusunun üstüne yükselerek Yaratan’la bütünleşecektir. Bu, Mesih İsa’nın ölümüne ve dirilişine iman edenin, O’nun Ruh’unun rehberliğinde deneyimlediği bir gerçek olacaktır.
Bu, bugün bir ırk, bir millet olan İsrael değildir. Dünyanın her yerinde Mesih İsa’nın kurtarışı ve öğretişleriyle açılan yüreklerin ışığı izleyerek Yaratan’a doğru ilerlemesidir. Tamamen ruhanî manada onlar, “Yaratan’a doğru” yürümektedirler. Bu, Mesih’in bedenini oluşturan ve Mesih’in ikinci gelişinde var olacak olan büyük umuda tabi her milletten kişilerin oluşturduğu İsrael’dir.
Eğer ışığa doğru yürümek söz konusuysa o zaman ışık fark edilmiş demektir. O zaman fark edilen bu ışık, “kalp noktasının” oluştuğunu göstermektedir. Şimdi “dağın tepesine”, yani “Golgota” noktasına yükselmek gerekir ve sonra Yeşaya’nın gördüğü umut, oradan Efendimiz İsa’nın umuduna dönüşür: “Ne o dağ, ne bu dağ”, yani Mesih’le göğe yükseliş. Böylesi bir umut artık Yasa’nın üzerinde yüreğe yazılmış Mesihî ayetlerde belirgin bir umuttur. “Ben” haçtadır, kan dökülmüştür, yani karakter boşalmış, artık ruhanî bir karakter yüklenmiştir. Artık şahıs, “yeni yaratılıştır”. Ve bu değişim, “her dil ve diz” (Romalılar 14:11) bağlamında Mesih’in ikinci gelişini getirecektir.
Yeşaya’nın “gel” “ışıkta” “Yaratan’a” gidelim ifadesinde, “ışıkta” “Yaratan’a” yürüyüşe davet vardır. Yani İsrael olmaya davet vardır. “Yaratan’a doğru” yürümeye… Oysa Yeşaya’nın günlerinde İsrael, İsrael’likten çıkmış bir durumdadır. Başlangıçta çalıştığımız üç konu İsrael’i manadan madde İsrail’e döndürmüştür. Yani a) günahtadır –Yaratan’da ıslahı bırakıp “benliğinde” yürümektedir, b) Yaratan’a samimi bir niyetle ibadet artık boş bir ibadete dönüşmüştür c) dolayısıyla karakteri, Yaratan’dan ayrı olanların karakterine dönüşmüştür.
Bu nedenle formül, yani yeniden esas surete dönüşüm, “ışıkta” “Yaratan’a” yürüyüştür. Ancak “saran ışığın” rehberliği kabul edildiğinde bu gerçekten tam bir dönüşüm olur. Yani ışık Mesih’tir ve Mesih’le Yaratan’a yürüyüş, Ruh’un sarmasıyla ve rehberliğiyle İsrael’i oluşturur.
B. ALÇALIŞIN GÜCÜ
İnsanın küstah bakışları alçaltılacak, gururu kırılacak, O gün yalnız RAB yüceltilecek.
Umut elbette bizi Yaratan’a yapıştıracak olan çekimdir. Kaynağa dönüştür. Kaybolan oğlun Baba’sına dönüş umudu, en zorlu anında bile ona değişim gücü vermiştir. Oysa oğul, önce “ben” dediğinde Baba’sının mirasıyla “ben”ini yükseltmeyi, yani Yaratan’dan kaynaklı olmasından ötürü suret olma özelliğinde evi terk etmiştir. Ta ki, sınırlarının sonuna geldiğini anladığında ve miras tükendiğinde kaynak umuduyla geriye dönüş, hem de temelli dönüş gerçekleşmiştir. Bu gidiş ve geliş önemlidir. Yükselişte Yaratan alçaltılmıştı ama insanın sınırlılığı gerçeğinde alçalan insanda Yaratan’ın yüceltilmesinden başka bir şey yoktur.
Yeşaya gururu üç alanda çok net olarak görmektedir: Allah’ın halkı arasında, dünyada ve ibadette. Allah’ın halkı arasındaki gururu anlatırken kullandığı anahtar kelime “dolu” kelimesidir. Bugün Mesih’in kilisesi de maalesef bir anlamda dünyasal hikmet, para, güç ve putlarla doludur. Yani Yeşaya kendi dönemiyle birlikte, bu dönemin tekrarlandığı her anda İsrael’le konuşmaktadır. Çünkü inanan olduğunu söyleyenlerin yaşamı böylesine birçok Yaratan’la bağdaşmayan şeylerle dolu olunca, aslında Yaratan o noktada artık yoktur.
İkincisi, dünyada gururu anlatırken, “O’na karşı olan her şey” tekrarlanmakta ve hepsinin alçaltılacağı vurgulanmaktadır. Aslında yükseltilen her şey, daha doğrusu insanın yücelttiği her şey maddedir. İnsanı tüketen sonunda haz vermeyen, yıldıran, solduran maddedir. Her şeyin alçaltılması aslında insana “kurtuluş”u sunmaktadır. Yani madde yetkisinin kalkışında “mana” ortaya çıkar ve madde çürümeye mahkûmken mana sonsuzluğu teslim almaktadır.
Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin (Matta.6:33)
Mesih İsa’nın vurguladığı maddenin üzerine çıkma ve esas hedefin “O’ndan başkası olmadığı” gerçeği, Yeşeya’da da esas temayı oluşturmaktadır. Dünyanın bütün maddi bağları, aslında kişinin kurtulması gereken “benliğinin” yalnız kendi için “alma arzusu” dur.
Yaratan’ın, yalnız O’nun yüceltildiği gün, aslında Cennettir. Yani “mananın” sonsuzluğudur. Bu da, arzu ve beden olan varlığımızın Mesih’te bütünleşmesi, yani “her dilin ve her dizin” (Romalılar 14:11) aynı anda Mesih önünde diz çökmesi, “Yaratan’ı edinmiş” adamın ortaya çıkması ve Yaratan’a tam dönüştür.
Üçüncüsü, ibadetteki gururu anlatırken “gümüş ve altına”, yani maddeye tapınmanın her yere ve her şeye yayıldığını ifade etmektedir. Aslında insanlar hâlâ “doğru ibadet” ettiklerini düşünmektedirler. Kısacası, “benleri” Yaratan’ı görmeksizin kendisini Yaratan kılmıştır. Bu nedenle de, “gümüş ve altın”, yani dünyasal veriler farkında olmadan ibadet unsurlarıdır. Oysa Pavlus’un Mesih’i izleyişindeki netlikte ibadet doğasını da görmek mümkündür.
..İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum (Filipeliler 3:8)
Yaratan’dan gelen doğruluğa sahip olmak Mesih’i tanımaktır. Mesih’i tanımak onu yaşamaktır. Mesih’i yaşamak, Yaratan’ı edinmektir. Yani dolayısıyla ihsanı öğrenip “alma arzumu” Yaratan suretine dönüştüren “ihsan etmeye” yöneltmektir.
Demek ki, Yaratan’ı edinme umudu Mesih İsa’da bize sunulmuş Müjdedir. Kendini inkâr ederek haçta kurtuluşu dağıtan Mesih’i edinerek “ışıkta” “Yaratan’a” “saran ışıkla” yürümektir. Bu da ölümlü adamı terk ederek olmaktadır.
Kısacası, acil ihtiyacımız günahkâr olduğumuzun, boş ibadet ettiğimizin ve karakterimizin kötü olduğunun ve ölümlü insana güvenmemenin farkındalığında, “ışıkta” “Yaratan’a” Ruh’la yürüyenler olmamızdır. Bu da Mesih’le yükseliş umudunu diri tutmanın “ben”i alçaltacağı ve düşmüş kenti yeniden sadık kente dönüştüreceği gerçeğini beraberinde getirecektir.