Siyon adalet sayesinde, tövbe edenleri de doğruluk sayesinde kurtulacak (1:27)
Kurtuluş ve kurtarış kelimeleri hiç kuşkusuz Mesihî öğreti için esas olan kelimelerdi. “Neden ve kimden kurtuluş?” diye hep sorulmuştur. Aslında kişinin kendi “ben”ine köleliğinden kurtarılması, kurtuluşudur söz konusu olan. Mesih İsa’da insanlığa sunulan kurtuluş tablosu budur. Bu mümkün müdür? Müjde bunun mümkün olduğunun ilanıdır. Yalnız burada kişinin kendi gayretleriyle, sadece kendi sınırları içinde bir yerlere hareketi söz konusudur. Ama esas yüzde birlik bu âlem içindeki görüşünü, yüzde doksan dokuzluk görünmeyene çevirmesi… İşte bu kendi başına mümkün olabilecek bir şey değildir. Bu nedenle, yüzde doksan dokuzluk âlemden gelip, yüzde bire inip, yeniden yüzde doksan dokuza çıkabilen birisine müthiş ihtiyaç söz konusudur. İnsanın bu yüzde birlikteki “ben”ine mahkûmiyetinde, düşmüşlüğünde, günahlı ortamında bir bedel karşılığı kurtarılması büyük önem taşımaktadır. Elbette ki, bu yine Yaratan’ın bütün kâinatı formüllendirirken yer verdiği kurtuluş planıdır.
Yeşaya iki soruya cevap aramaktadır. Bunlardan ilki, “sadık bir kent neden düşmüştür?”, ikincisi ise “sadık bir kent nasıl kurtulacaktır?” sorularıdır. Aslında sadık olan insanın, “alma arzusuyla yalnız kendi için almayı istemesi”, sadık olduğu ve aynı bahçede birlikte gezindiği Yaratan’ından kopmasına neden olmuştur. Aynı şekilde, bu durumdan kurtulması da, “alma arzusuyla yalnız kendi için değil, Yaratan gibi ihsan etmek için almayı arzuladığında” olacaktır. Bu durumda, Yaratan’a sadakat yolunu yeniden seçmiş olacaktır. Burada Mesih’in kurtarıcılığı devreye girmektedir, çünkü insana kendi “ben”ini ve durumunu göstermek için verilen bu uzaklaşma süreci, yine Yaratan’ın Mesih’teki kurtarış planıyla, ihsan olarak insana karşılıksız sunulmuştur. Burada insana düşen ya kendi kendine devam edip, “acıların yolunda”, Mesih’ten uzak, Yaratan’dan ve Ruh’undan ayrı bir yaşam sürmek ya da Mesih’te kurtuluşu gönenerek Ruh’un rehberliğinde Yaratan’da “mananın yolunu”, Yaratan’ın kurtuluş yolunu seçmektir. Bu, her ne kadar kişinin kendi seçimi gibi görünse de, RAB’bin saran ışığı olan Kutsal Ruh’unun yürekleri hazırladığı, tamamen göklerdeki Baba’nın davet ettiği ve kurtuluş sunumunun böylelikle Mesih’te gerçekleştiği de, yine alıcı-verici bağlamında karşılıklı çekimin sonucu olduğu unutulmamalıdır. Burada insan, “hem kendince kendi seçmiştir”, “hem de esas o çekim anı geldiğinde” Yaratan’ın çekiminde, yani Ruh’un yüreği hazırlama anı geldiğinde kalp noktası açılmış ve Mesih içeriye girmiştir.
A. YARATANDAN AYRILMA VE BOZULMUŞLUK
Sadık kent nasıl da fahişe oldu! (1:21)
Yazılara bakıldığında samimî bir Mesih inanlısının aslında ruhanî manada Mesih İsa’yla evli olması beklenmektedir. Bu aslında On Emir’in, “zina etmeyeceksin” (Çıkış 20:14) emriyle de bağlantılıdır. Zina etmek derken, bunu yalnız cinsellik kapsamında anlamak yanlıştır, çünkü kişinin, “O’ndan başkası yok” ilkesi doğrultusunda, “Göklerdeki Baba’mızın” yerine koyduğu, yanına eklediği ya da O’ndan başkasına değer verdiği her şey aslında zinadır. Bir manada o, eşini terk edip başkalarıyla düşüp kalkan bir eş gibidir. Sadık değildir ve doğal olarak bu zina anlamındadır, yani fahişeliktir. Pavlus kendi öğrencilerine, “Sizleri el değmemiş bir kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım” (2. Korintliler 11:2) demektedir. Bu bağlamda, Mesih’le bir karakter evliliği söz konusu olmalıdır. Bu, birbiriyle uzun yıllar yaşayan karı-kocanın artık birbirine benzemesi gibidir.
Ancak Yaratan’ın benzeyişinde bir yaşam, “İsrael” kelimesini doğru bir İsrael, yani “Yaratan’a doğru giden” haline getirecektir. Oysa burada İsrael, açılmış olan kalp noktasını Yaratan’a yöneltmek yerine maddî bakış açısına çevirip, dünya işleriyle ve elbette kurumlarıyla yürümeye başlamıştır.
İşte, Yeşaya’nın ayna tuttuğu üç konuda kötü gidiş, maalesef Yeşaya dönemindeki İsrael’i ruhanî manada umutsuz bir duruma getirmiştir. “Yalnız kendi için alan İsrael”, “ruhsallığı ve ibadeti bile bencil arzularına tabi kılan İsrael” ve “işinde gücünde bile karaktersizliğe, rüşvete, yetim hakkı yemeğe, adaletsizliğe teslim olmuş İsrael”.
B. BOZULMUŞLUĞUN BAŞTAN AYAĞA KADAR YAYILIMI
Yöneticileri asilerle hırsızların işbirlikçisi, hepsi rüşveti seviyor (1:23)
Türkçede güzel bir atasözü var, “Balık baştan kokar” diye ve “önderler değişirse milletler değişir, milletler değişirse önderler” değişir diye bir başka deyiş de. Görüldüğü gibi, kurtuluş kavramı da aslında toplumun tamamını ilgilendiren bir kavramdır. Dikkat edilirse İsrael bir grup olarak kurtuluşa davet edilmişti. Ve hiçbir zaman ferdî bir kurtuluştan bahsedilmemişti. Aynı şekilde Tora da onlar bir aradayken verilmişti. Musa o birlikteliği çeken önderdi. Aynı zamanda Mesih İsa’da, O’na ait olarak yeniden doğmuş, kurtuluşu gönenmiş ve manevî manada O’nunla birlikte günahın üstüne çıkmış bir toplum söz konusudur yine. Yani önderleriyle birlikte bir cemaat. Bu nedenle İsrael kilisedir, kilise İsrael’dir. Bu, cemaat anlamındadır. Bir bina, bir kurum, bir sistem olarak düşünülmemelidir. Ama Kadim Antlaşma’ya bakarsak, gerçekten İsrael’in inişleri ve çıkışları resmedilmektedir. Bu günümüz kilisesi içinde geçerlidir.
Ayrı düşmek, “ben”i temel alan bir yaşama, bir anlamda Mısır’a dönüş istemidir. Her dönüş isteminde İsrael sallanmış, düşmüş, yerlerde sürünmüştür. Her ne zaman “vaade”, “kurtuluşa” baksa yol almıştır. Kilise için, Mesih İsa’da ve Yaratan’ın Ruh’unda gelişim, büyüme, kurtuluşu gönenme yine aynıdır. Ama ilerleme sayıda değil, binada değil, programlarda değil, ferden ferda manada ve ruhta Mesih’in seviyesine Mesih’le çıkmak olarak algılanmalıdır.
Yeşaya’nın İsrael’e ayna olduğu ve öncelikle kötü haber verdiği noktalar zaten bunlardır. Kötü haber, İsrael’in Yaratan’a yürüdüğünü iddia eden samimî inananların yol değiştirdiği gerçeğidir, hedefi tutturamamaları, yalnız kendi benlikleri için almalarıdır, yani günah işlemeleridir. Yaratan’ın ihsanını, kurtarışını görmezlikten gelmeleridir. Mesih’te kurtulduk deyip, Mesih’e layık bir yaşam sergileyememeleridir. Hatta kendi arzularıyla uydurdukları ibadetleri sunmaya başlamalarıyla özü tamamen yok etmeleridir. Daha da ötesi, bu kaypaklıkta ortaya yepyeni bir karakter çıkarmış olmalarıdır. Bu karakterde elbette dünyanın, egonun, şeytanın bayram ederek kabul ettiği bir karakterdir.
Gümüşü cüruf oldu, şarabına su katıldı.(1:22)
Elbette bu ortamda en yaygın tebliğciler hiç kuşkusuz önderlerdir. Ama özellikle bunun sonucunda esas güç sahibinin Yaratan olduğunu ve O’nun bu gidişe bu şekliyle müsaade etmeyeceğini bildiriyor Yeşeya.
C. BOZULMUŞLUĞUN SINIRI
Seni cüruftan arıtıp temizleyeceğim.(1:25)
Yaratan’ın, “kendi ‘ben’inde bocalayan” ve gidilmesi mümkün olan en uç noktaya kadar gidebilen insanını o durumda bırakmayacağının vurgulanması O’nun ihsanının derecesini bize göstermektedir. Evet, bu oldukça nettir. Yaratan’ın ihsanı Mesih’te haç üzerinde o doruk noktasında bize sunulan ihsanı, karşılıksız kurtarışı, Mesih’in kanında bağışlama sunması bütün bu üst noktalarda kendini gösteren lütuf Yeşaya döneminde de aynı netlikte kendisini göstermektedir.
Yaratan’ın, İsrael’i, yani Yaratan’a yürüyeni, yalnız ve kendi çelişkileri ve derin “alma arzusunun karanlığı” içinde bırakmayacağı gerçeği çok önemlidir. Çünkü “güneşini ve yağmurunu” bütün insanlığa ihsan eden her şeye kadir Kâinatın Efendisi elbette kendisine çektiği İsrael’i kendi alma arzusu içinde bırakmayacaktır. Çünkü bocalaması adeta ihsanı kendisi için aldığının farkına vardığı andır. Ama burada kalmak hâlâ, “bencilliğin” kullanılma şansının olması demektir. Bu İsrael’e helak da getirebilir. Bu, Mesih İsa’nın kurtarışı ve haçı önünde kalmak ama Mesih İsa’nın dirilişiyle yeni hayata dirilmemek demektir. Bu, deliceler pozisyonudur ve bu pozisyonda Yaratan insanları tutma taraftarı değildir. “Ya sıcak ya da soğuk olmaları gerekmektedir”, aksi takdirde kusacaktır (Vahiy 3:16).
İhsan kusmaktan ziyade yüreğin sahibini arayışına cevaptır. Elbette Yaratan’ın adaletini göstermesi aslında insanlarının ıslah dediğimiz koşula gelmeleri içindir. 21-26’da Yaratan’ın lütfu İsrael’i, yani Yaratan’a yürüyenleri paklamak içindir. 27-31’de ise paklayan ateş ıslahını bütün Israel’e getirmiş olacaktır.
D. ÖNÜMÜZDEKİ KARAR
Siyon adalet sayesinde, tövbe edenleri de doğruluk sayesinde kurtulacak. Ama başkaldıranlarla günahlılar birlikte yıkıma uğrayacaklar (1:27-28)
Bu durumda önümüze iki seçenek çıkmaktadır. Bunlardan biri tövbe edip günahlı yolumuzdan, yani “alma arzumuzla yalnızca kendimiz için almaktan vazgeçmemizdir”. Mesih’in haç üzerinde bizim için kendisini feda ettiği gerçeğini kabul ederek, Mesih’i giyinmek koşuluyla İsrael olarak, yani Yaratan’a doğru Mesih İsa’da yola çıkmışlar olarak, bir yaşam sergileyebiliriz. Bu kararlı bir biçimde, “ben’imize ölme, haçımızı yüklenme” (Matta 16:24; Markos 8:34; Luka 9:23) yolumuzdur. Diğer bir seçenekse, “alma arzumuzu yalnız kendimiz için kullanarak” devam edebiliriz. Yani bir anlamda Mesih İsa’da kurtuluşumuzu gönenerek Ruh’ta yaşanılan “mana yolunu” seçebiliriz, ya da diğer taraftan, “”alma arzumuzla kafamızı vura vura öğrendiğimiz” “acılar yolunu” seçebilir ve elbette bir anlamda bulunduğumuz zaman biriminde bedenimizin yok oluşuyla bu yaşam periyodumuzu kaybedebiliriz.
E. ACILARIN YOLU
Susuz bahçeye döneceksiniz. (1:30)
Elbette ben, özgür irademle, “kendim için alma arzumu işleteceğim” yolu, yani acıların yolunu seçeceğim, deme hakkımız vardır, çünkü Yaratan bizleri robot olarak yaratmamıştır. Her halükârda ruhlarımız O’nun ruhunun parçası ve O’ndandır ve belli bir süre için kendi “ben”inin farkında, özgür karar vermekte, deneyimler yaşamaktadır. Ama eğer “ben”de kalma yolunu tercih eder ve Mesih’in kurtarışını giyinerek Ruh’ta büyük BEN’e dönüşmezse işte o zaman özellikle Yeşaya’nın 1.bölümünün sonunda yazılanlar, kişilerin ruhlarını bekleyen sonuçlardır. Susuz bahçe içinde olmak ruhun tamamen kurumasıdır. Bütün bunlar dünyevi ifadelerle mecazî anlatımlardır. Ama daha doğalı, ruhun bütün hissedecekleri ve yokluğa gidişi “BEN’den” uzaklaşmasının ana sonucu olacaktır.