Artık sizin için uykudan uyanma zamanı gelmiştir- Rom.13:11
Uyanma zamanı ne zamandır? Aslında kimse kimseyi uyandırabilecek bir nitelikte değildir. Çünkü aynı kırılmışlığın düzeni içinde düşmüşlük söz konusudur. İnsan “kendi arzu” girdabı içinde ancak kendi düşmüşlüğünü fark etme çabasındadır. Ama “kaynama noktası” dediğimiz ruhların seviyelerinin “bencilliği” fark ettikçe yukarıdan aldığı parlak ışıklarla aslında karanlığını görebilmeye başladığı bir anı muhakkak vardır. Ya da bu an istese de istemese de bir gün, bir an gelecektir. Hoca aslında uyandırandır. Yani tecrübe sahibi, edinim sahibi bir kişi bir ebeveyn, bir ulema kısacası her bir üst seviyedeki ruh bir altı ancak uyandırabilecek olandır. Islaha getirmek değil, uyandırmak. Aslında kimse kimseyi uyanmak istemezse de uyandırabilecek değildir ama uyandırılma yukardan gelir uyanmayı aktiviteye getirmek ise alttan aşağıdan. Burada bahsettiğimiz bütün bu şeyler aslında gördüğünüz gibi görünen bizlerin görünmezi yani esas ruhlarımızın faaliyetidir. İşte bu an geldiğinde esasında bize “gizlilik ifşa” eder. Yani “gizlilik ve ifşa” aslında biri varsa bir diğerinin olduğu ikili bir sistemdir. Yani bir üst bizi uyandırdığında bize “eksikliğimiz” ifşa olunacaktır. Eksikliğimizin ifşası ise “Yaratan’ı edinmediğimizi” bize fark ettirecektir. Bu farklılıkla bize “gizlilik” ifşa olunacaktır. Kısacası “ifşa” biz de olmayan bir şeyi, bir “gizliliği” bize bildirdiği için bizde de dolayısı ile gizlilik “ifşa” olunacaktır. Gördüğünüz gibi ikisi birbirini iter ve çeker.
ÜST UYANDIRMA
Pavlus Resul’ün kesinlikle yukarıdan uyandırıldığı an aslında esası yani eziyet ettiği insanların eziyet ederken öğretilerinin kendisinde ifşasıdır. Bu ifşa resul Pavlus’a birden anlık bir uyandırılışla “gizliliği” fark etmesine vesile olmuştur. Yani “neden zulmediyorsun?” ifadesinde “İsa” yani mantık üstü fikrin kendisinde ifşası kendisinden gizli olanın Yaratan’ı edinmemiş olmasının farkındalığını getirmiştir.
Yolda giderken bu içsel ifşa ve sonucundaki gizlilik farkındalığı ve farkındalığın yeniden ifşası Pavlus Resul için dönüm noktasıdır. Bu birinci gizlilik dediğimiz noktadır ve her şey bu noktada açılmaya başlamıştır. Aslında açılmadan ziyade gördüğümüz gibi “gizlilik ve ifşa” gerçekleşmiştir. Bu üst uyandırılmanın ardından gelen alt hareketlilik üstün uzantısına tutunma gerçeğidir. Pavlus seviyesine artık kördür. Kör olduğu bu seviyede görebildiği tek yüz “efendimiz İsa’nın” yani “bir üst seviyenin” mantık üstülüğüdür. Şimdi bu noktadan aldıktan sonra yine “Efendimizin ifadesi ile öğrenci ancak öğretmeni kadar olacak” bir düzeye yükselene kadar öğretmenini edinmek durumundadır. Yani Pavlus Resul bir üst akla tutunmuş ve bu üst akılda aldığını kendi yaşamı ile “form eşitliğine” getirmiştir. Bu nedenle Pavlus’un mektuplarında Efendimiz Mesih İsa ve öğretişleriyle hep paralellik söz konusudur. Pavlus’un Mesih’i edindiği her şey aslında bize vahiydir. Yani üst aklın altı gerçekten yukarıya uyandıran etkisidir. Tecrübe etmediği edinmediği şeylerde normal mektuptaki insan konuşmasıdır ki, zaten bizi uyandıracak değildir.
Yalnız burada şunu iyi bilmek gerekir ki, dikkat ederseniz burada uyandırılış bile Pavlus’un altta yani Şam yolunda mutlaka bunları kendi içinde çatıştırmasına bağlıdır. Yani üst altın gayreti ile bu vesile ile buluşmakta ve açılım gerçekleşmektedir. Mesele “dostunu kendin gibi sev” ifadeleri aynen efendimiz Mesih İsa’nın öğretilerinin tekrarıdır (Matta 22), “zamanın bilincinde olun” gibi bir ifade efendimiz Mesih İsa’nın “zamanın bilincinde olun” gibi öğretilerinin tekrarıdır (Matta 24), ve Pavlus’un yine uyanık kalmaya ilişkin öğretileri Efendimizin mesellerinden birinde ifade ettiği “uyanık kalmaya” ilişkin (Matta 25) öğretileri ile aynı paraleldedir.
Bu şu demektir yani üst akıl, Yaratan yukardan “kelamı” ile aşağıyı “uyandırmış” ve Pavlus Resul’ün aşağıdan gayreti ile üst ve altın buluşmasında “gizlilik ve ifşa” edinimi de beraberinde getirmiştir. Aslında yukarda bahsettiğimiz bu paralellik “gizlilik ve ifşa” sonucu edinilen edinimin net bir göstergesidir. Kısacası bizlerde hakiki bir mantık üstü inanç edinimi yani Mesih’in yüreklerimizde taht kurması ve Ruh’un yönlendirmesi ile yaşanan hakiki bir iç iman söz konusu olacaksa bahsettiğimiz bu aşamaların birebir iç dünyamızda edinilip yaşanılması esastır.
UYUMA HALİ
Hey nasıl uyursun sen? Kalk, Yaratanına yalvar..Yunus 1:6
Günümüzde madde ve mana arasındaki farklar artık hissedilmeyecek kadar bir maddi dünya oluşumu söz konusudur. Bunu en iyi yapılan müziklerden, söylenilen şiirlerden hatta edebiyata ve sanata olan ilginin azlığından ya da zayıflığından bile anlamak mümkündür.
Yukarda bahsettiğimiz uyanma halinde “gizlilik ve ifşanın” hareketi ile edinimin ve Mesih’i edinimde bir takım paralelliğin içten dışa yansıyacağından bahsetmiştik. Şimdi bu iç edinimin dışa yansıması da Yaratan niteliğinin bizden yansımasıdır. Peki Yaratan nedir? “sevgi ve İhsan O’lan” diyoruz. Nereden biliyoruz? Bütün kainata dökülmüş olan o doluluktan sunulan “sunuş ve düzen, her tür kaosa rağmen kaos üzerindeki ıslah, sulh ve selamet” bunu ilan ediyor da ondan. Ve Efendimiz Mesih düzeyindeki kurtarış sunusundaki o “ölüş ve dirilişle” insanlığa sunulan “günah kurtuluşu” yani “kişinin kendi rızası almasına ölmesi” ve Yaratanın tam anlamıyla sureti olmak demek “kişinin başkaları rızası için almaya başlaması” yani “sevgi ve ihsana dönüşme” modeli bize bütün bunları göstermektedir. Bu nedenle bunu biliyoruz. Uyuma hali bütün bunlardan habersizlik halidir. Belki dini seviyeler ve insanların birbirine anlatımları nedeniyle bilgi düzeyinde Yaratan hakkında konuşmak veya düşünmek söz konusu olsa bile esasında uyuma hali düzeyinde sıradan insan sadece hatta dini algılarında bile “beninden” haberdardır. Esasından “bihaber” olmakla birlikte sadece “algılamak istediği kadarıyla” o da yalnız “benini algılamak” kaydıyla bir algı ve dünya içindedir.
Sevgi sözcüğü kendi ifadesi içindeki “sunma” ve “kayırma” sözcükleriyle bağlantısı olmayan bir halde yine “benin çıkarlarına hizmet eden” bir konumda yansımaktadır. Oysa Efendimizin sevgi sözcüğünü ifadesi “ölüp yeni doğuşla diriliş” kavramı içinde “insanlara merhametle bakan” ve “beklentisiz iyileştirmeler” sunabilen bir yaklaşımdır.
Oysa günümüzde “belli bir din başlığı” altında İsa’yı izlediğini söyleyen birçoklarının esasında “beni dışında maneviyatın m harfinden” bihaber tavrı maalesef Mesih’i düzeyde efendimizin ifadelerini, yaşamını, kurtarışını da “mitolojik” bir masal kahramanını kabul haline getirmektedir.
Aslında bu durumu Yaratan kendisini “gizlilik ve ifşa” kendisinde belirdiği halde bir türlü bu iki kavram arasında bağlantı kuramayan Yunus ile ifade etmemiz mümkündür. Yunus’un Nineve halkına yönlendirilmektedir. Orada kendi edinimi “gizlilik ve ifşa” sonucu kendi edinimi yansıma bulacak, bir manada tecrübe imkanı sağlanmış olacaktır. Ama Yunus “gizlilik ve ifşa” aşamasında uyuma haline doğru en alıştığı haline yani kolay olana yani sonuç olmaya çekilme durumundadır. Kötü eğilimi onu kolaya meylettirmektedir (Yunus 4). Ayrıca orada edinimi henüz “kendi rızası için almadan” “başkalarının rızası için almaya” geçmiş durumda değildir. Yani Efendimiz Mesih İsa’nın “tövbe” ve “göklerin egemenliği” bağlantılı müjdesi yani dönüşüm ve değişim Yunus’ta tam yerli yerinde gerçekleşmiş değildir. Yunus oraya gitmek istemez çünkü orada kendi halkından olmayan insanlara bu edinimi paylaşması ile o insanların edinimine yol açmış olacaktır. O insanlar kendi halkı değillerdir. O insanlar kendi dünya görüşüne sahip insanlar değildir. Ve dolayısı ile Yunus gurupta edinimini ifşa etmesi gerekirken ve Yaratan’ın saran ışığını gurupta tamamen üstüne çekmesi gerekirken bunu “henüz beninde olmasından” kaynaklı olarak reddetmiştir.
Fakat dikkat edilirse “dönüş istense de istenmese de” Yaratan’a ve Mesih’inde ve Ruh’unda dönüştür. Yani “Yaratan suretinde yaratılmışsa eğer insan” sonunda Adem düzeyindeki düşmüşlüğünü öyle ya da böyle tamamlayacak ve Mesih düzeyinde “Yaratan ile, ışıklar Babası ile form eşitliğine” dönecektir. Yunus’a da böyle olmuştur. O tersine tersine hareket etmesine rağmen “her diz çökecek ve her dil diyecek” kavramı doğrultusunda yolu yeniden gruba istemese de, sevmese de döndürülmüştür. Nineveye dağıtımı Ruh’un yürekleri hazırladığı Nineve’ye uyandırılış olmuştur. Dikkat ederseniz burada halkın yüreğinin yukardan hazırlanması aşağıdan gayret yine Nineve halkına kurtuluşu getirmiştir. Mucize beklentisi içinde olanlar içinde ilginçtir efendimiz Mesih İsa tarafından sadece Yunus’un yeterli olacağı şeklinde bir cevap gelmiştir. Burada dahi ya acılar yoluyla ya da mana yoluyla ama eninde sonunda Yaratan’a dönecek olan ve Mesih’inde ve Ruh’unda Yaratan’ı edinerek O’nda sonsuzluğa geldiği yere varacak olan bir insanlık bahsi ortaya konmuş olmaktadır.
Burada Yunus’un tavrı uyandırılmış ama uyku halinde kalmayı tercih edenin hali çok güzel ifade edilmektedir. Kendisi uyanarak üst seviyeye gayret etmezse yine de Yaratan’ın eli saran ışığı ile onu bir yolla Mesih düzeyine taşıyacaktır. Ama “acılar, tecrübeler, düşmeler, kalkmalar, kafa çarpmaları ile bu iş olacağına” Efendimiz Mesih’in “ölme ve dirilme” ile sunduğu o muhteşem kurtarış yolu olan “mana yolunda” lütfün gönülde çalışmasını sağlayarak önden bir çekiş gücüyle daha kısa ve hızlı bir yolda Yaratan’ı edinme olsa daha mükemmel, daha haz verici, daha hoş değil midir?
Yine Yunus örneğine dönersek orada da kendi yoluna devam etmeye çalışan, “gizlilik ve ifşa’nın farkındalığında” olması gereken yoldan “mana yolundan” kaçan ve dağıtım ve guruba karşı olan Yunus’un uyandırılışı için “acılar yolunda” yani kendi yönündeki gemide kaptanın seslenişi ilginçtir. Bu öykü de gemi kaptanı aynen şöyle demektedir: “Hey! Nasıl uyursun sen?” “Kalk, Yaratanına yalvar.. yok olmayız” (Yunus 1:6). Evet, maddede çok uyanık olan insanlık mana da ya çok ağır uykuda olan ya da uyandırıldığı halde uyuyan durumundadır. Çoğunlukla bu böyledir. Oysa olması gereken görünen alemin arkasındaki görünmeyen bütün kainat düzeninin yegane sahibi ise o zaman bizim görünmeyen alemimizin yani manevi alemimizin uyanıp etkin bir biçimde İsra-el, “doğru yolda olan” “Yaratan’a yürüyen” olması ve efendimiz Mesih İsa’yı, kurtarışını Ruh’un ışığında gönenip devam etmesi esas olandır.
Burada Yunus öyküsüne “denize atlama ve balık karnında taşınma” gibi pek de fizik aleminde algılayamadığımız bir durum eklenmektedir. Yani burada kendi yönüne giden arzusu farklı yönde ıslah edilen bir insanın okyanus derinliklerinde kaos içinde dinginliğe doğru taşınması gerçeği aktarılmaktadır.
Aslında gemidekiler yani o yöndeki arzularının tamamı esas arzu uyanmadan önce ellerinden geleni yapmışlar ama başaramamışlardı. Bu nedenle esas Yaratan’a “gizlilik ve ifşası” uyanan arzu uyandırılmaya çalışıldı. Ve bu arzu geldiğinde diğer arzular nefretlerinden bu arzuyu denize attılar. Yani dışladılar yani düşünceleri ile baş başa bıraktılar ve sonuçta arzu kötü eğiliminden iyi eğilime olması gerekene yani Yaratan niteliğine geri döndü. Bütün bu derinlik için kendisinden mucize isteyenler için Efendimiz İsa’nın neden Yunus öyküsünü gösterdiğini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Bu öyküde Yunus’un suya atılmasının gemidekilere yeniden sükuneti getirmesi de enteresandır. Yani bir anlamda Yaratan’ı edinme yolundaki kişi istese de istemese de gerçek bir edinimde “sevgi ve ihsan O’lan” yansıtacaktır. Bu bağlamda kendisini insanlar hem de belki görünümde değmeyecek insanlar için feda etmiş olacaktır.
VE UYUYAN ÖĞRENCİLER
Uyuma hali üst akla tutunmuş olduğumuz halde bile sürebilecek olan bir durumdur. Buna en güzel örneği Efendimizin öğrencilerini uyandırma gayretinde görüyoruz. Ölüme gitmezden önceki o çok ciddi durumda aslında öğrencilerin ayık ve uyanık olmalarını talep etmişti. Talep ettiği kişiler aslında uyandırılmış kişilerdi ama görüldüğü gibi buradaki anlatımda bedenen uyudukları görünümü altında aslında manen dayanamayıp uyku haline geçme durumu söz konusudur. Ama bu uyumanın arkasında aslında manevi halin uyuması vardır. Zaten Mesih İsa’da sözleriyle bu durumu açıkça belirtmektedir : “Ruh istekli ama beden zayıftır” (Matta 26). Yani mana hep arka planda öne çıkmak istemekte ama madde ise baskın olma yolundadır. Zaten bu uyku halinin arkasında gelen Mesih İsa’nın tutuklanma durumunda öğrenciler bu nedenle yani ayık ve uyanık olmamalarından kaynaklı olarak kendilerini tutuklanma anının, o krizin ortasında bulmuşlar ve hatta sonrasında darmadağın olmuşlardır.
Örneklerde görüldüğü gibi uyuma hali Yunus’ta ışığın dışa yansıması ile başkalarının ıslahında “sevgi ve ihsan olmasını” engellemiştir.
Efendimiz öğrencilerinin uyuma halinde ise gelecek olan krizden korunamamalarına ve darmadağın olmalarına yol açmıştır.
SÜREKLİ UYANIKLILIK HALİ
Haktan yana olanlar yani İsra-el olanlar bir başka deyişle kalp noktaları Ruh’un işleyişinde açılmış olanlar Mesih’in kurtarışını gönenmişlerse aslında ruhsal manada yerlerinde duramayacaklardır. Çünkü kurtuluş ıslah demektir, ıslah ise sulh demektir, sulh ise selamet demektir. Ve bu zincir, bu çarklar dönen çarklardır. Her arzu seviyesinde dört basamağı yani cansız, bitkisel, hayvani ve sonunda konuşan basamağa gelene kadar dört basamağı atlama durumundadır. O zaman bütün arzuların islahı bütün bir yaşam süren ve bizi aslında İsra-el(Yaratan’a doğru) kılan durumdur. Bu süreklilik halidir. Rehavet hali değildir. Bir seviyede o seviyedeki ıslah olması gereken her şey ıslah olmadan bir üst düzeyden bahsetmek mümkün değildir. Pavlus Resul bu nedenle “Mesih’in gelişine dek düşüncenin yenilenmesi” şeklinde bir kavramdan bahsetmektedir. Haktan yana olanların hareketliliği şu üç noktada daha da bir önem kazanmaktadır:
1.Her şeyden önce ilk kalp noktasının açıldığı an ile Mesih’in yüreğe alınması ve yeni doğuşun gerçekleşmesi “tövbe” ve “göklerin egemenliği” kapsamında bizi ölümden hayata getirmiş yani nefse ölüp haçı sırtımıza yüklemiş bir durumdur. Bu durumda artık tövbe dönüşümdür, göklerin egemenliğinin yakınlığı ise haçın taşındığı yani her gün kendin için almaya ölerek yürüdüğün durumdur. Bu şu demektir “Yaratan’la form eşitliğine” “O’nu edinmeye” daha da bir yakın olmaktır. O zaman bu durumda manevi uyku bir manada kişiye haramdır. Aksi takdirde başlangıç noktasına doğru geriye dönüş söz konusudur ki bu da sonsuzluktan Mesih’te kurtuluşun nimetlerinden geriye kaymak anlamındadır.
2.Yaratan’ın ışığının kabınızı doldurması ışığın yalnız kendi çıkarınız için alınmadığı durumlarda dışarıya doluluktan sunulması anlamındadır. Bu da İsa Mesih Olmanız O’nda biçimlenmenizdir ki, bu da hem bu seviyede daha da hazlarla Yaratan’la bütünleşmeniz anlamında daha çok içten dışa gayret demektir. Yansıtma demektir. Yani bu da hareketliliktir. Haktan aldığınızı halka vermenizdir. Yaratan’dan Mesih’inde ve Ruh’unda edindiğiniz bütün manevi değerlerinizi maddeye yansımasıyla insanlığa sunmanız demektir. Kendinizi ıslah ile aslında dünyanızı yani çevrenizi ıslahınız demektir.
3.Eğer biz dönüşüm ve değişimin hareketliliğinde sonsuzluğa doğru böylesine yakınlaşarak devam ederken ve kendimizi ıslah ile aslında çevremizi ıslah ile ışıl ışıl işleyip dururken bütün bunları durduracak bir konuma girersek bu kez kötü eğilimde bütün güçler kolaylıkla etrafımızı çepeçevre sarmış olacaklardır. Bu şunun gibidir bir hakiki dost edinmek için yıllarınızı verirsiniz ama yanlış anlaşılma bile olsa bir anlık gafletle söylenilen bir söz onca yıllık gayreti sıfıra indiriverecek ve ilişkinizi bozacaktır.
4.Uyanmak aslında ilizyon içinde olduğumuz hayatın arkasındaki esası yakalamak dolayısı ile dünyanın bize hiçbir biçimde veremeyeceği en üst derecedeki haz ve mutluluğa yelken açmış olmak demektir. Görünen görünmeyenin en büyük yansıması ve tanığıdır. İç varlığımızın edinimi ise görünmeyenin en büyük yansıması ve tanımıdır. Bu nedenle Mesih İsa kalbimizin kapısını çalmakta ve sorularımızın, aramalarımızın, kapı çalmalarımızın cevapsız kalmayacağını net bir biçimde ifadelendirmektedir.
1.Yuhanna’da ifade edildiği gibi: “Dünya da dünyasal tutkular da geçer, ama Yaratan’ın isteğini yerine getiren sonsuza dek yaşar” (17). Bu istem esasında Yaratan suretine dönüşümümüz için Yaratan’ı edinmedir. Bu da önce “benin” karanlığının tanınmasındadır. Dibe vurmuşluğun o en karanlık noktasında parlayan Mesih bize esası yani Yaratan’a dönüşü göstermektedir.
VE SÜREKLİ UYKU HALİ
Sürekli uyku aslında dışarıda kalma halidir. Yani ilizyon içinde yaşama halidir.
Orada yaşanan her şey rüyadır. Görünende uyumak görünmeyendeki gerçekliği edinememedir. Bu durumda ruh hala “beninde” kendi beni ile bildiği kadarıyla bir tanrı kavramında “efendimiz kapıyı aç” (Matta 25) ifadesini kullanmaktadır. Ama bu esasa bir sesleniş değildir. Çünkü burada “Yaratan sureti” durumu söz konusu olmadığı için “ben” “BEN’e” yabancıdır. Ve güvey yani Yaratan’la bütünleşmiş olan hal bu bütünlükte olmayan hale “tanımıyorum” (Matta 25) cevabını vermektedir. Bu hal ağlayış ve diş gıcırtısı dediğimiz sonsuzluktan geri kalma halidir. “Acıların yolunda” hali hazırda “benlikte” yürünülen “acıların yolunda” yürüme halidir.
Nedense çoğu zaman kolay gibi görünen ve alışkanlığımız olan yol bizi esasında kaybedenlerden kılacak olan yoldur. Zor gibi görünen yolsa esasında sağlam, düzgün bir yoldur. Bazen uzun bile görünse kısa bir patikadan dağ taş aşmaktansa asfalt bir yolda emniyetli bir seyahat bizi sağ salim varılması gereken noktaya vardıracak olandır.