Yolları ne denli anlaşılmazdır- Rom.11:33
Kainat bizim penceremizden bakıldığına anlaşılmazdır. Bizim hem maddeye hem manaya bakışımızda hep içinde bulunduğumuz koşul ve sınırlılık hakimdir. Bu hakim bakış açısı oldukça dar büyük bir okyanusta küçük bir damla misalidir. Durum böyle olunca "göğün kuşlarından yerin sürüngenlerine ve okyanus diplerinde balıklara bile "hükmetmeye davet edilmiş bir manada Yaratan'ı sureti olan insan yılana itaat eder bir hale gelme durumunda kalmıştır. Bu durum Adem seviyesinin durumudur. Bu durum bugünde geçerli olan bir durumdur. Anlaşılmaz olan yollar ve çarklar içersinde kök ve dal ilişkisinin bilincinden uzak olan insan için bütün bu büyüklük bu görkem kafa karıştırıcıdır. Oysa Yaratan'ın yarattığı bütün kainat sistemi Yaratan düşüncesi içinde herşey yerli yerinde yerleşmiş değişmez ve sabittir. Bu sabitlik içinde kainatta hiç bir şey dengesiz değildir. Hiç bir şey yersiz değildir. Herşey olması gereken yerde ve koşul içindedir. Ama bu dahi insan için anlaşılmazdır. Anlaşılmazdır çünkü bunun bir nedeni "görüp görüp görememe ve duyup duyup duyamama" gibi bir soruna sahip olmamızdır. Bu anlama zorluğumuzun belli başlı üç ana nedeni bulunmaktadır; bunlardan birincisi Yaratan suretinde yaratılmışlar olarak aslında bir türlü bu yaratılış düzenini algılayıp, her şeyin tamamen yerli yerinde ve düzen içinde ve bir "sebep sonuç ilişkisinde var olduğunu" kabulde zorlanmamızdır. İkincisi ise, bütün bu sebep sonuç ilişkisinin bizi nereye götürdüğü konusunda bir fikre sahip olmadığımız düşüncesinde olmamız ve dolayısı ile bunun emniyetsizliğidir. Üçüncüsü ise, bu gidişin tamamen bizim arzularımızın, kontrolümüzün ve aynı zamanda istemimizin dışında olmasıdır.
Kısacası, "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" halk deyişinin çok iyi bir biçimde ifade ettiği gibi aslında tamamen varlık içinde yokluğumuzun farkındalığında olmanın şaşkınlığı içindeyizdir. Çünkü bu denli engin bir kainatın ve bu denli büyük bir madde ve mana denizinin ortasında adeta biz de bize göre Yaratan'ın "hiç-varlık" olması gibi kendi çapımızda ve küçücük bir damla, zerre olmamızdan kaynaklı bir "hiç-varlık" hissiyatı içinde kaybolur gideriz. Bu da bizim o kutsal yazıların başlangıcında ifade edilen Yaratan nurunu yansıtan ve suret olmanın asaleti ve gücündeki insan, insan olma özelliğimizi ve bu koşul için yaratılmışlığımızı ortadan kaldırmaktadır.
ACILARIN YOLU
Adem düzeyinde düşmüşlüğün sığ kıyılarında yaşamımızı götürürken aslında her şeyi küçük, küçük deneyimlerle, keşiflerle öğreniriz. Her adım aslına bizi yeni adımlara doğru taşır durur. Aslında kendi özgür irademiz aslında acıların yolunu ve mana yolunu seçme ile sınırlıdır ve bu sınırlılık içinde Efendimiz Mesih'in kurtaran varlığın içimize alana dek bir bebek gibi sadece dokunur, ses çıkarır, korkar, hareket eder, anlamsızda olsa hareketlerimizi dış dünyanın tepkilerine göre yönlendirir dururuz. Ama esasında kendi deneme yanılma öğrenim sürecimiz içinde bize verilen cılız ışıkla sadece kafamızı sağa sola vura, vura bazen kendi başımı dertlere soka, soka devam eder dururuz. Ama esasında yüreklerimizin esas susuzluğu, açsızlığı geldiği noktanın nurunu bulana kadar sürüp durduğu için biz çırpındıkça karanlık bir dehlizde ilerlercesine ilerler kendimizi acıtır, çevre koşullarının bizi incitmesine çoğu zaman mani bile olamayız. Oysa diğer tarafta yukardan Yaratan'ın Ruh'unun ışığı ile bize verilen uyandırılış sonrasında kalp noktamızın açılması sonucu aynı dehlizlerde gidiş bize yavaş, yavaş bu dehlizlerin manasının olduğu fikrini vermeye ve bu fikirle bizi aydınlatmaya başlar. Yine kafamızı sağa sola vurmaya başlarız ama bu kez kurtarıcımızın Ruh'ta ve gerçekte bir tapınışla bizdeki varlığının Ruh'u çeken aydınlığında bu deneme yanılma yürüyüşlerimiz, bu hayat yolu yürüyüşlerimiz ve anlaşılmaz olarak nitelediğimiz her şey bize birden bire manalanarak dönmeye başlarlar bu dönüşlerde Yaratan'ın o muhteşem Yaratıcılığında doluluğundan sunduğu "sevgi ve ihsanı" alabilecek ve yansıtabilecek bir niteliğe gelebilmemiz için "alçak gönüllü" olabilme yetisi bizde gelişmeye başlayacaktır. Aslında bu "ne mutlu ruhta fakir olanlara göklerin egemenliğini alacaklardır" ifadesi doğrultusunda bizi gerçekten boşaltma hadisesidir.
Çünkü biz "benimizle sürekli meşgulken, benimizle sürekli ilişki içindeyken" dolayısı ile "günah sorunumuzu" halledememişken elbette "anlaşılmaz yolları algılayabilmemiz" mümkün olacak değildir. Kısacası bu anlaşılmaz yolları anlama çabası bizi acıların yolundan mana yoluna getiren önemli bir eğitim koşuludur. Bu koşulda yerimi bilmek aslında "göklerin egemenliğine açılan pencereye" sahip olmak anlamında olacaktır. Ayrıca, Yaratan'dan gelen insanın O'ndan ayrılması ile Yaratan'ı yansıtmasında Yaratan'ın ne denli büyük, erişilmez bir nitelikte olduğunu da düşünmesine yol açacaktır. Doğal olarak bir yanda kendi küçüklüğü içinde kendi içine Yaratan'ın ışığını almaya yer açabilecekken diğer taraftan da Yaratan'ın niteliklerini görebilme şansına haiz olmuş olacaktır. O nedenle dünyada bütün bu anlaşılmaz yollar aslında bizi anlaşılan bir koşula doğru çekmek için mevcut olan yollardır.
Aslında Mesih İsa'da bize sunulan kurtuluş ışığında görüldüğü gibi Yaratan'ın yolları her zaman anlaşılmaz değildir. Anlaşılır olması için basamak, basamak varlığımız içinde keşif yolculuklarına devam etmemiz gerekmektedir. Her şeyden önce yukarıdan verilen yani kalp noktasının açılması Allah'ın Mesih İsa'da sunduğu ve Ruh'u ile işlediği kurtuluş ve kurtarış lütfüdür.
ANLAŞILMAZLIĞIN ARKASINDAKİ SIR
Allah'ın kendisini sevenler için hazırladıkların hiç bir göz görmedi, hiçbir kulak duymadı, hiçbir insan yüreği kavramadı-1.Kor. 2:9
Bu noktadan hareketle aslında bize o net olarak göremediğimiz için korktuğumuz ve sonunu bilemediğimiz için ürktüğümüz ve bizim hedef ve kontrolümüzle uyumlu olmadığı için dehşete düştüğümüz ve bize acılar yolu olarak yansıyan yol esasında "huzur ve esenlik" kelimeleri ile ifade edebileceğimiz ve "haz" dediğimiz Yaratan'ın ışığının Mesih İsa'da ve Ruh'un rehberliğinde kabımızı doldurduğu bir yoldur. Bunu yukarıdaki sözler en güzel şekilde ifade etmektedir. Bu yol da esas Yaratılışın ana gayesi "hazzın" en üst doruklarıdır. Çünkü bu yol anlaşılmaz gibi görünen yol okyanusun içinde kalanlar için anlaşılmazdır.
Ama okyanustaki küçük balıklar ve hatta planktonlar için okyanusun bütünü görünmediği için bir kaç dakika içindeki dönüşle unutulacak olan o küçük yaşam çemberi aslında üstünde koskoca bir okyanusu ve onun da üstünde koskoca bir kara alemini ve hatta gökleri ve yıldızları ve daha neleri neleri içermektedir. O zaman bu tabiat örneği bile anlaşılmazlığın nedeni yukarda da bahsettiğimiz gibi alçak gönüllülük, yerin farkındalığı ve aynı zamanda büyüklüğün tespiti gibi ana nedenleri içermektedir. Ve bizi içinde bulunduğumuz durumu fark edemememiz ve gittiğimiz son noktayı algılayamamamız ve elbette kontrolümüzün dışında olması gibi nedenler içinde kıvranmamıza neden olmaktadır.
GİZLİLİK VE AÇIĞA ÇIKMA
Gizlilik Allahımız RAB'be özgüdür ama bu yasanın bütün sözlerine uymanız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir - Tesn.29:29
Anlaşılmazlığın bir başka nedeni aslında Yaratan'ın bize gizli olmasıdır. Yani içimizdeki cılız ışık her bir fertte Yaratan'ı yansıtmak için hazır konuma gelmek için verilmiş olan cılız yaşam ışığıdır. Sıradan insanlar bütün dini yönlenişleriyle bile aslına bu cılız ışığın varlığını açığa çıkarmaktadırlar. Ama diğer taraftan gerçek olan şey insanlar Adem düzeyinde maddi bedenler içersinde doğrudan maddi yani görsel ve işitsel çevre algıları içersinde sadece kendi görme düzeyleri ve alanları içindekini görme durumundadırlar. Böylelikle çoğunlukla, doğa itibariyle ve Yaratan'a zıtlığı doğrultusunda "alma arzuları içinde yaşayan insanlar" aslında bu "benlik" içinde Yaratan'a gizlidirler. Dolayısı ile Yaratan'da onlara gizlidir.
Yaratan'ın açığa çıkması Mesih İsa'nın "Yol, gerçek ve Yaşam" benim sözlerindeki kurtaran ışığının içimize doğması daha doğrusu Mesih'i yüreğimize efendimiz ve kurtarıcımız olarak alarak "Yolu, gerçeği ve yaşamı" yani diri O'lanı Yaratan'ı nitelikleri itibariyle içimize almamızdır. O vakit Yaratan bizden Mesih İsa'da ve Ruh'un saran ışığında ifşa olmaktadır.
Anlaşılmaz yollar ve bu yolların anlaşılmazlığının içinde acılar yolunun şefkat tokatları ve hatta kalp noktasının açılmasından sonra da mana yolunda yürüyüşte kabı ışıkla doldurma çalışmalarında inişler ve çıkışlar ve engeller ve bir üst ıslaha tırmanışın getirdiği gelişim zorlukları hep aslında anlaşılmazın yüce amaç doğrultusunda anlaşılır olduğunun ispatı ve ifşası içindir. Ama bu anlaşılma fikirsel bir kanıt, mantık yürütme ya da felsefi bir varış noktası değildir. Bu tamamen beş duyu organımızla içimizde Yaratan'ın ifşası ile açığa çıkmasıdır ve bu nesillere ve sonsuzluklara aktarılabilecek olan izlenimdir. Bu nedenle kutsal yazılarda ta Adem'den İbrahim'e oradan Musa'ya ve elbette kurtarıcımız Efendimiz İsa Mesih'e kadar hep bu izlenimler süregelmekte ve edinimler edinim olduğu ve hakiki birer izlenim olduğu için anlatılıp durmakta ve yine hakiki izlenim olduğu için ruhumuza hitap etmektedir. İşte bu nedenle "anlaşılmaz yollara ve bu yollar üzerinde anlam veremediğimiz iniş ve çıkışlara ve engebelere ve zorluklara" uğradığımızda bu tecrübe ve izlenim ve edinimler bize Yaratan'ın ışığının farklı yer, zaman ve kişilerden yansıdığını ve bizi Kutsal Ruh'un görkemli işleyişinde bina ettiğini görebiliriz. O zaman bize manevi yolun derinliklerinde mananın açılması "sevgi ve ihsan" boyutunda ıslah üstüne ıslah yaşayarak kendimizin o anlaşılmaz yollar içinde olduğumuz bilincinde Yaratan'ın Mesih'inde Yaratana sunulduğumuzu ve dolayısı ile Yaratılış gayemiz "tezahürü" tamlık içinde yerine getirdiğimizi görürüz.
YARATANIN İZLERİ
Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, bereket kaynağı olacaksın- Yar.12:2
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'ta, sebep sonuç ve işlev dairesinde bize açıklanmış O'lanı aslında insan bedeni ve Adem düzeyi dairesinde anlamak ve algılamak elbette zordur. Bütün bu kainatın çarkları içinde ve birbirine bağlı bütünlüğü ve zincirleri içinde aslında muhteşem düzen yapısı içinde anlamak ve algılamak sadece içinde bulunduğumuz derece ve koşullar nedeni ile anlamak zordur.
Çünkü Yaratılış düşüncesi içinde tamlığın varlığında aslında anlayışın yaratıcısının yarattığı bir sistemde anlaşılmazın olması düşünülemez bile. Bu bizim anlayışsızlığımızın sonucunda anlaşılmaz olan yollar aslında boyutlarımızın ve koşullarımızın üstüne çıktığımızda anlaşılırdır. Mesela Nuh düzeyinde Nuh'un ancak kendisini kurtarışı ancak kendi koşulu içinde sınırlı bir doğruluk örneğidir ve o koşulda anlaşılırdır ama belki o koşul içindeki bakış açısı için anlaşılmazdır. Ama Musa kendisini değil kavmini kurtarmaya kalkan bir ışık insanı olarak yine kendi kuşağı içinde anlaşılırdır ama belki de kendi kuşağı içinde bakanlar için anlaşılmazdır.
Kısacası Yüce Allah bizi kendi "karşılık beklemeksizin doluluğundan döktüğü sevgi ve ihsan" için yaratmış olduğu için aslında beklentisi de eninde sonunda anlaşılmaz yolları anlaşılıra ıslah etmemizdir. Kaostan düzen gelen kainatın altı günlük mecazi serüveni içinde ve kutsal yazıların ele aldığı bütün hikayelerin ve kişilerin anlatımlarının arka planlarında hep bu gerçek vardır. Kainatta yüce bir görevimiz vardır "Haktan aldığımızı halka vermek" yani "sevgi ve ihsan O'lanı" bedenlerimiz içinde ifşa etmek, "Rabbena hep bana" demekten "Haktan aldığımızı halka veririz" demeye gelmek ve bunu her seviyedeki algı, his ve yaşam koşullarımıza ve niteliklerimize taşımak. Bunun içinde ışık insanlara ve elbette her şeyden önce kurtarıcımız efendimiz Mesih İsa'ya ve Kutsal Ruh'un rehberliğine bakmamız gerekmektedir. Kutsal Yazılarda bütün bu izlenimlerin temelidir. Bu nedenle Yaratanın izleri bu yazıların içine aldığı bütün fertlerin yaşamlarında açıkça gözlenebilmektedir. Bu izlenimlerden de "anlaşılmayan yolların" anlaşılabilmesine ışıklar sunulmuş olacaktır. Bu nedenle şimdi bu ışık insanların ve kurtarıcımız Efendimizin yaşamlarında iniş ve çıkışların, engebelerin, zorlukların ve anlaşılmazlıkların neleri ifade ettiğini birlikte görerek bu izlenimlerden kendi kabımıza yeni ışıklar alalım. Ve anlaşılmazı algılatacak O'lan Yaratan'ı Mesih İsa'da yüreklerimizde gönenelim ve saran ışığı doğrudan yüreğimizin derinliklerine çekerek yeni doğuşta ve yeni yaşamda Mesihi bir fert olarak görünenin ardındaki görünmezle sonsuzluk denizine doğru Mesih'in yükselişinde Ruh'un ışımasında yelken açalım.
1. İbrahim: İbrahim bir putperest kavmin ortasında bir çok farklı düşünce içinde ve madde dünyasının bağrında hem de put üreten bir aile ortamında yaşıyordu. Kısacası İbrahim'i bir düzey olarak kabul edersek bir manada İbrahim günümüzün madde kaygıları içinde ve teknoloji gibi her tür dikkatimizi çeken ve bir manada bize put olan nesneler arasında kaybolmuş ve sürekli kendine putlar üreten yani yeni ilgi alanları oluşturan bir aile içinde yaşayan bir kişiydi. Ama böyle bir durumda günün birinde yaşamını sorgulamaya başladı ve bu sorgulamada belki de hayatının en zor kararını almak zorunda kalmıştı. Bütün bu aşamaların kolay olduğunu söylemek zordur. Fakat bu adımının arkasında büyük bir vaadi de üzerine çektiğini görüyoruz. Bu düzeyde bir kişi doğal olarak Yaratan'ın "seni büyük bir millet yapacağım" vaadiyle karşı karşıya kalmaktadır. Çünkü İbrahim'in bölünmüşlükten, parçalanmışlıktan bütüne hareketi gerçekten de Yaratılışın temel yaratılış gayesinde olduğu için muhakkak bereket getirecek bir durumdur. Ve gerçekten de İbrahim İsrael'e yani Yaratan'a yürüyenlere başlangıç olmuştur.
Bu adımları anlatmak kolaydır. Biz şu anda İbrahim seviyesine dıştan bakanlar olarak bize laf söylemek çok kolaydır. Çünkü İbrahim'in başlangıç noktasını ve sonrasını ve daha sonrasını gözlemleyerek bir karara varabiliyor ve Yaratanın burada izlediği yolların ne denli müthiş bir sonuca doğru hareket ettiğini görüyoruz. Ama kendi hayatlarımızda bunu bulmamız gerçekten pek mümkün olmuyor. Konumuzun başında dediğimiz gibi yaratılış düzenini bir bütün olarak göremiyoruz, nereye gittiğimizi bilemiyoruz ve koşullarımızı kontrol edemiyoruz bu da bizi anlaşılmaz yolların bir ferdi olduğumuz koşuluna getiriyor ve acılar yolunda acıları ve yalnızlığı ve anlayamadığımızı algılıyoruz. Ve hatta anlaşılmadığımızı da hissederek kendimizi anlaşılmaz yollarda bir anlamda manasızlığa teslim ediyoruz.
Kendi konumumuzla İbrahim'i karşılaştırdığımızda aynı zorluğu İbrahimin de yaşadığını görüyoruz. Aslında bir çoklarının babası olacağı vaadini İbrahim'in de kendi yaşadığı dönem içinde bilemediğini görüyoruz. İbrahim'in esas isminin Avram olduğunu biliyoruz "yani "birçoklarının babası" ama yaşamının çok büyük bir bölümünde böyle bir vaadi yaşamında görmediğini gözlemliyoruz.
Oysa burada neden bu gecikmelerin olduğunu sorabiliriz? Neden bu vaatlerin vaatsiz ve zorluk içinde geçen günler olduğunu sorabiliriz? Ve alacağımız cevabın bulunduğumuz düzey ve koşul içinde eğer alma arzumuzun sınırlarında bir yaşam sürüyor ve kendimizi "benliğimiz" üzerindeki daha çıkarıp orada Yaratan'la yüz yüze Mesih'ini içimize edinmiyorsak işte o zaman O'nun yollarının ne denli anlaşılmaz olduğunu söylemekten başka bir hal çaremiz kalmıyor. Ama öykünün tamamına vakıf olduğumuzda ise bunun arkasında yani anlaşılmaz gibi görünenin arkasında ne büyük bir mana olduğunu keşfediyor, seviniyor, hatta Yaratan'da Ruh'unda ve Mesih'inde kurtuluşun gönenmesinde o en üst düzey hazları alıyoruz.
2.Musa: Yaratanın bütün gerçeğinde kendi yönünü ıslah üzerine çevirmiş bulunan o muhteşem ışık peygamberi Musa herhalde Yaratan'ın ışığına çekilen kabı içinde kalp noktasının açıldığı o ilk kıpırdanma anlarında bir Mısırlıyı öldürmekle yola çıkacağına hiç bir anlam verememiş olmalıdır. Aslında o noktadan başlayan yürüyüşü Sina dağının tepesine çıkana kadar yılar yıllar almış çok uzun bir süreçtir. Karmaşıktır. Musa'nın penceresinden bakıldığında "yollar o denli anlamsızdır ki". Ama yollar tamamlandığında yani Musa vaat edilen toprakların girişinde bir halkı, arzuları ıslahla vaat topraklarına kadar getirdiğinde ve o noktada işi son bulduğunda aslında anlaşılmaz yollar birden bire anlam kazanmaktadır. Ama o süreç o karmaşık inişler ve çıkışlar ve engebeler aşılması geçilmesi zor geçitler gibidir. Hatta belki de o insan benliğinin üstüne çıkılan o üst noktalarda bile yani Sina dağının tepesinde bile Musa ne olup bittiğini tam net olarak algılayamamışta olabilir. Bir şeyleri hep yılların içinde, yaşanılan tecrübelerin ve izlenimlerin sonucunda edindikçe anlamamız mümkündür. Kutsal Ruh içimizde varlığını bize hissettirdikçe daha doğrusu onun açtığı o noktada biz işledikçe Mesih İsa'yı daha çok daha çok içimizde inşa ettikçe, yerleştirdikçe ışık, ışık bizde yansıma aydınlanma başladıkça günlerimiz anlam kazanacaktır. Çünkü anlaşılmaz yollarda anlaşılan bir hat, bir plan dahilinde devam ettiğimizin bilincinde efendimiz Mesih İsa'nın ifadesinde olduğu gibi "o günün kaygısında" yaşamaya başlamış olacağız.
Şimdi bakın hayatınızın bütün noktalarını şu ışıkla bir kez daha değerlendirin. Belki kurtarış kaynağımız Mesih'i henüz tanımadan yaşadığınız bir dönem vardı. Sonra bu dönem Ruh'un kalp noktanızı açması ve Mesih'in yüreğinize gelmesi ile daha doğrusu Yaratan'ın ışığı ile kabınızı doldurmaya başlamanızla hayatınızda bir şeyler değişmeye ıslaha başladı. Ama bütün bu olanlarla birlikte dünya kaosunuz, karmaşanız belki de daha karmaşık bir hal aldı. Çünkü artık çöplerinizi yani manevi manada "bencilliğinizi, öfkenizi, nefretinizi bir başka gözle daha yakından görmeye başladığınız için" daha çok karışmaya başladınız. İşte bütün bu anlarda Yaratan'ın diğer ışık insanlar üzerinde yani İsrael önderleri üzerine yani Yaratan'a yürüyüşte öncülük edenlerin hayat izlenimlerinde bir kez daha değerlendirmemiz gerekmektedir.
Bakın Musa, o ışık insan yazıların anlatımı ile Mısır'dan ayrıldığında oldukça olgun bir yaşındaydı. Yani "benliğini" "bağlarını" oldukça geç bir dönemde terk etmişti. Ve sonra manevi ıslah süreci, kendi arzuları ile boğuşma dönemi bir manada Yakup'tan İsrael'e dönüşüm süreci oldukça uzun sürmüştü bir şekilde mecazi bir uzunluk süreci olarak bu süreçler hep 40 ve 40 ile ifade edilmektedir. Ve daha sonra da bu uzun olgunluk süreci tamam olduktan sonra Musa diğer arzularını da tamamen ıslah ederek Sina üzerine çıkmıştır. Yani "egosunun" üstüne ve orada Yaratan'ı edinmiş, yani kabını artık tamamen "başkasına ihsan" için Yaratan ışığı ile doldurabilmiştir. Farkındaysanız bu anlatımın manevi tarafı olduğu gibi fiziki tarafı da bir halkı harekete geçirebilmesidir. Fakat bütün bu süreç içinde acaba Musa her şeyi yerli yerinde mi görüyordu? Çok anlaşılır mı buluyordu? Muhtemelen "ey Allah, yolların ne anlaşılmaz" şeklinde haykırıyordu. Ama sonuçta esasında "anlaşılmazın" esasında "anlaşılıra hizmet için" var olduğunu görüyoruz.
Firavun önünde Musa'nın kolaylıkla ve karışmadan ve her şeyin kontrolde olduğu esenliği içinde hareket edebildiğini sanmıyorum. İnsanın kendi benliği ile mücadelesinde "benliğine" kaç kez yenildiğini ve umutsuzluğa düştüğünü aslında hepimiz biliyoruz. Hele hele sevgiden, merhamete, adalete, hoş görüye yüzler arzumuzu Firavun'un yani benliğin hükümranlığından çıkarma çabalarının da aslında çok kolay ve anlaşılır olduğunu söylememiz pek mümkün olmamaktadır.
O zaman gerçek şudur anlaşılmazı anlamadığımız için anlaşılmazın anlaşılır olmadığını söylemek sadece kısır bir bakış açısı ve hayat tarzının ve her şeyi madde ortamında anlamadan başka bir şey değildir.
3.İsrael: Hep konularımızda İsrail ve İsrael'i adeta iki ayrı kavram olarak ayırmaya gayret ettik ve bu gayretimize de devam edeceğiz. İsrail esasında bizim beden dünyamız yani maddede olan yaşamımızı ifade etmektedir. İsra-el ise bizim esas olması gereken Yaratan'a doğru olan maneviyatımız. O'nu iç varlığımızda edinerek geldiğimiz kaynağı ifşa edip O'na geri dönmemiz anlamındadır. Şimdi bu noktada özellikle çölde yani Yaratan'a doğru yürürken Yaratan'a karşı olan bütün arzuların çekişme ve çelişmeleri içindeki İsrail yani burada insan ve maneviyatı yani İsrael aslında anlaşılır bir yol üzerinde kendisini asla görebilmiş değildir. Evet, Yaratan'ı aşama, aşama hissetmektedir. Hatta iniş ve çıkışlarıyla Yaratan'ı edinme ile edinmeme arasında fark etmektedir. Ama hala "kendi için alma arzusunu" asla "başkalarına ihsan için almaya" çevirememenin anlaşılmazlığını yaşayıp durmaktadır.
Aslında Firavun'dan kurtulma, kızıl denizi aşma ve çölün o vahşi ortamı içinde önlerinde Ruh'un rehberliği olduğu halde bir türlü izlenimlerini tam olarak edinme şuurunda olamamışlardır. Çünkü bütün tabloyu edinmeleri, büyük resmi görmeleri mümkün olamamıştır. Bu nedenle de içinde bulundukları koşullarda aynen bizlerin yaptığı gibi şikayetçi olup durmuşlardır. Aslında bu durumda şikayette doğal olarak huzur değil huzursuzluğu beraberinde getirmiştir.
4.Davut:: Davut'un İsrail'in büyük kralı olması anlık bir mesele ve hele hele kolay ve anlaşılır yoldan olan bir mesele hiç değildir. Öncelikle İsrail'in istemine cevap aslında kişilerin niyetlerine göre ve kendilerini yansıtan kişileri başlarına musallat etmenin net bir örneğidir. İnsanların aradıkları niteliklere uygun başlarına getirdikleri ile esas Yaratan düşüncenin arzusu birbirinden oldukça farklıdır. Ve Saul ile Davut arasındaki nitelik farklılıklarında bunu görebilmek mümkündür. Bu nitelik farklılığı da aslında yine bulunulan koşulun getirilerine göredir.
Yani Davut Davut olması gerektiği koşulda aslında Yaratan'a yüreği bakımından doğru olandır. O'nun niteliğini belki de belli başlı bir kaç niteliğini o koşulda yansıtandır.
Fakat Davut Saul'un hayat sahnesinde görev süresi tamamlanana dek bir anlamda Saul tarafından bir yığın korkular yaşamış ve emniyetsiz bir yaşam sürmüştür. Kısacası onun için bu izlenimler çok büyük önem taşımakla birlikte hakikaten anlaşılmazdır. Yüce Allah'ın böyle bir düzeyde yetkinliğe davet ettiği bir kişiyi böylesi zorluklar altında bir müddet terk etmesi elbette ki anlaşılmazdır. Hatta krallığı bir müddette bölgesel kalmıştır. Uzun yıllar tahta oturacağı hayali bile ortada yokken çektikleriyle daha sonra Davut'un geldiği nokta arasında dağlar kadar fark vardır. Ama bu dahi bizim yollarımızla Yaratan düşüncesinin ne denli farklı olduğuna büyük bir kanıt oluşturmaktadır.
5. Pavlus: Bu konumuza neden olan kişinin yaşamına baktığımızda da aslında "yolların anlaşılmazlığı" konusunun nereden kaynaklandığını görmemiz mümkündür. Yaratan'ın yolları anlaşılmazdır. Çünkü yaşanan koşullar içinde bütün seviyeleri, yaşam katmanlarını gözlememiz mümkün değildir.
Pavlus'un dönüşüm ve değişim durumundan sonra insanlarca kabul görmemesi üç yıl boyunca gözlerden ırak olması ve daha sonra senelerce kendi memleketinde kalması bütün Müjdeleme hizmeti öncesi yaşadıklarıdır. Yani bütün hizmetleri, bütün bu yazdıkları bir anlık bir izlenim birikimi sonucu değil yılların potasında ve anlaşılmaz gibi görünen yolların sonuçlarıdır. Ve o koşullar ve o yollar yaşanırken kesinlikle anlaşılmazı anlayamamaktan kaynaklı isyana ve beni uyandırmaya eğilim göstermemek en akıllıca olanıdır. Çünkü Pavlus'un ifadelerinde olduğu gibi bunların temeli tamamen zenginliktir. Bunun temeli tamamen antlaşmadır. Yani Nuh'ta olduğu gibi "gemiye biniş ve iniş" hep antlaşmanın bir sonucudur. Yani herşey Yaratan'ın planıdır. Pavlus'ta daha sonra Müjdeleme esnasında da başına gelenlerle anlaşılmazlığı kendi hayatında defalarca yaşamış ve sonucunda çalıştığımız cümle ifadesinde ama aynı zamanda "hedefe doğru" koşmaktan bahsederek ve Mesih'te olmanın ve o düzeyin herşeye bedel olduğunu belirterek sözlerini ve hayatını tamamlamıştır.
Sevgili oğlum budur, ondan hoşnudum -Mat.3:17
6. Ve Efendimiz İsa: Efendimiz İsa'ya geldiğimizde ve İsa Mesih'in yaşam izlenimlerine baktığımızda ise yine Yaratan düşüncesinin bizim düşüncemizden ne kadar farklı olduğunu görüyoruz. Efendimiz İsa hizmetine yukarıdaki sözlerin teşvikinde başlamıştır. Oysa hepimize kurtarıcı olan o görkemli doğruluk, o görkemli sevgi ve ihsan yaşamı bize ne yazık ki, acılar yolu üzerine mana yolunu inşa ile sunulmuştur. Yani "anlaşılmaz yollarla" ve "biçimlerde" "ölüm ve diriliş" anlaşılmazlığı içinde, yaşamın anlaşılmaz binbir katmeri içinde bize "yaşam suyu" "yaşam ekmeği" sunulmuştur. Efendimiz İsa ulaşmamız gereken en üst düzeydir. Mesih İsa'nın kurtarışı bu nedenle acılar üstünde kimseye özür bırakmazsızcasına inşa edilmiş Yaratan nitelikleriyle İnsan-ı Kamili yani Yaratan suretini yansıtma, Yaratan'ı ifşa etme noktasıdır. Ama bu nokta dahi anlaşılmazlıkta anlaşılır olmuştur.
HAÇ ÖTESİNDE TAÇ
Üstün gücün bizden değil, Yaratan'dn kaynaklandığı bilinsin diye bu hazineye toprak kaplar içinde sahibiz... bu nedenle cesaretimizi yitirmeyiz- 2.Kor.4:7;16
Görüldüğü gibi bütün bu izlenimler bize Yaratan'ın anlaşılmaz dediğimiz her bir yolunda arka plandaki tarif edilmez ve gözle görülmez bir zenginliğin sonucu vardır. Yani anlaşılmazlık aslında muhteşem bir sebebin muhteşem sonucudur ve anın farkındalığında ve mana yolunda Ruh'un işleyişinde Mesih'le yaşandığında bu sonuçta aslında bizi sonsuzluğa götüren ve sonsuz hazza bizi dahil eden daha doğrusu Yaratan'ı edinmemize neden olan bir sebep olur.
Bütün bu Yaratan izleri olan yaşam izlenimleri üzerine bizim defalarca neden sorusunu sormamız mümkündür ama sormamız gerçekten bu tamamlanmış yaşam pencereleri için artık gerekli midir? Şimdi İsrael'e şikayetlerinden ötürü kızdığımızı bile fark edebiliriz. Ama aslında o koşulda biz de olsaydık aynı şeyi yapmayacak mıydık? Aynı şeyi biz şimdi kendi koşullarımızda yapmıyor muyuz?
Pavlus'un bütün izlenimlerine rağmen geldiği nokta "cesaret yitirmeme noktasıdır". Aslında bu noktaya geliş manevi anlaşılmazları algılama ve yerli yerine oturtabilme noktasıdır. Hayat Adem düzeyinden Mesih düzeyine varmadıkça ve bendeki her arzu bu dönüşüm ve değişime tabi olmadıkça bu anlaşılmazı algılama noktasına tam olarak gelinemeyeceği için hep sorgulamalar olacaktır. Bu bizim kesintili olarak ilerleme ve gerileme tavrı içindeki manevi yolculuğumuzun doğal bir sonucudur ama esas olan "her ne kadar dış varlığımız yıpranıyorsa da iç arlığımız yenilenmektedir". Bu fizik dünyamızın geçiciliği ve mana yani ruh dünyamızın kalıcılığının gerçeğidir.
O zaman Efendimiz Mesih İsa'da ve Ruh'un işleyişinde her ne kadar kalp noktamız açılıp lütufla bağışlanmaya, kurtuluşa ulaştıksa da hala inişli çıkışlı ve engebeli bir yaşam yaşadığımız bir gerçektir ve çoğu zaman "iman, ümit ve sevgi" bir slogan olarak kalmaktadır hayatlarımızda. Ve bir çok anlaşılmaz yollar içinde anlamsızlık varlıklarımızın hakimi olmaktadır. İşte eğer bu durumları yaşıyorsak "yollar anlaşılmazsa" aklımızda tutmamız gereken bu anlaşılmaz yolların Yaratan'a ait olduğudur. Ve Yaratanın düşüncesinin de hiç bir zaman bizim düşüncemiz olmadığı gerçeğidir. İşte bu nedenle bizim de hayatımızı özellikle kurtarıcımız efendimiz Mesih İsa'da ve Allah'ın Ruh'unda sürdürdüğümüz hayatımızı cesaretimizi yitirmeden sürdürebilir ve bütün insanlığın ve özellikle Yaratan'da ışık insanların izlenimlerinde izlenimlerimizi daha da üstlere Mesih'le yükselişe Ruh'ta ve gerçekte ibadete yani yaşamaya tetikleyebiliriz.