XII. GÜZEL İNSANLAR (Romalılar 10: 15)


Yazılmıştır …”iyi haber müjdeleyenlerin ayakları ne güzeldir!”- Rom.10:15


Günümüzde “iyi haber” bulmak artık oldukça zor bir durumdur. Çünkü dünya “benliğin” kendisi için yaptığı o müthiş çalışmaların eşliğinde tamamen aşağılara sefiller düzeyine doğru çekilip durmaktadır. Daha önceleri de dediğimiz gibi aslında bu çekilişin getirdiği durum ve ortam kriz ortamıdır. Dünya hiç bu kadar krizlerle iç içe kalmamıştır. Elbette ilkel toplumlarda ya da tarihin ilerleyen aşamalarında her zaman dünya hastalıklar, zorluklar, savaşlar ve krizlerle iç içeydi ama adı üstünde henüz ilk dönemlerini yaşayan bir toplum hayatı söz konusuydu. Bu kadar gelişmiş bir teknoloji, bu kadar gelişmiş ve globalleşmiş bir sosyal dünya yoktu. Buna rağmen krizler azalmadı. Aksine her şey krizler, zorluklar ve hastalıklar arttıkça arttı ve daha da artıyor. Bir tarafta ekonomik tıkanmaların, krizlerin getirdiği dibe vurmuşluk, diğer tarafta aşırı milliyetçilikler ve aşırı dindarlıkların daha doğrusu hep benim görüşüm galip olsun fikirlerinin getirdiği dibe vurmuşluklar dünyamızı alt üst edip durmaktadır. Peki, ne oluyor bize “iyi haber” nerede? Ya da konu başlığımız olan “güzel insanlar” nerede?


Aslında görüldüğü gibi olması gereken oluyor. Yani insan-ı kamil olan ve eril ve dişil olarak yaratılmış olan o “insan” yani “Yaratan suretindeki insan” öncelikle bu suretinin farkındalığı ve görevi için aşağıya doğru indikçe iniyor. Yani Aden bahçesinden başladığı yolculuğunu sürekli olarak dibe doğru sürdürüyor. Ta ki, “ölüler diyarına” inene dek. Yani “Efendimizin vaaz etmek için indiği” o ölüler arasına aslında “cansız düzey” diyebileceğimiz artık “benin ve kendi rızası için alma arzusundan” neredeyse çatlamış, gözünü kan bürümüş, hırs bürümüş, para bürümüş, çıkar büyümüş insanların o “ölü, kemikler haline” gelmiş diyarına kadar bir iniş yaşanıyor. Burada bahsettiğim her kelime aslında fiziksel bir ölüm olarak ya da tarif olarak algılanmamalıdır. Bütün bunlar sadece ruhumuzun insanı oluşturan o binler ruhların içinde bulunduğu durumdur.

Elbette bu seviye, irtifa kaybı insanda adeta bir baş dönmesi, hayali bir başka biçimde hayal etme adeta çift görme gibi büyük garabetlere neden olmaktadır. Kısacası “iyi haber” ve “güzel insan” bağlantısı kesinlikle “maddi dünyada, fizik içerikli bir yaşamda” ve sadece gördüğünü kendi “benlik” filtrelerinde yorumlayan insanlarda asla edinilmesi mümkün olamayacak bir durumdur.


O zaman “iyi haber” ve “güzel insan” arasındaki bu bağlantı da “iyi haber” nedir ki, iyi habere sahip olan, iyi haberi edinmiş, iyi haberi yansıtan bir kişi otomatik olarak “güzel insan” kavramına uyum sağlasın..



İÇ GÜZELLİK VE DIŞ GÜZELLİK


Çünkü RAB insanın gördüğü gibi görmez; insan dış görünüşe, RAB ise yüreğe bakar- 1.Sam.16:7


Şimdi bütün insanlık aslında hep bir özlemin, bir havucun peşinde koşmaktadır. Bu havuç “mutlu olmaktır”. Bu doğrudur. Yani istem üst istem doğrudur. Mutlu olmak en büyük arzudur. Çünkü Yaratılış gayesi “Yaratan’ı yüceltmek ve O’ndan sonsuza kadar haz almaktır”. Yani “yüceltme” ile “haz” arasında bir bağlantı vardır. “Sevinin, size tekrar diyeceğim sevinin” ifadesinde olduğu gibi bu “buyruk” aslında boş boşuna verilmiş bir buyruk değildir. Ve Efendimizin dağdaki vaazında “ne mutlu” ifadeleri ile sıraladığı bir çok içsel edinim gerçekleri ile “mutluluk” arasında bağ olması da yine aynı konu ile alakalıdır. “güzel düşünen, güzel görür” ifadesinde de aslında verilmek istenilen mesaj hep aynıdır. Yani “iyi haber” kişiyi sevindiren, mutlu kılan bir koşul oluşturuyorsa o zaman kendisinde “iyi haber” olan kişi eğer bu gerçekten “iyi bir haberse” hakikaten kendisi “mutluluğun” yani diğer bir tarafta “Yaratan ışığının” yansıtıcısıdır. O zaman böyle bir yansıtma durumunda da esas güzellik yani karşımdakinin içindeki varlığından, ruhundan bana gelen iletilen mesaj benim de ruhumu sevindirecek olan mesajdır. O zaman böyle bir ışık taşıyan kişi “güzel kişidir”.

Esasında bu ışığa hemen efendimiz İsa dememiz mümkündür ve onun kurtarışını vaaz etmek de demek mümkündür. Ama gerçek şudur ki için dışa bağırması üzerine sürekli bizleri iç çalışmaya yönlendiren Efendimizin öğretilerinde aslında salt dediğim şekilde konuşmak aslında işi dışa yönlendirmek, sözleri cilalamak ve misyon çığırtkanlığı yapmaktan başka bir şey olmayacaktır. Bu nedenle bu kadar konuşma, bu kadar kurum ve kuruluş sözüm ona Mesih’in adına ortada her biri tek yetkin olarak dolaşırken hakiki manada iç barışından, esenliğinden, bağışlamasından ve dünyaya hakiki anlayış ve merhameti sunmaktan yoksunluk hakim olan esas görünüştür. Çünkü bütün bu iç çalışmalar ve dolayısı ile kurtarıcımızın kurtarışı ve öğretişi ve kendi hayatı ile bize sunulan kolaylıklar “lafla peynir gemisi yürümez” tabiri doğrultusunda bize tamamen içimize hitap eden koşullardır. Ve “benim iç değişimim” “dış dünyamı değiştirmeme” yol açacağı için “güzellik” içten dışa yansımadır. Ve bu içten dışa yansıma aslında ifşadır. Yaratan’ın “iyi” olmasının dışa yansıması da “iyiliği” dolayısı ile “güzeli” güzelliği getirecektir.


O zaman nerede bu güzel insanlar. Bu güzel insanlar “Show” dünyasında, televizyon dünyasında, hayal dünyasında gezinmeyen insanlardır. Kısacası “dünyaya göre olmadıkları için” dünya onları göremez. Zaten görünenlerde varsa hatta iyi bile görünüyorlarsa da sadece iyinin taklitçileridir. Bu da bir şeydir elbette ama hakiki iyinin taklidi de hiçbir zaman hakiki “iyi” gibi olmayacaktır. O hakiki “iyi” gizlide O’lanın ifşasıdır. Gizlide olanın ifşası görünen ardında görünmeyenin ortaya çıkmasıdır. Ama “ışık” dünyaya geldi, insanlar “ışığı” anlamadılar kapsamında kolaylıkla anlaşılacak değildir. Onlar dünyadadırlar ama “dünyadan değillerdir”. Efendimiz Mesih İsa’nın ifadesinde bu çok nettir. Işık aramızdadır. Hatta efendimizin ifadesi ile “içinizdeki ışığı söndürmeyin” denmektedir. Yani içimizdeki cılız ışık Mesih İsa’nın kurtarış düzeyinde o muhteşemliği ile dışımızdan içe girmek için Ruh’un sürecini beklemektedir. Ve iç ışıkla dış ışık birleştiğinde “iyi haber” bizdedir ve bayram başlar. Uçağın yükselişinde bütün sorunları, dertleri, iyilik ya da kötülükleri, güzellik ya da çirkinlikleriyle aşağıda kalan ve gittikçe küçülen yeryüzü, binalar ve insanlar ve çehreleri ve düşünceleri gibi “iyi haber” bizi yüzde birden yüzde doksan dokuza yani “görünmeyen” asıl olana “görünen” ama aslında hayal olandan yukarıya doğru çeker. Güzelleşme bu noktada başlar. Güzel olma bu noktada başlar. Ayaklar bu noktada “iyi haberi taşıdığı” “yaşadığı” ve “yansıttığı için” artık güzeldir. Bütün kirliliklerine rağmen güzeldir. Çünkü bu kirlilik çöplerin farkındalığında, pisliğin farkındalığında ıslaha, paklığa koşan ayaklardır. Kirlidirler ama ıslaha kirlidirler. Görünüşte belki bir güzellik yoktur ama ıslaha olan niyet esas olandır. O zaman bu niyette paktırlar. Niyet içtedir. İç niyet nedir? İç niyet kimedir? İç niyet esas öz benin haykırışımı yoksa “giydirilen benin” haykırışımı yoksa “arzu edilen benin” haykırışımıdır? Niyette üç yüzlüdür aslında ama esas güzel insan niyetini “öz beninde” egosundan çekip Yaratan’ın ışığına “iyi habere” yönlendirendir.


Oysa insanlık “iyi habere” hasret olduğu ortamda, içinde bulunduğu koşula göre “iyi olana” koşmaktadır. Görünüşte kendine göre biraz daha iyi gibi görünene saldırmaktadır. Falanca sanatçı iyidir. Neden iyidir? Hangi müzik bilgisiyle, hangi kültürüyle iyidir? Bu sorular yerine içinde bulunduğumuz karamsar ortam içinde herhangi bir ritim çalgısının tınılarını birazcık yüreği neşelendirecek hale getiren ve o koşulda içinde iki kıpırtı hisseden insana göre o anlık, o koşullarda o şarkıcı iyidir. Hatta “sanatçı” bile denmeye başlanmıştır. Ama oradaki ritmin aslında dünyanın bir çok müziğinin temel taşı olduğu görülmemektedir bile ya da o kişinin ucuz bir biçimde güne uydurduğu bir ritimle bir şeyler elde etmesi ve bu elde etmenin tutması görülmemektedir bile ve “sanatçı” kişilikle ortaya çıkarılmış bir çok ucuzcudan başka kim vardır “iyi olan” ama görüldüğü gibi işte keşfedilmemiş derinlik aslında dışta da kısır döngüleri getirmektedir. Ama kısır döngü artık öylesine alışılmış bir motiftir ki, kısır döngü gibi görülmemekte hatta iltifatla yüceltilmektedir.


Bu inançta, vaaz konularında, ilahiyatta da böyledir. Her alanda olduğu gibi sanki “Efendimiz Mesih İsa’nın isminin çok zikredilmesi, heyecanlı vaazlarla İsa şöyle bir kurtarıcıdır, böyle bir kurtarıcıdır denmesi” kişiyi hakiki imanlı yapacakmış gibi gelmektedir. Ya da vaizleri harika bir vaiz, ya da dini giysiler içinde yüze takılmış ciddiyetler ve alçak gönüllü görünüşler, toplumdan kaçmalar ve göçmelerle kişiler kendilerini “iyi habere sahip” “güzel insanmışlar” gibi gösterme çabalarına girerler.

Oysa ne kendi iç dünyalarında ne de çevrelerinde ne ıslah, ne sulh, ne de salah gelmiştir. Mabetleri yönetenler birbirlerinin ilahiyatları ile dalga geçerler, kamplara bölünürler, kimse kimsenin işini beğenmez ve dünya Efendimizin “Ne mutlu” sözcükleri ile vermek istediğinden çok, çok uzaklarda kendi kısır döngüsü ve vasat bakış açıları içinde yuvarlanır gider. Hem de “ışık” aralarında içlerindeki “cılız ışıkla” buluşmayı beklediği halde.


Dikkat edersek İsrael diğer milletlerin yaptığı gibi kendilerine kral seçmek istemişlerdi ve bu seçim anında da seçtikleri kralları yani Saul aslında sadece görünüşe göre seçilen bir kral oldu. Oysa bu görünüş sonunda İsrael için hayır getirmemiştir. İsrael, yani Yaratan’a yönelenin kendisine rehber olarak gördüğü hayatı önündeki her şeyde esas araması gereken şey “iyi haber” kaynaklı güzellik olmalıdır. Burada “iyi haber”, Yaratan’ı edinmiş olan Ruh’tur. Mesih İsa’yı giyinmiş ve İsa Mesih olmuş olan kişidir bir anlamda. Çünkü böyle olduğunda o ruh esası yani Yaratan’ın ışığını yansıtacak ve başkalarına “iyi haber” olacaktır. Bu nedenle Petrus’un ifadelerinde de Yaratan’dan gelenin esas kabı dolduran ışıkta güzellik olduğunu da açıkça görmüş oluyoruz.



İNSAN GÜZELLİĞİNİN KAYNAĞI


Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili olmasın. Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle süsünüz olsun. Bu, Allah’ın gözünde çok değerlidir -1.Pet.3:3-4


İnsan güzelliğinin kaynağı muhteşem bir tasarımın, muhteşem sonucudur. Yani sebep ve sonuç ilişkisinde görünen bir maddi ortam vardır. Oysa bu maddi ortam her zaman dediğimiz gibi yüzde yüzlük muhteşem görünmeyen alem gerçeğinin sadece yüzde birlik bir hayal, bir görünüm yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu görünmez alem içinde görünen alemin üzerinde kısıtlı bir görüşle belli bir süreç içinde “kendi benliğimizin” keşfi yolculuğunda yaşar dururuz.


Bu nedenle Işıklar Babası Oğlu’nu yani bir anlamda elinin işi, gönlünün ışığı olan Mesih İsa’yı bize bu alemin ötesindeki Ruh’ta ve Gerçekte mevcut olan görünmez hakikati bize algılatmak ve “ben” kafesi içinde bağlı bulunduğumuz dünya gemisinden zirveye doğru çıkabilmemiz için bize yol olsun diye bize sunmaktadır. Bu sunumda aslında her şeyin ve özellikle iyi O’lanın kaynağının da esas noktasının kesin tarifi de söz konusudur. Petrus’un cümlelerinde çok belirgin olarak dile gelen bu kaynak nokta “gizli olan iç varlığımızdır” aslında. Bu iç varlığın Yaratan’ın Ruh’u ile açılması ve oluşan kalp noktasından içeriye kurtarıcı olan Efendimiz Mesih İsa’nın nurunun girmesi aslında içte sadece arzular bütünü olan bedenimizi doğrudan yüzde birlik alandan yüzde doksan dokuzluk alana çekerek “sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğine getirmektedir.


O zaman bu güzelliğin kaynağı yüreğin tam içersidir. Tamamen içsel bir işleyiştir. “Onlar ne kandan ne de bedendendirler, onlar Ruh’tan doğmuşlardır”. Ve Ruh’tan doğanların artık arzular bütünü olan bedenle ne ilişkileri vardır? Onlar doluluklarından “sevgi ve ihsandırlar”. Onlar bu sunumla güzelin anlamını insanlığa yansıtırlar. Güzel İyi’nin sonucudur. İyi Yaratan’dır. Güzel Yaratan’dır. İyi ve güzel “iyi haber” kurtuluştur. Kurtuluş Mesih’in kurtarışında bizim edindiğimiz o “ben” üstü seviyedir. O göklere “taht önüne” çıkan muhteşem bir yükseliştir. Yaratan’la eşit formda olmaktır.



YARATAN’IN GÜZELLİĞİ VE YARATAN’IN İŞLEYİŞİ


Kralı bütün güzelliğiyle görecek –Yeşaya 33:17


Yaratan’ın güzelliği ancak bir yemeğin tadı gibi “gel ve gör” ifadesinde olduğu gibi kişinin kendi keşfi içinde söz konusudur. Çünkü güzellik derken aslında artı ve eksi, yani bizce malum olan iyi ve kötü gerçekleri vardır. Yani biz iyi ve kötünün o bahsettiğimiz “İYİ” olduğundan bir haber yaşar dururuz. Ve bu anlamda hep eğilimimiz kendi benimiz için almaya olduğu için “kötü eğilimdir” ve dolayısı ile biz hep madalyonun tek tarafını görürüz.


Yani iyi ve kötü, güzel ve çirkin, siyah ve beyaz bunların tamamının iyi olduğunu ve dolayısı ile güzeli bütün de taşıdıklarını kolay kolay taşıyamayız. Ama Ruh’un işleyişinde Mesih İsa bizde kurtarışını gerçekleştirdiğinde birden bir perde açılır. Çünkü alt koşullardaki iyilikler, el ve kollarla yapılan kurtarma çabaları içinde geçen gayretler artık bizi edinme denilen koşulda terk etmişlerdir. Onlar ancak “iyi haberin” kapısına kadar bize eşlik etmişlerdir. Bundan sonra ise artık “edinenlerin güzelliği” “iyi haber” olarak yüzümüze çarpmaktadır. Ve Yaratan’ın güzelliği ancak Yaratan düşüncenin bizden ifşası yani tam olarak bütün nitelikleri ile yansımasıyla edinilebilir, hissedilebilir ve bizden karşıya diğer insan kardeşlerimize yansır. Ama öncelikle yansıması Yaratan’ın kendisinedir. Bu nedenle Efendimizin kurtarışında Mesih İsa ile birlikte ölür ve dirilir ve İsa Mesih’le birlikte Baba’ya yükseliriz ve bütün bu aşamalarda bizim işlevcimiz ise Yaratan’ın Ruh’udur. Oğul’dan başka hiç kimse Baba’yı görecek değildir. Oğul Baba ile bir olandır. O zaman bu birlikte Oğul’u giyinen de bu bütünlükte Ruh’la birlikte bir olandır. Dolayısı ile Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta o Yaratan’ın bütün nitelikleri artık bu bütünlükte Oğul’la birlikte olan kişide ifşa olmakta, dolayısı ile Kral’ın bütün güzelliği içte edinilmektedir. O zaman hem içte hem bizden dışa yansıyan bir kaynak fışkırmasında bu güzellik işleve geçmektedir. Ruh’un rehberliğinde Yaratan benden bütün Yaratan nitelikleriyle akmaktadır. Mesih İsa’nın bütün yaşam nitelikleri, Oğul düzeyi benden adeta yansımaktadır. İşte bu Yaratan’ın kainatta bütün düşüncesiyle işlevinin en alt düzeyde yani bir hücre misali benim kabım içindeki işleyişi ve yansımasıdır. Bu güzelliktir.



GÜZELLİK GÜZEL OLUNDUĞUNDA GÜZELLİKTİR


Buraya kadar netleştirmeye çalıştığımız şey güzelliğin esasında algıların ve iç filtrelerin yansıttığı bir içsel edinim durumu olduğudur. Yani “haber” içi sevindiren bir hadisedir. Mesih İsa kalbin kapısını çalmakta ve içe gelmektedir, Kutsal Ruh içte yani yürekte çalışmaktadır. Ruh içimizde kabın ışıkla dolmasında Yaratan’a açık O’nun ışıklarını alan bir halde gelişendir. Bu nedenle insan “hükmetme” ve “çoğalma” buyruğu ile adeta Yaratan’ın madde üzerindeki hakimiyetinin gölgesi olmaktadır.

Ama bunun farkında değilse, içsel güzelliğin farkında değilse ki “iyi” O’lan Yaratan olduğuna göre “iyinin içte ifşası” söz konusu değildir demektir. O zaman “iyi ve dolayısı ile sonucu olan güzel” içte ifşa etmiyorsa güzel, güzel değildir. Güzelliğin güzel olması Yaratan’ın Mesih’inde içte Adem düzeyinden itibaren Mesih düzeyine aşamalardan geçen bir sirkülasyondan sonra içimizde ifşasıdır. Bu güzelliktir. Mesih İsa’nın Ruh’un işleyişi ile bizde yer edinmesi güzel olandır. Bu güzel olmaktır. Güzellik kavramı bizde o an tam olarak “sevgi ve ihsan” düzeyine ve hiçbir beklentisiz böyle bir düzeye gelindiğinde tam yerinde olur. O zaman güzel olunmaktadır.


İsrael, Yaratan’a yürüyen halk her ne milletten, her ne kavimden olursa olsun, onlar içsel devrim ve devinimleri ile Yaratan’a doğru Mesih’e bürünüp Ruh’ta yükselenlerdir. Bu bağlamda aslında bir çok koşucu koşusunu kupanın ötesinde bir niyetle bedeni yenmek, gücün üstüne çıkma ve bir bağlamda o en üst noktadaki başarı dediğimiz hazzı yakalamak için yapmaktadır. Zafer koşusu aslında bedende elbette bu manada ifade edilemez ama ancak bir mecaz oluşturmaktadır. Şimdi bu noktadan hareketle aslında Yaratan’a yürüme bütün insanlığın temel ve hayati konusudur. Gelinen yerden yeniden Yaratan’a dönülmesi kaçınılmaz bir gerçektir. İşte bunun farkında olup koşusunu Adem noktasından başlatan ve sonra Mesih İsa’nın kurtaran düzeyine ulaşan kişinin gerçekten taşıdığı “iyi haberdir”. Gerçekten niyeti, amacı ve yönü nettir ve hakikidir ve olması gerekendir. Bu nedenle bu insan “Yaratan suretindeki insana” koşmaktadır. Dolayısı ile bu insanın ayakları güzeldir. Bu insanın kendisi güzeldir. Bu insandan Yaratan’ın o muhteşem “sevgi ve ihsanı” bütün insan kardeşlerine akmaktadır. İşte bu hakikaten en güzel şeydir. Bu gerçek insandır. “Güzel insan” insanın yaratılmasının esas yerinde olan insandır.