Müjde’den utanmıyorum…herkesin kurtuluşu için Allah’ın Gücüdür- 1:16
Yaratan’ın yansıması olan muhteşem dünya içinde utanç kavramı genelde suçlulukla bağdaşan bir kavramdır. Utancın olması için kişinin kabul görenin dışında bir tavır içinde olması esastır. Oysa Yahudi dünyası içinde Yaratan’ın Müjdesinden bahsetmenin utançla bağlantısını kurabilmek ilk bakışta pek de mümkün gibi görünmemektedir. Kısacası Yaratan’a ibadet eden bir kavim içinde yine Yahudi bir öğretmenin getirdiği Müjde’den bahsederken bundan utanç duyulması mümkün olmasa gerektir. Çünkü zaten hemen, hemen herkesin Yaratan hakkında hem fikir olduğu bir ortamda dindar bir öğretmenin Yaratan’a çağrısıdır Müjde neden “utanç duyma” ya da “utanç duymama” gibi ifadeler kullanılsın ki.
Aslında bu kelime ile ifade edilen “Müjde” ile kast edilen mananın her ne kadar dini bir görüntüsü olsa da “dini” akış içinde “o akışın tersine” bir manayı içermiş olmasıdır. Yani samimi bir Musevi olmak ile “Müjde” ile kast edilen arasında madde ile ruh, madde ile mana kadar büyük bir fark vardır. Adeta Musa’nın öğretileri üzerindeki cisimleşmiş inanç Müjde’de ruh kazanmakta ve belli bir süre aşılması gereken maddi tünel sonunda aydınlığın doluluğunda büyük bir geniş ovaya çıkmaktadır.
İşte bu nedenle Pavlus “Müjde’den utanmam” şeklinde bir ifade ile utanmayı ya da utanmamayı gerektiren bir olgunun, bir temel farklılığın varlığını ortaya koymaktadır.
Bir başka deyişle insan sürekli almanın utancı içinde bir yaşam sürmektedir. Yani Yaratan sürekli doluluğundan ihsan eden kaynakken o kaynaktan kopup gelen insan sürekli olarak almanın utancı içindedir. Ama bu utancı fark etmediği için adeta almanın yüzsüzlüğünde pişmiş tavırlarla şımarık bir biçimde ortada gezinen bir çocuk gibi ortalıkta dolaşıp durmaktadır.
Bir başka deyişle bu pişmişlik “Yaratan’ın cılız ışığını dini seviyelerde” algılayıp elleri ile işleyerek Yaratan’ı edineceklerini düşünenler için dahi söz konusudur. Yani onlar dahi adeta “egolarının” tatminini farkında olmadan Yaratan’ı hoşnut etme ya da Yaratan’a bir şey vererek esas almak istediklerini alabilme çıkarcılığı içindedirler. Bu da “almanın utancını” fark etmeseler de üzerlerinde taşıdıkları anlamına gelir ki, bu utanç doğal olarak hiçbir zaman tam olarak tatmin olamayacakları ve gerçekten hiçbir zaman gerçekten Yaratanı bulamayacakları anlamına gelmektedir.
İşte “Müjde” bu utancın tamamen tersidir. Bu farkında ya da farkında olmadan “benin” Yaratan’ın sevgi ve ihsanını algılamaksızın kendi rızası için sürekli almaya devam ettiği o seviyenin içinde aslında alma utancı olan seviyenin tamamen zıttı dır. Bu nedenle “utancın olduğu yerin karşısında” “utanılmaması” gereken bir yerdedir.
Oysa biz “alma arzusunun utancına olan alışkanlığımız” nedeniyle insanların bizi kabul edemeyecekleri, ya da herkesin gittiği yönün tersine gitmenin getirdiği bir karşıtlığın korkusunda eski alışkanlığımızda utanmamanın kaynağına sahipken utanma eğilimine gireriz.
Efendimizin Müjde’yi ilan ettiği dönemde de hem “Yaratan’a doğru yürüdüğünü” iddia edenler hem de henüz kendi “acılar yolunda” yani kaoslarında devam edenler Müjde’nin karşısında yer alıyorlardı. ve bugünde ve aslında “benlerini keşfetme için kırılmış ruhları içinde Yaratan’ın ışığının kalplerini açmasını bekleyenler” aynı şekilde Yaratan’ın Mesih’inde ilan ettiği ve içinde hakikaten kurtarış gücü olan Müjde’ye karşıdırlar.
Pavlus bu karşıtlık içinde “utanmamamızın” gerekliliğinden bahsederken bunu “bir dindar cesareti” ile bahsetmemektedir.. Böyle konuşmasının esas nedeni; Müjde’nin hem İsrael’e hem de İsrael olmayana yani hem “Yaratan yoluna aramaya çıkmış olana” hem de “çıkmamış olana” hakiki anlamda kurtuluş olduğuna olan samimi inancıdır ve bu inancını düşünce, algı ve yaşamına da hakikaten indirgemiş olmasıdır.
Pavlus’un sözlerinde “Müjde inanan için Allah’ın gücüdür” demiştir. İlginç olan bu gücün ister Allah yolunda yürüsün ister yürümesin her kişi için böyle olduğu şeklinde öğretilmesidir. Daha doğrusu bütün insanlık alemi için Müjdenin özünü hakikaten bilmeleri halinde bu muhteşem içsel gücün altında hakiki kurtuluş yoluna erişebileceklerdir. Düşünce budur. Bütün insanların iyiliği için olan bir duyuru, iyiliği için duyurulan bir yöntem elbette utanılacak bir duyuru ya da yöntem değil, aksi onur duyulacak bir şeydir.
Kısacası kişi nasıl “suyun insan vücudu” için ne denli önemli olduğunu ilan etmekten utanmıyorsa esasında insanlığın ruhu için bu en önemli noktayı yani Allah Müjdesini ilandan da utanması için hiçbir nedeni yoktur. Çünkü su bütün insanlığın hayatı için en önemli unsurdur. Kişiler her ne inançtan olurlarsa olsunlar, her ne düzeyde olurlarsa olsunlar eğer bir kişi suyun öneminden bahsediyorsa bunun hakikaten hayati bir söz olduğunu bilirler ve bunu ilandan ötürü de “utanma” diye bir kavramın olabileceğine bile ihtimal vermezler. Ve zaten utanılacak değil, sevinilecek, övünülecek bir durum vardır ortada. İşte aynen öyle “Müjde” de suyun maddi vücut için taşıdığı önem gibi bir önemi manevi vücudumuz için kendi bünyesinde taşımaktadır. İşte Müjde böylesi hayati önemi olan bir değerdir ve bütün insanlığı ilgilendiren böylesi bir haberden utanmak aslında gerçekten de mümkün değildir.
İnsanlığın manevi sağlığı için ve geldikleri kaynağa emin bir biçimde dönebilmeleri için böylesi önemli olan bu Müjde gerçekten de nedir ve neden utanılmaması gereken kurtuluş en önemli değerdir. Hava ve suyun vücudumuza önemi kadar ruhani vücudumuz için önemlidir?VE neden utanılacak, sıkılacak, saklanılacak bir şey değil aksine en önemli kainat gerçeğidir? Çünkü;
MÜJDE İYİ HABERDİR
Allah yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü- Tek.1:31
Her şeyden önce Müjde isminin anlamı itibariyle olumludur. Çünkü Müjde “iyi haber” demektir. İyi haber Yaratan’dan insanlığa ulaştırılmış bir olumlu, umut dolu, insanlığa ışık tutan bir haberdir. Bu “haber” daha başlangıçta verilen haberle bağlantılıdır. Yaratan bütün kainatı varlığının muhteşemliğinde “hiçlikten varlığa” ulaştırmıştır ve bu hiçlikten varlığa gelen alemde “kendi suretinde yarattığı insanı” “benliğinin farkındalığı” için yeryüzüne düşürmüştür. Bu düşürme anından öncede kainatı tertip ederken “kaostan ıslaha” doğru adım,adım geliştirdiği Yaratılış evrelerinin her bir aşamasında durup “her şeyin iyi olduğunu” vurgulayıp durmuştur. Yani kainatın yaratılışında “iyi kavramı esastır” ve iyi bütün insanlık içindir. Ve iyinin içinde iyinin ne olduğu vardır. Bu iyi “sevgi ve ihsan Olanın” “kendi beninin fark etmek için düşmesine müsaade ettiği” insanının “surete” dönüşmesi için gerekli olan en son ve üst noktanın ilanıdır. Bu nokta Efendimizin “tövbe ve göklerin egemenliği” ilanında “ölüm ve diriliş” resimlemesinde pekiştirilmiş olan en üst ve en son noktadır. Kısacası iyi haber “Adem’de benini fark etmek için düşmüş olan insanın” Mesih’te “Yaratan’ı edinerek” BEN Olanı gönenmesidir. İşte bu formülün bu üst anın bu bütün insanlık için olması gerekenin ilanı iyi olandır, iyi haberdir. Ve Yaratan daha başlangıçta yarattığı her şeyin iyi olduğunu görmüştür ve bu nedenle insanını çağırdığı o üst noktaya çağrısını da “iyi” kılmış “iyi haber” olarak takdim etmiştir.
ÇÜNKÜ MÜJDE KURTULUŞ YOLUDUR
Öyle ki, Yasa’nın gereği, benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin-8:3-4
İnsanlık benliği içinde ve alma arzusu içinde Yaratan’ın bütün ihsanlarını “kendi rızası için toplayıp durdukça” adeta kendisi ile daha da bir hesaplaşma içindedir. Hep “kendi kendini tatmin” peşinde koşup durmaktadır. Ama koştukça da her defasında “anlık tatminlerin” ardından tatminsizlik kapılarına doğru devam edip durmaktadır. Bu nedenle “kanser” insan bedeni için ne denli ölümcülse aynı zamanda “benliğin bitmek tükenmek bilmez arzuları da” insanı insan yapan ve benliğinin farkındalığı için kırılıp düşmüş olan ruhu içini o kadar ölümcüldür.
Her geçen gün bilimin ufukları genişledikçe farklı,farklı kanserlere yavaş,yavaş da olsa çare bulunmaya başlanmış ve bu yolları bilmeyen bir çok kanser hastalarına bu yollardan geçmiş kişiler ya da bilim adamları utanmaksızın “iyi haberi” verdikçe bu insanlar da bu çareler ardı sıra giderek teker,teker hastalıklarından kurtuluşa ermektedirler.
Oysa hala dünya “alma arzusunun” o ahtapot kolları içinde ülkelerin ülkelere, milletlerin milletlere, insanların insanlara karşı kalktıkları bir kaos ortamıdır. Kurtuluş pınarlarına doğru götürecek olan bir haberin çok açık ve seçik bir biçimde duyulmasına hasret bir insanlık söz konusudur. Çağ ve teknoloji bu denli ilerlemiş olmasına karşı insanlık hala birbirini katletmekten kurtulmuş değildir. Nice felsefeler, nice dinler, nice yollar da hala bir çıkış yolu getirmiş değildir. Kısacası hakikaten kainatın esaslı, değiştiren, hakiki bir “iyi habere” ihtiyacı vardır. İşte bu nedenle Efendimizde ilan edilen Müjde Allah’ın gücüdür. Çünkü bu Yaratan’da esastır. Yaratan’ın suretine dönüş yolunun tam tarifidir. Burada “Sevgi ve ihsan’ın benimin üzerine nakşedilmesidir” bu da Mesih İsa’nın bizde biçimlenmesinde mümkündür. O noktada “ben bana ölmeyi öğreneceği için, bende yaşayacak olan Ruh’un gücünde Mesih’in nuru ve dolayısı ile Yaratan’ın suretidir. İşte kainatın bütün temel sorunları bu noktada esaslı çözüm bulacaktır.
MÜJDE YARATAN’IN KURTULUŞ YOLUDUR
İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Yaratan yaptı-8:3
İnsanlar yaratılışları itibariyle Yaratan’dan edindikleri ve yaşamlarına yetecek kadar ve benlerini fark edebilecek kadar cılızda olsalar bir Yaratan bilgisine sahiptirler ve kısacası kaçacakları bir yer yoktur. Yani her bir fert bir yolla “bir üst aklın varlığında” şöyle ya da böyle hem fikirdir. Bu bağlamda hep bir arama ve algılama gayreti içindedir ve kendince hep kendi benliğinden farkında ya da değil bir çıkış yolu, bir kaçış yolu bulma gayretindedir.
Bu gayret aslında yukardan verilmedikçe aşağıdan edinilemeyecek bir gayrettir. Yani “kaybolan oğul meselinde” eğer Baba mirası vermeseydi oğlun bir takım deneyimlerle kendi benliğinin karanlığında yüzüp tam bir itaatle ve tamamen babasına dönmesi mümkün olamayacaktı. Aynen bunun gibi yukarıdan verilmedikçe yani “iyi haber” yukarıdan açıklanmadıkça ve bu “yüreklere Ruh’un işleyişi olarak açıklanmadıkça” alınılacak bir şey değildir.
Oysa insan kendi “acılar yolunda” yani henüz Mesih’i edinme ve kurtuluş yolunda olmaksızın yürüyüşünde sadece ellerinin işleri ile bir yerlere gidebileceği insani yorumlar üzerine kurulmuş bir yürüyüşte sadece kendini bir seviyeye kadar yukarıdan verilmemiş bir halde tatmin etme gayretindedir. Yani dini düzeylerde sadece yap ya da yapma şeklindeki çeşitli duvarlarla örülmüş dehlizler içinde yürümektedir. Bu aşağıdan yukarıyı fark edip zıplayarak yukarıya ulaşma gayretidir. Esasında Ruh’un işleyişi yukarıdan “benin farkındalığı için” düşürülmüş insana “Mesih İsa’nın nurunda” Yaratan’ı edinme “benliğine, yani günahlarına tövbe ederek” “Mesih’te günahların bağışına, yani benliğin üstüne çıkılmasına” yol açmaktadır. Bu esaslı insan eliyle inşa edilmeye çalışılan “aşağıdan gayret yolları, dinler ve mezhepler yolları değil” yukarıdan verilen Mesih’in yoludur. Bu Yaratan’ın kurtuluş yoludur. Bu Mesih’in kendisini haç üzerinde bütün insanlığa günahlılığın yani “ben için almanın” son noktasının “sevgi ve ihsan” yani kendini “dostlar” uğruna feda etmek olduğunu gösterdiği yoldur. Mana yoludur, Efendimiz Mesih’in yoludur.
Öz Oğlu’nu (yani esas miras sahibini) günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı-8:4
Öyle ki, Yasa’nın gereği, benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin -8:4
Görüldüğü gibi Yaratan’ın kurtuluş yolu Efendimizin örneğinde ve bizde biçimlenmesinde yukarıdan aşağıya yani görünmeyenden görünmeyen gönüle dökülen bir ruhsal gerçektir. Bu da “iyi haberdir”. Yani bizi “ruhani kanserden, ben için almadan daha dini tabiri ile günahlardan kurtaran gerçektir.
MÜJDE YARATANIN GÜCÜDÜR
Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız…benim tanıklarım olacaksınız- Elç.1:8
İnsanlık genelde güçlülüğe hayrandır. Bu nedenle gücü daima kendisine çekecek bir yol arar. Yada güçten etkilenir. Ama genelde etkilendiği güç kendi hafızasında resmedebildiği güçtür. Yani Yaratanı bile tanımlarken kendi hafıza sınırları içinde tanımlamaktadır. Oysa bu güç algısında esas “Yaratanın düşüncesinde” yaratılmış olan bizler ve her şey ve tüm kainat hafızamızın, algılarımızın, düşüncelerimizin üstünde bir güçtür. Ve bu güç ancak cismani algının ötesinde ruhani gönül tınılarımızla hissedilebilir. İşte bu hissedilişte Yaratanın gücü dediğimiz nokta Müjde’nin içeriğinde verilen yani “tövbe ve göklerin egemenliği” yani “ölüm ve diriliştir”. Yalnız burada tövbe dikkat edilirse “haç üzerinde ölümdür” yani dolayısı ile “günaha ölümdür” yani “kişinin hep kendisi için almasına ölümdür” aynı zamanda göklerin egemenliği ise diriliştir. Yani artık benliğin hükmetmediği yüreğin Mesih’te ve Allah’ın işleyişi ile Yaratan’a transfer olduğu bir yaşamdır. Bu yaşam “haçı yüklenip sürülen bir yaşamdır” yani “kendimizin inkarı ile” ve bu inkarın devamlılığı “haç yüklenilişi dediğimiz” bölümle belirginleştirilmektedir.
Yaratanın işte bu görünmeyen iç işleyişi “gücüdür”. Aksi takdirde insanlık gücü hafızasında maddi karşılıkları ile görüntülemektedir. İşte Müjdenin gücü böylesine gönülde hissedilen ve dolayısı ile Yaratan’ın edinilmesine yani kişinin Yaratan suretine dönüşmesine ve Mesih’i giyinmesine neden olan durumdur. Bu nedenle bütün insanlığın ihtiyacı olan böylesine önemli bir transferi ifade etmek, yaşamak, yaşayarak anlatmak elbette utanılacak bir durum değil aksine onur duyulacak bir durumdur.
Bu güç yani gözle görülmeyen ve Elçilerin İşleri birinci bölümde Efendimizin ifadelerinde net olarak görülen bu durum ancak Ruh’un işleyişi ile mümkündür. “Ruh’un üzerimize inmesi” aslında işleyişi demektir. İnen ve çıkan bir şey yoktur.
Aslında başından itibaren “O’ndan başkası yok” kavramı doğrultusunda zaten bütün kainat O’nda halk edilip O’ndan belli ve iyi olduğu ifade edilen seviyelere kaostan ıslaha hareket ettirilerek genişletilmiştir. O zaman bizde de bir noktadan daireler halinde kaostan ıslaha doğru harekete sebebiyet veren Yaratan’ın gücüdür. Bu güçte “tövbe ve hükümranlık” öğretisinde “ölüm ve dirilişle” pekişen Müjdedir. Dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta hep “benliğin ölümü ruh’un Allah’ın Ruh’unda Allaha dirilişidir”. Bu da Mesih İsa’da ve onun kurtarışı ve bağışlatan sunusunda “Baba ve Oğul ile Ruh’unda bütünleşmedir. Yani Mesih’i giyinme ve ebedi hayata, geldiğimiz öze geri dönüşümüzdür.
MÜJDE HERKES İÇİNDİR
Susayan gelsin, dileyen yaşam suyundan karşılıksız alsın –Vahiy 22:17
Daha önce de dediğimiz gibi insanın bedensel ve ruhsal sağlığı için her bir yeni keşif, bütün kainat için bir Müjdedir. İyi bir haberdir. O zaman kan gölüne dönmüş dünyamızdaki insanın hakikaten içinde bulunduğu o müthiş “bencillik” “kendi için alma” kanserine karşı yukarıdan sunulan çarede bedensel ölümcül bir rahatsızlık için sunulan çare gibidir ve elbette tehdit bütün insanlığa olduğu için çarede bütün insanlığadır. Çünkü insanlığın susadığı hep karşımızda gördüğümüz bencilliğin ortadan kalkması arzusudur. Ama sorun bu arzunun da biz de ne denli dallanıp budaklanmış olduğudur. Oysa Mesih İsa’nın bizim “bencilliğimiz, günahlarımız için ölmüş olması” yani kısacası bize sunduğu örneği “bizim başkaları uğruna benimizi Mesih’te öldürmemiz” bizi esas hazza yüce Allah’ın “sevgi ve ihsanını deneyimleme” hem de içimizde hissederek yaşayarak deneyimleme fırsatı verecektir. İşte o nokta bizim aslında kendimizi insanlığa sunduğumuz noktadır. Bu noktada Efendimiz Allah’ın Ruh’unun işleyişi ile belirir. Bu utanç değil kaos olarak gördüğümüz dış dünyamızı içimizi değiştirerek değiştirmiş olmak demektir. Bu da bütün insanlık alemi içindir. Güneşini hem iyiye hem kötüye, herkese sunan o muhteşem sunuşun, o muhteşem ihsanın alem içinde algılanıp yaşam olması demektir.
Hal böyle olunca Müjde’den utanmak mümkün değildir.
MÜJDE KAOSU ISLAH İÇİNDİR.
Allah’ın insanı akladığı Müjde’de açıklanır- Rom.1:17
“Başlangıçta Allah yeri ve göğü Yarattı.. yer boş, engin karanlıktı ve Allah “ışık olsun”” sözleri Yaratan’dan açılan ilk sözlerdir. Bu sözlerle karanlık aydınlığa çevrilmiş ve kaosun ıslahı bu noktada başlamıştı. “Işık karanlıkta parlar” ifadesinde ise yine ışığın ıslah rolünü bir kez daha Yuhanna bize hatırlatmaktadır. Işık efendimiz Mesih’te Tövbe ve Göklerin egemenliği vaazı ve bunun pratik uygulaması olan “ölüm ve dirilişle” aslında bize kendi kaosumuza içimizdeki karanlığa aydınlık oldu ve bizi ıslaha başladı. İşte bütün bu tabloya baktığımızda aslında Yaratan’ın başından beri insanın kabından ziyade içinde yani ruhunda Allah’ın Ruhu ile buluşup Mesih’in nurunda “Allah’tan doğan” olması formülü üzerinde işlediğini görmemiz mümkündür. Yani bu kadar dine, bu kadar inanca rağmen insanlar hala içsel karanlık içindeyseler o zaman şunu algılamamız esas olmalıdır. Bunun nedeni Yaratanı edinemememizdir. Bu büyük eksikliğin giderilmesi ise işte Müjde’de bütün insanlık için formüle edilendir. O zaman bu hakikaten kaostan ıslaha insanın özlemi olan muhteşem değişimin Yakup’tan İsrael’e ve daha sonrada Adem’den Mesih’e olması için yegane formülü Müjde içermektedir. VE bütün insanlığın ihtiyacı olan böylesine önemli ve bizi Yaratılış özüne yani Yaratana taşıyan böyle bir gerçeği varlığımızla ifşa etmemizde elbette hiç mi hiç utanılacak bir durum değildir.
Bütün bu ayrıntıların içinde işte bu nedenle Pavlus Müjde’den utanmam demekte ve Müjde’yi “acılar yolu” içinde bir türlü tatmin olmamış binler ruhlara dağıtım yolu ile onları “benlerini fark ederek” Yaratanın “mana yoluna” yani Mesih’in yoluna çağırma gayreti içindedir.