7. SUÇLAYAN ŞEYTAN

Ayartmada olduğu kadar Şeytan, suçlamada da çok güçlü bir düşmandır. Geçen bölümde, ayartıcı Şeytan'a karşı direnerek Tanrı'yı nasıl hoşnut ettiğimize bakmıştık. Burada ise, zaman zaman günah işlememizde suçlayıcı Şeytan'ın aşağılamalarına kulak asmak yerine kendimizi Tanrı'nın merhametine bıraktığımızda Tanrı'yı nasıl hoşnut ettiğimize bakacağız.

SAPKIN SUÇLAYICI

Tanrı halkının suçlayıcısı olarak Şeytan, Kutsal Ruh kılığına bürünüp, bizleri ahlaki bir karmaşa içine boğabilir. Kendimizi suçlu hissetmemiz gerektiği zamanlarda iyi, huzurlu hissetmemiz gereken zamanlarda ise kendimizi suçlu hissetmemizi sağlayabilir.

Zekarya, Şeytan'ın suçlamasına ilişkin bir olayı anlatmaktadır:

Ve Rabbin meleği önünde durmakta olan büyük kahin Yeşuyu, ve ona hasım olmak için onun sağında duran Şeytanı bana gösterdi. Ve Rab Şeytana dedi: Seni Rab azarlasın, ey Şeytan; evet Yeruşalimi seçmiş olan Rab seni azarlasın; bu adam ateşten çekilen yarı yanmış odun parçası değil midir? Ve Yeşu kirli esvap giyinmişti, ve meleğin önünde durmakta idi. Ve cevap verdi, ve önünde duranlara söyliyip dedi: Üzerinden kirli esvabı çıkarın. Ve ona dedi: Bak, senin üzerinden fesadını giderdim, ve sana ala esvap giydireceğim. Ve dedim: Başına temiz sarık sarsınlar. Ve başına temiz sarık sardılar, ve ona esvap giydirdiler; ve Rabbin meleği onun yanında durmakta idi.

Ve Rabbin meleği Yeşuya şehadet edip dedi: Orduların Rabbi şöyle diyor: Eğer benim yollarımda yürürsen, ve bekçiliğimi tutarsan, o zaman da evime sen hükmedersin, ve avlularımı sen korursun, ve şu duranların arasında içeri girmek serbestliğini sana veririm.

Zekarya 3:1-7

Yeşu, kirli giysiler giymekteydi. Yeşu Tanrı'nın önünde durmaktayken Şeytan, onun giysilerinin kirliliğini dikkat çekti. Düşman, Yeşu'yu Rabbin önünde suçlamıştı. Giysileri gerçekten de kirliydi. Şeytan zayıf bir noktadan saldırmıştı. Fakat Rab, seçilmişini savundu. "Bu adam ateşten çekilen yarı yanmış odun parçası değil midir?"

Her Hıristiyan ateşten çekilen yarı yanmış bir odun parçasıdır. Zarar görmüş odun parçası, ateşten kurtarılmıştır. Ateşin ortasından alındıktan sonra artık ateş o parçaya daha fazla zarar veremez. Bir süre için tütmeye devam edebilir ancak kurtulacaktır. Tütmekte olan bir odun parçası pistir. Eğer onu elinize alırsanız elinizde kara lekeler bırakır. Yanmış yüzeyi katran ve külle kaplıdır.

İşte biz buyuz. Rab'bin eliyle ateşten çekilip, çıkarılmış olan Tanrı'nın kurtarılmışları halen küllerle kaplıdır. Halen kömürle kaplıyızdır. Üzerimizde külün lekeleri bulunmaktadır. Bizler kurtarıldık fakat tamamen günahsız değiliz. Şeytan ise bu kirliliğe dikkat çekmekte gecikmemektedir. Tanrı'nın merhametinden çok kendi günahımızı görmemizi ister.

Şeytan'ın suçlamaları, buna karşılık, Tanrı'nın azarlamasıyla karşılık bulur: "Yeruşalimi seçmiş olan Rab seni azarlasın!" Şeytan'ın çenesini Tanrı kapatır. Bizleri savunmak için ayağa kalkan Mesih'tir. Şeytan bizleri suçlarken, Mesih oturduğu yerden kalkıp, "İtiraz ediyorum, sayın hakim! Ateşten çıkarılmış odunlarımdan biridir bu adam" diyendir. Yargı kürsüsünde oturmakta olan Tanrı da şöyle cevap verir: "İtiraz kabul edildi!" Yüce Allah'ın mahkemesinde Suçlayının ağazı kapatılmıştır.

Rab'bin meleği Yeşu'nun üzerindeki kirli giysileri çıkartıp, yerine temiz ve zengin giyecekler verdi. Başına temiz bir sarık sarılmıştı. İşte Mesih, kurtardıklarını da böyle giydirmektedir. O'nun doğruluğu bize giydirildiğimizden artık Tanrı'nın önünde utanmamıza gerek kalmamıştır.

Doğru giysileri giymek gerçekten de çok önemlidir. Geçenlerde Florida valisinin verdiği bir davete katıldım. Oldukça ciddi, gidilirken smokin giyilmesi gereken bir yerdi ve benim davetiyem son anda elime ulaştı. Smokin ısmarlamak smokin kiralayabileceğim bir yere gittim. Oradan çalışan kişi benim için acele istek formu doldurdu fakat smokinimin zamanında gelmeyebileceğini söyledi. O akşam rüyamda toplantıya smokinsiz gittiğimi gördüm. Toplantıdakiler arasında giysisi uygun olmayan tek kişi bendim. Soğuk terler dökerek uyandım ve bunun sadece kötü bir düş olduğunu farkedince rahatladım.

Valinin önünde uygunsuz bir kıyafetle çıkarak sosyal bir hata yapmak başka bir şey, Tanrı'nın önüne pislik içinde çıkmak çok başka bir şeydir. Haklı olarak Tanrı'nın bulunduğu yerde uygunsuz giyinmekten korkarız.

Fakat Tanrı'nın kendisine ait özel bir smokin mağazası vardır. Bizlerin üzerine giydirdiği giysiler kiralık değildir. Geçici değil, kalıcı olarak bizlere verilir. Herşeyi güvence altına almak için, kirli çamaşırlarımızı kapatarak, uygun şekilde üzerimizi kaplar. Bir kere bu giysileri giyindiğimizde, artık asla utanç duymayacağız. Bu giysiler asla eskimez; modası hiçbir zaman geçmez.

İlk giysileri yapan Tanrı'ydı. Tanrısal merhametin ilk kayda geçirilmiş gösterimi, Tanrı'nın Adem ile Havva'nın çıplaklıklarını örtmek için onlara giysiler vermesidir. Duydukları utanca merhamet etti ve bunu gidermek için harekete geçti (Tekvin 3:21). Tanrı halen sevgili fakat günahla lekenlenmiş halkına giysiler sağlamaya devam etmektedir.

Zekarya'nın anlatımına göre Rab, Yeşu'nun günahını kaldırıp, ona temiz giyisler verdikten sonra Yeşu'ya sevgi dolu ve şefkatle bazı uyarılarda bulunmaktadır. Bu kısa bölümde Yeşu hem Şeytan'ın suçlamasını hem de Tanrı'nın uyarısını duymuştu. Bu da biz Hırsitiyanların yaşadığımızdan çok da farklı bir deneyim değil. Günah işlediğimizde hem Şeytan'ın suçlayışını hem de Kutsal Ruh'un yüreklerimizde bu günahı gösterişini hissederiz.

Peki aradaki fark nedir? Şeytan'ın suçlamalarının amacı bizlere zarar vermektir. Bizleri Tanrı'dan uzaklaştırmak ister. Ruh'un günahı gösterişinin amacı ise bizlerin günahtan dönmemiz içindir. Günah bilincimizin bizi Tanrı'ya yaklaştırmasını ister. Şeytanın elinden gelse bizi suçluluk duygusu içinde öldürür. Her ikisi de aynı günaha dikkat çekebilirle fakat amaçları birbirinden tamamen farklıdır.

TATLI BİLİNÇ

Şeytanın suçlamaları bizi üzüntüye iter, fakat Kutsal Ruh'un bu günahları bilincimize göstermesinde bir tatlılık vardır. Suçluluğumuzu bize gösterdiğinde, bununla birlikte bağışlama ve yenileme de sunar.

Kaybolan oğul benzetmesini hatırlayın. Tüm mirasını yiyip, bitirdikten sonra domuz bakıcılığına kadar düşüp, domuzların yediği keçiboynuzları için canatar olmuştu. Bundan sonra Kutsal Yazılar şöyle yazar: "Aklı başına geldi" (Luka 15:17).

Kişinin kendine gelmesi demek, içinde bulunduğu ümitsiz durumun farkına varmasıdır. Vicdanın uyanmasıdır. Vicdanın geçici bir süre için uyumakta olan kısmının aniden kaldırılmasıdır. Bir nevi ahlaki uyanıştır. Bunları takip eden sözler, gerçek bir pişmanlığı ve kötülükten vazgeçme kararını gözler önüne sermektedir. Benzetme olayı şu şekilde anlatır:

Aklı başına gelince şöyle demiş: "Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum. Kalkıp babamın yanına döneceğim ve ona, Baba diyeceğim, Tanrı'ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et."

Böylece kalkıp babasının yanına dönmüş. Kendisi daha uzaktayken babası onu görmüş, ona acımış, koşup boynuna sarılmış ve onu öpmüş.

Luka 15:17-20

İşte burada, Kutsal Ruh'un verdiği günah bilincinin yarattığı sonucu görmekteyiz. Ruh bize bir günahımızı gösterdiğinde, bizleri tövbeye ve yenilenmeye yönlendirir. Günah gerçeğini farketmek ilk anda acı verebilir fakat bizleri üzüntüye sürüklemez. Tersine, bizleri kucaklamaya can atan Baba'ya yönlendirir. Baba, besili danayı öldürür, bizleri en iyi giysiyle giydirir, su toplamış ayaklarımıza çarık verir, ve parmağımızı aile yüzüğüyle süsler. Tabi ki bu benzetme, bizlerin günahımız için duyduğumuz yürekten üzüntü ve bundan dönmemizden çok Baba'yı hoşnut eden başka bir şey olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Ruh'un verdiği bilinç, kişiyi özgür kılar. Şefkatli ve yumuşak huyludur. Yargı, merhametle beraber gelir. Tövbekar yüreklerle gelenler için "hoşgeldin" yazısı çok parlak olarak gösterilir. Acılıkla dolu intikam alma zamanı değil, tanrısal sevinç zamanıdır. Melekler arasında büyük coşku ve Tanrı'nın yüreğinde büyük sevinç vardır. Benzetmedeki babanın sevincine bakın:

"Besili danayı getirip kesin, yiyelim ve eğlenelim. Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu. Böylece eğlenmeye başlamışlar."

Luka 15:23-24

Şeytanın suçlamalarının amacı yenileme değil, yok etmedir. Görmek istediği son şey bizlerin tövbe etmesidir. Bir günahkar kendine gelip, günahından döndüğünde Şeytan'ın teğmenleri arasında sevinç yoktur. Tersine Şeytan, günaha teslim olmamızı ister. Herkesin domuz ağılında görmek ister. Çektirdiği işkenceler, günahkarı Tanrı'ya karşı acı ve düşman yapmayı amaçlar. Günahkarın kendine acımasını ve bu durumdan da Tanrı'yı sorumlu tutmasını arzular. Oğulun domuzları lanetlerken, Tanrı'yı da lanetlemiş olmasını isterdi. Kaybolan o oğulun şöyle demesini duymak istedi, "Babam bana yeteri kadar miras bırakmadı. Burada domuzların arasında açlık çekmeme izin vererek Tanrı hiç adil davranmıyor."

Şeytan tavrı, ağabeyin tavrında ortaya gösterilmektedir:

Babanın büyük oğlu ise tarladaymış. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duymuş. Uşaklarından birini yanına çağırıp, "Ne oluyor?" demiş.

O da ona, "Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti" demiş.

Büyük oğul öfkelenmiş, içeri girmek istememiş.

Luka 15:25-28

Burada, büyük oğulun, babasının merhametine karşı duyduğu öfke ve kıskançlığı görmekteyiz. Şeytan'ın Eyüb'e karşı tavrı da bunun aynıydı. Bağışlamak yerine suçlamak isteyen İblis'in kafa yapısıdır bu. İşte bu yüzden eleştirici, yargılayıcı bir ruh, bir Hıristiyan için uygun değildir. Pavlus'un, Mesih'teki güvencemiz hakkında bu denli hararetle konuşmasının nedeni de budur:

Tanrı'nın seçtiklerini kim suçlayacak? Onları aklayan Tanrı'dır.Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı'nın sağındadır ve bizim için aracılık etmektedir.

Romalılar 8:33-34

Pavlus'un bu soruları, cevap beklemeyen sorulardır. "Tanrı'nın seçtiklerini kim suçlayacak?" dediğinde, "Kimse buna cürret etmesin!" demektedir. Tanrı'nın akladığını suçlamak, müjdeyi aşağılamaktır. Mesih'in kendisi için öldüğü ve aracılık ettiği birini suçlamak tamamen kötü bir davranış olduğu kadar aptalcadır da.

Şeytanın suçlamalarına karşı savunmamız, müjdedir. O, müjdeden nefret eder. Müjdeyi reddeder. Aklanmayı, bizleri yetkin doğrulukla giydiren Mesihimizden başka yerlerde aramamızı ister. Bizi suçlayacaktır. Kulağımızın dibinde bağıra bağıra giysilerimizin pis olduğunu ve doğru bir Tanrı'yı asla hoşnut edemeyecek kadar günahkar olduğumuzu söyleyecektir. Fakat, bizler Mesih İsa'da şu cevabı veririz: "Çekil git Şeytan! Tanrı'nın seçtiklerini kim suçlayacak? Kurtarıcım beni bağışladı. Günahımı kaldırdı. Şu anda bile benim için dua etmektedir. Mesih'in benim için ettiği duaları duymak istemiyorsan kapat ellerinle kulaklarını ey Şeytan. Mesih benim doğruluğumdur. Onun kazandıkları benimdir. O'nun sevgisinden beni hiçbir şey ayıramaz."

Ayartılma karşısında direnip, günah işlemediğimizde Tanrı'yı hoşnut ederiz. Rab'deki olgunlaşmamızın bir bölümü de tabi ki buna daha da fazla yapmakla gerçekleşecektir. Ancak günah işleriz, tekrar ve tekrar günah işleriz ve Rab'de olgunlaştıkça O'na ve başkalarına karşı günah işlemek için ne kadar değişik yollar bulabildiğimizin bilincine ulaşırız. Olgunlaşmamızın bir bölümü, Tanrı'nın bizleri kabul ettiğinden gün geçtikçe daha da emin olmakla gerçekleşir. Bizleri lekesiz yaşamlar sürdüğümüz için değil, Mesih'in doğru giysilerini giymiş olduğumuz için kurtarır. Günahlığımızın bilincinde olmak gerçekten de acı verir fakat bizleri aynı zamanda da seven Babanın kollarına yönlendirir. Şeytan'ın isteğinin tersine, O'nun yanından ayrılmadığımızda O'nu hoşnut ederiz. O'na geri döndüğümüzde de O'nu hoşnut ederiz, ki suçlayan Şeytan'ın en büyük çabayla engellemeye çalıştığı şeydir bu. Şeytan, inanlının kulağına, "Sen, tüm bu günahlarınla, Tanrı'yı hoşnut ediyor olamazsın" diye fısıldadığında, inanlı şöyle cevap verir, "Evet, ama ediyorum. Tanrı'ya yücelik olsun."