3. FERİSİLERİN MAYASINA DİKKAT

"Dikkat!" Bu tehditkar bir uyarıdır. Sezar'ın duyduğu ve duyunca titrediği uyarıdır bu: "Sezar! 15 Mart'a dikkat et!" Ahab'ın Moby Dick'i çılgın arayışına katılmak üzere Pequod'ın mürettebatına yazılmadan önce denizci İsmail'in, sahil peygamberinin söylediğini duyduğu uyarıydı bu sözler.

"Dikkat! Köpek Var" gibi basit bir tabela bile, hırsızı bir an için durup, düşünmeye sevkedebilen bir işarettir. Dikkat kelimesi bizleri durdurur ve bizlere zarar verebilecek birçok farklı kötülükleri gözümüzün önüne getirir.

İşte, öğrencilerini de ölümcül bir tehlikeye karşı uyarırken İsa'nın kullandığı kelime buydu. "Ferisilerin mayasından…kaçının" (Luka 12:11). İsa, kilisesi için bir uyarı yapmıştı. Farkında olmadan kişilerin yutabilecekleri bir zehire karşı dikkatli olmaları için tanrısal bir çağrıydı bu. Koyun görünümündeki kurtlara ve yumuşak huylu ruhsallık maskesi altına gizlenmiş açgözlü katillere karşı halkını uyarmıştı.

Küçük dozlarla öldüren kişi tehlikeli olandır. Görünüşte zararsız miktarlarda enjekte eder, ancak tüm gücüyle zarar vermeye yeterlidir. "Azıcık bir mayanın bütün hamuru kabarttığını bilmez misiniz?" der Tanrı (1. Korintliler 5:6).

İsa'nın sözleri, Hıristiyan yaşantısının tümünü mahvedebilecek bulaşıcı bir mikroba izin vermememiz konusunda bizlere yapılmış bir uyarıdır. Küçük bir başlangıçtan doğan bir şeydir bu. Bu sözlerin yanında, diğer bir ürkütücü uyarı yapılmaktadır. İsa şöyle söyledi, "Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkini kat kat aşmadıkça, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz!" (Matta 5:20).

Eğer, "Dikkat! Köpek Var" işaretini umursamazsak, bacağımızdan ısırılabiliriz ve pantalonumuz yırtılabilir. Ancak İsa'nın bu uyarısı biraz kan kaybetmekten ya da pantalonumuzun yırtılmasından çok daha ciddi kayıplardan söz etmektedir. Tanrı'nın Egemenliğinin kaybedilmesi söz konusudur.

Bu korkulan, "Ferisilerin mayası" nedir? Tek kelimeyle, ikiyüzlülük mayasıdır. Yalancı doğruluk mayasıdır. Gerçeğiyle değiştirilmiş, aldatma ve sahte doğruluk mayasıdır.

"Doğruluğunuz…aşmadıkça…" Buradaki aşmadıkça kelimesinin sonundaki ek, kendisinden sonra açıklanan bir şeyin yerine gelmesi için gerekli olan ön koşulu belirtmektedir. İsa burada çok açıkça, doğruluğumzun din bilginleriyle Ferisilerinkini geçmesi gerektiğini, aksi taktirde Tanrı'nın Egemenliğini kaybedeceğimizi söyleyerek bizleri uyarmaktadır.

Bu, İsa'nın en fazla gözardı edilen uyarılarından biridir. İçinde gerçek hiçbir tehdit görmeyen günümüz Hıristiyanı tarafından hafife alınarak, umursanmaz. Neden kaygılanmamız gerekir ki? Bizler Ferisileri, Mesih'in ölümünü planlayan güvenilmez, bir grup ahlaksız sapık olarak görürüz. Bundan daha kötü ne olabilir ki? İsa'nın en saldırgan düşmanlarını doğrulukta geçmek Mesih'i seven bir kişi için şüphesiz ki çok da zor bir şey değildir. Ferisiler, bizler için artık sapkınlığın sembolü olmuşlardır. İlk bakışta, en zayıf Hıristiyan bile, Ferisilerin doğruluğunu aşmakta güçlük çekmeyecekmiş gibi gözükür.

İsa'nın bu uyarısına basit bir cevap verebiliriz. "Neden kaygılanmamız gerekir ki?" diye sorabiliriz. "Hıristiyanlar olarak, imanla aklanırız. İmanla, Mesih'in doğruluğunu alırız. Mesih'in doğruluğu da şüphesiz ki Ferisilerinkini gerçer. Eğer Mesih'in doğruluğuna sahipsek, neden kaygılanalım?"

Basit olan cevap şudur: "Hiçbir şeyden!" Eğer gerçekten Mesih'e iman etmişsek, bu imanın güvencesi olarak O'nun doğruluğunu alırız. Tanrı tarafından aklanmış ilan ediliriz. Tanrı'nın Egemenliği bizimdir. Mesih'in doğruluğuna sahip olanların, Tanrı'nın Egemenliğini de miras alacaklarından daha kesin hiçbir şey yoktur. Bunun için, Mesih'in doğruluğundan başka hiçbir şey gerekli değildir. Bir Hıristiyanın iman aracılığıyla gönendiği doğruluğu, başka hiçbir doğruluğun aşması mümkün değildir. Bu bağlamda, ilahiyi yazan kişi doğru söylemektedir: "Tek ihtiycım olan O'dur."

Bu, basit cevaptı. Ancak esas soru halen karşımızda durmaktadır. Mesih'in kurtaran doğruluğuna sahip olduğumu nasıl bileceğim? Gerçekte sahte bir imana sahipken, kendimi gerçek doğruluğa sahip olduğuma inandırmış olabilir miyim? Bir insan, Mesih'e inandığını söylüyor diye o kişinin kurtaran imana sahip olduğu söylenemez. Verdiğimiz meyvelerle imanımızın gerçekliğini ortaya koyarız. Tanrı'nın, Mesih'i gerçekten yücelten kişilerden hoşnut olduğunu biliyoruz. Ancak, insanlar O'na gerçek, yaşam değiştiren bir adanmışlıkları olmadan O'nun ismini aynı güleryüzlülükle kullandığında Tanrı'nın hoşnut olmadığından da eşit derecede eminiz. İşte bu, İsa'nın uyarısının ürkütücü kısmıdır.

UYARI VE KÖPEK

Köpekleri olmadığı halde bahçe kapılarına "Dikkat! Köpek Var" tabelası asan ev sahipleri vardır. Köpekleri olmadığı halde, olduğunu iddia ederler. Uyarılarını destekleyecek bir gerçek yoktur. İsa, çok konuşan ancak bunları destekleyecek gerçeklere sahip olmayan kişiler hakkında ciddi sözler söylemiştir. Gerçek doğruluğa sahip olmayanlar için O'nun sözleri gerçek bir tehdittir.

Yerel bir gazete, mahallede tatile çıkan insanların evini gözetleyip, onlar gidince evlerini soyan bir hırsızın hikayesini anlatıyordu. Hırsız, arabalarına bavullarını yükleyen aileyi bir süre izledi. Karanlık basıncaya dek bekledi ve kapının önünde durup zile bastı. Kapı açılmadı. Hırsız, itinayla kilidi açıp, içeri girdi. Karanlıkta, "Kimse var mı?" diye seslendi. "Seni görüyorum, İsa da seni görüyor" diye bir ses ona cevap verdiğinde hırsız şok olmuştu. Korkmuş bir şekilde, "Kim var orda?" diye sordu. Yine, aynı sesi duydu: "Seni görüyorum, İsa da seni görüyor." Hırsız el fenerini açarak sesin geldiği yöne doğru tuttu. Kafesteki bir papağanın devamlı, "Seni görüyorum, İsa da seni görüyor" dediğini duyunca hemen rahatladı. Hırsız kahkahalarla ışıkları açtı. Ve işte ordaydı. Papağanın kafesinin altında koca bir Doberman kendisine bakıyordu. Ve sonra papağan şöyle dedi, "Saldır, İsa, saldır!"

İsa'nın da böyle bir dobermanı vardır. Isırması, havlamasından beterdir. İsa, gerçekten doğrudur ve O'nu izleyenler de öyle olmalıdır. "Dikkat! Köpek Var" uyarısı, bu durumda çok açık bir gerçeğe işaret etmektedir. Bunlar boş sözler değildir. Etrafta kol gezen gerçek bir köpek vardır ve bu uyarıyı çok anlamlı yapmaktadır.

"Dikkat! Köpek Var"-gerçekten tehlikeli bir köpek varsa, geçerli olan bir uyarıdır bu. "Biz Hıristiyanlar, Tanrı'nın sevgili çocukları, Mesih'in doğruluğuna sahibiz"-sadece gerçek doğruluğu hedefliyorsak, geçerli bir ifadedir bu. Kandırma yoktur, yanlızca gerçek.

Doğruluğumuzun meyvesi, din bilginleriyle Ferisilerin gösterdiği sahte doğruluğu aşmalıdır. Yüzeyde, Ferisiler çok yüksek bir doğruluk seviyesine ulaşmışlardı. Doğrulukları dışsaldı. Yanlızca dışsal bir gösterişti. Ve bu gösterişleri, ne kadar erdemli olduklarını gözler önüne seriyordu. Birçok insanı aldatmıştı. En kötüsü de, Ferisilerin kendilerini aldatmıştı. Gerçekten de, kendilerinin gerçek doğruluğa sahip olduklarına kendilerini inandırabilmişlerdi. "Bizim babamız İbrahim'dir" demişlerdi (Yuhanna 8:39). Musa'ya sadık olduklarını iddia etmişlerdi. Tanrı'nın Egemenliğinde olduklarından emindiler. Ancak gösteriş ve aldatmacadan nefret eden Tanrı'yı hoşnut etmiyorlardı.

Ferisilerin ulaştığı doğruluk düzeyine bir bakalım şimdi. İlk olarak, Ferisilerin İsrail'de bir nevi Puritan (Safçılar) akımı olarak ortaya çıktıklarını söyleyerek başlayalım. Eski Ahit zamanında Ferisi diye birşey yoktu. Eski Ahit'in kapanış dönemi ile Yeni Antlaşma'nın gelişi arasındaki dönemde ortaya çıkmışlardı. Tanrısızların Yahudi ulusuna sızmasından kaygı duyan bir grup adam olarak tanınmışlardı.

İsrail, gittikçe Tanrı'yı unutuyordu. Yahudiler, Tanrı'nın atalarıyla yaptığı antlaşmaya bağlılık ve itaatten gittikçe uzaklaşıyorlardı. Ferisilere, Ferisi denmesinin nedeni, bu kelimenin "ayrı olanlar" anlamına gelmesiydi. Bu insanlar kendilerini tanrısızlığa giden değerlerden ayırmışlardı. Kendilerini, tutkulu bir doğruluk arayışına adamışlardı. Tanrı'ya itaat etme arzularında neredeyse fanatiklerdi. Tanrısallık arzuları ne bayağı ne de sığdı. Ciddi bir şekilde Tanrı'yı hoşnut etmek için yaşıyorlardı.

Ferisiliğin kökeni, asildir. Ancak bu akım çok geçmeden, insan-merkezli doğrulukta köklenmiş bir tür dışsal ruhsallığa dönüştü. Kendi iyi işlerine güvendiler, ve öylesine güvendiler ki Kurtarıcıları geldiğinde, O'nun sunduğu kurtuluşu yanlızca anlayamamakla kalmadılar, ama O'nun ölümünü de planladılar. Yaptıkları ölümcül hata şuydu: Mesih'e ihtiyaçları oldukları fikrinde değildiler. Gönderdiği Kurtarıcıyı kabul etmeden Tanrı'yı hoşnut edebileceklerini düşündüler.

İsa'nın yaşadığı zamanlardaki Ferisiler nasıl kişilerdi? Geri kalan kısımda ilk yüzyıl Ferisilerinin belli başlı özelliklerini ortaya koyan kısa bir tasvir yapacağız.

FERİSİLER MÜJDECİ KİŞİLERDİ

İsa, Ferisilere şöyle dedi, "Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri ve kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat daha cehennemlik yaparsınız" (Matta 23:15).

Tek bir kişi için denizleri ve kıtaları aşan insanların müjdesel tutkularının büyüklüğünü bir hayal edin. Bu müjdesel çaba, yüksek bir çağrı üzerinedir.

Ben seyahat etmekten nefret ederim. Keşke Tanrı, hizmetimi oturduğum şehir ile kısıtlamama izin verse. Ancak işimi yapmak için çok uzun mesafeler gitmek zorundayım. Bir yerde konuşma vermek üzere davet edildiğimde, oraya gitmeyi kabul etmeden önce, karşımda ne kadar kalabalık bir dinleyici kitlesinin olabileceğini göz önüne alırım. Şu ana dek, bir kişiye bile vaaz vermek için Amerika'nın dışına çıkmadım. Bu anlamda, Ferisilerin yanında kendimden utanıyorum.

Onlar müjdecilerdi. Ancak İsa onlara cehennemin müjdecileri dedi. Mormonların Hıristiyanları utandırdığı ve Komünistlerin amaçlarına, bizim kendi amaçlarımıza olduğumuzdan daha bağlı olmaları gibi Ferisiler de sahip oldukları tutkuyla bizleri utandırmaktadırlar.

Ancak uyarı açıktır. Hıristiyanlar müjdeci ve misyoner düşünüşlü olmaya çağrılmış olsalar da, onların bu tür bir hizmette bulunuyor olmamız gerçeği, doğruluğumuzun Ferisilerinkilerini aşdığını garantilemez. Müjdecilik ve kayıp insanlara ulaşmak konusunda tutkulu değilsek, panik olmalıyız ancak panik oluyorsak bile bu, imanımızın gerçek olduğunu kanıtlamaz.

FERİSİLER ONDALIK VEREN KİŞİLERDİ

İsa, Ferisilerin ondalık verme alışkanlıklarında ne kadar istikrarlı ve kesin olduklarını söylemişti. Hiçbir zaman ondalıklarını vermede gecikmediler. Onların üzerine gelecek lantten söz ederken İsa şöyle dedi:

Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, iki yüzlüler! Siz nanenin, anasonun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daaha önemli olan yönleri olan adalet, merhamet ve sadakati ihmal edersiniz.

Matta 23:23

Ferisiler, küçük şeyler üzerinde ustalaşma tuzağına düşmüşlerdi. Öncelikleri tersti. Dışsallık, içsellikten daha önemli oldu. Daha önemli konularda sadık olmadaki başarısızlıklarını örtmek için küçük ve önemsiz şeyleri yücelttiler. Ama en azından ondalıklarını veriyorlardı.

İsrail'de ondalık, genellikle ürün ve canlı hayvanlarla ödeniyordu. Tarlaların ve hayvanların ilk getirisi ve doğanı Rab'be geri verilirdi. Ferisilerin ondalık vermedeki katılığı İsa'nın da gözlemlediği gibi, nanenin, anasonun ve kimyonun ondalığını bile vermelerinden anlaşılmaktadır. Bu, günümüz insanının sokakta yüzbin lira bulduğunda, onbin lirasını Rab'be verecek kadar ondalık vermede katı olmasına eştir.

Ondalık verme konusunda Ferisiler'den aslında birkaç şey öğrenebiliriz. Gördüğüm en son istatistiklere göre, kendilerinin "Müjdeci Hıristiyan" olduklarını söyleyen kilise üyelerinden yanlızca yüzde 4'ü ondalık verdiklerini belirtmiştir. Eğer anket doğruysa, bu demektir ki, müjdeci Hıristiyanların yüzde 96'sı düzenli ve sistematik olarak Tanrı'yı soyuyorlar. Bu alanda, doğruluğumuz Ferisilerinkinden az kalmaktadır. "Ama biz esas önemli olan şeyleri umursuyoruz. Ondalık vermiyor olabiliriz ancak adalet ve merhameti kesinlikle ihmal etmiyoruz" diyerek karşı çıkabiliriz.

Çoğu zaman, böylesine karşılıklar, söylendiğinde kulağa gelen sesleri kadar sığ ve anlamsızdır. Büyük şeylerle ilgilenmeden önce küçük işlerde sadık olmayı öğrenmeye çağrıldık. Büyük işlerle meşgul olduğumuz için ondalık vermeyi ihmal ettiğimiz doğru olsa bile bu, Tanrı'yı soymak için bir mazeret olamaz.

Diğer taraftan, ondalık veren küçük bir grubun bir üyesi olsaydık da böbürlenecek hiçbir şeyimiz yine olmayacaktı. Yanlızca, yapmamız gerekeni yapıyor olacaktık. Ondalık vermek, Ferisilerin yaptığından farklı birşey olmayacaktı.

Tekrar söylemeliyim ki, yanlızca Ferisilerin mayasına değil ancak Ferisileri çok sert yargılamamaya da dikkat etmeliyiz. Tanrı'yı hoşnut etme arzusu içinde olarak küçük (ve görünür) doğruluk işleri üzerinde gereğinden fazla durdular. Bu küçük şeyleri bilerek ihmal edip, sonunda hem küçük hem de büyük olanı yapmamak bizler için ne kadar da kolay. Eğer bunların hepsini ihmal edersek, Ferisilerin Tanrı'yı hoşnut ettiğinden fazla Tanrı'yı hoşnut edemeyiz.

FERİSİLER DUA EDEN KİŞİLERDİ

İsa, Ferisilerin dua ediş şeklinden de söz etmiştir. Tanrısallıklarını herkese göstermeye bayılırladı. Alçakgönüllülük takınıp, süslü dualar ederlerdi. Davud'un dua yaşamını yansıtan Tanrı'ya güreşme türü bir kavramdan habersizlerdi. Davud'un yastığı gözyaşlarından ıslandığında, Ferisilerinki bir kemik kadar kuruydu. Ve dua etmek için kapandıkları küçük bir yer yoktu çünkü hiçbir seyirci kitlesi o kadar küçük bir yere sığamazdı.

Ferisilerin tanrısallığı dışsaldı. Tahta bacaklı domuz hikayesindeki çiftçi gibiydiler:

Bir adam ve karısı kiliseden döndükten sonra güzel bir Pazar yemeyi yediler. Yemekten sonra yürüyüşe çıkmaya karar verdiler. Zevkli yürüyüşleri sırasında yol kenarında tahta bacaklı bir domuz gören koca çok şaşırmıştı ve "Şuna bak!" dedi karısına. "Tahta bacaklı bir domuz!" Sakat domuzuna tahta bir bacak yapacak kadar insancıl bir çiftçinin buralarda yaşadığına inanamadı. Geri dönerken çiftlik evine gidip, bu domuzun neden protezle gezdiğini sormak istediğinde ısrar etti. Çiftçinin kapısını çaldı ve kendisini tanıttı.

"Rahatsız ettiğim için özür dilerim bayım, ama tahta bacaklı domuzunuz çok ilgimi çekti. Bunun nasıl olduğunu bana anlatabilir misiniz?"

"Tabi ki" dedi çiftçi. "Birkaç ay önce torunlarım beni ziyarete gelmişlerdi. Bir öğleden sonra, boğamızın dolaşıp, yemek yediği tarlada dolaşmaya çıkmışlardı. Boğa, aniden çıldırıp onları kovalamaya başlamış. Bu domuz, tehlikeyi farkedip boğayla çocukların arasına atlayıp, boğayla kafa kafaya çarpışmış. Domuz, torunlarımın hayatını kurtardı. Hemen sonraki gün, torunlarımdan biri yine çiftlikleti göletlerden birine düşmüş ve boğulmak üzereymiş. Domuz suya atlayıp onun hayatını kurtarmış."

"Gördüğünüz gibi" demiş çiftçi, "bu domuz ailemizin bir parçası sayılır. Bu yüzden tahta bir bacağı var. Onu bir kerede yemeye içim elvermedi."

Çiftçinin insancıllığı buraya kadar. Böylesine kahraman bir domuza çok adanmış değildi, ama en azından öyle gözükmek istedi. Tahta bacak, oradan geçen yabancıya çiftçinin insancıllığını göstermekteydi ancak yabancı tüm hikayeyi bilmiyordu. Çiftçinin bu domuz için çektiği kaygı, Ferisilerin dua sevgileri kadar derindi. Ama Ferisiler en azından dua ediyorlardı. Boş tekrarlarla oturup, kalkıyorlardı ama en azından bunu yapıyorlardı. Bazılarımızın dua yaşantıları o kadar kurudur ki bu hareketleri bile yapmayız. İki yüzlü dualarımızla ve dua etmemekle Tanrı'yı hoşnut etmekte başarısız oluruz.

FERİSİLER KUTSAL KİTABI OKUYAN KİŞİLERDİ

İsa, Ferisileri şu sözlerle azarlamıştı: "Kutsal Yazıları araştırıyorsunuz. Çünkü bunlarda sonsuz yaşama sahip olduğunuzu sanıyorsunuz" (Yuhanna 5:39). Ferisiler, teoloji konusunda çok bilgililerdi. İncil'lerinin, yani Eski Antlaşma'nın bölümlerini ve ayetlerini ezbere biliyorlardı. (Pazar okulu öğretmenlerinin çok sevdiği ayet ezberleme yarışında birinci olurlardı!) Ancak, Tanrı Sözü'nün esas özünü anlayamamışlardı.

Ama en azından Kutsal Yazıları itinayla okuyup, araştırıyorlardı. Çoğu Hıristiyan İncil'lerini asla okumaz. Büyük bir içtenlikle bir gün okumayı arzularlar, ama şimdilik başka işlerle uğraşmaları gereklidir. Teolojik tartışmalara girdiklerinde, ordan burdan bir kaç ayet gösterebilirler ancak çok azı Kutsal Yazıları itinayla araştırırlar. Kutsal Kitap çalışmalarına gider, diğer İnanlılarla hoş vakit geçirir, güzel tartışmalara girer ve lezzetli yemekler yeriz. Çoğu zaman, bu tür çalışmalarda, Kutsal Kitabı çalışmaktan başka herşeyi yaparız, ve gerçekten de çalıştığımız zamanlarda ise çok yüzeysel kalırız.

İsa, Tanrı Sözü'nü seviyordu. Tanrı Sözü, O'nun yiyeceği ve içeceğiydi. O, halkını, Kutsal Yazıları itinayla çalışan öğrenciler olmaya çağırmaktadır. Ancak bizlerden istediği, Kutsal Kitap hakkında bilgi edinmekten daha fazla bir şeydir. Kutsal Kitap öğretisini doğru olarak öğrenmeliyiz. Ancak bu bile yeterli değildir. O'nu hoşnut eden doğruluk, Sözü'nün yanlızca duyulmasından değil, yapılmasından gelen doğruluktur.

Müjdecilik. Ondalık verme. Dua. Kutsal Kitap çalışması. Dinbilginleri ve Ferisilerin yaptıkları katı uygulamalardan birkaçıdır. Tüm bunlarda ustalaşmışlardı. Ancak tüm bunlar, büyük bir çoğunlukla dışsaldı. İkiyüzlüydüler. Tanrısallığın tüm dışsal işaretlerini sergiliyorlardı ancak yürekleri Tanrı'dan uzaktı. Yasa'nın her gereğini yerine getiriyorlar ancak Yasa'nın ruhunu öldürüyorlardı.

Kutsal Yazılar bize, insanın dış görünüşe, Tanrı'nın ise yüreğe baktığını öğretir (1. Samuel 16:7). Ancak bu demek değildir ki Tanrı Yasa'nın tutulmasıyla değil, O'nun ruhuyla ilgileniyor. İçimizde sıcak bir yüreğin olduğunu söyleyerek dışsal itaatsizliğimize mazeret bulamayız. Tanrı'yı hoşnut eden Hıristiyan yaşantısı hem içsel, hem de dışsaldır. Gerçek doğruluk, hem Yasa'nın gereklerini tutar hem de ruhunu algılar. İşte bu tür bir doğruluk, din bilginlerinin ve Ferisilerin doğruluğunu aşar. Tanrı bizleri, bu tür bir itaate çağırmaktadır.