RAB kendi sözünün dinlenmesinden hoşlandığı kadar yakmalık sunulardan, kurbanlardan hoşlanır mı? İşte söz dinlemek kurbandan, sözü önemsemek de koçların yağlarından daha iyidir.
1. Samuel 15:22
1:1-2 | RAB bir gün Amittay oğlu Yunus’a, “Kalk, Ninova’ya, o büyük kente git ve halkı uyar” diye seslendi, “Çünkü kötülükleri önüme kadar yükseldi.”
İlk iki ayette Tanrı’nın, Peygamber Yunus ile doğrudan iletişime geçtiği görülmektedir. Kutsal Kitap’taki birçok peygamber gibi Yunus da Tanrı tarafından bir çağrı almıştır. Rab, bu çağrı ile Yunus’a bir görev vermiş ve ondan Asur kenti Ninova’ya gitmesini ve orada halkı tövbeye davet etmesini istemiştir.
Kitapta Tanrı’nın, Ninova halkını yargıladığını ve cezalandırma aşamasına geçmeden hemen önce ona son bir fırsat tanıdığı görülmektedir. Başka bir deyişle, Tanrı Ninova’ya “Seni yargıladım ve suçlu buldum” demektedir. Bunun için Tanrı, vereceği ceza öncesi Ninova halkına son bir kez seslenmek istemekte ve bunu da Yunus aracılığıyla yapmayı planlamaktadır.
Ninova, Asur Krallığı’nın en büyük ve en önemli kentiydi. Ninova’nın, o dönemde dünyanın en büyük kenti olduğunu düşünen birçok tarihçi vardır. Yeruşalim’in yaklaşık 1000 kilometre kuzeydoğusunda bulunan şehir bugünkü Irak sınırları içindedir. Çapının ve surlarının kilometrelerce uzunlukta olduğunu bildiğimiz bu kent, büyüklük olarak bugün için bile orta ölçekli bir yerleşim yeri kadardır. Kentin uzun yıllar krallığın başkenti olarak kaldığı da bilinmektedir.
İsrail tarihine baktığımızda, Yunus’un çağrısında bir sıradışılık olduğu görülmektedir. Çünkü o zamana dek birçok peygamber ait oldukları İsrail halkına hizmet etmiş ve Tanrı’nın çağrısını genellikle kendi halklarına iletmişlerdir. Yunus’un çağrısı ise İsrail halkına değil, Ninova halkına yöneliktir. Bunun dışındaki bir diğer sıradışılık ise, Asur’un o dönemde İsrail’in can düşmanı olmasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki, İsrailliler Asurlular’a karşı büyük bir nefret duymaktaydı.
1:3 | Ne var ki, Yunus RAB’bin huzurundan Tarşiş’e kaçmaya kalkıştı. Yafa’ya inip Tarşiş’e giden bir gemi buldu. Ücretini ödeyip gemiye bindi, RAB’den uzaklaşmak için Tarşiş’e doğru yola çıktı.
Ayette görüldüğü gibi, Tanrı’nın bu beklenmedik çağrısına Yunus daha da beklenmedik bir yanıt vermiştir. Ninova’ya doğru yola çıkması gerekirken güneybatıya, Ninova’nın tam ters istikametine doğru yol almaya başlamıştır. Yunus’un ilk durağı bir kıyı kenti olan Yafa’dır ve burada hemen kendisine Tarşiş’e giden bir gemi bulmuştur. Yunus’un, Rab’bin çağrısından büyük bir hoşnutsuzluk duyduğu, onun emrini yerine getirmekten kaçındığı görülmektedir. Öyle ki, bir peygamber olmasına rağmen bu yolla Rab’be açıkça itaatsizlik etmektedir.
Yunus, Rab’bin huzurundan Tarşiş’e kaçmaya kalkışmıştır. Cümlenin İbranice’sine baktığımızda, “Rab’bin huzurundan” kelimeleri Türkçe’dekinin aksine iki kere kullanılmıştır. Çünkü Rab’bin huzurunda olmak ya da onun huzurundan uzaklaşmak kavramı İsrail kültüründe çok önemli bir yere sahiptir. Yunus bu ayetlerde Tanrı’nın konut kurduğu İsrail’den kaçmakta, böylece Tanrı’dan ruhsal ve fiziksel olarak uzaklaşmaktadır. O dönemde İsrail halkı, Tanrı’nın kendisine vaat ettiği topraklarda yaşamakta, Tanrı da bu halk ile yaptığı antlaşma gereği onların arasında yaşamaktaydı.1 Bu nedenle Yunus’un kaçışı, Tanrı’ya karşı bir isyan niteliği taşımaktadır. Öyle ki, Yunus artık hem vatanından, hem halkından, hem de Rab’binden ayrı düşmüştür.
Yunus’un isyan etmesinin başlıca nedeni, Tanrı’nın kendi halkını bırakıp İsrailliler’in düşmanı olan Asurlular’a yönelmiş olmasıdır. Yunus, Tanrı’nın Asurlular’a bir mesaj iletmek istemesini kabullenemediği için bu planın bir parçası olmak istemiyordu.
İsrail halkının Asurlular’ı düşman olarak görmesi Asur’un acımasızlığı, saldırgan ve yayılmacı devlet politikası ile ilgilidir. Asurlular, tutsak aldıkları kişilere acımasızca işkence etmekteydi ve işkence konusunda tüyler ürperten korkunç yöntemler geliştirmişlerdi. Bunlardan biri, insanları çöle götürerek boyunlarına kadar kuma gömmek ve dillerine mil geçirerek güneşin altında acı ve susuzluktan ölmelerini beklemekti. Bir Asur kralı yapmış olduğu savaşlardan biri ile ilgili olarak şöyle demektedir: “Hayatta kalan birçok askeri yakaladım. Bazılarının kollarını ve ellerini kestim, diğerlerininse burunlarını, kulaklarını, ellerini ve ayaklarını… Birçok askerin gözlerini oydum. Bedenlerinden bir yığın, kellelerinden de başka bir yığın yaptım. Kellelerini kentin etrafındaki ağaçlara astım. Ergen kızlarıyla oğlanlarını yaktım.”2
Tanrı’nın böyle bir ulusu cezalandırmak yerine merhamet etmesi ihtimalini düşünmek Yunus’un anlayamadığı, anlamak bile istemediği bir durumdu. Yunus, lütfun sadece İsrail için olduğunu ve bunun gibi acımasız ulusların merhamet bulmaması gerektiğini düşünmekteydi.
Yunus, Ninova’da yaşayan Asurlular’ın Tanrı’nın yargısından kaçmalarını istemiyordu. İkinci Dünya Savaşı’nda New York’ta yaşayan bir Yahudi hayal edin ve Tanrı’nın ona “Almanya’ya büyük bir yargı getireceğim, bunun için senin Berlin’e gidip Nazi Almanyası’na tövbe çağrısı yapmanı istiyorum” dediğini düşünün. Bunu yapmak yerine bu adam San Francisco’ya yöneliyor ve oradan gemiye atlayıp Hong Kong’a gidiyor.
David Guzik3
Tanrı’nın Eski Antlaşma’da diğer uluslara4 olan merhametini görmek teşvik edicidir. Ancak acımasızlığıyla tanınan düşman bir ülkeye Tanrı’nın mesajını götürmek Yunus’un kulağına hiç hoş gelmemiştir. Öyle ki, bu halkın merhamete ve kurtuluşa erişebilme ihtimali bile Yunus’u rahatsız etmeye yetmiştir. Tanrı’nın bizim için tasarladığı planlar her zaman anlayabileceğimiz ya da sevinç ve coşkuyla kabul edebileceğimiz türden olmayabilir. Bunu kendi yaşamımızda da görebiliriz. Tanrı dualarımızı her zaman bizim istediğimiz şekilde yanıtlamaz. Bunun için Yunus’tan almamız gereken derslerden biri de, her ne durumda olursak olalım Tanrı’ya
güvenmemiz gerektiği ve onun bizim için en iyi olanın ne olduğunu kesin olarak bildiği gerçeğidir.
Bir peygamber neden Tanrı’dan kaçma gereği duyar? Tanrı’nın her şeye egemen ve her an her yerde olması demek, ondan kaçılamayacağı anlamına da gelmez mi! Yunus’un bunu bilmesine rağmen kaçmaya kalkışması nasıl yorumlanmalıdır? Tanrı’dan kaçamayacağını bile bile buna kalkışmış olması belki de içinde bulunduğu derin çaresizliğin sonucuydu. Yunus, Tanrı’nın Ninova’ya acıma ihtimalini düşündükçe öfkelenmekte ve kendisini çaresiz hissetmektedir. Tanrı’dan uzaklaşarak, bu süre zarfında onun belki de fikrini değiştirebileceğini ümit etmektedir.
Peki Yunus neden başka bir yere değil de Tarşiş’e doğru yola çıkmıştır? Tarihçilerin bir bölümü, kentin bugünkü Tarsus olduğunu iddia etse de, büyük bir bölümü Tarşiş’in günümüz İspanyası’nın güney sahillerinde bir bölgede yer aldığına inanmaktadır. Yunus’un yaşadığı döneme bakıldığında, yeni dünyanın henüz keşfedilmediği, coğrafya ve denizcilik konularındaki bilginin son derece sınırlı olduğu görülür. İspanya, Atlas Okyanusu’nun ötesine geçmemiş o çağın insanları için bilinen dünyanın en uç noktalarından biriydi. Yunus’un, Tanrı’dan uzaklaşabilmek için en uzak ve uç noktalardan birine doğru yola çıkması bu yüzdendir. Yunus günümüzde yaşasaydı, tercihi muhtemelen Los Angeles olurdu.
Akıllara, her şeye gücü yeten Rab’bin Yunus’u neden durdurmadığı sorusu gelebilir. Kuşkusuz Yunus henüz adımını bile atmadan Tanrı onu durdurabilirdi. Ama Tanrı, bazen insanın hatalarına karşı kayıtsız kalarak onun bu hatalardan ders çıkarmasını istemektedir. Tanrı’nın Yunus’u durdurmaması belki de bu yüzdendi.
Nereye gidebilirim senin Ruhun’dan,
Nereye kaçabilirim huzurundan?
Göklere çıksam, oradasın,
Ölüler diyarına yatak sersem, yine oradasın.
Seherin kanatlarını alıp uçsam,
Denizin ötesine konsam,
Orada bile elin yol gösterir bana,
Sağ elin tutar beni
Mezmurlar 139:7-10
1:4 | Yolda RAB şiddetli bir rüzgar gönderdi denize. Öyle bir fırtına koptu ki, gemi neredeyse parçalanacaktı.
Yunus, planının işe yaramadığını görmek için çok beklemek zorunda kalmamıştır. Kaçış planı büyük bir fırtına ile kesilmiş ve koca gemi deniz ortasındaki bir ceviz kabuğuna dönmüştür. Jack Sasson, “Gemi kendi başına parçalara ayrılmayı bekliyordu”5 diyerek, ayetin “Gemi neredeyse parçalanacaktı” diye tercüme edilen kısmına en yakın anlamı bulmaya çalışmıştır. Öyle ya da böyle, Tanrı öfkesini Yunus’a belli etmeye karar vermişti. Gerektiğinde suları sakinleştiren Tanrı’nın Ruhu, yeri geldiğinde tüm denizi çalkalayabiliyordu.
Rüzgarları kendine haberci, yıldırımları hizmetkâr eden sensin.
Mezmurlar 104:4
İnsanın Tanrı’dan kaçıp saklanma isteği, Kutsal Kitap’ın ilk kitabı Yaratılış’la, Adem ve Havva’nın Aden Bahçesi’ndeki saklanma çabası ile başlamıştır.6 Bu eylem insanlık tarihi boyunca utancın, korkunun, günahın ortaya çıktığı durumlarda farklı kişilerce tekrarlanmıştır.
Tanrı’dan kaçmaya çalıştığımızda, onun cevabı muhtemelen sakin ve yumuşak bir tutum yerine, fırtınalı ve yıkıcı olacaktır.
Tullian Tchividjian7
1:5 | Gemiciler korkuya kapıldı, her biri kendi ilahına yalvarmaya başladı. Gemiyi hafifletmek için yükleri denize attılar. Yunus ise teknenin ambarına inmiş, yatıp derin bir uykuya dalmıştı.
Denizciler, gemicilik yaşamları boyunca muhtemelen pek çok kötü hava koşulu ile karşılaşmış, birçok kez fırtına ve yağmurla mücadele etmişlerdi. Ancak bu belki de o ana kadar tanık oldukları fırtınaların en korkuncuydu. Bu duygu onları yakarışa yönlendirmişti. Korku duyunca Tanrı’ya yönelmek tipik bir insan davranışıdır. İnsanoğlu, Tanrı’nın
kapısını işler yolunda giderken pek çalmaz. Ama özellikle tehlike içindeyken çaresizlik baş gösterir ve insan kurtuluş için Rab’bi aramaya başlar.
Yıllar önce buna benzer kişisel bir deneyimi ben de yaşamıştım. Büyük dağcılık düşleriyle dağlara tırmandığım günlerde bazı tehlikeler atlatmış ve kendimi çaresizlik içinde kıvranırken bulmuştum. O zamanlar bir ateisttim ve bu inancımla doğru yolda olduğumu sanıyordum. Ancak yaşadığım tehlikeler, zayıflığımı bana göstererek kendimi ve inancımı sorgulamama yol açmıştı. Yaşadığım bu sıkıntılar beni Tanrı düşüncesi üzerinde derin derin düşünmeye itmiş ve bu süreç sonunda bir Tanrı’nın varlığına ikna olmuştum.
Gemide çalışan denizciler farklı ulus ve inançlara mensup kişilerden oluşmaktadır. Çünkü o dönemin dünyasında insanların farklı tanrılara tapıyor olması, farklı ulus ve kentlerden geldiklerini göstermektedir. Tek Tanrı inancı İsrail halkı dışında yaygın değildi ve bu nedenle fırtına yüzünden korkuya kapılan denizcilerin her biri kendi ilahına yalvarmaya başlamıştı. Kutsal Kitap bu konuda bir şey söylemiyor olsa da, o sırada gemiye büyük bir kaos ve korkunun hakim olduğu kolayca tahmin edilebilir. Yolculuğun başında denizciler için güvenli bir sığınak olan geminin, birkaç saat sonra fırtına nedeniyle batmak üzere olması onları dehşete düşürmüş olmalıdır.
Kurtuluş umutlarının azaldığı bir noktada, gemiyi hafifleterek batmaktan kurtarabilmek amacıyla yükleri denize attıkları görülür. Geçmişteki denizcilik deneyimleri onları bu davranışa yöneltmiş olmalıydı. Ancak bu fırtınanın daha önce tecrübe ettiklerinden farklı olduğunu, Yunus yüzünden başlarına geldiğini ve gemiyi hafifletmenin hiçbir işe yaramayacağını anlamaları için biraz daha zaman geçmesi gerekecekti. Güvertede tüm bu olaylar yaşanırken, Yunus teknenin ambarında derin bir uykuya dalmıştı. Öylesine büyük bir fırtınanın içinde akla gelebilecek en son şey belki de uyumaktı. Peki Yunus böyle bir durumda nasıl uyuyabilmişti? Bunun nedeni konusunda herhangi bir bilgi bulunmasa da, insan psikolojisine bağlı olarak bazı tahminlerde bulunmak mümkündür. Muhtemelen Yunus, eylemi neticesinde kötü bir sonuçla karşılaştığı için bununla yüzleşmemeyi tercih etmiştir.
Ortaokul ikinci sınıfta yaşadığım bu tür bir tecrübeyi anımsıyorum. Bir öğrenci olarak yıl boyu derslerime gereken dikkat ve özeni göstermemiş, bunun yerine bu zamanı sabah akşam top oynayarak geçirmiştim. Yıl sonu olup karne alma vakti geldiğinde ise sınıfta kaldığımı öğrenmiştim. Yıl boyu bu olasılığın farkında olmama rağmen gene de bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermemiş ve bunun üzerinde hiç kafa yormamıştım. Bu süre boyunca sorumluluklarımı yerine getirmeyi reddetmiş ve çalışmaktan kaçmıştım. Karne aldığımda ortaya çıkan sonuç, eylemlerimin bir sonucuydu ve bunun için kendimden başka hiç kimseyi suçlayamazdım. Buna rağmen bu acı gerçekle yüzleşmem kolay değildi. Yüreğimde büyük bir sıkıntı duymuştum. Karneyle birlikte doğruca eve gittiğimi hatırlıyorum. Evde anneme sınıfta kaldığımı söylemiş ve gözyaşları içinde odama saklanarak yorganı başımın üzerine çekmiştim. Yatakta, elimdeki fenerle Türkçe - Fransızca sözlükten, hayal kırıklığı kelimesinin Fransızcasına baktığımı anımsıyorum: Désappointement. Bir daha aklımdan çıkmayacak olan bu sözcüğü tekrarlayarak derin bir uykuya dalmıştım. Öyle ki, o gün öğle vaktinden ertesi sabaha kadar uyumuştum. O sıkıntılı ruh hali içinde nasıl bu kadar derin bir şekilde uyuyabildiğimi bilemesem de, bugün bile yoğun kaygılar taşıdığım zamanlarda yatağın içine girip yorganı başımın üzerine çeker ve uyuyarak sorunlarımdan bir süre için kaçmaya çalışırım. Başıma çektiğim yorgan, beni kuşatan sorunlara karşı bir kalkan görevi görerek kendimi güvende hissetmemi sağlar.
1:6 | Gemi kaptanı Yunus’un yanına gidip, “Hey! Nasıl uyursun sen?” dedi, “Kalk, tanrına yalvar, belki halimizi görür de yok olmayız.”
Ölmek üzere olan denizciler, kendi ilahlarına dua ettikleri sırada Yunus’un aralarında olmadığını fark etmişlerdi. Geminin kaptanı ambara inip, Yunus’a biraz da kızarak “Hey! Nasıl uyursun sen? Kalk, tanrına yalvar, belki halimizi görür de yok olmayız” demişti. Ayetin ilk kısmı “Ne yapmak istiyorsun sen uykucu” ya da “Senin sorunun ne uykucu” diye de çevrilmiştir zaman zaman. Ayetin devamında ise kaptanın, tıpkı Tanrı’nın Yunus’a seslendiği şekilde8 seslendiği görülmektedir, “Kalk ve seslen.” Tanrı’nın Yunus’a söylediği sözlerin bu kez kaptanın ağzından tekrarlandığı görülmektedir. Burada bir kelime oyunu vardır
ve kaptanın bu sözleri Yunus’a yerine getirmesi gereken görevi anımsatmaktadır.
Gemidekiler, kurtuluş için Tanrı’nın yardımına muhtaçtı. Ancak tüm bu sorunların doğmasına neden olan Peygamber Yunus, o sırada ilahlarına yalvarıp yakaran denizcilerin aksine geminin ambarında miskin miskin uyumaktaydı. Homer Hailey, Rab’bi terk edip Tarşiş’e doğru yola çıkan Yunus için “Gemideki tek ateistti”9 diyerek, ruhsal durumu hakkında bize ipucu vermektedir. Şüphesiz Yunus Tanrı’yı tanımakta ve ona iman etmekteydi, bu nedenle bir ateist değildi ama kitapta anlatılan olaylar sırasında bir ateist gibi davrandığı görülmektedir. Bu ayette başlayan yok oluş ve ölüm (Yunus 1:1410, 2:211, 3:912, 4:313, 4:8-1114) kavramlarının kitabın diğer sayfalarında da tekrarlandığı görülmektedir. Yunus’un hoşnutsuz ve isyankâr tavrı, onu ölüm düşüncesine
yaklaştırmaktadır.
1:7 | Sonra denizciler birbirlerine, “Gelin, kura çekelim” dediler, “Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi.” Kura çektiler, kura Yunus’a düştü.
Denizciler, bu fırtınanın diğerlerinden farklı olduğunu ve Tanrı’nın yargısından kaynaklandığını anlamış, bunun için pek yaygın olmayan bir yönteme başvurmuşlardı. Fırtınaya neyin veya kimin yol açtığını araştırmak için zamanları yoktu ve bunun nedenini öğrenebilmek için kura çekmeye karar vermişlerdi. Böylelikle çalkalanmakta olan denizin ortasında işi gücü bırakıp, Tanrı’nın öfkesine neden olan kişiyi bulabilmek için kura çektikleri görülmektedir.
İnsan kura atar, ama her kararı RAB verir.
Süleyman’ın Özdeyişleri 16:33
Kura çekme konusu Kutsal Kitap’ın başka bölümlerinde de görülmektedir. En iyi bilinen bölüm muhtemelen Elçilerin İşleri 1:21 ile 26 arasındaki, Yahuda İskaryot’un yerine kimin elçi seçileceği ile ilgili olan bölümdür. Dua etmeden, Tanrı’nın sözlerini Kutsal Yazılar’dan öğrenmeden ve onun isteğini araştırmadan böyle bir yönteme başvurmak falcılıktan farklı bir şey değildir. Bununla beraber Süleyman’ın Özdeyişleri 16:33’te de yazdığı gibi her kararı Rab verir. Peki denizcilerin yaşadıklarına benzer durumlarda kura çekmek doğru mudur, eğer doğru ise nasıl ve hangi şartlarda yapılmalıdır?
Aldığımız kararlar mutlaka Kutsal Kitap süzgecinden geçirilmiş, üzerinde dua edilmiş ve derin bir şekilde düşünülmüş olmalıdır. Kutsal Kitap, bilgelik konusunda sürekli olarak bizi doğruya yönlendirmektedir. Bir imanlı, ne olursa olsun her şeyden önce Tanrı’ya danışmayı ilke edinmelidir. Fakat Kutsal Kitap’ta bazen zor kararlar,15 önemli durumlar16 ve toprak dağıtımı17 gibi ciddi konular söz konusu olduğunda, doğru ve adil bir karar verebilmek için bu uygulamaya gidildiği görülmektedir.
John Piper’a, “Tanrı’nın isteğini öğrenmek için kura çekme konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye sorulduğunda bu durumun Kutsal Kitap’a aykırı olmadığını belirtse de, bunun iyi bir fikir olmadığı kanısındadır.18 Kutsal Kitap’ta, Tanrı’nın isteğini araştırırken bu yönteme çok az başvurulmuş olmasını ise bu söylediğine kanıt olarak sunmuştur. Tanrı’nın arzusunu bu şekilde anlamaya çalışmanın her durumda geçerli ve doğru olduğuna inanmak, bozuk para ile yazı tura atarak Tanrı’nın isteğini her zaman öğrenebilme imkânına sahip olmak demektir. Bu Kutsal Kitap ile bağdaşmayan tehlikeli bir düşüncedir.
Maalesef bazı Hristiyanlar bu gibi yöntemleri uygulayarak, Tanrı’nın Kutsal Kitap aracılığıyla kendileri ile doğrudan
konuştuğunu ileri sürmektedir. Böyleleri, Kutsal Kitap’ı açarak işaret parmaklarını bir ayet üzerine koyar ve belki de tamamen farklı bir durumda, farklı zaman ve kültürde yazılmış bir ayeti kendi durumları için yazılmış gibi ele alarak bunu Tanrı’nın kendileri ile konuştuğuna yorarlar. Bu ne yazık ki, Tanrı’nın bizim geleceğimizle ilgili arzu ettiği şeyi öğrenmek için bir fal oyununa başvurmaktır. Kutsal Kitap, gelecekle ilgili yorum yapanların, falcıların,19 düşmüş ruhlarla20 iletişime geçmeye çalışanların günah işlediğini açıklamaktadır. Fakat Tanrı sözünü bu gibi oyunlara alet eden kişi cincilerden, falcılardan, astrologlardan bile daha beter bir günahın içine düşmüş olur. Gelecek sadece Tanrı’nın bilgisi altındadır ve Tanrı böyle kalmasını planlamıştır.21
Her ne kadar insan için tehlikeli olabilecek bir yöntem olsa da, kura çekmenin Kutsal Yazılar’a aykırı olmadığını ve Kutsal Kitap’ta zaman zaman kullanıldığını unutmamak gerekir. Bu ayetlerde de kuranın Yunus’a düştüğü görülmektedir. Denizciler bu sayede başlarına gelen felaketin Yunus’tan kaynaklandığını anlamıştır.
1:8-9 | Bunun üzerine Yunus’a, “Söyle bize!” dediler, “Bu bela kimin yüzünden başımıza geldi? Ne iş yapıyorsun sen, nereden geliyorsun, nerelisin, hangi halka mensupsun?” Yunus, “İbrani’yim” diye karşılık verdi, “Denizi ve karayı yaratan Göklerin Tanrısı RAB’be taparım.”
Denizciler, kuranın doğru kişiye düştüğünü gördüklerinde Yunus’a yaklaşıp bu bela kimin yüzünden başımıza geldi, diye sormuşlardır. Yunus’un bu konuda bir şeyler bildiğinden emindiler. Kuranın ona düşmesi de bu tahminlerini doğrular nitelikteydi. Böylece onu sorgulamaya başladılar.
Yunus’un, sorulara kısa ama özlü cevaplar verdiği görülmektedir. Etnik kökeni hakkında “İbraniyim” demiştir. Mesleği konusunda kendisinden cevap beklenirken Yunus, “Denizi ve karayı yaratan Göklerin Tanrısı Rab’be taparım” diyerek açıklama yapmıştır. “Taparım” diye tercüme edilen bu kelime, İbranice’de “Korkarım” şeklinde de kullanılabilmektedir. Bu ayette Yunus diğer ilahlarla ilgisi olmadığını, çocukluğundan beri Rab’be taptığını vurgulamak istemektedir.
Yunus’un yaşadığı dönemde her kentin ve ülkenin kendine özgü ilahları bulunurdu. İnsanlar başka bir kente ya da ülkeye gittiklerinde, kendi ilahlarının yanı sıra o ülkenin ilahına da tapardı. Fakat Yunus kendi Tanrısı’ndan söz ederken, üzerinde geminizin süzüldüğü denizi ve karayı yaratan Göklerin Tanrısı Rab’be taparım, demiştir. Böylece yalnızca kendi Tanrısı’na taptığını ve Tanrısı’nın her şeye egemen olduğunu anlatmak istemiştir.
Ayetler fazla bilgi vermese de Yunus’un bir peygamber olduğunu açıklamış olması da muhtemeldir. Çünkü onlara Tanrı’dan kaçtığını birinci bölümün onuncu ayetinde söylediği görülmektedir.
1:10 | Denizciler bu yanıt karşısında dehşete düştüler. “Neden yaptın bunu?” diye sordular. Yunus’un RAB’den uzaklaşmak için kaçtığını biliyorlardı. Daha önce onlara anlatmıştı.
Neden yaptın bunu, cümlesi soru işareti yerine ünlem ile bitse belki de denizcilerin ruh halini daha iyi anlatacaktı. Çünkü denizcilerin büyük bir şaşkınlık ve korku içinde oldukları görülür. Denizi yaratan Tanrı’dan deniz yolunu kullanarak kaçma düşüncesi onlar için son derece anlaşılmaz olmalıdır.
Sadece fırtınadan değil, aynı zamanda Tanrı’nın gücü ve doğruluğu ile beraber onun belirgin öfkesi ve kapsamından da korkmuşlardı.
Hugh Martin22
Tanrı’nın adını duyan, onun tüm denizlerin hakimi olduğunu öğrenen ve kendi gemilerinde kaçak bir peygamber barındırdıklarının farkına varan denizciler ne yapacaklarını bilemiyordu. Başından beri Yunus’un Rab’den kaçtığını biliyor olsalar da, o ana kadar bunu umursamamış ve durumun ciddiyetini tam olarak kavrayamamışlardı.
1:11-12 | Deniz gittikçe kuduruyordu. Yunus’a, “Denizin dinmesi için sana ne yapalım?” diye sordular. Yunus, “Beni kaldırıp denize atın” diye yanıtladı, “O zaman sular durulur. Çünkü biliyorum, bu şiddetli fırtınaya benim yüzümden yakalandınız.”
Denizcilerin karar vermek için fazla zamanları kalmamıştı, dakikalar geçtikçe fırtına daha da kötüleşiyordu. Sonunda çaresizlik içinde Yunus’a, “Denizin dinmesi için sana ne yapalım?” diye sordular. Bu soruyu sormak istemiyorlardı ancak işler içinden çıkılmaz bir noktaya gelmişti. Fırtına sona erecek miydi? Yoksa Tanrı gemilerini alabora edene kadar fırtınanın şiddeti artmaya devam mı edecekti?
“Denizin dinmesi için sana ne yapalım” sorusu, bedeli ne olursa olsun insanın kendi canının derdine düştüğünü gösteren tipik bir davranışı sergiler.
William MacDonald23
Yunus, o durumda en doğru kararın denize atılması olduğunu düşünmüş ve bu nedenle denizcilere “Beni kaldırıp denize atın” demişti. Yunus’un ruh hali ve aklından ne geçtiği konusunda kesin bir şey söylemek mümkün olmasa da, ortaya çıkan bu şiddetli fırtınadan dolayı kendisini sorumlu tuttuğu görülmektedir. Tanrı’nın önüne gelip tövbe etmek yerine, hayatının sona ermesiyle birlikte bu fırtınanın dineceğini düşünüyor olmalıdır.
Birçok yorumcu Yunus’un içinde bulunduğu durumdan ve psikolojiden söz etmiştir. Bu bölümle birlikte kitabın son bölümünde de Yunus iki defa ölümden söz etmektedir. Bu ayetlerde de tövbe etmek yerine, denizcilerin kurtuluşu için kendisini feda etmeye hazırlandığı görülmektedir. En sağlıklı insanlar bile çaresiz ve sıkıntılı zamanlarında ölümün bir çözüm olabileceğini düşünebilmektedir. Benzer şekilde Yunus da, fırtına ve sıkıntıların ölümü sonucunda tamamen ortadan kalkacağını düşünmüş olmalıdır.
1:13 | Denizciler karaya dönmek için küreklere asıldılar, ama başaramadılar. Çünkü deniz gittikçe kuduruyordu.
RAB’be karşı başarılı olabilecek bilgelik, akıl ve tasarı yoktur.
Süleyman’ın Özdeyişleri 21:30
Denizciler fırtınanın Yunus’tan kaynaklandığını anlamış olsalar da, onu denize atmak istemedikleri görülür. Bu noktada denizcilerin Yunus’a karşı merhamet duyduğu düşünülebilir. Çünkü denizciler, karaya dönebilmek için küreklere asılmışlardı. Ancak ne kadar çabalasalar da başarılı olmaları mümkün değildi. Fırtınanın şiddeti gittikçe artıyordu.
Yunus’a inanıyor ve güveniyor gibi görünmüyorlardı. (ya da ona karşı bağışlayıcı mı davranıyorlardı?) Aksine şiddetli fırtınaya karşı kürek çekmeye başladılar! Bu şimdiki zamanda olduğu gibi eski zamanlarda da tehlikeliydi ve denizcilik uygulamaları muhtemelen aynıydı. Gemiler denizde olduğundan daha çok kıyıdayken bir fırtına tarafından zarar görürdü, fakat bu denizciler tam tersini yapmakta ve kıyıya dönmeye çalışmaktaydılar.
Bryan D. Estelle24
1:14 | RAB’be seslenerek, “Ya RAB, yalvarıyoruz” dediler, “Bu adamın canı yüzünden yok olmayalım. Suçsuz bir adamın ölümünden bizi sorumlu tutma. Çünkü sen kendi istediğini yaptın, ya RAB.”
Ayete bakıldığında denizcilerin umutsuzluğa düştükleri görülmektedir. Bu nedenle Tanrı’ya yakarmaya başlamışlardır. Burada önemli olan nokta, daha önce kendi ilahlarına yalvarırlarken, şimdi İsrail’in Tanrısı Yahve’ye25 seslenmekte oluşlarıdır: “Ya RAB, yalvarıyoruz.” Bu ayette Tanrı’nın ismi tam üç defa tekrarlanmaktadır. Denizcilerin kafalarından geçen düşünce, Tanrı’nın sözlerine itaat etmemiş bir adam yüzünden Tanrı’nın onları da yok edebileceği ihtimalidir.
Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.
Yaratılış 9:6
Denizciler Tanrı’nın Yasası’nı bilmese de, bir insanı fırtına ortasında denize atmanın cinayetten farksız olduğunu biliyordu. İnsanın canı kuşkusuz Tanrı’nın gözünde çok değerlidir ve bu gerçek, Musa’nın Yasası var olmadan önce de bilinmekteydi.26 Denizciler bu nedenle Yunus’u denize atmak istememiştir. Ne var ki, artık fırtınanın dineceğine ya da gemilerini kurtarabilmek için hâlâ yapabilecekleri bir şeyler olduğuna dair umutları kalmamıştır. “Suçsuz bir adamın ölümünden bizi sorumlu tutma” diye Tanrı’ya seslenişleri bu yüzdendir. Yunus ciddi bir suç işlemişti ve kaçınılmaz son hızla yaklaşmaktaydı.
Gemiyi karaya yönlendirme konusunda tüm emek ve becerilerinin başarısız olduğunu gören denizciler, çaresizce,
Yunus’un tavsiyesini dinlemek ya da onunla beraber boğulmak arasında karar vermek zorundaydılar.
Matthew Poole27
Denizciler, Yunus’u kurtarmak için ellerinden geleni yapmıştır. Ancak Tanrı’nın fırtınayı durdurmadığını gördüklerinde artık yapabilecekleri tek şeyin Rab’den merhamet dilemek olduğunu anlamışlardı. Rab’bin isteğine karşı gelmemiş ve biraz sonra ölecek olan bu adam için, Tanrı’nın onları eylemlerinden dolayı sorumlu tutmamasını dilemişlerdi. Denizciler, Yunus’u kurtarabilmek için yaşamlarını tehlikeye atmıştı. Onların tüm çabasına rağmen Tanrı’nın planı kusursuz bir şekilde işlemekteydi.
1:15 | Sonra Yunus’u kaldırıp denize attılar, kuduran deniz sakinleşti.
Tanrı tarafından cezalandırılacaklarını düşündüklerinden dolayı, korku içinde Yunus’u tutup dalgaların arasına fırlatmışlardı. Bu olaydan hemen sonra deniz mucizevi bir şekilde sakinleşmeye başlamıştı.
Yunus denize atıldıktan sonra fırtına sakinleşti ve deniz duruldu. Bu ani değişim, geminin neredeyse alabora olmasına neden olan tek şeyin Yunus olduğunu açık bir şekilde kanıtladı.
John Calvin28
1:16 | Bu olaydan ötürü denizciler RAB’den öyle korktular ki, O’na kurbanlar sundular, adaklar adadılar.
Yaşadıkları bu olaydan ötürü denizcilerin tüm bakış açısı değişmişti. O ana kadar farklı inançlardan olan ve yeri göğü yaratan Tanrı’yı tanımayan bu adamlar bir anda korku ve saygıyla Tanrı’nın önünde eğilmişlerdi. Denizin yatışmasıyla birlikte ilk önce Tanrı’ya kurban sundukları görülmektedir. Bu uygulama sadece İsrail halkına özgü bir tapınma biçimi değildi. Aynı zamanda diğer inançlardan olan kişiler de ilahlarına kurbanlar sunmaktaydı. Denizcilerin arasında bir kâhin olup olmadığı bilinmese de, Tanrı’ya olan inançlarını bir kurbanla pekiştirdikleri görülmektedir.
Ayetin sonunda denizcilerin adak adadıkları fark edilir. Bu kelimeyi İbranice’den “Ant içtiler”29 diye çevirmek Türkçe’deki kullanımı bakımından daha anlaşılır olacaktır. Denizcilerin Tanrı ile yaptıkları bu antlaşmanın içeriği bilinmemektedir, ancak Tanrı’nın ardı sıra gitmeye karar vermiş olabilirler. Bununla beraber sonraki durumlarını ve Rab’bin takip edip etmediklerini bilmek mümkün değildir.
Muhtemelen bundan sonra hayat boyu Yunus’un vaaz ettiği, göğün ve yerin yaratanı olan Tanrı’ya tapınmak için ant içmişlerdi.
John Wesley30
1 İsrailliler arasında yaşayacak, onların Tanrısı olacağım. Anlayacaklar ki, aralarında yaşamak için onları Mısır’dan çıkaran Tanrıları RAB benim. Tanrıları RAB benim. Mısır’dan Çıkış 29:45-46
2 Lawrence, P. Kutsal Kitap Tarihi Atlası, s. 87.
3 Guzik, D. “Bible Study Resources.”
4 Kutsal Kitap, Yahudi olmayan topluluklar için genellikle ‘diğer uluslar’ ifadesini kullanmaktadır.
5 Estelle, B. D. Salvation through Judgment and Mercy: The Gospel According to Jonah, s. 41. Alıntı: Jack Sasson, Jonah
6 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. Yaratılış 3:8-10
7 Tchividjian, T. Surprised by Grace, s. 41.
8 Türkçe çeviride net olarak görülmese de, burada kullanılan ‘Kalk ve tanrına yalvar’ kelimelerinin İbranice’si birinci bölümün ilk ayetlerindeki ‘Kalk ve seslen’ kelimeleri ile aynıdır.
9 Hailey, H. A Commentary on the Minor Prophets, s. 68.
10 RAB’be seslenerek, “Ya RAB, yalvarıyoruz” dediler, “Bu adamın canı yüzünden yok olmayalım. Yunus 1:14
11 “Ya RAB, sıkıntı içinde sana yakardım, yanıtladın beni. Yardım istedim ölüler diyarının bağrından, kulak verdin sesime. Yunus 2:2
12 Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız. Yunus 3:9
13 Ya RAB, lütfen şimdi canımı al. Çünkü benim için ölmek yaşamaktan iyidir. Yunus 4:3
14 Güneş doğunca Tanrı yakıcı bir doğu rüzgarı estirdi. Yunus başına vuran güneşten bayılmak üzereydi. Ölümü dileyerek, “Benim için ölmek yaşamaktan iyidir” dedi. Ama Tanrı, “Keneotu yüzünden öfkelenmeye hakkın var mı?” dedi. Yunus, “Elbette hakkım var, ölesiye öfkeliyim” diye karşılık verdi. RAB, “Keneotu bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu” dedi, “Sen emek vermediğin, büyütmediğin bir keneotuna acıyorsun da, ben Ninova’ya, o koca kente acımayayım mı? O kentte sağını solundan ayırt edemeyen yüz yirmi bini aşkın insan, çok sayıda hayvan var.” Yunus 4:8-11
15 Sonra şöyle dua ettiler: “Ya Rab, sen herkesin yüreğini bilirsin. Yahuda’nın, ait olduğu yere gitmek için bıraktığı bu hizmeti ve elçilik görevini üstlenmek üzere bu iki kişiden hangisini seçtiğini göster bize.” Ardından bu iki kişiye kura çektirdiler; kura Mattiya’ya düştü. Böylelikle Mattiya on bir elçiye katıldı. Elçilerin İşleri
1:24-26
16 Sonra denizciler birbirlerine, “Gelin, kura çekelim” dediler, “Bakalım, bu bela kimin yüzünden başımıza geldi.” Kura çektiler, kura Yunus’a düştü. Yunus 1:7
17 Yeşu Şilo’da RAB’bin önünde onlar için kura çekti ve toprakları İsrail oymakları arasında bölüştürdü. Yeşu 18:10
18 Piper, J. “Online Notes.”
19 Kehanette bulunmayacak, falcılık yapmayacaksınız. Levililer 19:26
20 Cincilere, ruh çağıranlara yönelmeyin. Onlara danışmayın, kirlenirsiniz. Tanrınız RAB benim. Levililer 19:31
21 Kimse geleceği bilmez, Kim kime geleceği bildirebilir? Vaiz 8:7
22 Martin, H. The Prophet Jonah, s. 165.
23 MacDonald, W. Kutsal Kitap Yorumu. Eski Antlaşma Serisi, 2. Cilt, s. 691.
24 Estelle, B. D. Salvation through Judgment and Mercy: The Gospel According to Jonah, s. 52.
25 Tanrı, halkı ile yaptığı antlaşmada kendisi için Yahve ismini kullanmıştır.
26 Rab, “Ne yaptın?” dedi, “Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın.” Yaratılış 4:10-12
27 Poole, M. A Commentary on the Holy Bible. Vol II, s. 928.
28 Calvin, J. Commentaries on the Twelve Minor Prophets, Cilt 3, s. 63.
29 ‘Antlar içtiler’ diye de çevrilebilir.
30 Wesley, J. Explanatory Notes on the Bible.