13) 1. Dünya Savaşı
“Işıklar bütün Avrupa’da sönüyor; onların yeniden
yandıklarını ömrümüzde bir daha göremeyeceğiz.”
Sir Edward Grey (I. Dünya Savaşı’nın çıkmasından birkaç gün önce)
irinci Dünya Savaşı, Batılı uygarlığın bir dönüm noktasıydı. Savaşın nedenleri Avrupa’nın 1871 sonrası siyasi ve ekonomik politikalarına dayanır (1871 Almanya’nın birleşmiş bir güç olarak ortaya çıktığı seneydi). Koyu milliyetçilik, ekonomik ve siyasi rekabet ve büyük orduların oluşturulması büyük bir çatışmanın habercileriydi.
1 Ağustos 1914’de savaş çıktı ve dört yıl sürdü. Lusitania gemisinin batması nedeniyle Amerika Birleşmiş Devletleri de nihayet 6 Mayıs 1917’de savaşa girdi. Savaş 11 Kasım 1918’de sona erdi. “Büyük Savaşın” sonuçlarından bazılarını kısaca ele alalım.
Savaşta ölenlerin oranı, özellikle de Britanya tarafında hayal edilebilecekten çok daha fazlaydı. Örneğin Somme savaşının ilk gününde, toplam 110,000 askerden 60,000 Britanyalı asker öldü veya yaralandı. Bu sayı günümüzde hâlâ bir rekor olarak kalmıştır. Yaklaşık 20,000 ölü ve yaralı, cepheler arasındaki sahipsiz topraklara düştü. Feryatlarının susması günler almıştır (Watson 2000:146). Somme felaketi, saldırının beş gün boyunca sürdüğü ve 160,000 kişinin öldüğü veya yaralandığı Vimy Ridge’de tekrarlanmıştır. Britanyalılar gayretlerinin karşılığında yaklaşık 7 km arazi kazanmışlardır: Yani sahip olunan her metre için yaklaşık 22 ölü veya yaralı vermişlerdir. Britanya’nın Passchendaele’deki kayıbı ise 370,000 kişiydi. Savaşın her bir gününde yaklaşık 7000 asker öldü veya yaralandı. Bu istatistik “zayiat” olarak adlandırılır (:146).
Bu korkunç katliamın temel nedeni pek çok savaşın olması ve tüm zamanların en akıl almaz askeri manevralarının birbiri ardına gelmesidir. Generaller pek çok genç insana düşmanın ateş hattına doğru akın etmelerini emretmişlerdi. Bunun nedenini Britanyalı yazar ve tarihçi Watson şu şekilde açıklar:
Suçu toplumsal Darwinci düşünceye yüklemek de fazla olabilir fakat Britanya Genel Kurulu, yeni askere alınan kişilerin daha basit canlı türleri olduklarını kabul etmişlerdir… İtaat etmek için çok basit ve hayvanidirler, yalnızca belirli talimatları yerine getirebilirlerdi. Saldırıların düz bir çizgi üzerinde ve gündüz vakti gerçekleştirilmesinin nedeni de buydu, gece saldırmaları gerekirse, veya hedeften hedefe zigzag çizerek gidilirse adamların kafalarının karışacağına inanıyorlardı. Britanya’da o dönemde tank bulunmasına rağmen, sadece otuz-iki tanesi kullanılıyordu çünkü “süvariler atları tercih ediyorlardı” (2000:146).
Yaklaşık 8.5 milyon asker öldürüldü, 21 milyondan fazla asker yaralandı ve 8 milyona yakını ise kayboldu. “Kayıp bir nesilden” bahsedildi. Yaklaşık 10 milyon sivilin de ölmüş olduğu tahmin ediliyor.
Savaşın toplam maliyetinin yaklaşık 337 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu, o zamana göre bu, çok büyük bir miktardı, zarar gören uluslar bunu vergilerle ya da kendi vatandaşlarından para toplayarak (savaş kefaletleri), Birleşmiş Devletler’den para alarak ve daha fazla para basarak –ki bu enflasyonu tetikledi– telafi etmeye çalıştılar.
En üzücü olanı, “bütün savaşlara son veren savaş”ın bir sonraki kanlı çatışmanın tohumlarını atmasının nedeni, fethedilen bölgelerin aralarında ortaklaşa paylaşılması kararı ve İtilaf Güçler’in savaşın maliyetini ödemelerini sağlamaktı. Versailles’in barış antlaşmaları intikam almayı amaçlıyordu fakat, tam anlamıyla başarılamadı. Bu durum Avrupa’nın büyük bölümünde sosyal karmaşaya ve Almanya’da militarizmin ve saldırgan bir milliyetçiliğin ortaya çıkmasına neden oldu.
Bütün Avrupalı ülkeler savaşta yorgun düştüler. İhraç pazarlarının büyük bir bölümünü kaybettiler. Endüstriyel makineler yıkıntılar arasında yok olup gitti. Savaşta küçük bir rol oynayan ABD önceleri sahip olduğundan daha büyük bir ekonomik güç ile ortaya çıktı. Fransa ve Britanya’nın demokratik yönetimleri savaşın baskılarına dayandılar ama dört Avrupa monarşisi –Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu– yıkıldı. Onların yıkılmaları, bazı durumlarda parçalanmaları Avrupa haritasının yeniden çizilmesine ve pek çok yeni ülkenin oluşmasına neden oldu (Avusturya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya, Estonya, Letonya, Litvanya, Finlandiya ve Orta Doğu’da Suriye, Irak, Filistin, Arabistan ve Ürdün).
Savaş ayrıca toplumsal ve ruhsal bir dönüm noktası oldu. 1920’lerde düşük bir nüfusa sahip olan Fransa pek çok gencin ölmesinden etkilendi. İnsanlar kırsal bölgelerden el çektikleri için, kentsel bölgeler hızlı bir şekilde genişledi. Erkekler savaşırken ofislerde ve fabrikalarda çalışan kadınlar çalışmaya devam ederek pek çok ülkede oy hakkına sahip oldular. Sınıflar arasındaki farklar belirginsizleşti. Çünkü, toplumun her seviyesinden insan siperlerde kol kola savaşmıştı. Üst sınıfların konumu daha da zarar gördü. Çünkü kendi uluslarını ıstıraplı bir savaşa sürükledikleri düşünülüyordu. Ülkeleri için acı çeken herkesin artık bir söz hakkı vardı.
1. Dünya Savaşı insanların, uzun zamandır kabul ettikleri inançları sorgulamalarına neden oldu. Savaştan önce, örneğin çok az kişi Avrupa’nın kendi kültürünü diğerlerine zorla kabul ettirme hakkını sorgulamıştı. Savaş öncesi güven ve iyimserlik Flanders (Belçika) çayırlarında yok oldu ve Avrupa kültürünün üstünlüğü görüşünü yıktı. Ruhban sınıfının dışında kalanlar, Hristiyanlık dininin eşsizliğinden şüphe etmeye başladılar, Robert Grave (1895-1985) bu konuya bildik hikayeleri tersine çevirdiği bir yazısında dikkat çekici şekilde değinmiştir:
Elinin tersiyle, zalimce kılıcını savurdu
‘Vuruldum! Öldürüldüm!’ diye bağırdı genç Davud,
Kör olmuş gibi ileri atıldı, nefesi kesildi…ve öldü.
Çelik-miğferli ve korkunç görünümlü
Golyat onun üzerine oturdu (Watson 2000:153).
Kutsal Kitap’a göre, kötü dev Golyat, erdem sahibi küçük kahraman Davud’a yenilir. Şaire göre I. Dünya Savaşı aptalca, boş, kahramanlıkla alakası olmayan, geleneksel değerlerin içini boşaltan bir çatışmadır (:153). Bütün bunlarla beraber, çekilen acının ve çeşitli duyguların paylaşılmasıyla, lezbiyenlik daha çok kabul edilmeye başlandı. 1920’ler ve 1930’lar süresince erkek sevgililerini savaşta kaybeden kadınların lezbiyen çiftler olarak bir araya gelmeleri yaygın olan bir şeydi (:156-157).
İnsanlar ölen akrabalarıyla konuşmaya çalıştıkları için ruhçuluk da oldukça yaygınlaşmıştı (:157). Savaş, sadece, seven ve birçoklarını kayırıp korumayan cömert bir Tanrı’ya olan inancı oluşturmadı, aynı zamanda insanoğlunun sürekli ileriye doğru gittiği görüşü de ağır bir darbe aldı.
Farklı Hristiyan mezhepleri arasında savaş Avrupa’da alışılmış bir şey olsa da, I. Dünya Savaşı, İngiltere ve Almanya gibi aynı mezhebe mensup ulusların birbirleriyle çatışmasına tanık oldu. 1. Dünya Savaşı Napolyon’cu ve Bismarck’cı savaşların ortaya koyduğu bir akımı devam ettirdi: Bunlar ekonomik ve siyasi nedenlere bağlı olan, Hristiyanlık veya din ile ilgisi olmayan savaşlardı. Savaş kurbanları yaşamlarını materyalizm, siyasi özgürlük ve milliyetçilik düşüncesi için feda etmişlerdi… fakat dinden dönerek materyalizme yönelmeyi yansıtan bu savaş Tanrı için değildi.
Daha önce de değinildiği gibi 1. Dünya Savaşı’nın istenildiği gibi olmayan sonuçları 2. Dünya Savaşı’na kapı açtı. Bir sonraki savaş patlamadan önce yaklaşık yirmi yıllık ara dönem olacaktı. ABD için bu ara dönem, on yıllık bolluk, on yıllık yoksulluk dönemi olarak ayrılabilir. Fakat Avrupa daha büyük bir siyasi ve toplumsal kargaşanın içine düşmüştü. Savaşlar arasındaki dönem 1. Dünya Savaşı’nın sonunun Hristiyan sosyal ahlakının sonu ve Tanrıcı değerlerin koşullarından kurtulmuş bir toplumun başlangıcının belirgin kanıtıdır.
Düşünelim!