Bizlere sorulan soruların birçoğu da İslam’la ilgili düşüncelerimize yöneliktir. Tabii ki herkes düşüncesinde özgürdür yine de kimsenin dini değerlerini haksızca yargılamak istemeyiz. Ama bu soruların bir kısmı İncil’le ilgili oldukları için iki tanesine değinmek istiyoruz.
Birçok insan, “Bizler bütün peygamberleri ve özellikle Hz. İsa’yı çok üstün bir peygamber olarak kabul ediyoruz, öyleyse siz neden bizim peygamberimizi kabul etmiyorsunuz?” diye soruyorlar. Sonra Hz. Muhammed’in gelişinin İncil’de birçok ayette önceden bildirildiğini söylüyorlar. Bunu İncil’de geçen Grekçe ‘parakletos’ kelimesine özellikle dayandırmaya çalışıyorlar.
İncil’in Yuhanna bölümünde geçen (bkz. Yuhanna 14:16-17, 26; 15:26; 16:7,13) ‘parakletos’ kelimesinin üzerine yapılan yoruma göre buradaki yardımcının İncil’in orijinal yazma dili Grekçe anlamının Hz. Muhammed’in isimlerinden biri olan ‘Ahmet’ (övülen, methedilen) anlamını taşıdığı ve bunun da İsa Mesih tarafından geleceği bildirilenin Hz. Muhammed olduğu var sayılmaktadır.
Aslında bu ‘parakletos’ kelimesinin orijinal anlamı gayet açıktır. Orijinal metinde geçen Grekçe sözcük ‘parakletos’, “yardımcı, avutucu ve tesellici” anlamına gelir. Şimdi Mesih’in bu kelimeyi kullanarak kimi kastetmek istediğini öğrenmek için bölümün diğer ayetlerine bakmak yeteli olur. Çünkü İsa Mesih bu ‘yardımcı’dan söz ederken, geldiğinde nasıl biri olup neler yapacağını net bir şekilde bildiriyor. Yardımcının işlevlerine bakarsak kim olduğu açık ve net anlaşılıyor:
Sonsuza dek sizinle birlikte olacak (Yuhanna 14:16).
Dünya onu kabul etmez, onu ne görür ne de tanır (Yuh. 14:17).
Aranızda yaşayacak ve içinizde olacak (Yuh. 14:17).
Baba onu Mesih’in adıyla gönderecek (Yuh. 14:26).
Mesih’in söylediklerini sizlere hatırlatacak (Yuh. 14:26).
Mesih’e tanıklık edecek (Yuh. 15:26).
O gelince günah, doğruluk ve gelecek yargı konusunda dünyaya suçluluğunu gösterecektir (Yuh. 16:8).
Sizi tüm gerçeğe yöneltecek (Yuh. 16:13).
Kendiliğinden konuşmayacak, gelecekte olacakları bildirecek (Yuh. 16:13).
Yukarıda sıralanan hususların hepsine bir bütün olarak baktığımızda Mesih’in her hangi bir insandan söz etmediği açıkça anlaşılmaktadır. Bunlar ancak İncil’de gördüğümüz Kutsal Ruh’un nitelikleri. Zaten Mesih bu ayetlerin bir çoğunda “Gerçeğin Ruhu” demekle Kutsal Ruh’tan söz ettiğini belirtiyor. Dolaysıyla Hz. Muhammed ya da başka her hangi bir insanın bunları yerine getirmesi mümkün değil çünkü yukarıda sıralanan nitelikler insan doğasının üstünde olan özelliklerdir. Ayrıca, Yuhanna bölümünden hemen sonraki bölüme baktığımızda orada Parakletos’la ilgili vaadin Mesih’in göğe alınışından 10 gün sonra Pentikost bayramında, Kilisenin doğuşunda, Kutsal Ruh’un imanlıların üzerine müthiş bir güçle inmesiyle gerçekleştiğini görebiliyoruz (bkz. Elçilerin İşleri 2:1-36).
Aslında Mesih’ten sonra bir başka peygamberin gelmesi Kutsal Kitap’a ters düşüyor. Çünkü İncil’in ve önceki peygamberlerin bildirdiği gibi, Tanrı İsa Mesih aracılığıyla bütün insanlar için tam bir kurtuluş sağladı. Dolayısıyla Tanrı’nın başka bir peygamber aracılığıyla yeni bir vahiy indirmesi ya da farklı bir yol göstermesi çelişki yaratır ve aslında Mesih’in mesajını geçersiz kılmış olur (bkz. İbraniler 1:1-8).
Sonuç olarak, görüyoruz ki, İncil Hz. Muhammed’in gelişine ilişkin tek bir söz bile söylemiyor. Eğer Tanrı dünyaya gelecek olan son bir peygamberin geleceğini bildirmek isteseydi, tek bir ya da iki yerde zor anlaşılan ipuçları vermek yerine daha net ve açık belirtiler vermesi gerekmez miydi? Tevrat ve Zebur’un İsa Mesih hakkında yaptığı gibi, Hz. Muhammed hakkında da birçok yerde binlerce bariz ve olağanüstü işaretler belirtmesi gerekmez miydi? Ayrıca Kutsal Kitap onun gelişini önceden bildirmiş olsaydı Mesih inanlıları çok önceden onu bekliyor olmaz mıydılar? Fakat gördüğümüz gibi Tanrı’nın Sözü hiçbir yerinde Mesih’ten sonra bir peygamberden söz etmiyor tam aksine olmayacağını belirtiyor (Vahiy 22:18).
Müslüman arkadaşlarımızın en çok sorduğu sorulardan bir tanesi de, “Biz sizin kitabınızı kabul ediyoruz, siz neden bizim kitabımızı kabul etmiyorsunuz” sorusudur. Bu soruyu soran kişilere, ‘kabul etmenin’ ne demek olduğunu sorarız. Bize göre kabul etmek, içeriğini bilip mesajına tam olarak inanmak demektir. Bu tür soruları bize soran arkadaşlarımıza biz de soruyoruz: “Sen gerçekten İsa Mesih’in Tanrı’nın Oğlu olarak bütün insanların günahı için ölüp dirildiğine inanıyor musun? Çünkü İncil’in net olarak anlattığı Mesih budur.” Aldığımız cevap, “Hayır! Biz O’nu sadece peygamber olarak kabul ediyoruz” şeklinde oluyor. O zaman “Biz sizin kitabınızı kabul ediyoruz” diyen kişi, İncil’in asıl mesajını kabul etmiş değil inkâr etmiş oluyor.
Tevrat, Zebur ve İncil’de açıklanan Tanrı’nın kurtuluş planına göre her şey Mesih İsa’da tamamlanmıştır, böylece Mesih’e iman eden her can bütün günahlarından aklanmış olur (bkz. Yuhanna 3:16-18, Elçilerin İşleri 4:12, Romalılar 3:21-31). Dolayısıyla Tanrı’nın İncil’le birlikte son noktayı koyduğu bu mükemmel mesaja sonradan bir ilave yapması mümkün değildir çünkü daha önce mühürlemiş olduğu mesajın yetersiz ya da geçersiz olduğunu kabul etmiş olduğu anlamına gelirdi. Aksine Tanrı’nın kendi sözlerini geçersiz kılması O’nun karakterine ve sıfatlarına aykırıdır. Tanrı’nın ilk sözü son sözü kadar geçerlidir. İkinci olarak İncil, kendisinden sonra başka vahyin gelmeyeceğini vurguluyor. ‘Vahiy’ adını taşıyan İncil’in son bölümünde İsa Mesih’in “Alfa ve Omega1, birinci ve sonuncu, başlangıç ve son Ben’im!” diyen sözleri kaydediliyor (Vahiy 22:13). Daha önce belirttiğimiz gibi İncil, Tevrat ve Zebur diye bilinen Eski Antlaşma’nın yazılarının devamı ve tamamlayıcısıdır. Bunlar bir bütün oluşturur ve İncil’de İsa Mesih’in gelişiyle Tanrı’nın son sözünü söylemiş olduğunu görüyoruz (bkz. İbraniler 1:1-2). Böylece eğer İsa Mesih son beklenilen ise başka birini beklemek ne kadar doğru olur?
Son olarak, Kuran Hristiyanlığın köşe taşları olan birçok önemli gerçeği kabul etmiyor. Kutsal kitapları iyice karşılaştırmış olan kişilere sorarsanız, aralarında ne kadar benzerlikler gözüküyor olsa da, (ki bütün dinler arasında belirgin ahlaki ortak noktaların olması doğaldır) birçok ciddi farklılıklar da vardır. Özellikle İsa Mesih’in kimliği ve ölümü konusunda Kuran Tanrı’nın önceden Kutsal Kitap’ta belirtmiş olduğu asıl gerçeklerden tamamen ayrılıyor ve hatta kendi içinde çelişkiye düşüyor. Tevrat, Zebur ve İncil tutarlı bir şekilde Mesih’in Tanrı’nın Oğlu olduğunu, dünyaya gelip bütün insanların günahına karşılık çarmıhta öldüğünü ve kurtuluşun sevaplarla değil, Mesih’e olan imanla mümkün olduğunu söylüyor. Fakat Kuran’a baktığımızda bu üç gerçeği kabul etmiyor.2 Bunlar da sıradan unsurlar değil, Tevrat, Zebur ve İncil’de açıklanan Mesih İnancı’nın temel taşlarıdır. Bunları inkâr etmek Tanrı’nın Sözü’ne ihanet etmek demektir.
Aslında Tevrat’ta başlayan Tanrı çizgisi hiçbir zaman değişmedi. Zebur aynı çizgiden ilerler ve İncil bu ilahi çizgiyi tamamlar. Bu üçü tamamen ahenk içerisinde Tanrı’nın İsa Mesih odaklı insanları kurtarma planını açıklar. Bizim Kuran’ı bir Tanrı esini olarak kabul etmememizin esas sebebi Mesih odaklı bu çizgiden ayrılmasıdır. Yoksa Kuran Tanrı’nın Tevrat’ta başlattığı ve İncil’de devam ettirdiği çizgiye sadık kalsa özellikle ona inanmamak gibi bir lüksümüz olur mu? Yoksa Tanrı’nın sözlerine inanan (ehli kitap) bizler neden Tanrı’nın gönderdiği vahiye isyan edelim? Birçok insanın sandığının aksine bu bir ‘taraf tutma’ meselesi değil. Keşke Kuran’ın öğretisi Kutsal Kitap’ımıza uyuyor olsa, o zaman bu sorun biter. Ama gösterdiğimiz gibi Kuran birçok önemli konularda Tanrı’nın Kutsal Kitap’taki çizigisinden ayrılmaktadır. O yüzden ya baştan Tanrı’nın gösterdiği çizgiye bağlı kalacağız ya da sonradan gelen Kuran’nın yeni çizgisine tabii olacağız. İkisi bir arada olamaz. Hangisinin Allah’ın sözü olup olmadığına karar vermek, her insanın kişisel araştırmasına bağlıdır. Bizler kendi Kutsal Kitap’ımıza inanıp insanların okumasını teşvik ettiğimiz gibi, aynı şekilde Müslümanların da Kuran’ı inceleyerek okumalarını teşvik ederiz. Yine de şunu vurgulayalım ki, bazı temel konularda farklı inansak da Müslüman dostlarımızı her zaman için sevgiyle kucaklıyoruz, nitekim insanın dini ne olursa olsun ortak değerimiz daima sevgi olmalıdır.
1 İncil’in yazıldığı Grekçe dilinin ilk ve son harfleridir.
2 Mesih’in Tanrı’nın Oğlu olduğunu reddeden ayetler: Tevbe (9.) Süresi, 30. ayet, Meryem (19.) Süresi, 88-92 ayetler. Mesih’in ölümünü reddeden ayetler: Nisa (4.) Süresi, 157-158. ayetler.