Birçok insan bize gelip dünya çapında bilinen ve kanıtlanan bir gerçekmiş gibi, İncil’in tarih boyunca ‘papazlar’ tarafından değiştirildiğini söylüyor. Açık söylemek gerekirse, halkımız bu iddiayla bize ve inancımıza ne kadar hakaret ediyor olsa da üzüldümüz nokta şu ki, esas Allah’ın karakterine ve Kutsal Kitap’ına hakaret ettiklerinin farkında bile değildirler. Bir de bunu İncil’i hiç okumadan ileri sürmeleri bizi gerçekten üzüyor. Öncellikle şunu belirtmek gerekir ki, bugüne kadar hiç kimse bu iddiayı doğrulayacak küçücük bir kanıt bile gösterememiştir. Bunların hepsi kulaktan dolma boş ve yersiz iddiaların ötesine gitmiyor.
Aslında 19. yüz yılda Avrupa’nın birçok ateist düşünürleri bu konuyu ele almışlar ve uzun yıllarca İncil’i çürütmek için onu bilimin ve mantığın süzgecinden geçirdiler fakat sonunda İncil’in Tanrı’nın değişmez eseri olduğuna kanaat getirmek zorunda kaldılar.1
“İncil değiştirildiği” iddiasının komik tarafı da şudur; farz edelim ki Mesih’ten 500 sene sonra yaşamış bir papaz, İncil’in bazı öğretilerini benimsemediği için onu değiştirmek istedi. Fakat bunu tamamıyla gerçekleştirebilmesi için onlarca dillere çevrilen ve dünyanın dört bucağına yayılan binlerce İncil nüshalarının hepsini bir araya toplayıp tek tek yeniden yazması gerekirdi. Sizce böyle bir şey mümkün mü? Yine başka birisi, İncil’in aslının çoktan kaybolduğunu, Hristiyanların şimdi kullandığı İncil’in uydurma olduğunu emin bir şekilde iddia eder. Peki, “Elimizdeki İncil’in değiştirildiğine dair her hangi bir kanıt gördünüz mü?” ya da “Tam olarak neresi değiştirildi?” diye sorduğumuzda, “Bilmiyorum, yalnız öyle duymuştum” gibi cevaplar alıyoruz. Galiba insanlar bu söylentiyi böyle rahatça ileri sürmenin ne kadar büyük bir iddia olduğunu fark etmiyorlar. Sonuçta bu kitap Tanrı’nın Sözüdür ve insanlar tahrif olduğunu öne süreceklerse ellerinde çok ciddi kanıtlar olması gerekmez mi? Tam aksine kitabın kendisi veya tarihsel kanıt olsun, bilimsel ya da mantıksal kanıt olsun, her alanda İncil’in Tanrı’nın esini olup bozulmayarak ilk Kilisenin döneminden bu yana sağlam bir şekilde elimize ulaştığını kanıtlayabiliyoruz.
Yine yukarıdaki iddiaların gerçek olduğunu varsayarsak, herşeyden önce Tanrı’nın hikmeti ve gücünü hiçe indirgeyip karakterini küçümsemiş olmaz mıyız? Hâlbuki hepimiz kadir olan, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten tek bir Allah’a inanıyoruz. Eğer Tanrı dün, bugün ve sonsuza dek değişmez tek Tanrı ise, kendi Sözü’nün de değiştirilmesi olanaksızdır; çünkü Tanrı sözlerini insanlara gönderdiğine göre onları koruyabilecek güçte olsa gerek. Yoksa Tanrı kendi sözüne sahip çıkamıyorsa nasıl güvenilir olduğunu gösterebilir? Üstelik bu asılsız şeyleri söyleyerek, haşa haşa, papazların Tanrı’dan daha güçlü olduklarını mı iddia ediyoruz? Bu mümkün değil çünkü Tanrı kutsal sözlerinin asla değiştirilemeyeceğine dair sürekli vaatte bulunmuştur:“Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak.” (Matta 5:18)
İkinci olarak, İncil’in değiştirilmediğini ispatlayan binlerce tarihi elyazmaları arkeoloji müzelerinde sergilenmektedir. İsa Mesih’ten sonra ilk yüzyıllardan başlayarak eski Kilise dönemlerinden kalan 5.000 metinden daha fazla orijinal yazım dili olan Grekçe (Eski Yunanca) el yazması, yani İncil nüshaları vardır.2 Aynı zamanda Mesih’ten kısa bir zaman sonra diğer dillere (Latince, Keldanica, Süryanice vb..) çevrilmiş 9.000’den fazla İncil el yazmaları bulunmaktadır.3 Ayrıca Kilisenin ilk önderlerinin yorum ve ilahi kitaplarından İncil’den o kadar çok alıntı var ki, başka hiç kalıntı kalmamış olsa bile, sadece onların yazılarından İncil tekrar oluşturulabilir. Mantıksal olarak da, İncil’in metni üzerinde iddia edilen bu oynamalar yapılmış olsaydı kesinlikle içeriğinden belli olurdu çünkü öne sürülen bu değişiklikler İncil’in kendi içinde çelişkiler yaratırdı. Fakat onu okuyan herkes İncil’in ne kadar tutarlı, mantıklı ve akıcı olduğuna kanaat getirebilir.
Şu anda elimizde bulunan bu İncil, mevcut olan eski nüshalarına dayanarak titiz bir şekilde Türkçe’ye çevrilmiştir. İlginçtir ki eskiden yazılan eserlerin hiçbiri, (Örneğin: İlyada ya da Aristo’nun eserleri) İncil’e ilişkin mevcut bulunan metinsel kaynakların yüzde beşine bile sahip değildir ama kimse o kitapların değiştiğini iddia etmiyor.4 Gerçek şu ki dünya çapında İncil kadar sağlam ve güvenli bir şekilde günümüze kadar aktarılmış, dikkatlice çevrilmiş ve itinayla korunmuş hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla ilk olarak Tanrı’nın güvenilirliliğine olan imanımıza ve daha sonra da bilimsel araştırmalara dayanarak Allah’ın Sözü olan İncil’in asla değiştirilmediğini ve değiştirilemeyeceğini emin bir şekilde söyleyebiliyoruz (bkz. 2. Timoteos 3:16, 2. Petrus 1:19-21).
İncil konusunda yaygın olan bir başka iddia ise İznik şehrinde yapılan konseyde 4.400’ü aşkın değişik el yazmalarından en uygun görülen dört farklı (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) İncil’in seçildiği yönündedir. Hatta kimileri şöyle komik bir iddiada bulunur: “Hristiyan din adamları, üzerinde yüzlerce İncil bulunan masayı sallamışlar ve kitapların birçoğu düşmüş, üzerinde kalan dört tanesini hakiki İncil olarak kabul etmişler.” Yani bütün Hristiyanlık âlemi bu basit deneme yanılma sistemi üzerine mi kurulmuştur? Halkın bu tür şeylere inandığını görmek insanı şaşırtıyor.
Şüphesiz, bu iddialar tamamen akıl dışı ve dayanaksızdır. Bugün elimizde olan ve dünyanın her yerinde okunan İncil tek ve aynı kitaptır. Ayrıca İncil’in sadece içindekiler bölümüne baktığımızda yukarıdaki hikâyenin gerçeği yansıtmadığını görebiliyoruz, çünkü Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tek olan İncil’in sadece ilk dört bölümün adı olduğunu ve İncil’in toplam 27 bölümden oluştuğunu görebiliyoruz. Yukarıda belirttiğimiz gibi, tarihsel kaynaklara göre elimizdeki İncil’den başkası olmamıştır ve değişmeden elimize ulaştı.
Peki, İznik Konseyi denen şey nedir? M.S. 325 yılında toplanan konseyde İsa Mesih’in Tanrısal sıfatı tartışıldı. Özellikle İsa Mesih’in mutlak Tanrılığını kabul etmeyen ve inanlıları bu düşüncesi ile doğru yoldan çıkarmak isteyen Aryus adında bir öğretmenin iddiaları görüşüldü. Bu görüşmeler neticesinde toplanan 250 Kilise önderlerince İsa’nın Tanrılığı tartışılamayacak bir olgu olarak kabul edilmiş ve yayınlanan bir inanç bildirgesi ile bu karar dünyanın dört bir yanındaki Hristiyan topluluklarına bildirilmiştir. İznik Konseyinde İncil’in metinleri üzerine bir tartışma söz konusu olmamıştır. Tersine katılan önderler aynı İncil’i temel alarak İsa Mesih’in Tanrılığını tartışıp ortak bir anlayışa vardı.5 Neticede Allah’ın Sözü olan İncil her hangi bir insanın ya da konseyin ürünü olamaz.
İnsanların zihnine yerleşmiş bir başka yanlış masal da, asıl İncil’in Barnabas İncili olduğu ve eskiden beri Vatikan’da saklandığı iddiasıdır.
Türkçe’ye de çevrilen ve 222 bölümden oluşan Barnabas İncili’nin en eski nüshası İtalyanca olup 15. yüzyıla ait olduğu tespit edilmiştir, dolayısıyla İsa Mesih’in döneminde yazıldığı söylenemez. Ayrıca ilk Kilisenin döneminden 15. yüzyıla kadar bildiğimiz Barnabas İncili’nin kiliselerce kabul edilip kullanıldığına dair hiçbir kanıt yoktur.
Sanılanın aksine, bu kitap içerik bakımından çelişkilerle doludur. Buna en iyi örnek olarak, yazarın kendisini İsa Mesih’in havarisi Barnabas olarak tanıtmasıdır. Fakat İsa Mesih’in 12 havarileri arasında Barnabas adında bir şahıs yoktur. Sonra daha ciddi çelişkiler de ortaya çıkıyor: Barnabas kitabının 20. bölümünde İsa’nın Celile gölünde gemiye binip Nasıra’ya gittiğini ve orada denizciler tarafından karşılandığını yazar. Bu da 25 kilometrelik bir mesafe ama bu iki yer arasında dağ ve topraktan başka bir şey yok. Bu, “Ben Adana’dan Gaziantep’e gemiyle gittim” demeye benzer. Demek ki, yazar İsrail topraklarına yabancıydı.
Bir diğer çelişki şudur: Barnabas İncil’ine göre (bölüm 3 ve 217) Pontius Pilatus, İsa’nın hem doğumunda (M.Ö. 4) hem de ölümünde (M.S. 30) Yahudiye (Filistin) ilinin Romalı Valisiydi. Oysa İncil ve o dönemdeki tarihçilere göre Pilatus M.S. 26 yılında İmparator Tiberius döneminde Vali atandı (Luka 3:1). Ayrıca 1961 yılında Filistin’de arkeologlar tarafından yapılan bir kazıda Pilatus’un Tiberius döneminde Vali atandığını kaydeden bir taş levhası bulunmuştur. Barnabas gerçekten İsa’nın öğrencisi olsaydı Pilatus’un Vali atandığı tarih konusunda yanılmazdı.6
Bu kitap önemli öğretisel çelişkiler de içeriyor: Barnabas kitabının ilk bölümünde İsa’yı Mesih olarak gösterdiği halde bir sonraki bölümlerinde (bölüm 42, 97) İsa’nın Mesih olmadığını vurguluyor ki bu görüş gerçek İncil’e tamamen aykırıdır. Ayrıca Barnabas 9 gök seviye-sinden bahseder (bölüm 178) ama bu öğreti ancak Dante’nın “Göksel Komedi” (14.yy ait) kitabına uyar.
Bunlar ve bunlara benzer daha birçok hatadan dolayı teologların ve tarihçilerin bu kitabı ciddiye almamaları gayet yerindedir ki, günümüzde birçok Müslüman din âlimi bile Barnabas İncil’inin 15. yüzyılda İslamiyet’e geçmiş bir İtalyan papaz tarafından yazıldığını kabul etmektedir.7
Aynı şekilde, son zamanlarda gündeme gelen Yahuda İncil’i ve benzerleri de bu sahte İnciller kategorisine girmektedir; çünkü Kilisenin ilk çağından bu yana tüm kiliselerce kullanılan, kabul edilen ve korunan tek bir İncil vardır. Zaten Mesih’in kendisi, havarileri ve ilk asırdaki Kilise önderleri birçok sahte öğretmenlerin ve uydurma “İnciller”in türetilip yayılacağını belirtmişlerdi (bkz. Matta 24:24, 1. Petrus 2:1). Dolayısıyla bu tür ilginç ve sahte bulgular bizi şaşırtmıyor tam aksine önceden bildirilenleri doğruluyor.
Önemli bir noktaya daha değinmek gerek. Eğer Barnabas İncili Kuran’ın sözünü ettiği ve kaybolmuş diye tarif edilen ‘gerçek’ İncil olarak gösterilecekse şunu unutmamak gerek ki Kuran’da adı geçen kitap İsa’ya verilen İncil olarak geçiyor.8 Dolayısıyla Barnabas’ın, Yahuda’nın ya da başka birinin yazdığı her hangi bir ‘İncil’ Kuran’ın bu tarifine uymadığı gibi İslamiyet’in de aradığı İncil olamaz. Sonuçta Hristiyanlığın dayanağı olan, tarih boyunca ve şu anda da dünyanın her yerinde kullanılan İncil, Allah’ın Sözü olup güvenirliğini korumaktakdır.
Bazı insanlar bizlere gelip kendilerine göre mantıklı ve inandırıcı ama çok yanıltıcı bir ‘dinler dizisi’ anlatırlar: “Allah önce Tevrat’ı Hz. Musa aracılığıyla Yahudi halkına yolladı ama etkin olmadığı veya hahamlar onu değiştirdikleri için ardından Zebur’u Hz. Davut’a indirdi, fakat onun geçerliliği bitince Allah Hz. İsa aracılığıyla Hristiyanlara İncil’i verdi. Yine insanların İncil’i tahrif etmeleri üzerine Tanrı sonsuza dek kalıcı olacak Kuran’ı Müslümanlara Hz. Muhammed aracılığıyla yollamaya karar verdi.”
Öncelikle şunu belirtelim ki, böyle bir dizi ilk bakışta ne kadar güzel ve düzenli görünse de gerçek tarih böyle bir iddiayı doğrulamıyor. Daha önemlisi, Tanrı gerçekten birbirini geçersiz kılan farklı vahiyleri farklı milletlere göndermiş olsaydı, hem kafamızı karıştırmış olurdu hem de kendi karakteriyle ciddi bir şekilde çelişmiş olurdu. Rab’bimiz insan değildir ki bir süre olgunlaştıktan sonra nihayet en sonunda daha üstün ve kalıcı bir kitap çıkarsın. Allah’ın ilk sözü son sözü kadar mükemmel ve ebedi olması gerekmiyor mu?
Esas Tevrat ve Zebur, Hristiyanların ‘Eski Antlaşma’ dedikleri kitap, sadece Hz. Musa ve Hz. Davut’un yazmış olduğu iki bölümden ibaret değil, bundan başka, Tanrı’nın esinlemiş olduğu bir takım peygamberlerin yazılarını da içermektedir (Eyüp, Süleyman, Yunus, Zekeriya vs.). Eski Antlaşma Yahudi halkına gönderilen ve birçok peygamberin yazılarını içeren 39 bölümlük tek bir Tanrı esinidir. Ayrıca, bu kutsal yazılar aynı ortak mesajı iletmekte ve birbirini geçersiz kılmamaktadır. Tanrı’nın kendi sözünü inkâr etmesi ya da geçersiz kılması hiç mümküm olur mu? Tam aksine Tevrat’tan başlayarak Rab’bimiz tüm peygamberler aracılığıyla Mesih’in gelişiyle ilgili aynı mesajı bildirmiştir. Çünkü Tevrat olsun, Zebur olsun hepsi İncil’de söz edilen İsa Mesih’i işaret ediyor (bkz. Luka 24:25-27, Yuhanna 5:39, İbraniler 1:1-3).
Bu anlamda İncil (Yeni Antlaşma), Kutsal Kitap’ın ilk bölümü olan Tevrat ve Zebur’u (Eski Antlaşma) tamamlamış oldu. Her Hristiyan hem Eski, hem de Yeni Antlaşma’yı Tanrı’nın Sözü olarak kabul eder. İkisi tek bir Tanrı esinlemesi olan Kutsal Kitap’ı oluşturuyor ve birbirini destekliyor. Bu da Tanrı’nın inanılmaz bir mucizesidir ki, Tevrat ve Zebur’un 39 bölümü ile İncil’in 27 bölümü, toplam 66 bölüm içeren bu Kutsal Kitap, 1.500 senelik süre içerisinde, farklı yerlerde, konumda ve durumda bulunan, Kutsal Ruh tarafından yönlendirilmiş 40’tan fazla değişik peygamber tarafından aktarıldığı halde, her yönden uyumlu bir bütün oluşturur.
İncil’in olduğu gibi, Tevrat ve Zebur’un da yazılarının günümüze kadar bozulmadan geldiğine dair birçok tarihsel ve arkeolojik kanıtlar bulunmaktadır.9 Örneğin, 1947 yılında genç Müslüman bir çoban Ölü Deniz’in yakınındaki mağaraların etrafında dolaşırken bir takım tarihi çömlekler keşfetti. İçlerine bakınca tomar halinde birçok eski metin buldu. İncelemeye sunulunca bu yazıların yaklaşık 2.300 yıllık Tevrat, Zebur ve başka ayin kitaplarının nüshaları olduğu anlaşıldı. En çarpıcı gerçek ise şu ki, bu eski nüshaların mevcut olan Tevrat ve Zebur metinleriyle kıyaslandığında birebir aynı olduğu ortaya çıktı. Neticede, Tanrı’nın Sözü olan Tevrat, Zebur ve İncil kesinlikle değişmedi ve değişmeyecektir.
1 Josh McDowell Hüküm Gerektiren Yeni Kanıtlar (Sf. 63) Zirve Yayıncılık, 2008
2 F.F. Bruce, Elimizdeki İncil Sağlamdır (Sf. 9-10).
3 Lütfi Ekinci, John Gilchrist, Evet, Kitabı Mukaddes Tanrı Sözü’dür (Sf. 187), Müjde Yayıncılık, 1993.
4 Josh McDowell, Marangozdan da Öte (Sf. 35-36) Zirve Yayıncılık, 2003.
5 İsa Karataş, Gerçekleri Saptıranlar (Sf. 32-52) Lütuf Yayıncılık, 2. basım, 1997.
6 R. Benson, İncil-i Barnaba - Bilimsel Bir Araştırma, İstanbul, 1985.
7 Süleyman Ateş, Vatan Gazetesi, 6.8.2005 tarihli köşe yazısı.
8 Mâide (5.) Süresi, 46. ayet.
9 Lütfi Ekinci, John Gilchrist, Evet, Kitabı Mukaddes Tanrı Sözü’dür, (Sf. 139) Müjde Yayıncılık, 1993.