“Tanrı kimdir?” ve “Tanrı kendisini nasıl göstermiştir?” konulu bir panelde farklı inançlara mensup dini uzmanlara bu soru sorulduğunda her uzmandan farklı cevaplar gelecektir. Bazılarının cevabı diğerleriyle çelişecektir. Gerçeğin göreceli (relative) olmadığı varsayımından yola çıkarsak cevapların hepsinin doğru olamayacağını görürüz. Örneğin, eğer bir kişi “Tanrı kişiseldir” derken diğeri “Tanrı kişisel değildir” diyorsa, o zaman mutlaka bir kişi yanılıyordur. Tanrı’yı kim doğru bir şekilde açıklayabilir? Tanrı’yı tüm gerçekliği ile açıklayacak bir kişi varsa, o da Tanrı’nın Kendisi’dir.
Öyleyse panel katılımcılarından birisi kalkıp kendisinin Tanrı olduğunu ilan ederse ve “YOL, GERÇEK ve YAŞAM BENİM!” derse ne olurdu?
Bu durumun değerlendirmesi zor değildir. Bu kişi, ya yücelik hayaline kapılmış bir deli, ya hayatının yalanını atan bir yalancı, ya da Tanrı’nın Kendisi’dir.
Mesih İsa’nın Kendisi için ileri sürdüğü iddia da bunun aynısıdır. Mesih İsa’nın sadece iyi ahlâklı veya iyi bir öğretmen olduğunu söylemek söz konusu bile olamaz. İyi ahlâklı bir kişi isteyerek veya istemeyerek yalan söylemez, özellikle de Tanrı olduğunu ileri sürmez. İyi ahlâklı bir kişi kendisini iman ve tapınma aracı yapmaz ve binlerce kişinin kendi adı uğruna, inançları için ölmelerine izin vermez. Bu doğrularla yola çıkarak, Tanrı’yla ilgili gerçeği görebileceğimiz bazı yollara bakalım.
Bu kitabın yazarları Tanrı’nın kendisini çeşitli yollarla göstermiş olduğuna inanıyorlar. Bu yollar Tanrı’nın iki büyük esini olan Kutsal Kitap ve İsa gerçekleri göz önüne alınarak açıkça görülebilir.
İlk olarak Kutsal Kitap’ı ele alalım: Diğer inançların kutsal kitaplarının aksine “Kutsal Kitap” Tanrı’nın Sözü olduğunu açıkça iddia ediyor. Mesih’in tanrısallığıyla ilgilenenlerin birçoğu Kutsal Kitap’ın Tanrı tarafından esinlenmiş olduğunu kabul ederler. O halde biz de bu incelememizde Kutsal Kitap’ın tarihsel olarak güvenilir olduğunu, Tanrı’nın Sözü olduğunu ve Mesih’in Tanrı olup olmadığını anlamamızı sağlayacak bir kitap olduğunu varsayacağız.
Bu varsayımımızın neden bu kadar önemli olduğunu açıklarken, tarafsız olacağız. Mesih’in tanrısallığını reddeden dini grupların çoğu, Kutsal Kitap’tan bahsederken genellikle kendi “kutsal” yazılarını övüp Kutsal Kitap’ı aşağılıyorlar. Bu şekilde davranmakla, tutundukları dal olan Mesih İsa’nın öğretişlerine ve ana tarihsel kaynağı Yeni Antlaşma’ya ters düşmüş veya onu reddetmiş oluyorlar. (Bir kişi Mesih İsa’nın öğretişlerine önem vermiyorsa, Mesih İnanlısı olduğunu veya Mesih İnancı’na sempati duyduğunu iddia etmesi boşunadır).
Bazıları, Kutsal Kitap esininin günümüzde geçerliliğini yitirdiğini ileri sürmektedir. Fakat bu iddia da kabul edilebilir bir iddia değildir. Kutsal Kitap’ın değiştirildiği ve aslından uzaklaşıldığı iddiası kabul edilemez. Yeni Antlaşma’nın bütün veya parçalar halinde 24.600 adet tarihsel kopyası vardır (Tarihte en iyi korunmuş ikinci belge, 643 kopya ile Homeros’un yazdığı İlyada ve Odessa’dır). Elimizde bulunan Yeni Antlaşma’nın tüm kaynakları yok edilse bile, ilk inanlıların İ.S. 325 yılına kadar kaleme aldıkları yazılar bir araya getirilerek (on bir ayet dışında) Yeni Antlaşma’yı yeniden oluşturmak mümkündür. Mesih İnanlısı olmayan tarihçiler de itiraf etmeliler ki, tüm tarihsel belgelere uygulanan bilimsel ve tarihsel standartlara göre, Yeni Antlaşma’nın yüzde doksan dokuzu kanıtlanmıştır. Yeni Antlaşma’nın verdiği mesajın doğruluğunu tartışabilirsiniz fakat tarihsel gerçekliğini asla!1
Kutsal Kitap, öğretiş konularında tek yetkinin kendisinde olduğunu iddia eder (2. Timoteos 3:16-17). Kutsal Kitap’ın içeriğine ters düşen tüm kitaplar, yazılar veya öğretişler Mesih İnanlılarınca reddedilmelidir. Kutsal Yazılar bu konuyu çok açık bir biçimde ifade ediyor. Yahuda şöyle yazmıştır: “Bu arada sizi, kutsallara ilk ve son kez emanet edilmiş olan iman uğrunda mücadeleye özendirmek üzere yazma gereğini duydum (Yahuda 3).2Kutsal Yazılar, Kutsal Kitap’a ekleme ve çıkarma yapılmasına izin vermiyor. Pavlus şöyle der: “...Biz ya da gökten bir melek bile, size bildirdiğimiz müjdeye ters düşen bir müjde bildirirse, lanet olsun ona!” (Galatyalılar 1:8, bkz. Vahiy 22:19; Yasa’nın Tekrarı 4:2).
Diğer kaynaklar Kutsal Kitap’ta olduğu gibi tanrısal esinle ilgili iddialarda bulunuyorsa, bunlar Kutsal Kitap’ın ışığı altında değerlendirilmelidir. Tanrı Kendisiyle çelişemez. O halde tanrısal esinden bahseden yazarlar veya öğretmenler, Kutsal Kitap’a ters düşmemelidir. Eğer ters düşüyorlarsa Tanrı’nın esiniyle konuşmuyorlar anlamına gelir.
Burada söz konusu olan, Mesih’in tanrısallığına inanılması gerektiği veya anlaşılması gerektiği değil, Mesih’in tanrısallığının Tanrı Sözü’nde öğretilip öğretilmediğidir. Başlangıçta bu düşünce insanın aklına uygun düşmese de, bu gerçek olmadığı anlamına gelmez. Evren, insan aklına ters düşen fakat gerçek olduğu bilinen şeylerle doludur (Yer çekimi, ışığın doğası...vb.). Kutsal Kitap, Tanrı’nın insan aklıyla kavranılamayacağını öğretir (Eyüp 11:7; 42:2-6; Mezmur 145:3; Yeşaya 40:13; 55:8, 9; Romalılar 11:33). Bu nedenle, tam olarak anlasak da anlamasak da Tanrı’nın Sözü’ne kulak vermeli, Tanrı’nın kendisini açıklamasına izin vermeliyiz.
Tanrı’nın kendisini İsa Mesih’te göstermesi esiniyle ilgili Kutsal Yazı şöyle diyor:
“Tanrı, eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize seslenmiştir. Oğul, Tanrı’nın yüceliğinin parıltısı ve O’nun varlığının Öz görünümüdür. Kudretli sözüyle her şeyi devam ettirir. Günahlardan arınmayı sağladıktan sonra, yücelerde ulu Tanrı’nın sağında oturdu” (İbraniler 1:1-3).
İsa Mesih Tanrı’nın “yaşayan” Sözü’dür. Mesih bize Baba’yı gösterir. İzleyicilerinden biri; “Bize Baba’yı göster” (Yuhanna 14:8) dediğinde İsa şöyle karşılık verdi: “Bunca zamandır sizinle birlikteyim, beni daha tanımadınız mı? Beni görmüş olan, Baba’yı görmüştür” (ayet 9). Elçi Pavlus İsa’yı, “Görünmez Tanrı’nın görüntüsü” (Koloseliler 1:15) olarak nitelendirmiştir. O halde, bu kitapta da ele alınacağı gibi, İsa’ya bakmak ve O’nu dinlemek, Tanrı’ya bakmak ve Tanrı’yı dinlemekle aynıdır.
Eğer Mesih, Tanrı’nın insan şeklindeki görünümü ise, o zaman O’nun sözleri dinlenmeli, O’na saygı gösterilmeli ve hatta O’na tapınılmalıdır. Bunun anlamı şudur: Galaksileri, samanyolunu ve tüm yıldızlar kümesini yaratan Tanrı, insan olup aramızda yaşadı, yeryüzünde yürüdü ve Kendi yaratmış olduğu insanlar tarafından öldürülmeye boyun eğdi. O’nun ölümü iyi bir adamın ölümünden çok daha öte bir ölümdü. O tüm zamanların en yüce kurbanı ve sınırsız sevginin göstergesiydi. Bu şartlar altında İsa’yı herhangi bir insan gibi algılamak, O’na hakaret sayılır. Bireyin, yaşamını Mesih’in öğretişlerine göre yönlendirmemesi büyük bir kayıptır.
Öte yandan, eğer Mesih İsa Tanrı değil de Tanrı’nın yaratmış olduğu varlıklardan biri olsaydı, yaşamı, ölümü ve öğretişlerine saygı duyulabilirdi. Fakat O’na Tanrı’nın Kendisi olarak tapınmak büyük bir hata olurdu. Tanrı’nın yerine konulan bir puttan başka birşey olmazdı. Kutsal Kitap, putperestlik konusunda taviz vermez. Tanrı kendi görkemini başkasına vermeyeceğini söyler (Yeşaya 42:8; 48:11). Kendisinden başka bir ilahın veya ilahların olmayacağını söyler (Yeşaya 45:5,21-22; Yeremya 10:6; 1. Korintliler 8:4-6). Ve sadece Tanrı’ya tapınmamız gerektiğini vurgular (Yasa’nın Tekrarı 6:13-14; Matta 4:10). İşte, İsa ya Tanrı’dır ya da Tanrı değildir. O’na yanlış bir şekilde inanmak da bir putperestlik şeklidir.
Kişiler, geçmişte almış olduğu öğretilerden dolayı bu değerlendirmenin karmaşık olduğunu düşünebilir. Mesih’in tanrısallığından yana veya karşıtı olan tartışmalar yapılabilir. Eğer bir kişiye Tanrı’nın bir olduğu ve İsa’nın da yaratılan insanlardan biri olduğu öğretilmişse, ilk okuyuşta Kutsal Kitap’tan bu görüşü destekleyen ayetler bulması zor olmaz. Öte yandan, eğer bir kişiye Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un birleşimi olduğu ve Oğul’un bu eşitliğini bırakıp İsa’nın kişiliğinde insan bedeni almış olduğu öğretilmişse, Kutsal Kitap’ta bu görüşü destekleyen ayetler bulunabilir. Burada önemli olan, hangi durumun en açık olduğunu bulmak değil, en iyi kanıtın hangi duruma ait olduğunu tespit etmek ve Kutsal Yazılar’ın gerçekte neyi öğrettiğini ortaya koymaktır.
İki farklı düşünceyi göz önünde tutarak, Mesih İsa’nın Tanrı olmadığı iddiasını kanıtlamak için örnek gösterilen ayetlere bakarak uygun bir cevap verebiliriz. İlerleyen bölümlerde, Kutsal Yazılar’da Tanrı için kullanılan adların ve niteliklerin tümünün İsa için de kullanılmış olduğunu göstereceğiz. İsa’ya tapınıldığını ve O’na dua edildiğini Kutsal Yazılar’dan gösterip karşıt görüşleri cevaplandıracağız. Kilise tarihinde, Mesih İsa’nın tanrısallığına olan inancın, her zaman muhafazakâr doğru görüş olduğunu belgeleyeceğiz.
Açıkçası her iki görüş doğru olamaz. Eğer bu durum, ciddiyet konusunu tartışmak olsaydı çok daha kolay olurdu. Fakat buradaki konu, bu görüşlerden hangisinin doğru olduğu konusudur (Romalılar 10:2).
Mesih’in tanrısallığıyla ilgili ayetleri daha iyi anlamak için Tanrı’nın, Üçlübirliğin, Mesih İsa’nın kişiliğinin ve doğasının uygun tanımları önceden bilinmelidir:
1. Tanrı: Kutsal Yazılar Tanrı’nın kişisel, akıllı, sevgi dolu, adil, sadık, sonsuz, yaratıcı ve insanla dinamik bir ilişkide bulunduğunu öğretir. Tanrı’nın nitelikleri iki grupta özetlenebilir: “Genel” nitelikler ve “ahlâki” nitelikler. Robert Passantino şöyle diyor: “Tanrı (genel nitelikleriyle) eşsiz, sonsuz, değişmez, herşeye gücü yeten, her şeyibilen, her yerde olan, üçlübirliğe sahip bir ruh ve kişidir.” 3 Passantino tanımlamasına şöyle devam ediyor: “Tanrı’nın kutsallığı, doğruluğu, sevgisi ve gerçeği O’nun ahlaki nitelikleridir.” 4Mesih İnancı, Tanrı’nın evreni yönettiğini, tek egemen güç olduğunu ve Tanrı’nın Nasıralı İsa olarak beden alıp bu dünyada yaşadığını öğretir.
2.Üçlübirlik: Tüm gerçeğin ve varlığın dışında sadece Tanrı Üçlübirliğe sahiptir. Tanrı’nın Üçlübirliğe sahip olduğunu söylemekle, O’nun Kutsal Yazılar’daki kişisel doğasını tanımlamış oluruz. Tanrı’nın Üçlübirlik kavramıyla Kendisini sonsuz olarak üç kişilikte (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) göstermiş olduğunu belirtmek istiyoruz. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, tek olan Tanrı’nın ta Kendisidir.
Anlatmak istediğimiz şunlar DEĞİLDİR:
Bir Tanrı ve üç ilah vardır.
Bir Tanrı ile üç isimli, üç özellikli bir kişi vardır.
Bir Tanrı ile üç kişiliğe ayrılmış olan bir kişi vardır.
Bir “aileye” ait olan üç Tanrı vardır.
Varolan tek Tanrı şizofreniktir.
Üçlübirliğin Kutsal Kitap’a dayalı öğretisi şöyle özetlenebilir:
Tek gerçek olan Tanrı (Yeşaya 43:10; Yasa’nın Tekrarı 6:4) Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşur. Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın her üç özelliği de “Tanrı’nın Kendisi” olarak açıklanır. Baba, Tanrı olarak anılır (Galatyalılar 1:1; Titus 1:4; vb.). Oğul veya Söz (logos) şu ayetlerde Tanrı olarak tanımlanır: Yuhanna 1:1, 14; Elçilerin İşleri 20:28; Yuhanna 20:28; Titus 2:13; İbraniler 1:8, vb. Çeşitli ayetlerde Kutsal Ruh, Tanrı’nın Kendisi olarak tanımlanır (Elçilerinİşleri 5:3-4; 1. Yuhanna 4:2-3; İbraniler 10:15-16). Üçlübirlikteki teklik kavramı, Matta 28:19’da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un bir ‘isim’ (Grekçe’de tekil şahıs) altında anılmasıyla net bir şekilde görülür.
Bu kitabın amacı Üçlübirlik öğretişini savunmak değildir. Bir kişi, Mesih’in tanrısallığına inanmışsa, Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak var olduğuna inanması sorun olmaz. Kutsal Kitap’ın Üçlübirlik konusunda söyledikleri hakkında bir araştırma yapmak isteyenler için incelenebilecek ayetler: Matta 3:16-17; Markos 1:9-11; Luka 1:35; 3:21-22; Yuhanna 3:34-36; 14:26; 16:13-15; Elçilerin İşleri 2:32-33; 38-39; Romalılar 15:16, 30; 1. Korintliler 12:4-6; 2. Korintliler 3:4-6; 13:14; Efesliler 1:3-14; 2:18-22; 3:14-17; 4:4-6; 2. Selanikliler 2:13-14; 1. Timoteos 3:15-16; İbraniler 9:14; 10:7; 10-15; 1.Petrus 1:2 vb.
3. İsa Mesih: “İsa Mesih” hem bir isim, hem de bir unvandır. “İsa” adı “Yeşua” ve “Yoşua” kökeninden gelir. Anlamı “Yehova-Kurtarıcı” veya “Rab kurtarır” demektir. “Mesih” unvanı da Grekçe “Messiah” kelimesinden gelir (veya İbranice “Maşiak” kelimesinden gelir). Mesih “meshedilmiş olan” demektir. Mesih unvanının kullanımında “kral” ve “kâhin” anlamları da yer alır. Bu unvan, Eski Antlaşma önbildirilerinde vaadedilen kral ve başkahinin İsa olduğunu gösterir.
Bunun da ötesinde İsa’nın insan doğasına ve tanrısal doğaya sahip olduğuna inanırız. Aynı şekilde İsa’nın tamamen Tanrı ve tamamen insan olduğuna inanırız.
Kutsal Kitap’ta İsa’nın hem Tanrı hem de insan oluşu şöyle açıklanır:
“Mesih İsa’da olan düşünce sizde de olsun. Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama yüceliğinden soyunarak kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendisini alçalttı. Bunun için de Tanrı O’nu pekçok yükseltti ve O’na her adınüstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa’nın adı anıldığında göktekiler, yerdekiler ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin” (Filipililer 2:5-11).
Tanrı’nın, Üçlübirliğin ve İsa’nın bu tanımlarından sonra, Mesih’in tanrısallığıyla ilgili Kutsal Yazılar’daki kanıtlara bakmaya başlamadan önce bir soruyu daha cevaplamaya çalışacağız.
Bizler gibi ölümlü olan insanlar, sonsuz olan Tanrı’yı nasıl anlayabilir? Doğru, iyilik, veya güzellik gibi soyut kavramları anlamamız oldukça zordur. Güzelliği güzel bir somut nesnede veya iyiliği iyi bir insanda görürüz. Peki, Tanrı’yı nasıl görüyoruz? Tanrı’nın kişilik Özelliklerini nasıl anlayabiliriz?
Tanrı, insanların anlayacağı bir şekilde, insan bedeni alarak, kendisini insanlara göstermesiyle anlaşılabilir. Beden almış olan bu kişi, Tanrı’nın sonsuzluğunu ve her yerde olma halini temsil etmese de, (bunun için zaman ve mekan uygun değildir), Tanrı’nın doğasını açıkça ifade edebilirdi.
Yeni Antlaşma’nın mesajı da budur. Pavlus, “Tanrı’nın tüm doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor” (Koloseliler 2:9) der. İnsanlar sonsuz olan Tanrı’yı biraz olsun anlayabilsinler diye, Tanrı Sözü İsa, insan olup aramızda yaşadı.
Tanrı’nın insan olmayı seçmesinin ikinci bir nedeni de, Tanrı ve insan arasındaki uçuruma köprü olmaktır. Eğer İsa sadece yaratılmış bir insan olsaydı, ölümlüyle ölümsüz, yaratıcıyla yaratılan, kutsal olanla kutsal olmayan şeklinde tanımlayabileceğimiz Tanrı ile insan arasındaki büyük boşluk giderilemezdi. Tanrı’yı tanıyabilmemiz için Tanrı’nın bize gelmesi şarttı. Yaratılanlar arasından hiçbir varlık Tanrı’yla insan arasındaki dev uçuruma köprü olamaz. Bu bir çamur parçasının heykeltraşı anlama-sına ve onun seviyesine ulaşma isteğine benzer. Tanrı, içindeki sevgiden dolayı, ilk adımı atıp aramıza geldi ve herkesin O’nu tanıyabilmesi için gelebileceği bir yol açmak istedi.