Kutsal Kitap’ın şüphe götürmez beyanları bizi aşağıdaki sonuçlara götürür:
• Mesih, niteliği yitirilmeyen bir kurtuluş sağladı.
• Mesih'i inkar eden herkesi Mesih de inkar edecektir.
• Tanrı, çocuğu olarak kabul ettiği herkesi terbiye eder.
• Rab kurtulduğumuzun bilincinde olmamızı ister.
* * *
“Nitekim İnsanoğlu, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi.”(Luk.19:10).
Kurtulanlar önceleri kayıptı, şimdi ise kurtuluşa kavuştular. Kurtulmaya layık değillerdi, bu yüzden kendilerine “kaybolmuş olanlar” denilir. Onları arayıp bulan ve kurtaran İnsanoğlu İsa’dır. Kurtuluşlarının başarısı O’nundur. Kurtuluşu aldıktan sonra buna asla layık davranamazlar, ama bunun aksine kurtuluşlarına yakışmayan davranışlarda bulunmaları mümkün. Kurtuluşu hak edecek bir şey yapabilirler mi? Hayır! Bu konuda bütün imanlılar hemfikirdir. Peki, kurtuluşu aldıktan sonra onu hak ettirmeyecek bir şey yapabilirler mi? Görüşler bu konuda ayrılır... Kurtuluş bir hak olsaydı, kurtulanların yaptığı her şey bu hakkı iptal ederdi! Ama bizim kurtuluşumuz bizim değil, İsa’nın hakkıdır! Başka bir deyişle, Mesih onları “bulduktan sonra” onları elinde tutmak konusunda başarısızlığa uğrayabilir mi? Bir kez daha görüşler farklıdır, hatta zıt olabilir.
Calvinizm'in “seçilmişlerin imanının mutlak korunması” olarak bilinen öğretişine ne diyeceğiz? Başkaları ise “kurtuluşun yitirilebilirliği” öğretisini benimserken, genellikle imanın kaybolması ya da inkar edilmesi durumunda bunun mümkün olacağına inanırlar. İman kurtuluşa imkan tanıyan kişinin kabulüydü, bir nevi imzasıydı… İnsan iman ettiğinde kurtuluşu satın alıyorsa ileride de “satabilir”. Yok eğer kurtuluş Mesih’e yaşamımızı “satmakla” (teslim etmekle) sağlanıyorsa, kişi artık sahibi değildir ve onun üzerine karar hakkını yitirmiştir. Ancak kurtuluşumuzun sahibi Mesih isterse onu iptal edebilir… Kendisi ister mi?
Doğrusunu isterseniz bunu bir ‘kadercilik’ veya ‘özgür irade’ meselesinden çok, Mesih’in çarmıhta gerçekleştirdiği kurtuluşu doğru anlamakla ilgili bir mesele olduğuna inanıyorum. Elbette Tanrı’nın ezeli planları ve bunların zaman içinde gerçekleşmesi konusunu ilgilendirir. Ama imanlının lütuftan düşmemesi için korunup korunmaması konusundan çok (ki Tanrı’nın gücüyle korunuyor; 1Pe1:5), bu lütfun sınırlarını ve koşullarını anlamak daha önemlidir.
Adamın biri memleketinde büyük bir deprem olduğunu öğrenmiş, bütün akrabaları o memlekettenmiş. Öyle büyük telaşa kapılmış ki, günlerce uykusu tutmamış. Birisi ona, “Neden onları arayıp hallerini öğrenmiyorsun?” diye sormuş. Adam, “Orada hiçbir akrabam kalmamış, hepsi yıllar önce büyük şehirde yanıma taşındı” diye cevap vermiş. Arkadaşı, “Öyleyse neden bu kadar sıkılıyorsun ki?” “Elimde değil” diye yanıtlamış, “Ya oradan taşınmasaydık, ne olurdu halimiz diyerekten, düşünmeden edemem!”
Kurtuluş kendi çabalarımızın kaygan zeminine dayanıyorsa endişelenmekte haklıyız. Ama “depremlerin” etkileyemediği ve Mesih’in kendisi olduğu kaya üzerine dikiliyse, derin bir nefes alabiliriz! Kurtuluş tamamen Mesih’in başarısı olmakla beraber insanın tam bir başarısızlığa dayanır (başaramadığı için bir kurtuluşa muhtaç). Ve bu “başarısızlar” kurtuluşa kavuştuktan sonra hata yapmaya devam etmelerine şaşmamak gerek. İnsan kurtuluşu hak etmek için hiçbir şey yapamadığına göre, onu elde tutmak için bir şey yapabilir mi, kazanmadığı bir şeyi kaybedebilir mi? Büyük ikramiyesi çıkan piyango bileti bende değilse, onu kaybedebilir miyim? Benim biletim Mesih’le birlikte Tanrı’da saklıdır (Kol.3:3). Kendi kurtuluşum Mesih’e aittir bana değil! Sonsuz kurtuluşun dayanağı ne insanın çabası ne de başarısıdır. Kurtulan insanın hayatında depremler olabilir, ama bu Mesih’in ve elinde duran (1Pe.1:3-4) o kişinin kurtuluşunun yıkıma uğradığı anlamına gelmez! Çünkü Mesih o depremleri görmeyen bir diyar gibidir.
İnsanın yaşayışıyla kurtuluşu yok edebiliyorsa, bunun bir armağan değil, belli koşullara bağlı bir emanet olduğu anlamına gelir! Emanet koşullara bağlıysa, onu teslim almak için önce bu koşullar yerine gelmelidir. Eğer kurtuluşu elde tutabilmenin koşulu İsa’ya bağlı bir yaşam sürmek ise, onu kazanmanın koşulu da İsa’ya bağlı bir yaşam sürmek olurdu ve böylece bu, kurtuluşun imanla değil insanın işleri ve çabaları ile kazanıldığı anlamına gelirdi! Ya da daha ince düşünecek olursak, iman bir nevi ‘sevap’ olurdu… Ne var ki, “Biz sadık kalmasak da, O sadık kalacak. Çünkü kendi özüne aykırı davranamaz”sözleriyle Mesih’teki yaşamımızın bizim değil, O’nun sadakatine bağlı olduğunuvurgulayan aynı bölüm (2Ti.2:13), “O'nu inkâr edersek, O da bizi inkâr edecek”sözleriyle de kendilerini imanlı kabul eden kimi kişilerin Mesih tarafından reddedilmelerine sebep olan koşulların olduğunu da vurgular (2Ti.2:12). Öyleyse doğrusu nedir? Kurtuluş kaybedilebilir mi?
Kelam’ın kendisi yanlış anlaşılmamak için bu konuda çeşitli açıklamalar yapma ihtiyacını duymaktadır: “Aldanmayın, Tanrı alaya alınmaz. İnsan ne ekerse onu biçer. Kendi benliğine eken, benlikten ölüm biçecektir. Ruh'a eken, Ruh'tan sonsuz yaşam biçecektir”(Gal.6:7-8). Elbette kurtuluş insanın istediği günahları işleyebileceği bir ruhsat, bir cennet tapusu değildir! Tanrı böyle olmaması için gereken önlemleri almıştır. Pavlus kurtuluşun hediye oluşu konusunda o kadar farkındadır ki, kolaylıkla günah yardakçısı olarak görülebiliriz diyor: “Mesih'te aklanmak isterken kendimiz günahlı çıkarsak, Mesih günahın yardakçısı mı olur? Kesinlikle hayır!” (Gal.2:17). Çünkü “günahın çoğaldığı yerde Tanrı'nın lütfu daha da çoğaldı”(Rom.5:20). Aynı şekilde eğer lütfun değerini vurgularsak yanlış anlaşılabiliriz diye düşünüyor. Sanki gevşek bir yaşam, bir günah yaşamı teşvik ediliyormuş… Bu yüzden şöyle bir açıklamada da bulunuyor: “Öyleyse ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız?”(Rom.6:1-2).
* * *
Şu bir gerçektir: kurtuluş konusunda Kutsal Kitap’ta çok kapsamlı vaatlere rastladığımız gibi, çok ciddi uyarılara da rastlıyoruz. Vaatler kurtuluşun geri alınmayan bir armağan olduğunu düşündürmektedir. Uyarılar, kurtuluşun “çantada keklik” diye hafife alınamayacağını göstermektedir. Kutsal Kitap’ın vermek istediği mesaja karşı dürüst davranırsak, Tanrı kurtulduğumuzdan emin olmamızı ister (örn. 1Yu.5:13). Aynı zaman bizi devamlı bir adanmışlığa çağırır, öyle ki kurtuluştan emin kalabilelim ve bu bilinci kesinleştirelim (örn. Flp.2:12; 2Pe.1:11). Kutsal kitap kurtuluşun yitirilip yitirilemeyeceğine dair bir tartışmaya girmez. Gerek vaatleriyle gerekse uyarılarıyla Kutsal Kitap’ın değişmez amacı iman edenlerde bir sebat ve adanmışlık yaşamını teşvik etmektir. Bizi meşgul eden de bu olmalıdır!
Yine de hem “kurtuluş kaybolmaz; bunu sorgulamayın” hem de “kurtuluş kesin kaybolabilir” diye ısrar etmekte bazı riskler vardır. Her iki ifade de Tanrı Sözü gerçeğini yansıtmamakta. Kurtulduğumuzun farkında olmamak kişiyi bir sıkıntı ve ruhsal bozgun yaşamına sürükler. Sorumsuz bir kurtuluş bilincine sahip olmak da (yani İsa’nın ödediği bedeli küçük gören…) kişiyi bir ihmal ve ruhsal bozgun yaşamına sürükler. Oysa ki, Rab’bin imanlılarda bir ruhsal zafer ve çarmıhın kazanımlarını sergileyen bir bağlılık yaşamını görmek ister…
Ama iyi bir şeyin kötüye kullanılabilmesi o iyi şeyin doğasını değiştirmez. Altının sahtesi piyasaya sürülmesi altının değerini düşürmez!
Öyleyse adım adım ilerleyelim ve bu öğretiş için Kutsal Kitap dayanaklarını bulalım.
Kurtuluş ezelden beri Rab’bin tasarladığı inisiyatiftir ve tamamen O’nun başarısıdır:
“Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı. Bu lütuf bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa'da bağışlanmış, şimdi de O'nun gelişiyle açığa çıkarılmıştır. Kurtarıcımız Mesih İsa ölümü etkisiz kılmış, yaşamı ve ölümsüzlüğü Müjde aracılığıyla ışığa çıkarmıştır”(2Ti.1:9-10).
“Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız'a ve Kuzu'ya özgüdür!”(Va.7:10; 19:1).
Kurtuluş, Mesih’in kurban oluşu ve kefaretine dayanır. Kefaret geçmiş, şimdi ve gelecek suçları kapsar…
“Yetkin kılınınca, sözünü dinleyen herkes için sonsuz kurtuluş kaynağı oldu”(İbr.5:9).
“Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı'nın sağında oturdu”(İbr.10:12).
Tanrı’nın adaletini yerine getirir, suçlu olan kişi Mesih’te cezasını çekmiştir:
“Tanrı Mesih'i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa'ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı”(Rom.3:25-26).
“Öz Oğlu'nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı [O’nun] bedeninde/benliğinde yargıladı”(Rom.8:3).
İnsan, iyi işleri sayılmaksızın kurtuluşu tövbe ve imanla kabul edip ona sahip olur:
“Nitekim, iyi işlerine bakmaksızın Tanrı'nın aklanmış saydığı kişinin mutluluğunu Davut da şöyle anlatır: "Ne mutlu suçları bağışlanmış, günahları örtülmüş olanlara!"”(Rom.4:6-7).
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır.Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir” (Ef.2:8-9).
Kutsal Ruh, imanlının yüreğine kalmak üzere gelir ve cennete kadar onu mirasının güvencesi olarak mühürler…
“Gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesi'ni duyup O'na iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh'la O'nda mühürlendiniz. Ruh, Tanrı'nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı'ya ait olanların kurtuluşunadek mirasımızın güvencesidir”(Ef.1:13-14).
“O’ndan aldığınız Ruh sizde kalır…”(1Yu.2:27).
Kutsal Ruh aracılığıyla ruhu yeniden yaratılan kişi, yeniden doğmuş, ruhu dirilmiş, Rab’le tek bir ruh olmuştur…
“Eğer Mesih içinizdeyse, bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir”(Rom.8:10).
“Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur”(2Ko.5:17).“Rab'le birleşen kişiyse O'nunla tek ruh olur”(1Ko.6:17).
İmanlı evlatlığa alınmış, vaatlere kavuşmuş, Tanrı’nın ev halkının bir üyesi ve mirasçı olmuştur:
“Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlu'nu gönderdi. Öyle ki, bizler oğulluk hakkını alalım” “Bu nedenle artık köle değil, oğullarsınız. Oğullar olduğunuz için de Tanrı sizi aynı zamanda mirasçı yaptı” (Gal.4:4-5, 7).
İsa’nın aracı duası ve avukatlığı ile kurtulanları destekler ve düşüşlerine rağmen kurtuluşlarının devamını sağlar…
“Tanrı'nın seçtiklerini kim suçlayacak? Onları aklayan Tanrı'dır. Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı'nın sağındadır ve bizim için aracılık etmektedir” (Rom.8 :33-34).
“Bu nedenle O'nun aracılığıyla Tanrı'ya yaklaşanları sonsuza dek kurtaracak güçtedir. Çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır”(İbr.7:25).
* * *
Bir kişi sahip olduğu kurtuluşu kaybedebilmesi için, yukarıda kurtuluşun dayanağı olarak sıraladığımız Kutsal Kitap öğretisine ilişkin maddeler söyle olması gerekirdi:
Kurtuluş insanın inisiyatifi ve başarısı olmalı… Kendi çabasına dayanırsa başarısızlığa uğrayabilir;
Hiç günah işlenmeyen kutsal bir yaşayışa bağlı bir kurtuluş söz konusu olsaydı en ufak bir kusur doğal olarak kurtuluşu iptal ederdi, bir daha da geri alınamazdı;
Tanrı’nın adaletini henüz tamamlanmamış, Mesih suçlu olan kişinin cezasını tam çekmemiş olması gerekirdi;
Tövbe ve imanla beraber kurtuluş için insanın işleri sayılsaydı, bu sefer kötü işleriyle kurtuluşu kaybederdi;
Kutsal Ruh, imanlının yüreğine daimi bir konuk olarak gelmeseydi, onun mirasına ve kurtuluşuna dair bir güvence veremezdi;
Yeniden doğan kişi, yeniden yaratılmasa, Rab’le tek bir ruh haline gelmeseydi… Yeniden doğuş insan ruhunun değişmesi yerine sadece yeni bir ahlak benimsemekten ibaret olup yalnız Tanrı’nın değil, insanın da bir eseri olurdu;
İmanlı evlatlığa alındığı halde, suç işlediği takdirde evlatlıktan reddedilebilirdi. Vaatlere kavuşmuş olur, ama vaatler iptal edilebilir, şimdiden mirasçıdır ama Tanrı vasiyetini değiştirebilir demek olurdu.
İsa imanlıyı aracı duası ve avukatlığı ile desteklemez veya kurtuluşun devamını sağlamaktan aciz olurdu…
Bu savlardan hiçbiri Kutsal Kitap’ın beyanlarının karşısında ayakta durmaz! Ama birisi, “Kişi Rab’bin yolunu terkkeder, O’nu inkar ederse, nasıl kurtulabilir?” diyecek. Veya, “Seçim Mesih’te gerçekleşiyorsa, Mesih dışında kaybedilir.”81“Kişi kurtuldum deyip eski günahlarına devam ediyorsa, Rab buna göz mü yumacak?” Bütün bu sorular haklı ve yerinde. Cevap şudur: imanı inkar edip Rab’bi terkkeden ve günah içinde yaşayan biri kurtuluşa erişmez! Ama bu, ille de kurtuluşu kaybettiği veya kurtuluşun niteliğini değiştirdiği anlamına da gelmez! Kurtuluş öylesine ‘riskli’ bir armağan ki, gördüğümüz gibi Pavlus zamanında aynı kafa karıştırıcı sorulara neden oluyordu; hatta bazen bu tarz sorular Mesih inancına karşı bir suçlama şeklindeydi (“Bazılarının bizi kötüleyerek, söylediğimizi ileri sürdüğü gibi niçin, "Kötülük yapalım da bundan iyilik çıksın" demeyelim? Böylelerinin yargılanması yerindedir”; Rom.3:8). Bu yüzden Kutsal Kitap ağır uyarılarda bulunuyor.
Ama bununla ilgili olarak anlamamız gereken bazı temel gerçekler vardır:
a) Mesih’te gerçekten kurtulan kişi, tamamen kurtulmuş (İbr.5:9) ve Tanrı tarafından şimdiden göksel yerlerde oturtulmuş (Ef.2:6; Kol.3:3), Mesih benzeyişi hedefine kilitlenmiştir (Rom.8:29-30).
b) İmanlı hayattayken tövbe etmediği günahlardan ötürü Rab’bin terbiyesi görecektir (1Ko.31-32, 30; Gal.6:7-8). Mesih yolunun ilkelerine bağlı kalmazsa Tanrı’nın takdiri ile yarış dışı (ödülsüz) bırakılacaktır (1Ko.9:24-27); hatta ağır bir şekilde bile cezalandırılabilir.
c) İmanlı kişi Mesih bedeninde yargılandı (Rom.8:2), Büyük Beyaz Taht yargısına uğramayacak (Va.20:11-15); ama gerek iyi gerek kötü, yaptıklarının karşılığını almak içinMesih’in yargı kürsüsünde yargılanacaktır (2Ko.5:10).
d) Hizmetine göre cennette ödüller alacak, ihmaline göre bunlardan yoksun kalacaktır (Luk.12:47-48); ama gerçek anlamda yeniden doğduysa (yüreğinde Mesih temeli varsa) yine de kurtulacaktır (1Ko.3:11-15).
* * *
Böylece seçilmişlik konusuna dönüp şu soruyu soralım:
Bu, söz konusu seçimin hangi koşullara bağlı olduğu ile ilgili bir konudur. Tanrı’nın İsrail Halkı ile yaptığı Antlaşma iki taraflıydı. Yani devamı, hem Tanrı’nın bazı şartları yerine getirmesini, hem de halkın da kendilerine düşen şartlara bağlı kalmasını gerektirir (Yas.28). Bu yüzden isyanından ötürü önce krallar döneminde İsrail halkı sürgüne gönderildi, Mesih’ten sonra O’nun ikinci gelişine kadar reddedildi.
Yahuda İskariot’un durumuna baktık zaten. Elçi olarak seçilmişti ama, “Yahuda bizden biri sayılmış ve bu hizmette yerini almıştı." 'Onun görevini bir başkası üstlensin.'”(Elç.1:17, 20 vd.). Burada seçim on iki kişilik elçilik makamı üzerineydi. Yani İsrail’in on iki oymağına karşılık, on iki elçi gerekliydi. Bu seçim her ne kadar Tanrı’dan gelen tek taraflı bir seçim ise de (Yu.15:16), ‘bireylerin’ seçiminden çok Onikiler makamının seçimiydi... Biri bu göreve ihanet ettiğinde onun yerine bir başkası atanarak seçim tekrar bütünlüğüne kavuştu.
Kurtuluş herkese sunulmaktadır. Nitekim Rab, “bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister”(1Ti.2:4). Buna kurtuluşun evrensel amacı diyebiliriz. Bu anlamda yine seçilmek bütün herkese açıktır diyebiliriz. Tanrı bütün insanları seçmiştir, ama iman etmeleri, İsa’ya teslim olmaları koşulu ile seçmiştir. Bu koşulu yerine getirmeyen insan seçilmişliğini kaybeder, daha doğrusu kaçırır, çünkü hiçbir zaman buna sahip olmamıştır; yalnız potansiyel olarak sahipti... Böylece diyebiliriz ki, Tanrı herkesi seçmiş ama herkes Tanrı’yı seçmemiştir.82Bunu böyle düşünmek Tanrı’yı güçsüz ve zavallı göstermez. Böyle de olsa bile, Tanrı haçta sevgi uğruna güçsüz ve zavallı görünmekten çekinmediğini kanıtlamıştır. O Kendini istediği zaman, istediği koşullara bağlayabilir!
Fakat genelve evrenselseçimin özelve kişiselseçilmişliğe dönüştüğü yeniden doğuş kapısından geçenler ise, Mesih’in benzerliğine dönüşmek üzere imanlının dirilişinde tamamlanan ve geri dönüşü olmayan bir zincirleme reaksiyonuna ‘yakalanırlar’. İmanlının elinden gelen tek şey, ömrü oldukça bu değişim sürecini hızlandırmak (adanmış bir yaşamla; 1Yu.3:1-3) veya yavaşlatmaktır (teslim olmamış bir yaşamla; 2Pe.1:8-11). Ama eninde sonunda yeniden doğmuş olan kişi (cennete vardığında da olsa) Mesih’in benzerliğini taşıyacaktır! İnsan kendi ruhunu geri dönüşü olmayan bu şartlar altında Tanrı’ya satmıştır! Ama elbetteki, yeryüzündeki hizmetine veya ihmaline göre ödüllendirilip ödüllendirilmeyecektir. Üstelik yeryüzünde Rab’bin kutsallığını küçümserse, her türlü bereketten yoksun bırakılabilir, hatta Tanrısal bir ceza olarak ölebilir de... Bu olacaklar, lütufla güçlenerek (2Ti.2:1) gayret gösterip göstermediğine bağlıdır (örn. 1Ko.3:11-15).
Ne var ki, doğruluk meyvesini vermeyen kişi Kutsal Olan’ı yüreğine aldığına nasıl güvenebilir? Sebat eden, seçilmişliğini sağlayamaz ama kanıtlar (2Pe.1:10; İbr.6:11).
Anahtar konu şudur: gerçekten kurtuluşu aldık mı almadık mı? Almadıysak kaybedebiliriz, daha doğrusu kaçırabiliriz. Ama aldıysak, Rab’bin kefaretine eşdeğerli, “ilk ve son kez”alınan bir armağanıdır!
III. Kurtuluşun kaybedilebileceğini ima eden
Kutsal Kitap Bölümleri…
Bu tür ayetleri aşağıdaki başlıklar altında toplayabilir ve kurtuluşun kaybedilip kaybedilemeyeceği konusunu şu şekilde yanıtlayabiliriz:
a) Gerçek İmanlı Kim?
Kurtuluşun kaybedilebileceği gibi görünen ayetlerin çoğu iman ikrarında bulunmuş ama gerçek anlamda hayatları değişmemiş, yani Kutsal Ruh’un yeniden doğuş aracılığıyla değiştirmediği kişilerden söz etmektedir. Böyle kişiler İsa’ya tam teslim olmadan Mesih inancını benimsiyor, ama kendi hayatlarının efendileri olmaya devam ediyorlar (örn. Flp.3:19 ile Yah.19). Halbuki inanmak ve teslim olmak (itaat etmek) İncil’in Grekçe orijinalinde aynı kökten gelmektedir. Yanıltıcı olan şudur ki, bu kişiler Göklerin Egemenliğinin güçlerini hayatlarında tecrübe bile edebilirler ama yine de kitabi anlamda Rab’bi tanımayabilirler (yani kişisel ve ruhsal bir bağ oluşmamıştır): “Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!”(Mat.7:23). Bir süre için hayatları düzene girebilir, davranışlarında imanın gereklerini yerine getirebilirler, ama yürekleri değişmemiş, yeniden doğmamışlar… Bu yüzden bu davranış kendilerine tatmin etmeye yönelik benliğin kuru çabasından ibarettir.
Anahtar yeniden doğuşun ne olduğunu anlamaktadır. Yeniden doğuş İsa’yı ikrar etmek ve öğretisini benimsemekten ibaretse bu, tümüyle insanda başlayıp biten bir olaydır. Ve doğal olarak insana dayanan her şey bugün ayakta durduğu gibi yarın yıkılabilir. Ne var ki, yeniden doğuş insanın işi değil, tamamen Tanrı’nın işidir. “Onlar ne kandan, ne beden ne de insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular” (Yu.1:13).83Yeniden doğan kişi, buna sebep olamadığı gibi, bunu iptal da edemez… “Çünkü ölümlü değil, ölümsüz bir tohumdan, yani Tanrı'nın diri ve kalıcı sözü aracılığıyla yeniden doğdunuz”(1Pe.1:23). Ama bu, insanın yeniden doğuş için tamamen pasif olduğu anlamına gelmez. Bütün mesele İsa’yı Rab olarak kabul edip etmemektedir:“Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi”(Yu.1:12). İnsan kendi ‘yeniden doğuş’a nedenolamaz, ama izinvermelidir!
Ne var ki bazen insanlar İncil’i, hayatlarının bütün yönlerini İsa’ya teslim etmek istedikleri için değil, kimi beyanları hoşuna gittiği, sevgi söylemlerini benimsediği veya Hıristiyan yaşam biçimi ve ahlakının onu cezbettiği için benimsiyorlar. Ama onlarda ne ruhsal bir anlayış oluşur ne de günlük yaşamlarında kendi keyiflerine göre yaşamaktan vazgeçerler. Bir süre sonra yürekleri tazelenmeyince dayanamayıp bu yolu terkkederler.
O zaman kiliselerde ‘ön’ kapıdan giren kişi kadar ‘arka’ kapıdan bir o kadar çıkarlar ve hayali bir büyüme olur. Halbuki, onlara gerçek imanın ne olduğunu izah edip Kutsal Ruh’un hayatlarına girdiğine emin olana kadar ‘kardeş’ olarak kucaklamak veya vaftiz etmek için bekletseydik, onlara daha büyük bir iyilik yapmış olurduk… Hayatına Kutsal Ruh gelmeyen hayali ‘imanlı’nın sonu eskisinden beterdir! (bkz. Luk.11:23-26; 2Pe.2:20-22).
b) Kurtulanların Belirtileri:
Yukarıda söylediklerimize paralel olarak yeniden doğan kişide elbette Göksel Egemenliğin işleri görülür, yaşam tarzı tamamen değişir ve İsa’nın izinde yürür. Bunlar, kişinin imanlı olduğuna dair Kutsal Ruh’un tanıklığı, yani yeniden doğuşun belirtilerinden bazılarıdır. “Ruh'un kendisi, bizim ruhumuzla birlikte, Tanrı'nın çocukları olduğumuza tanıklık eder”(Rom.8:16). Kutsal Ruh tanıklığını bir dizi belirtiler aracılığıyla verir. Bir kişide bu belirtiler görülmüyorsa, yeniden doğmamıştır, ama bir kişide bu belirtilerden bazıları olup diğerleri yoksa yeniden doğduğunu söyleyemeyiz. Güneş kesinlikle yuvarlaktır, ama yuvarlak olan her şey (örneğin bir Hollanda peyniri) güneş değildir.
Kişinin yeniden doğduğuna dair belirtileri şu 6 maddede özetleyebiliriz:
Baba Tanrı’yla, her gün ihtiyaç duyduğu yeni bir dua ve güven ilişkisi başlar (Rom.8:15; Gal.4:6).
Kutsal Kitap’ı okurken ruhsal bir anlayışa sahip olup kendisine seslendiğini keşfeder (1Ko.2:12; 1Yu.2:27; 5:12-13).
Kurtuluşa sahip olduğuna emin olup, bunun için içten şükredebilir (Rom.5:2; Kol.1:12; 2Se.2:13; Va.7.10; 19:1).
Eski nefretler ve bencillikler yok olup sevginin yön verdiği bir yaşam başlar (Rom.5:5; 1Yu.2:9-11: 3:14-16).
Kendi günahlarına karşı yeni bir hassasiyet (tiksinme) ve sakınma başlar (Hez.36:27, 31; Rom.6:21).
Yaşamına tamamen İsa’nın istekleri ve emirleri doğrultusunda şekil verme, itaat etme eğilimi hakim (Gal.5:22; 1Yu.2:3).
Kutsal Kitap’ın bazı ayetleri iman ikrarında bulunup yeniden doğuşun belirtilerine ve ahlakına sahip olmayan kişilerin yıkıma doğru gittiklerine dair uyarıda bulunmaktadır (1Ko.6:9-10; Gal.5:19-21). Yeniden doğmamış olan kişiler için söylenen Yuhanna’daki “Tanrı’nın Egemenliğine giremez”ifadesi ile (Yu.3:3, 5) bu bölümlerdeki “Tanrı’nın Egemenliğini miras alamazlar” ifadeleri arasındaki benzerlik dikkat çeker ve çok anlamlıdır. Kaldı ki, bu ayetler uyarılardan sonra gerçek imanlıları kastederek “siz böyle değilsiniz” tarzında açıklamalar getirir (1Ko.6:11; Gal.5:24). Uyarılan kişiler kurtuluşlarını kaybedemezler, çünkü kurtuluşa hiç sahip olmamışlar! Yaşantıları Tanrı’dan gelen yaşamı inkar etmektedir!
c) Yanlış imana İlişkin Uyarılar:
Kutsal Kitap ayrıca yanlış veya sahte iman konusunda uyarılarda bulunmaktadır. Böyle kişiler iman konusunda Tanrı’nın gerçeğine uymak yerine gerçek hakkındaki kendi anlayışlarına ısrar ederler:“Tanrı'nın öngördüğü doğruluğu anlamadıkları ve kendi doğruluklarını yerleştirmeye çalıştıkları için Tanrı'nın öngördüğü doğruluğa boyun eğmediler”(Rom.10:3). Bu doğrultuda İbraniler yazarı tıpkı Pavlus’un yaptığı gibi, özellikle Yahudi bir geçmişten gelip hem İsa’yı Mesih olarak kabul edip, hem de kurtuluş için Yahudi geleneklerini, özellikle kurbanlar düzenini şart koşan kişileri (gerçek imanlı veya ismen imanlıları) ağır tembihler ile uyarmaktadır:
“Bir kez aydınlatılmış, göksel armağanı tatmış ve Kutsal Ruh'a ortak edilmiş, Tanrı sözünün iyiliğini ve gelecek çağın güçlerini tatmış oldukları halde yoldan sapanları yeniden tövbe edecek duruma getirmeye olanak yoktur. Çünkü onlar Tanrı'nın Oğlu'nu adeta yeniden çarmıha geriyor, herkesin önünde aşağılıyorlar. Üzerine sık sık yağan yağmuru emen ve kimler için işleniyorsa onlara yararlı bitkiler üreten toprağı Tanrı bereketli kılar. Ama dikenli bitki, devedikeni üreten toprak yararsızdır; lanetlenmeye yakındır, sonu yanmaktır. Size gelince, sevgili kardeşler, böyle konuştuğumuz halde, durumunuzun daha iyi olduğuna, kurtuluşa uygun düştüğüne eminiz”(İbr.6:4-9).84
“Gerçeği öğrenip benimsedikten sonra, bile bile günah işlemeye devam edersek, günahlar için artık kurban kalmaz; geriye sadece yargının dehşetli beklenişi ve düşmanları yiyip bitirecek kızgın ateş kalır”(İbr.10:26-27).
Yukarıdaki ayetlerde bazı ifadeler bize neden bahsettiğine dair net ipuçları vermektedir: “Size gelince… durumunuzun… kurtuluşa uygun düştüğüne eminiz”diyor. Yani bundan önceki ayetlerde bahsettiği kişiler, kurtuluşa uygun düşmeyen bir tutumdaydı… Neydi bu tutum? İbrani kökenli imanlılar arasına sızan öğretiye göre her günahtan sonra yeni kurbanlar gerekiyordu; veya en azından böyle bir kuşku aralarında doğmaktaydı. Halbuki İbraniler mektubunun bütün çabası, Mesih’in tek gerekli ve sonsuza dek geçerli kurban olduğunu kanıtlamaya yöneliktir. Bu yüzden İsa’nın kurban sunuşu hakkında şöyle der:
“…Mesih kendisini tekrar tekrar sunmak için göğe girmedi. Öyle olsaydı, dünyanın kuruluşundan beri Mesih'in tekrar tekrar acı çekmesi gerekirdi” (İbr.9:26-27).“Yasa, her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı'ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez… İsa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık… kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir”(İbr.10:1, 10, 14).
Ama İsa’nın kurban oluşu yeterli bulmayanlar için İbraniler, “yeniden tövbe edecek… Tanrı'nın Oğlu'nu adeta yeniden çarmıha” gerecek olanak yoktur,bu durumda“günahlar için artık kurban kalmaz” demektedir!
Yanlış veya sahte bir ümide odaklanan bir iman insanı, onun sorumluluğuna bırakılan kurtuluşun tek anahtarından (gerçek kurtuluşa olan imandan) mahrum bırakır (1Ti.1:19-20; 2Ti.2:17-18; 4:14).
d) Ödüllere İlişkin Ayetler:
Yeniden doğuş aracılığıyla kurtulan herkes en büyük ikramiyeyi almıştır bile: sonsuz yaşam! Ama yine de yeryüzündeki hizmetimize göre cennette bizi bekleyen farklı ödüller vardır. Bu konuyu önümüzdeki bölümde biraz daha açacağız. Ama ödüller olduğu gibi, ödülden yoksun kalmak da mümkündür. Birçok ayet bu konuda imanlıları uyarmaktadır:
“Çünkü hiç kimse atılan temelden, yani İsa Mesih'ten başka bir temel atamaz. Bu temel üzerine kimi altın, gümüş ya da değerli taşlarla, kimi de tahta, ot ya da kamışla inşa edecek. Herkesin yaptığı iş belli olacak, yargı günü ortaya çıkacak. Herkesin işi ateşle açığa vurulacak. Ateş her işin niteliğini sınayacak. Bir kimsenin inşa ettikleri ateşe dayanırsa, o kimse ödülünü alacak. Yaptıkları yanarsa, zarar edecek. Kendisi kurtulacak, ama ateşten geçmiş gibi olacaktır”(1Ko.3:11-15).
“Koşu alanında yarışanların hepsi koştuğu halde ödülü bir kişinin kazandığını bilmiyor musunuz? Öyle koşun ki ödülü kazanasınız. … Müjde'yi başkalarına duyurduktan sonra kendim reddedilmemek için bedenime eziyet çektirip onu köle ediyorum” (1Ko.9:24-27).
Pavlus ne konuda reddedilmek istemiyor. Kurtuluş konusunda mı, yoksa ödül konusunda mı? Tabii ki, ödül konusunda. Korintlilere, Mesih’in temeli üzerine inşa ettikleri hizmetin yargıya dayanmazsa kişinin,“ateşten geçmiş gibi olacaktır”diyor. Yani dünyada yaptıklarının hiçbir şeyi beraberinde cennete götüremeyecek. Bütün mal varlığını yangıda yitiren ama canı kurtulan kişi gibi olacaktır. Pek iç açıcı değildir! Ama buna rağmen Pavlus, “Kendisi kurtulacak”diyerek yüreğinde İsa temeline (yeniden doğuş aracılığıyla Kutsal Ruh’a) sahip olan kişinin, sınavı geçmese bile kaybolmayacağını net bir şekilde açıklamayı ihmal etmiyor (1Ko.3:11, 15).
* * *
Kurtuluşun yitirilebileceğini benimseyen çoğu yorumcular, günahlarımız Mesih’in çarmıhtaki zaferini etkisiz kılmaz derler (aksini savunmak, iyi işlerimiz Mesih’in zaferine katkıda bulunduğunu iddia etmekle eşdeğerli olurdu). Ne var ki, insan sorumluluğu açısından Rab’be teslim edilmeyen günahlar kişiyi inkara kadar sürüklemesi riski çok büyüktür. İnkar da imanın zıttı dır! Kurtuluşu alma koşulunun iman olduğuna göre “imanın kaybolması durumu kurtuluşun da kaybolmasına yol açar” yorumunda bulunurlar.85Koloseliler’de bulunan şartlı ifadeleri de bu şekilde yorumlarlar: “Eğer ki, duyduğunuz Müjde'nin verdiği umuttan kopmadan, imanda temellenip yerleşmiş olarak kalırsanız…”(Kol.1:23). Ya da İbraniler’de bulunan ifadeleri… “Eğer cesaretimizi ve övündüğümüz umudu gevşemeden sonuna dek sürdürürsek”(İbr.3:6); “iman edip canlarının kurtuluşuna kavuşanlardanız”(İbr.10:39). Pavlus Selanik’teki imanlıların durumu için benzer nedenlerle endişelidir: “acaba Ayartıcı bir yolunu bulup sizi ayarttı mı, emeğimiz boşa mı gitti…”(1Se.3:5).
Aslında bu ve buna benzer ayetler, Tanrı Halkı(Kol.), Mesih’in Evi(İbr.) ve Rab’bin Kutsalları(Se.) konumunda kalıp bunun beraberinde getirdiği ödülleri kaybetmemekten söz eder. Bu ayetlerde ne kurtuluşun kaybolduğundan, ne de kurtuluşun kaybedilmediğinden söz eder:
“Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı'ya yabancı ve düşmandınız. Şimdiyse Mesih sizi Tanrı'nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrı'yla barıştırdı. Yeter ki, duyduğunuz Müjde'nin verdiği umuttan kopmadan, imanda temellenip yerleşmiş olarak kalın”(Kol.1:21-23).
Pavlus Koloselilere ne konuda,“Yeter ki, duyduğunuz Müjde'nin verdiği umuttan kopmadan, imanda temellenip yerleşmiş olarak kalın”diyor? Mesih’in bedeni olarak, yani kilise olarak hizmette kalmak konusunda… Çünkü onlar zaten kendileri için cennette saklanan (3:3) ümide (1:5), mirasa (1:12) ve kurtuluşa (1:14) sahipler. Ama ürün vermeleri gerekir (1:10) ve Mesih’e kusursuz olarak ulaşmaları gerekir (1:28). İşte Koloseliler 1:23’te “imanda temellenip yerleşmiş olarak” kalınması gereken konu da, kurtulanları “Tanrı'nın önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için”dir!86
İbraniler’de aynı şekilde iman sayesinde elde tutmamız gereken şey, “Mesih’in ev halkı” olamaya devam etme durumudur (İbr.3:6). Yani yalnız Mesih inancını ikrar eden kilise değil, ama Kelam’ın örneğini izleyerek (Çık.25:8-9) Mesih’in yaşamını yansıtan ev (kilise) olmalıyız. Tanrı Sözü yolundan saparsak kilisenin tanıklığı bir bütün olarak suya düşebilir. Burada İncil’in Vahiy bölümünde bahsi geçen kandilin sönmesi veya kaldırılması durumu söz konusudur… Selanikliler mektubunda Pavlus benzer şekilde imanlıların baskılar altında cesaretlerini yitirmeleri ve iman yarışını terk etmelerinden korkmaktadır (1Se.3:2-4). Böyle olduğu takdirde Selanikliler, “Rabbimiz İsa bütün kutsallarıyla geldiğinde, Babamız Tanrı'nın önünde kutsallıkta kusursuz”olma şansını yitirir (1Se.3:13), ödüllerinden de yoksun kalırlar!
İman, her ne kadar kurtuluş “sözleşmesini” geçerli kılan “imza” ise de, bu bir satış sözleşmesidir. Yani iman kurtuluşu satın alamaz. Kurtuluşu Mesih’in kanı satın alır. İmanla biz yaşamımızı İsa’ya “satarız”; ve böylece yaşamımız O’na aittir. İmza attıktan sonra sattığımı geri alamam. Ancak alan isterse onu satabilir. Ve bizi satın alan Mesih, kararından dönmeyeceği ve sonsuza dek bize sahip olacağını söyler.
İmanın yitirilmesi durumunda kurtuluşun da kaybolması gerektiğini savunan mantık doğru gibi görünebilir. Ama bu mantık kurtuluşu bizim kazandığımız bir şey gibi görür. Elbette iyi işlerle kurtulamayız, ama iman bu durumda bir nevi iyi iş haline getiriliyor. Diğer taraftan kurtuluşu kazanan Mesih İsa olduğuna göre, O’nun başarısızlığa uğrayabileceğini ima etmek kendisine karşı büyük bir saygısızlıktır. Ya da, “bu denli büyük kurtuluşu görmezlikten”gelmek ve Kurtarıcı’ya gereken onuru vermemek demektir (İbr.2:3).
Mesih’i inkar eden biri elbette kurtulamaz. Ama inkar ederse, O’nu tanımadığını, dolayısıyla gerçek bir imanlı olmadığını ortaya koyar. Mesih’i gerçekten tanıyıp sonradan O’nu inkar ederek bile bile cehenneme gitmeyi göze alan birini hayal bile edemem. Elbette burada işkence edildiği için korkudan O’nu inkar eden birinden bahsetmiyorum (bu durumda Rab Petrus’u bağışladığı gibi onu da bağışlayabilir). Böyle bir kararı, hesabını yapıp soğuk kanlılıkla alan birinden söz ediyorum. Bunu yapabilen kişi asla Mesih’i tanımamıştır!
e) Terbiye ve Yarış Dışı Bırakılma:
Gerçek bir imanlı hayatında itiraf etmediği günahlardan ötürü Rab’le olan yakınlığını yitirir:“O'nunla paydaşlığımız var deyip de karanlıkta yürürsek, yalan söylemiş, gerçeğe uymamış oluruz”(1Yu.1:6). Bu şekilde hayatında bereketten de yoksun kalır. Saptığı yanlış yollardan ötürü “lütuftan uzak düşmüştür”(Gal.5:4). Yani Mesih’le beraber sahip olduğu özgürlükten olmuştur (Gal.2:4; 5:1-4). Hayatında lütfun gücünden yoksun kalır ve Mesih yoluna, günahla kirli olan doğal benliğinin çabasıyla ve şeytanın hileleri altında devam ettiği için her türlü ruhsal duyarlılığı yitirdiği (Ef.4:17-22) ve kendi benliğinin kölesi durumuna düştüğü bir safhaya kadar düşebilir…
Bu durum terbiyeye kadar devam edebilir. Çünkü Rab, “sevdiğini terbiye eder, oğulluğa kabul ettiği herkesi cezalandırır”(İbr.12:6).87Zaten oğulluğa kabul etmeseydi bu dünyada cezalandırmasına gerek kalmazdı, çünkü ebediyette sonsuz cezasını çekecekti. Bu yüzden, “yargının, Tanrı'nın ev halkından başlayacağı an gelmiştir. Eğer yargılama önce bizden başlarsa, Tanrı'nın Müjdesi'ne kulak asmayanların sonu ne olacak?”demektedir (1Pe.4:17). Yani imanlılar bu dünyada ‘cezalandırılır’, imansızlar ise öbür dünyada…
Bu terbiye kişinin canını alacak kadar ileri gidebilir: “İşte bu yüzden birçoğunuz zayıf ve hastadır, bazılarınız da ölmüştür”(1Ko.11:30; ayrıca bkz. 1Yu.5:16). Bu terbiyenin amacı nedir? “bedeninin yok olması için bu adamı Şeytan'a teslim edinki(yani aforoz edinki),Rab İsa'nın gününde ruhu kurtulabilsin”(1Ko.5:5),“Dünyayla birlikte mahkûm olmayalım diye Rab bizi yargılayıp terbiye ediyor”(1Ko.11:32).Bir kez daha burada, Elçi Pavlus büyük titizlikle böyle bir terbiyenin sonunda kişinin kurtulmasıyla sonuçlanacağını vurgular: “Rab İsa'nın gününde ruhu kurtulabilsin”ve “mahkûm olmayalım diye…”bunlar olur der. Yani bu terbiye, Kendi adaletine leke sürmeden kurtulanın düşüşlerine rağmen kurtulmuşluğunu yitirmemesi için Rab’bin hikmetinden kaynaklanan bir çözümdür. Suçluyu bu dünyada cezalandırdığına göre, gelecek dünyada onu bağışlayabilir…
Ölümden sonra günahlarımızdan arındığımız bir Araf yeri yoktur! Ama Tanrı bizi, kimi suçlardan bu dünya ‘Araf’ında arıtmaya karar verir. Çünkü Tanrı lütfuyla alay edilemez!
* * *
İman yoluna devam etmezsek vaatlerin kutsamasından yoksun kalma riski büyüktür(Rom.11:20-23).Romalılar 11’deki ana konu Tanrı halkını taşıyan vaatlerdir: “Eğer övünüyorsan, unutma ki, sen kökü taşımıyorsun, kök seni taşıyor”(Rom.11:18). Burada cennete veya cehenneme gitmek değil Tanrı tasarısının yeryüzünde ilerletecek Tanrı Halkı seçimi (aşılanma durumu) veya reddedilişi (kesilme durumu; zeytin ağacı veya bağ, cennetin değil, İsrail’in –yeryüzündeki Tanrı halkının–simgesidir), ürün verdiren asmada kalıp kalmama durumu (Yu.15:1-4) söz konusudur. Kesilmek, yeryüzünde ruhsal köklerden (vaatlerden) kopmak demek. Bir de kesilen dalın, yeniden iman ve tövbeyle tekrar aşılanması mümkündür (Rom.11:23).88
Bazı imanlılar öylesine uzun bir süre Rab’be karşı yüreklerini nasırlaştırabilirler ki, Rab’bin bereketine geri dönmek istediklerinde geç olabilir. Bu, Rab’bin onların tövbesini kabul etmediği anlamına gelmez ama artık onları söz konusu hizmete kabul etmez. Bu hizmet fırsatını kaçırmış, yarış dışı bırakılmışlar:
“Dikkat edin, kimse Tanrı'nın lütfundan yoksun kalmasın. İçinizde sizi rahatsız edecek ve birçoklarını zehirleyecek acı bir kök filizlenmesin. Kimse fuhuş yapmasın ya da ilk oğulluk hakkını bir yemeğe karşılık satan Esav gibi kutsal değerlere saygısızlık etmesin. Biliyorsunuz, Esav daha sonra kutsanma hakkını miras almak istediyse de geri çevrildi. Kutsanmak için gözyaşı döküp yalvarmasına karşın, vermiş olduğu kararın sonucunu değiştiremedi”(İbr.12:15-17).
Ama istisnai olan böyle imanlıların durumu dışında, çoğu imanlılar için Kutsal Kitap’ın beyanı, “Size gelince… durumunuzun… kurtuluşa uygun düştüğüne eminiz” (İbr.6:9) ve “Onun için cesaretinizi yitirmeyin; bu cesaretin ödülü büyüktür” şeklindedir (İbr.10:35). Gerçek imana sahip olan kişi yarış pistini terk etmez: “Bizler geri çekilip mahvolanlardan değiliz; iman edip canlarının kurtuluşuna kavuşanlardanız”(İbr.10:39).
f) Eksik veya Kesin Olmayan Yorumlar:
Bazı bölümleri, bulundukları bağlamdan bağımsız olarak yorumlandıkları için yanlış anlaşılabilir. Örneğin şeriat altında bulunan Eski Antlaşma dönemine ait kimi uyarılar ya dünyasal bereketin yitirilmesinden bahsederler (Yas. 28. bölüm gibi), ya da imanlının uğrayacağı yargıya, kaybedeceği ödüllere dair uyarılar içermektedir (Hez.33:7-8 gibi; bkz. Elç.20:26 dipnot).
Yeni Antlaşma’nın başka bölümleri ise, sahte öğretmenlerden veya peygamberlerden söz etmektedir. Sahte öğretmenler veya peygamberler için İncil’de yer alan uyarılar genellikle doğrudan yanlış dinlerin inanışlarını yaymaya çalışan kişilerden söz etmez. Bunlar daha çok iman ikrarında bulunan ve Hıristiyan bir kimliğe bürünen kişilerdir. Ama aslında Şeytan’ın hizmetkarlarıdır.
“Açgözlülüklerinden ötürü uydurma sözlerle sizi sömürecekler. Onlar için çoktan beri verilmiş olan yargı gecikmez. Onları bekleyen yıkım da uyuklamaz.(…) Çünkü doğruluk yolunu bilip de kendilerine emanet edilen kutsal buyruktan geri dönmektense, bu yolu hiç bilmemiş olmak onlar için daha iyi olurdu. Şu gerçek özdeyiş onların durumunu anlatıyor: "Köpek kendi kusmuğuna döner", "Domuz da yıkandıktan sonra çamurda yuvarlanmaya döner”(2Pe.2:3, 21-22).
Köpek ve domuz, Yahudi kültüründe murdar hayvanlardı (Petrus mektubunu Yahudi kökenli imanlılara yazmaktadır; bkz. 1Pe.1:1). Yani burada kusmuğa dönen köpek ve çamura dönen domuz, doğal halleri neyse öyle davranan ve Kutsal Ruh’tan yoksun olan kişi demektir (Yah.19). Üstellik iman iddiasında bulunup, gerçek imanlıları da saptırmaya çalışan kişilerdir. Elbetteki bunların sonu yıkımdır… Bunlar, her ne kadar kendilerini Hıristiyan bir kimlikle göstermeye çalışıyorlarsa çalışsın, Rab’bin gerçeğinden yoksun, bölücü kişilerdir. Bununla Kutsal Ruh’u almadıklarını gösteriyorlar:
“Ama siz, sevgili kardeşlerim, Rabbimiz İsa Mesih'in elçileri tarafından önceden söylenen sözleri anımsayın. Size demişlerdi ki, "Dünyanın son günlerinde alay edenler, tanrısızlığa yönelip kendi tutkularına göre yaşayanlar olacaktır." Bunlar bölücü, insan doğasıyla sınırlı, Kutsal Ruh'tan yoksun kişilerdir” (Yah.17-19).
* * *
Bazı ayetler ise çeşitli yorumlara açıktır: “Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır”(Mat.24:3). Burada sözü edilen kurtuluş, suçtan veya günahın gücünden özgür kılınmak mı, yoksa düşmanlardan ve zulümden sıyrılıp kurtulmak mıdır? Bu ayet Büyük Sıkıntı döneminde imanları uğruna acı çekip İsa’nın ikinci gelişinde kurtulan kişilerden söz etmektedir. Kutsal Kitap açıkça, Mesih’in ikinci gelişinden az önce birçok imanlının öleceğini, birkaçı ise Mesih gelene kadar hayatta kalacaklarını gösterir (bkz. Va.7:14). Yani imanlarını canlarıyla ödeyecekler, ama sona kadar dayanan dirilişe kavuşup imanın sonucuna, “canlarının kurtuluşuna”erişecekler (1Pe.1:7,9; Va.20:6). Bu durumda kurtuluş, ya sonsuz kurtuluş anlamına, ya da öldükten sonra dirilip Rab ile beraber yeryüzüne krallık sürmek üzere dönecekleri anlamına gelebilir... Elbetteki gerçek imana sahip olan herkes sona kadar dayanacaktır, ama kurtuluşları onların sebatına değil, onların sebatı aldıkları kurtuluşa dayanmaktadır. Yine de bu tarz ayetler yoruma açıktır…
* * *
Seçilenler, kurtuluşları kesin olup sona kadar dayandıkları için olsun, veya sona kadar dayanıp böylece kurtuluşlarını kesinleştirdikleri için olsun, gerçek şu ki, Tanrı bütün insanların kurtuluşunu istiyor ve yaşam kitabından birilerinin isimlerini siliyorsa bu, Müjde’ye insanın cevabını Kendi seçimine dahil ettiği içindir. Yani Tanrı’nın ezeli seçimi ile insanın zaman içindeki özgür kararları, iki farklı boyutta (zamansızlıkta ve zaman içinde) paralel işliyorlar.
Tanrı ezelde kurtuluş treni biletini herkes için kesip bütün dünyaya bir armağan olarak sunmaktadır. Kimileri bileti reddedip trene de binmezler (yıkıma gidenler), kimileri ise yine bilet almadan (yeniden doğuşu yaşamadan) trene binerler ama bir müddet sonra düşerler… Bunlar da, her ne kadar bir süre için iman ikrarında bulunmuş iseler de, yine yıkıma giderler. Bilet alıp trene binenler ise, kimilerin yorumuna göre (benim yorumu dahil) son durağa kadar kesin giderler, kimilerine göre ise trenden zorla indirilmezler ama kendi kararı ile inebilirler (“imanda temellenip yerleşmiş olarak”kalmadıkları için; Kol.1:23). Yalnız ben, aklı başında olup kendi iradesi dışındaki bir aksilik olmadıkça Ankara biletini alıp Ankara’ya varmadan önce –kendi isteği dışında zorunda kalmadan– inen kimseyi tanımadığım gibi, kimsenin kurtuluş bilincine sahip olup bunu bile bile reddedeceğini sanmam. Eğer bile bile olmayıp gözü kapalı olursa bu, hiçbir zaman kurtuluşu anlamadığını gösterir.
Ama gözden kaçırmamamız gereken başka bir şey var: bilet alan herkes 1.sınıfta seyahat etmiyor. Bazıları yük vagonunda oturur… Birinci sınıf gayretle hizmet edenler için ayrılmıştır!
Şöyle yada böyle, sona kadar dayanan kurtulur. Birileri kurtulduğu için sona kadar dayanır der (2Yu.2, 9), diğerleri sona kadar dayandığı için kurtuluşunu korur der (İbr.10:39). Ama bu son ifade, “kendi çabalarıyla” kurtulmaya benzediği için, bence Rab’bin çarmıhtaki zaferini küçük görmekten başka bir şey değildir. O ise, “TAMAMLANDI” diye bağırmıştı! (Yu.19:30).89O’nun işi bitmiş bir kere ve bir şey eklenemez, eksiltilemez de!
Bu bölümün başında kefaretin niteliğini açıklayan Kutsal Kitap temelleri ve ayetleri, kurtuluşun tamamıyla Rab’bin eseri olduğunu göstermektedir. Kurtuluş güvencesi konusu buna dayanmaktadır; yani kurtuluş insanın hiçbir çabasına dayanmamaktadır, hiçbir çabasıyla elde tutulmamaktadır. Kurtuluş insan eseri olsaydı güvence olmazdı, ama Tanrı’nın eseri olduğuna göre tümüyle O’nun vaadine, gücüne, güvenilirliğine ve zaferine dayanmaktadır. “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı'nın bunu Mesih İsa'nın gününe dek bitireceğine güvenim var”(Flp.1:6).
“Tanrı da amacının değişmezliğini vaadin mirasçılarına daha açıkça belirtmek istediği için vaadini antla pekiştirdi. Öyle ki, önümüze konan umuda tutunmak için Tanrı'ya sığınan bizler, Tanrı'nın yalan söylemesi olanaksız olan bu iki değişmez şey aracılığıyla büyük cesaret bulalım”(İbr.6:17-18).
Kurtuluşu alabilmek için aranan iman kararı bile insanın bir başarısı veya ‘sevabı’ değildir! Yani kurtuluş imana dayanmamakta, iman aracılığıyla teslim alınmaktadır. Hatırlayalım bu, bir satış belgesine attığımız imza gibidir; gönlümüzde karar değiştirirsek bile imza silinemez. İmanlı kuşkuya düşse veya imanını yitirse bile, bu konuda önümüzde iki yorum seçeneğimiz var: (a) bu geçici bir durumdur ve kişi tekrar yola dönecektir; ya da (b) bu kişi yeniden doğmamıştı, imanı yüzeyseldi, bir teslimiyet değildi, bu yüzden hiçbir zaman terkketmediği doğal haline dönmektedir.90
İmanlıyı Tanrı’nın yakınlığından ayıran günah sorunu bile, Mesih’in aracı duası ve Tanrısal terbiyesi ile bir çözüme kavuşmuştur. Yani tövbeyle Baba Tanrı’ya dönen her imanlının kurtuluşun devamlılığını İsa kendi avukatlığıyla sağlamaktadır. Ya da tövbeyi geciktiren imanlının terbiyesine Baba Tanrı ile beraber karar vermektedir. Her iki durumda da imanlıların günah işlediklerine dair Şeytan’ın suçlamalarına karşı, avukatımız Mesih İsa “kanım bu günahları örtmektedir” dercesine (Rom.8:33-34) suçlayıcının, o kişinin yıkıma atılması gerektiğine dair iddiasını çürütmektedir ve bunun bir ‘aile içi’ sorunu olduğunu, imanlıyı bağışlamanın veya terbiye etmenin “içinde bulunduğu lütuf”(Rom.5:2) doğrultusunda kurtuluşa ait düzenlemeler içersinde halletmenin Baba Tanrı’yla Arabulucu Mesih’in işi olduğunu söyleyerek konuyu kapatmaktadır!
Tabii kurtuluş güvencesi konusu burada bitmiyor. Aslında kurtuluş ile ilgili her ayet bir şekilde güvence konusunun altını çizmektedir. Ama aşağıda doğrudan kurtuluşun yitirilmediğine dair net ifadeler içeren ayetlerden yalnız bazılarını vererek bu konuyu burada noktalamak istiyorum. Görüleceği gibi İncil’de, “kurtuluş yitirilebilir” tarzında net ifadeler yokken, kurtuluşun sonsuz güvencesine dair İsa’ya ait olanlardan “hiçbiri kaybolmaz”, “asla mahvolmayacaklar”, onlara “artık hiçbir mahkumiyet yoktur” gibi kuşku götürmez ifadelerin çokluğu şaşırtıcı derecede boldur. Şaşırtıcı dedik, ama aslında Tanrı’nın zaferine ve sadakatine sonsuz bir hayranlığa yol açan demeliyiz!
“Bunun gibi, göklerdeki Babanız da bu küçüklerden hiçbirinin kaybolmasını istemez”(Mat.18:14).
“Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir”(Yu.5:24).
“Beni gönderenin isteği, bana verdiklerinden hiçbirini yitirmemem, son gün hepsini diriltmemdir. Çünkü Babam'ın isteği, Oğul'u gören ve O'na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim”(Yu.6:38-40).
“Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz.Onları bana veren Babam her şeyden üstündür. Onları Baba'nın elinden kapmaya kimsenin gücü yetmez”(Yu.10:27-29).
“Çünkü biz Tanrı'nın düşmanlarıyken Oğlu'nun ölümü sayesinde O'nunla barıştıksa, barışmış olarak Oğlu'nun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir”(Rom.5:10).
“Böylece Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur”(Rom.8:1).
“Çünkü Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu'nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeş arasında ilk doğan olsun. Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti”(Rom.8:29-30).
“Çünkü Tanrı bizi gazaba uğrayalım diye değil, Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla kurtuluşa kavuşalım diye belirledi. Mesih bizler için öldü; öyle ki, ister uyanık ister uykuda olalım, O'nunla birlikte yaşayalım”(1Se.5:9-10).
“Zaman sona ererken açığa çıkarılmaya hazır olan kurtuluşa kavuşasınız diye iman sayesinde Tanrı'nın gücüyle korunuyorsunuz… Çünkü imanınızın sonucu olarak canlarınızın kurtuluşuna erişiyorsunuz”(1Pe.1:5, 9).
“Yavrularım, bunları size günah işlemeyesiniz diye yazıyorum. Ama içimizden biri günah işlerse, adil olan İsa Mesih bizi Baba'nın önünde savunur. O günahlarımızı, yalnız bizim günahlarımızı değil, bütün dünyanın günahlarını da bağışlatan kurbandır”(1Yu.2:1-2).
* * *
Özetle kurtuluşun sonsuz güvencesi dört ana temel sebebe dayanmaktadır:
Kefaret tamdır, kurtuluş taksitle değil tam verilmektedir. İlahi adalet, günahının bedeli ödenmiş olan kişiye bu bedeli tekrar ödetmez. Kurtuluş insanın başarısızlığına ipotekli de değildir!
Yeniden doğuşu geriye çevirmek mümkün değil. Yani Rab’le bir beden olmuş, O’nunla kaynaşmış, bir bütün olmuş olan kişinin ruhundan Kutsal Ruh’u ayırmak mümkün değildir.
Evlatlığa alınmış kişiyi yanlış davranışlarından terbiye etmek mümkün ve gerekli, ama lütufla kabul edilen evladı reddetmek Tanrı’nın karşılıksız sevgisiyle uyuşmamaktadır.
Yeniden doğan kişi, Mesih’TE bulunanların yüceliğe ve Oğul’un benzerliğine erdirileceklerine dair Tanrı’nın koşulsuz vaadi (önceden belirlenme), gücü, sadakati ve Mesih’in arabulucu etkinliğiyle korunmaktadır.
* * *
Kurtuluşun kaybolmadığına dair yaklaşımım ile niyetim, “ne yaparsam yapayım kimse cennet ödülünü elimden alamaz” diye imanlıların vicdanını susturmaktan veya uyuşturmaktan daha uzak olamaz. Farklı düşünenlerin birbirleriyle tartışmaya girmelerini de istemem. Ve eskiden farklı görüştekiler için sarf edilen, “imanlı değiller” ya da “şeytan onları aldattı” gibi çirkin ithamlarda bulunmak ise hiç istemem.
Kutsal Kitap bizi Mesih ile diri bir ilişkiye davet eder. Çağrısı şu veya bu doktrine bağlanmaya değildir. Tanrı’ya şükür teolojik anlayışlarımızda bazı çatlaklar olsa bile O’nunla ilişkimiz devam edebilir. Aksi takdirde hepimizin durumu umutsuzca olurdu…
Kutsal Kitap’taki vaatler, kurtuluşun sarsılmaz olduğunu; uyarılar ise, İncil’e bağlı yaşamayanın büyük tehlikede olduğunu gösterir. İlkleri zaman sınırlarını tanımayan Tanrı’nın sona ermiş ve eksiksiz zaferini vurgularken, O’nun için yarının kurtuluşu bugün tamamlandığını; uyarılar ise, insan sorumluluğunu vurgularken, yarın Mesih’e bağlı kalmayan kişinin dün de O’na kavuşmamış olduğunu ifade ettiğine inanıyorum.
Netice itibarıyla insan bakış açısından yalnız sonuna kadar dayanan Mesih’te olduğunu iddia edebiliriz. Ya dayanmazsa… kurtuluşu kaybeder mi? Yoksa hiç ona sahip olmadı mı? Bir bakıma iki yaklaşım doğru oldukları ve Kutsal Kitap’tan destek aldıkları gibi görünebilir. Ne var ki “kurtuluşun yitirilebilirliğini” benimsemekte bir risk var. Bazılarının, “kurtuldum” diye kendi rahatlıklarını bozmak istemeyeceklerinden söz etmiyorum burada… Söz ettiğim risk, kefareti ve Rab’bin tamamlanmış zaferini küçük görme riskidir. Öyleyse konuya çok dikkatle yaklaşmalıyız! Çünkü, “kurtuluş kaybolabilir” demek, “bunu kazanan Kurtarıcı onu kaybedebilir” demek olur. Tabii ki, Mesih Kendisi kaybolamaz, ama kazandığı ve elinde tuttuğu insanların kurtuluşunu yere düşürebilir demektir. Bu yüzden bana göre bu konu bir teolojik tartışma konusundan ziyade Rabbimize ve O’nun tamamladığı zafere hak ettikleri onuru vermekle ilgili bir konudur.
Mesih’in zaferini küçük göstermek hiçbir zaman gerçeğe hizmet etmemiştir! Mesih’in kazandıklarını insan bozabilir diyerek insanoğullarına böylesine haksız bir rol yakıştırmak, yalnız insan gururuna hizmet edebilir. Elbette ‘ucuz’ bir İncil müjdesini benimsemek de, Kurtarıcı’nın ödediği yüksek bedele de yakışmaz. Bu yüzden melek ordularıyla beraber bağıralım: “Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız'a ve Kuzu'ya özgüdür!”(Va.7:10). Aynı zaman Pavlus ile beraber şu gerçeği de haykıralım: “Kurtuluşunuzu saygı ve korkuyla etkin kılın”(Flp.2:12).
* * *
Peki, ya Rab’bi bir süre kabul edip sonradan inkar eden kişiler için ne demeli? Rab’bi inkar edecek kadar ‘imandan’ uzaklaşan kişiler aslında kurtuluş kapısından hiç girmediklerini gösteriyorlar. Bu yüzden Rab onlara, “sizi hiç tanımadım” der (Mat.7:23). İmandan dönenler Kutsal Ruh’u almamışlar (Yah.19) dolayısıyla, “Bunlar aramızdan çıktılar, ama bizden değildiler. Bizden olsalardı, bizimle kalırlardı. Ayrılmaları hiçbirinin bizden olmadığını ortaya çıkardı”(1Yu.2:19).
O zaman gerçekten önemli olan imanda olup olmadığımızı anlamaktır. Pavlus bu soruyu Korint kilisesine katılan herkesin kendi kendine sormasını istemişti:
“İman yolunda olup olmadığınızı anlamak için kendinizi sınayıp yoklayın. İsa Mesih'in içinizde olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa sınavdan başarısız çıkarsınız”(2Ko.13:5).
Herkes bunu kendine sormalı, her kilise önderi de iman ikrarında bulunan herkese sormalı, ona rehberlik etmelidir. Aksi takdirde yine Pavlus’un söz ettiği duruma düşebiliriz:
“Uslanıp kendinize gelin, artık günah işlemeyin. Bazılarınız Tanrı'yı hiç tanımıyor. Utanasınız diye söylüyorum bunları”(1Ko.15:34).
Ya da İbraniler mektubunun sözleriyle:“Tanrı'nın… vaadi hâlâ geçerliyken, herhangi birinizin buna erişmemiş olmasından korkalım”(İbr.4:1). Eğer Rab’be gelişimiz bizde Mesih'in yaşamına benzer bir yaşam tarzı meydana getirmiyorsa, Tanrı bizi değiştirmediği anlamına gelir ki, yapabileceğimiz tek şey kendimizi O’na sorgusuz sualsiz teslim ederek Rab bize Kutsal Ruh aracılığıyla yeni bir yürek verene kadar O’na var gücümüzle yalvarmaktır!
“Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız”(Yer.29:13).
* * *
Bu noktada kurtuluşlarından emin olmayan arkadaşların bu bereketten yararlanabilmeleri için çağrıda bulunmak gerekir. Çünkü Rab’bin istediği budur: “Tanrı Oğlu'nun adına iman eden sizlere, sonsuz yaşama sahip olduğunuzu bilesiniz diye bunları yazdım”(1Yu.5:13). Gerek tereddütleriyle acı çekenlere, gerekse imanlı bir yaşamın meyvelerini sergilemeyenlere yardım etmek, kilise önderlerinin sorumluluğundadır: “Kimi kararsızlara merhamet edin. Kimini ateşten çekip kurtarın”(Yah.22-23).
Bunun için önce kefaret hakkında net bir anlayışa sahip olmak şart. Bu bölümün I. Maddesindeki ayetleri incelemek bu konuda bize ışık tutabilir…
Arkasında ilgili kişinin yeniden doğuşu yaşayıp yaşamadığını teyit etmeliyiz. Bunun için III.b.1-6. Maddesindeki Kutsal Ruh’un imalıdaki belirtileri gözden geçirebiliriz. Böylece Kutsal Ruh’un tanıklığı o kişide görülüp görülmediğini anlarız (2Ko.13:5).
Yeniden doğmuş bazı imanlıların düştüğü kuşkular, kurtuluş bilinçlerini Kelam’a dayandırmaktansa (Rom.10:17), kendi duygularına bağlamaktan ileri gelmektedir. Bu kardeşlere yardım etmenin bir yolu Kutsal Kitap’ın vaatlerini beraber incelemek ve bunlara imanla sarılabilmek için beraber dua etmektir (bkz. IV. Maddesindeki ayetler).
İsa’ya inanıyorum deyip Mesih’e teslim edilmiş bir yaşamın ürünlerine sahip olmayanları tövbeye davet etmeli, duaya eşlik etmeliyiz. Ve Rab’be onların ruhsal gözlerini açması için yalvarmalıyız… İmanlıyım dediklerinde bu kanaati neye dayandırdıklarını, güvenlerinin nereden kaynaklandığını tespit etmek gerek. Sonra Kutsal Ruh’un işleyişine yüreklerini açmaları için onlara rehberlik yapmak gerekebilir. Yine yukarıda söz ettiğimiz Kutsal Ruh’un imalıdaki belirtileri maddesini incelemek işe yarayabilir.
En zor ‘vaka’, ezberledikleri bazı doktrinlerden ötürü “ben imanlı olduğuma eminim” deyip yaşamlarıyla bunu yadsıyan kişilerdir. Bu “kör güven” onların yanlış inanışının en güçlü ipucudur. Gerçek imanlı, Rab’be layık olmadığını bildiğinden her zaman yüreğinde, inancının sağlamlığına dair sağlıklı ve küçük bir tereddüt barındırmaktadır. Kelam’a dayanmayan, alçakgönüllülük sergilemeyen veya yeniden doğuşu tecrübe etmemiş olan inatçı bir güven duygusu, doğal benlikten gelir.
Bütün bu farklı durum ve kişilerle ilgilenirken Rab’bin hikmetine ihtiyacımız var. Ama en önemli hedefimiz, Rab’be yücelik vermek ve “bu denli büyük kurtuluşu”olduğu gibi duyurmak olsun (İbr.2:3). Bir bakıma İbraniler mektubu, bu iki amacı güden önemli bir kaynaktır. İbraniler mektubu, kendilerini imanlı gören ama bunun meyvelerini veremeyen, ya da kurtuluşu garantilemek için Mesih’in ölümünden başka ek bedellere gerek olduğunu düşünenlere cevap olarak yazılan bir nevi kurtuluşun el kitabıdır.
Her ne olursa olsun, imanlı yaşamının sağlıklı bir gelişimi için, iman ikrarımızı ve yaşantımızı kaya üzerine dikmeliyiz. Ruhsal yaşamlarımızı sağlamlaştıran ilke, hem Kelam’a ve onun kurtuluş mesajına tamamen sarılmak, hem de imanı hayatımızın bütün alanlarına taşımak ve bütün hareketlerimizde yansıtmak olacaktır. Bunu yapacak gücü görmek için Rab’bin lütfuyla sürekli tazelenmeliyiz.
“İşte bu sözlerimi duyup(iman edip) uygulayanherkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer”(Mat.7:24).