4. Kutsal Metinde Seçim’ ve ‘Belirlenme’



Kutsal Kitap bu bölümde bizi şu çıkarımlara vardıracaktır:

Tanrı'nın kimi amaçlarına insan karşı koyamaz, kimilerinde ise bazı şartlara uyabilir.

Tanrı bütün insanları ruhsal başarısızlığa sevk etti, öyle ki hepsine merhametini göstermek için.

Bütün insanlar lütfu ve Müjde'yi kabul edip etmemekten sorumlu tutulur.

İmanlılar bütün insanlara bir fırsat tanımak amacıyla onlara Müjde'yi ulaştırmakla yükümlüdür.

İmanlılar, hizmetine veya ihmaline göre ödüller veya cezalar alır ve alacaktır.


* * *

Çocukları bilirsiniz… Bir hediye söz konusu ise asla eldeki oyuncaklar ile tatmin olmazlar! Örneğin seyahatten döndüğümüz zaman çocuklarımıza birer hediye getirirsek, önceden neyi kime vereceğimizi değişmeyecek şekilde kararlaştırmalıyız ki, aralarında tartışma çıkmasın. İki hediye önlerine koyun; bir top bir de boya kutusu… Birine, “hangisini istersen al” dediniz ve o topu seçti diyelim. Belki kardeşi boya kutusunu tercih eder. Ama abisinin topu tercih etmesi ona yetti ve topu elde edene kadar tepinir durur…

Ama hediyeden daha önemli şeyler vardır. Seyahatten sonra çocuklarımıza kavuştuğumuzda onlara sarılır, onları öperiz; onlar da bize… Burada sıra o kadar önemli değil; hatta ikisini birden kucaklarız. Önemli olan sevginin karşılıklı olmasıdır! Yanı ikisini sevgimizi göstermek için seçeriz (onlar da bizi). Şefkatimizi sınırlandırmayız. Ne var ki, hediyelere gelince hangi oyuncağı kime vereceğimizi önceden kararlaştırırsak daha uygundur. Tanrısal seçim ile önceden belirleme ile benzer bir durum söz konusudur. ‘Seçilmişlik’ sevgi dolu kucak gibidir; ‘önceden belirlenme’ ise, hediyeleri kime vereceğimize ilişkin karar gibidir.

Neden bizler farklı seçimler ile ilgili Kutsal Kitap’ın bütün ayetleri tek konuymuş gibi yorumlayalım? Neden sonsuz sevgi armağanını, bu dünya için veya sırf bazı kişiler için verilen birkaç hediye ile karıştıralım? Örneğin: Yakup ve Esav durumunda “ilk doğanın” hakkı konusunda Tanrı hediyesini Yakup’a vermeye karar verdi. Ve bu kararı karşı konulmazdı; yani insan tarafından değiştirilemezdi. Ama “ilk doğanın” hakkı bu dünya için bir hediyedir; kurtuluşla hiçbir ilgisi yoktur!

Konuyla ilgilenen çoğu yazarlar “seçim” ve “önceden belirleme” ile ilgili Kutsal Kitap bölümlerini sanki hepsi yalnız sonsuz kaderden söz ederlercesine birmiş gibi değerlendirip yorumluyorlar. Ama önceki bölümlerde gördüğümüz gibi bunlar farklı iki kavramdır. Çoğu yazar yine bütün ayetleri tek bir seçim konusu varmış gibi (kurtuluş konusu) açıklıyorlar. Ama yine yukarıda gördüğümüz gibi seçim konuları ve amaçları çok farklı ve hatta birbirinden ilgisiz olabilirler! Dolayısıyla her bölümü ayrı ayrı ele alınmalı ve hangi seçim’den ve hangi belirlenme’den söz ettiğini tespit edilmelidir. Çünkü her ayrı seçim için Tanrı’nın koştuğu koşullar ve amaçladığı hedefler farklıdır!

Konumuzla ilgili en önemeli metinler Romalılar’da ve Efesliler’de bulunmaktadır. Buna ek olarak Selaniklilere yazılan İncil bölümleri ile beraber Timoteyus’tan ve Petrus’tan birkaç ayeti ekleyebiliriz. Son olarak İncil’in Vahiy bölümünün bize söyleyecekleri var. Yakarıdaki bölümlerde gerek Romalılar’da gerekse Efesliler’de konuyla ilgili olarak geçen kimi ayetleri yeteri kadar inceledik. Ama anlamını açmamız gereken daha başka ayetler vardır; özellikle Romalılar 9 – 11.bölümleri…


I. Romalılar 9-11’de SEÇİM:

Kuşkusuz konumuzla ilgili olarak en önemli metin Pavlus’un Romalılara yazdığı mektuptur. Orada seçim, amacını gerçekleştirmek üzere bir insan kitlesi içersinden Tanrı’nın ayırdığı grup ya da bireyler ile ilgili karardır. Örneğin; Pavlus’u birçok imanlının arasından elçi olması için ayırdı:“İsa Mesih'in kulu, Tanrı'nın Müjdesi'ni yaymak üzere seçilip elçi olmaya çağrılan ben Pavlus'tan selam”(Rom.1:1). Petrus da elçi olarak seçilmişti, ama ikisinin seçimlerinde hedefler farklıydı. Petrus İsrail’in kayıp koyunlarına, Pavlus ise diğer uluslara gönderildi (Gal.2:8). Bir kez daha seçim ile hedef arasında bir farklılık görebiliyoruz…

Ama Romalılar’da seçim konusu en ağırlıklı olarak 9 ile 11.bölümleri arasında işlenmektedir (Rom.8:29-30 hariç). Burada ana konu nedir? Bu sanıldığından önemli, çünkü konuyu doğru veya yanlış olarak tespit etmek yapılan yorumları kökünden etkilemektedir. Konu, kurtuluş için seçilenler mi? Yani kimin cennete kimin cehenneme gideceğine karar konusu mu işlenir? Hayır! Pavlus burada çok önemli bir soruya cevap verir. Eski Antlaşma’da Yahudilerin Tanrı’nın Halkı olduklarına dair bunca vaatler varken nasıl oldu da şimdi reddedilmiş görünüyorlar? Ve nasıl olur da şimdi diğer uluslardan insanlar, İsrailliler yerine Tanrı Halkı oluvermişler? Bu yüzden en başta, “Tanrı'nın sözü boşa çıktı demek istemiyorum. Çünkü İsrail soyundan gelenlerin hepsi İsrailli sayılmaz”diyerek hangi konu işlediğine açıklık getirmektedir (Rom.9:6). Ve aynı şekilde de Romalılar 11:1’de, “Tanrı kendi halkından yüz mü çevirdi?”diye sorarak bu bölümlerin can alıcı konunun altını çizmektedir.

Bundan sonraki ayetler kurtuluş açısından değerlendiriliyorsa, elbette birçok ayetin karşı konulmaz bir kurtuluş tarzı sunduğu yolundaki izlenimi verir. Ne var ki, hala Tanrı Halkı seçiminden ve reddinden, yani bu dünyada halkının yöneldiği bazı hedeflerden söz edilir. Bunun ana kanıtı ve örneği olarak Yakup ve Esav ile ilgili hadise açıklanır:

Çocuklar henüz doğmamış, iyi ya da kötü bir şey yapmamışken, Tanrı Rebeka'ya, "Büyüğü küçüğüne kulluk edecek" dedi. Öyle ki, Tanrı'nın seçim yapmaktaki amacı yapılan işlere değil, kendi çağrısına dayanarak sürsün”(Rom.9:11-12).

Bu ayetler Tanrı’nın yönetimi konusu açısından birçok yönden önemli ve bereketli ayetlerdir. Aynı zaman O’nun sadakatine güvenen bizler için de büyük cesaret sözleri içermektedir.Çünkü hem Rab’bin yaptığı işlerin başarısının, hem de O’nun bizlere olan bereketinin, insanların bozamayacağı bir şekilde Kendisine bağlı olduğunu gösterir. Rab insanın değişken kararlarını kendi planına dahil ettiği için ezelden tasarladığı amaca tam bir başarıyla ulaşır. Esav “ilk doğanın” hakkını hor gördü,68İsrail ise Mesih’i reddetti. Ama sonunda hem Yakup’u ve Esav’u bereketledi (Yar.27, 33), hem de sonunda İsrail’in reddini, kendileri için berekete dönüştürecektir (Rom.11:26).

Bizim hayatımızda da böyledir. Tanrı’nın net amacı bizleri kutsamaktır. Ama bazen hayatımızda her şey yıkılıyor sanki. Bu durumlarda bile Tanrı’ya tam bir ümit bağlayabiliriz. Çünkü bizi bereketleme amacı başarısızlığa uğramış gibi gözüken durumlarda bile Tanrı’nın sonunda hedefine ulaşacağı ve bizi bereketleyeceğine tamamen güvenebiliriz. Çünkü O sadıktır ve vaatlerini mutlaka yerine getirir! Kaldı ki, Biz sadık kalmasak da, O sadık kalacak. Çünkü kendi özüne aykırı davranamaz”(2Ti.2:13). Aynı şekilde İsrail’e verdiği vaatleri de yerine getirecektir. Elbette onlar (bizler gibi) bu bereketi hak etmezler. Ama Tanrı onların “hatalarını” ve sadakatsizliklerini bile daha da geniş ve kapsamlı bir bereketi meydana getirmek için kullanacaktır. Yani diğer ulusları vaatlere dahil etmek için kullandı! Romalılar 9-11 mesajı budur.

Böylece Romalılar 9-11, Esav ve Yakup’un değişken kararlarına bağlı kalmadan Tanrı’nın bütün ulusları kutsamak için geliştirdiği koşulsuz bir seçiminden söz eder: “Çünkü Tanrı, merhametini herkese göstermek için herkesi söz dinlemezliğin tutsağı kıldı”(Rom.11:32). Ama adım adım ilerleyelim… Burada seçimin amacı nedir? Daha çocuklar doğmamışken Tanrı amacını dile getirmişti (Yar.25:23):

RAB onu şöyle yanıtladı:

«Rahminde iki ulus var,

Senden iki ayrı halk doğacak,

Biri öbüründen güçlü olacak,

Büyüğü küçüğüne hizmet edecek.»”

Yani burada kimin kurtulacağından, kimin cehenneme gideceğinden söz edilmemektedir. Burada iki ayrı halk oluşturmaktan söz edilmektedir. Ve bu düşünce devamındaki ayetlerde, diğer ulusların neden seçildikleri konusunda Pavlus’un yürüttüğü mantığın zeminini oluşturur. Çünkü hem Yakup hem de Esav İbrahim’in soyundandır, ama Tanrı’nın halkı,“…olağan yoldan doğan çocuklar değildir; İbrahim'in soyu sayılanlar Tanrı'nın vaadi uyarınca doğan çocuklardır”(Rom.9:8). Nasıl ki Yakup bedende “ilk doğan” olmadığı halde, bütün görgü kurallarına karşın ama vaade dayanarak bu berekete ulaştıysa, diğer uluslar da İsrail’in bütün kurallarına karşın ama Tanrısal vaade dayanarak Tanrı Halkı olmak üzere seçilmişler:Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak(Yar.12:3, 7). Böylece diğer uluslar da vaade dayanarak İbrahim’in soyu konumuna yükseltildiler (Rom.9:24).

* * *

Buradaki seçim koşulsuzdur. Bunun altını çizmek için şüpheye yer bırakmayan çok net ifadeler kullanılmaktadır. Bu yüzden bir ‘önceden belirlenme’durumu, yani önceden kilitlenilen ve değişmeyecek olan bir hedef söz konusudur:

Çünkü Musa'ya şöyle diyor: "Merhamet ettiğime merhamet edeceğim, Acıdığıma acıyacağım." Demek ki bu, insanın isteğine ya da çabasına değil, Tanrı'nın merhametine bağlıdır”(Rom.9:15-16).

Demek ki Tanrı dilediğine merhamet eder, dilediğinin yüreğini nasırlaştırır. Şimdi bana, "Öyleyse Tanrı insanı neden hâlâ suçlu buluyor? O'nun isteğine kim karşı durabilir?" diyeceksin”(Rom.9: 18-19).

“…Çömlekçinin aynı kil yığınından bir kabı onurlu iş için, ötekini bayağı iş için yapmaya hakkı yok mu? Eğer Tanrı gazabını göstermek ve gücünü tanıtmak isterken, gazabına hedef olup mahvolmaya hazırlananlara büyük sabırla katlandıysa, ne diyelim? Yüceltmek üzere önceden hazırlayıp merhamet ettiklerine yüceliğinin zenginliğini göstermek için bunu yaptıysa, ne diyelim?”(Rom.9:21-23).69

Bu ayetlerde, bir taraftan Tanrı’nın nasırlaştırdığı veya merhamet ettiği insanlardan, diğer taraftan da “onurlu iş için” vebayağı iş için”aynı“kil yığınından”seçtiği insanlardan söz eder. Bir seçimden çok bir eleme söz konusudur! Yani, yeni bir oluşum bütün insanlar arasında yeni bir grup seçmek yerine (seçim), belli başlı bir hedefe ulaşmak için var olan bir insan gurubunun içinden birkaç kişiyi ayırmak söz konusudur (eleme). Putlara diz çökmeyen yedi bin kişinin örneği de bundandır... (1Kr.19:18; Rom.11:4).

Nasırlaşma örneği olarak Firavun’dan söz eder… Acaba Rab Firavun’u “Müjdeyi” kabul etmemesi için mi nasırlaştırır? Bunun yerine işin özü, İsrail halkının serbest bırakılmasını ve böylece bir ulus olarak organize olmasını sağlamak değil miydi? Aynı şekilde “gazap kapları”ndan veya “merhamet kapları”ndan söz edişi, insanların sonsuz kaderinden mi söz eder…? Bölümün esas konusu neydi? Halkın seçimi ve reddedilişi! Halkın yüreğinin nasırlaşması kendinden kaynaklanır (“Söz dinlemeyen asi bir halka bütün gün ellerimi uzatıp durdum”; Rom.10:21). Tanrı’nın yaptığı tek şey, “halk sayılmayan bir halkla”onları kıskandırarak (gayrete getirerek) bu sertliğin ileri safhaya ulaşmasını sağlamaktır (Rom.10:19; 9:25-26). Kutsal Kitap’ta “kıskandırmak” (gayrete getirmek) ile “nasırlaştırmak” aynı amaçla kullanılmaktadır. Yani Tanrı yüreği nasırlaşan kişinin kararını zorlamaz ama onu körükler; Firavun’un durumunda gönderdiği belalar ile onu kışkırttı; Yahudilerin durumunda diğer ulusları seçmek aracılığıyla onları kıskandırdı. Ama Tanrı bunu yapıyor çünkü yüreklerinde böyle bir eğilim zaten vardı! Kendisi kıskanç duygularına doğrudan sebep olmadığı gibi, nasırlaşmanın sorumlusu da değildir. Söz konusu olay Firavun’un yüreğindeki veya İsrail halkının yüreğindeki eğilimlerini suyun yüzüne çıkarmaktan öteye gitmez.

Başka bir deyişle Romalılar 9–11, ne kurtulan ne de cehenneme giden kimseden söz etmez. Aksine meyve vermeyen halkın reddedilişini kışkırtmak ve Tanrı “yüceliğinin zenginliğini” gösterecek yeni birhalkı oluşturmaktan söz eder. Yahudiler reddedildi (ulus olarak mahvoldular), diğer uluslar ise seçildi (Rom.9:24). Ama bu seçim, kurtuluş için bir seçim olmadığından bütün Yahudilerin mahvolduğu (cehenneme gittiği), ya da bütün diğer uluslar şimdi kurtulduğu (cennete kavuştuğu) anlamına gelmez!

Pavlus bütün bu benzetmelerinin hedefini net açıklıyor:“Sonuç ne? İsrail aradığına kavuşamadı, seçilmiş olanlar ise kavuştular. Geriye kalanlarınsa yürekleri nasırlaştırıldı”(11 :7). Neden? Çünkü Mesih’te sürçtüler (Rom.9:23). Burada sözü edilen nasırlaşma İncil’e inanmayan kişilerin yürek katılığı değil, Yahudi halkının Mesih’i reddetmesi olayıdır. Konu Firavun’un nasırlaşması bile değildir. Firavun’un bahsi yalnız bir örnektir.

Buna şöyle itiraz edilebilir: “Mesih’i reddedenler yıkıma gitmezler mi? Öyleyse kurtulup kurtulmamak da söz konusudur.” Tespit genel anlamda doğru olsa da, bu bölümün konusu ve amacı kimin sonsuz yıkıma gideceğini değerlendirmek değildir. Konu, Tanrı’nın kimi insanları, yüreklerindeki eğilimlerine göre bu eğilimlerini yerine getirmeleri için önceden belirlemiş olduğudur (bkz. Yşa.63:17). Bu yüzden de onlar yeryüzünde Rab’bi temsil eden halk olarak reddedilmişleridir. Bu halk zaten ağızlarıyla Tanrı’yı över ama yürekleri O’ndan uzaktı (Mat.15:8). Reddediliyorlar çünkü Tanrı’nın ismini anmak beraberinde önemli sorumluluklar getirir (1Ti.2:10; Tit.1:16). Tanrı burada onları cehenneme gönderdiğini değil, yüreklerinde saklı duyguları gün ışığına çıkarttığını vurgular. Ve bu duygular onları imanı inkar edecek noktaya kadar götürür.

Dahası; yüreği nasırlaşmış Yahudilerden söz ederken, bireylerden değil, onların genel toplamından söz etmektedir. Pavlus’un kendisi Yahudi’dir ve buna rağmen yeni Tanrı Halkının (yani Kilisenin) bir üyesiydi…

Burada İsrail’in seçimi veya reddini örneklemekten, ya da bütün dünyanın söz dinlemezliğe tutsak edildiği ilkesine dayanarak bütün dünyaya gösterilen merhamete sarılanların (Rom.11:32) tamamen lütufla seçildiklerini kanıtlamaktan (Rom.11:6) başka bir amaç yoktur! Çünkü Tanrı, merhametini herkese göstermek için herkesi söz dinlemezliğin tutsağı kıldı(Ro.11:32). Herkes nasırlaşır ve herkese merhamet gösterilir. Ne var ki, birinci ifade herkesin cehenneme gittiği anlamına gelmediği gibi, ikincisi de herkesin kurtulduğu anlamına da gelmez. Burada daha çok Tanrı’nın tedarikçi yönetimi ima edilmektedir. Buna göre büyük harflerle yazılan Tanrı tasarısını gerçekleştirirken, küçük harflerle yazılan ayrıntılarda herkese fırsat tanımaktadır. Sonuç olarak herkes aynı nasırlaşma sürecinden geçer, herkes de merhamete kavuşma fırsatına erer… Fırsatı değerlendirenler de, hak etmedikleri halde Tanrı Halkına kabul edilmektedirler!

* * *

Bütün bu konularda ‘çağrı’ anahtardır. Gerek Esav ve Yakup’un durumunda, gerekse de İsrail ve diğer ulusların durumunda çağrı kurtuluş için değil, mirasçı (Tanrı halkı) olmak içindir.AyrıcaTanrısal çağrı yalnız seçim zincirinin bir halkası değildir. Kolyenin kilit rolünü gören halkadır: kilidi açarsan koliye boyunda durmaz, bağlarsan koliye tamamlanır. Bu yüzden yukarıda aktardığımız ayette gayet net belirtildiği gibi, “Tanrı'nın seçim yapmaktaki amacı yapılan işlere değil, kendi çağrısına dayanarak sürsün” denilmektedir (Rom.9:11). Tanrı’nın amacı sürmesi için çağrı gerek… Bu da, çağrıya olan cevaba göre insan sorumluluğunu (insan işlerini değil, kararını) devreye sokar. Tıpkı Esav kutsamayı küçük gördüğü için (kendisi çağrıyı geri çevirmiş oldu) reddedildiği gibi, İsrail Mesih’in çağrısına kulak vermediği için de reddedilmiştir.70

Burada vurgulanmakta olan konu şudur: Tanrı tasarısını gerçekleştirirken, çağrısına insanın verdiği özgür cevabı yok saydığı değil, insan işlerini bir hak olarak kabul etmediğidir: Öyle ki, Tanrı'nın seçim yapmaktaki amacı yapılan işlere değil, kendi çağrısına dayanarak sürsün”(Rom.9:11).

Ayet diyor ki, çağrı olmadan –dolayısıyla da, çağrıya cevap olmadan– Tanrı’nın seçim amacı “sürmezdi”. Bunu Tanrı söylüyor… Her ne kadar amacını ezelden beri saptamıştır, amacının gerçekleşmesini hem zamana hem de çağrıya bağladı. Çağrıya olan insanın cevabı; Tanrısal ile insansal boyutu, zamansızlık ile zamanı… birbirleriyle bağlıyan halkadır. Bununla Tanrısal amacı başarısızlığa uğrayabileceğini mi söylemek istiyoruz? Hayır! Bundan çıkaracağımız tek anlam şudur: Tanrısal amaç çağrı aracılığıyla sürmek üzere tasarlandı.

Çocuklarıma bir topla bir boya kutusunu gösterirken amacım, büyük oğluma baskı yapmadan boya kutusunu seçtirmek ise, kendisi topu tercih edebilir ve amacım başarısız olur. Ama amacım somut bir şey seçtirmek değil, yüreğindeki tercihi anlamak için neyi seçeceğini görmekse, kutuyu veya topu seçsin, amacım başarıya ulaşır. Çünkü ben onun tercihini öğrenmek istedim, hediyeleri onlara sunarak yüreğindekini ortaya çıkarmış oldum. Tanrı da Esav’un yüreğindekileri bilir ve ondan bir karar isteyerek günün ışığına çıkarır!

Ben çocuklarıma boya kutusu ile topu sunmazsam, onlar da bir şey seçmezler. Tanrı Esav’u bir karar noktasına sürüklemeseydi, ilk doğan hakkını küçük gördüğü halde reddetmezdi. Böylece O çağrı ile durumun netlik kazanması için durumu “zorluyor”. Bu sayede amacı çağrı sayesinde sürer…

Tanrısal amaç insanin yüreğindeki gizli kalanı ortaya çıkarmak olduğu için, başarısız olması mümkün değildi. Bir şey için “sürmesi gerekir” diyorsak, bunu söylemekle “sürememesi” olasılığını kabul etmiş oluruz. Eğer amaç belli bir şey seçtirmekse risk gerçektir; aksi halde bir seçim yaptırmaksa, çağrıya olumlu veya olumsuz bir cevap almaksa, hedefine mutlaka ulaşırız. Esav durumunda çağrıya alınan cevap olumsuz oldu ve böylece Tanrısal amacı sürdü… Çünkü Tanrı Esav’un reddini planına dahil etmişti ve bunun ortaya çıkması için onu çağırdı!

Tanrı'nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O'nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!”(Ro.11:33).

* * *

Çağrı, Tanrı Halkı statüsünü miras almaya yönelikse de, Romalılar 9–11. bölümlerde her sefer sonsuz kurtuluş kavramından tümüyle bağımsız değildir. Elbette bu bölümlerde kurtuluştan söz edilmekte, ama Tanrı geri alınmaz fermanlar ile ilgili olarak söz edildiği yerlerde birebir insanların kurtuluşu değil,71İsrail toplu olarak (Rom.11:2), yani halk olarak yeniden kurtulup kurtulmaması söz konusudur:

Kardeşlerimin, soydaşlarım olan İsrailliler’in yerine (kurtulsunlar diye)ben kendim lanetlenip Mesih’ten uzaklaştırılmayı dilerdim” (Rom.9:3); “Kardeşler! İsrailliler'in kurtulmasını yürekten özlüyor, bunun için Tanrı'ya yalvarıyorum”(Rom.10:1);“Böylelikle belki soydaşlarımı imrendirip bazılarını72kurtarırım” (Rom.11:14); “…Sonunda bütün İsrail kurtulacaktır”(Rom.11:26).

Romalılar 10 ve 11.bölümü bu açıdan değerlendirdiğimizde, yani söz konusu seçimin kurtuluş için bir kadercilikten değil yeryüzünde Tanrı halkı ayrıcalığına kavuşan topluluktan söz ettiğini kavradığımızda anlaşılmayacak bir şey yoktur…“Aynı şekilde, şimdiki dönemde de Tanrı'nın lütfuyla seçilmiş küçük bir toplulukvardır”(Rom.11:5).

Birebir insanlar için (hem Yahudi hem Grekler için; Rom.10:12) sonsuz kurtuluş ile ilgili ayetler söz konusu olunca yine çağrı ve buna cevap insan sorumluluğu (hem mesajı duyan hem de mesajı yayanların açısından) çok net bir şekilde ortaya konmaktadır:

İsa'nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı'nın O'nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur. "Rab'be yakaran herkes kurtulacak." Ama iman etmedikleri kişiye nasıl yakaracaklar? Duymadıkları kişiye nasıl iman edecekler? Tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl duyacaklar? Sözü yaymaya gönderilmezlerse, sözü nasıl yayacaklar? Yazılmış olduğu gibi: "İyi haber müjdeleyenlerin ayakları ne güzeldir!"”(Rom.10:9-10, 13-15).

Rab’bi çağıran herkes kurtulacaktır. “Rab’bin kendisine yakarması için zorlayacağı herkes kurtulacaktır” gibi bir şey söylememektedir... Gerek Rab’bin ismini çağırmak, gerekse Rab’bin çağrısını Müjde’yi duymayanlara ulaştırmak insanın sorumluluğundadır. Elbette insan bu sorumluluğuna kulak verebilir ya da duymazlıktan gelebilir, ama buna göre herkes hesap verecektir!

Sorumluluğunu üstlenen olmasa, “Nasıl duyacaklar? … Nasıl iman edecekler? … Nasıl yakaracaklar?”Eğer tanrısal seçim karşı konulmaz ise haberi yayan olup olmamasının ne önemi var? Tanrı bir şeyler ayarlayıp onları Kendine çekmek için karşı koyamayacakları bir yolu bulacaktır! Müjdeciler göndermek için Pavlus’un buradaki ısrarı, haberci olmasa duyan da olmaz fikrini vurgular. “Gidin seçilmişleri bulun” demiyor. “Gidin herkese duyurun ki iman edenler olsun” diyor! Aksi takdirde seçime kavuşmak ve kurtulmak fırsatını kaçırırlar! Romalılar 10:9-17 açık vurgusu budur. Tersini iddia etmek bu ayetleri anlamamaktır.

Romalılar 9 ile 11.bölümlerinden geri kalan ayetlerde de bir kez daha Tanrı’nın koşulsuz egemenliği ile insanın özgür iradesi ve sorumluluğu arasındaki dengenin çok net ortaya konulduğunu görüyoruz. Romalılar 9 ile 11.bölümde karşı konulamayan bir ilahi takdir vardır. Ama bu, kimin kurtulup kimin kurtulamayacağı ile ilgili değildir, Tanrı’nın bir şekilde herkesin “söz dinlemezliğin tutsağı” olduğunu gösteren (Rom.11:32) ve bu yüzden, hiç kimsenin övünemeyeceğini kanıtlamaya yönelik bir tasarıdır. Artık ne ‘Grek’ ne de ‘Yahudi’, yani farklı ulusların veya ulus farklılıklarının önemi yoktur, “aynı Rab hepsinin Rabbidir”(Rom.10:12). Tanrı seçilmişliğin kapısını kimseye kapamadığını şüphe götürmez bir şekilde de vurgular: “Kendisine yakaranların tümüne eli açıktır” (Rom.10:12’nin devamı) ve bu şekilde onları, yani herkesimerhamete kavuşturur (Rom.11:32).

Tanrı böylece kendisine “ruhta ve gerçekte tapınanları aramaktadır” (Yu.4:23). Tanrı “arıyorsa”, “bulmaya” çalıştığı demektir; ve bulmak sadece insan cevabı özgürse mümkündür! Her ne kadar O ezelden bu cevabı bilse ve teşvik etse de…

Böylece Romalılar 9-11 karşı konulmaz bir mahkumiyetten değil, tedarikçi yönetimine göre bütün insanlar için Tanrı’nın beslediği merhametten söz eden bir bölümdür. Tanrı insanların yüreklerindeki niyetlerini ortaya çıkarmak için, çeşitli yargılar, lütuflar ve çağrılar ile onları “kıskandırır”, “nasırlaştırır”. Karşı konulmaz olan şey, insanın yüreğindeki kötülüklerdir ve bunları ortaya çıkarmak için Tanrı’nın yöntemidir. Maalesef, başka türlü insanoğlu kendi gururundan vazgeçip Tanrı’nın lütfuna sarılmıyor. Ne yazık ki, çoğu zaman bu kadar güzel bir bölüm sadece katı teolojik görüşler savunmak için kullanılmıştır! Halbuki Tanrı’nın merhametini hayretler verici bir yücelikle gösteren son derece önemli ayetlerdir…

* * *

Bu genel değerlendirmelerden sonra şimdi Romalılar 9-11.bölümlerinin farklılığını aşağıdaki maddelerde net bir dile özetlemeye çalışalım:












Kurtuluşa yönelik seçim ile Tanrı Halkını oluşturmaya yönelik seçim birbirleriyle örtüşebilir, ama aynı şey değiller. Yani Tanrısal yönetiminin aynı alanına girmiyorlar. Romalılar 9-11, karşı konulamayan bir seçim doğrultusunda Tanrı halkını yeniden yapılandırmaktan söz eder ama bu, kurtuluş için karşı konulamayan bir seçim değildir!

* * *

Romalılar 9–11 bölümü, anahtar ifadelerin aralarındaki bağlantılarını göstererek özetlenebilir:


  1. Çağrı (9:7,11,24; 11:29), vaat (9:4,8-9);

  2. Tek rahim (9:10), tek kil hamuru (9:21), tek zeytin ağacı (11:16-24);

  3. İşler (9:11,32; 11:6), çabalayan (9:16), ardından giden (9:31-32);

  4. Nasırlaştırmak (9:18: 11:25), kıskandırmak (10:19; 11:11-14), itaatsizliğin tutsakları (10:30,32), sürçmek (9:32; 11:11) ve suç (11:11,12);

  5. İman (9:30,32; 10:6,8,17; 11:20), ardından gitmeyen (9:30), aramayanlar (10:20);

  6. Merhamet (9:15-18,23; 11:30-32), lütuf (11:5,6);

  7. Karşı konulmaz (9:19), önceden hazırlananlar (9:22-23).


Buna göre: Aynı halk için (tek rahim, tek hamur, tek zeytin ağacı) Tanrı’nın yaptığı çağrı; bir taraftan sözde kendi ‘sevaplarıyla’ (hak edişleriyle) vaade ulaşmaya çalışanları nasırlaştırır, diğer taraftan ise, layık olmadıklarını kabul edip çağrıyı imanla kabul edenlere merhamet ve lütuf kapılarını açar. Birinciler kendi nasırlaşmasına karşı koyamazlar. İkinciler ise aramazken bulur, ardından gitmezken vaade ulaşırlar… İşte seçilip reddedilmekten kurtulan halk budur!

* * *

Aynı şekilde iki anahtar ayet birbiriyle karşılaştırılarak Romalılar 9–11 bölümlerinin mesajı özetlenebilir:

Söz konusu ayetler Romalılar 9:18 ve 11:32 (yine bu ayetlerin yorumu Tanrı halkı ile ilişkilidir). İlk ayette Tanrı bazılarınamerhamet eder, diğerleriniise nasırlaştırır… İkinci ayette herkes söz dinlemezliğin tutsağı edilir(nasırlaşır) ve aynı zamandaherkesemerhamet kolları açılır. Zıt gibi görünen bu iki ifade nasıl bağdaşır?

Herkes Tanrı’nın önünde başarısızdır ve O, herkese merhametini sunar. Kabul edenler merhamete erer, reddedenler nasırlaşırlar. Bu tepkiyi zorlayan Tanrı’nın kendisidir. Bunu nasıl mı yapar? Vaat aracılığıyla (İsmail ile İshak), çağrıda bulunarak (Esav ile Yakup), tövbeyi emrederek (Firavun ile İsrail), ulusları seçerek (İsrail ile kilise), İsrail’i yeniden seçerek... Doğal hakka sahip görünen tarafın nasırlaşması, onun yerine “doğaya aykırı”olanın kabul edilmesine yol açar (Rom.11:24). Pavlus’un bu bölümlerde sunduğu örnekler bunu net olarak ortaya koymaktadır. İsmail doğal yoldan doğan çocuktur, Ihsak ise doğaüstü yoldan doğar; Esav ilk doğandır, Yakup ikinci sırada doğduğu halde ilk doğanın hakkını alır; Firavun doğal efendidir, İsrail doğaüstü bir şekilde kurtulur; İsrail antlaşmanın doğal mirasçısıdır, uluslar ise olağanüstü bir şekilde antlaşmaya dahil edilirler; Kilise evrensel Müjde’nin doğal temsilcisidir, İsrail tekrar beklenilebilenin tersine kabul edilir…

Böylece ‘olağan’ tarafın başarısızlığı, ‘olağan dışı’ tarafın seçilmesine yol açar. Tanrı hepsini söz dinlemezliği tutsağı yapmak yoluyla hepsine merhamet edebilir. İsmail İshak’la alay eder ve reddedilir (Yar.21:8-12), Esav ilk doğanın hakkını satar ve onu kaybeder (İbr.12:26), Firavun İsrail’e baskı yapar ve kendisine geri teper (Çık.1:9-16 ile böl. 11), İsrail Mesih’teki Tanrısal kurtuluş planını reddeder ve nasırlaşır (Rom.9:30-10:4; 10:19; 11:14, 25), diğer uluslardan iman edenler İsrail’e karşı böbürlenir ve ‘zeytin ağacı’ndan kesilebilirler (Rom.11:17-22). Böylece herkes Tanrı merhametini hak etmediğini kanıtlamış olur ve bu, merhamete erebilmek için aranan mutlak koşuldur!

İsrail’in bu dönemde kısmen reddedilmesinin ve Mesih’in ikinci gelişinin yakınlarında tekrar kabul edilmesinin sebebi budur (Rom.11:25). İşte Romalılar 9–11’in mesajı!


II. Tanrısal seçimlerde hedef kitleleri, koşullar ve amaçlar…

Sürekli birilerini seçip birilerini reddetmekle uğraşmak ne kadar can sıkıcıdır! Seçim ile ilgili hedef kitleleri, koşullar ve amaçlardan söz etmek ne denli gereksiz görünebilir! Sanki Tanrı kozmik bir fabrikanın üretim zincirinde hatasız parçaları hatalılardan ayırmaktan başka bir işi yokmuş gibi…

Ama merhameti bol olanTanrı bizi çok sevdiğiiçin, …Tanrı bizi Mesih İsa'da, Mesih'le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu”(Ef.2:4,6). Tanrı’nın ‘derdi’, “Aman bir an önce cennetteki koltukları doldurayım da bu iş bitsin” değildir. Kendi sevgisi öylesine büyük ki, herkesi arar, herkesi çağırır ve herkesi kabul etmeye hazır! Tanrısal seçim, adeta can sıkıntısından işleri zora sokan resmi daire memurların elinde değildir. Tanrısal seçim, yüreği sevgiden taşan Tanrı’nın, insan yüreğini Kendi görkemiyle doldurma sevdasıdır. Kendisi cennete isteksiz, zoraki bir kalabalık toplamamaktadır. O, yaşamlarının amacı, Tanrı sevgisini doyasıya tatmak olan bir aileyi toplamaktadır!“Bakın, Baba bizi o kadar çok seviyor ki, bize "Tanrı'nın çocukları" deniyor!” (1Yu.3:1). Böylece O’nun kimi, neden ve nasıl seçtiğini incelemek, yolculuğumuzu zorlaştıran teolojik çukurlarına düşmek değil, Tanrısal sevginin derinliklerine dalmaktır. Hak edilmeyen bu sevgiyi keşfetmek, imanlının yüreği için asla tükenmeyen bir ruhsal pınardır. Çünkü bizi insan üstü ve fedakar bir teslimiyet ve yaşama zorlayabilen tek şey “Mesih'in sevgisidir” (2Ko.5:14).

Nasıl kendisine övgüler sunmayalım? Birincisi, bizi seçmeyi tenezzül ettiği için… Bunu bile yapmayabilirdi; günahtan sonra bütün insan ırkını hakkıyla yok edebilirdi. İkincisi, seçimini yaparken özgür irademizi çiğnemediği için sonsuz teşekkür borçluyuz. Üçüncüsü, çağrısı öylesine geniş, derin ve yücedir ki, insanın her türlü kavrayışını fazlasıyla aşar (Ef.3:18-19). Bu yüzden insanları seçerken Tanrı’nın uyguladığı prosedürü anlamak özel bir çaba gerektirmesine şaşmamalıyız. Ve ne kadar çaba gösterirsek gösterelim, asla sevgisinden kaynaklanan bütün bu koşullar ve hedeflerin derinliklerini tüketemeyeceğiz. Bu yüzden konuyu özet halinde vereceğiz; ama son derece önemli bir özettir bu…

* * *

Seçim ile ilgili Kutsal Kitap’ın her bölümü, seçimin gerçekleşmesi için Tanrı’nın belirlediği koşullar veya ön koşullar, hedeflediği bireyler veya insan kitleleri, ve hizmet ettiği amaç ile elde etmeye çalıştığı sonuçlar açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Böylece her ne kadar aralarında benzerlikler olabilirse de her seçim, önkoşullar(yani, seçilmişlerde aranan hazırlık şartları), insan kitlesi(yani, seçilmişlik kapsamına giren halk veya bireyler) ve hedefler(yani, ulaşılması planlanan sonuç) açısından bağımsızdır, ya da en azından farklıdır. Demin incelediğimiz Romalılar 9.bölümünü ele alacak olursak:

Ne var ki, bu durumda bile diğer ulusların seçimi (kurtuluş açısından) yalnız diğer uluslara ‘sınırlı’ bir seçim değildir. Çünkü diğer ulusların döneminde Rab’be gelen Yahudiler de Tanrı Halkı kapsamına girerler. Bu seçim kurtuluş açısından ‘karşı konulmaz’ da değildir! Çünkü diğer uluslardan olan herkes Rab’be gelmez ve dolayısıyla Tanrı Halkı kapsamına herkes de girmez... Diğer taraftan bir grubun veya ailenin Tanrı Halkı olarak önceden belirlenmesi sınırlı bir seçimdir. Tanrı önce İbrahim’i seçer. Neye dayanarak? İbrahim’in ailesi putperestti (Yşu.24:2). Tanrı İbrahim’in komşusunu çağırmadı ve burada Tanrısal seçim çağıranın salt amacına bağlıdır. Rab’bin amacı, Babil’deki isyana karşılık olarak bütün dünyaya kutsamanın aracısı olacak bir aileyi kendisine ayırmaktı… Böylece kurtuluş için seçim koşullu, ama İsrail’in seçimi koşulsuz olduğunu görürüz.

Bir önceki bölümde incelemiş olduğumuz Efesliler ile ilgili ayetleri ele alırsak:

Söyledik ya! ‘Mesih için’ seçilmek ile ‘Mesih’TE’ seçilmek aynı şey değildir. “İçin” dersek Mesih ulaşılacak hedef olur; “O’nda” dersek Mesih’te konumlanmak aranan önkoşuldur, seçimin gerçekleştiği dayanaktır. Tanrı Mesih’te olacak olanları toplu halde seçmek için Kendini kısıtlamaya karar verir ve kurtuluş trenine binip binmemeyi onlara bırakır. Aynı zamanda kurtuluşlarının aracını ezelden belirler: Mesih’te olmak. Bu lütuf bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa'da bağışlanmış”(2Ti.1:9).Ezelde karar verilen şey, insanların birebir seçmek değil, aksine Mesih’tebütün insanlığa Tanrı lütfunu sunmaktır.

Mesih Nuh’un gemisi gibidir; lütuf gemidedir ve gemi dışında tufan ve yıkım var. Böylece ezelde verilen karara göre lütuf birebir kurtulanlara verilmiyor, “gemiye” binen topluluk orada lütfa kavuşur ve kurtulur; çünkü lütuf ezelden “gemidedir”. Diğer taraftan da Rab kimi bireyleri seçer (Yakup ve Esav durumunda olduğu gibi) ve çağrısına göre “geminin” hangi bölümünde duracakları önceden belirler; geminin güvertesinde mi, bodrumunda mı, bir kamarada kilitli mi, ufku gözlem yerinde mi, yoksa ahır bölümlerinde hayvanların pisliklerini temizleyerek mi? Ama bu farklı bir seçim konusudur…

Kısmen de olsa incelediğimiz bir başka metin Romalılar 8:29-30’dur;

Kutsal Kitap’ta ‘tanımak’, yalnız birinin varlığından ve hareketlerinden haberdar olmak değil, ancak o kişiyle canlı bir bağ yaşamak demektir; yani “önceden bildiği kişiler”dediğinde yeniden doğuşu yaşamış kişilerden söz ettiği anlaşılabilir. İşte insanları Kendi benzerliğine dönüştürmek için Tanrı’nın aradığı önkoşul budur. Yani O, Oğlu’nun suretini taşıyacak olan kişilerin tövbesine karar vermez, aksine tövbe edecek olanların Oğlu’nun benzerliğine dönüşmelerini belirler. Bu zamana bağlı bir etki-tepki ilişkisi değil, ikinci bölümde seçim sürecindeki ‘bağımlılık ilişkisi’ veya ‘dayanışma sureci’ olarak isimlendirdiğimiz olaydır (bu kitabın 3.bölümü).

Yani Tanrı önce bildi, insanlar ise sonradan O’na teslim oldular. Zamanlama böyledir. Ama Tanrı, kendi hür isteği uyarınca kişileri önceden programlamadı, Kendini onların alacağı karara bağladı.73Yapmayabilirdi ama öyle yapmayı tercih etti. Önceden bilmek veya sevmek, bu yüzden bu kadar Tanrısaldır; çünkü O, son karara müdahale etmeden insanın ne yapacağını önceden bilebilir!

Önceden belirleme –zaman dışında bulunan Tanrı’nın takdirinde– O’nun önbilgisine değil, amacına bağlıdır ve bu amaç doğrultusunda kişinin Rab’be gelmesini şart koşar. Zaman sınırları içindeki insan bakış açısından belirleme halkalarının farklı dizildikleri gibi gözükebilir (önce Tanrısal karar, sonra önbilgisi, sonra insan kararı), ama Tanrı insana eylemlerinin sorumluluğunu yüklediğine göre Tanrısal Karar ile insan kararı zaman içersinde ayrı, ama Tanrısal planda birlikte işliyorlar! Bu yüzden kurutuluş için önceden belirleyenlerin (sıraya konanların) hepsi iman ettiler der(Elç.13:48).74

Böylece seçilmişliğe ait etkenlerin zaman içindeki sıralaması, aynı etkenlerin etki-tepki veya bağımlılık ilişkisini belirlemediği açıkça görülmektedir.Sonuç olarak insan iradesini ilahi takdiri kısıtlamadığı ve ilahi takdir insan iradesini yok saymadığını diyebiliriz.

Aksini söyleseydik aynen Tanrı insanın da günaha düşeceğini bildiği için, günaha sebep olduğunu kabul etmek gibi olurdu. Oysa ki herkes, insan günahının Tanrı’nın önbilgisinden kaynaklanmadığı konusunda en ufak bir kuşku duymaksızın hemfikirdir! Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz”(Yak.1:13). Aksi iddia edildiği takdirde şöyle garip bir sonuca varılır: Tanrı insanın günaha düşeceğini bildiği için, kendi gücü bunu engellemeye yetmezdi; çünkü olacağını bildiği şey mutlaka olur. O zaman Tanrı’nın kendisi bir iradeye sahip olamadan kendi bilgisinin esiri olurdu… Hayır! Tanrı’nın önbilgisi geleceği ipotek etmez. Kendisi için geçmiş ile gelecek arasında bir fark yoktur. Bu yüzden gelecekte olacaklarını bilmesi, geçmişte bunun değişmeyecek bir kadere kenetlendiği anlamına gelmez…

* * *

Kutsal Kitap’ın Tanrısal seçimle ilgili diğer bölümleri bu şekilde değerlendirdiğimizde, bir bütün oluşturan çok renkli manzaralar ve seçim ufukları ortaya çıkmaktadır. Kurtuluştan tut onurlu hizmetlere kadar geniş bir seçenekler yelpazesi söz konusudur.

Örneğin, kurtuluşa ilişkin:

Ama biz, ey Rab'bin sevdiği kardeşler, sizler için her zaman Tanrı'ya şükran borçluyuz. Çünkü Tanrı, Ruh aracılığıyla kutsal kılınıp gerçeğe inanarak kurtulmanız için sizi ta başlangıçtan seçti. Rabbimiz İsa Mesih'in yüceliğine kavuşmanız için, bildirdiğimiz Müjde'yle sizi bu kurtuluşa çağırdı”(2Se.2:13-14).

Kutsal Ruh’la kutsal kılmak, kurtarış sürecine düşen Tanrı’nın payıdır. Bunda kuşku yoktur ve bu tümüyle O’nun inisiyatifinden kaynaklanmaktadır. Ne var ki, inanmak tamamen insanın seçimidir. Tanrı onların yerine inanmadığı aşikardır. Elbette O, çağrı esnasında Selaniklilerin ruhsal gözlerini aydınlattı. Ama kapı içeri ilk adım atmaya karar veren insandır. Böylece başlangıçtan (ezelden) seçilenlerin sayısı iman edecek kişiler kadar geniş tutulmaktadır.

Onurlu ve onursuz hizmetlere gelince:

Ne var ki, Tanrı'nın attığı sağlam temel, "Rab kendine ait olanları bilir" ve "Rab'bin adını anan herkes kötülükten uzak dursun" sözleriyle mühürlenmiş olarak duruyor. Büyük bir evde yalnız altın ve gümüş kaplar bulunmaz; tahta ve toprak kaplar da vardır. Kimi onurlu, kimi bayağı iş için kullanılır. Bunun gibi, kişi de kendini bayağı işlerden arıtırsa, onurlu amaçlara uygun, kutsal kılınmış, efendisine yararlı, her iyi işe hazır bir kap olur”(2Ti.2:19-21).75

Romalılar’da Pavlus kimin onurlu işler, kimin bayağı işler için kullanılacağını Tanrı’nın takdirine bağlı gösterirken (Rom.9:21-23), Timoteyus’ta aynı konuyu insanın kendisini bayağı işlerden arıtmasına bağlı göstermektedir. Romalılarolaya Tanrısal egemenliğin bakış açısından yaklaşır; Timoteyus ise, “Rab kendisine ait olanları bilir”diyerek Tanrı’nın bakış açısını kısaca verdikten hemen sonra insan bakış açısını verir: Rab'bin adını anan herkes kötülükten uzak dursun.”Kutsallaşmada ve onurlu hizmette hem Tanrı’nın takdiri %100 etkindir, hem de insanın eylemlerine %100 sahip çıkmalıdır!

Diğer taraftan farklı seçimlerin önkoşulları ve sonuçlarını birbirleriyle karıştırmamak çok önemlidir (ne armutları elma ağacına, ne de elmaları armut ağacına mal edebiliriz). Tanrı Halkının seçimi veya onurlu hizmetin seçimi ile ilgili ayetler, kurtuluşla ilgili seçilmişliğe ilişkin gösterilemez. Aynı şekilde Mesih’in benzerliğine dönüştürülmekten söz eden ayetleri, kendileri istemezlerse dahi seçilmişleri cennete taşıyan bir kadercilikmiş gibi yorumlanmamalıdır.

Ne var ki, bu bölümde ciddi bir uyarı vardır: daha alçak topraklar arayan nehir suları kendi yatağını çizdiği gibi, gerçek seçilmişlik beraberinde gerçek bir tövbe (yeniden doğuş) getirir ve kaçınılmaz olarak kutsal bir yaşam meyvesini verir. Yeremya 32:40 ayetindeki harika vaat uyarınca: “Onlarla kalıcı bir antlaşma yapacağım: Onlara iyilik etmekten vazgeçmeyecek, benden hiç ayrılmasınlar diye yüreklerine Tanrı korkusu salacağım.”Çobanın gerçek koyunları O’nun sesini işitir ve izlerler (Yu.10:27); sonsuz yaşama sahip olanlar bunlardır. İmanlı kişi kötülükten sakınmak için gayret göstermeli ve yalnız bu şekilde ezelden seçildiği kanaatine varabilir: Bunun için, ey kardeşler, çağrılmışlığınızı ve seçilmişliğinizi kökleştirmeye daha çok gayret edin. Bunları yaparsanız, hiçbir zaman tökezlemezsiniz”(2Pe.1:10). İbraniler mektubu aynı mesajı vurgulamaktadır: Umudunuzdan doğan tam güvenceye kavuşmanız için her birinizin sona dek aynı gayreti göstermesini diliyoruz”(İbr.6:11).

Unutmayalım; Kutsal Kitap seçilmişlik konusunda tartışmalara girmez. Amacı Tanrı’nın egemenliğini yüceltmek ve her zaman O’nun tasarısı zafere ulaştığını hatırlatmaktır. Bu doğrultuda bizi de sona kadar imanda kalıp lütfunun gücünü yaşamaya çağırır. Rab her hayvandan en az bir çifti Nuh’un gemisine girmesini istemişti. Ama salyangoz yalnız azim ve dayanma gücüyle kapısına ulaşabildi…

* * *

Bir de Petrus’un mektuplarındaki metinlere bakalım:

İsa Mesih'in sözünü dinlemeniz ve O'nun kanının üzerinize serpilmesi için, Baba Tanrı'nın öngörüsü uyarınca Ruh tarafından kutsal kılınarak seçildiniz. Lütuf ve esenlik artan ölçüde sizin olsun”(1Pe.1:2).

Mesih’in kanı üzerimize serpilmesi olayı (kurtuluş için), iman eden kişinin itaatiyle birlikte işliyor. İki olay da, bu ayetlerin gerçek kahramanı olan Kutsal Ruh’un takdisinin sonucudur. Bu takdis olmasaydı kurtuluş da olmazdı. Tanrı’nın aradığı önkoşul budur. Böylece kurtuluşta Tanrı insandan daha kapsamlı bir rol almaktadır. Seçilmek hak etmediğimiz bir lütuftur!

Ama yanılmayalım:itaat, her ne kadar Kutsal Ruh’un aydınlatıcı ve güçlendirici etkisinin yardımıyla olsa da Tanrı’nın değil, insan iradesinin bir kararıdır. Ayrıca yalnız imandan gelen itaat Tanrı’yı hoşnut eder (bu iman da Tanrı’nın tedarikini kabul etmektir); aksi takdirde benlikten gelen çabayı Rab kabul etmez (Rom.8:7-8). Bu yüzden kimse, “ben iman etmeyi başardım” ya da “itaat ettim” diye böbürlenemez. Çünkü iman ve itaat etme fırsatı Tanrı’nın armağanıdır. Kimse bir odanın ışığı açtığında, elektrik akımıyla yanan ışık için, “benim sayemde yanar” diyemez; ama elektrik düğmesini kendisi çevirmelidir. Bizler de kurtuluş düğmesine bastık. Ama bu kurtuluşun başarısı bizim değil, Mesih’in kanına dayanmaktadır. Düğmeyi bulmak bile Kutsal Ruh’un yüreğimizi aydınlatması sonucunda mümkün olur. Kurtuluşumuzu sağlayarak bizi seçtiyse nasıl da Kendisine minnettar kalmayalım!

Tanrı burada bir kez daha öngörüsü uyarınca seçim yaptığını vurgulamaktadır. Tanrı önce seçilmişlere karar verip listesini hazırladığı için onları tanıdığı değil, özgür seçimlerine göre itaatin ettiklerini gördüğü kişilerin listesini yazdığı için onları tanır. Buna dayanan ve ‘sevap’ niteliğini taşımayan itaatin kabul görmesi için, Tanrı seçilmişleri kutsar (yeniden doğuş aracılığıyla). Ama itaat ve kutsama aynı anda olur. Tanrı, Mesih’in kanıyla insanın kurtulması için onu itaate teşvik ettiğinde egemen olduğu kadar, insan da imana karar verdiğinde bir o kadar özgürdür.

Aynı şey itaatsizlik için, yani Müjde’ye itaat etmeme kararı için söz konusudur. Yine Petrus aynı mektupta:

İmansızlar Tanrı'nın sözünü dinlemedikleri için sürçerler. Zaten sürçmek üzere belirlenmişlerdir. Ama siz seçilmiş soy, Kral'ın kâhinleri, kutsal ulus, Tanrı'nın öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı'nın erdemlerini duyurmak için seçildiniz”der (1Pe.2:8-9).

Burada seçilmişler, “dağılmış ve buralarda yabancı olarak yaşayan seçilmişler”dir (1Pe.1:1). Yani Yahudilerden iman edip dünyaya dağılmış oldukları için ‘diyaspora’olarak isimlendirilen topluluk söz konusudur. Bunlar, İsrail için Eski Antlaşma’daki Tanrı’nın ruhsal tasarısını, diğer uluslar ile beraber Mesih aracılığıyla yerine getiren Yahudilerdir: “seçilmiş soy, Kral'ın kâhinleri, kutsal ulus…” (1Pe.2:9). Seçimleri, “Tanrı'nın erdemlerini duyurmak için”dir.Daha önce belirttiğimiz gibi seçim bir amaç içindir, ama karşı konulmaz değildir. Yoksa bütün Hıristiyanlar Müjde’yi bütün dünyaya muntazam bir şekilde yayıyor olacaklardı? Keşke bu doğru olsa!

Seçilmeyenler ise, “Sürçme taşı ve tökezleme kayası”na takılmış olanlardır… (1Pe.2:8). Yine Rab bu sözü kendisini reddeden Yahudilere söylemişti (bkz. Mat.21:42). Dolayısıyla bir zamanlar seçilmiş halk olup, şimdi reddedilen halk konumuna terkkedilen ve imanlıları zulmeden kişilerden söz etmektedir.

Burada bu imansızların“sürçmek üzere belirlendikleri” söylemektedir. Ne var ki, “Tanrı'nın sözünü dinlemedikleri için” böyledir. Yani nasıl olsa, “Tanrı’nın onları sürçmeleri üzere belirledi, bunu değiştirmek için bir şey yapamazlar” gibi bir çaresizlik anlamı yoktur burada. Aksine sözü dinlemeyi kabul etmedikleri için, Tanrı onların bu seçimlerini pekiştirmek üzere (burada bir kader değil, ceza vardır) onları belirlemiştir. Ayrıca “öncedenbelirlenmişler” de demiyor (yani “önceden” kelimesi yoktur); demek ki, bu belirlenme onların karar anında olabiliyor. Selanikliler mektubu bunun bu şekilde olduğunu teyit etmektedir:

Mahvolanlar, gerçeği sevmeye ve böylece kurtulmaya yanaşmadıklarından mahvoluyorlar. İşte bu nedenle Tanrı yalana kanmaları için onların üzerine yanıltıcı bir güç gönderiyor”(2Se.2: 10-11).

Tanrı’nın önceden belirlediği şey sürçmeleri değil, tarih boyunca kurtulmaya yanaşmayan insanların üzerine yanıltıcı güce izin vermektir. Özellikle bu ayetlerde sözü edilen Mesih Karşıtı’nın (“yasa tanımaz adam”; 2Se.2:1-9) gelişinde bu o kadar etkin olacaktır ki bu izin, bu gücü şimdilik engelleyen”Kutsal Ruh ortadan kaldırılınca”(2Se.2:7) oluşan etki, yanıltıcı gücü göndermekten farksız olacaktır.

* * *

Son olarak Vahiy bölümüne bir göz atmalıyız:

Rab baştan kimin kurtulacağına kimin mahvolacağına tek taraflı olarak karar verseydi, Yaşam Kitabındaki isimler sabit olurdu. Ama Yaşam kitabında adı yazılı bir insanın ismi silinebilir: “Galip gelen böylece beyaz giysiler giyecek. Onun adını yaşam kitabından hiç silmeyeceğim”(Va.3:5). Seçim koşulsuz ise, birinin adı yazılı olması onun değiştirilemeyecek şekilde seçilmiş olduğunu, yani Rab’bin onu kurtulanların listesine dahil etmek istediğini gösterir. Diğer taraftan,“dünya kurulalı beri adları yaşam kitabına yazılmamış olanlar”da var (Va.17:8). Nedenmiş o? Yalnız iki seçeneğimiz var: (1) Tanrı onları baştan reddettiği için mi, yoksa (2) Kendisi onların sonradan bulunacakları seçime önceden tanıklık ettiği için mi?

Her nedense şu sonuca varabiliriz: yazılanlar da dünya kurulalı beri adları yaşam kitabında yazılıdır.Bu şunugösterir ki, Rab’bin ezeli isteği o kişiyi kurtarmaktır, ama yine de adı silinebilir! Seçim karşı konulamaz ise demek ki, ezelden seçildiği için ismi de ezelden yazılıdır ve kimse bunu değiştiremez (ona göre bir gün iman edip kuruluşa ermesi bürokratik bir işlemden öteye gitmezdi). Yine kurtuluş Tanrı’nın tek taraflı kararına dayanırsa, daha sonra kişinin adı silinebilmesi, seçilmediği anlamına gelir (o zaman demek ki, kurtuluşunu kaybedebilir ya da Tanrı seçim yaparken kendi kendisiyle çelişirmiş). Böylesine değişken bir seçimin anlayışı neresinde mantıklı? Koşulsuz bir seçim anlayışı, yazıp sildiği isimlerle ‘kafası karışan’ bir Tanrı portresi çizer. Ne var ki, yaşam kitabındaki liste bir ferman değil bir tanıklık, bir tutanak ise, Tanrı sadece kendi lütuf ve kurtuluş sunusu uyarınca insanların sonradan bulunacakları seçimleri kaydetmektedir.

Elbetteki, yaşam kitabı basit bir tutanak değildir… Çünkü seçim, karşı konulmaz değil de bütün insanların kurtulmasına yönelik Tanrı’nın evrensel arzusu ise, yaşam kitabında ezelden bütün insanların isimleri yazılıdır diyebiliriz.76Tanrı herkesi seçmiştir! Ama ‘sonra’ iman etmeyecek kişilerin isimleri silinir. Çünkü herkes Tanrı’nın kurtuluş yolunu seçmemektedir! Adları silinenler, zaman içinde Rab’be gelmeyip ömürleri tamamlandığında mahvolmak üzere ölenlerdir.

Vahiy 3:5’teki uyarı, kurtuluşu kaybetmemeye değil, bu dünyadan kurtuluşu (yeniden doğuşu) almadan ayrılmamaya dikkat etmeye yöneliktir. Çünkü Sart kilisesindeki birçok ‘imanlı’; Yaşıyorsun diye ad yapmışsın, ama ölüsün”(3:1) kategorisine girmekteydiler (yani sosuz yaşama henüz kavuşmamışlardı). Ve iman ikrarında bulunanlardan yalnız sona kadar dayananlar seçilmişliklerini kanıtlarlar! Veya Petrus’un ifade tarzıyla söyleyecek olursak, Vahiy bölümü ‘imanlıları’, “çağrılmışlığı ve seçilmişliklerini kökleştirmeye”davet etmektedir! (2Pe.1:10). Bu nasıl mümkün? Hemen arkasında Rab, “Babam’ın ve meleklerinin önünde o kişinin adını açıkça anacağım”diyor (Va.3:5). Bundan, Sartlılar arasında bir zamanlar Rab’bi kabul edip sonradan inkar edenler olduğu kadar (bkz. Mat.10:32; Luk.12:8), ağzıyla ikrar eden ve ikrarından dönmeyen kişiler de vardı ve yalnız bu ikincilerin gerçek imanlı olduğu anlaşılmaktadır (bkz. Rom.10:9).

* * *

Bütün bunların özeti olarak, seçimin%100 Tanrı’ya, karar ise %100 insana ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Anımsayalım: Tanrı ile insan boyutları kesiştikleri zaman ilahi takdir ile insani araçlar hem özerk hem de paralel işliyorlar.Aynen matematikte iki paralel çizginin sonsuzlukta birleştikleri söylendiği gibi, ilahi irade ile insan özgür kararları sonsuzlukta (Tanrısal zamansız boyutunda) kesişir. Bu yüzden bizim zamana kısıtlı boyutumuzda ilahi takdir gizemini tam anlayamayız. Tıpkı fizik biliminin de katı bir maddenin moleküler hareketliliğinden söz etmesi gibi… Bir metal kütlesi sabit gözükür; ne var ki moleküler zerreleri, atomlar ve elektronlar, kendi yörüngeleri etrafında inanılmaz bir hızla dönerler. Aynı şekilde insan Tanrı'nın değişmez ve değiştirilemez isteğine uyarken, diğer taraftan iradesinin iç hareketlerine göre özgürce davranmaktadır.


III. Farklı seçimler…

Tanrı karışıklık değil, düzen Tanrısı’dır… Bu konuyu sistemli olarak incelememiz O’nu hoşnut eder ve onurlandırır. Son bir çaba ile Kutsal Kitap’ın bize sunduğu farklı seçimleri ile küçük bir sınıflandırma yapalım.

Vaat edilen diyarın seçimi, aile veya soy ağacı seçimi, kimi putperest kralların seçimi, İsrail’de kral ve peygamber seçimi, İsa’nın 12 Elçi’nin seçimi, veya her imanlının alacağı ruhsal armağanların seçimi gibi Kutsal Kitap boyunca Tanrı’nın amacını gerçekleştirmek üzere ayırdığı grup insan ya da bireyler ile ilgili ayetlere bu kitapta maalesef yer veremeyiz. Ama en kapsamlı seçim konularını üç dört alt başlıkta toplayabiliriz:


a) Tanrı Halkı Seçimi:

Eskiden bu seçim sadece bir tek halka (İsrail halkına) yönelikti ve belli süreler için geçerliydi (Musa’nın şeriatı döneminde; Rom.9:11,21); bu yüzden İsrail’le sınırlıbir seçimdi.Günümüzdeyse Tanrı Halkı olmak için seçilen hedef kitlesi evrenseldir, yani bütün uluslara yöneliktir. Bu seçimin kapsamına kişiler, vaat uyarınca imanile itaatcevaplarına göregirerler (bkz. Rom.11:20-23; İbr.4:2,6).

Hatırlayalım: Romalılarda söz edilen karşı konulamaz seçim (Rom.9:11,16,18,20-21 ile Yer.18–19) kurtuluşla ilgili değil, İsrail’e verilen vaatler hâlâ geçerliyken (İbr.4:1) bir süre için İsrail’in reddedilmesi ile ilgilidir! (bkz. Rom.9:25-26; 10:19-20; 11:12,15,23-26,29). Tanrı bütün halkların yüreğini nasırlaştırdı; öyle ki, hepsine merhamet etmek için (Rom.9:18 ile 11:31-32).77Konu Tanrı halkının yeni bir oluşumu, yani O’nun yeryüzündeki işlerinin yeni aracısını seçmektir; kişilerin kurtuluş için seçilmesi değil...

Bu çağda bu seçimin kapısı açıktır. Kimi basın toplantıları veya duruşmalar ‘açık kapılar’, kimileriyse ‘kapalı kapılar’ ardında yapılır. Buna göre ya herkes girebilir çıkabilir ya da yalnız sınırlı bir insan sayısına izin verilir. Tanrı’yı yeryüzünde yücelten halkın seçimi açık duruşmaya benzer. Yani bu seçim kapsamı kimler için etkin oldu? Bütün halka sunulur, ama sadece bazı fertleri içinde kalır... İsrail durumunda sadece ‘küçük sürü’ veya ‘arta kalanlar’ olarak tavır edilen halkın bir kısmı içeride kaldı! Önceleri giren bazıları sonradan çıktı (kesilen dallar; Rom.11:17, 23-24). Ve yine girebilirler: Yeruşalim’i yine seçeceğim(Zek.1:17).

Yani Tanrı Halkı söz konusu olunca, bir süre için sona eren seçilmişlik yeniden devreye girebilir… Diğer uluslar durumunda yalnız Rab’be gelip adananlar içindir... Bu seçilmişlik kurtuluş için değildir ve dallar yine kesilebilir (Rom.11:20-22). Daha önce de belirttiğimiz gibi, Tanrı Halkı oldukları zaman bütün İsrailliler cennete gitmezdi(yalnız içten imanlı olanlar...). Aynı şekilde diğer uluslara Tanrı Halkı kapıları açıldıysa da herkes kurtulmuyor... Karşı konulmaz yönü kurtuluş için olsaydı, seçilen bütün halk kurtulurdu…

Romalılar 9–11’de karşı konulamayan şey, günahtan ötürü Tanrı’yı hoşnut etmek için insan çabalarının tamamen boş olmasıdır. Bu bölümlerin mesajı şudur: Kimse hatta yapmamak gibi bir imkana sahip değildir… Ve bütün insanlar lütuf altına sığınmaya muhtaçtır! Bu kaçınılmaz olandır.

Bu seçim durumu tamamıyla Tanrı’ya bağlıdır, ve insanlarda aranan tek koşulbir önceki Tanrı Halkının itaatsizliğidir; öyle ki, Rab tarafından reddedilsin... Böylece Rab halkları kıskandırtarak gayrete getirir (Rom.10:19); firavunla da yaptığı buydu (Rom.9:17-18). Bunun hedefi, merhametini hak etmeyen bütün halklara acıma gösterilerek çağlarla ilgili Tanrı tasarısını tamamlamaktır.

Bu konu ve ilgili ayetler, en fazla ‘karşı konulmaz lütuf’ ve ‘sınırlı seçilmişlik’ olarak bilinen yorum için kullanılan bölümlerdir. Ne var ki işlenen konu, Tanrı Halkının seçimi veya reddidir, kişilerin kurtuluş için birebir seçimleri değil… Aynı şekilde bu seçilmişlik cennet veya cehennemle ilgili değil, Tanrı tasarısının yeryüzünde kimlerle ilerleyeceği ile ilgilidir.Aksi takdirde ‘dal’ olanlar kesilip atılma olasılığı karşısında kurtuluşu kaybedebilecekleri sonucuna varmalıyız (Rom.11:20-22). Ya da tam tersi, ağızdan iman ikrarında bulunan herkesin kurtulduğu yanılgısına da düşebiliriz. Zeytin ağacı, cennet değil, İsrail’e verilen onu ayakta tutan vaatlerin simgesidir; yeryüzünde Tanrı tasarısını ilerleten halkının sembolüdür. Halbuki burada zeytin ağacının kökünden gelen öz suyundan mahrum kalmak, vaatlerden içmeyip kutsamadan yoksun kalmak demektir. Yani imanlılar topluluğunu simgeleyen kandilliğin sönmesi tehlikesinden söz edilmektedir…


b) Kurtulanlar:

Kurtulanların kapsamıTanrı’nın önbilgisiyleuyuşur (bkz. 1Pe.1:2), takdiriile gerçekleşir (Elç.13:48) ve iman edenlerin itaatiyledevreye girer (1Pe.1:2; 2Se.2:13). Böylece iman edenler lütfûn zaferiyle değiştirilirler.

Kurtulmaları için seçilip böylece itaat ettiklerini düşünmemeliyiz; aksine, Kutsal Ruh’un etkisiyle itaat ettikleri takdirde kurtulmaları için seçilirler. Kutsal Ruh’un aracılığıve iman edenin itaatiesas anahtar ve önkoşullardır... “Sizi... kurtulmanız için başlangıçtan seçti”ifadesi (2Se.2:13), ‘ister istemez kurtulacaksınız’ değil, ama yeniden doğuşu yaşadıkları takdirde (Kutsal Ruh’un kutsallaştırma etkisi ve iman aracılığıyla) kurtulanların kapsamına girdikleri demektir. Kurtuluş araçtırönkoşul veya amaç değildir!

Ne var ki, ‘etkin lütuf’78konusunda gözden kaçırmamamız gereken önemli bir konu var. Lütuf, kişinin iradesinden bağımsız olarak kurtuluşu sağlayamaz, imana da zorlamaz. Fakat insan iradesinde etkisini göstererek kişinin iman etmeyi arzu etmesini sağlar. Rab’bin lütfûnun bu etkin müdahalesi olmaksızın kişinin imana adım atması mümkün olmazdı (örn. Yu.6:44). Burada lütuf kişiye karar verecek ışığı ve gücü verir, ama kararın kendisini değil. Kişiye yüklenen sorumlulukla imana kendisi karar verir!


  1. Evlatlığa Alınma, Mesih’in Benzerliği:

Bir yılbaşı ikram sepetini düşünün. Bir tek armağandır, ama aynı zaman çeşitli hediyelerden oluşmaktadır. İçindeki çikolata kutusunu konserve meyveleri ile aynı tutmayız. Çikolataları yemek için kutunun naylonunu yırtmamız yeterken, konserve kutusu için bir açacağa gerek duyarız. Yılbaşı ikram sepetini almak için hiçbir şey yapmadık; bir armağandır. Ama içindekilerin tadını çıkarmak bizden ufak katkılar ister…

Kurtuluş paketi içersinde çeşitli hediyeler var ve bunlardan tam istifade etmemiz için yerine gelmesi gereken farklı şartlar var. Evlatlığa alınmak ve Mesih’in benzerliğine dönüştürülmek, kurtuluşa dahil edilmiş olan ekstra hediyelerden ikisi… Hepsi aynı hediye paketi içinde gelse de kurtuluşu almanın belli koşulları varken, evlatlığa alınmak ve Mesih’in benzerliğine dönüştürülmenin koşulları farklı olabilir. Kurtuluş için seçim hem Tanrı hem de insan tarafından yerine gelmesi gereken koşullar kapsar (her ne kadar kurtuluş insan için bir hediyeyse!), kurtuluş içindeki kimi hediyeler ise koşulsuz olarak Tanrı tarafından güvence altına alınmıştır… (her ne kadar lütufla beslenen insan gayretini istese de!). Hepsi yılbaşı ikram sepetine dahil edilmiştir! Bu yüzden sepet hediye alındıktan sonra geri alınmaz. Ok yaydan çıktıktan sonra on ikiden vurmak Tanrı’nın elinde. Bazıları sepeti alır almaz içindeki bütün hediyeleri de açarlar; bazıları için ise kurtuluş gününde Rab geri kalan hediyeleri açacaktır. Ne var ki, sepet kendilerine hediye edildiyse içindeki paketleri hemen açsalar veya daha sonra açsalar fark etmez, sepete dahil olan bütün hediyeler baştan onlara aittir!

Burada 3.bölümde değerlendirdiklerimizin küçük bir özetine yer vermekle yetineceğiz. Kurtuluşun genel açısından değerlendirdiğimizde önkoşulMesih’TEolmaktır (Ef.1:4-11). Kurtuluşla beraber gelen diğer hediyelerin açısından ise, hedefevlatlık edinmektir. Kurtuluş bir amaç, evlatlığa alınma ve Mesih’in benzerliği bir hedef. Amacı devreye sokmak için Tanrısal ve insansal koşullar bir araya gelmeli. Ama bir kere süreç başladı mı, son aşamaya kadar hedefe ulaşmak yalnız Tanrı’nın elindedir.79

Seçilmişliğin evrensel kapsamı, tövbe ve iman aracılığıyla Mesih’TE ‘konumlanan’ kişi sayısı kadardır. Yani bu sayının sınırı bir ön karar ile değil, bir önkoşul ile belirlenir ve somutlaşır: böylece Mesih aracılığıyla / Mesih’TEgerçekleşir. Ama bir kere kurtulanlar belirlenen sayıya girdiler mi, hepsi Tanrı çocukları olarak kabul edilir.

Mesih benzerliği yakın ilkelere bağlıdır. Bu seçimin kapsamıTanrı’nın önbilgisiylebelirlenir. Önkoşuluise Tanrı’nın çağrısına insanın olumlu cevabıdır (“aklanma”dan söz ettiğine göre iman kararı hesaba katılmaktadır; Rom.8:30).80Hedefise imanlının Tanrı’nın katına yüceltilmesiile sonuçlanır (bkz. Rom. 8:29-30). Önceden belirlenen ve karara bağlanan konu, kim kurtulacak değil, kişi bir kere kurtuldu mu Oğul’un benzerliğine dönüştürüleceğidir.

Mesih aracılığıyla kurtulanlar iman ettiklerinde (yani “trene bindikleri anda”) bir gün Mesih’in benzerliğine dönüşecekleri de kesinleşti (yani “son durağa varacaklar…”).



d) Onurlu Hizmetler:

Seçimin kapsamıTanrı’nın bilgisiyleuyuşur (2Ti.2:19) ve insanın kötülükten sakınmasıönkoşuluile gerçekleşir (2Ti.2:19-21). Aranan hedefTanrı’nın egemenliği ilerlemesi için yararlı olmaktır...

Bu ayetlerde (2Ti.2:19-21) “bayağı iş için...”kullanılan “toprak kaplar”ın gerçek imanlı kişilerden söz edip etmediği o kadar belli değildir (bkz. 2Ko.4:7). Ne var ki, “bir evde”, “Rab kendine ait olanları bilir”veya “aynı hamurdan...”(Rom.9:21) gibi ifadeler açıkça iman ikrarında bulunmuş kişilerden söz ettiğini gösterir. Bunlardan kimileri “delice olabilir” (yeniden doğmamış ama kendilerini Hıristiyan sayan kişiler), kimileriyse kandırılmış “buğday”dır (yeniden doğmuşlar ama hizmet yolunu şaşırmışlar). Ama her ne olursa olsun, sonuç aynıdır. Tanrı’nın önbilgisiyle insanın kendi sorumluluğu birbirlerini iptal etmezler! Aranan insani koşul, “bir kimse... arınırsa” şeklindendir(ayet 21).

Ne var ki, kurtuluş için seçilmişlik ile 2Ti.2:19-21 ve Romalılar 9-11’deki seçilmişlik arasındaki en büyük fark seçim kitleleridir. Kurtuluş seçimi bütün insanlık içinden ayrılan kişilerle ilgilidir. Ama burada bütün insanlık içinden değil, Tanrı’yı ikrar eden Halkiçinden bir seçimin yapılması söz konusudur! Aynı rahim (Rom.9:10), aynı kil yığınından (Rom.9:21), aynı zeytin ağacı (Rom.11:16-24), aynı ev içinden(2Ti.2:20) İsrailliler veya iman ikrarında bulunmuş olan insanlar ayrılır. Yani genel bir seçim değil, Tanrı halkı içinde daha dar bir seçim; kurtuluş için değil, onurlu hizmet için bir seçimdir bu! Kurtuluş için bir seçim olsaydı bütün insanlık içinden seçmek gerekirdi…

Rab, Kendi hizmetinde yer almaları için bütün imanlıları seçmez mi? Elbette seçer! Ama ne yazık ki, her imanlı yaşamında O’na hizmet etmeyi amaç edinmez…


* * *

Seçilmişlik, insan özgür iradesi Tanrı tarafından kelepçelenerek kurtuluşu veya sonsuz yıkımı kararlaştırıldığı kaderci bir yaklaşım değildir. Kör talih inancı, sorumsuz insanların bahanesidir! Ne var ki Kutsal Kitap’ta seçilmişlik, iman ettikten sonra kutsalların Rab ile olan ilişkilerini öngören ve belli şartlara göre düzenleyen Tanrısal takdirdir. Rab bu koşulları ve varılacak hedefleri hazırlar: kurtuluş veyayıkım; Tanrı halkı kabulüveya reddedilişi; onurlu veya bayağı hizmet. İnsanoğlu da buna göre kabul veya ret kararı verir: Mesih’i reddeder veya kabul eder; vaade sarılır veya sarılmaz; kötülükten sakınır veya sakınmaz… Kendisi bir insanın yapacaklarını her ne kadar önceden bilse de (1Pe.1:2) Rab buna tek taraflı karar vermez! Ne var ki, amacını gerçekleştirmeleri için yürekleri harekete geçiren ve saklı eğilimlerin dışa vurulmasını sağlayan Kendisidir!

Çizelgede kurtuluş paketiyle gelen hediyeleri açmak için Tanrısal önkoşulları bir merdiven ve ulaşılan seviyeler olarak örnekledik:


a) Alttaki düz çizgi, insanın doğal haliyle yöneldiği kaderi gösterir: Sonsuz yıkım. Tanrı insanları bilmedikleriyle değil reddettikleri ileyargılar (Yu.3:19).

b) Ne var ki Tanrı,Mesih’i kabul edenleri(Ef.1:4-11; “Mesih’TE”der) kurtulmaları için seçer ve Mesih’in benzerliğini taşımaları için önceden belirler (Rom.8:29-30).

c) Vaadi uyarıncadiğer uluslardan olanları da kendi halkı olmaları için seçer (Rom.9:8, 21-24). Yani İsa’ya itaatle bağlananlar O’nun bereketinden içerler... (Rom.11:17-18, 22).

d) Halkı arasında Kötülükten sakınanları temiz kaplar gibi onurlu hizmetler için seçer; diğerleri utanç duyacakları ve ödülden yoksun kalacakları bir durumda bırakır (2Ti.2:19-21).


* * *

Aslında bunca değerlendirmelerin sonunda dikkate almamız gereken konu, parmakla seçilip seçilmediğimizden çok (İsa’daysak şöyle ya da böyle seçildiğimizi kabul edebiliriz), veya benimsediğimiz öğreti görüşleriyle böbürlenmek veya tartışmalara girmek yerine; Tanrı’nın çağrısına ve seçilmişliğe yaraşır bir yaşam ve hizmet sürmektir!

Doğru, onlar imansızlık yüzünden kesildiler. Sense imanla yerinde duruyorsun. Böbürlenme, kork! Çünkü Tanrı asıl dalları esirgemediyse, seni de esirgemeyecektir.Onun için Tanrı'nın iyiliğini de sertliğini de gör. O, düşenlere karşı serttir; ama O'nun iyiliğine bağlı kalırsan, sana iyi davranır. Yoksa sen de kesilip atılırsın!”(Rom.11:20-22).