Bu bölümde Kutsal Kitap’a ilişkin şu gerçekleri keşfedeceğiz:
• Bütün doktrin tanımları, yalnız Tanrı'nın vahyettiği gerçeğin bir yönünü açıklamaktadır.
• Her şeyi Tanrı'nın egemenliğine bağlayan bütün yorumlar doğrudur.
• İnsanı her konuda özgür ve hareketlerinden sorumlu gösteren bütün yorumlar da doğrudur.
• Her iki yorum ekolu çelişkili gibi görünebilir ama bu, gerçeğin yalnız bir yüzünü göstermelerinden kaynaklanır.
* * *
Hadislere göre her yeni çocuk doğmadan önce bir melek, “Ya Rab, sefil mi olsun, varlıklı mı olsun?” diye sorar. Cevabı da kitaba yazar. Sonra, “Ya Rab, erkek mi olsun, kadın mı olsun?...” Aynı şekilde melek ahlaki davranışı, mesleği, ömrü, mal varlığının ne olacağını sorup yazar. Son olarak meleğe, “kitabı mühürle; öyle ki, hiçbir şey eklenmesin de çıkarılmasın da!” Başka bir hadiste de: “Dünyaya gelmiş geçmiş canlardan, kaderi cennet veya cehennem olsun, Tanrı tarafından sonu belirlenmemiş kimse yoktur”.2
Hepimizin, “yaşamın anlamı nedir?”, “hayatımızda bütün olup bitenlerin sorumlusu kimdir?” gibi çeşitli konularda soru işaretleri vardır. Bu konudaki görüşlerimiz yetişme tarzımızdan, toplumumuzun düşünce kalıplarından oluşabilir. Ama yine de anlam veremediğimiz hayatın “beklenmeyenlerin” karşısında cevaplar arıyoruz. Tepki olarak kimisi batıl inançlara sarılır, kimisi ‘kaderine’ boyun eğer, başkaları ise isyan eder.
Kutsal Kitap’ın açıklamalarını kabul ettiğimizde yalnız iki cevap mümkün: “Tanrı her şeyin sebebidir”, ya da “insan her şeyin sorumlusudur…” Her iki görüşün taraftarları sonuna kadar haklılığını savunmaya hazırlar.
Konuya hangi açıdan yaklaşırsak yaklaşalım farklı düşünenler, cevaplanması zor itirazlar sunabilirler. İnsanın “özgür iradesini” savunanları, “kör talih taraftarları” dedikleri (kör talih: ‘fatalizm’), yani kaderci görüştekilerine şu eleştiri getirirler: Eğer Tanrı insanın kaderine mutlak suretle Kendisi karar verirse insan onun ellindeki bir kukladır ve hareketlerinden sorumlu tutulması haksızlıktır.3Tanrı’nın “şartsız egemenliği” taraftarları ise, “kibirli ve asi” diye addettikleri diğer düşüncedekilere şu eleştiriyi yöneltirler: Eğer insan kendi kendine Tanrı’ya dönmeye karar verebiliyorsa demek ki, kendi kurtuluşuna bir şey katabiliyor; bu, kurtuluşun insanın başarısı olmadığı gerçeğine ters düşer… Ve daha da kötüsü: insan bütün kararlarında %100 bağımsız ise, insan ilk günahı işlerken durum Tanrı’nın denetiminden kaçmıştır ki bu, O’nun evreni yönetmekten aciz olduğu anlamına gelirdi. Böylece Tanrı insanın kuklası olmuş olur… İşin içinden nasıl çıkalım?4
Ama esas konu şu: Kutsal Kitap’ta bir taraftan “seçilmişlik”ten ve “önceden belirleme”den açıkça söz ediliyor:
“Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti”(Rom.8:30).
Dolayısıyla tartışma böyle bir konu İncil inancına uyup uymadığı üzerine değil, bunun doğru anlamı ve yorumu ne olduğuüzerinedir.
Diğer taraftan İncil insana bir “özgürlük” mesajını iletir:
“Kardeşler, siz özgürolmaya çağrıldınız. Ancak özgürlük benlik için fırsat olmasın”(Gal.5:13).
“Özgürinsanlar olarak yaşayın, ancak özgürlüğünüzü kötülük yapmak için bahane etmeyin. Tanrı'nın kulları olarak yaşayın”(1P.2:16).
Demek ki, kötüye kullanılabilmesi derecesinde ‘bağımsız’ bir özgürlük vardır! Böylece tartışma insan özgürlüğü (ve dolayısıyla yükümlülüğü) üzerine değildir; tartışma konusu bu özgürlüğün Tanrı’nın egemenliği ile nasıl bağdaştığı ve insan ne derece kaderini kendisi belirlediğidir. Öyleyse Kutsal Kitap gerçeğine yakışan görüş hangisidir?5
Hıristiyanlıkta (özellikle Protestanlıkta) ileri sürülen farklı görüşlerin savlarını sıraya koymaya çalışalım. Aslında bu konuda 4 temel farklı görüş vardır:
Üniversalızım (Evrenselcilik görüşü): Buna göre Mesih İsa bütün herkes için öldüğüne göre herkes kurtulacaktır. Besbellidir ki, bu Kutsal Kitap’a aykırı bir görüştür. 6
Pelagiyanızım: Pelagiyus’un görüşüdür. Buna göre insan, doğası günahla bozulmadığı için kurtuluşunu kendi çabalarıyla sağlayabilir. Hıristiyan mezheplerden hiçbiri bu görüşü asla savunmamıştır.
Arminianızım: Pelagiyanızım ve Ogustinizim7 arasında bir yerdedir. Temel görüşleri şöyle özetlenebilir:
Mesih İsa her bir insan için öldü.
Kurtuluş hediyesi bütün insanlara sunulmaktadır.
İnsan kurtuluş davetini isterse kabul edebilir, isterse reddedebilir.
İnsan, Kutsal Ruh’un etkisine ve gücüne karşı koyabilir.
Kurtuluşa kavuşmuş insanlar, kurtuluşunu yitirebilirler.
Ana düşünce şudur: kurtuluş ve kutsallaşma sürecinde Tanrı’nın Lütfu ile insan gayreti beraber çalışırlar. İnsan doğası ilk günahtan sonra bozuldu (hastalandı) ama tamamen yozlaşmadı (irade özgürlüğünü yitirmedi) bu yüzden Tanrı çağrısına cevap verecek yapıya sahiptir. Her ne kadar kendi çabasıyla kurtuluşu hak edemiyorsa da…
Calvinizim: içinde de geniş bir yelpazede farklı görüşler barındırdığı halde, temel düşünceler şöyle özetlenebilir:
Asli günah8 nedeniyle insan doğası Tanrı’yı hoşnut edecek imkanından tamamen yoksundur (tümüyle yozlaşmıştır) ve bütün insanlar doğal halleriyle9 cehennemi hak eder.
Tanrı mutlak egemenliği uyarınca kimi insanları kurtulmaları için (cennete gitmeleri için) ezelden beri belirledi, kimilerini ise doğal haline terk eder10 (yani cehenneme giderler).
İsa Mesih günahları bağışlatan kurban (kefaret) olarak yalnız seçilenler için öldü.
Kutsal Ruh kefaretin etkisini seçilenler için etkin kılar. Seçilenler, Kutsal Ruh’un bu işleyişini sağlayamaz, buna (lütfa) karşı da koyamazlar…
Bütün seçilenler Tanrı’nın gücüyle korunur ve mutlak suretle kurtulurlar (cennete garantili varırlar).
Bunları okurken eminim ki, kimi beyanlar karşısında içinizden, “Olamaz böyle bir şey”; ya da bir başkasını okurken, “İşte doğrusu bu olmalıdır” demişinizdir. Ne var ki, tepkimiz belki doğru ise de, teolojide gerçeği gerçek kılan şey, düşüncelerimize uyan ya da aklımıza yatan görüşler değil, Tanrı Sözü’nün beyanlarıdır. Öyleyse, Tanrı Sözü bu konuda ne öğretir diye sormalı ve Kutsal Kitap’ın düşüncelerimize şekil vermesi için izin vermeliyiz.
Doğrusunu isterseniz (acizane görüşümü söylüyorum), Kutsal Kitap’ta Arminianızm’e ye da Calvinizm’e yüzde yüz uyan bir teolojik sistemi yoktur. Diğer taraftan her iki teolojik sistemini destekler görünen çok sayıda ayetler vardır. Bu görüşlerden birini benimseyen taraf genellikle farklı görüştekilerin sunduğu ayetleri ikincil bir öneme ya da ‘farklı’ bir anlama sahip olarak gösterir. Ne yazık ki, bu davranış Tanrı gerçeğine hizmet etmez ve Kutsal Kitap’ı istediğimiz tarafa çekebiliriz tarzında yanlış bir izlenim yaratır. Aslında her ‘iki’ tarafta Hıristiyanlık tarihi boyunca farklı görüşler savunan son derece saygıdeğer teologlar olmuştur. Bunların temel amacı mutlaka her şeyden çok Tanrı gerçeğine hizmet etmek ve Tanrı Sözünü onurlandırmak olmuştur. Görüşlerine saygı duymalıyız.
Ne var ki, genellikle Kutsal Kitap konusunda derin araştırmacılar olmayıp sırf kendilerin veya mezheplerinin görüşü olduğu için teolojik tartışmalardan hoşlanan kişilerden ötürü, “seçilmişlik” gibi son derece bereketli bir konu, imanlılar arasında ayrılıklar ve şiddetli bölünmelere sebep olmuştur. Aslında Mesih inanlısı istediği teolojik görüşü benimseyebilir ya da hiçbir teolojik ‘kefeye’ girmek istemeyebilir. Ama Kutsal Kitap’a mutlak bağlılık borçludur.
Unutulmaması gereken diğer bir gerçek şudur:“Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman bilindiğim gibi tam bileceğim… yetkin olan geldiğinde sınırlı olan ortadan kalkacaktır”(1Ko.13:12,10).
Kutsal Kitap bu dünyada kaldığımız sürece bilgimizin sınırlı olduğunu ve de olacağını açıkça söyler. Asıl ifade “kısmen biliyoruz”şeklindedir. Yani bilebildiğimiz bazı ruhsal gerçekler var, ama tam olarak bilmemiz mümkün olmayan bir çok ayrıntı, belki de tam olarak bilemediğimiz bir çok temel gerçek de vardır. Bunun sebebi de çok basittir: “Gizlilik Tanrımız RAB'be özgüdür. Ama bu yasanın bütün sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir” (Yas.29:29). Yani Tanrı’nın açıklamak istediği gerçekler var, açıklamak istemediği gerçekler (veya ayrıntılar) vardır.11Açıkladığı gerçekler bize aittir. Açıklamadığı gerçekler Kendisine ait ilahi sırlardır. Bizim teolojik görüşlerimiz Tanrı’nın açıkladıklarının ötesine gidemez. Bu yüzden Pavlus, “Yazılmış olanın dışına çıkmayın”der (1Ko.4:6).
Teoloji, Kutsal Kitap gerçeğini bir sisteme ve akılcı bir çerçeveye oturtmaya çalışır. Bu gerekli ve yararlıdır. Valizlerimizi araba bagajına öylesine atmak veya düzenli olarak yerleştirmek arasındaki fark gibi bir şeydir. Düzenli yerleştirmek bize boş yer kazandırır ve işimize yarar… Teoloji, Tanrı Sözü hakkında sahip olduğumuz anlayışa bir düzenlilik kazandırır ve onu bir bütün olarak anlamamızı sağlar… Ama oluşturulan teolojik sistem Kutsal Kitap gerçeğinin yerini asla tutamaz. Teoloji öyle dursun Tanrı gerçeğini ve tasarılarını anlamaya çalışır; ve Tanrı gerçeği insanın bütün düşüncelerinden ve en sivri zekalardan çok üstündedir. Ne var ki, deyim yerindeyse, Tanrı gerçeği (valizler) bu gerçeği açıklamaya çalışan teolojik anlayışlardan (bagajdan) kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Bu yüzden her zaman bagaja tam sokamadığımız ve kaputunu kapamamıza engel olan küçük paketler (ayetler) kalır. Asla, “işte her şey yerli yerinde oturdu” diyemeyiz.
İnsanın iki aynanın yardımı olmadan kendi ensesini görememesi gibi, farklı görüşler belki de aynı paranın iki yüzü olup doğaötesi (aşkın) Tanrı gerçeğini farklı iki açıdan gösterir.
Öyleyse, yukarıda sıraladığımız görüşler konusunda Kutsal Kitap ne der? Önce buna kısaca bakalım, sonra farklı görünen ya da çelişkili görünen beyanların aslında uyumlu olduklarını gösteren teolojik yorumlar bulmaya çalışalım. Ama unutmayalım: Tanrı Sözü teolojik görüşlerimize değil, teolojik görüşlerimiz Tanrı Sözü’ne uymalıdır.
Burada küçük bir parantez açayım. Hıristiyan Tarihinin dev düşünürlerin çözemediği ve uzlaşamadığı böylesi derin ve zor bir konuda ben çözümü bulduğumu iddia etmem. Ama Kutsal Kitap’ın ayetlerini olduğu gibi kabul edip düz, belki eksikleri olan ama uyumlu bir açıklama neden bulmayalım. Eksikler Tanrı’nın gizlediği gerçeklere ait sırlar olamaz mı? Tanrı her şey açıklamadıysa biz neden inadına her şeyi açıklamaya çalışalım?
Yukarıda sıraladığımız Arminianızım ve Calvinizim temel öğreti özetlerine göre, Kutsal Kitap ne dediğini araştırmak üzere bu öğretileri desteklemek için gösterilebilen en güçlü ayetleri vermeye çalışalım. Aslında Kutsal Kitap’ta tam tamına maddelerde dile getirildiği şekilde ifadeler bulmak zor. Öyleyse neden ayetlerin diline daha fazla sadık kalmayalım? Bu yüzden ayetlerde destekleyici net ifadeler bulunmadığı durumlarda kendime, madde başlıklarını ayetlere göre daha uygun ifadelere çevirme ‘özgürlüğünü’ tanıdım. Şimdiden beni mazur görün; ve Kutsal Kitap’ın açıkça beyan ettiklerini açıklamaya çalışalım…
Önce Arminianızm bu konudaki teolojik beyanlarına bakalım:
Mesih İsa’nın ölümü her bir insan için sunulan fidyedir:
“Çünkü tek Tanrı ve Tanrı'yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa'dır”(1Ti.2:5,6).
Bu ayet tek başına yukarıda Calvinizme ait olarak sıraladığımız (c) maddesini, yani “İsa Mesih yalnız seçilenler için öldü” savınıgeçersiz kılar nitelikte. İsa Mesih sadece ‘seçilenler’ için değil, “herkes için fidye olarak sunulmuş bulunan”dır! Ne var ki, çoğu Calvinistin söylemeye çalıştığı şeyi aşağıdaki (h) maddesinde Kutsal Kitapça daha doğru bir dile dökeceğiz (yani, İsa herkesin uğruna öldü, ama yalnız kurtulanlar bundan faydalanabiliyor).
Kurtuluş hediyesi bütün insanlar için tasarlanmıştır:
“O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister”(1Ti.2:4).
Calvinizmin genel görüşü, “cehennemi hak eden ve çaresizce sonsuz yıkıma giden bütün insanlar arasında Tanrı bazı kişilere bir iyilik yapmak isteyip bu ‘bazılarını’ cennete kavuşturduysa buna kim itiraz edebilir” şeklindedir. Nükleer bir saldırıda yalnız birkaç kişi sığınaklara girebiliyorsa, hepsi öleceğine birkaç kişinin kurtulması daha iyi olmaz mı? Ama Tanrısal sığınakta (cennete) herkese yetecek kadar yer var. Üstelik O birkaç kişi değil, hepsinin kurtulmasını ister! Kimsenin de mahvolmasını istemez! (2Pe.3:9). Tanrı herkesin kurtulabilecek bir plan geliştirdi ve herkesin kurtulması için gereken zemini hazırladı.
Ama Kutsal Kitap’a göre herkes kurtulmuyor! Ne oldu peki? Diyebiliriz ki, Rab herkesi kurtuluş için seçti ama herkes Tanrısal kurtuluş yolunu seçmedi. Bu durum Tanrı’yı aciz göstermez, çünkü oyun kurallarını saptayan ve insana seçim hakkını tanıyan yine Kendisidir (adaleti ve merhametine uygun olarak).
İnsan kurtuluş davetini kabul edebilir, umursamayabilir, reddedebilir de:
“…Bu denli büyük kurtuluşu görmezlikten gelirsek nasıl kurtulabiliriz?”(İbr.2:3).
Yine İbraniler 10:26’da, “Gerçeği öğrenip benimsedikten sonra, bile bile günah işlemeye devam edersek, günahlar için artık kurban kalmaz”ifadesi Eski Çeviride (E.Ç.), “Çünkü hakikat bilgisine nail olduktan sonra kasten günah işlersek, artık günahlar için kurban kalmaz”şeklindedir. Calvinizme göre buradaki günah zaaflarımızdan ötürü Tanrı’ya karşı işlediğimiz suçlar değil, Mesih İsa’nın tek Kurban oluşunu reddetmektir.12Yani Kurtuluş gerçeğini anladıktan sonra İsa’ya bile bile inanmayı reddetmektir. Böyle davrananlar için artık geçerli başka bir kurban yoktur, çünkü tek geçerli kurbanı, İsa Mesih’i reddetmişler!
İnsan, Kutsal Ruh’un etkisine ve gücüne karşı koyabilir:
“Ey dik kafalılar, yürekleri ve kulakları sünnet edilmemiş olanlar! Siz tıpkı atalarınıza benziyorsunuz, her zaman Kutsal Ruh'a karşı direniyorsunuz”(Elç.7:51).
Calvinizme göre Tanrı bir kimse için bir plan tasarladıysa bunu Kendisi kesinkes gerçekleştirir ve kişi Kutsal Ruh’un bu konudaki işleyişine karşı koyamaz. Ne var ki, yakarıdaki ayeti aşağıdakiyle beraber incelediğimizde şimdilik başka yorumlara gerek kalmaz sanırım: “Oysa Yahya tarafından vaftiz edilmeye yanaşmayan Ferisiler'le Kutsal Yasa uzmanları, Tanrı'nın kendileriyle ilgili tasarısını reddettiler”(Luk.7:30).
Kutsal Ruh’a ortak edilmiş insanlar kurtuluştan yoksun kalabilirler:
“Bir kez …Kutsal Ruh'a ortak edilmiş …oldukları halde yoldan sapanları yeniden tövbe edecek duruma getirmeye olanak yoktur”(İbr.6:4-6).
Yukarıdaki Arminianızım görüşüne ait ifade, “Kurtuluşa kavuşmuş insanlar, kurtuluşunu yitirebilirler” şeklindeydi. Bu kanıya özellikle yukarıda ayetini aktardığımız İbr.6:4-6’ya dayanarak varırlar. Ne var ki, burada Kutsal Ruh’un etkisini görmüş ve bunu reddetmiş insanlardan söz ederken, bunlar acaba yeniden doğmuş kişiler miydi? Yeniden doğmamışlarsa elbette kurtuluştan yoksun kalırlar… Yahuda İskariot Kutsal Ruh’a ortak edilmişti (O’nun gücüyle mucizeler yapmıştı) ama yine de “mahva giden adam”oldu (Yu.17:12); Kutsal Ruh’a ortak edilmişti ama yeniden doğmamıştı… İsa’nın iyileştirdiği on cüzamlı da hayatlarında Kutsal Ruh’un gücünü tecrübe ettiler (Luk.17:11-19); ne var ki, yalnız biri İsa’ya dönüp imanıyla kurtuldu…
Ama yeniden doğuşu ve kurtuluşun yitirilebilmesi ile ilgili Kutsal Kitap gerçeklerini ilerideki bölümlerde ele alacağız.
Şimdilik şunu söyleyeyim: iman ettikleri görüldükten sonra Rab’den ve imandan kopan insanlar vardır. Bunlar için Arminianızım “kurtuluşu yitirdiler” der, Calvinizim “aslında seçilmemişlerdi” veya “hiç kurtulmamıştı” der; yani kurtuluşu ‘yitirdiler’ demez ama ‘kaçırdılar’ der… Her iki görüşü destekler nitelikte görünen ayetler bulmak mümkün. Belki yine de aynı paranın iki ayrı yüzü söz konusudur.
* * *
Şimdi Calvinizmin bu konudaki teolojik beyanlarına bir bakalım:
Asli günah nedeniyle insan doğası Tanrı’yı hoşnut edecek imkanından tamamen yoksundur (tümüyle yozlaşmıştır) ve bütün insanlar doğal halleriyle cehennemi hak eder:
“Yazılmış olduğu gibi: "Doğru kimse yok, tek kişi bile yok. Anlayan kimse yok, Tanrı'yı arayan yok. Hepsi saptı, Tümü yararsız oldu. İyilik eden yok, tek kişi bile! "”(Rom.3:10-12).
“Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık”(Ef.2:1-3).
“Kardeşler, şunu demek istiyorum, et ve kan Tanrı'nın Egemenliği'ni miras alamaz. Çürüyen de çürümezliği miras alamaz” (1Ko.15:50).
“Et ve kan”insanın doğal halini ifade eder. İnsan doğuştan miras aldığı günah tohumu ile (ruhsal cürüme veya yozlaşma ile) çürümezliğe (Tanrı’nın kutsallık katına) kavuşamaz…İnsanlar“Doğal olarak… gazap çocukları”dır; yani cehennemi hak ederler. Doğal haliyle “Tanrı'yı arayan dayok.”Din arayabilir, din aracılığıyla vicdanını huzura kavuşturmayı amaçlayabilir… Ama bu genellikle gerçek bir Tanrı arayışı değildir. Yine de İncil, “Sürekli iyilik ederek yücelik, saygınlık, ölümsüzlük arayanlara sonsuz yaşam verecek”sözleriyle (Rom.2:7), arayış içinde bulunan ve Tanrı’nın onlara Kendisine giden yolu gösterdiği kişilerden söz eder (bkz. Elç.10:31-34, 44-48).13
İnsan insana iyilik yapabilir. Ama ilk günahtan sonra insan iyilikleri, kaynağını Tanrı’da değil kendisinde aradığı ve insan iyilikleri Tanrı’nın kutsallık ölçüsü karşısında hep eksik kaldıkları içinTanrı’nın adalet taleplerini tatmin edecek imkanından tamamen yoksundur. Yani hiçbir insan çabası, Tanrı’nın adil yargısı karşısında halk dilinde ‘sevap’ olarak bilinen niteliği taşımamaktadır. Bu konuda Arminianızım ve Calvinizim taraftarları genelde hemfikirdirler.
Ne var ki “tümüyle yozlaşmışlık”, insanın Tanrı’nın davetine evet veya hayır deyecek iradeden yoksun olduğunu ifade etmek için kullanılıyorsa, bu anlayış Kutsal Kitap’ta insanın bir seçim yapıp yapmamaya veya bir eylemde bulunup bulunmamaya davet edildiği bütün ayetler ile net bir çelişki içindedir…
Tanrı mutlak egemenliği uyarınca insanların Mesih aracılığıyla kurtulmaları için (cennete gitmeleri için) ezelden beri seçti. Mesih’i reddedenleri ise doğal hallerine terk etti (yani cehenneme giderler):
“Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti”(Rom.8:30).
“O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih'te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi”(Ef.1:4-5).
“Her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı'nın amacı uyarınca önceden belirlenip Mesih'te seçildik”(Ef.1:11).
Calvinizmin bu maddedeki ifadesine “Mesih aracılığıyla” beyanını ekleyerek (ki bu, Ef.1:4-11’deki seçilmişlik ile ilgili her ayette açıkça ve sürekli olarak geçer), seçilmişlik öğretisi gerçek dengesini bulur. Bu şekilde Tanrı bazı kişileri keyfi seçmez, “Mesih” kapısından girenleri seçer. Gerçi Calvinist görüşü, Mesih kapısından girerler çünkü önceden seçilmişler şeklindedir.
Hani aralıklı bir kapının üstünde konulan su kovası şakası var ya! Kova kapıyı itip altından geçen kişinin kafasına dökülür ve onu ıslatır. ‘Seçilmişlik’ doktrininin diliyle söyleyecek olursak: “Tanrı zaten onu ıslatmaya kararını vermişti bu yüzden kapıdan geçer” ya da, “Tanrı kapıdan geçeni ıslatmaya karar verdi” diyebiliriz. Pek bir fark yok gibi gözükebilir, ama ilk ifadede Tanrı insanları kapıdan geçmeye zorlar, ikincisinde ise zorlamaz. Elbette Tanrı kimin geçip ıslanacağını bilir; zaten bu amaçla “kovayı” koydu. Böylece şu kesin: bazılarını ıslanması için seçti!
Sonraki bölümlerde bu konuyu (ki kitabımızın esas konusudur) ve ilgili ayetleri ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Burada Kutsal Kitap’tan bir örnek vermekle yetinelim: Gidyon’un yanındaki ordu 32 bin kişiden oluşuyordu (Hak.7:1-7). Bunlardan savaşı kazanmak için Rab 300 kişi seçti. Nasıl seçti? Becerilerine göre değil öyle ki, zaferin şanı onlara değil Rab’be ait olsun (ayet 2). Ama kendisi onları birebir de belirlemedi. Belli koşulları yerine getirenleri seçti. Korkanlara, eve dönmelerine izin verildi (22.000 kişi ayrıldı). Kalan 10.000 kişi arasından su kenarında “diliyle su içen üç yüz kişi”yi seçti (ayet 7). Diyebiliriz ki Rab onları nehrin kıyısında nasıl su içtiklerine göre seçti. Seçim kıstası somut bir davranıştı.
Tanrı insanları Mesih’te kurtuluş için seçti, yani Mesih’i kabul edip etmeyeceklerine göre seçti.14Tanrı Mesih’i reddedenleri ise doğal haline terk eder (yani cehenneme giderler): “Yargı da şudur: Dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışık yerine karanlığı sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü”(Yu.3:19).15
İsa Mesih’in günahları bağışlatan kurban (kefaret) olarak ölümü yalnız seçilenler için geçerlidir.
“Bunun için emek veriyor, mücadele ediyoruz. Çünkü umudumuzu bütün insanların, özellikle iman edenlerin Kurtarıcısı olan diri Tanrı'ya bağladık”(1Ti.4:10).16
Burada Calvinist “İsa Mesih günahları bağışlatan kurban (kefaret) olarak yalnız seçilenler için öldü”ifadesine tamamen farklı bir biçim verdik. Çünkü İsa sadece seçilenler için değil, herkes içinöldü…
Ne var ki, çoğu Calvinistin söylemeye çalıştığı şeyi burada daha uygun bir ifadeyle verdik. Mesih İsa bütün herkesin Kurtarıcısı olarak sunuldu, ama sadece iman edenler (seçilenler) kurtuluyor. Calvinizim görüşü Mesih İsa sadece ‘seçilenler’ için öldü derken, onun ölümü sadece kurtulanlar için geçerli oldu demek istedikleri takdirde doğrudur. Yok eğer, “İsa iman etmeyenler için ölmedi” diyorlarsa, İsa’nın ölümünün evrensel değerini yok saymış olurlar. Hani Kutsal Kitap’ın desteği!17Calvinist görüşe göre, eğer İsa onlar için öldüyse ve onlar sonunda kurtulmuyorlarsa, O’nun ölümü kurtulmayanların durumunda boşa gitmiş olurmuş. Buna “sınırlı kefaret” denir.
Kutsal Ruh kefaretin etkisini Mesih’te seçilenler için etkin kılar. Seçilenler, Kutsal Ruh’un bu işleyişini sağlayamaz, Ruh işlediğinde de bunu başarısız kılamazlar…
“İsa Mesih'in sözünü dinlemeniz ve O'nun kanının üzerinize serpilmesi için, Baba Tanrı'nın öngörüsü uyarınca Ruh tarafından kutsal kılınarak seçildiniz”(1Pe.1:2).
Madde başlığında, “seçilenler” yerine “Mesih’te seçilenler”, “karşı koyamazlar” yerine “başarısız kılamazlar” ifadeleri seçtim. Bunun sebebi sanırım yukarıda söylediklerimizin ışığında gayet iyi anlaşılır. Aktardığım ayet bunu da destekler. Nitekim Tanrı bu ayette seçimini dört şeye bağlar:(1) Baba Tanrı'nın öngörüsü; (2) insanın İsa’ya teslim olması (itaat etmesi); (3) Mesih’in kanı insanın üzerinize serpilmesi; ve (3) Ruh tarafından kutsal kılınmasına bağlar. Yine de Mesih’i kabul edenler seçiliyor. Diyebiliriz ki, insanın bakış açısından Mesih’i kabul ettikleri için seçilmişler; Tanrı’nın bakış açısından, Mesih’i kabul ederler çünkü Rab onları önceden seçti (ya da O’nu kabul edeceklerini bildiği için seçti).
Bu şuna benzer: Bir bahçede düğün şöleni vardır. Bahçe kapısının üstünde “arzu ederseniz buyurun” yazar, kapıyı geçtikten sonra arkasında “zaten adınız davetliler listesindedir” yazar. Mesih bizi kurtuluşa çağırır, “girerseniz kurtulursunuz” der, kabul kapısından geçtiğimizde bu sefer, “ezelden seçilmiştiniz” der. O’nun için bu çoktan olmuştu, ama bizim için karar verdiğimizde gerçekleşti. Kapıdan geçtikten sonra seçildiğimiz gerçeğini kimse değiştiremez… Ve aynı şekilde seçilenlerin durumu, Tanrı onları ya önceden ayırdığı ya da önceden bildiği için, ezelden beri bilinir ve değiştirilemez…
Tanrı’nın ezeli takdiri veya ön bilgisi özgür irademize zincir vuruyor mu? Hayır. Ama bunu daha ileride cevaplandırmaya çalışacağız.
Önceden belirlenenler Tanrı’nın gücüyle korunur ve onlar için tayin edilen hedefe (Mesih’in benzerliği) mutlaka kavuşurlar.
“Çünkü Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu'nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeş arasında ilk doğan olsun.Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti”(Rom.8:29-30).
Tanrı Kurtuluş kapısından gireceklerini bildiği kişileri Oğul’un benzerliğine dönüştürmeye karar verdi. Ankara trenine binen kişi için, varış noktası olarak Ankara belirlendi. Ama bilet alıp Ankara trenine binene kadar varışı belli değildi. Trene bindikten sonra varış noktasını değiştiremez. Mesih’e iman eden kişi için, Oğul’un benzerliği varış noktası olarak belirlendi. Ama tövbe edip Mesih’i yüreğine alana kadar kendisi için varış belli değildi. Kutsal Ruh’tan doğduktan sonra varış noktasını, yani cennette tam olarak gerçekleşecek Mesih’in benzerliğine dönüşümü değiştiremez. Yeniden doğuş noktasından cennete kavuşma noktasına kadar geçen süreç Tanrı’nın gücüyle güvence altına alınmıştır!18
“Rabbimiz İsa Mesih'in Tanrısı ve Babası'na övgüler olsun. Çünkü O büyük merhametiyle yeniden doğmamızısağladı. İsa Mesih'i ölümden diriltmekle bizi yaşayan bir umuda, çürümez, lekesiz, solmaz bir mirasa kavuşturdu. Bu miras sizin için göklerde saklıdır. Zaman sona ererken açığa çıkarılmaya hazır olan kurtuluşa kavuşasınız diye iman sayesinde Tanrı'nın gücüyle korunuyorsunuz”(1Pe.1:3-5).19
İleride kurtulmuşluğun yitirilip yitirilmediği konusunu ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.
* * *
Bu noktaya geldikten sonra yine alçakgönüllülükle şunu kabul edelim: elimizden geldiğince valizleri (Kutsal Kitap beyanlarını) bagaja (tutarlı bir teolojik anlayışa) en iyi şekilde yerleştirmeye çalıştık. Yine de sokamadığımız paketler (zor ayetler) mutlaka vardır. Hatta valizleri bizden daha iyi yerleştirip daha fazla boş yer kazananlar ve böylece kendi Kutsal Kitap anlama sisteminde (yani teoloji görüşlerinde) daha fazla “Kutsal Kitap gerçekleri” dahil edenler vardır!
Ne var ki, görüşümüz ne olursa olsun “Ağaçlar ormanı görmeme engel olurlar” deyiminde olduğu gibi, ayrıntılarda kaybolmak yerine Tanrı’nın aslında hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmadığı ve yalnız O’nu ellerinde, yani egemenliği ve amaçları altında korunarak güvende olduğumuz gerçeğiyle O’ndan lezzet almaya devam edelim! İman hayatının özü budur.