8. Akideler1



İncil inancıyla ilgili olarak “trias” kelimesi (üçlü), İ.S. yüz seksenlerde ilk defa Antakyalı Teofilos tarafından kullanıldı. Az bir süre sonra, “trinitas” (Üçlübirlik) Latince şeklini aldı. Bunlar “Üçlübirlik” başlığı altında, Tanrı’nın bilinç sahibi 3 esasının (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) tanımlamasında ilk adımlardı.


Yine de bir iddiaya göre, ilk Hıristiyanların böyle bir öğretiden haberleri yoktu, aralarında İsa’yı Tanrı saymak gibi bir kavram bile yoktu denir. Buna göre “Üçlübirlik” öğretisi çok sonradan konseylerde siyasi manevralarla uydurulan ve Kutsal Kitap’la ilgisi olmayan bir doktrin olarak gösterilmeye çalışılır.


Üçlübirlik” kelimesi Kutsal Kitap’ta yer almıyor. Ama bu, onun yanlış olduğunu göstermez. Tanrı “aşkın”, “içkin”, “her yerde hazır ve nazır” gibi birçok ifade de Kutsal Kitap’ta bu şekilde geçmiyor. Kimse bunun için Tanrı’nın bu sıfatlarını inkâr etmiyor. Çünkü bu ifadeler birçok ayetle açıklanan önemli bir gerçeği tanımlayan en uygun terimlerdir. “Üçlübirlik” de öyledir.


4., 5. ve 6. bölümlerde bu doktrinin Kutsal Kitap’a dayandığını geniş çapta inceledik ve gördük. Bu öğretinin vahiy olduğunu anlamamız için gerekli olan tek kanıt Kutsal Kitap’tır. Bununla birlikte, Mesih’e ilk inananların bu öğretiden haberleri olmadığı savına gelince, bunu anlamanın tek yolu, Hıristiyan âlemindeki ilk düşünürlerin yazılarına bakmaktır. Ondan sonra ilk defa İznik Konseyi’nde bir tanımlama halinde kaleme alınan akideleri aktaracağım.


İnanlılar arasında birer direk sayılan havarilerin öğrencileri bazı eğitici yazılar yazmışlar. Onlara “Kilise Babaları” adı verilmiştir. Bazılarının isimleri şunlardır: Klementve Barnaba (bunlar Pavlus’un emektaşlarıydı), İgnatiyusve Polikarp(bunlarsa Yuhanna’nın öğrencileriydi) vs. Yazılarından evvela şunları öğreniyoruz:


  1. M.S. 90 ile 150 yılları arasında yazdıkları dini yazılarda İncil’in her bölümünden öyle çok aktarmalar vardır ki, İncil’in tümünün Kutsal Kitap halinde hemen kullanıldığı şüphesiz ortadadır!


  1. Ayrıca, bu alıntılar İncil’in içeriğinin % 95’ini oluşturuyor. Öyle ki, İncil’in kaybolmuş olduğunu ileri sürenler varsa bile, 2. ve 3. yüzyıla ait olan bu aktarmaların aracılığıyla İncil’i yeniden derlemek mümkün olurdu!


  1. Son olarak onlar bu denli erken bir tarihte, bugünkü İncil’i oluşturan metinlerin Tanrı’nın esini olduğunu açıkça ifade ediyor!


Örneğin, Klement’in şu sözlerine dikkat edin: “Mutluluğa erişmiş elçi Pavlus’un mektubunu ele alın (1. Korintliler’den söz ediyor). İncil’in yayılmasının başlangıcında size nasıl yazdı? Gerçekten Tanrı tarafından esinlenerek sizlere yazdı...” (M.S. 95 yıllarıcivarında kendisinin yazdığı Klement’in 1. Mektubu’nun 47:1-3 bölümü).


Başka bir tanık, M.S. 70 yıllarıcivarında (yani Mesih’in ölümünden yaklaşık 40 senelik kadar kısa bir süre sonra) çok yaygın kullanılan “On iki havarinin öğretişleri” anlamına gelen “Didake” adındaki kitapçıktır. Sayfalarında İncil’den çok sayıda aktarmalara rastlıyoruz. Bu aktarmaların başında da “Rab’bin İncil’de bize buyurduğu gibi...” tarzında ifadeler yer alıyor (Örneğin: Didake 8:2; 15:4...).


Bu bilgiler ışığında, 4. yüzyılda İznik Konseyi’nde (M.S. 325) “yüzlerce İncil arasında dört tanesi seçilip diğerleri yakıldı” iddiası (ya da buna benzer iddialar) tamamen yersiz ve saçmadır. 1. ile 3. yüzyıla ait bu bol belgeleri öğrenen herkes için bu iddialar insan sağduyusuna bir hakarettir. Ayrıca mevcut olan İznik Konseyi’nin tutanaklarında, bu konseyde gündeme giren konular arasında “İncillerin sayısı” gibi bir madde yer almıyordu. İznik Konseyi ile ilgili olan tek tarihsel belge dışında, bazılarının böyle bir yalan uydurması gerçekten hayretler vericidir. Gerçek bir araştırmacı, tarihin bu kanıtları karşısında başka hiçbir açıklamaya gerek duymaz. Çünkü 1. ile 4. yüzyılda İncil’den aktarılan parçalar elimizdeki İncil’in metnine eşittir. Nitekim günümüzde ilk yüzyıllardan kalma çok sayıda (5000’e yakın) İncil nüshaları vardır.


Zaten 2. yüzyılın yarısında, Mesih inanlıları büyük Roma İmparatorluğunun sınırlarının çok ötesine dağılmışlardı, öyle ki, ellerinde bulunan bütün İncil nüshalarının toplatılmasının düşünülemez bile. Toplatılıp yakılsaydı, 2., 3. ve 4. yüzyıla ait, bugün mevcut nüshalar yok olmuş olurdu.


Peki, bu ilk yazarlar eserlerinde, Mesih’in Tanrılığı veya “Üçlübirlik” konusunda herhangi bir görüşü yansıttılar mı?



Kilise Babaları ve Üçlübirlik


İlk önce şunu anlamalıyız: bu ilk öğretiş yazılarının amacı, tanrıbilimsel açıklamalar yapmak değildi. Bu nedenle ele alınan konular, doktrinle ilgili değil, daha çok inancın uygulaması ile ilgilidirler. Yine de İncil’i bilmeleri, okumaları ve inançlarını ona dayandırmalarının doğal sonucu olarak ifadelerinde Üçlübirliğin üç benliğini bir kez daha bir bütün olarak yan yana buluyoruz. Mesih’in Tanrılığı da açık bir biçimde dile getiriliyor:


Klement(İ.S. 95 veya 115):


Tavsiyemizi kabul edin ve pişman olmayacaksınız. Çünkü yaşayan Tanrı, yaşayan Rab İsa Mesihve Kutsal Ruh’un hakkı için, seçilmişlerin imanı ve ümidi için bilin ki, yalnız geriye dönmeden alçakgönüllülükle ve bitmeyen tevazuuyla Tanrı tarafından verilen buyrukları yerine getiren kişi İsa Mesih aracılığıyla kurtulanların arasında sayılacak ve seçilecektir. O’na(İsa Mesih’e) sonsuzluklar boyunca yücelikler olsun. Âmin” (Klement’in Korintlilere 1. Mektubu 58:2).


Şehit İgnatiyus(İ.S. 165):


Hem bedensel hem ruhsal olan bir hekim var: Hem doğmuş olan, hem de doğmayan; Önce acı çekti, şimdi kayıtsızdır (değişmeyen); Beden alarak doğan Tanrı, Meryem’in oğlu, Tanrı Oğlu olan Rabbimiz İsa Mesih” (İgnatiyus’un Efeslilere Mektubu 7:2).


Siz Baba’nın tapınağında, İsa Mesih’in kaldıracıyla, yani çarmıhıyla, yükseklere kaldırılan ve Kutsal Ruh’un ip aracılığı yapmış olduğu taşlarsınız” (İgnatiyus’un Efeslilere Mektubu 9:1).


Bizi sonsuz yaşama kavuşturmak için, insan olmuş olan Tanrıortaya çıktığında cehalet (Batıl) yıkıldı, eski düzen de dağıldı” (İgnatiyus’un Efeslilere Mektubu 19:3) .


Kendinizi, Tanrı olan İsa Mesih’ten ayrılmadan saklayın” (İgnatiyus’un Tralyalılara Mektubu 7:1).


Mesih inancının dünya tarafından nefretle karşılandığı şu sırada, Tanrımız İsa Mesih kendini aramızda daha çok belli eder” (İgnatiyus’un Romalılara Mektubu 3:3).


Kutsal Ruh yanılmaz, çünkü O Tanrı’dandır. O gizli olanı araştırır. Ve Kutsal Ruh bu konuda beni uyardı...” (İgnatiyus’un Filadelfyalılara Mektubu 7:1-2).


Sizi bu denli hikmetli kılan veTanrı olan İsa Mesih’i yüceltiyorum...” (İgnatiyus’un İzmirlilere Mektubu 1:1).


Sizleri, Tanrı özünden bedendegelen ve Tanrı’nın iradesi ve gücüyle Tanrı Oğluolan Rabbimize imanla ve gerçekle dolu gördüm” (İgnatiyus’un İzmirlilere Mektubu 1:1-2).


Size yalvarırım, Tanrı olan İsa Mesih’in himayesinde, O’nda birleşmiş kalın” (İgnatiyus’un Polikarp’a Mektubu 8:3).



Barnaba1(İ.S. 96-98 veya130-134):


Kardeşler şu hususu da ele alalım:Rab’bin canımız için acı çekmeye razı olduğu gerçektir. O, dünyanın kuruluşunda Kendisine Tanrı’nın “Suretimizve benzeyişimize göre insan yapalım” diye söylediği âlemlerin Rabbidir.(...) O’nun Tanrı Oğlu olduğu gözler önüne serildi. Çünkü O bedendegelmemiş olsaydı, insanlar O’na(yani Yahveh’ye)2bakarak kurtulamayacaktı” (Barnaba’ın Mektubu 5:1,10).



Diyogenetus(İ.S. 150):


Çünkü kim, Tanrı bu dünyaya gelene kadar O’nun kim olduğunu tam olarak bildi ki?”

(Diyogenetus’un Söylevi 8:1).


İşte Kilise Babaları’nın yazılarında serpiştirdikleri şüphe götürmez beyanlar. Bu şunu gösteriyor ki, bırakın İznik Konseyine kadar (İ.S. 325), İsa’dan sonra 90 ile 150 yılları arasında, yani İncil tamamlanır tamamlanmaz, ilk Mesih inanlıları İncil’de net bir dille açıklanan Üçlübirlik gizemini ve İsa Mesih’in ruhsal özünün Tanrılığını aynen böyle anladılar ve benimsediler!



Apokriflerde Üçlübirlik


150’li yıllardan sonra bu gerçeği düz bir mantıkla kavrayamadıkları için yanlış öğretileri yayan kişiler ortaya çıkmaya başladı. Kimileri yalnız Baba’nın Tanrılığını kabul ettiler, kimileri kafaları karışıp üç benliği üç ayrı Tanrı’ymış gibi gösterdiler, kimileriyse üç benliği aynı ve tek benlik olarak algıladılar.


Bu durumda ve Konseylerde çıkan akidelerden önce Üçlü-birliği tanımlamaya çalışan “apokrifler”i de (“apokrif”: başka yazara atfedilen) dikkate alabiliriz. İşte bazı kişiler bu yanlışları aydınlatmaya çalışan yazılar yayınladılar ve bu yazılara daha büyük bir yetki ve önem vermek için Kilise Babaları kaleminden çıkmış gibi gösterdiler. Böylece Kilise Babaları’nın yazmadığı ama kendi ‘imzalarını’ taşıyan bu tür yazılar ortaya çıktı. Bu tür yazarlar metinlerinde Babaların öğretilerini aktardıklarını düşündükleri için onların isimlerini kullandılar.


Bunlardan belki en önemlileri İgnatiyus’a atfedilen apokriflerdir. İgnatiyus’un ismini taşıyan apokriflerde “doketizm” öğretisinin yanlışlığı ortaya konmaya çalışıldı. “Doketizm” kelimesi, Grekçe “dokein” fiilinden gelir ve “benzemek” anlamındadır. Bu öğretiye göre (Yuhanna da bu yanlışlığı açığa çıkarmıştı; bkz. 1.Yuhanna 4:2,6-8), İsa’nın bedeni gerçek bir beden değil bir serap gibiydi. Ayrıca bu öğreti, İsa’da beden görünüşü alan kişiliğin, fark gözetmeksizin Oğul veya Baba olduğunu ileri süren çarpık bir öğretiydi.


Aşağıda aktardığımız İgnatiyus’a atfedilen apokriflerde bu sapmaya getirilen bir cevaptır. Bunun için İsa’nın insanlığı (yani bedensel hali), her şeye kadir olan Tanrı’nın niteliğinden ayrı tutulmaktadır. Bununla birlikte bu apokriflerde Mesih’in Tanrılığı açık bir dille ifade ediliyor ancak açıklamalar aydınlatıcı olacağına bir çok yerde aklı karıştırıcı oluyor. Çünkü apokrifin yazarı bir taraftan İsa’nın “Ayartılamayan” olduğunu söylediği gibi (yani en yüce Tanrı: bkz. Yakup 1:13), öte taraftan Meryem’den doğan insan olan İsa’nın, “her şeye kadir” olmadığını söyleyerek, ezeli Oğul’un Tanrı’nın Kendisi değilmiş gibi yanlış bir izlenim uyandırmaktadır. İgnatiyus’un apokrifi İsa’nın bedeninin fiziksel bir beden olduğunu, “Tanrısal bir beden” olmadığını dile getirmeye çalışıyor, ama İsa’nın kimliğini aydınlatmayı başaramıyor.


İgnatiyus’a atfedilen apokrifler1:


Yalnız bir Tanrı ve Baba vardır; iki veya üç değil; kendiliğinden var olan bir tek O’dur. O’nun dışında başkası yoktur (...) Baba’nın bağrında bulunan Tanrı Sözü olan Oğul da birdir (...) Paraklitos da birdir (...) Sonuç şu ki, ne üç Baba, ne üç Oğul ne de üç Paraklitos vardır. Baba birdir, Oğul birdir, Paraklitos da birdir. Bu nedenle Rab, havarileri bütün ulusları öğrenci olarak yetiştirmeleri için gönderdiğinde, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz etmelerini emretti. Bunlar, tek [kişiy]e verilen üç ad değildir2, insan olmuş üç ayrı[zat] da değildirler. Üçü de aynı itibara sahiptirler.

Çünkü yalnız birisi insan oldu. Bu, Baba veya Paraklitos değil, Oğul’dur. Oğul’un İnsan hali bir görünüş ya da bir hayal değildi. (...) Gerçekte, erkek ilişkisi olmayan bir bakireden beden alan Tanrı-Logos, insan olarak doğdu. (...)

Ölüleri diriltene, kötürümleri sağ uğurlayana, cüzamlıları temizleyene, körlerin görmesini sağlayana, yiyecekleri çoğaltana... nasıl da Tanrı değildir denebilir?

Bununla birlikte, nasıl bakireden doğan Mesih’in [insanlığı/bedeni], her şey üzerine kadir olan Tanrıolduğunu düşünürsün?3(...) Nasıl Mesih’in doğumunu yok sayarak, Doğmayan’ın [yani beden olmadan aşkın Tanrı’nın] çarmıha gerildiğine karar verirsin? ...

Kırk gün ve kırk gece boyunca yemek yemeye ihtiyaç duymayan bir bedeni Olan’ın Tanrı olduğunu kanıtladı, ondan sonra açlık çektiğinde insan olduğunu...

Ey sen (Şeytan), Ayartılamayan’ı nasıl ayartmaya çalışırsın... Tanrı’dan ayrıldın, Mesih’ten uzaklaştın ve Kutsal Ruh’a yabancılaştın...” (İgnatiyus apokrifi; Filipililere M. II:1-4; III:1-2; VI:1; VII:1-2; XI:1).


Ve Kendisinin [İsa Mesih’in] her şey üzerinde [yani aşkın konumundaki] Tanrı olmadığıkonusunda...” (İgnatiyus apokrifi; Tarsuslulara M. II:1-4).


Bu nedenle, Mesih’in Tanrılığınıçürütmek için yalın bir tektanrıcılığı duyuran herkes, Şeytan’ın çocuğu ve hakkın düşmanıdır” (İgnatiyus apokrifi; Antakyalılara M. II:1-4).


Demek ki, İsa’nın Tanrılığı ve Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un birliği üzerindeki tartışma çok erken bir tarihte başlamıştı (İ.S. 150’li yıllardan itibaren). Bu şekilde sonradan hazırlanan akidelerin, bazı din adamlarının uyduruk kaprisi değil, yanlış öğretilere karşı gerekli bir cevap olduğunu anlayabiliriz.


Bu 8. bölümde aktarılan yazılar Üçlübirlik gerçeğine bir şey katmazlar. Çünkü bu gerçek Hıristiyan ilahiyatçılarına dayanmıyor, Kutsal Kitap’ın açıklamalarına dayanmaktadır. Ama bu yazıların önemi şudur: erken bir tarihten beri, Kutsal Kitap’ın bu öğretisini anlamak ve tanımlamak için sarf edilen çabaları ve bu sayede bu öğretinin Hıristiyan tarihinin ta başından beri çok önemli kabul edildiğini görüyoruz. Akideler ise, bu gerçeği anlamak ve tanımlamak için gösterilen çabanın elde ettiği sonuçtur (Akide: inanç bildirgesi; Amentü).


Şimdi Akideleri aktaralım:





İZNİK AKİDESİ(İ.S. 325):


Kadiri Mutlak Baba olan, görünür görünmez her şeyin yaratıcısı tek Tanrı’ya, ve Tanrı’nın Sözü, Tanrı’dan gelen Tanrı, Işıktan gelen Işık, Hayattan gelen Hayat, bütün yaratıklara egemen olan, İlk Doğan, zamanın öncesinde, Baba’dan doğmuş ve her şeyin kendisi aracılığıyla yaratılmış olduğuve bizim kurtuluşumuz için beden bularak insanların arasında yaşamış, acı çekmiş, öldükten sonraki üçüncü günde tekrar dirilerek Baba’ya yükselmiş ve şanı ile tekrar dönerek diri ve ölü herkesi yargılayacak olan Biricik Oğul tek Rabİsa Mesih’e ve aynı zamanda Kutsal Ruh’a inanırız.”



ANKARA AKİDESİ(İ.S. 340):


Kadiri Mutlak Tanrı’ya, O’nun biricik Oğlu olan ve Kutsal Ruh ile Bakire Meryem’den doğup Roma Valisi Pontiyus Pilatus döneminde çarmıha gerilip gömülen ve öldükten sonraki üçüncü günde dirilerek semaya yükselip Baba’nın sağında oturmuş olan ve oradan inerek diri ve ölü herkesi yargılayacak olan Rabbimizİsa Mesih’e ve Kutsal Ruh’a, Kutsal Kiliseye, günahların affına, insanların tekrar dirileceğine ve sonsuz hayata inanırım.”




KADIKÖY AKİDESİ(İ.S. 451);


Göğün ve yerin, görünür görünmez her şeyin yaratıcısı, Kadiri Mutlak tek Baba Tanrı’ya;tüm zamanın öncesinde Baba’dan Doğmuş Biricik Oğul, Işıktan gelen Işık, Gerçek Tanrı’dan gelen Gerçek Tanrı, yaratılmamış, bilakis Baba ile birlikte aynı özden doğarak her şeyi Kendisi yaratmış, biz insanlar ve bizim kurtuluşumuz için semadan inip Kutsal Ruh ve Bakire Meryem’den beden bularak insan biçimine girmiş ve Roma Valisi Pontiyus Pilatus döneminde bizler uğruna çarmıha gerilmiş, acı çekerek ölmüş, gömülmüş ve Kutsal Yazılar uyarınca öldükten sonraki üçüncü günde tekrar dirilerek semaya yükselmiş ve Baba’nın sağına oturmuş ve şanı ile tekrar gelerek ölü ve diri herkesi yargılayacak ve hükümranlığının sonu olmayacak olan tek Rab İsa Mesih’e ve Baba’dan doğarak Baba ile Oğul ile birlikte Kendisine tapınılanve birlikte yüceltilen ve peygamberlerin ağzıyla konuşmuş olan Rabve hayat verici Kutsal Ruh’a inanırız. Kilisemiz tek Kutsal Evrensel Kilise olup Havarilerin Kilisesidir. Biz aynı zamanda günahların bağışlanmasıyla ilgili olarak vaftiz olunması gerektiğine, ölülerin tekrar dirileceğine ve ayrıca ölümden sonraki dönemde yeniden yaşanacağına inanırız.”