Tanrı ezelden ebede, öz varlık veya cevher itibarıyla (vücûdu) bir ve tektir. Birden fazla Allah yoktur.
Tanrı, kişilik itibarıyla (zatı) üç ayrı “benlik” konumundadır. Bunlar Tanrı’nın 3’e bölünmesi ya da girdiği 3 görünüş değildir. Bir varlıkta 3 bilinç merkezi var.
Bu benliklerin her biri Tanrı’nın Kendisidir, Tanrı’nın 3 parçası değildir; Üçü tek ve aynı Tanrısal cevhere tamamen sahiptirler; Tanrılık yönünden farklı değildirler.
Her benlik diğer ikisinden ayrı ve kendine özgüdür. Diğer ikisi ile olan ilişkiler yönünden ayrı şahsiyetlere sahiptirler. Benliklerin özellikleri ve işlevleri karışmaz.
Ne var ki üçü (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh), üç ayrı Tanrı değil, aynı ve bir tek Tanrı’dır.
Özetle:
A. Tanrı’nın varlığı bir ve tektir;
B. Kişiliği üç benlikten ibaret;
C. Her benlik tamamen Tanrı’dır;
D. Her benliğin şahsiyeti özgüdür;
E. Üç benlik aynı ve tek
Tanrı’dır.
Şemada görüldüğü gibi, bir Tanrı vardır. Baba bu Tanrı’dır, Oğul da öyle, Kutsal Ruh da. Varlıkları tek ve aynıdır. Ama kişilikleri farklıdır: Baba Oğul değildir; Oğul Kutsal Ruh değildir; ve Kutsal Ruh Baba değildir. Kişilikleri birbirlerini ayırır, Tanrı’nın öz varlığı birbirlerini birleştirir. İşte ÜÇLÜBİRLİK!
Yani kelâmcıların kullandıkları ifadeye yakın bir açıklamayla “Tanrı’nın üç benliği birbirleriyle aynı değildir; Kendisinden başka ve ayrı da değildir” diyebiliriz.
Bu, ezelden beri böyledir. Nitekim ezelden beri üçlü Tanrı insanları yaratmak ve kurtarmak için kendi kendisiyle (Baba ile Oğul arasında) antlaşma kesmiştir (örn. İbraniler 13:20; 2.Timoteyus 1:9; Mika 5:2). Bu aşamada bir açıklama yapmak gerekir: Bazılarının düşündüğü gibi, üç benlik insanların, Tanrı’nın işlevlerini ayrı ayrı algılaması değildir. Veya yaradılıştan sonra aşkın Tanrı’nın dünya ile temas kurmak için girdiği 2 ayrı şekil de değildir. Ne var ki, Tanrı’nın insanlar ile iletişim ve ilişki kurması ve özellikle evrene günah girdikten sonra insanoğlunu kurtarmayı planlaması, O’nun üç ayrı benlik olarak hareket etmesini daha da gerekli kıldı. Aynı şekilde günah ve ölüm yok edildiğinde ve sonsuz kurtuluşla diriliş gerçekleştiğinde Tanrı’nın üç benliğinin bir tek düzeyde hareket edecekleri de bir gerçek (örn. 1. Korintliler 15:25-28).
Tanrı’nın öz itibarıyla bir olmasını herkes anlar. Aklımızı karıştıran şey, “O’nda üç benlik vardır” denmesidir. Çünkü benliği insanlarda olduğu gibi bir birey olarak algılıyoruz. Ama böyle değildir.
Öyleyse, “benlik” kelimesiyle neyi ifade ediyoruz? Bu kavramı etraflıca incelemeliyiz: Üçlübirliği tanımlayan terimlerin batılı tanrıbilimciler tarafından nasıl tespit edildiğine bir bakalım. İznik Konseyi’nde (İ.S. 325’te) Oğul’un “Homeosis to Patri” olduğu ifade edildi; yani ‘Baba ile aynı öze paydaş’. Bu çalışmada “benlik” olarak kullandığımız kavram için, latin ilahiyatçılarca, Grekçe “prosopon” kelimesinden gelen “person” terimi kullanılageldi. “Prosopo” Yunan oyuncuların, temsillerde kullandıkları maskeydi. Bu maske, sesin daha güçlü çıkması için bir nevi hoparlör rolünü görüyordu. Bu şekilde sözler “per-sonabant”, yani ses yankı ile çıkardı (“per” yankı, “sonabant” ses çıkması anlamındadır). Bu nedenle Yunan ilahiyatçılar başlangıçta “person”un Grekçesini (eski Yunancasını) kullanmaktan çekindiler. Çünkü Üçlübirlik’teki benliklerin, yalnız bir maske veya görünüş olarak anlaşılmasını istemediler. Bu nedenle “hypostasis” terimini kullanıyorlardı; yani “olma tarzı”. “Hypostasis” terimi, Arap yazarlarınca “sıfat” (nitelik, vasıf) veya Grekçede akıl anlamına gelen “gnome”den “üknûm” olarak Arapçaya çevrilmiştir. Fakat Latin dillerinde “person”un kazandığı anlamla Türkçe’de en uygun ifade “benlik”tir (“bilinç merkezi” anlamında).
Benlik, düşünceye, iradeyeve duygularasahip olan bir varlığın bilinçli olgusudur. Normalde Türkçe’ye ‘kişi’ olarak tercüme edilebilen “person”u, ‘insan’ kavramıyla karıştırmamak için, “kişi” yerine ‘benlik’ kelimesini tercih ettim. Tek Tanrı’nın tanımı olan “Ben ben’im” ifadesinde görüldüğü gibi “benlik”, Tanrı’nın “bilinçli özü”nü tanımlıyor. “Benlik” anlamdaşlarına bakacak olursak, anlamı: kişilik, kimlik, karakter, bilinç, şahsiyet veya ferdiyettir. Ama yine de sıraladığımız bu anlamdaşları birbirinden ayırmamız gerekir: Tanrı’dan üç benlik olarak söz ederken...
3 fert ya da bireyden değil...
3 şahıs ya da kişilikten... söz ediyoruz.
Çünkü fert ya da birey, kişinin bir olma halidir. Üç ayrı birey üç ayrı varlık anlamına gelirdi. Hâlbuki tek varlıkta üç benlik söz konusudur. Şahıs ya da kişilik varlığın bilincidir, ama varlığın cevheri değildir. Dolayısıyla “benlik”, varlık veya birey anlamına gelmemekte; bilinç merkezi demektir.
Benlik, kendimden “ben” diye söz etmemi sağlayan kişiliğimdir. Yani benlik, “ben”, “sen” veya “o” olarak söz ettiğimiz bilinç merkezleridir. Tanrı’da bir “Ben”, bir “Sen” ve bir “O” vardır. Ama üç Tanrı yoktur. “Sen geliyorum” diyemediğim gibi, Tanrı’da da benlikler karışmıyor; ancak benlikler ayrı bireyler de değildir! (İnsanda, kişilik ve birey birleşiyor; ama kişiliğin, bedensel niteliğimiz ile ilgisi olmadığını ve birliğin değil, bilincin göstergesi olduğunu unutmamalıyız).
Bu nedenle 3 benlikli Tanrı, üç bireyden oluşmaz, bir nevi 3 üyeli kurul anlamına gelmez; “Üç tanrının üçüncüsü” değildir.
Tanrı’da üç benlik olması neye benzer? 3 kahramanı olan bir tiyatro oyunu düşünün. Ve bu üç kahraman, tek bir oyuncu tarafından aynı anda canlandırılmaktadır. Oyuncu sırayla her kahramanın yerini alır. Diğer oyun kahramanlarına seslenirken farklı şahıslara seslenir; ama öz olarak yine kendi kendine, yani aynı oyuncuya seslenir. Kendisi soru soruyor, yine kendisi yer değiştirip cevap veriyor. Ama soran başka karakter, cevap veren de başka karakterdir. Yani bir arada, bir oyuncu (bir varlık) ve üç karakter (üç benlik) vardır. Tabii, Tanrı oyun oynamıyor.
Ne var ki, Tanrı zaman dışında olduğu için, sıra değiştirerek değil, aynı “anda” Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olabilir. Bir anlamda, örnek yine yeterli değilse de, düşmanlarını şaşırtmak için Superman’ın kullandığı süper hız gibidir. Çok yüksek bir hızla sürekli yer değiştirerek, kendini üç ayrı yerdeymiş gibi gösterebiliyor. Tanrı ise, son derece hızla yer değiştirmiyor. Tanrı’nın boyutunda zaten hız, mekân, zaman vs. diye kısıtlamalar yoktur. O, her anda her yerdedir. Her anda da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tur.
Üçlübirlik çok boyutlu bir olaydır. O’nu düz bir anlatımla açıklayamayız. Ayrı ayrı yönlerini ayrı ayrı anlattığımızda da sanki birbirinden farklı olgulardan söz ediyormuşuz gibi yanlış bir izlenim edinebilir. Ama bir nesnenin planı çizildiğinde üç boyuttan iki boyuta geçmek için değişik yüzleri ayrı ayrı çizmek zorunda kaldığımız gibi, evreni aşan Tanrı’nın Üçlübirlikli yapısını ve bunun özelliklerini aklımızın kısıtlı boyutları çerçevesinde ayrı planlar gibi anlatmaktan başka bir çare yoktur. Ama dikkat! Ayrı ayrı anlatımlar olması tek bir gerçeğin birbirini tamamlayan yönleri olmadığı anlamına gelmez!
Bu doğrultuda:
a) Tanrı BABA’dır çünkü...
Logos’un (Oğul’un) ezeli kaynağıdır, yani “babası”dır (bkz. Mezmur 2:7; Süleyman’ın Özdeğişleri 8:22-24; Yuhanna 1:14,18; 5:17-26; 8:54; 10:28-30; 14:12-13; Romalılar 8:29,32; İbraniler 1:1...);
Her şeyin kaynağı ve yaratıcısıdır (bkz. Malaki 2:10; Elçilerin İşleri 17:28; 1. Korintliler 8:6; Efesliler 3:15; İbraniler 12:9; Yakup 1:17);
İnanlılardan oluşan halkın babasıdır, çünkü onları kayırır (bkz. Yasanın Tekrarı 32:6; Yeşaya 63:16; 64:8; Yeremya 3:4; 31:9; Malaki 1:6; Romalılar 11:29);
Mesih’e inanan kişiye sağladığı yeni ve sonsuz yaşam nedeniyle onun ruhsal Babası’dır (bkz. Matta 5:45-48; 6:6-15; Yuhanna 1:12-13; 3:3-8; 8:39-47; Romalılar 8:15-17; Galatyalılar 3:26; 2.Petrus 1:4; 1. Yuhanna 3:1);
Dolayısıyla...
b) BABA, Tanrı’nın:
Zamansızlıkta hiç kimsenin görmediği ve göremeyeceği aşkın yücelikte bulunduğu (yani zaman ve mekan dışındaki ezeli-ebedi konumu; bkz. 2.Pet.3:8);
Gücü herşeye yettiği, her yerde hazır ve nazır bulunduğu, her şeyi bildiği; ve…
Herşeyin, yani yaradılışın, sevginin, merhametin, lütfun ve yargının kaynağı olduğu…
konumu ifade eder.
BABA benliği Oğul ve Kutsal Ruh benliklerinden nasıl farklılaşır?
Baba Söz’ü “doğurur”, yani “ifade eder” (tecellini meydana getirir) ve Kutsal Ruh’u üfler (bağrından çıkan rüzgârdır; ruh = rüzgâr ).
Kendi benliği diğer iki benlikten meydana gelmez.
Baba, enerji örneğinde, enerjinin GÜÇdönüşümüdür. Tanrılığın “birinci” benliğidir. Birinciliği, diğer benliklerden önce var olduğu anlamını taşımaz. Birincidir çünkü kaynaktır. Ayrıca birinciliği, bu gizemin insanlara açıklandığı sıra ile ilgilidir: Tanrı’yı önce doğaötesi Tanrı olarak öğreniyoruz.
“Tanrısal Söz / Kelâm”, “Tanrı’nın Bilgeliği / Hikmeti”, “Tanrılığın Tanımı / Kimliği”, “Kelâmu’-llah / kelimetüh” anlamları verilebilen “Logos”tur.
Bu Logos, ezelden beri Baba’nın özünden “doğmakta”dır (yani oluşmaktadır). Bu nedenle, Kutsal Kitap’ta Tanrı, Logos’a Kendi özünden geldiğini ifade eden “Tanrı Oğlu” ismini verir (Oğul, Tanrı’nın bağrında, Tanrı’yı “açıklayan”, “tefsir eden” veya “tanıtan” -Grekçesi “exegesis”-Tanrı’nın Kendisidir; bkz. Yuhanna 1:18).
Logos Baba’nın benliğinden farklı bir benlik olarak beliriyor: Tanrı saf ruh olarak saf bilinç ve güçtür. O’nun her şeyi bilinçlidir. O’nda, bizdeki, parmak, saç veya tırnak gibi bilinçsiz ve fiziksel yönleri yoktur. Dolayısıyla “içinde” oluşup “dış dünyada” Tanrı’yı açıklayan eksiksiz tanım (Logos) da bilinçlidir. “Tanrı şöyledir, böyledir” diye tanımlarken, Tanrı bilinci olan Logos, O’ndan ikinci bir şahıs olarak söz edebiliyor. Ve bu şekilde ayrı bir benlik kazanıyor; Oğul’un benliği.
Oğul’da Baba’dan kaynaklanan, meydana gelen şey, Oğul’un Tanrısal özü değil (çünkü ikisi aynı özdür), O’nun benliğidir.
Logos’un “doğumu” bir yaradılış değildir, manevidir. Çünkü zamansızlıkta (ezelden beri; bkz. Süleyman’ın Özdeyişleri 8:22-23) gerçekleşiyor. Bir şeyin yaratılması, yokken meydana gelmesi demektir. Zaman olmadığı yerde “önce” ve “sonra” yoktur; dolayısıyla “ilk oluşum” veya “var olmadan önce” ile “var edildikten sonra” diye bir durum söz konusu olamaz. Tanrısal Söz Tanrı kadar ezelidir ve yaratılmamıştır!
“Logos” Tanrı’nın özünde kendine has tam bir benliğe sahiptir. Ezelden beri hep “doğmakta” ve aynı “anda” benliği, varlığının doluluğuna kavuşmuş olmaktadır. Çünkü bu “doğum” öncesi ve sonrası olmayan zamansızlıkta gerçekleşiyor.
Oğul Baba’nın yansıdığı ayna veya ekran gibidir. Kutsal Kitap’ta, Mesih’te parlayan Tanrı’nın yüceliği, bir aynadaki yansımaya benzetilmektedir. Oğul, görünmeyen Tanrı’nın bir görünüm aldığı ekrandır (2. Korintliler 3:18).
Logos, Baba’yı eksiksizce açıklıyor. Bu nedenle Vahyin ta kendisidir (“El Levhu’l-Mahfuz” -Bürûc 85/21,22- semada saklı olan Tanrı Sözü olarak yorumlanıyor; Semada bulunan esas Söz Logos'tur; O, cansız bir “lehva” değil, Tanrı’nın özünde yaşayan Kelâm’dır. Tanrı’nın bütün söylediklerinin değişmeyen özüdür: “nefsî kelâmı”dır). Kutsal Kitap bu Logos’un bazı ifadeleridir. İsa ise, bu Logos’un DOLGUN ifadesidir.
Oğul, Yaradan ile yaradılış arasındaki “Aracı”dır. Tıpkı sözler iki insanın düşünceleri ve idrakleri arasında aracı olduğu gibi. Çünkü Baba her şeyi Oğul’un aracılığıyla yarattı (Yuhanna 1:3; Kol. 1:16; İbraniler 1:2).
Tanrılığı tanıtan “Logos” dünyaya bir insana yüklenerek geliyor. Bu sayede gözle görülmeyen Tanrı’nın özü İsa’nın yaşamında eksiksizce görüntüleniyor (Yuhanna 1:18; 14:9; 2.Ko.4:4; Kol.1:15; İbraniler 1:3).
Bu şekilde Aracı görevi doruk noktasına ulaşır: Logos, yaratma eyleminde “aracı” Tanrı’dır, Vahiy olarak insanlara Tanrı gerçeğini bildirmekte aracıdır, kefarette Tanrı katında insanı aklayan aracıdır (bkz. 1.Timoteyus 2:5).
Örnekteki enerjinin IŞIKdönüşümüdür. Oğul Tanrılığın “ikinci” benliğidir. İkinciliği de üstünlük veya sınıf derecesi ile ilgili değil, Tanrılığın “iç” yapısındaki işlevi ve uyumu ile ilgilidir.
“Ruh” kelimesi Arapça’dan gelmektedir. Arapçası da İbranice “Ruah” kelimesinden... Grekçesi de “pneuma”dır. Ve bunların hepsi “rüzgâr”, “esin”, “nefes”, “cereyan”, “esinti” anlamındadırlar.
Rüzgâr, nesneleri sürükleyen bir güçtür. Bu doğrultuda “Ruh”, şekil veren, harekete geçiren, değişimi başlatan, düzene sokan, Rab’be uymak isteyen yürekleri kendi tercihlerinin hedefine sürükleyen Tanrısal güçtür.
Ezeliyette, Baba ile Oğul arasındaki sevgi akımını sağlayan bilinç sahibi Tanrısal ‘iletken’dir. Enerjinin ışığa ve ışığın yine enerjiye dönüşümünde ısı yayıldığı gibi, Baba ile Oğul arasındaki ilişkide, birbirlerine döktükleri sevgi “dalgacıkları” Kutsal Ruh’tur (bkz. Romalılar 5:5). Kaynak yaparken, madenle elektrodun temasında sıçrayan kıvılcımlar gibi...
Tanrılıkta Ruh, sevgi yoluyla Baba’dan ve Oğul’dan meydana gelmektedir: “Baba’dan çıkan” (Yuhanna 15:26); İsa Mesih’in gönderdiği Gerçeğin Ruhudur (aynı ayet); Dolayısıyla “Rab’bin Ruhu”dur (Elçilerin İşleri 5:9; 2. Korintliler 3:17); “Mesih’in Ruhu”dur (Romalılar 8:9).
Ruh “Kutsal” ismini de alır. Bu, diğer iki benliğin kutsal olmadıkları anlamına gelmez. Çünkü: “Orduların (meleklerin) Rab’bi kuddûstur, kuddûstur, kuddûstur; bütün dünya O’nun izzetiyle doludur...” (Yeşaya 6:3). Baba, Oğul ve Ruh üç kere kuddûs olan Tanrı’dır. Ruh özellikle “Kutsal” ismiyle tanıtılır çünkü insanları Rab’be dönmeleri için ayırır (Kutsal Kitap’ta “kutsal” kelimesinin anlamı “ayırmak”tır): inanlıların yeniden doğuşunu sağlar (Yuhanna 3:3,5,8); onları mühürler (Efesliler 1:13); kutsallaştırır (2. Selanikliler 2:13); yeterli kılar vs.
Yuhanna 14:26; 15:26 ve 16:7’de Kutsal Ruh’a Grekçe “Parakletos” 1 ismi verilir. Yani: Yardımcı, Tesellici, Öğütçü, Avukat gibi anlamlar taşır.
Tanrı, saf enerji ve bilinç olarak, yani aşkın konumunda dünyayla direkt temas kurmuyor. Teması gerçekleştiren, “ilahi iletken” olarak isimlendirdiğimiz Kutsal Ruh’tur. Söz (Oğul), Tanrı’yla dünya arasında iletişim sağlarken, Kutsal Ruh temas sağlıyor. Işık etrafımızda yol gösterdiği gibi, ve ısı iç varlığımıza kadar nüfuz ettiği gibi, İsa olarak gelen “Logos” Tanrı’yı görüntülüyor ve imanlıya verilen Kutsal Ruh, kişinin içinde Tanrı’nın isteğini işliyor: Tanrı benzeyişini nakşediyor. Tanrı’nın ruhumuzla temasını gerçekleştiren Kutsal Ruh konumundaki Tanrı’dır. Işık bizi dıştan aydınlatır. Kutsal Ruh ise, yüreğimizde Tanrı'yla bağlantıyı sağlayan “iletken kablo” gibidir. Kutsal Ruh içkin Tanrı’dır: evrenin içinde işleyen Tanrı’nın konumudur.
Bu şekilde Ruh zamansızlıkta (bitmeyen şimdide) Baba ile Oğul’un arasında geçen diyalogun sözlerini imanlının içinde tekrarlıyor; aynı şekilde Tanrısal yaşamı iletir, çünkü Oğul’un olandan alır; bu da, Baba’dan alması demektir, çünkü Baba’nın her nesi varsa Oğul’undur (Yuhanna 16: 13-15).
Ruh, Baba’nın ve Oğul’un diyalogu ve niteliklerini aktarırken, bir üçüncü şahıs olarak beliriyor. Kutsal Ruh sevginin harekete geçmiş halidir; ve bu sevgi akımı kendiliğinde bilinçlidir. Artık Tanrılıkta bir “Ben” (Baba), bir “Sen” (Oğul) ve bir “O” (Kutsal Ruh) görüyoruz.
Oğul, Baba’nın düşüncesinden gelen söz ise, Ruh Baba ile Oğul’un sevgisinin akışıdır. Dolayısıyla insan Logos’u Tanrı Gerçeğinin “dışa vurum”u (‘expresion’) olarak algılar; Ruh’u da Tanrı Sevgisinin “izlenim”i (‘impresion’) olarak algılar; ya da bu sevginin insan yüreğinde bıraktığı iz olarak algılar.
Kutsal Ruh ayrıca, Mesih’in öğrettiği gerçekleri anımsatır ve öğretir (Yuhanna 16:13); kutsallar için aracılık eder (Romalılar 8:27); dilediği gibi armağanlar, yani ruhsal beceriler dağıtır (1. Korintliler 4:30). Kendisi Tanrısal gücü sergileyen ve bunu inanlının hayatına uyarlayan ilahi benliktir.
Kutsal Ruh, Baba Tanrı’nın tasarımcısı ya da kaynağı olduğu, Tanrı Oğlu’nun da aracısı olduğu iletişimi, kurtuluşu, aklanmayı, yeniden doğuşu, özgür kılınmayı, yeni insanı (Tanrı benzeyişi)... yani Oğul’un yarattığı etkileri yüreğimizde işleyen uyarlayıcı ya da iletkendir. Örneğin: 1. Korintliler 1:30 ile 6:11’de Baba Tanrı’nın girişiminden ötürü bize verilen bilgelik, doğruluk, kutsallık ve kurtuluş İsa Mesih’in kendisidir; Kutsal Ruh ise, özü İsa Mesih olan bu değerleri yıkanma, kutsal kılınma ve aklanma olarak hayatımıza nakşeder.
Örnekteki enerjinin ISIdönüşümüdür. Kutsal Ruh, Tanrılığın “üçüncü” benliğidir. Üç benliğin sıralanması kaynaklaşma (kim, kime kaynak oluyor) ilişkisine bağlıdır. Baba'nın benliği başka benlikten kaynaklanmadığı gibi, Oğul Baba’dan cereyan eder, Kutsal Ruh ise, Baba’dan ve Oğul’dan “esen rüzgâr”dır.
Baba’yı, Tanrı’nın düşüncesi olarak, Oğul’u, sözü olarak ve Kutsal Ruh’u, etkinliği olarak örnekledik. Düşünce, ifade ve etkinlik aynı kişiliğin belirmeleri olması yanında, kaynaklaşma açısından düşünce, sözlere ve hareketlere kaynak olurken, kendisi söz ve hareketlerden kaynaklanmamaktadır. Hareketler, düşüncenin, sözler şeklinde bağladığı kararlardan kaynaklanıyor: “şunu, bunu yapayım” gibi. Ancak hareketler ne düşünceleri, ne de sözleri meydana getirir (bkz. şema).
Benzer şekilde Baba, Oğul ve Kutsal Ruh aynı Tanrı’nın belirmeleri olması yanında, Baba mutlak kaynaktır. Kaynaklaşma açısından Baba Söz’ü ifade eder, Kutsal Ruh’u da üfler. Ama Kendisine ne Oğul, ne de Kutsal Ruh neden olur. Oğul hem Baba’dan cereyan eder, hem de Kutsal Ruh’u gönderir. Oğul aracıdır. Kutsal Ruh Baba tarafından üflenir ve Oğul tarafından gönderilir. Ama Kutsal Ruh ne Baba’nın, ne de Oğul’un benliğine neden olur. Kutsal Ruh ise, Tanrılığın bünyesinde cereyan eden yaşam akımının mutlak sonucudur.
Tanrılıktaki üç benlik, Tanrısal öze ait bütün niteliklere sahip oldukları gibi, her bir benlik bize, kendine özgü bir davranışla belirerek de görünür:
Örneğin, Yaradılışta Baba, “ol” der (tasarımcı), Oğul (Söz) yaratır (aracı) ve Kutsal Ruh şekil verir (uyarlayıcı): Tekvin 1:1-3; Eyüp 26:13; Tekvin 2:7. Öyle ki, Kutsal Ruh’un yaratmaktaki etkinliği şekil veren Allah’ın ellerine benzetilebilir: Eyüp 10:8 ile 33:6; Mezmur 119:73.
Vahiy olayında Baba Tanrı ilahi sırları açıklar (kaynak), Oğul açıklanan gerçeği dile getirir (aracı) ve Kutsal Ruh bu sözleri peygamberlerin akıllarına esinler (iletken): İbraniler 1:1-2; 1. Petrus 1:10-12; 2. Petrus 1:21.
1. Petrus 1:2’de, Baba'nın Kendi önbilgisiyle kurtuluşu planladığını (tasarımcı, kaynak), Mesih'in çarmıhta kurban oluşuyla bu kurtarışı gerçekleştirdiğini (aracı, etken) ve Kutsal Ruh'un inanlıyı temizleyip kurtuluşu onda etkin kıldığını (uyarlayıcı, iletken) görüyoruz.
Yuhanna 6:27, Romalılar 8:29 ve Efesliler 1:13’den anlaşıldığı gibi, Baba imanlı kişinin yüreğinde mühür basar (kaynak), damga olan Kutsal Ruh’la mühürler (iletken) ve bu mührün bıraktığı iz veya ıstampa Oğul’un benzerliğidir (etken).
Duada, Baba Tanrı duaların nedeni ve hedefidir (kaynak), duayı teşvik eden ve Baba’ya ulaştıran Oğul’dur (aracı) ve inanlının içinde onu güçlendiren ve “ah”lar çeken Kutsal Ruh’tur (iletken): Yuhanna 14:13...; Romalılar 8:26-27; İbraniler 7:25.
1. Korintliler 12:4-6’da Baba herkeste etkin olan güç şeklinde açıklanıyor (tasarımcı, kaynak); Oğul (Rab), bu ayette ilahi hizmet için Tanrı’nın lütfunu bize ulaştırıyor (aracı, etken); Kutsal Ruh da bize yeni bir yapı ve yetenekler sağlayan bu lütfu içimizde işliyor (uyarlayıcı, iletken).
Halkını terbiye ettiğinde Baba fesatlarımızla acı çeker ve disipline karar verir (kaynak), Oğul denemeden başarılı çıkmaları için inanlıları korur, şefaat eder (aracı), Kutsal Ruh terbiyeyi uygular, inanlılarla “çekişir” (uyarlayıcı): Yeşaya 63:9, 10; Tekvin 6:3; Luka 22:32; İbraniler 12:5-9...
2. Korintliler 13:14’te Baba (tasarımcı, kaynak) sevgisiyle inanlıya ruhsal yaşam için gereken donatımı sağlıyor, İsa Mesih (aracı, etken) sevgiden gelen bu gücü inanlıya akıtıyor (lütfediyor) ve Kutsal Ruh (uyarlayıcı, iletken) bu sevgiyle teması (beraberliği)gerçekleştiriyor.
Tanrı’nın öz nitelikleri (görünmeyen Özü, O’nu açıklayan Sözü ve gücünü işleyen Ruhu), sıfattan öte olan benlikler olarak Üçlübirlik’te, hem Tanrı’yla aynı, hem birbirinden ayrıdırlar. Yani İslâm kelâmcılarının sezip soru halinde bıraktıkları tartışma, Kutsal Kitap’taki Tanrı tanımında çoktan açıklanan uyumlu bir gerçek oluyor. Bunun gibi Tanrı’nın hem aşkın (Baba), hem etken (Oğul), hem de içkin (Kutsal Ruh) oluşu Üçlübirlik’te aydınlığa kavuşur. Ve Tanrı soyut bir kavram olarak değil, kendiliğinden yaşayan (Baba), yaşam veren (Oğul) ve bu yaşamı bizde işleyen (Kutsal Ruh) bir Tanrı olarak karşımıza çıkıyor.
Üçlübirlik, kendini üç benlik halinde, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak açıklayan ve insanlara yaşamını aktaran tek Tanrı’dır.