Bu kitabın başında İncil’deki kilise, yani imanlılar topluluğu kavramına biraz yer ayırdık. Genel özellikleriyle ruhsal yapısını ve idare sistemini inceledik. Ne var ki Mesih, “size daha çok söyleyeceklerim var. Gerçeğin Ruh’u gelince, O sizi tüm gerçeğe yöneltecek” sözleri uyarınca (Yuhanna 16:11-13), bu dünyadan ayrılana kadar kilise düzeni ya da idaresi konuları üzerinde pek durmadı. Bu işi, O’na inananların alacağı ve Elçilere İncil’in vahiylerini bildireceği Kutsal Ruh’a bıraktı. Önem vermediği değil… Fakat kilise modeli ve kalıplarından çok, Kendisinden sonra kurulacağı kilisenin yaşamına önem verdi. Teoriden çok, insan ilişkilerindeki pratik yönlere değindi. Örneğin, yönetim konusunda şöyle bir ilke ortaya koydu:
“Bilirsiniz ki, ulusların önderleri onlara egemen kesilir, ileri gelenleri de ağırlıklarını hissettirirler. Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen, ötekilerin hizmetkârı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen, ötekilerin kulu olsun. Nitekim İnsanoğlu, hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi”(Matta 20:25-26).
Yerel toplulukların düzeni ve yönetim biçimi, yalnız bu toplulukların oluşmaya başladığı Elçilerin döneminde tam bir kesinlik kazandı. Yine de Mesih, Kendisine bağlananlardan oluşacağı ruhsal ailenin ana hatlarını iki temel özellikle vurguladı.
a) “Annemle kardeşlerim, Tanrı'nın sözünü duyup yerine getirenlerdir” (Luka 8:21);
b) “Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa, ben de orada, aralarındayım” (Matta 18:20).
Demek ki, Mesih’in tasarladığı topluluğu tanımlayan iki temel: (a) Mesih’e inananların Tanrı Sözü’ne olan bağlılıkları, ve (b) bunların, belirli bir yerde Mesih’i aralarına davet ederek Ruhu’ndan öğrenmek için toplanmalarıdır. Olay bu kadar basittir. Yani kilise (imanlılar topluluğu), İncil’e dayanarak İsa’nın adıyla bir araya gelen gruptur.
İnanç temeli olarak İncil’i kabul eden ve ona bağlı yaşayan herkes, bunun doğal sonucu olarak aynı inancı paylaşır ve mezhep ayrımları olmaksızın Tanrı’nın bir olarak gördüğü aynı ve tek kiliseye aittir.
Çünkü İncil’in buyruğu: “Yazılmış olanın dışına çıkmayın”dır (1.Korintliler 4:6).
Buna karşılık, İncil’e aykırı bir inanç, uygulama veya gelenek ileri süren kişi veya kurum, kendisi birliği zedelemiş ve ayrılık yaratmış olur.
Bu konuda ayrı ayrı her imanlı kişi ile mezhep kavramı arasındaki farkı iyice anlamamız gerekir. Bir kişi yürekten Mesih’e bağlı olmakla birlikte mensup olduğu mezhep, yapı ve uygulama itibarıyla İncil’deki kilise örneğine uzak olabilir. O zaman, kişi Mesih’in ailesine (Evrensel Kiliseye) ait olmakla birlikte (çünkü bu evrensel topluluğa kimlik veren, her gerçek imanlının yüreğine aldığı Kutsal Ruh’tur), öte yandan katıldığı mezhep yeryüzünde Mesih’i yücelten kilise olmayabilir. Nasıl ki, bataklıkta yetişen nilüferin, bir bahçede olmasa bile yine de bir çiçek olduğu gibi…
Aynı şekilde, Mesih’e ve İncil’e bağlı bir yerel toplulukta, yürekten Mesih’e ve İncil’e bağlanmayan, “Hıristiyan’ım” diye kendini kandıran kişiler de olabilir (çünkü gerçek anlamda İsa’ya teslim olmamış, yüreğine Kutsal Ruh’u almamışlar). Yani bahçede “devedikenleri”de yetişebilir (bkz. İbraniler 6:7-8); yani Mesih’in deyimiyle ‘deliceler’...
Bu nedenle, her ne kadar bir derece birbirlerine bağlı iki olguysa da, kişiyi ve kişinin ait olduğu mezhebi ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekir.
Sonuçta, kurtulup Cennet’e kavuşanlar, topluluklar değil kişiler olduğu için, önemli olan kendilerini ‘Hıristiyan’ olarak kabul edenlerin Mesih’e gerçekten bağlı olmalarıdır!
* * *
Kimin gerçek Mesih imanlısı olduğunu belirleyen anahtar, kişinin üyesi olduğu mezhep değil, İsa’ya gerçekten bağlı olmasıdır. Bu konuda birbirine çok yakın, ama bu önemli farklılığı çok net ortaya koyan İsa’nın şu iki sözünü inceleyelim:
a) “İsa'ya kör ve dilsiz bir cinli getirdiler. İsa adamı iyileştirdi (…) Ferisiler bunu duyunca, "Bu adam cinleri, ancak cinlerin önderi Şeytanın gücüyle kovuyor" dediler. Onların ne düşündüğünü bilen İsa şöyle dedi: "Bendenyana olmayan banakarşıdır. Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir”(Matta 12: 22-30).
b) “Yuhanna O'na, "Öğretmenim" dedi, "Senin adınla cin kovan birini gördük, ama bizi izleyenlerden olmadığı için ona engel olmaya çalıştık." "Ona engel olmayın!" dedi İsa. "Çünkü benim adımla mucize yapıp da ardından beni kötüleyecek kimse yoktur. Bizekarşı olmayan, bizdenyanadır”(Markos 9:38-40).
Her iki olay benzerlikler arz eder. İkisinde birer cin kovma durumundan yola çıkılır. İkisinde de buna karşı çıkanlar var. Birinde (a) resmi din (ferisiler) İsa’ya karşı çıkar, çünkü onların otoriteleri altına girmediği için… İkincisinde (b) imanlılar (elçiler) başka imanlıya karşı çıkar, çünkü bu sefer onlar da bütün iman edenler üzerine, resmi dinler gibi dünyasal bir egemenlik kurmak isterler…
Sonunda İsa, birbirine çok yakın birer sonuç cümlesi söyler. Fark nerede? Birinci durumda İsa, sergilenen tutumun Kendisiyle her türlü ilişki olasılığını yok eder, hatta düşman durumuna sokar: “Bendenyana olmayan banakarşıdır”der. Diğerinde ise, durumun Kendisine karşı olmadığını söylemekle yetinmez, üstelik bunun imanlıların birliğini bozmak yerine güçlendirdiğini ima eder: “Bizekarşı olmayan, bizdenyanadır”der.
Bu yüzden birinci cümle tekildir: sorun birey olarak İsa’yı ya kabul etmek ya da reddetmektir. Öteki cümle ise çoğuldur: konu aynı imanlı grupta olmanın önemsiz oluşu…
Bu iki ayetin arasındaki benzerlikler ve farklılıklar çok ince ve önemlidir. Yani Mesih’e olan bağlılık, bir insanın gerçek anlamda Hıristiyan olup olmamasını belirler. Bu açıdan “O’ndan yana” olmak şarttır! Ama bununla beraber hepimiz aynı kiliseye üye olmak zorunda değiliz. Yeter ki ait olduğumuz topluluk, diğer kilise topluluklarına karşı olmasın. Bu açıdan “onlara karşı olmamak” şarttır!
Kaldı ki İsa, İncil’deki hadisede adı geçen o kişiyi Elçilerin bulunduğu ‘topluluğa’ katılmaya bile zorlamaz! “Bize”derken, grupta İsa ve 12 Elçi vardı! “Ona engel olmayın” diyerek, esas baş olan Mesih’e gerçekten bağlanan kişinin katılacağı topluluk konusunda bir kısıtlama getirmemeleri için kendi Elçilerine bile ikazda bulundu! Yani bir kilisenin, “bizim kökenimiz ta İsa’nın Elçilerine kadar uzuyor” iddiası doğru olsun veya olmasın, bu ayete göre o kilise bütün kiliselerin merkezi veya başı olduğunu iddia etse bile bunun hiçbir önemi yoktur!
Belki burada şunu da eklemeliyiz… İsa o kişi veya grubun “karşı”olmaması gerektiğini söylediğinde Kendini de dahil ediyor: “BİZE karşı”olamaz diyor. Bundan esas şartın o diğer kilise grubunda İsa’nın bulunması şart olduğunu anlarız! Bu ne demek? Bu şu demek: kilisenin İsa’nın emrinde olma sorumluluğu vardır. Ve İsa’nın emirleri İncil’dedir. Dolayısıyla kilisenin İncil’e yüzde yüz bağlılık zorunluluğu vardır!
Sonuçta önemli olan, hangi mezhebe bağlı olduğumuz değildir. Önemli olan şu sorudur: Kişisel olarak Mesih’e bağlı mıyım? Ve katıldığım kilise topluluğu İsa’nın İncil’deki öğretilerine bağlı mıdır?
Mesih İsa başka bir yerde O’nunla ilişkide olanları bir asmanın çubuklarına benzetti (Yuhanna 15:1-6). Eğer ‘asmaya’ (yani İsa’ya) bağlıysak, birbirimize değmiyor ya da karışmıyorsak bile, aynı kökü paylaşan ‘çubuklar’, aynı aileye (kiliseye) ait kişileriz. Bu nedenle ayetteki kişiyle ilgili olarak diyor ki: “grubumuza bağlı değilse de, bana bağlıdır.”
Pavlus 1.Korintliler mektubunda Mesih’in ailesinde kişilere bağlı, hatta İsa’nın elçilerine dayanarak fırkalar yaratmak konusunda şöyle der:
“Kardeşler, Rabbimiz İsa Mesih'in adıyla yalvarıyorum: Hepiniz uyum içinde olun, aranızda bölünmeler olmadan aynı düşünce ve görüşte birleşin. (…) Şunu demek istiyorum: Her biriniz, «Ben Pavlus yanlısıyım», «Ben Apollos yanlısıyım», «Ben Kefas (Petrus)yanlısıyım» ya da «Ben Mesih yanlısıyım» diyormuş. Mesih bölündü mü? Sizin için çarmıha gerilen Pavlus muydu? Pavlus'un adıyla mı vaftiz edildiniz?” (1.Korintliler 1:10-13).
Pavlus veya Petrus gibi elçilere bağlılık göstererek ayrılıklar yaratmak, Mesih’in ruhuna karşı gelmektir. “Mesih yanlısıyım”demek bile, eğer bir üstünlük ruhuyla diğer ‘toplulukları’ dışlamak veya küçümsemek için söyleniyorsa, Pavlus’a göre bu da Mesih’i (kilisesini) bölmek anlamına gelir! “Biriniz… «Ben Mesih yanlısıyım» diyormuş. Mesih bölündü mü?”
Başka bir deyişle, bu ayetler ve yukarıda aktardığımız Mesih’in sözleri bize, mezhep ayrılıkları yaratmamak gerektiğini gösteriyor. Ama bir kere farklı mezhepler oluştu… Bu sefer de İncil mezhepler birbirlerini dışlayarak İsa’ya karşı gelmemeleri gerektiğini gösterir. “Bizimle değilsen seni kabul etmiyoruz”; “biz Mesih’in gerçek kilisesiyiz siz değilsiniz”; ya da, “sen Katolik’sin, bense Protestan’ım ya da Ortodoks’um” diye mezhep isimlerini dışlayıcı bir niyetle kullanmamak gerekir.
Farklı mezhepler karşısında tutumumuz ne olmalı? Herkese sevgi, saygı ve hoşgörü ile davranalım. Kelam’ın tavsiyesi şudur: “Mesih sizi kabul ettiği gibi, Tanrı'nın yüceliği için birbirinizi kabul edin”(Romalılar 15:7). Çünkü, “her birimiz kendi adına Tanrı'ya hesap verecektir. Onun için, artık birbirimizi yargılamayalım”(Romalılar l4:12,13). ‘O gün’e dek görevimiz, kimseye dalaşmadan Mesih yolunda ilerleyip olgunlaşmaktır. Yoldan sapan bir tarikat varsa Rab zaten onları bilir ve kabul etmez… Bizim görevimiz sapmalar ve yalanlar karşısında tartışmak değil, İncil’in ve Mesih gerçeğini ortaya koymak, ona göre yaşamak ve bu şekilde O’na yücelik vermektir!