Genelde kişinin kendisine dışarıdan bakabilmesi hiç kolay değildir. Hele hele eleştiri alıp o eleştirilerin en azından doğru mu diye bir değerlendirmesini yapmak ise büyük olgunluk isteyen bir iştir. Bu bağlamda Mesih’in “kendi gözündeki merteği gör” (Matta 7:3) şeklindeki öğretisi hakikaten her bir samimi Mesih İnanlısı için çok önemlidir.
Mesih’in kurtuluş Müjdesi elbette bütün insanlık içindir. Ama her konuyu yozlaştırma eğiliminde olan insanlar ne yazık ki Mesih İsa’nın kurtarışını, öğretilerini de bir yere kadar yozlaştırmayı başarmışlar hatta amacın dışına taşırmışlardır. İnsanlar artık “kilise” adı altında birçok birbirinden farklı inanç, ibadet ve görüşlere sahip kurum ve kuruluşlar görmektedirler. Ve daha ilk bakışta Yaratan’ın Mesih İsa’daki o muhteşem kurtuluş Müjdesi önünde adeta kalın bir duvara çarpmaktadırlar.
Müjde, Mesih İsa’nın sadeliği ve saydam kişiliğinde ilahi kurtarış eli olarak ilk yüzyıllarda özellikle geleneklerine bağlı ve dindar olan Museviler içinde yürek değiştiren bir hareket olarak gelişmiştir. Bu gelişimde toplu ibadethanelerin, bu ibadethanelerde ibadet eden kişilerin bütün bu manevi konuları konuşabilmelerinin ve elbette aile ve toplum olarak da Musevi öğretişlerde öğrendikleri birlikte hareket edebilmenin, birbirine güvenmenin çok büyük bir rolü vardır. Ama daha sonra başka milletlerden insanların da Mesih İsa’yı efendileri ve kurtarıcıları olarak kabulleri sonucu bu birliktelik biraz daha farklı boyutlara doğru gelişmeye, karşılıklı kişilerin birbirlerini aynı inanç içinde kabul edebilme çekişmesine girmelerine neden olmuştur.
Sonuçta, bu karşılıklı uyum sağlamaya ve Mesih İsa’nın Müjdesi’nde, kurtarış, öğretiş ve yaşamında uyum sağlamaya çaba gösteren kişiler yavaş yavaş insani düşünceleri kaynaklı ve dönemin gelenekleriyle de irtibatlı bir biçimde bir takım yeni bakış açıları, uygulamalar ve hatta inanç açıklamaları oluşturmaya ve birbirlerine kendi tarzlarına uygun anladıklarını savunmaya kalkmışlardır. İşte bu süreç içinde de yavaş yavaş Mesih İsa’nın otantik, o asıl temel öğretişleri yavaş yavaş imparatorluklarla ya da medeniyetlerle, kültürler ve dillerle törpülenmeye başlamıştır.
Ve bu durum savaşlar altında inim inim inleyen dünyanın 17. yüzyıl reform hareketlerinden sonrasına kadar gelmiş ve ondan sonra da biraz rahatlayan ve kendi inandıklarını başkalarına da kabul ettirebilme fırsatları olduğunun farkına varan bazı Hristiyanlar misyon hareketlerine başlamışlardır. Aslında kurumsallaşan kilise içinde bir başka kurum daha doğmuştur. Her ne kadar bu yeni oluşum “kiliseye yardımcı bir yan grup” olarak kendini isimlendirmiş olsa da aslında gelişimine ve büyüklüğüne bağlı olarak zaman zaman tamamen kiliseden bağımsız, kendi başına buyruk, hatta kendisini kilisenin üzerinde gören bir kurum ve kuruluş olarak kendisini ortaya koymuştur. Bu yeni doğan kurumlar her ne kadar Roma Katolikliği içinde var olmuş ve gelişmişse de günümüz Protestanlığı neredeyse misyon kurum ve kuruluşlarıyla adeta kucak kucağa bir durumdadır. Batı ve Doğu Ortodokslarının büyük bir çoğunluğu ise maalesef milliyetçiliklerin kıskacı altında bir din-milliyet-kültür üçlemesi arasında kendi iç alemlerine sıkışıp kalmışlar ve Mesih’in evrensel mesajını bir anlamda birçok tutucu Musevi’nin yaptığı gibi maalesef bir tekel zihniyetine bağlamışlardır. Elbette bütün bunları söylerken Mesih’e tabi ve inançlarında samimi ve insan kardeşlerine gönüllerini açmış birçok batı ve doğu Ortodokslar’ını ve Roma Katolikleri’ni, samimi Protestanları, samimi ve inancı bütün birçok mezhep mensuplarını bu ele alıp olumsuzluklarını değerlendirdiğimiz aşırı bakış açıları ve tutumları yapan kişi, kurum ve kuruluş davranışlarının dışında tuttuğumuzu da açıkça beyan etmek isteriz.
21. yüzyıl ise adeta yepyeni bir dünya imparatorluğu getirmiştir. Dünya globalleşmeye devam etmekte, teknoloji ise en uzak yerleri tamamen yanımıza taşımaktadır. Özellikle bu büyük imparatorluğu yöneten belli başlı ülkelerin refahını paylaşan bazı dini kurum ve kuruluşlar da bundan aldıkları cesaretle Mesih’in kilise kavramının çok ötesinde global bir dini hareket hedeflemektedirler. İlginç olanı bu kurum ve kuruluşların birçoğunun Papalığa karşı bayrak açmış olan Protestan kurum ve kuruluşları olmasıdır ve aslında fark edilsin ya da edilmesin her biri kendi başına küçük bir “papalık” oluşturmuşlardır. Ve onlara göre de en etkin, en doğru hizmeti ancak kendileri sunar bir haldedirler.
Mesih ve elçileri sonrası tarih, bilhassa 5. yüzyıl ilahiyat tartışmaları ve kargaşalarından sonra bir anlamda Orta Doğu’nun dışında ve özellikle Batı’da geliştiği için bugün Hristiyan inancı daha çok Mesih’in hayatı, öğretişleri ve kurtarış Müjdesi’nden ziyade bir anlamda ve tabiri caizse Batı’nın dini anlayışı ve maneviyat algısını yansıtmaktadır...
Durum böyle olunca, temel inanç prensipler Mesihi çağda kalmak kaydı ile artık ortada ister kabul edilsin ya da kabul edilmesin adeta bir “beşinci İncil” söz konusudur. Bu “beşinci İncil” bir anlamda baskın olarak görülen birçok Hristiyan mezhebinin ne yazık ki, inandığı ve uyguladığı İncil’dir. Mesih İsa’nın o sade, bütün insanlığın anlayabileceği, insanlar arasında dil, ırk, kültür farkı tanımayan müjdesinin çok dışında bir “İncildir bu İncil.” Bu “beşinci İncil” aslında bir manada eski tarihlerde olduğu gibi modern, endüstriyelleşmiş dünyayı da bir imparatorluk gibi görürsek güçlünün elinde şekillenmiş bir “İmparatorluk İncil’idir.” Bu elbette elimizdeki Kutsal Yazılar dışında bir yazılı metin şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu eldeki Kutsal Yazılar’a bakılırken, Mesih’in öğretileri çalışılırken, Müjdesi duyurulurken takılan bir düşünce biçimi, anlayış, yorumlama gözlüğüdür. Bu gözlüğün nasıl bir şey olduğunu anlamak için Batı tarihinin değerlendirilmesi gerekmektedir. O zaman Mesih’in bakış açısı, öğretiş açısının dışında artık bu açıyı değerlendiren, bu açıya yön veren başka bakış açıları, başka değerlendirmeler vardır. Yani anlayacağımız Mesih İsa’nın göğe yükselişinden günümüze “köprünün altından çok sular geçmiştir.”
Dolayısıyla bu tarz bir müjde anlayışı, bu tarz bir müjde yaşamı özellikle son çağın kişiselciliği ve bencilliği ile de birleşince artık tamamen Mesih İsa’nın kurtaran mesajından uzaklaşmış sadece “öyleymiş gibi görünen” ve arkada “benlerin çarpıştığı” “mezheplerin çakıştığı” “kültürlerin ve milliyetlerin kendini daha üstlere çıkartma” kaygısı taşıdığı bir biçim insanlığa ve dünyaya sunulur bir hale gelmiştir.
Bununla birlikte Mesih İnancını duru bir biçimde, Müjde’yi has, sade haliyle, esas otantik haliyle göremeyen, duyamayan hissedemeyen dünya da, elbette bu tarz kurum ve kuruluşların yaklaşımlarından her zaman tedirginlik duymakta ve zaman zaman da elden geldiğince bu gibi kurum ve kuruluşlardan uzakta durmaya çalışmaktadırlar.
Samimi Mesih İnanlıları ise farklı mezheplerde de olsalar, farklı ülkelerde de olsalar bu olup bitenin farkında samimi dua, ibadet ve imanları ile ellerinden geldiği kadar otantik Müjde’yi yaşamaya, yansıtmaya çalışmaktadırlar. Onlar karşılıklarını eninde sonunda RAB’den ve hatta ürün veren olarak, hem çevrelerindeki iman ve hem de insan kardeşlerinden de bol bol alacaklardır hiç kuşkusuz ve Müjde adını kullanıp müjdeleyemeyenler de bunun sonuçlarına eninde sonunda kavuşacaklardır. Hatta tarihe baktığımızda birçoğu kavuşmuşlardır da.
Umarız “gözümüzdeki merteği görme” (Matta 7:3) amaçlı bu kısa değerlendirmelerimiz bizi Mesih’in Otantik Müjdesi’ne biraz daha yaklaştırır ve bizi biraz daha O’nun gibi bütün insanlığa “ışık olmaya” doğru yönlendirir.