BÖLÜM 19 - RUHSAL SAVAŞ VE KİLİSE ÖNDERLİĞİ

Birkaç yıl önce Christianity Today tarafından kilisedeki önderler arasında yapılan araştırmaya göre %12’si hizmetle bağlantılı olarak cinsel ilişkiye girdiğini, %18’i okşama, ateşli öpüşme ya da karşılıklı mastürbasyon yaptıkları gibi yanıtlar vermiştir. 329 Bu ABD’de olan bir durum ama, aynı hikaye farklı istatistiksel sonuçlarla dünyanın her tarafında tekrarlanabilir.

Bu kitapta Petrus’un birinci mektubuna iki defa gönderme yaptım: Petrus bu mektupta önderler ve onlarla beraber çalışan genç adamları “İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor”330 diyerek uyarır. Bütün önderlerin dikkate alması gereken bir uyarıdır bu. Özellikle herhangi bir öncülük işiyle uğraşanların dikkatli olması gerekir; çünkü düşman onların yaptıklarına zarar vermek için çabalarını iki katına çıkarır.

Önderler acı, hayal kırıklığı ve geç kalmaya neden olacak bir sürü sorunla karşılaşabilir. Bu sorunlar zaman ve enerjimizi sünger gibi çekip gerginleşmemize neden olabilir. Gerginlikle karşı karşıya kaldığımızda zaaflarımıza dikkat etmeliyiz. Aşırı durumlarda bizi günaha sürükleyebilirler. Önderin işinin ruhsal savaş boyutunu abartmak istemiyorum. 3. bölümde gönderme yapılan üç etkenin dengesini sağlamamız önemlidir: Tanrı’nın egemenliğine boyun eğme, bireysel sorumluluğumuzu bilme ve düşmanın işinin farkında olma. Çünkü önderliğimize zarar vermeye kararlı olan amansız bir düşmanla karşı karşıyayız.

Hristiyan önderlik görkemli bir ayrıcalıktır ama aynı zamanda Tanrı’ya hesap verebilmeyi gerektiren huşu içeren bir sorumluluktur. 331 Tanrı amaçlarının gerçekleşmesini önderleri meshederek ve atayarak temin eder. Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın halkını yönlendirmek için meshedilen bir önder atanmazsa hiçbir şey olmaz. Örneğin, Tanrı’nın halkı, Mısır’dayken Tanrı’nın kendilerini kurtarması için yalvarıp yakarmalarına rağmen Mısırdan çıkmaya karar vermediler. Bir önderin eğitilmesine ve görevlendirilmesine gereksinim vardı. O da Musa idi. Hakimler kitabı Tanrı’nın halkının, Tanrı’nın araya girip onları düşmanlardan kurtarmak ve tekrar Tanrı’ya dönmeleri için önderler çıkarmasının dışında nasıl ruhsal uyuşukluğa ve hatta putperestliğe düştüğünü resmeder. Dolayısıyla İblis’in önderleri hedef aldığı açıktır.

Bugün Pavlus’un şu sözleri aşırı gibi görünebilir: ”Bunun içindir ki, amaçsızca koşan biri gibi koşmuyorum. Yumruğumu havayı döver gibi boşa atmıyorum. Bedenime eziyet çektirip onu köle ediyorum”332. Ancak nedeni açıktır. “Müjde’yi başkalarına duyurduktan sonra kendim reddedilmemek için bedenime eziyet çektirip onu köle ediyorum.” Ben de, biz önderlerin şimdi düşmanın bize çelme takmaması için aynı kararlılığı göstermemiz gerektiği önerisinde bulunuyorum.

Düşmanın önderleri özellikle üç alanda yenmeye çalıştığı sık sık söylenir. : Seks, para ve güç. Önderleri zorlayan her şeyi ele almak başka bir kitabı gerektirir. Ama burada birkaç alanı ele alıp yazmalıyım.

1. Cinsel saflığın meydan okuması

Önderler bir savaşın içinde olduklarının farkında değiller mi? Şeytan pazar günü ortaya çıkıp, “Vah zavallı, bütün gün çok çalıştı hem sabah hem de akşam vaaz verdi. Bu akşam ona bir mola verdirelim mi?”der. Tabii ki verdirmeyecektir. Dolayısıyla bir önder pazar sabahı Tanrı’ya tapınıp vaaz verdikten sonra eve gidip pazar akşamını ahlaksız bir film izleyerek haddini nasıl aşabilir?

Baal’ın peygamberlerinin üstesinden geldikten ve onların dört yüzünü öldürdükten sonra İlyas’ın başına gelenlere bir bakın. İzebel bir süre geri mi çekildi? Ya da “İlyas’a bir mola verdirelim. Bütün bu kahinleri yok etti ve sunumların üzerine Tanrı’nın ateşi düşsün diye çok dua etti ve yorgun düştü” mü dedi? Tabii ki, böyle bir şey demedi. Öfke saçıyordu; İlyas’a dinlenme ve kendine gelme fırsatı bırakmadan hemen saldırdı.

Nasıl ki İlyas o zaman bir savaş içindeydi, biz de şimdi burada bir savaş içindeyiz ve gardımızı bir an için bile bırakamayız. Önderler özellikle İlyas gibi başarılı bir şey yaptıktan sonra zayıf düşebilirler. Pazar akşamları vaaz etmişsek, yavaşlamaya rahatlamaya ihtiyacımız var. O zaman daha zayıf olabiliriz. Tanrı’nın güçlü bir biçimde işleyişini, insanların yaşamlarının ve kilisedeki tapınma ile hizmetin değişimini gören bir pastörle karşılaşmamı anımsıyorum. Pazar akşamları toplandıkları zaman Tanrı’nın huzuru iyice hissediliyordu. Pazar akşamları yapılan toplantıdan sonra kendini öyle bir hissetti ki, eve gidip normal aile hayatına devam edeceği yerde bir hanımı düzenli olarak ziyaret etti. Ne olduğunu kolayca tahmin edebilirsiniz. Ahlaksızlığa düştü ve kilise yaşamının böylesine önemli bir zamanında önderlikten çekilmek zorunda kaldı.

Daha önce İzebel’den ve cinsel kalelerden bahsetmiştim; dolayısıyla aynı şeyleri tekrarlamayacağım. Ancak bu sorunların sonucu olarak hizmetten çekilmek zorunda kalan ve sıkıntıya düşen önderler duyuyorum. İnsanlar “işte biri daha!” dediği zaman, inanın içim acıyor. Bu meselede haysiyetimizle yürümeliyiz. Kendi yaşamlarında dürüst olmayan önderler, başkalarının yaşamındaki kaleleri nasıl yıkabilir?

Seyahat ettikçe, özellikle de cinsel kaleler hakkında vaaz ettiğim zamanlar, pornografiyle haşır neşir olan kilise önderlerinin sayısına şaşırmaktan kendimi alamıyorum. Bununla kendi kilisemde de uğraşmak zorunda kaldım ve kalıyorum. Bu son derece ciddi bir meseledir. Francis Frangipane şöyle yazar; “Tanrı’yı seven ve O’na hizmet etme gayretinde olan saygın kişiler var, ama yine de yüreklerinin gizliliğinde İzebel’in esiridirler. Şimdi bile pornografinin esiri olmaktan derin utanç duyuyorlar ve kadınlara karşı duydukları arzuyu güç bela tutabilirler. Onlara dua etmelerini söyleyince ruhları suçluluk ve utançla dolar. Duaları İzebel’in hadımlarının sızlanmasından farksızdır.”333 Bunlar ağır sözlerdir.

Önderlerin aşağıdaki gibi açık seçik olan talimatlara ihtiyacı vardır:

Şimdiye dek “tam zamanlı” ya da vaaz etme hizmetinde bulunan önderlere odaklandığımı görüyorum. Hristiyan hizmetinde “tam zamanlı” çalışmadan önce uluslararası bir bankada yönetici olarak hizmet veriyordum. Yılın yetmiş ya da seksen gününü yurt dışında geçirirdim ve bu ortamlardaki sınanmaları anlıyorum. Benzer baskılarla karşılaşanların durumunu resmedecek iki hikaye anlatmak isterim.

Geceleyin dışarı çıkmanın, özellikle yalnız çıkmanın tehlikeli olduğu bir Afrika bölgesinde bir grup erkekle beraberdim. Grubu ben yönetmiyordum. Başka bir şirketten olan biri grubun önderliğini yapıyor ve arabayla şoförünün sorumluluğunu da taşıyordu. Dışarıda yemek yedikten sonra güldü ve daha önce içki içmiş olduğu bir geneleve gideceğimizi söyledi. Ben itiraz ettim ve önce otele götürülmemi söyledim. İtirazlar boşunaydı çünkü arabadakiler benim oraya götürülmemin eğlenceli olacağını düşünüyordu. Hristiyan duruşumun bal gibi farkındaydılar. Arabanın içinde deliler gibi dua ettim. Malum yere varınca “madam” havalimanında havacılar için verilen bir parti olduğunu ve kızların oraya gittiğini söyledi. Orada ne yapmış olduğumu hala tam olarak bilmiyordum ama Tanrı’nın benim için bir çıkış noktası bulmuş olduğunu biliyordum. Çünkü dua ettim ve ruhsal savaşla gerçekten savaştım.

Şimdi başka bir hikaye. Cezayir’e giderken havalimanında bir kitap aldığımı anımsıyorum. Kitap finansla ilgili sürükleyici bir kitaptı; dolayısıyla da ilgimi çekti. Cezayir’de devasa odaları olan Sovyet yapımı bir otelde kalıyordum. Kitabın öyle bir yerine geldim ki, o sayfada anlatılan beklenmedik cinsel ayrıntının bana bir faydasının olmadığını anladım. Elimdeki kitabı bütün gücümle bu kocaman odanın diğer ucuna fırlatışımı anımsıyorum. Onu tekrar elime almadım. Sınanmaya direnmek için sert olmalısınız.

2. Gücün meydan okuması

İsa yetmiş iki kişiyi görevlendirip gönderdiği zaman onlar cinlerin kendilerine nasıl boyun eğdiğine dair hikayelerle döndüler. O’nun buna yanıtı ise bunlarla değil, adlarının gökte yazılmasına sevinmeleri oldu. 335 Başka bir deyişle, savaşta kazandıkları zaferden ziyade Tanrı’nın kendilerini kurtardığı lütufla sevinmeleri gerekirdi.

Zaman zaman konuşma yaptığım bir toplantıda peygamberlik edebildiğim ve odadaki her kişi için dua ettiğim bir meshedilmeyi yaşadım. Böyle zamanlarda yaptığım ya da söylediğim her şeyin hemen oluvereceğini hissettim. Bu o kadar sık olan bir şey değil, çünkü normalde bu düzeyde çalışmıyorum. Ancak bunun tehlikeli bir alan olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir meshedilmenin altında kendinizi öyle bir hissedersiniz ki, ileri gitmeye başlayabilirsiniz. Bu, her zaman Tanrı’nın yüceliği için olmayacaktır. Meshedilmeyle nasıl baş etmemiz gerektiğini öğrenmemiz gerekir. Hesap verebilirlik kuvvetli bir antidottur; dolayısıyla tek adamın hizmetinden ziyade takım hizmeti olmalıdır.

Bugün yeni kiliselerde önderlere daha çok güvenilir. Tanrı’ya hamdolsun ki yönlendirmeleri için kendilerine özgürlük verilir. Peter Wagner, Churchquake336 adlı kitabında kiliselerin dünya çapındaki bu yeni tarzını kaydeder. Olumlu bir gelişme. Ancak sonuç itibarıyla otorite ve gücü tanrısal bir şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz. Artık “Rab, sen onu alçakgönüllü kıl; bizi de yoksul” diyen bir kilise komitesi zihniyetine sahip olmayabiliriz. Bu nedenle Şeytan’ın düşmesine neden olan esas şeyi anımsayarak yeni korumalar inşa etmeliyiz. Şeytan’ın sınamada devamlı kullandığı ana silah şudur: gurur ve otoritenin kötüye kullanılması. Bu sınamaya karşı inşa etmemiz gereken koruyucular şunları içerir:

3. İsa’nın çöl denenmesindeki meydan okuma

İsa çölde denenirken düşmanın üç zorluğuyla karşılaştı. Tabii ki, bu hikayenin İsa’yla ilgili bir emsalsizliği vardır. O, ilk Adem’in düşünü yenmek için gelen ikinci Adem idi. Yine de bu denemelerde bizim için önemli dersler vardır:

4. Öncülüğün meydan okuması

Bu kitapta defalarca işaret ettiğim gibi öncülük işi genellikle düşmanın şiddetli direnmesiyle karşılaşır. Düşman kendi alanına girilmesine daima karşı çıkar, ama biz önderler sık sık bunu unuturuz ve direnmeyle karşılaştığımızda da şaşırırız.

Matta, Markos, Luka, Yuhanna ya da Elçilerin İşleri kitabını okurken bunun hep böyle olduğunu görürüz. İsa, hizmetinin başında İblis’in kişisel meydan okumalarıyla karşılaştı. Pavlus, hizmeti sırasında her gittiği yeni yerde saldırıya uğradı. Bildiğimiz gibi Pavlus Kıbrıs’a gittiğinde büyücüyle karşılaştı; Filipi’ye gittiğinde falcılık ruhuna sahip köle bir kızla karşılaştı ve Korint’te morali bozulup depresyona girdi. Öyle ki, Tanrı ona verdiği vahiyde o şehirde çok sayıda halkı olduğunu açıkladı.

Benim kendi kilise yaşamımda da buna çok örnek verebilirim. İlk defa 1994 yılında Stoneligh Bible Week’de kaleler hakkında ders verdim. Akabinde hemen İtalya’ya tatile gittik. Bir gece yarısı kızımız Justin’in apandisiti patladı ve hemen hastaneye yetiştirilmesi gerekti. Dahası, Scilla ve ben yirmi beş yıllık evliydik ama kaleler ve İzebel hakkında ders verdikten hemen sonra evlilik hayatımızın cinsel alanında saldırıya uğradık, ki daha önce bu alanda hiçbir sorun yaşamamıştık. Birkaç hafta sonra önderler grubundaki bazı çiftlerden bizim için dua etmelerini istedik ve sorun çözüldü.

En kötüsünü bekleyip sonunda onu bulmak gibi insanın kendi başına yerine getirdiği bir peygamberlikle oyalanmamızı istemiyorum. Ancak düşmanın stratejilerinin farkında olup, çare bulmak için de hazır olmamız gerektiği uyarısını yapmak istiyorum.

5. Dikkati başka yöne çeken taktiklerin meydan okuması

Bu, önderliğin her düzeyinde ortaya çıkabilir ve kilisenin önderlerine karşı kullanılan özel bir manevradır. Örneğin, kilisenin ihtiyarları tarafından gelecek yılki kilise stratejisi planlandığında; strateji için vizyonları, girişimle ilgili olarak Tanrı onlara konuşmuş olacak ve onlar da plan yapmak için hazır olacaklar. Ya da önderliğin başka bir seviyesinde mevcut olan ev grubundan yeni bir grup kurma girişimi olabilir. Düşman, böyle strateji belirleme zamanlarında insanları başka yönlere çekmeye ve tüm önderlerin zaman ve enerjilerini sonu gelmez şeylerle harcatmaya bayılır. Buradaki ortak sorun şudur: bütün önderlerin (pastör ya da ev grubu önderlerinin) enerjilerini kurutmak için tasarlanan zor bir önderlik durumudur.

Kilisemizdeki ihtiyarlar toplantısında önderliğe ait meseleleri toplantının sonuna bırakmaya çalışırız. Çünkü toplantının başında bu meseleleri ele alırsak hiçbir şeyi halletmeden toplantının sonu gelir.

Ev grubu durumunda ise üyelerden birinin dikkat gerektiren acil sorunları olabilir. Bu durumda iki tür insan var ve bunun farkında olmak önemlidir:

  1. Yaşamlarına devam etmek için sorunlarının bir an önce çözülmesini isteyen sorunları olan kişiler. Sorun talepkar olsa bile çözülür çözülmez kişi çok fazla desteğe ihtiyaç duymayacaktır. Dolayısıyla burada geçirilen zaman önemlidir.

  2. Önderin tüm zamanını ve enerjisini alan, dikkatini kendi üzerinde toplayan ve hiçbir şeyin çözülmemesinde etkin olan sorunlu kişiler.

Bu iki farklı durumun bilinmesi ve uygun şekilde ele alınması önemlidir. Talep edilen önderlik meselelerinin ara sıra ortaya çıkan tek bir olay gibi değil sık sık”dalgalar”halinde geliyor olması da dikkat çekicidir. Önderlerin kararlı durması, her durumu paniğe kapılmadan dikkatle ele alması ve Şeytan’ın dikkat dağıtıcı gayretlerini boşa çıkarmak için birbirlerini dua etmeye çağırması önemlidir. Bu şekilde Şeytan’ın kiliseye saldırısını durdurma amacıyla O’nu azarlaması için Rab’be yakarmamız gerekir.

Kişisel münakaşalarda da benzer bir sorun ortaya çıkar. İki yakın arkadaş birbirinden koptuğu zaman bunlar olur. Daima aniden olur. Öncülük ettiğimiz bir girişim için güvendiğimiz iki kişi arasında hiçbir şey yokken bir patlama olabilir!

Zaman ve enerji tüketen diğer mesele de özel ilgi gruplarının bizzat kendi gündemleriyle ilgili olmaktadır. Kendi ilgi alanlarının, kilisenin odağı olmasını isterler ve önderler, grubun gündemini niye benimsemediklerini aklamaya çalışırken, büyük bir zaman dilimini boşa harcayabilirler.

6. Meşguliyetin meydan okuması

Aşırı meşguliyet ortadan kaldırılması gereken zor bir meseledir. Çünkü bazen meşguliyetin nedenleri kontrolümüz dışına çıkabilir. Yeni bir ev grubu başlatmak gibi Rab için önemli bir şey yapmak üzereyken birden her şeyin patlaması gibi nitelendirilebilir. Her zaman böyle bir şey “meydana gelir”; çünkü düşman dikkatimizi başka tarafa çevirmek ister. Meşguliyet, bizim ve aile yaşantımız için Tanrı’nın isteğine zarar veriyorsa, bu durumları duayla Rab’be götürmeliyiz. İşimizde de özel bir şey yapmamız gerekebilir, çünkü bazen bizden istenen zaman miktarı tanrısal olmayan bir talebe dönüşebilir.

7. Geçmişten gelen meseleler

Tam yeni sorumluluklar almak üzereyken kişisel geçmişimizden, ailemizden ya da kültürümüzden gelen acı saldırılar yüzeye çıkabilir. Son zamanlarda kilisemizde önderliğe gelecek kişilerin, ortaya çıkan bu tür sorunlarını ele almak zorunda kaldık. Tam o anda yaşamlarında halledilmemiş bir mesele su üstüne çıktı ve düşman da fırsatı kaçırmadı.

Olan şudur: Saldırı hemen tanınmaz, çünkü kendisini hemen ortaya çıkmış büyük bir sorun gibi sunar. Bunun düşmanın stratejisi olduğu bilinmeli, çözümü için zaman ayrılmalı ve Egemenliğin işinin ilerlemesini etkilemesine izin verilmemelidir. Ancak burada bir sıkıntı doğar; söz konusu kişinin morali bozulur, devam edemeyecek hale gelir ya da kendisini değersiz hisseder. Böyle bir durumda onları geriye dönüp bakmaları ve şimdi neler olduğunu görmeleri için teşvik etmeyi öğrendim.

Meseleyi savaş dışına çıkarmadan çözmeye çalışırız. Bazıları ara vermek ister ama, benim kanaatim şudur: Tanrı bunun ortaya çıkmasına izin verdiğine göre O’nun seçtiği zamana saygı duyulmalı ve kişinin sorumluluktan çekilerek düşmana avantaj sağlaması yerine o kişinin olgunlaşmasına yardımcı olacak bu deneyim kullanılmalıdır.

8. Kişisel saldırılar

Önemli zamanlarda meydana gelen diğer saldırılar hastalıkları kapsayabilir (bazen belirli bir tanı bile konulmayan gizemli bir hastalık). Çocukların hastalanması, bir çocuğun okulda arkadaşları tarafından hırpalanması, bir öğretmenle anlaşamaması ya da öğretmen tarafından haksızlığa uğraması gibi. Bazen bir çocuk birdenbire güvensiz hissedebilir. Bu tür meselelerin Egemenliğin ilerlemesine gayret ettiğimiz zamanlarda, yani zayıf zamanlarımızda ortaya çıkması sıkıntı yaratır.

Dürüstlüğümüze yapılan eleştirilerin üstesinden gelmek çok zor olabilir; çünkü bunlar güvensizliklerimizi gün yüzüne çıkarabilir. Etkin bir önderin eleştirildiği ya da eleştirilmediği halde eleştirildiği hissine kapıldığında aylarca hiçbir şey yapamadığı gibi durumları biliyorum.

Özellikle zayıf anımıza rastlayan eleştirinin üstesinden gelmeyi öğrenmemiz gerekir. Et ve kana karşı savaşmadığımızı anlamayı öğrenmeliyiz. Zamansız ve densiz konuşan kişiyle savaşmıyoruz. Kilise kurmamızı durdurmaya çalışan düşmanla savaşıyoruz.

Altın ocakta, gümüş potada sınanır, insansa aldığı övgüyle sınanır, diyen bir özdeyiş vardır. 340 Bazen övgü gurura ve her şey yolunda çünkü “biz her şeyi halledebiliriz” zannına götürür.

9. Genel kilise önderliğini zorlayan ruhsal savaş

Önderler bu sorunlardan herhangi biriyle karşılaştığında sürekli dua etmek gerekir. Bunlardan bazılarını ele aldık.

Kilisemizdeki ihtiyarlar takımı 1998 yılında her ihtiyarlar toplantısında dua etmeyi planladığımız iki iman meselesini iptal etme kararı aldı. Bunlar finans ve daha fazla önderlik gereksinimiydi. İlk mesele yıl içindeki fonda %25 artış görme arzumuzla ilgiliydi ve biz %28’e çıkma başarısı gösterdik. İkinci meselede ise pasifliğe karşı dua ederken bir değişim görmeye başladık. Ama hala savaşmaya devam etmek zorundayız; özellikle insanlar önderlik potansiyellerini gösterdikleri zaman, yukarıda bahsedilen meselelerden biri onları bir süreliğine de olsa yere deviriyor.

İletişim her zaman zor bir alanı oluşturuyor. Bir keresinde birine büyük bir kilisede en iyi iletişimin ne olduğu sorulunca, o tek bir sözcük söyledi; “Çok sık!” Kiliseler büyüdükçe iletişim daha da zorlaşır ve insanların kolayca incinme eğiliminde olmalarından dolayı da düşman bu durumu kullanır. Dolayısıyla pek çok önder bir şeyi söyledikleri için herkesin onu anladığını zanneder. Ancak herhangi bir pazar sabahı cemaatin %30’u orada olmayacaktır; kimi çocuk işiyle ilgileniyor olur, kimi de “şimdi de ilanları vereceğiz” sözünü duyar duymaz kulağını tıkar. Onlara söylüyoruz ama genelde bir şey söylenmesi gereken kişi sonunda bunu duymayan kişi oluyor! Daima iletişimi geliştirmeye çalışmalıyız; bu, birbirimize gösterdiğimiz saygının işaretidir. Ancak işler yolunda gitmeyince, düşmanın iletişim eksikliğinden kaynaklanan durumdan avantaj sağlamasına izin vermemeliyiz.

10. Küçük grupları zorlayan ruhsal savaş

Talep edilen önderlik durumlarından bahsettim ama burada da talep edilen başka bazı meseleler olabilir.

Küçük gruplardaki işin, büyük ihtiyaçlar tarafından kabul ettirilmeye çalışılmasına izin vermeyin. Küçük bir grubun yönü, grup için olan vizyonla ve ilerlemek isteyenlere ilgi gösterilerek tanımlanmalıdır.

İlişkilerdeki küçük sorunları büyütmeyin. Bu sorunlar çabucak halledilmelidir. İnsanlar Matta 18. bölümde verilen basit talimatları unutma eğilimindedir. Birinin yanlış bir şey yaptığını biliyorsanız, gidip onunla yalnız konuşun. Ama genelde bu yapılmaz. Yapılan şudur: o kişi grup önderine, pastöre, dua arkadaşına ya da bu sorunu çözebileceğine inandığı birine anlatır; çünkü bunu tek başına yapmaya korkar. Sorun bu şekilde halledilmeye çalışılırsa, Şeytan da ortalığı karıştırmak için aradığı fırsatı yakalar. Matta 18. bölümde verilen talimatlar yerine getirilirse, Şeytan fırsattan yararlanamaz. Kırılma, gücenme olduğunda düşmana gün doğar. Süleyman’ın Özdeyişleri kitabı bu konuda haklı olarak şöyle der: “Gücenmiş kardeş surlu kentten daha zor elde edilir. Çekişme sürgülü kale kapısı gibidir.”341 Ele geçirilmesi gereken kalelerden bahsedin! Maalesef deneyimlerim bana kilise içindeki çekişmelerde Matta 18. bölümünün genellikle unutulduğunu gösteriyor.

Dedikoduya, başkalarına “kontrol” edenlere ya da grup içinde öfkelenenlere dikkat edin. Dedikodu yapanlar, kontrol etme ihtiyacı duyanlar ya da çok öfkelenenler gündemi belirlemeye çalışır ve düşman da grubu bölmek için bu tür şeyleri kullanır.

Bu bölümde yazdığım her şey doğruysa, o zaman önderler için destek dualarının olması elzemdir. Önderlik sistemi içinde olmayanlarınız yazmış olduğum meselelerin bazılarını fark etmiştir. Önderlikteki gerçek eksiklikleri de gözlemlemişsinizdir. Bu nedenle önderlerinizi duada desteklemek için gayretinizi ikiye katlamanızı salık veririm.

Özellikle yeni girişimlerde öncülük eden önderlerin destek dua gruplarına ihtiyaçları olduğuna inanıyorum. Şimdi benim için düzenli olarak dua edenler var ve ben de onlara aylık mektup gönderiyorum. Belirli zorluklarla karşılaştığımızda ya da benim durumumda olduğu gibi ruhsal savaş üzerine seminer verirken ve bu kitabı yazarken (!) özel duaya ihtiyacımız var.


19 Numaralı Etkin Strateji: Düşmanın özellikle kilise önderlerini hedef aldığını bilin. Dolayısıyla onlar için özenle ve hararetle dua etmemiz gerekir.