İkinci bölümde ruhsal savaşın tanımını aşağıdaki gibi verdim. “Ruhsal savaş, müjdenin ilerlemesi ve kilisenin kurulması gerçeği olup bizi, Şeytan’ın kontrolü altındaki karanlık güçlerin saldırısına karşılık vermede ve bunu yaşamada aktif hale getirir.” Bu kitapta ruhsal savaş meselesinin kilisenin danışmanlık ve müjdecilik hizmetinden ayrılamayacağının önemini vurguladım.
Ruhsal savaşla ilgili olarak Yeni Antlaşma’da bir araştırma yaptım ve istisnasız hepsi kilise bağlamındaydı. Şimdi izninizle birkaç örnek vermek istiyorum.
İsa’nın bizzat kendisi savaşın, kilisenin kurulması ile ilgili olduğunu Petrus ile konuşurken söyledi. Kilisesini kuracağını ve ölüler diyarının kapılarının ona karşı direnemeyeceğini söyledi. 298 Bu, ruhsal savaşı kilise kurma bağlamında gösterir. Eski Antlaşma’daki şehrin kapılarında ihtiyarlar buluşurdu. Burası, şehrin yöneticilerinin bir araya gelip önemli kararlar aldığı, adaletin sağlandığı ve vatandaşa öğütte bulunulan yerdi. Ölüler diyarının (ya da cehennemin) kapılarının bu dünyanın tanrısı olan Şeytan’ın, düşmanın stratejilerine ve görüşlerine gönderme yaptığını görüyoruz. Düşmanın stratejilerinin kilisenin kurulmasını engellemeye yönelik olduğu görülüyor ve bu metinde İsa, bize hiçbir şeyin kilisenin kurulmasını önleyemeyeceğine dair güven veriyor. Düşmanın stratejileri başarısız olacaktır.
Bunun ruhsal savaşın iki önemli uygulamasını öğrettiği kanaatindeyim:
İlkin cehennemin tüm danışmanları kilisenin kurulmasına karşı çıkıyor. Bunun uygulamada nasıl olduğunu birçok şekilde görebiliriz. Şehrinizde büyük bir müjdecilik çabasına giriştiğinizi tasavvur edin. Bütün kiliseler harekete geçirilir ve yetenekli bir vaiz de gelmek üzeredir. Danışmanlar insanları Mesih’e nasıl yönlendireceklerine dair eğitir. Daha da önemlisi pek çok kişi bu müjdecilik etkinliği aracılığıyla kurtulsun diye dua toplantıları düzenlenir ve Tanrı’ya yakarılır. Dua ederken bilinçli olarak ruhsal savaşa girer ve cehennemin danışmanlarının yenilmesi ve Rab’bin, Şeytan’ı insanları esir alan çabalarından ötürü azarlaması için bilinçli olarak ruhsal savaşa katılırız. Sonra da misyon gerçekleşir. Genellikle insanların “İsa Mesih’i kabul etmesini” görmek bizi teşvik eder; müjdeye açık olan dünyanın bazı yerlerinde binlerce insan, davetiyenin çıkarıldığı ön tarafa gider ya da verilen kabul kartlarını doldurur. Bu harika bir şey; zaten bunun için dua ettik. Yorgunluktan dolayı bir mola verir ve normal hayatımıza döneriz.
Ancak heyecanımızdan dolayı fark bile edemediğimiz bir sorun var! İsa Mesih’e gelenlerin pek azı yerel kiliselerimize katılır. Onlarla iman etmelerinden sonra biraz vakit geçiririz ama fazla çaba sarf edemeyecek kadar yorgunuzdur. Ne oldu? Kilise kurulmuyor. İşte, düşmanın stratejisi de budur. Dünyanın bazı yerlerinde devasa müjdecilik kampanyalarının olduğunu duyarız ama bunların yerel kiliselere katılımlarda büyük bir etki yaptığını duymayız. Bazen Afrika’nın bazı bölgelerinde büyük bir uyanış olduğunu ve bunun geniş bir nehir akışına benzetildiğini ama yeni inanlıların yeterli bir eğitimden geçmediği için bu nehrin sığ olduğu gibi betimlemeleri duyarız. Lütfen beni yanlış anlamayın. Tanrı’nın Afrika’daki işleyişinden dolayı seviniyorum; keşke bu tür şey İngiltere’de de olsa. Her ne kadar kişisel deneyimlerim sınırlı da olsa bizzat şunu gördüm: Dünyanın bazı yerlerinde Tanrı güçlü bir şekilde çalışıyor; oralarda bile güçlü, hesap veren ve eğiten kiliseler kurmak çok zor olabilir. Önemli olan nokta şudur: Tanrı kilisesini kurmakta kararlı. Düşman da O’nu durdurmak istiyor. Elbette dualarımızın odak noktası sadece müjdecilik misyonunun başarısı olmamalıdır. Bu bittikten sonra dualarımız ve gayretlerimiz iki katına çıkmalı. Ruhsal savaş duası misyonda sona ermez. İsa’nın vaat ettiği gibi kiliselerin kurulması için dua edelim.
İlk kilise bunun önemini anladı. Elçilerin İşleri kitabında “yeni kurtulanları topluluğa katılıncaya”299 dek saymıyorlardı bile. Sayılan şey, Tanrı’nın yaşamının yeryüzündeki ifadesi, yeni topluluk, Mesih’te yeni bir insan olan topluluğa (kiliseye) katılanlardı. İşte, dualarımızın, misyonumuzun ve ruhsal savaşımızın odağı bu olmalıdır.
Bütün bunların küstahça olan ikinci bir sonucu vardır. Cehennem danışmanlarının korkusu kilisenin kurulmasıdır. Şeytan Kutsal Yazılar’ı biliyor. Kilise kurulunca planlarının alt üst olacağını biliyor. Dolayısıyla ülkemizin bütün karanlık bölgelerinde kiliseler kurmaya başlayalım! Bu ruhsal bir savaştır. İnsanlar sık sık şu mekan ya da şu şehir ya da şu kırsal alan çok karanlık diye söz eder. Oralarda kiliseler kuralım ya da en azından o yerlerde Tanrı’nın halkından oluşan küçük gruplar oluşturalım. O şehirlerin ya da köylerin “yüksek yerlerinde dua etmekten” çok bunun Kutsal Yazılar’a daha uygun bir ruhsal savaş şekli olduğunu öneriyorum. Elbette kilise kurma duadan kaynaklanmalı ve duayla devam etmeli. Öncü olma durumundaysanız zaten bunu yapma eğiliminde olacaksınız!
Ruhsal savaş bağlamında kilisenin olduğuna dair başka bir örnek Efes’teki kiliseye yazılan mektupta görülür. Pavlus, Tanrı’nın amaçlarında yer alan kilisenin rolünden söz eder. Bu mektubun ilk yarısında kiliseyi bir aile, Tanrı’nın ev halkı ve Tanrı’ya ait kutsal bir tapınak300 olarak betimler. Dolayısıyla altyapısal öğretiyi verir. Kiliseden Mesih’te yeni bir insan ve “esenliği sağlayan”301 olarak söz eder. Duaları kilise içindir ve Tanrı’nın bütün doluluğuyla dolmamızı ve bütün kutsallarla birlikte Mesih’in sevgisini anlama gücümüzü vurgular. 302 Bu mektubun öğretisel kısmında ruhsal savaşa dair bir ima vardır. Pavlus, Tanrı’nın çok yönlü bilgeliğini, yönetimlere ve hükümranlıklara bildirme niyetini ve bunun nasıl yapılacağını- evet, anladığınız gibi “kilise aracılığıyla”303- ilan ettiğinde bunu görebiliriz.
Mektubun ikinci kısmında Pavlus, bu öğretiyi kilisenin yaşamına uygular. 4. bölüm kilisenin, elçilerin, peygamberlerin, müjdecilerin, önderlerin ve öğretmenlerin Mesih doluluğundaki olgunluk düzeyine304 nasıl getirileceğini betimler. Daha sonra Tanrı’nın amaçlarında yer alacak olan kilise için gerekli uygun ahlaki tavrı ele alır. Evlilik hakkındaki öğretisi bile İsa ile gelininin, yani kilisenin, ilişkisindeki paralellikten kaynaklanır. Bu bağlamda, ruhsal savaşla ilgili meşhur klasik metne geliriz. “Son olarak Rab’de, O’nun üstün gücüyle güçlenin, İblis’in hilelerine karşı durabilmek için Tanrı’nın sağladığı bütün silahları kuşanın. Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır.”305 Bu, beden olarak kiliseye verilen bir buyruktur; bizi ayartmaya ve mahvetmeye yönelik düşmanın gayretlerine karşı durabilmek için beraber ne yapmamız gerektiğini açıklar.
İman kalkanından bahsettiği zaman büyük Romalı kalkandan bahsediyor. Roma ordusundaki kalkanın üçte ikisi taşıyanın bedenini kaplıyordu. Kalan üçte biri ise yanındaki adamın bedeninin bir kısmını kaplıyordu. Dolayısıyla bir sıra asker yan yana durup da kalkanlarını kaldırdıklarında delinmez bir bariyer oluşturuyorlardı. Bu bariyer sadece kalkanları taşıyan askerleri korumakla kalmayıp ileri doğru gittikçe önünde duran her şeyi silip süpürürdü. Pavlus’un burada yarattığı imaj şudur: iman kalkanı bir savunma silahı gibi görünse de, düşmanın sıralarına saldırırken kilisenin kendini korumada kullanması amacıyla tasarlanmıştır. Bazen zırhın sadece savunma için olduğu iddia edilir. Bu, inanlıların Şeytan’ın saldırılarına karşı kalelerinin sığınağında oturup öylece bekledikleri gibi bir izlenim yaratabilir. Hendrickson bu konuda şu yorumu yapar: “Buradaki bağlam bu sıradan yoruma izin vermez. Pavlus’un burada bahsettiği tuğladan yapılmış duvarın, pasifçe duvarı yıkacak kütüğü beklemesi değildir. Burada gönderme yapılan askerler savaşmak için sıraya girmiştir. Hem kendilerini koruyor hem de saldırıyorlar… Basmakalıp bir klişe gibi algılanabilir ama yine de doğruluk payı vardır: saldırı en iyi savunmadır. Pavlus’un bütün yolculukları saldırgan savaşın belirtileri olarak algılanabilir. Pavlus, İblis’in alanını istila ediyordu.”306
Petrus’un “İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor”307 dediği metin iyi bilinen başka bir savaş metnidir. Bu Kutsal Yazılar’daki kilise bağlamında, özellikle kilisenin ihtiyarları ile gençler arasındaki ilişki açısından görülebilir. Kiliseyi yok etmeye çalışan Şeytan için bu ilişki kolay bir av olabilir. Petrus, düşmanın saldırısına direnirken acı çeken kilise hakkında konuşmaya devam eder. Yine kiliseyi kurma bağlamında ruhsal savaştan bahsediyor.
2. Korintliler 10’da kalelerin yıkılmasıyla ilgili Kutsal Yazılar’a zaten bakmıştık. Pavlus’un endişesi şudur: Pavlus’un otoritesini ve öğretişini sorgulayan ve ona zarar vermek için uğraşan, dıştan iyi görünen sözde üstün olan hilekar, sahte öğretmenlerin kiliseye sızmasıdır. Bunların kiliseye sızmaması lazım. Burada yine Pavlus’un kilise endişesi bağlamında ruhsal savaş tartışılır. Bir sonraki bölümde sahte elçiler hakkında konuşmaya devam eder. Tek motivasyonunun kiliseyi el değmemiş kız gibi Mesih’e nişanlamış olmasına dayandığını söyler. 308
Pavlus, aynı mektupta Şeytan’ın düzeninin ve oyununun farkında olmanın önemini açıklar. Korintliler’e Şeytan’ın oyununa gelmemelerini ve onun düzenlerini bilmelerini söyler. 309 Kilisedeki bağışlama meselesini bu bağlamda ele alır. Şeytan’ın stratejilerinden biri kilisede bağışlamama havası yaratmaktır. Böylece kilisenin etkisini azaltabilir.
Elçilerin İşleri kitabındaki ruhsal savaş bağlamında kilisenin önemini de gördüğümüz kanaatindeyim. Bu kitap, Roma dünyasında müjdenin yayılışını ve birçok şehirde, ilçede ve kırsal alanda alternatif radikal imanın topluluğu olarak kilisenin kurulmasını mümkün kılan Kutsal Ruh’un eylemlerini betimleme açısından yorumlanabilir. Başka bir görüş açısından bakıldığında kiliseye zarar vermeye ve böylece müjdenin yayılmasını engellemeye çalışan düşmanın stratejisini açığa çıkardığı görülür. Başarısız olan her taktik karşısında Şeytan, genç kilise karşısında başka bir taktiği ortaya atar gibi görünüyor.
İlkin Yahudi yetkililerden gelen bir muhalefet ve zulüm vardı. Bu, inanlıların kendilerini duaya310 vermeleri ve Tanrı’nın Sözü’nü daha bir cesaretle anlatmalarıyla sonuçlandı. Düşmanın bu taktiği geri tepti ve kilise büyüdü. 311
Düşman sonra içten gelen bir sapma stratejisi uyguladı. Hananya ile Safira Şeytan’a uydu ve yalan söylediler. 312 Dahası yalan söyledikleri mesele Tanrı’nın lütfunun en büyük kanıtlarından biriyle bağlantılıydı: ilk kilise güvenilirliğini yoksulu koruyan, sevecen ve radikal bir topluluk olarak gösterdi. Tarlalarını ve mallarını aralarında yoksul kalmasın diye satmaya hazır ve nazır olan zengin üyelerin isteğiydi bu. 313 Kiliseye ve güvenilirliğine yapılan sinsice planlanmış bir saldırıydı.
Bu plan suya düşünce, düşman iki gruptan oluşan dullar arasında kimin daha iyi bakıldığına dair çekişmeler yaratarak kiliseyi bölmeye çalıştı. Bu taktik önderlerin esas işlerini yapmaları konusunda dikkatlerini dağıttı314 (düşmanın görüş açısına göre). Bu da suya düşünce, Kutsal Ruh’un esinlediği bilgelikle halledilen meseleden sonra kilise yine büyüdü.
Düşman bunun ardından hepsine zulüm gönderdi. 315 Bu da kiliseyi yok etme yerine inanlıların dağılması ve müjdenin Kudüs ve Yahudiye’den çıkıp diğer uluslara ulaşmasıyla sonuçlandı.
Bu, Pavlus’un bilmemiz için bize anımsattığı ve kilise tarihinde defalarca tekrarlanmış olan düşmanın stratejilerinin bir kopyasını oluşturur. Bugün muhalefet, zulüm, sapma, bölünme ve önderlerin dikkatlerini esas görevlerinden başka yöne çevirmeleri ruhsal savaşın meseleleri olarak kalır. Bunlarla ilk kilisenin yüzleştiği gibi yüzleşelim ve düşmanımızı yenelim.
Ruhsal savaşın kilisenin kurulması bağlamında ele alınmasını vurgulayan Kutsal Yazılar’ı ciddiye almamız gerekir. Ruhsal savaşı bu bağlamdan ayırmayı destekleyen hiçbir Kutsal Yazı’yı göremem. Ruhsal savaşla kilisenin kurulması arasındaki bağlantının birkaç sonucu vardır:
İlkin bu konu üzerinde net bir öğretiş olması çok önemlidir. Özellikle insanların yaşamlarındaki cinlerin etkisiyle uğraşırken, net bir otorite yapısının desteklediği öğretişi edinmek önemlidir. Bu, birkaç uzmanın işine indirgenmemelidir. Ruhsal savaş, dua ve cinlerin etkisini ele alma gibi meselelerin sadece “tuhaf” olarak betimlenen insanları çektiği gibi bir eğilim maalesef doğrudur. Bu meseleler kilise yaşamının parçası olarak görülür, uygun eğitim verilebilir, bu görevi yapabilecek en donanımlı kişiler seçilir ve onların bu görevi yapması sağlanırsa iyi olur. Bazen “aşırı”ya kaçar kaygısıyla kiliselerin bu alanda öğretiş vermemesi ve kişileri yetiştirmemesi beni endişelendiriyor. Sonuçta da şu olabilir: bazı kiliselerdeki insanlar özgürlüklerine kavuşmak için çaresiz kalır ve çare bulmak için de kilise önderlerinin “aşırı” olduklarını düşündükleri o uzmanlara giderler!
İkincisi ise öncü işlerin olduğu her durumda ruhsal savaş vardır. İlk kilisenin tarihini okursanız, Müjdenin yayıldığı ve ilerlediği hemen hemen her durumda karşı saldırıların olduğunu görürsünüz.
Dolayısıyla kiliseyle ilgili herhangi bir öncü işte cinlerin saldırısı karşısında şaşırmamalıyız. Aşağıdakilerden herhangi birinde yer aldınızsa, bunun mutlaka bir karşı saldırısı olacaktır:
Yeni inanlılar kazanma
Yeni inanlıların kilisede öğrenciler olmasını sağlama
Kilisenin genişlediği yeni alanlarda yeni inanlılar kazanma
Etkili takım önderliği oluşturma
Yeni öğretiş ve eğitim kurslarının gelişmesini sağlama
Bunu kavramak, plan yapmamızı, dua etmemizi ve düşmanın stratejileriyle etkin bir şekilde karşılaşmamızı mümkün kılar.
İzninizle kendi deneyimlerinden birkaç örnek vereyim.
Kilisemizin ilk yıllarında dostum John Callow ile cumartesi akşamları buluştuğumuzu anımsıyorum. Hizmete girecek kişiler ve yeni inanlılar için dua ederdik. Bunu yaklaşık iki yıl boyunca her cumartesi yaptık. Bu kitabın başında betimlenen kırılma noktasına kadar.
Birinci bölümde bahsettiğim gibi birkaç yıl önce Bakım ve İyileştirme Kursu adlı insanları eğitmek için tasarlanmış bir kurs geliştirdim. Artık düzenli olarak insanları cinlerin etkisinden kurtarma ve iyileştirme görevini yapabilenler olsun ve ben de başka şeylerle uğraşacak zaman bulabileyim diye. O zaman bu kursun hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bu kadar etkili olabileceğini hiç düşünmemiştim. O kursu hazırlarken aile hayatımızda ne gibi engellerle karşılaştığımızı zaten açıkladım.
Daha önce bahsetmediğim bir şey var: Woodside Kilisesi’nde daha sonra İncil okulu açtığımızda benzer bir tecrübe yaşadık. Ruhsal savaş ya da cinlerin etkisi üzerinde konuştuğum bir kurs değildi bu. Amacım isteyenlere temel bir sistematik teolojinin öğretilmesini sağlamaktı. “Bu bir savaş mı?” diye sorabilirsiniz. Evet, insanların gerçeği öğrenmesini mümkün kılmak, onların Şeytan’ın saldırılarına karşı durabilmelerine yardım edebileceğimiz en iyi şeylerden biridir. Dahası, Tanrı’nın benim hiç bilmediğim planları vardı. Çok geçmeden New Frontier Churches’teki Tanrı’ya bir yıllarını eğitim almak için verenlere yönelik teolojik eğitim programı hazırlamam istendi. The Woodside Bible School (Woodside Kutsal Kitap Okulu) bu eğitim programının temelini oluşturdu. Öyle ki, orada yıllardır birçok genç (ve genç olmayan!) eğitilmektedir.
Diğer örnek de takım önderliği meselesi ile ilgilidir. Önderlerin büyük bir kısmının “eşit ve arkadaşlık düzeyinde” önderlik takımı kurmada zorlandığını fark ettim. (Maalesef bunu fark etmeyenlerin çoğu için de geçerlidir bu!). Düşmanın buna karşı olduğu kanaatindeyim; çünkü bu kilise yönetiminin (ihtiyarlar) ve misyonunun tanrısal yöntemidir. İsa, onikileri ikişer ikişer gönderdi. 316 Pavlus, takımı Troas’da olmadığı için orada açılan kapı fırsatını kullanmadı. 317
Bir arkadaşım böyle bir durumla karşı karşıya geldi. Yeni bir kilisenin öncülüğünü yaptı, ama önderlik takımını kurmaya çalışırken takımdakilerin arasında birden derin gerginlikler ortaya çıktı. Her iki tarafta da hata olduğuna eminim ama böyle durumlarda “et ve kana” (birbirimize) karşı savaşmadığımızı anlamak zorundayız. Sonunda potansiyel takım üyeleri onu bıraktı. Zor ve üzücü bir durumdu ama daha önce onun yanında yer almış olan kişilerden oluşan yeni bir takım kurmaya başladı. Tuhaf olan şey şuydu: ortak bir vizyonu paylaşan ve birbirine yakın olan bu insanların arasına düşman yine girdi. Arkadaşım kendi karakteri hakkında, eminim, epey şey öğrenmek zorunda kaldı. Ancak onu uyardım: önderlik çağrısının sınanma zamanının şimdi olduğunu ve bunun duasında ve önderlik stratejisinde öncelik oluşturması gerektiğini söyledim. Tanrı’ya şükürler olsun ki, o zaman başarılı bir takım kurdu. Ama hikayenin tümü bana her zaman ayırtına varılmayan bir ruhsal savaş örneğini verdi.
Pek çok inanlı, ruhsal savaş konusunda olumsuz bir tavır takınıyor ve daima saldırıya uğradıkları için şikayet ediyor. Ancak ruhsal savaşta inisiyatif kullanan düşman değil, kilisedir! Göklerin Egemenliği zorlanıyor, zorlu kişiler onu ele geçirmeye çalışıyor. 318 Dolayısıyla Şeytan’ın gösterdiği tepkiler bizi ruhsal savaşa sokuyor, ama bu sırada Müjde’nin ve Tanrı’nın egemenliği yayılıyor ve kilise kuruluyor. Bunu anlamamız önemlidir. İsa tekrar gelip bizi kurtarıncaya dek kilise, saldırılara uğrayacak gibi olumsuz görüş açısından kendimizi kurtaralım. Hayır, kilise egemenliğin güçlü temsilcisi olmak için serbest kalacak. Egemenliğin sahibi şöyle diyor: “Egemenliğin büyümesi son bulmayacak… Sonsuza dek sürecek.”319
Kilise kurma bağlamında ele almamız gereken bir savaş daha var. Bu, lütfun yasayla olan savaşıdır. Yasacılığın iki yönü vardır; kurtuluş için belirli yasalara uymanın gerekliliği ve Tanrı ile birbirimiz tarafından kabulün yolu olduğu kanaati vardır. Bugün dünyada pek çok kilisede Kutsal Yazılar talep etmediği halde insanları bağlayan ve yasacılığa uymaya zorlayan uygulamalar vardır. Bunlar giysilerimizle, takılarımızla, saçlarımızla, Rab’bin sofrasına katılma şeklimizle (örneğin mayasız ekmek almada ısrar gibi) ve pazar günleri ne yapmamız gerektiğiyle ilintilidir. Bunların yanı sıra Kutsal Ruh’un özgürlüğüne izin vermeyen ve bir şekilde bütün kurallara uymayı başaran (en azından dışarıdan) onaylanmış elit kesimin yaratılmasını sağlayan katı kilise ayinleri (toplantıları) vardır. Böyle bir şeyin varlığını biliyorum; çünkü böyle bir sistem içinde büyüdüm.
Kutsal Kitap, yasacılığın arkasında kötü ruhların olduğunu açıkça belirtir. Pavlus, buna insanların evlenmelerini yasaklayan ya da yiyecek yasalarına muhtelif bağlamda “cinlerin öğretileri” olarak gönderme yapar. 320 Çarmıhtan söz ederken şöyle der Pavlus: “Yönetimlerin ve hükümranlıkların [cinlerin] elindeki silahları alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi. Bu nedenle kimse yiyecek içecek … konusunda sizi yargılamasın. Mesih’le birlikte ölüp dünyanın temel ilkelerinden [bunlar “temel ruhlarından” olarak da çevrilebilir] kurtulduğunuza göre, niçin dünyada yaşayanlar gibi, ‘şunu elleme’, ‘bunu tatma’, ‘şuna dokunma’ gibi kurallara uyuyorsunuz?” 321 Pavlus, çarmıhın zaferinin gerçeğinden hemen sonra yasacılığa karşı yapılan savaşa geçer.
Pavlus bu öğretiyi özellikle Galatyalılar’a Mektup’ta geliştirir. Galatyalılar bir savaş mektubudur. Pavlus inanlıları düşmandan çekip almaya çalışır. Onları yasacılıktan alıp lütfa getirmeye gayret eder. Kullandığı dile dikkat edin. “Sizi kim büyüledi?”322 “Büyüledi”. Pavlus neler söylüyorsun? Büyücülük? Bu ağır bir dil ama uygun da. Yasacılık, Tanrı’nın lütfunun verdiği mirası yaşamamıza engel olur. Düşman bizi bağlar. Mesih bizi özgür olalım diye özgür kıldı. 323 Bugün bizim de Pavlus’un yaptığı gibi kilisede ve düşmanın stratejisi arkasında bulunan yasacılığa karşı savaş açmaya ihtiyacımız var.
17 Numaralı Etkin Strateji: Bir bölgede kilise kurmak için oradaki düşmanın hükmünü yenmenin en iyi yolunu bilin. Düşmanın bu girişime karşı çıkacağını bilelim ve buna hazırlıklı olalım.