1994 yılında Tanrı’nın Ruhu’nun güçlü bir şekilde hareket ettiği zaman saygı duyduğumuz bir hanım Scilla ile beni görmeye geldi. Tanrı’yı seven Tanrı’nın huzurunda zaman geçirmeye hevesli biriydi, ama Ruh’un yeni hareketinden kaynaklanan yeni oluşumun onu derinden üzmesi sonucu kontrol edilemeyen bir kızgınlık tüm benliğini kaplamaya başladı. Ona kızgınlığının olası nedenlerini sorduk; o da Tanrı’nın hareketinin içinde olmayı çok istemesine karşın bu hareketin onu kızdırdığını söyledi. Bunun nedenini sorduğumuzda bize Tanrı’nın hareketinin onun kontrol edemeyeceği bir şey olduğunu söyledi. Bu, bana bir ipucu verdi. Annesinin baskın ve her şeyin üzerinde hakimiyet kuran biri olup olmadığını sorunca, öyle olduğunu söyleyip örnekler vermeye başladı. Sonra anneannesinin de aynı şekilde baskın ve hakimiyet kuran biri olup olmadığını sordum. Yine, evet dedi. Aslında onu kaygılandıran gerçek sebep, çocuklarının ergenlik dönemine yaklaşıyor ve onun da onları rahat bırakması gerektiği bir zamanda yanlış bir şekilde onların üzerinde hakimiyet kurmaya çalışma eğiliminde olmasıydı.
Ailesinin dişi kanadından gelip de onun yaşamını etkileyen hakim olma ruhunu anlattıklarından anladık. Özgür kılınması için dua ettiğimiz zaman cinlerin hakimiyet gücünden özgür kılındı ve Ruh’un hareketinden haz almaya başladı. Bu harika bir şeydi ama daha sonra bunun ilginç bir yan etkisini anlattı.
Bir gün kıyafet almak için dışarı çıktığında hoşuna giden bir şey görüp hemen almaya karar vermiş. Elbiseyi alırken birden ilk defa hoşuna giden bir şeyi annesi istemediği için yerine koymayıp aldığını fark etmiş.
Bu hikaye, ailenin birkaç kuşağından gelen hakimiyetin etkisini gösterir. “Hakimiyet” bazen neden bir cin gücü olabilir? Büyücülüğün esası hakimiyettir. Bir kimse başka birine karşı büyü yaptığı veya yaptırdığı zaman onun geleceğini kontrol altına almaya çalışır. Bazen öç almak için ona kötü bir şeyin olmasına, bazen de onun bir şeyi yapmasına engel olmaya çalışır.
Giydiğiniz kıyafet gibi küçük şeyler o kadar önemli değil ama bunlar daha derin olan sorunların ortaya çıkması için bir gösterge olabilir. Meksika’da kaleler hakkında konuşurken bu hikayenin tümünü anlattım ve kıyafet örneğine gelince, oradaki bir hanım bunun kendi yaşamında da bir sorun olduğunu ve bu sorunun daha derin bir şeye işaret ettiğini anladı ve bundan özgür kılındı.
Bu kötü hakimiyet kurmanın silahları manipülasyon ve hükmetmedir. Bunlar da çok güçlüdür. İnsanlar bu tür kontrol etme şeklini kullanmaya başladıkları zaman onların yaşamlarında herhangi bir şekilde oluşturamayacakları etkiyi yaratmayı arzu ederler. Manipülasyonu kullananlar bunun farkında olmayabilir. Bunun özellikle erdemli kişilerin başına gelmesi üzücüdür.
Ruhsal otorite konusunda öğretişte bulunduğum zaman tanrısal olmayan otoritenin bağlayıcı ilkesini ve tanrısal otoritenin insanları daima aldıkları çağrı ve armağanları doğrultusunda serbest bıraktığını ve geleceklerinin Tanrı’nın kontrolü altında gerçekleştiğini öğretirim.
Bu ilkenin işleyişi dünyadaki farklı kültürlerde görülebilir. Hükmetme ruhu sık sık bürokratik sistemde (ki biz İngilizler onlara bunun nasıl yapıldığını öğrettik) işler. Bürokrasi bir nevi adaletsizlik şekli olabilir; zenginler ve iyi eğitimliler ya rüşvet alarak ya da “sistemin işleyişini iyi bilerek” bundan yararlanabilirler. Bürokratik sistemi bilmeyenlerin ise adaleti beklemekten başka çaresi yoktur.
Aynı şey resmi dairelerde ya da bürolarda da olur: insanların yaşamlarındaki küçük ayrıntıları kontrol etmeyi isteyen dar kafalı kişiler tarafından harekete geçirilen bürokratik hükmetme; sizin durumunuzla uzaktan yakından ilgisi olmayan formların doldurulması gibi. Bunlar göründükleri gibi saçma örnekler değil, dar kafalı ve baskı altına almayı isteyen hükmetmenin belirtileridir.
Hükmetme kalesi, Hindistan’daki kast sistemi ya da İngiltere’deki sınıf sistemi gibi kültürel durumlarla görevini yapar. İnsanların pasifleştirildiği ve inisiyatif kullandırılmadığı durumlardaki diktatörlük sistemiyle çalışır.
Kilisede bile donatıcı değil de baskın olan önderlik sistemi aracılığıyla görevini yapabilir. Petrus, kilise ihtiyarlarına “size emanet edilenlere egemenlik taslamadan görevinizi yapın”239 talimatını verdi. Bazı kiliselerde gelenekselcilik bir nevi hükmetme gücü oluşturur. Yerel bir kiliseyi yöneten geniş ailelerin bunu kuşaklar boyunca yapması gibi durumlarda görülür. Benzer şekilde yasacılığın sinsi düşmanı “tanrısal standardı koruma” adı altında bu kale aracılığıyla işlerine devam edebilir.
1. bölümde bahsettiğim gibi eşim Scilla’yla ben Exclusive Plymouth Brethren kolundan gelen bir kilisede büyüdük. Büyüme döneminde oluşan sorunlardan kurtulmamız epey bir zaman aldı. Scilla’nın ailesi hala o kilisede ve onun hükmedici etkisi altında olduğu için ondan otuz yıldır uzak duruyor.
The Exclusive Brethren giysi ve saç şekline özel bir önem verir; kadınların saçlarına vermeleri gereken belirli bir şekil vardır. Scilla oldukça serbestti ama Ruh’un etkinliklerine tam olarak giremediği alanlar vardı. Bir gün saçına perma yaptırmaya karar verdi. Bu, The Exclusive Brethren’in kurallarına uygun değildi ve kuaförden perma yaptırıp çıktığı zaman birden özgür olduğunu anladı. Scilla için saçına perma yaptırmak onu duygusal olarak hayatındaki hükmedici etkiden özgür kılınmasının güçlü bir sembolüydü. Hükmedilmekten kurtulmanın yolu elbette saçını perma yaptırmaktan geçmez! Bu, sadece Scilla’nın Tanrı’ya daha özgürce hizmet etmesini ve Kutsal Ruh’a açık olmasını sağlayan özgürlüğün sembolik bir ifadesiydi.
Bu bölümün başındaki hikayede olduğu gibi hükmedilmenin sık sık yer aldığı başka bir alan da ailedir. Böyle bir hükmedilme durumunda ebeveyn ya da aile baskısı aşırı uçlara kadar gider. Kilisede aileyi ve aile içindeki otoriteyi destekleyici konuşmalar yaparız ve bu önemlidir de; ancak tanrısal olan otorite ile şeytani olan hükmetmeyi birbirinden ayırmalıyız. Arzumuz, ailenin Kutsal Yazılar’da betimlendiği gibi görevini yaptığını görmek olmalıdır.
Birkaç yıl önce tanıdığım genç bir adam tam evlenmek üzereyken sakat kalmasına neden olacak bir hastalığa yakalandı. Hastalığın belirtileri ME hastalığının belirtilerine benzer görünüyordu ve kitap bile okuyamıyordu. Bu çok tuhaftı, zira hayatında buna neden olabilecek hiçbir şey yoktu. Bir gün bu durum için dua edip, bunun ne olabileceğini ve bunu nasıl çözebileceğimizi Tanrı’ya soruyordum. Birden onun bir kadının hükmü altında olduğu gibi bir yanıt geldi. Bu tür uyarıcılara itaat etmeyi öğrendiğim için bunu genç adama sormaya karar verdim. Ona bunu sorduğum zaman nişanlısı da yanındaydı ve nişanlısı birden gözyaşlarına boğuldu. Onun için dua ederken şeytani tepkiler ortaya çıktı. Onu iyi tanıdığım için böyle bir karşılık beklemiyordum. Onun özgür kılınması için dua ettik ve o da hemen iyileşti. Öyle ki, annesine ve onun hayatındaki rolüne karşı yanlış bir şekilde tepki göstermiş ve geçmişte yine yanlış bir kadınla ilişkisi olmuş. İşte onu hasta yapan buydu; zira evlenmek üzereydi. Yepyeni tanrısal bir ilişkiye girmek için “hükmedilme”den çıkmak üzereydi.
Birçok ülkede geniş aile varlığını devam ettirir ve bereketle birlikte güven verir. Ancak bunun bir yan etkisi vardır: Kutsal Kitap’ın ilkeleri izlenmezse, tanrısal olmayan hükmetme bu tür durumlarda daha da güçlü olabilir. Tanrı, Yaratılış kitabında erkeğin annesini ve babasını bırakıp karısıyla bir olmasını söyledi. Bu çok önemli bir ilkedir. Ne var ki, bu, Yaratılış kitabında ve sonrasında olmadı. Erkekler karılarına bağlanmak için ana babalarını bırakmıyorlardı. Günümüzde bu tanrısal “serbest bırakma” ilkesinin saygıyla karşılanmadığı birçok kültür vardır.
Batı Afrika’daki bir dil grubunda bir arkadaşım Kutsal Yazılar’ı çeviriyordu. Yaratılış 2:24’de erkeğin annesini ve babasını bırakmasını söyleyen ayete gelince, yerel çeviri yardımcısı bunu çeviremeyeceğini çünkü dillerinde buna tekabül eden hiçbir sözcüğün olmadığını söylemiş. Aslında söylemek istediği şey bunun kültürel olarak kabul görmeyeceğidir. İşin ilginç tarafı bu çeviri yardımcısının o kültürde bunu ilk defa yapan kişi olmasıdır. Ailesinin evinden çıkıp karısıyla birlikte aile tarlasında inşa ettiği evde yaşayan ilk erkekti.
Özellikle aile gelenekleri söz konusu olduğunda, ailevi durumlarda adeta batıl inanç şeklinde bir hükmetme olgusu ortaya çıkabilir. İki kişi evlendiği zaman, “ Ailemizde biz bunu böyle yaparız” gibi bir söylem iki ailenin geleneği arasındaki çatışmanın uyarıcı belirtisidir. Çiftler, yazık ki evliliklerinin yeni bir aile oluşturduğunu ve Tanrı’nın onlar için olan isteğini seçtiklerine inandıklarını söyleme yerine bu tartışmayı baskın olan ailenin geleneği doğrultusunda sona erdirirler.
Noel ve diğer bayramlar gibi ailelerin bir araya geldikleri durumlar da ayrı bir sıkıntılı alanı oluşturur. “Noel günü biz hep annemize gideriz.” Bu özgürce yapılmış bir seçimse ve siz bundan dolayı memnunsanız, sorun yok. Eğer baskın aileden ve tabu sayılan geleneğe karşı gelmeden kaynaklanan bir sonuçsa, o zaman sorun çıkar. Bu, evlilik yıkılmadan yıkılması gereken bir kaledir.
Aile hükmü bazen hükmetme amacıyla büyücülük faaliyetinin gücünü kullanır ve kuşaktan kuşağa geçer. Bazı kültürler özellikle bu yanlış ilkenin hayata geçmesine açıktır. Örneğin, atalara tapınılan kültürlerde aile hükmü ve korkusu yaygındır ve tehlikeli sonuçları da vardır. Atalara tapınma aileye ve geçmişine putperest bir görüş kazandırır ve üyelerini Hristiyan etkinliğinden uzak tutup tanıklıklarına zarar verir; özellikle bizzat kendi ailelerine tanıklık etmelerini önler. Sadece aile geleneğine karşı gelmekten kaynaklanan baskı yeni inanlılar için büyük bir korku oluşturabilir. Çünkü ailede doğrudan etkilenen büyücülük ruhları vardır.
Hükmetmenin bilinen sonucu kurban zihniyetidir. Suiistimal edilenler ya da baskıya maruz kalanlar sık sık pasif ve karamsar olma eğilimindedirler ve inisiyatif kullanamazlar. Başlarına kötü şeylerin gelmesini bekleyip, onlara karşı gelme ya da onları engelleme konusunda kendilerini çaresiz hissederler.
Tanrı bizi bu tür zihniyetten özgür kılabilir. “Tanrı’nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanlar”240 gibi egemenlik sürebiliriz. Bu tür durumlarda inisiyatif alma yeteneğine kavuşabilme harika bir şekilde özgürleştirir!
Hükmedilmekten özgür kılınmak ve Tanrı’nın aile kurumuna gerekli saygıyı göstermek için aile yaşamının tanrısal ilkelerini anlamamız gerekir.
Bu, Tanrı’nın aileyi kurduğu anlamına gelir. Aile O’ndan gelir. Babalığın örneği O’dur. 241 Ailenin farklı kültürlerde farklı şekillerde ifade edilebildiğini görüyoruz; ancak Kutsal Kitap’ın ilkelerinin uygulanması lazım. Bir kurum olan aile için savaşmalıyız; çünkü hümanizmin kötü güçleri neredeyse her ilişkiyi “aile” olarak tanımlayarak aileye zarar vermeye çalışıyor. Bununla yüzleşmek de ruhsal savaştır.
Günaha düşüşün sonucu olarak evlilik çatışma ve putperestliğin bir kurumu oldu. Günaha düşüş olunca Adem hemen karısını sorun ve çatışma için suçladı ve suçlama suçlamayı getirdi. Kayin’in Habil’i öldürmesi yine bir aile çatışmasıydı ve bu da günaha düşüşün bir sonucuydu.
Ailede çatışma olduğu gibi putperestlik de olabilir. Bu sözcüğü bu bağlamda kullanmak tuhaf görünebilir ama ne anlama geldiğine bir bakalım: ailenin Tanrı’ya gösterilmesi gereken sadakati talep etmesiyle başlar. Tapınmadaki ilk sadakatimiz ailemize değil, Tanrı’ya aittir. Yanlış sadakatin talep edildiği ailelerde bu sadakat bir putperestlik meselesi haline gelir; çünkü bu Tanrı’ya ait olan ilk sadakate zarar verir. Çocukların rüştünü ispat edene kadar ailelerine itaat etmeleri gerektiği apaçıktır242 ama bu da çağımızın hümanist ruhundan zarar görebilir.
Tanrı, “Havva’ya “Kocana istek duyacaksın” ve o da “seni yönetecek”243 dedi. Bu istek ve yönetme iyi ve tanrısal bir şey olarak vaat edilmedi; bunlar günaha düşmenin ardından gelen lanetin parçasıydı. “İstek” sözcüğü Yaratılış 4:7’de Tanrı’nın Kayin’i uyarmak için kullandığı “günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor” ya da “günah seni istiyor” ifadesindeki aynı sözcüktür. Bu istek tanrısal olmayıp, başkaları üzerindeki etkisini sürdürmek için her şeyi yapan bir arzudur. Kutsal Yazılar’daki “yönetme” fikri sert bir yönetim olup, yaratılışta tasarlanan tanrısal yönetimle bir ilgisi yoktur. Bu nedenle bir genelleme yaparsak kocanın otorite pozisyonunu egemen bir şekilde kötüye kullanarak dediğini yapma eğilimi olurken, kadının kendi dediğini yapmak için manipülasyona yönelme eğilimi vardır. Egemenlik ve manipülasyon yanlıştır ve her ikisi de otorite çatışmasını temsil eder. Tanrısal bir evlilik, otorite çatışmasındaki lanetin etkileri yerine Efesliler 5:22-33’te ifade edilen Tanrı’nın standardını yakalamaya çalışmalıdır.
Aile hakkında söylenen öncelikli şeylerden biri “erkeğin ayrılması”dır. Annesini ve babasını bırakan erkek karısıyla birleşip ailesinin çatısı altındaki otoriteden ayrılarak kendi otoritesi altındaki kendi ailesini kuracaktır.
Ailelerin de çocuklarının kendi malları olmadığını anlamaları gerekir. Çocuklarımızı serbest bırakmak için yetiştiririz. Çocuklarımızı yetişkinliğe hazırlarken kendi hayatlarının yönetimini ele alacakları şekilde yetiştirmeliyiz onları. Birçok aile bu konuda sorun yaşar; bu, onların hazır oldukları bir şey değildir. Düğünde evlendirme görevi yaparken, her iki ebeveyne de çocuklarını evlilik gibi yeni bir kuruma girerken serbest bırakmalarını söylerim. Bazı okuyucularımı üzme pahasına da olsa şunu söylemeliyim: Sorun yaratan genellikle gelinin babasından çok annesidir!
Aile putperestlik temelinde değil de doğru bir şekilde kurulursa, Mesih’le ilişki aile sadakati üzerinde bir önceliğe sahip olur ki, bu da elzemdir. İsa annemizden ve babamızdan nefret etmemizden söz ettiğinde244 demek istediği bu idi. O’nu önceliğimiz yapmadan O’nun öğrencisi olamayacağımızı söylüyordu. Mesih’le yüz yüze gelir gelmez ve O’nun öğrencisi olur olmaz, bu öncelik her ilişkinin üzerinde olmalıdır.
Aile ilişkileri o zaman Mesih’e itaat bağlamında olup Kutsal Kitap öğretişine dayanmalıdır. Dolayısıyla kocalar karılarını Mesih’in kiliseyi sevdiği gibi sevmeli ve böylece gerçek hizmetkarlığın bir örneği olmalılar. Kadınlar da kocalarına Mesih’e bağlı olur gibi bağlı olmalılar. Çocuklar ebeveynlerine saygı göstermeli ve babalar da onların öfkelerini uyandırmamalıdır. 245 En büyük oğlum Tony bu ayeti 50. yaş günümde herkesin içinde okudu!
Markos, İsa’nın ebeveyn hükmünden özgürlüğe bekar bir adam olarak geçişini göstermesinin net bir örneğini verir bize. Söz konusu hikayede246 İsa memleketi olan kentteki bir evde öğretişte bulunuyordu. Büyük bir kalabalık toplandı ve bu kalabalık o kadar büyüdü ki hiçbir şey yiyemedi. Annesi ile kardeşleri bu eve gidip durumu ele almaya çalıştılar. Aile otoritesinin önemli olduğu bir kültürde ailesi O’nun üzerindeki hükmü kullanmak istedi. Dolayısıyla Meryem ailenin geri kalan üyeleriyle beraber geldi ve O’na dışarı çıkmasını söyleyecek birini içeri gönderdiler. Bunu yaparken de O’nun “aklını kaçırmış” olduğunu söylediler.
İsa’nın aile hükmüyle karşı karşıya olduğu bir durumdu ve ortam da gergindi. Ne var ki, ailenin O’nun üzerinde talep ettiği yetkiyi hiçe sayarak herkesin önünde “Kimdir annem ve kardeşlerim” dedi. O kültürde yaşayan büyük bir kalabalığın önünde ailesinin otoritesinden çıktı. İsa’nın söylediği şeyler ailesi için üzücü olmuş olabilir. İsa’nın bir “sürçme, tökezleme taşı”247 olarak betimlendiğini unuturuz. Tanrı’nın insanlar için olan isteğinin önünde duran dini ya da kültürel uygulamalara karşı sık sık tökez oluşturdu. Aslında İsa’nın burada söylemek istediği de budur. O’nun itaati farklı bir otoriteye idi ve O etrafındakilere bunu işaret etti ve onlara şimdi O’nun ailesinin onlar olduğunu söyledi. Aile olan kişiler Tanrı’nın isteğini yapan Tanrı’nın gönülden halkı olanlardı. Kilise, Tanrı’nın yüreğinde önemli yeri olan bu ilişkileri ifade etmelidir.
Aslında burada İsa, annesini onurlandırmadı değil. Bu, çarmıhın önünde başka bir durumda da görülebilir. O zaman annesine bakıyor ve ona en büyük oğul olarak bakacak birini sağlamaya çalışıyordu. Yuhanna’dan annesine bakmasını istedi. 248 Bu, Tanrı’nın buyruğu olan annesinin bakımını yerine getirdiği çok farklı bir durumdu. Ebeveynlerimizi onurlandırmamızla sonuçlanan bereketler vardır. 249 Ne var ki, O öncelikle Tanrı’nın isteğine bağlıydı ve dolayısıyla asla annesi tarafından yönetilmeyecekti. İşte hem evli hem de bekar olan yetişkinlerin izlemesi gereken örnek budur. 250
12 Numaralı Etkin Strateji: Tanrısal otoritenin özgürlük getirdiğini bilin. Dolayısıyla toplumda, kültürde, ailede ya da dinde insanları tanrısal olmayan hükmün ve manipülasyonun altına sokacak herhangi bir şeye meydan okuyun.