BÖLÜM 7 - İNANLILAR VE CİNLER

Burada bazı zor meseleleri ortaya atacağım, ama inşaata devam etmeden önce temelin iyi atılmış olması önemlidir. Bu kitabı başından beri okuyorsanız, cinlerin var olduğuna inandığımı fark etmişsinizdir. Ancak bu cinlerin inanlıları nasıl etkilediği tartışmalı bir meseledir; dolayısıyla burada ne konuştuğumuzu açıklığa kavuşturmamız büyük önem taşır.

İkinci bölümde gördüğümüz gibi yaşamımızı etkileyen iki dünya vardır: ruhsal dünya ve fiziksel dünya. Fiziksel dünyayı hepimiz biliyoruz. Dokunabildiğimiz, tadabildiğimiz ya da hissedebildiğimiz, yani duyularımızla iletişime geçebildiğimiz bir dünya. Ne var ki, Yeni Antlaşma’da “göksel yerler” diye sık sık betimlenen ve gerçek olan ruhsal bir dünya daha var. Kötülüğün ruhsal dünyasının parçası olan cinler, kişilik olarak kötü ve kötü niyetli olan ruhsal varlıklardır. Şeytan’ın denetimi altındadırlar; insanlar ve yerleri işgal edebilirler.

“Cinlere tutsak” ifadesinin Kutsal Yazılar’ın hiçbir yerinde kullanılmadığını söylediğim zaman lütfen beni anlamaya çalışın. Sizin kullandığınız Kutsal Kitap’ta bunun kullanıldığını savunabilirsiniz ama okuduğumuz Kutsal Kitap’ın orijinal metnin çevirisi olduğunu anımsamamızda yarar vardır. Ayrıca sözcüklerin anlamı da zamanla değişiyor. The King James Bible (Kutsal Kitap’ın King James Çevirisi) “cinlerin tutsağı” ifadesini kullanır ve “tutsak” sözcüğünün modern anlamından dolayı bu sözcük insanların zihninde korku yaratabilir. Oysa bunu tam kontrol anlamında algılıyoruz. “Tutsak” sahip olunan, ele geçirilen, bağımsızlığından yoksun bırakılan bir şeyi akla getirir. Dolayısıyla “cinlere tutsak” cinlerin ya da Şeytan’ın tam kontrolünde onlara ya da ona ait olmayı belirtir. On yedinci yüzyılda King James çevirmenleri çeviri üzerinde çalışırken “…tutsağı” ifadesi daha az yoğunluk taşıyordu. (“dolu oldu”, “esinlendi”, “yayıldı” ya da “ikamet edildi” anlamına gelmiş olabilir.)Dolayısıyla şimdi yanlış anlaşılma eğilimi taşıyan bu sözcüğü devam ettirmeye çalışmanın bir yararı olmayacaktır.

Grekçe metinde sık sık kullanılan bu sözcüğün orijinali “daimonizomai”140dir ki, bu “cinli” olarak çevrilir. Bu sözcük kötü ruhlardan birinin kişiliğe ya da bedene az çok etki ettiği bir durum olarak tanımlanabilir.

Dolayısıyla Kutsal Yazılar’da mezarın içinde yaşayan ve kendisine zarar vermesin diye zincir köstekle bağlanan kötü ruha tutulmuş bir adamın durumunu okuruz. 141 Bu, cine tutulmanın ağır bir şeklidir. Bunun tersi olan bir durum da vardır: Sinagogda sorun yaratmadan oturan bir adam vardı ama bu adam ne zaman İsa kapıdan girse, içindeki cin kendini hemen gösteriyordu. Bu da cine tutulanın daha az etkili bir şeklidir.

Benim deneyimlerime göre, insanlar yaşamlarında belirli şeyleri etkileyen bir cine sahip olabilirler. Örneğin, birinin derin bir reddedilme sorunu olabilir. Öyle ki, bir cinin ele geçirdiği reddedilme ruhu olabilir. Yaşamlarının her yönü etkilenmeyebilir. Ancak bazen derin ve kontrol edilemeyen reddedilme duygularının açığa çıkması olasıdır.

Kutsal Yazılar’da kullanılan başka ifadeler de vardır:

  1. “Ruha” tutulma. Şu örnekleri görebiliriz: “Dilsiz bir ruha tutulan”142 ya da “içinde hastalık ruhu bulunan”. 143

  2. İçinde kötü ruh olan birinde olduğu gibi bir kişi “cinli” olarak da betimlenebilir. 144

  3. Bir kişi “kötü ruhlardan acı” çekebilir. 145

  4. Hananya ile Safira’nın durumunda “Şeytan onların yüreğini doldurdu”; bu, Kutsal Ruh’un inanlıların yüreğini doldurması gibidir. 146

“Cine tutsak” ifadesinin modern anlamıyla Kutsal Yazılar’ın hiçbir yerinde kullanılmadığını anımsamak önemlidir. Dolayısıyla bunu kullanmamamızı tavsiye ederim. Bu da şu anlama gelir: Bir inanlı “tutsak” olabilir mi? Benim de buna cevabım “hayır”dır. Çünkü Kutsal Yazılar bunu bu şekilde betimlemez. Ancak inanlıların cinlerden etkilenebileceklerine, cine tutulabileceklerine inanıyorum.

Bir inanlının cine tutulabilmesine ya da cine çarpılabilmesine neden inanıyorum? Doğrudan bir teolojik açıklama olmayabilir ama benim görüşüme göre Kutsal Kitap’a dayalı yeterli kanıt vardır.

Kutsal Yazılar bu olguyu betimler. Cinler ya kovulur ya da görünür bir şekilde çıkar. Örneğin “Birçoklarının içinden kötü ruhlar yüksek sesle haykırarak çıktı.”147 Kutsal Yazılar’da bir cinin hiçbir işaret vermeden çıkıp gittiğine dair bir ifade yer almaz. İnsanların Mesih’e gelmeden önce cine tutulabildikleri konusunda sanırım hemfikiriz; cine tutulmuş biri inanlı olursa, o zaman cine ne olur? Buna paralel bir duruma bakalım: Bize Müjdeyi yaymamız, hastaları iyileştirmemiz ve cinleri kovmamız söylenir. Müjdeyi yayar ama hastaları iyileştirmezsek onlar kendiliğinden iyileşir mi? Bu kendiliğinden olur mu? Çoğu zaman olmaz, olursa o kişinin iyileşmesinin açık bir kanıtı olur! Benzer şekilde Müjdeyi yayar ama cinleri kovmazsak, onlar kendi başına çekip gider mi? Çekip gittiklerine dair Kutsal Kitap’a dayalı açık bir kanıt yok. Giderlerse gördüğümüz gibi bunların net belirtileri vardır.

16. bölümde daha ayrıntılı anlatacağım gibi Kutsal Yazılar, iman etmemiş olanlara iman etmeden önce cinlerden kurtulmalarını teşvik ediyor gibi görünmez. Bir kişiden cin çıkıp gittiğinde onun bıraktığı yeri Tanrı’nın huzuru doldurmazsa, o zaman cin geri gelebilir ve yedi tanesini de yanında getirebilir. İsa, insanları cinlerden özgür kılmayı teşvik eder ama bunu onları boş bırakma bağlamında yapmaz.

Dahası Kutsal Yazılar’da cinlerle ilgili etkinliklere karşı inanlılar birçok kez uyarılır ve inanlıların da saldırıya maruz kalabileceği ve yenilebileceği söylenir. Bunun örneklerine bakalım:

  1. Şeytan yutabilir. 148

  2. Şeytan inanlıyı aldatabilir. 149

  3. Şeytan inanlıları büyüleyebilir. 150

  4. “Değersiz, etkisiz ilkelerin” köleliğine geri dönebilirler. 151 Grekçe’den gelen stoicheia sözcüğü hemen hemen ruhsal güçleri betimler.

  5. Nasıl daha önce Kutsal Ruh’un sözcüleri oldularsa, Şeytan’ın da sözcüleri olabilirler. 152

  6. İsteğini yerine getirmeleri için onları tutsak eden Şeytan’ın tuzağına düşebilirler ve dolayısıyla da kilisenin içindeki kutsanmış önderlere muhalefet edebilirler. 153 İblis’in isteğini yapmak için “tutsak edilme”leri bir dereceye kadar cinlere tutsak olduklarına işaret eder.

  7. Onları lekeleyecek ilişkilere girebilirler ve bu bağlamda “Beliyal”a, “putlar”a ve “murdar şeyler”e yapılan gönderme cinlerin potansiyel etkisini akla getirir. 154

  8. Pavlus benliğin işlerine göre yürümemeleri için onları uyarır. Bu listede büyücülük de vardır. 155 Bu bölümün Ruh’un meyveleriyle olan paralelliğine bakarsak, Kutsal Ruh nasıl olumlu karakter özelliklerinin kaynağı ise kutsal olmayan ruhların da listede sıralanmış olan benliğin günahlarının arkasında çalışıyor olabileceği görülür. Bu, büyücülükte tartışmasız bir gerçektir; nefret ve sarhoşluk gibi günahların arkasında da olabilir.

  9. İnanlılar bağışlamama konusunda uyarılırlar; yoksa sonuçta cinlerden oluşan işkencecilerin eline teslim edilebilirler. 156 Çekişme, bağışlamama, öfke, kolayca kızma, öldürme, nefret, depresyon ve hatta intihar düşüncelerinden oluşan kalelere götürebilir. Bunlar kesinlikle zindanda işkenceye uğramak gibidir.

  10. Öfkeye kapılırsak, Şeytan’a ayak basacak yer veririz ki, bu da inanlının yaşamına etki edecek cinin girişine işaret eder. 157

  11. 3. bölümde gördüğümüz gibi Yakup, cinlerden gelen bilgeliğin inanlının yaşamına, bedenin günahlarının sonucu olarak ortaya çıkan kırılganlıkla girebilir der. 158

  12. İsa’nın belini doğrultamayan kadını içindeki hastalık ruhunu kovarak iyileştirdiği kayıtlıdır. 159 Bu kadının acı çekmesine kızdığı gibi bir izlenim elde ederiz. Bunu anlamak için İsa’nın ona söylediklerini yorumlamamız gerekir. İsa ona İbrahim’in kızı der. Burada spesifik bir şeye işaret ediyor gibidir. İbrahim imanıyla tanınıyordu ve İsa’nın bu kadın için bir iman kadını, Tanrı’nın halkının parçası ve cine tutulmuş biri olduğunu söylediğine inanıyorum.

Kutsal Kitap’taki bu uyarı ve ifade birikimi cinlerin inanlının yaşamına sızabileceğini belirtir. Onlara saldırabilir, tutsak edebilir, hastalık getirebilir, zihinlerini rahatsız edebilir ve ruhlarını baskı altına alabilir. İşte “cinli” ile bunu demek istiyoruz. Dahası Greg Haslam’ın yayınlanmamış bir bildirisinde Kenanlı bir kadının hikayesi ile ilgili ek doğrulama vardır. Kızı için şifa, yani kurtuluş arayan diğer uluslardan bir kadındı. “Çocukların ekmeğini”160 alıp köpeklere atmasının doğru olmadığı söylendi. İsa buradaki “çocukların ekmeği” ile kurtuluşu kastetti. İsa’ya göre Tanrı’nın çocukları için kurtulma ana besinse bu, inanlı olmayanlardan çok inanlı olanların yaşamlarında genellikle daha etkili olduğu görüşünü onaylar. Daha önce tutsak olmuş olanları Mesih’e geldiklerinde özgür kılmak için tasarlandı. Buna ilaveten inanlılar olarak imanımız doğrultusunda yürürken İblis’in sızmasına direnmemiz konusunda sık sık uyarılırız.

Bir Avrupa ülkesinde kilisedeki bir dua toplantısında bir önder için dua ederken, onun birdenbire yere düştüğünü anımsıyorum. Ayağa kalktığında ona nasıl hissettiğini sordum; o da hiç hoş bir şey olmadığını söyledi. Aslında çok tuhaf bir şey olduğunu anlattı. Dolayısıyla bu konuda daha çok dua etmek için ertesi gün buluşmayı planladık.

Buluştuk ve birkaç mesele hakkında konuştuk. Bana büyük bir aileden geldiğini ve ailesinin en başarısız üyesi olduğunu söyledi. Sonuç olarak bu, başkaları ne düşünecek diye bir korku yaratmıştı onda. Onun için dua etmeye başladım ve bir cin kendini göstermeye başladı. “İnsan korkusu ruhunu” kovdum ve o da özgür kılındı. İlk sözleri, “Biz buna inanmayız!” olmuştu. Şimdi inandığını söylemeye gerek yok sanırım. Ülkesinde ve başka yerlerde insanları cinlerden özgür kılmada Tanrı için çok etkili oldu.

Ruhla dolanlara ne demeli?

İnanlıların cinlerle dolu olmasında başka “Ruhla dolu olan inanlılara ne demeli?” diye soranlar vardır. Buradaki çıkarım şudur: Eğer biri Kutsal Ruh’la “dolu” ise başka bir şey giremez.

Sanırım burada “Ruhla dolu olma”yla demek istenende bir anlayış eksikliği söz konusudur. Bir bardak alıp onu ağzına kadar doldurursam, içine başka bir şey giremez. Örneğin, suyu içerek bardağı boşaltırsam o zaman içine herhangi bir şey girebilir. Birçokları “Ruhla dolu olmayı” zihinlerinde böyle canlandırır.

Başka bir örnek vereyim: Rüzgarın yönüne göre giden bir yelkenli tekne düşünün. Burada yelkeni rüzgarla dolan bir tekne, suyla dolu bardak örneğinden daha dinamiktir. Yelken rüzgar içermez; rüzgarın üstünde hareket eder. Kutsal Ruh’la dolmuş olanların bile bazen yaşamlarının belirli bir kısmının cin tarafından etkilendiğine inanıyorum. Daha önce Kutsal Ruh’la dolan ama sonra cine tutulan insanların Kutsal Yazılar’da örnekleri vardır. Tanrı’nın Ruhu güçlü bir biçimde üzerine indi ve Saul onlarla birlikte peygamberlikte bulunmaya başladı. 161 Buna rağmen daha sonra kötü bir ruhun Saul’u rahatsız ettiğini ve sadece Davut’un lir çalarak onu rahatlattığını görürüz.

Yeni inanlılara yardım etme

Bana göre yeni inanlıların yetişme, gelişme döneminde kiliselerin iyi temel oluşturmaları çok önemlidir. Dolayısıyla Müjde’yi vaaz ettiğimizde cinlerden kurtulmayı da paketin içinde sunmalıyız. En azından onların öğrenci olmalarının ilk günlerinde bunu yapmalıyız. Yeni Antlaşma yazarları, insanların Müjdeyi kabul ederken ya da iman yaşamlarındaki ilk zorluklar sırasında özgür kılındıklarını belirtir. Ne var ki, hayatın içinde pek çok kişi uzun zamandır inanlı olmuş olabilir ama yine de geçmişlerinde cinlerin üzerlerinde bırakmış olduğu etkiden kurtulmadan yaşamlarına devam etmişlerdir. Bu durumda cinlerin kaleleri daha sonra ortaya çıkabilir ve bizim de o zaman onları halletmemiz gerekir. 16. bölümde insanlar nasıl özgür kılınır konusunu ele alacağım.

Cinler inanlıları nasıl etkileyebilir?

İnanlıların yaşamında cinlerin üç şekilde çalıştığına inanıyorum:

  1. Sınanmalarımızın hepsi ya da çoğunda olmasa bile cinlerin etkisi vardır. 162 Televizyonda bazı kadın pop şarkıcıları izlemiyorum. Kışkırtıcı ruhlar işbaşında olabilir, dolayısıyla zarar verebilir.

  2. Bize karşı gelmek ve saldırmak için. 163 Bu kitabın başka yerlerinde gördüğümüz gibi cinlerin karşı atağını hepimiz yaşayabiliriz.

  3. Cinli olma. Kötü ruh burada az ya da çok ipleri ele geçirir: insanların kişiliklerinde ya da bedenlerindeki tutsaklık, tövbeyle değişmeyen sınanma şekilleri ve zayıflıkları oluşturur.

İlk iki kategoride Tanrı’ya boyun eğmeli ve İblis’e direnmeliyiz. Ancak cine tutulma olduğu zaman cinlerin kovulması gerekir.

Bu tür meselelerle uğraşırken nasıl bir dil kullanacağımız konusunda çok dikkatli olmamız gerektiği hemen anlaşılır. Örneğin, “şehvet ruhuna tutsak” ifadesi uygun olmayabilir, gönderme yapılan kişi bedenin arzularına yenilmiş olabilir. Bu, o kişinin illa ki şehvet cininden etkilenmiş olduğu anlamına gelmez. Benzer şekilde insanlar bir toplantıdan “ağırlık ruhu” vardı gibi konuşabilir; aslında cumartesi günü geç yatmış, pazar günü geç kalkmış ve kiliseye giderken tartışmış olabilirler. Kiliseye geldiklerinde de en son yapmak istedikleri şey Tanrı’yı övmek olur. Tabii ki bu, birinin şehvet ruhuna tutsak olması ya da kiliseye yapılan bir saldırıdan dolayı toplantıların ağır olması mümkün değil anlamına gelmez. Demek istediğim şudur: Bazı durumlarda doğru sözcükleri dikkatle seçmeliyiz.

Cinler, yerler ve nesneler

Büyücülük yapılan yerlerin de bir süre kötü ruhlar tarafından etkilendiğini gördüm. Örneğin, bazı kişiler bana gelip evlerinde çok tuhaf şeyler olduğunu söyledier ve benim evlerine gidip dua etmemi istediler. Dua ettikten hemen sonra bir farklılık hissettiler. O yerde kalmış olan cinlerin gittiğinin bir belirtisiydi bu. Büyücülük seanslarında kötü ruhlarla ilişkisi olan nesnelerin kullanıldığı durumları da biliyorum. Bunların yok edilmesi gerekir. Ancak burada aşırıya kaçmayın. Belirli bir toplumda büyücülük olduğu için tüm “etnik” sanatından şüphelenmeye gerek yoktur; ben büyücülükte, lanette ya da batıl inançlarda kullanılan spesifik nesnelerden bahsediyorum.

İnanlıların cinlerden etkilenebileceklerine inanmama karşın bunun bütün inanlıların ya da çoğunun kurtulma hizmetine gereksinimleri olduğu anlamına gelmediğinin farkındayım. Bu kitapta pek çok defa açık ve seçik bir şekilde yazdığım gibi bedene ve dünyaya olduğu gibi kötü ruhlara karşı da savaşıyoruz. Sorunlarımızın çoğu doğrudan kötü ruhların etkinliklerine teslim olmaktan ziyade bedenin ve bu dünyanın ilkelerine teslim olmamızdan dolayı ortaya çıkıyor.

Bu meseleyi gözden geçirirken John Wiber’in şu sözlerini anımsamamızın yararlı olacağını düşünüyorum. Birçok defa bir cinin bir inanlıya ne yapabileceğinden çok bir inanlının bir cine ne yapabileceğini merak ettiğini söylemiştir.


7 Numaralı Etkin Strateji: Bu meseledeki netlik eksikliğinden dolayı inanlıları cinlerin gücünden özgür kılmaktan vazgeçmeyin.

Daha sonra bu kitapta insanların nasıl özgür kılınacağını açıklayacağım.