Bölgesel ruhlar ve onlara karşı ‘stratejik düzeyde ruhsal’ savaş meselesi son zamanda yayınlanmış olan pek çok kitabın konusunu oluşturmuştur. Günümüzde birçok müjdeci inanlı bu konuyla gittikçe daha çok uğraşıyor. Bu uğraşın, çok az sayıda yeniden doğan inanlının bulunduğu dünyanın pek çok yerinde Tanrı’nın yeniden canlanan gücünü ve ruhsal uyanışı görmek için yüreklerimizdeki derin umutsuzluktan oluştuğuna inanıyorum.
C. Peter Wagner stratejik düzeyde ruhsal savaşın önde gelen savunucusudur ve bu konuyla ilgili sayısız kitap yazmıştır. 53 Dahası, bu stratejilerin etkinliğinin heyecan veren öyküsel “kanıtı” Latin Amerika’da, özellikle Arjantin’de Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nun görkemli işlerinde görülmektedir. Carlos Anacondia ve Omar Cabrena gibi güçlü müjdecilerin başarısı, büyük bir uyanışın olmasından önce bir kentin ya da alanın üzerindeki “güçlü adamı bağlama” uygulamasına mal ediliyor.
“Stratejik düzeyde ruhsal savaş”ın savunucuları bununla ne demek istiyor? Aslında üç şey gerektirir bu:
“Ruhsal haritalama” gibi teknikle bir kentin ya da yerin üzerindeki belirli bölgesel ruhun ismini ve doğasını keşfetme.
Yetkili duruma gelen ortak günahları grup “tövbesi” denilen uygulamayla ele alarak bu tür ruhların etkisini çözme.
Saldırgan savaş duasıyla onları bağlayarak kovma.
Wagner’e göre kendimizi içinde bulduğumuz üç çeşit savaş vardır:
“Temel düzeyde ruhsal savaş”-cinleri kovma. Bu konu daha sonra ayrıntılarıyla ele alınır.
“Büyücülük düzeyinde ruhsal savaş”-falcılık, şamanizm, masonluk, doğu dinleri gibi şeylerle uğraşanların hayatında çalışan daha güçlü cinlerle karşı karşıya gelme.
“Stratejik düzeyde ruhsal savaş”-kentlerin, ulusların ve insan gruplarının üzerinde bulunan yüksek düzeydeki karanlık güçlerin ve hükümranlıkların İsa’nın isminin gücüyle karşı karşıya geldiği yerdir. 54
Stratejik düzeyde ruhsal savaşın savunucularına göre, dünyanın müjdelenmesinde cepheyi yarıp geçmek istiyorsak, bu üçüncü düzeydeki ruhsal savaşta zafer kazanmalıyız.
Bu bölümde bu konudaki tartışmaya kendi katkılarımı sunacağım. Bu konuda daha çok araştırma yapmak isteyenlere Chuck Lowe’ın “Territorial Spirits and World Evangelisation”55 isimli kitabındaki çalışmayı öneririm. “Spiritual Warfare”56 isimli kitabında Clinton Arnold bu konu üzerinde çok faydalı bir bölüm yazmıştır. Kiliseler ailesi NFL’de önderler olarak bizlere bu konuda bir bildiri sunan dostum Greg Haslam’a da minnettarım. O zaman bu kitap için araştırma yapıyordum ve Greg ile benzer sonuçlara ulaştığımızı gördüm. Şimdi bu konulara daha ayrıntılı olarak bakmamız gerekir.
“Bölgesel ruhlar” gibi varlıklar var mı? Kutsal Kitap karanlık ya da cinlerin dünyasında yetkinin daha yüksek düzeylerine gönderme yapar. “Yönetimler ve hükümranlıklar” 57 ile “güçler ve ruhsal ordular”58 dan bahseder. Ne var ki, Kutsal Kitap bu varlıkların nasıl kurumlaştıkları ve çalıştıkları hakkında ketumdur. Örneğin, bu konularla ilgili olarak sık sık alıntı yapılan metinlerden Daniel 10. bölüm Daniel’in dua edişini ve bir meleğin ona cevap verişini betimler.
Daniel’e, duasının Tanrı tarafından hemen cevaplanmış olduğu ama ruhsal dünyadaki çelişkiden dolayı meleğin cevapla ona ulaşmasının yirmi bir gün aldığı açıklandı. 59 Meleğe karşı durmuş olan “Pers krallığının önder”inden dolayı çelişki vardı. 60 Grek önderiyle yaşanacak çelişkiden de bahsedilir. 61
Bu metinde dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var ve bu bölümün sonuna kadar bu metni açıp okumanız yararlı olur.
Daniel kasten savaşa katılmaz. Sadece hararetle dua eder, kısmen oruç tutar ve ona verilen dramatik bir görüme istemeye istemeye karşılık verir. Hiçbir yerde Daniel’in kötülüğün hükümranlıklarına karşı meleğe katıldığını görmeyiz.
“Önderler” iki imparatorluğa gönderme yapar: biri zaten Ortadoğu’ya hükmetmeye başlıyordu; diğeri de (Yunanistan) gelecekte Büyük İskender’in denetiminde Makedonya’dan Hindistan’a kadar genişleyecekti. Bu nedenle kötülüğün hükümranlıklarına bölgesel olarak değil, pek çok bölgenin üzerine yayılmış bu imparatorluklara esin kaynağı olarak bakmak daha doğru olur. Onlar siyasi ya da yayılmacıdan ziyade bölgesel ruhlardı. Dahası Daniel’in duasının hemen o zaman görünen bir etkisi olmadı; özellikle de Yunanistan önderi üzerinde. İskender asırlar sonra geldi. Bir imparatorluğun büyümesini engellemese de siyasi çekişmeler boyunca Tanrı’nın halkının dayanması açısından hararetli duaların ve kutsalların yakarışlarının gücünü ve etkisini daha iyi örnekler. Bu önemlidir; dolayısıyla dua edelim!
Daniel 11:1’e bakalım: “Medli Darius’un krallığının birinci yılında Mikail’i destekleyip korumak için onun yanında durdum.” Bazıları buradaki “ben” ifadesinin karanlığın çelişkisinde doğrudan bulunmayı doğruladığını öne sürmüştür. Ancak buradaki “ben” Daniel’den ziyade meleğe gönderme yapar.
Tümen hikayesinde62 olduğu gibi cinlerin bölgesel olarak çalıştığına dair daha fazla fikir öne sürülür. Tümen, İsa’ya kendisini o bölgenin dışına göndermemesi için yalvardı. 63 Bu kötü ruhların havada uçuşmadığına dikkat edin. İsa, onları Tümen’den kovar ve yakındaki domuzların içine girmelerini söyler. Sonuç olarak bu cinler bölgesel olarak çalışıyor ve o yerdeki insanlar üzerinde büyük bir etki gösteriyorlarsa, o zaman İsa bir kişi üzerinde işe başlayıp onu özgür kılarak ve cinlerle havada mücadele etmeyerek onların işini bitiriyordu.
Pavlus da yeni yerlere gittiğinde o kentle belirli bir ilerleme kaydetmeden önce sık sık cinlerle karşılaşmıştı. Örneğin, Kıbrıs’a gelir gelmez orada büyük bir yetkiye sahip olan bir büyücüyle karşılaştı. Dolayısıyla cinler bu büyücü aracılığıyla tüm bölgeyi etkileri altına alabiliyorlardı. Aynı durum Filipi’de de oldu. Orada falcılık yeteneği olan köle bir kızla karşılaştı. Kapısında ondan geleceklerini duymak için kuyrukta bekleyen insanlar vardı; dolayısıyla o da o yerde etkiliydi. Cinler o kızın yaşamını etkileyerek o kentte yaşayanlara ulaşabiliyor ve onları kontrol altına alabiliyorlardı. Bir yerde insanları tutsağı haline getiren bir büyücünün gücüne karşı kilisenin dua ettiğini ve bunun yaptığı güçlü etkiyi duydum. Duayla bu büyücü bir süre sonra ya taşındı ya da gücü hükümsüz kılındı. İlk kilise dua etti ve onlara saldıran Hirodes korkunç bir hastalığa yakalanıp öldü. 64
Bu durumların her birinde cinler insanlarda işliyor ve uygun olduğunda bu insanlardan atılıyorlardı. Pavlus’un burada uğraştığı durum, Wagner’ın “temel düzeyde ruhsal savaş” ya da olsa olsa “büyücülük düzeyinde ruhsal savaş” dediği ruhsal savaşı belirtir. Bu iki düzey arasındaki farkı ayırt edeceğimden pek emin değilim ama, Tanrı’nın egemenliğini ilerletir ve O’nun sözünü yayarken yeni yerlerde kötü ruhların gücüyle karşılaşacağımıza dair hiçbir kuşkum yok. Pavlus’un Elçilerin İşleri kitabında yazdığı gibi bizim de onlara aynısını yapmak zorunda kalacağımızdan da eminim.
Bir diğer ilginç senaryo da Efes’teki durumdur. Öyle ki Efes büyücülüğe teslim olup tanrıça Artemis’e tapıyordu. Pavlus o kentte pek çok güçle karşılaşmıştı. İnanılmaz şifa mucizeleri olmuştu. 65 İnsanları kötü ruhlardan kurtarma hizmeti öyle etkiliydi ki, cinlerin dünyasında onun adından korkuluyordu. 66 Tanrı’nın sözü öyle bir yayıldı ki, tüm o bölge müjdeyi duydu. 67 Sonuçlar o kadar etkiliydi ki, putla ilgili nesnelerin ticareti bile zarar gördü. Bu inanılmaz sonuçları elde etmek için Pavlus hiç “Stratejik düzeyde ruhsal savaş” ile uğraşmış mıydı? Onun böyle bir şey yaptığına dair Kutsal Yazılar’da hiçbir kayıt yoktur. Ancak Kutsal Yazılar, her iyi iş için donanmamızda gerekli olanları içerir. 68
Peter Wagner yakın geçmişte Efes’te bir dua ve tapınma etkinliği düzenledi. Kötülüğün hükümranlığında en yüksek düzeydekilerin hakkından gelmek ve “Göklerin Kraliçesi” ile karşılaşmak için Tanrı’nın kendisine yeni bir görev verdiğini hissetti: Uluslararası Ruhsal Savaş Ağı. İnsanları bu etkinliği hazırlamak için yazdığı Confronting the Queen of Heaven kitabında Pavlus’un hizmetinin inanılmaz etkisini şöyle yorumlar Peter Wagner: “Pavlus Efes’ten ayrılıncaya dek Artemis epeyce yara almış ve zayıflamıştı. Ama yine de etkiliydi. Pavlus onunla hiç bire bir karşılaşmadı ve stratejik düzeyde ruhsal savaşa girmek için tapınağına girmedi. Gümüşçüler onu, bunu yapmakla suçladılar ama, mahkemede suçlarını kanıtlayamadılar. Pavlus’un temel ve büyücülükteki sert ruhsal savaşta oynadığı rolden dolayı Artemis çok güç kaybetti. Tanrı son saldırıyı yapması için elçi Yuhanna’yı seçti. Elçilerin İşleri Kitabı değil ama tarih bize, Pavlus'un birkaç yıl sonra Efes’ten ayrıldığını ve Yuhanna’nın Efes’e taşındığını ve görevini orada tamamladığını anlatır.”69 Wagner daha sonra tarihçilerden alıntılar yapmaya devam eder: Yuhanna Artemis tapınağına gitti ve doğrudan ruhsal savaşa girdi. Bu da Artemis sunağının pek çok parçaya ayrılması ve tapınağın yarısının çökmesiyle sonuçlandı.
Stratejik düzeyde ruhsal savaşın doğrulanması Kutsal Kitap’ta betimlenen olaylara değil, tartışılan tarihe dayalıdır. Bu bir sorun olarak algılanabilir. Clinton Arnold, bu hikayenin dayandığı belgeye gönderme yapar; 787’de İznik Konseyi tarafından yargılanan bu belge şöyle der: “Bu kitabı hiç kimse kopyalamamalıdır; bunun da ötesinde bu kitabın yakılmayı hak ettiği görüşündeyiz!”70
“Bölgesel ruhların” varlığına dair daha fazla kanıt var mı? İsrail’in çevresindeki insanların yerel ‘tanrıları’ na tapındıkları doğrudur. Kutsal Yazılar, bu putların arkasında cinlerin gücü71 olduğunu açık açık belirtir. Ama onların bizzat bölgesel hakları var mıydı? İnsanların putlara tapmasından dolayı orada nüfuz sahibi olma olasılığı daha fazladır.
Stratejik düzeyde ruhsal savaşın uygulanmasıyla ilgili Kutsal Yazılar’da başka kanıt var mı? Wagner, Matta 12’deki Baalzevul’un bağlanması gereken güçlü bir adam olduğunu söyler. Oysa kilise tarihi yorumcularının birçoğu bağlanması gerekenin Şeytan olduğu kanısındaydı. Baalzevul’un Şeytan’ın denetiminde bölgesel küçük bir cin olduğuna ve dolayısıyla da insanları onun o bölgedeki gücünden kurtarmak için onun bağlanması gerektiğine inanıyor Wagner. Bunu da şu gerçekle doğrular: “İncelediğim yazılı metinlerin fikir birliği ve büyücülükle ilgili olarak uzmanlarla yaptığım görüşmeler beni bu sonuca götürüyor”. 72 “Büyücülük uzmanları” temeline dayanan bu sonuca gitme işinin tehlikeli olduğunu düşünüyorum. “Cinlerin önderi”73 olan Baalzevul’un bizzat İblis’in kendisi olduğu konusunda hemfikir olan yorumcuların yorumuna katılmanın daha güvenli olduğuna inanıyorum.
Bu kötü güçlerle çarpışma yetkisine sahip miyiz? Bir bakıma evet. Kutsal Kitap, ruhsal savaştaki mücadelemizin bu hükümranlıklara ve güçlere karşı olduğunu açık açık ifade eder. Başka bir deyişle, sorunlarımızın kaynağının et ve kan (ya da insanlar74)değil onların arkasında olan hükümranlıklar ve güçler olduğunu biliyoruz. Bu nedenle ruhsal savaşla ilgili bir kitaba ihtiyacımız var! Dolayısıyla belirli durumlarda çalışan kötü güçleri azarlamamızda bir yanlışlık olmaz.
Öte yandan Kutsal Kitap’ın kötü güçlerle doğrudan karşı karşıya gelmemizi ve onları azarlamamızı önermediğine inanıyorum. Yahuda’nın Mektubu, bu işlere bulaşan kötü adamlara gönderme yapar. Yahuda, bu adamlar “yüce varlıklara sövüyorlar”75 diyor. Sonra şöyle devam eder: “Oysa Başmelek Mikail bile Musa’nın cesedi konusunda İblis’le çekişip tartışırken, söverek onu yargılamaya kalkmadı. Ancak, ‘Seni Rab azarlasın’ dedi.”76 Yahuda kötü adamların uygulamalarına gönderme yapıyordu. Bir an için bile olsa stratejik düzeydeki ruhsal savaşta mücadele edenlerin böyle olduklarına dair herhangi bir izlenim vermek istemiyorum. Ancak dua ederek düşmanla mücadele etmede Başmelek Mikail’in örneğini izlememiz gerektiğine inanıyorum. Başmelek Mikail “Seni Rab azarlasın” demeyi uygun gördüyse, bunun bizim için yararlı olduğuna ve yetkimizi aşmamamızı sağladığına inanıyorum. Kimi bunun bir Eski Antlaşma örneği olduğunu ve Yeni Antlaşma’da bizim de yetkimiz olduğunu ileri sürer. Ben de “Yahuda bunları Yeni Antlaşma okurlarının iyiliği için yazıyor” derim. “İblis’e tekmeyi vuralım” gibi şeyleri duyduğumda biraz geriliyorum. “Şeytan seni Rab azarlasın” demeyi tercih ederim. Yüksek düzeydeki ruhlarla uğraşmak Tanrı’nın hakkıdır, ayrıcalığıdır. Yeşaya şöyle der: “O gün Rab yukarıda, gökteki güçleri ve aşağıda, yeryüzündeki kralları cezalandıracak.”77
Needless Casualties of War kitabında John Paul Jackson, “insanlar bu şekilde yetkilerini aşarlarsa zarar bile verebilirler” der. Yahuda 9. ayette betimlenen ruhsal savaşın uygun yöntemini anlayıp, Tanrı vergisi yetkilerini aşmış oldukları için tövbe edenler olduğunu biliyorum.
Yetkimizden dolayı hem küstahlaşmaktan sakınmalı hem de duamızın etkisiyle ilgili olarak gerçekçi olmayı elden bırakmamalıyız. Bir bölgedeki hükümranlıklara ve güçlere karşı sözde “stratejik düzeyde ruhsal savaş” a girişmişsek, onların gittiğini nasıl biliriz? İnsanlar hâlâ günaha düşüyorsa, o zaman o günahla bağlantılı kötü güçlerin etkisi devam ediyordur. Ben bazı şeylere bu tür savaş taktiklerini savunanlardan farklı bakıyorum. İnsanlar Tanrı’nın sözünün yayılmasıyla özgür kılınırken, kötü ruhların gücü azaltılır ve sonuçta işi bitirilir. Tanrı bir toplumda müjdenin yayılması ve egemenliğin işleriyle çalışırken, toplumlar değişir ve kötülük güçlerinin etkisi azalır.
Kutsal Yazılar yetkimizi aşmamaya karşı temkinli olmamızı sağlamakla kalmaz. Tanrı’nın bize verdiği yetkiyle karanlık güçlerle mücadele ettiğimizde bunun korkunç etkinliğinden de söz eder. Egemenliğin işlerini yapmak, hastaları iyileştirmek, yoksullara müjdeyi götürmek ve cinleri kovmak için çağrıldık. Luka kitabında yazıldığı gibi yetmiş iki öğrenci bunu yaptığında bunların inanılmaz ruhsal etkileri oldu. İsa’nın adında cinlerin onlara boyun eğdiğini gördüler. 78 Rab’be bunu anlattıklarında, O onların yetkisini şu sözlerle yeniden doğruladı: “Ben size, yılanları ve akrepleri ayak altında ezmek [cinlerin gücünün bir resmi] ve düşmanın bütün gücünü alt etmek için yetki verdim.”79 Onlara Şeytan'ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüğünü de söyledi. 80 Bu, yetmiş iki öğrencinin egemenliğin işlerini yapmalarının bir sonucuydu.
William Hendrickson da Luka kitabıyla ilgili yazdığı kitapta aynı yorumu yapar: “İsa, sizler cinleri kovarken kendisinin de efendilerinin (Şeytan’ın) düştüğünü gördüğünü belirtti. . . Bu yoruma önemli bir maddenin eklenmesi gerekir: Efendi’nin yüce dilinde bu şöyledir: ‘Şeytan’ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm’. Bu sadece bir olaya, yani yetmiş iki kişinin başarısına yapılan bir gönderme değildir. Daha sonra olan benzer olaylar için de geçerlidir bu. Başka bir deyişle, İsa bu yetmiş iki kişinin zaferini yeni dönemde Şeytan’a karşı kazanılacak olan pek çok zaferin belirtisi olarak gördü. Gelecek zaferler binlerce misyonerin çalışmalarıyla elde edilecekti. Geleceğe bakıyordu. Çirkin canavarın ve yandaşlarının mutlak sonunu gördü.”81
Başka bir deyişle, egemenliğin işlerini yapabilmek için bir yerdeki kötülüğün güçlerini yıkmıyoruz. Aksine, egemenliğin işlerini yaparken, Şeytan’ın düşüşü görülür; dolayısıyla toplumun müjdeyle değişebilmesi için onun gücü ve etkisi azalmış olur.
Yetmiş ikiler gibi bize de cinleri kovmak, insanları etkileyen hastalıkları ve kötü ruhları azarlamak ve İsa’nın fırtınayı durdurması gibi İblis’in neden olduğu fiziksel belirtileri azarlamak için yetki verildiğine inanıyorum. 82 Ama yüksek düzeydeki cinlerin gücüyle birebir uğraşmaya gelince, Yahuda’nın öğüdünü burada dinlememizde fayda vardır.
Buradan hangi sonuçları çıkarabiliriz?
Ulusların siyasi, sosyal ve kültürel koşullarının arkasında kötülüğün güçleri olduğunu söyleme gibi bir durum olduğuna inanıyorum. Onlara böyle davranma yetkisi kötü önderlerin ve halkların yanlış seçimlerinden dolayı verilir. Bu bağlamda bu güçler bölgesel olarak işlev görürler; insanlar kendilerini günaha kaptırırken onlara da orası için geçit verilir.
Şeytan ya da bu “yüksek seviyede” ki kötülük güçlerine karşı savaş duasında doğrudan mücadeleye girmek için yetkimiz yok. Bazen kötülük güçlerinin kötü insanlarda çalışarak tüm bir bölgeyi ya da kenti etkilediği açıktır. Kıbrıs ve Filipi’de Pavlus’un yaptığı gibi bu kötülük güçleri azarlanabilir. O insanlar müjdeyi kabul ederlerse, o zaman özgür de kılınabilirler.
Egemenliğin işlerini yapmak için çağrıldık. Müjdeyi vaaz etmeli, hastaları iyileştirmeli ve insanları cinlerden özgür kılmalıyız. Yetmişikilerin ve Pavlus’un yaptığı gibi biz de bunları yaparken, Şeytan’ın egemenlik alanından kovulduğunu görebiliriz. O zaman Tanrı, Şeytan’ın kör ettiği gözleri Mesih’teki kurtuluşlarının görkemini görmeleri için müjdenin gücüyle açacaktır. Bu, güçlü bir ruhsal savaştır.
“Bağlama” ve “çözme” terimleri ruhsal savaş bağlamında sık sık kullanılır ve çokları tarafından bölgesel ruhlar kavramında da bunlara başvurulur. Bu nedenle “şu şu yerlerdeki ruhları bağlıyorum” gibi ifadelerde bulunarak belirli bir alandaki bölgesel ruhları bağladığını anlatan kişiler görürüz.
Bu bağlama ve gevşetme kavramı İsa’nın Matta 16’da yer alan Petrus’a söylediği sözlerden gelir. Petrus’a Göklerin Egemenliğinin anahtarları verilir. 83 İsa sonra Petrus’a yeryüzünde bağladığı her şeyin göklerde de bağlanacağını ve yeryüzünde çözdüğü her şeyin göklerde de çözüleceğini söyler. Bu bağlama ve çözme fikirlerinin sık sık yanlış anlaşıldığına inanıyorum. Hendrickson, Matta kitabı hakkında yazdığı yorum kitabında bu sözlerin aslında yasaklama ve izin verme için hahamların kullandığı terimler olduğuna işaret eder. İzin verme ve vermeme için kullanılan yasal terimlerdir. 84 Bu bağlamda Petrus kendisine verilmiş olan Göklerin Egemenliğinin anahtarlarıyla müjdeyi kabul edenlerin onun yararlarından yararlanması için onlara etkin bir şekilde izin verir ya da onları salıverir. Biz de Petrus’un yaptığını yaparız. Öte yandan, müjdenin bildirisini reddedenlere bu faydalar yasaklanır. İsa bu terimleri kilise disiplini bağlamında yine kullanır. 85 Bir kişi günah işlediğinde bizi dinlemezse, o zaman bu durum kiliseye bildirilir. Kiliseyi de dinlemezse, o zaman dışlanır. Dolayısıyla, o kişi eylemleriyle ya kabul görür ya da reddedilir. 86
Bu nedenle İsa’nın “güçlü adamı bağlama” ya yaptığı gönderme bu bağlamda ne anlama gelir?87 Kilise bunu genel olarak Mesih’in çarmıhta Şeytan üzerinde kazandığı zafere, dirilişine ve göğe çıkmasına yapılan bir gönderme olarak görmüştür. İsa çarmıhta Şeytan’a karşı kazandığı zaferle Şeytan’ın işlerini kısıtladı. İsa buna dayanarak, “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi” der. 88 Bu, yetkiden dolayı bize bütün dünyaya gitmemiz ve bütün ulusları Rab’bin öğrencileri olarak yetiştirmemiz söylenir. 89 Şeytan’ın gücü sınırlandırıldığı ve çarmıhta bağlandığı için bunu yapabiliriz.
Matta 12’deki “güçlü adam”la ilgili metinde İsa insanları cinlerden özgür kılma konusunda kendi görevine gönderme yapıyor ve güçlü adamı önceden bağladığı için onun evini soyabileceğini açıklıyor. 90 İsa zaten insanları cinlerden özgür kılıyordu: o zaman ölümünden ve dirilişinden önce Şeytan’ı nasıl bağlamıştı? Çölde ona direnerek ve sonra da Göklerin Egemenliğinin işlerini yaparak bunu yaptığına inanıyorum.
Bu nedenle gerçek nettir. Şeytan çarmıhta bağlanmıştır, dolayısıyla özgür kılınma bildirisiyle tüm dünyadaki kölelere gidebiliriz. Düşmanın üzerimizdeki etkisini sınamalarına fırsat vermeyerek engelleyebiliriz. Böylece gücünü kısıtlarız. Dahası Göksel Egemenliğin işlerini yaparken İsa’nın Luka’daki yetmişikilerle ilgili sözleriyle kötülüğün gücünü daha da sınırlarız. 91
Bu bakımdan “bağlama” bir formül değil, bir eylemdir. Yasaklama ve izin verme fikrinin de ruhsal alana yayılabileceğine inanıyorum. Göklerin Egemenliğinin anahtarlarıdır. Ruhsal olarak kendi etkinliklerinde güçlüdürler. Bir durumda ya da toplantıda yetkili olduğumuz zaman ruhsal olarak aramızdaki düşmanın işlerini yasaklayabileceğimiz ya da kısıtlayabileceğimiz kanaatindeyim. Bununla ilgili hiçbir sorunum yok. Bir baba olarak evim için yetkili bir şekilde dua edebileceğime, içeri girmeye ve huzursuzluk çıkarmaya çalışan düşmanın gücünü kısıtlayabileceğime inanıyorum. Kilisemizdeki bir ihtiyar olarak da peygamberlik sözleri gibi iyi şeylerin olmasına izin vermek ve de düşmanın etkinliklerini kısıtlamak için yetkili bir şekilde dua edebileceğime inanıyorum. Kilise birlik içinde dua ettiğinde orada karanlık güçlerin gücünün kırılacağına ve harika şeylerin ortaya çıkacağına inanıyorum.
Yine söylüyorum. “Bağlama” bir formül ya da ifade değil, bir eylemdir. Göklerin Egemenliğinin işleriyle uğraşırken yaptıklarımızın bir betimlemesidir. John Wimber’in bu konudaki konuşmasını anımsıyorum. Bunu ütü yapan biriyle kıyasladı. Birini ütü masasını açarken, gömleği üstüne yerleştirirken, ütüyü gömleğin üstüne koyarken ve de gömleğe, “Ey gömlek, seni ütülüyorum!” derken ve bunu ütüyü kontrol etmeden yapmaya çalışırken görürseniz, saçma olduğunu düşünürsünüz. Bir gömleği ütüleyerek ütülü hale getirirsiniz. Benzer şekilde, düşmanın gayretlerini sadece onun etkinliklerini kısıtlayarak, yani Göklerin Egemenliğinin işlerini yaparak kısıtlayabiliriz.
Bana bu konuda soru soran bazı misyonerlerle yaptığım konuşmayı anımsıyorum. Afrika’nın zor yerlerinde çalışıyorlardı ve orada yetkiyi almışlar ve “ruhları bağlamışlardı.” Şaşkınlardı. Sözlerinin neden etkisiz kaldığını merak ediyorlardı. Daha öncelerinde orada başkaları varmış ve onlar da “ruhları bağlamış.” Onlara, “Ruhlar bağlanmadan önce bu kaç defa söylenmelidir?” diye sordum. Tabii, olaya böyle bakarsak, saçma gibi görünebilir. Misyonerlere çalıştıkları yerlerdeki kiliselerin bağlamayı umdukları kültürel kalelerden bağımsız olup olmadığını sordum. Onlar da “Hayır. Dünyadaki pek çok problem kilisede de var” dediler. Ben de onlara şöyle dedim: “Kilisede henüz halledilmemiş olan ve kültürel kalelerle işleyen ruhları bir formülle nasıl bağlayabilirsiniz? Bu kötü güçlerle uğraşmanın ilk adımı insanları kilisede onlardan özgür kılmaktır. İnsanları kültürlerini etkileyen kötü ruhlardan özgür kılarsanız; ancak o zaman ‘bağlama ve çözme’ işi olur. Aslında düşman bağlanır ve insanlar da özgür kılınır.”
Başka bir dostum İran’daki “hippi yolculuğunda” kurtuldu. Rab İsa’ya gelmeden önce New Age hareketlerine karışmıştı; dolayısıyla İngiltere’ye Peak District’teki evine gelince, bazı arkadaşlarını topladı ve kötü ruhların etkinliklerinin merkezleri olduğunu bildiği yüksek yerlere gitti. O yerlerde düşmanın işlerini “bağlamaya” çalıştı. Ancak bu yolda çaba harcarken Şeytan’ın işleriyle ilgili daha çok ayrıntıya girmesi gerektiğini gördü. Bu konuyu yeteri kadar inceledik mi? Bu konuda dua ettik mi? Başkaları da aynı bölgede aynı şeyleri yaptı. Onların “bağlaması” neden işe yaramadı? Sonunda orada bir kilise kurmaya ve bu kilisenin küçük gruplarını farklı köylerde ve küçük kasabalarda yaymaya karar verdi. Müjdeyi yayan kiliselerin kurulmasını sağlayarak, oradaki düşmanın işini daha etkin bir şekilde kısıtlayacağına ve pek çok kişinin kurtulduğunu göreceğine inanıyorum.
Ruhsal haritalama, bir kentin ya da alanın ciddi bir araştırmaya dayanılarak çizilen ruhsal profilidir. O yerdeki inanmayanların yaşamını etkileyen düşmanın aldatmalarını anlamak için “peygamberlik vahyi” ile birlikte tarihi ve sosyolojik araştırma kullanılır. Kimi cinlerdeki hiyerarşik düzenin doğasını ve o belirli yeri yöneten cinlerin isimlerini açıklamanın önemli olduğunu söyler. Bu açıdan bakıldığında düşmanın ne yaptığını açığa çıkarmak için peygamberlik armağanı ile ruhları ayırt etme armağanına sahip kişilerin gerekli olduğu görülür. “Şeytan’ın hilelerini” keşfedersek, onlara karşı daha etkin bir şekilde dua edebiliriz. Kimi de bu kötü güçlerin işlevsel isimlerini ya da isimlerini tam olarak öğrenmenin faydalı olacağını söyler. Onların isimlerini bilme cinlerin üzerinde güç elde etme ve baskının özünü belirlemede bize yardımcı olur.
Bunun bir yardımı olur mu? Cinlerin üzerinde yetki sahibi olmak için onların isimlerini bilmemiz gerektiği düşüncesi beni biraz zorluyor. Bunun putperest ruhsal yetki kavramına fazlasıyla yakın olduğu kanaatindeyim. Peak District’teki dostlarımla birlikte geçmişteki büyücülük etkinlikleriyle ilgili hikayelerin peşinden giderek bunlara kendimizi biraz fazla kaptırabileceğimize inanıyorum. Gerçek ve içten olan peygamberlik vahyi ile insani spekülasyonu ayırt ederken dikkatli olmalıyız. Yine de her yerde insanların müjdeyi kabul etmesini engelleyen belirli faktörler olabilir. Bunu araştırmak olumlu anlamda yarar sağlayabilir. Bizim işimiz dua etmek ve Tanrı’nın sözünü vaaz etmektir: aynı zamanda belirli bir alandaki ruhsal baskının belirli özelliklerini görüp cinleri de kovmaktır. İnsanların düşüncelerinde, özellikle müjdeyi anlamalarını engelleyen kültürel tutumlarında, toplumda yaygın olan belirli günahlarda bir kale görürsek, o zaman bu bizi nasıl dua etmemiz, öğretmemiz ve hangi cinlerle karşılaşacağımız konusunda uyarır ve harekete geçirir.
Birinci bölümde söylediğim gibi, farklı yerlerde kaleyle ilgili seminerler verdiğim zaman amacım insanları, kültürlerinde onların düşüncelerini bozan ve onları bağlayan kötülüğün güçlerinden özgür kılmaktır. Bu konuları bilmek insanları özgür kılmada yardımcı olabilir
Buradaki fikir şudur: Bir topluğun ya da ulusun geçmişteki günahkâr davranışı yüksek düzeydeki hükümranlıkların ve güçlerin ruhsal kaleler kurmaları için açılımlar sağlamıştır. Hristiyan olmayanların toptan alçakgönüllülük ve tövbe sergilemeyecekleri ve bunu ifade etmeyecekleri apaçıktır. Dolayısıyla bunu onlar için Hristiyanlar yapmalıdır. Günümüzde insanların başkaları önünde uluslarının ya da kentlerinin günahlarından tövbe eden pek çok örnek vardır. Bir ulusun başka bir ulusa işlemiş olduğu günahtan dolayı özür dileyen insanları görüyoruz. Bu kişiler diğer ulusta konferans verirken ya da vaaz ederken özür diliyorlar. Bazen geçmişteki bazı meselelerden dolayı tamamen tövbe etmeden uyanış görmeyi beklemememiz bile söylenir.
Batılı bireyselciliğimizin bazen bizi bazı kötülüklerin ortak ve yapısal doğasına ve bunun gerektirdiği ortak suça karşı körleştirdiği bir gerçektir. Daniel ve Nehemya kendilerini halklarının günahlarıyla özdeşleştirdiler ve bunu Tanrı’ya itiraf ettiler. 92 Ancak itiraf ettikleri günahlar onların da bir parçası olduğu Tanrı’nın halkının günahlarıydı. Asurlular’ın ya da Babilliler’in ya da Persler’in günahlarını itiraf etmediler. Oralarda yaşıyorlardı ve onların adına bu günahları itiraf etmediler; zaten Asurlular, Babilliler ya da Persler kendi günahlarını itiraf etmezlerdi. Pavlus Romalılar 1. bölümünde Roma İmparatorluğu’nun günahlarını açıkça dile getirir ve kınar. Pavlus’u bu günahları itiraf ederken görmüyoruz.
Tanrı’nın halkı olarak kiliseyi niteleyen yanlış tutumları daha çok ciddiye almamız gerektiğine inanıyorum. Bu yanlış tutumları fark ederek ve Tanrı’nın sözünü öğreterek düzeltmeliyiz. Kiliselerimizin etraftaki putperest kültürden sık sık etkilendiğini kabul etmeliyiz. Daha sonraki bir bölümde göreceğimiz gibi çoğu zaman bunun bilincinde bile değiliz. Bizi nitelediği yerde onu fark etmemiz doğru olur. Diğer inanlılarla köprüler kurmamıza yardımcı olur. Geçenlerde oturduğum kent olan Bedford’da bir Pencap kilisesinde önderler toplantısı oldu. Kiliselerimizin gelecekte beraber daha iyi nasıl işbirliği yapabileceği konusunda konuşuyorduk. Kiliselerin ırklara göre ayrılmasının doğru olmadığını gördük. Ancak toplantının başında Pencaplı dostlarıma toplumumuzda neden beyaz kiliseler, Asyalı kiliseler ve siyah kiliseler (Jamaikalı) olduğunun ana nedenlerinden birini kabul ederek anlattım. 1950’lerde İngiliz kilisesi Tanrı’nın bizi varlıklarıyla o zaman ulusumuzu bereketleyen pek çok yeni göçmeni iyi karşılamamıştı. Pencaplı önderlerden biri bunun kendi halkının da başına geldiğini söyledi. Tanrı’nın halkı olarak yanlış yapılan yerde alçakgönüllülükle harekete geçmemiz gerekir. Her ne kadar 1950’lerde ben sorumlu bir yetişkin olmasam bile bunu yapmam doğru olur.
Ancak yine de dikkatli olmalıyız. Geçmişle ilgili bu basmakalıp formülü ezberden okumamalıyız. Bu tür tövbe “uyanış getirme” formülünden çok duayla gelen bir tutumu ve birbirimizin önünde alçakgönüllülüğü yansıtmalıdır. Örneğin, geçmişteki sorun çözülmeden kaç defa özür dilememiz gerekir? Büyük bir konferansta konuştuktan sonra mesajımın biraz zafer koktuğunu Reformasyon döneminde Protestan reformcuların işlediği günahlardan tövbe etmeleri konusunda ne düşündüğümü içeren bir mektup aldığımı anımsıyorum. Reformasyon önderlerinin hatalar yaptıklarını kabul etmeye hazırım. Muhalif olduklarını düşündükleri kişileri dar ağaçlarına göndermeleri doğru değildi. Eğitim kurslarımızda kilise tarihini öğrettiğimizde bu uygulamalardan kaynaklanan meselelere bakıyoruz. Ancak kilisenin gelecekteki görkemini vaaz ederken buna kaç defa gönderme yapmam gerekir? Yirmibirinci yüzyılın inanlısının da geçmişin hatalarını kabul etmiş olması meseleyi çözer mi? Dolayısıyla benim bundan tekrar bahsetmeme gerek var mı? Özdeşleştirme tövbesini ve Tanrı’nın halkının geçmişteki eylemlerini çok fazla abartırsak son derece karmaşık ve boş tartışmaların içinde bulabiliriz kendimizi.
Benim geçmişteki yanlışları inanlı Pencaplı dostlarıma kabul ettiğimi söylemem “göksel diyarda bir şeylerin olmasına yol açtı” gibi bir iddiada bulunmuyorum. Bunu beyaz İngiliz Hristiyanlar adına yaptığıma da inanmıyorum. Alçakgönüllülükle “Mesih’te yeni insan”93 olma gerçeğini yaşamaya çalıştığıma inanıyorum.
Hristiyan olmayan toplumumuzun günahlarını itiraf ederek ve onların “ödüllendirilmesini” umut ederek onları temsil etme yetkimizin olup olmadığı sorgulanabilir. Yine sıkıntıya düşebiliriz: Toplumumuzun geçmişteki ve şimdiki günahlarını nasıl bilebiliriz? Burada sözde “bilgece sözler” ya da “peygamberlik anlayışı” için geniş bir saha var ama bunları Kutsal Yazılar’a göre sınamada tamamen yetersiz kalabiliriz. Ayrıca vekaleten yapılan itiraf da hiç kimseyi kurtarmaz. Mesih’e iman etmek için bireysel tövbe gerekir. Bu büyük çapta olursa toplumumuzun değişmesinde Göklerin Egemenliğinin olumlu etkileri olacaktır.
Tanrı’nın halkının ya da ait olduğumuz ulusun geçmiş günahları söz konusu olduğunda ve içinde bulunduğumuz durum yanlış anlaşılmasın ya da alınganlık yaratmasın diye her halükarda alçakgönüllü bir tutum sergilememiz gerekir. Örneğin, İngilizlerin egemenliği altında olmuş ve acı çekmiş bir ulusa hizmet ediyorsam, öğretişimde ve o kişilerle ilişkilerimde bunu aklımda tutarım. Onlardan üstün olduğumu ima edecek bir harekette bulunmamaya ve onlara yapılmış olan haksızlığı kabul etmeye her zaman dikkat ederim. Bireysel dünya görüşümüzden ötürü ortak sorumluluk duygumuzu köreltmemeye çalışalım.
Son zamanlarda kiliselerimizin olduğu kentlerin bulunduğu “toprak” ya da “diyar” la ilgili sorumluluğumuz hakkında çok şey söylenmiştir. İnsanlar diyarı arındırmak için ruhsal savaşa katılıyorlar. Daha önceki kötü ruhların etkinliklerinin yapıldığı sanılan “yüksek yerler” e çıkıyor ve oradaki ruhların işini bitiriyorlar. Hristiyanlıktan önceki ulusal tarihimiz döneminde yer alan büyücülük gücüne çok ilgi gösteriyorlar.
Bugün bizim için geçerliliği olmayan Eski Antlaşma teolojisine dayalı bir yanlış anlamayı temsil eder bu. Yeşu’ya Vaadedilen Diyar’ı putperestlikten arındırması söylenmişti ama, bugün bize fiziki olarak bir diyar sözü verilmemiştir. Bizim mirasımız göklerdeki Yeruşalim’dir. 94 Ulusların Mesih’e mirası olarak vaadedilmiş olmasıyla seviniyoruz. 95 Ancak Yeni Antlaşma, mirasın nasıl talep edileceğini mükemmel bir şekilde açıklar. Dünyanın dört bir ucuna giderek-“diyarı arındırmaktan ve “büyücülüğün güçlerini hükümsüz kılma”dan- müjdeyi vaaz ederek ve her ulusu Mesih’in öğrencisi yaparak olur bu. Mesih’in mirası her oymaktan, her dilden ve her ulustan kurtulan insanlardır. 96 Bazılarının haritada “gücün karanlık yolları” olarak çizgiler çizmesi ruhsal ayırt etmeden daha çok kehanette bulunmaya benzer.
Bir keresinde sorun yaşamakta olan bir Anglikan Kilisesi benden tavsiye istedi. Ruhsal savaş meseleleriyle ilgili olduğu belliydi. Kilisedeki bazı önderlerle tartışırken, meselenin kilisenin büyücülükle bağlantısı olan bir yerde inşa edilmiş olmasından dolayı bu sorunun ortaya çıkmış olabileceği öne sürüldü. Ben de kilisenin şimdiki üyelerinin halletmesi gereken meseleler olduğunu ve tövbe etmeleri gerektiğini söyledim. Kilisede bölünmeler ve yanlış tutumlar vardı. Bir kilise üyesi kilisenin önderini merkezi ısıtma sistemini kurallara tam uymadan değiştirdiği için mahkemeye bile vermiş! Yine önderin kilisedeki ilk ön sırayı kaldırıp tapınma orkestrası için yer açması nedeniyle kilisede sorun vardı. Böyle sorunlar varken kilisenin nasıl bir yerde inşa edildiği gibi sorunlar önceliği almamalı. Düşman, kilisedeki üyelerin yanlış tutumlarından dolayı daha etkili olur.
Dünyanın bazı yerlerinde ruhsal savaşla ilgili bu öğretişlerin işe yaradığı görülüyor ve bu nedenle bu öğretişleri sorgulamakta çekingen davranılıyor. Biz de kendi ulusumuzda aynı etkinlikte ruhsal bir sıçrama görmeyi arzu ediyoruz. Hristiyan imanının temel ilkelerine geri dönmekten korkmamalıyız. Tanrı’nın Kutsal Yazılar’da söyledikleri bizim inancımızı yönlendirir ve Kutsal Yazılar’ın geçerliliğini onaylamadığı başka bir inancı benimsememeliyiz. Tanrı’nın bize kendi sözünden daha çok şey göstermesine tabii ki açık olmalıyız. Umarım ben de bu konuya açığımdır.
Chuck Lowe, kitabında Tanrı’nın Arjantin gibi ülkeleri müjdenin meyvesiyle harika bir şekilde şimdi bereketlemesinin pek çok nedeni olduğunu öne sürer. 97 Ruhsal savaşa Kutsal Kitap’a uymayan bir tutumla yaklaşmaya direnirken, Kutsal Kitap’a uyan yaklaşımı savunanların ateşli dualarını örnek almak için gayret etmeliyiz. Sonuçta Tanrı’nın bir yerde başka bir yerden daha önce çalışmasının nedeni O’nun egemen bilgeliğinde gizlidir. Bizim sorumluluğumuz ise dua etmek, Göklerin Egemenliği’nin işlerini yapmak ve Tanrı’ya ruhsal savaşta cepheyi yarıp geçmesi için güvenmektir.
İkinci üçüncü elden duyduğumuz hikayelere de temkinli yaklaşmamız gerekir. Ruhsal savaşın bu ilkelerinin pek çok örneğinin bu hikayelerden oluştuğu iddiası vardır; bunu da doğrulamak çok zordur. Bu kitaptaki hikayelerin çoğu benim kendi deneyimlerime ya da bizzat yaşamış kişilerin doğrudan bana anlatmasına dayanır. Chuck Lowe doğrulayacak durumda olduğu bir hikayeye gönderme yapar. Zira bu hikaye karısının doğup büyüdü şehirle ilgilidir. Maalesef bu durumdaki gerçeklerin çoğu, stratejik düzeyde ruhsal savaşı savunanlar tarafından tekrar anlatılmış hikayelerin tersiydi. 98
Bütün bunlara rağmen ruhsal savaşın çeşitli uygulamalarını savunanların, Tanrı’nın güçle hareket etmesini içtenlikle isteyenler olduklarını da kabul ediyorum. Amaçları, insanları kör eden düşmanın gayretlerine set çekmek ve binlerce insanın Göklerin Egemenliğine akın akın gelmesini görmektir. Onların tutkusunu paylaşıyorum ve bu amaç için böyle dua etmem gerektiğini düşünüyorum.
Dikkat etmemiz gereken iki durum vardır:
Cepheyi yarıp geçme arzumuzla yanarken yararsız ve Kutsal Kitap’a uygun olmayan ruhsal savaş tekniklerine kapılmayalım.
Ruhsal savaşın aşırılıklarına karşı gösterdiğimiz tepkiyle konudan tamamen vazgeçmeyelim. Ruhsal savaşın bu alanlarının bazı kısımlarından rahatsızlık duyan pek çok kişi olduğu kanaatindeyim. Bu rahatsızlıktan dolayı belki de farkında olmadan cepheden ayrılanlar olabilir. Geri çekilerek bu konulardan sakınırsak, insanların yaşamlarındaki kötü ruhların kaleleriyle uğraşırken daha az cesur oluruz. Cinleri kovarken daha az cesur oluruz. Bunların hepsi ruhsal savaşa yaklaşımımızdaki aşırılık korkusundandır.
Tanrı imanı onurlandırır ve öğretişte “doğru” olmak mümkündür ama imanda cesur olmamak mümkün değildir. Her ikisi de olmak için gayret etmek istiyorum. Kutsal Kitap’ta ikisinin nasıl birleştirileceğinin öğretildiğine inanıyorum. Dua etmek için çağrıldık; Tanrı, Pentekost günü halkı O’na boyun eğerken O eyleme geçti. O buyururken, halkı kentte bekledi. Ateşli bir şekilde duada birleştiler. Tanrı’nın Sözünü yaymak için çağrıldık. Müjde, iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı’nın gücüdür. 99 Göklerin Egemenliğinin işlerini yapmak için çağrıldık. Topluma şefkatin, iyiliğin ve hizmetin eylemiyle ulaşmamız gerekiyor. Hastaların iyileşmesi ve cinlerin etkisi altında olanların özgür kılınması için dua etmeliyiz. Bunları yaparken, Tanrı harekete geçecek ve insanları boyunduruğu altında tutan karanlık güçlerin hakkından gelecektir.
4 Numaralı Etkin Strateji: Belirli bir ulustaki, kültürdeki ya da yerdeki düşmanın eyleminin niteliklerini gördüğünüzde duaya ve Göklerin Egemenliğinin işlerini yapmaya konsantre olun.