BÖLÜM 2 - RUHSAL SAVAŞIN GERÇEKLİĞİ VE ÖNEMİ

Kutsal Kitap’ta Egemenliğin Müjdesi’nin ilerlemesini okuduğumuz zaman bunu batı usçuluğu gözüyle okuma eğilimimiz var. Bu eğilim ruhsal savaş gerçeğini anlamamızı sınırlar. Görmediklerimize sözde “bilimsel” ya da “usçu” dünya görüşünden dolayı yokmuş gibi davranma eğilimi gösteririz. Bu görüş açısıyla olağanüstü olgular batıda marjinal kalabilir. Ancak dünyada farklı dünya görüşüne sahip insanların bulunduğu pek çok yer var ve oralarda İblis’in gücü daha kolay anlaşılır. (İblis’in gücü oralarda daha çok olduğundan değil, daha belli ve tanınır olmasından dolayı).

Müjdeyi vaaz etmek için seyahat ederken ve insanların özgür kılınışını görürken, görülmeyen ruhsal dünyanın gerçekliğine başka bir açıdan bakarak onun farkına varmaya başlarsınız. Örneğin, Amerika’dayken, Haiti’de bir kiliseye önderlik eden bir pastörle (çobanla) biraz vakit geçirdim. Karayipler’deki bu ada Şeytan’a adanmıştı; inanlıların orada ruhsal bir zafer kazanmış ve yeniden adanma törenlerini durdurmada başarılı olmuş olmalarına rağmen bu adanmışlığın etkisi vardı. Bu pastör deneyimlerinden sadece bir kısmıyla bile bir kitabı doldurabilir. Şimdi tipik bir hikayeyi okuyacaksınız.

Onun önderlik ettiği bir grup adadaki belirli bir yerde yeni bir kilise tesisi inşa etmek ister. Arsayı alırlar ve binanın temelini atma hazırlıklarına başlarlar. Planladıkları binanın ölçüsüne göre arsayı kazarlar ve tam temelini atmak üzereyken pastör Tanrı’nın daha çok kazmaları gerektiğini söylediğini hisseder. Dolayısıyla daha derin kazarak, yine temeli atma hazırlıklarına başlarlar. Ne var ki, pastör Tanrı’nın daha fazla kazmalarını istediğini yine hisseder. Bu noktada çoğu kişi onlara kazmalarını söyleyenin gerçekten Tanrı’nın mı yoksa kendi güvensizlikleri mi olduğunu merak etmeye başlar. Pastör olumlu olmaya karar verir ve bunu söyleyenin Tanrı olduğuna inanır; böylece kazarlar, kazarlar ve yine kazarlar.

Epeyce derine indikten sonra sabırları taşmaya başlar ve tam vazgeçecekleri zaman biri, sert bir şeye çarpar. Şaşkınlıkla kötü amaçlar için kullanılmış olan eski bir sunağı görürler. Çıkarırlar. Ancak o zaman Tanrı, onlara şimdi inşaata başlayabileceklerini söyler. O’nun amaçları için kullanılacak bir tesisin temelinin kötü bir şeyin üzerine atılmasını istemez.

Batılı bir anlayışa göre bu hikaye tuhaf görünebilir. Bunun ne anlama geldiğini sorgulamak isteyebiliriz, ama pastör kendisine söyleneni yaptı ve şimdi onlar, adada bodrumu olan birkaç binadan birine sahipler. Böylesine sıcak bir ülkede dua toplantılarını serin serin yapabilecekleri bodrum katları var! Tabii bu da işin güzel tarafı!

Olaylara farklı açılardan bakabilmenin başka bir örneğini de Hindistan’da kendi başımdan geçen bir olayla vermek isterim. İnanlı bir çift bana yaklaşarak onlar için dua etmemi istediler; çünkü çocukları olmuyordu. Normal olarak ayrıntılı soru sormam ama, bu sefer hanıma sorunun ne olduğunu sordum. Aslında ondan kadın hastalıklarına ilişkin bir açıklama bekliyordum. Ancak verdiği yanıt bambaşkaydı. Buluğ çağındayken bir kobra öldürmüş ve bundan dolayı şimdi çocuk sahibi olamıyormuş. O bölgede buluğ çağında bir kızın kobra öldürmemesi gerektiği (ama yerine bir erkeğin öldürmesine izin vermeli) gibi batıl bir inanç benim batılı aklımdan dünyada geçmezdi. Böyle bir durumda o kızın asla çocuk sahibi olamayacağına inanılır.

Dolayısıyla onun yaşamındaki batıl inançların etkisinden kurtulması için dua ettim. İlk yıl sonra oraya tekrar gittiğimde biri kucağında biri de yolda iki bebeği vardı. Ayrıca karı koca olarak kilisenin küçük gruplarından birinin önderliğini yapıyorlardı. Kitapta bu hikayeye daha sonra yine döneceğim.

Burada ikili bir tehlike var. Mantıksal bir dünya görüşüyle ruhsal savaş meselelerine inanmama tutumundan etkilenebiliriz ya da cinlerle ilgili meselelere sağlıksız bir yaklaşımla takılıp kalabiliriz. Kilise çok sık bu iki aşırı uç arasında yardımcı olamadan dalgalanıyor:

  1. Ruhsal savaş konusu görmezden gelinirse, düşman onun yaptıklarının farkında olmamamızın avantajını elde eder ve böylece yaptıklarına özgürce devam eder.

  2. Öte yandan karanlık güçlerin gücüne karşı sağlıksız bir ilgi beslersek, düşmana bizi korkuyla bastırma fırsatını sunarız. Dikkatimizi Tanrı’nın gücü ve zaferinden başka yöne kaydırırsak başımıza bu gelir.

1. Ruhsal savaşın tanımı

Ruhsal savaş derken ne demek istiyorum? Aşağıdaki tanım ne demek istediğimi anlatıyor: “Müjdenin ilerlemesi ve kilisenin kurulması gerçeği bizi, bu dünyanın tanrısı olarak betimlenen Şeytan’ın kontrolü altındaki karanlık güçlerin saldırısına karşılık vermede ve bunu yaşamada aktif hale geçirir.”

Bu tanımın belirtileri kitapta görülecektir ama önemli olan şudur: ruhsal savaş, insanda özel bir marifet ve uzmanlık gerektiren bir eylem değildir. Müjde’nin ilerlemesinde ve kilisenin günümüzdeki oluşumunda hepimizin karşı karşıya geleceği bir gerçektir.

2. Ruhsal savaşın önceliği

O zaman Kutsal Kitap bu konuya nasıl bakar? Ruhsal savaşın düşüncemizdeki önceliği ne olmalıdır?

İsa’nın hizmetinde çok önemliydi bu. İsa, Şeytan’ın varlığını kabul etti, ona ve onun yeryüzündeki etkisine cesaretle karşı çıktı. Kutsal Ruh’un gücüyle kutsandıktan hemen sonra, ki daha görevine bile başlamamıştı, bunu yaşadı. Kutsal Ruh, O’nu düşmanla karşı karşıya gelmesi için çöle yöneltti. Karanlığın egemenliğine saldırmadan ve esir olanları özgür kılmadan önce Şeytan’ın O’nun doğruluğu üzerine yaptığı saldırıları karşılamak ve onlara dayanmak zorunda kaldı.

(Kilisedeki önderlerin yaşamında da benzer paralellikler var. Aslında egemenliğin müjdesini yaymak için uğraşan hepimizin yaşamında bu paralellik var. Düşmanın ortaya attığı doğruluğumuzu sorgulayan sorunlar olacak ve bu sorunlar Tanrı’nın sözüyle alt edilecektir. )

İsa’nın söyledikleriyle beraber yaptıklarını da okursak, O’nun hizmetinin büyük bir bölümünün insanları cinlerin gücünden özgür kılmayla ilgili olduğu hemen göze çarpar.

Egemenliğin bağlamı

İnsanlarda cinlerin gücüyle karşılaşan İsa, bunu Tanrı’nın Egemenliğinin gelmiş olduğunun kanıtı olarak gördü. İsa şöyle dedi: “Ama ben cinleri Tanrı’nın eliyle kovuyorsam, Tanrı’nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir.”2 Ruhsal savaş meselesini ele aldığımızda Tanrı’nın Egemenliği hakkındaki temel öğretiyi anlamamız çok önemlidir.

Kutsal Yazılar’da İsa’nın sık sık kullandığı “egemenlik” ya da “krallık” sözcüğü İngiltere gibi bir yere girmek anlamına değil, bir kralın “yönetimi” anlamına gelir. Müjdelerde İsa’nın yönetiminin gittiği her yerde egemenlik vardı. Dolayısıyla statik değil, dinamik bir kavramdır. Hastalar iyileştirilirse, egemenlik genişler. Cinler tarafından elem görenler özgür kılınırsa, müjde yoksullara yayılırsa, egemenlik gelir. Tanrı’ya itaat edilen yerde O’nun egemenliği ilerler.

Egemenlik doğal olarak Tanrı’ya aittir. Egemen olan O’dur; dolayısıyla mutlak otorite tamamen O’na aittir. İnsan yeryüzünü doldurmak ve onu Tanrı’nın isteği doğrultusunda yönetmek için Tanrı tarafından atandı. Ancak insan günah işledi. Şeytan, insanın otoritesine el koydu; dolayısıyla “bu dünyanın egemeni”3 olmasına izin verildi. Dolandırıcı ve yalancı biri olarak insanların işlerine egemen olmaya başladı.

İsa egemenliği vaaz etmek ve egemenliğin işlerini yapmak için geldiğinde, Tanrı’nın yönetimiyle Şeytan’ın yönetimini işgal ediyordu. İşte, ruhsal savaşı bu çerçevede anlamalıyız. İsa haçta, dirilişte ve göğe çıkışta bu dünyanın egemenini tamamen yendi. İnsanın günaha düşmesiyle ölüm Adem’in soyu üzerinde hak kazandı. İsa her yönden günahsız olduğu için ölümün O’nun üzerinde hiçbir hakkı yoktu. İsa bir bakireden doğdu ve yetkin bir şekilde yaşadı. İsa egemenliği güçle değil Şeytan’ı çarmıhta yenerek geri aldı. Bu nedenle İsa şimdi dünyayı yönetiyor; biz her şeyin tamamen O’nun otoritesi altında olduğunu henüz görmesek bile egemen olan O’dur. “Ne var ki, her şeyin insana bağımlı kılındığını henüz görmüyoruz. Ama meleklerden biraz aşağı kılınmış olan İsa’yı yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz”. 4 Bütün düşmanları İsa’nın ayakları altına serilinceye dek O’nun egemenlik sürmesi gerekiyor. 5

İsa’nın buyurduğu gibi dua etmeliyiz: “Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun.”6 Bu, savaş duasıdır. Aslında biz böyle dua ederek, “Daha önce Şeytan’ın egemenlik sürdüğü yerde Tanrı’nın egemenliği görülsün” diyoruz. İşte, ruhsal savaş budur. Şeytan’ın Tanrı’ya karşı direnmesi ve bu nedenle O’nun temsilcileri olarak bize saldırmasıdır. Şeytan’ın bu dünyanın egemeni olarak ya da Pavlus’un dediği gibi “havadaki hükümranlığın egemeni”7 olarak hüküm sürdüğü yerde Tanrı’nın egemenliğini ilerletmeye gayret ediyoruz.

Elçilik görevlendirilmesindeki öncelik

İsa’nın elçilerini (öğrencilerini) görevlendirmesinde ruhsal savaş önemli bir yer tutar. Markos bunu 3: 14-15’de betimler. Markos’un az ve öz yazma gibi bir üslubu vardı; olayları özetleyerek yazma eğilimindeydi. İsa’nın elçilerini yanın çağırdığını ve onlara Tanrı sözünü duyurmalarını ve ruhsal alanda yetkili olmalarını söylediğini anlattı.

Bunun sonucu olarak Markos, İsa’nın elçilerini görevlendirmesinde yer alan üç önemli noktayı şöyle özetledi:

  1. O’nun yanında olmaları (O’nunla ilişkilerinin olması)

  2. Tanrı’nın sözünü duyurmaları

  3. Cinlerin gücü üzerinde yetkilerinin olması

Elçilik hizmetinde olması gerekenler bunlarla bitmiyor ama, bu üç alan çok önemlidir ve günümüzde elçilik hizmetine baktığımızda bunlar kolayca göz ardı edilebilir.

Ruhsal savaşın ilk kilise yaşamında ve mektuplardaki önemi

Müjde’nin yayılması ilerledikçe cinlerin güçleriyle karşılaşmalar oluyordu. Örneğin, Filipus Samiriye’de vaaz ederken, birçoklarının içinden kötü ruhlar yüksek sesle haykırarak çıktı. 8 Pavlus Kıbrıs’a geldiğinde, daha oraya adım atar atmaz büyücü ve sahte peygamber olan biriyle karşılaştı. 9 Filipi’de falcılık ruhuna tutulmuş köle bir kız çıktı karşısına. 10 Efes’e vardığında Pavlus, adının cinlerin dünyasında bile bilindiğine dair şaşırtıcı güç gösterileriyle karşılaştı. 11

Pavlus Efesliler’e yazdığı mektupta “göksel yerler”12 ile “yönetimler ve hükümranlıklar”13 hakkında epeyce yazar. “Göksel yerler” terimi öldükten sonra Mesih’le yaşayacağımız gelecekteki evimize gönderme yapmaz. “Ruhsal krallık” a gönderme yapar. Bu alan fiziksel dünya kadar gerçektir ama biz batılı mentalitemizle bunu pek gerçek saymayız. Bu ruhsal dünyada melekler ve cinler gibi ruhsal varlıklar ikamet eder. Efesliler’de Mesih’in ruhsal krallıkta bütün kötü güçlerin üzerine yükseldiği betimlenir. Daha sonraki bir bölümde bunun sonucu olarak oluşan inanlının yetkisi hakkında daha çok konuşacağız.

Pavlus bu göksel yerlerde var olan yönetimlerden ve hükümranlıklardan da bahseder. Son zamanlarda teoloji çevrelerinde bu yönetimlerin ve hükümranlıkların ne olduğuna dair tartışmaların sayısı epeyce artmıştır. Kimi bunların hükumet ve sosyal kurumlar gibi insani yapılara gönderme yaptığını iddia eder. John Stott bu görüşü The Bible Speaks Today14 serisinden çıkan Efesliler üzerinde yaptığı mükemmel yorumda ayrıntılı olarak inceler. Önemli bir saptama yapar: ‘İnanlının ruhsal savaşının “İnsanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara karşı” olduğu ifade edilir; ki bu günümüze kadar evrensel olarak “insana karşı değil, İblis’in hilelerine karşı” gibi algılanmıştır. “Bu karanlık dünyanın güçleri”ne ve “kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal orduları”na yapılan imalarda onlara dayanmak için Tanrı’nın sağladığı silahlara gerek vardır. Özellikle İblis’ten iki defa bahsedildiği için bu doğaüstü güçler gereklidir. Aslında, Efesliler’deki yönetimlere ve hükümranlıklara yapılan bu üç göndermenin, ruhsal gerçeğin görünmeyen dünyası olan göksel yerlere de yapılan bir göndermeyi içerdiğini öne süren yeni bir teorisyene rastlamadım. 15 Pavlus burada savaşımızın aslında bu yönetimlere, hükümranlıklara ve kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşı olduğunu söylüyor. Onlarla güreşmemiz gerektiğini söylerken güreşme gibi güçlü bir terim seçiyor.

Pavlus, Efesliler’e mektupta bu yönetimleri ve hükümranlıkları betimler. Ancak Galatyalılar ve Koloseliler’de “temel ilkeler”16 den söz eder. Arkasında ruhsal güç olan yasacılık ilkeleri gibi şeyleri temsil eden benzer bir fikirdir bu. Bu konuya daha sonraki bölümlerde tekrar değineceğiz.

Pavlus’un ruhsal savaş gerçeğine ilişkin başka bir gönderme de düşmanın insanları ayartması olasılığına karşı duyduğu endişedir. Pavlus Selanik kilisesinden aceleyle ayrılmak zorunda kaldı; duygularının baskıya daha fazla dayanamadığı görülüyor. Rab’bi yeni kabul edenlerin durumunu öğrenmek için acele ediyordu. Bu nedenle onların durumunu öğrenmesi için kendi adına başka birini gönderdi. Bu konuyla ilgili olarak şöyle der: “Bu nedenle ben de daha fazla dayanamadım: acaba Ayartıcı bir yolunu bulup sizi ayarttı mı, emeğimiz boşa mı gitti diye iman durumunuzu öğrenmek için Timoteos’u gönderdim”17 Pavlus korkuyor mu? Evet, korktuğunu söylüyor. İmanda yeni olan inanlıların yaşamlarında gördüğümüz zorluklar bir gerçektir. Pavlus burada bunu kabul eder. Pavlus, düşmanın yeni inanlıları ayartma çabasında ruhsal savaş gerçeğini açıkça gördü.

Petrus olgun inanlılara aynı konuda yazarken benzer bir gönderme yapar. “Ayık ve uyanık olun. Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor.”18 Yutma ifadesi savaştan alınmamızı ve Tanrı’nın işine devam edemememizi dile getirir.

İblis ve işleri

Bütün bu durumların kökü İblis dediğimiz karanlığın ruhsal gücü gerçeğinde yatar. Kutsal Yazılar’da onun amacının yıkım ve niyetinin de tüm dünyayı yoldan saptırmak olduğunu okuruz. Onu ya da bunu yutmak için etrafta dolaşıp duruyor. Bunun farkında olmalı ve onu küçümsememeliyiz.

Ancak onu gereğinden fazla büyütmemek de önemlidir. Tanrı’nın zıttı değil, ama C. S. Lewis’ın dediği gibi baş melek Mikael’in zıttıdır. Dolayısıyla onun gücünü ne küçümsemeli ne de büyütmeliyiz.

Eski Antlaşma peygamberleri İblis hakkında bazı gizemli yorumlar yaptı ama, bunun bir örneğine bakmadan önce Eski Antlaşma’daki şiirsel peygamberliği anlamamız gerekir. Şair ya da peygamber sıradan bir şeyi betimler ve sonra onun ardında olanı genişleterek devam eder. Dolayısıyla daha büyük olan resmi verir.

Bunun iyi bir örneğini Yeşaya’nın Yeşaya 14’de Babil Kralıyla ilgili betimlemesinde görürüz. İsrail’e saldıracak olan krala bakmamızı ister. Sonra resmi açmaya başlar. Krala “Parlak yıldız” der ve onu göklere çıkmak ve tahtını Tanrı’nın yıldızlarından daha yükseğe koymak istemekle suçlar. Daha sonra, kralın ulusları ezip geçmesine rağmen, şimdi göklerden düştüğünü ve yere yıkıldığını anlatır. 19 Yeşaya, Babil’in insan olan kralından söz etmesine rağmen, buna paralel olarak Seherin oğlu, Şeytan ya da İblis olarak da adlandırılan “Lusifer” den20 bahseder. Yeşaya, göklere çıkmak ve tahtını Tanrı’nın yıldızlarından daha yükseğe koymak isteyenin aslında Lusifer olduğunu ifade eder. Bu, sadece insan olan bir krala yapılan bir gönderme olamazdı. Yeşaya, Lusifer’in gökten atılmasının nedeni olarak bunu gösterir; o gururlanarak Tanrı’ya karşı geldi. Bugün ruhsal savaş olarak Kutsal Yazılar’dan bildiğimiz gerçeğin arkasında Lusifer (Şeytan) vardır.

Kutsal Yazılar'da İblis’ten birçok şekilde söz edilir “Yalanın babasıdır”. 21 Tanrı’nın halkını kandırarak onların Tanrı’ya ve sözüne güvenmemeleri için uğraşır. Mesih’teki güvenliğinizin altını sinsi sinsi oymak için size yalan söyleyecektir. Bu kitapta daha sonra yanlış düşünmenin kaleleri ayrıntılarıyla ele alınır; çünkü İblis aldatıcıdır. 22 “Bu çağın ilahı”23 ve “bu dünyanın egemeni”24 olarak da betimlenir. Kutsal Kitap, “Bütün dünya ise kötü olanın denetimindedir”25 der. İnsanı günaha sürükleyerek bu dünyanın yetkisini ele geçirdi. Onun hilelerine26 karşı savaşıyor ve dünya sisteminin Tanrı’yı, sözünü ve standartlarını reddeden, Hristiyanlığa yarım yamalak göndermede bulunan Tanrı’dan bağımsız bir organizasyona bağlı olduğunu görüyoruz. İblis mahvedicidir. 27 Tanrı’nın halkına zarar vermek için elinden gelen çabayı gösteren bir hırsızdır. Şeytan, eşit olmaya çalıştığı Yaratıcısını anımsatan nefret ettiği her şeyi mahvetmeye çalışır. Sonuç olarak yapmaya çalıştığı şeylerden biri bu dünyada Mesih’in bedeni olan kiliseyi mahvetmektir. Bundan dolayı kilise hem Hristiyanlara hem de Hristiyan olmayanlara çekiciliği olmayan bir yer olarak gösterilir. Düşman, kiliseyi bir yandan kavgacı öte yandan sıkıcı (günah işleyen Hristiyanların da buna katkısı olduğunu kabul etmeliyiz!) göstermek için elinden geleni yapar. İblis, insanların Tanrı’nın sözüne olan güvenlerini sarsmak için kiliseye sahte öğretilerin sızmasına gayret eder. Kilise yaşamında neden bu kadar çok sıkıntı yaşıyoruz? Çünkü bu, İblis’in niyetinden kaynaklanıyor. Bunu görmeli ve ne bundan dolayı hayal kırıklığına uğramalı ne de birbirimizi suçlamalıyız. Uyanık olmalı, onun oyunlarından ve düzenlerinden28 bihaber olmamalıyız. Şimdiki kötü çağdan insanları29 kurtarmak için ona karşı uyanık olmalıyız.

Yenme

Ruhsal Yazılar’da yenme ve yenen olma konularının vurgulanarak verilmesiyle ruhsal savaşın önceliği aydınlatılır. Vahiy kitabının 2 ve 3. bölümlerinde İsa, o zaman ve her zaman kilisenin temsilcileri olan yedi kiliseye hitap eder. Bu yedi kiliseye tek tek hitap eder. Her birinde Rab İsa, Yuhanna’ya verilen vahiyde kilisenin karşılaşacağı zorlukları işaret eder. Bunlardan bazıları özellikle kilisenin içinde karşılaşılacak zorluklardır; bazıları da kiliselerin bulunduğu kentlerde hakim olan durumların kiliseyi etkilemesidir. Örneğin, Bergama’ya gönderilen mektup onların Şeytan’ın tahtının olduğu30 yerde yaşadıkları gerçeğine gönderme yapar. Bergama, Asya ilinde imparatora tapınmanın resmi merkeziydi. Diğerleri bazı şehirlerde yetkililerin inanlılara yapacağı zulümlerle ilgilidir. İzmir’deki duruma gelince, bu özellikle İblis’in işiyle ilgili olandır. “İblis içinizden bazılarını yakında zindana atacak.”31

Bu kiliselerin her birine oradakilerin üstesinden gelmeleri için bir çağrı yapılır. Bazen günahı yenmek için bazen de İblis’in kiliselere soktuğu engellerin üstesinden gelmek için çağrı yapılır. Bazen de İblis’in neden olacağı sıkıntılara rağmen inanlıların sadık kalması32 için çağrı yapılır. Dolayısıyla baskılar ister dünyadan ister kiliseye sızan sahte öğretilerden ya da kilisedeki uygulamalardan olsun her birimizin sorumluluğu bunları yenmektir. Bunların üstesinden gelirken Tanrı’nın bize vaatlerde bulunduğunu görürüz. Her bir kilisedeki zorlukları yenenlere vaat edilen özel bereketler vardır. İman yaşamınızda “yenen kişi” olma sizi adil olarak betimliyor mu?

Kutsal Yazılar’da yenen kişi olma fikri, mirasımızı talep etmek için bizi cesaretlendiren teşviklerle ilgilidir. Tanrı, mirasımızla ilgili olarak hepimize özel vaatlerde bulunur. Tanrı’nın bize vaat ettiği her şeye girmemizi temsil eder. Kurtuluşumuz tamamen Tanrı’nın lütfuna ve bizim de bunu imanla kabul etmemize bağlıdır. Tanrı’nın lütfunun armağanı olan vaatler için yine de her şeyin üstesinden gelen imanla savaşmamız gerekir. İsa Mesih’te gerçek bir inanlıysak, sonsuz kurtuluşumuzu kaybedebileceğimize inanmıyorum. Ancak Tanrı’nın bizim için olan vaatlerinin hepsine girmede başarısız olabileceğimize inanıyorum.

Çöllerden geçen ve sonra vaat edilen diyara girmenin zorluğunu yaşayan İsrail halkının hikayesi, mirasımız için savaşma kavramının en iyi örneğini önümüze serer. 33Onların mirasını temsil eden diyardı. Tanrı’nın onlara vaat etmiş olduğu buydu. Ne var ki, onlar bunun üstesinden gelemediler. Sahte bir rapora inandılar, isyan ettiler ve korkuya teslim oldular. Mısır’daki köleliklerine dönmeyi bile istediler ve hatta bunu dillendirdiler de. Galip değillerdi. Öte yandan, o kuşaktan Vaat edilen Diyar’a giren Yeşu ile Kalev galiptiler. Tanrı’nın vaatlerini yerine getireceğine inandılar. Daha sonra Yeşu, bir sonraki kuşağın ordusunu kendilerine vaat edilen topraklara götürdü. Yine savaşmak zorunda kaldı.

Tanrı’nın vaatlerine girme, Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın huzur diyarına girme olarak betimlenir. Buradaki huzur, eylem yokluğu anlamında kullanılmaz. “Tanrı’nın vaatlerine girme” olarak kullanılır. İbraniler kitabının yazarı bu konuyu 3:7-4:11 ayetlerinde ele alır. Mirasımıza girmemiz ya da sahip olmamız iman gerektirir. Günahın aldatıcılığıyla nasırlaşmayalım diye birbirimizi yüreklendirmemizi gerektirir. 34 Tanrı’dan duyduklarımızı imanla birleştirmemizi gerektirir. 35 Yenen imanı ve inançsızlığa teslim olmaktan ziyade devam etmeyi bilenleri gerektirir. Kutsal savaş budur.

Özellikle kötü olanı yenen gençlere yapılan bir çağrı var burada. 36 Ama bu çağrı yalnız gençlere değil, hepimizedir. Kiminin cinsel ayartılmayı yenmesi, kiminin de dünyevi hırslara teslim olmayı reddetmesi gerekir. Kiminin materyalizmin tuzağına direnmesi gerekir. Kiminin de yalnızlığı, düş kırıklığını ya da reddedilmişliği yenmesi gerekir. Bu kitabı okuyanlardan bazıları yaşamlarında her şeyin yolunda gitmemesinden, umutlarının ve amaçlarının yıkılmasından dolayı hayal kırıklığı yaşıyor olabilir. Evliliğiniz bozulduğu ya da insanlar sizi reddettiği ya da arzularınız gerçekleşmediği için acı çekiyor olabilirsiniz. Kilise hayatı umduğunuz gibi çıkmadığı için hayal kırıklığına uğramış olabilirsiniz. Ruhsal savaş, bütün bunları yenmemiz için çağrıldığımız anlamına gelir. Alaycı, nasırlaşmış yüreği olan, hayal kırıklığı içinde yaşayan kişiler olmak için çağrılmadık. Geride kalan her şeyi unutup Tanrı’nın hedeflerine doğru koşmak37 ve yenmek için çağrıldık. Kişisel ruhsal savaşımızdaki öncelik, içinde bulunduğumuz her durumda bizi engelleyen şeyleri yenmek olmalıdır. Kendimize acımayı yenelim, yaşama karşı olumsuz tavrın üstesinden gelelim ve eleştirel ruhu alt edelim. Bu kitabı okumaya devam ederken, İsa’nın ismiyle alınması gereken kaleleri incelerken, bu tutumu takınmada kararlı olun.


2 Numaralı Etkin Strateji: İsa’nın hizmetinde ve kilisenin ilk döneminde ruhsal savaşa verilen önemi görün ve daha önce hangi dünya görüşüne sahip olmuşsak olalım yaşamlarımızda ruhsal savaşa aynı önceliği verelim.