IV. Galatyalılar 3:1-4:7

Metnin Teması

İnsanlar Yasa Aracılığıyla Değil, İman Yoluyla Aklanır.

Metnin Kitaptaki Konumu

Pavlus mektubun başlangıç parçasında (1:1-2:21) birkaç ana konuya değinerek Galatya bölgesinde yaşayan imanlıları uyarmış ve doğru yolda yürümeleri için teşvik etmişti. Önce kendi Elçilik yetkisini anlatmış ve aldığı Müjde’yi Elçi olsun ya da olmasın bir insandan değil, doğrudan Tanrı’dan öğrendiğini bildirmişti. Elçiler de onun bildirdiği Müjde’yi onaylamıştı ve kabul edilecek başka bir Müjde yoktu. Dolayısıyla sünnet zorunluluğu gibi Yasa’ya dayanan işler, imanlılara dayatılamazdı. Bunu yapan Kefas, Barnabas ve Galatyalılar eleştirilmişti.

İncelenmekte olan ikinci parça ise iman kavramı üzerinde durmaktadır. Aklanmanın iman dışında bir yolu olmadığı ve bütün kutsamaların kaynağının Tanrı olduğu vurgulanmaktadır. Tanrı’nın İbrahim’e ve imanlılara verdiği vaatler imandan öte bir unsura, bir eyleme bağlı değildir. İsa Mesih gelene dek insanları bir dadı gibi eğiten Kutsal Yasa elimizde bulunmaktadır, ama iman edenler artık Yasa’dan özgür olmuşlardır.

A. Galatyalılar 3:1-14

Metnin Teması

İman yoluyla ruhsal kutsamalara kavuşulur.

Metnin Kitaptaki Konumu

Pavlus bu parçaya da yine 1:6-9 ayetlerinde olduğu gibi duygusal bir tonla Galatyalılar’a seslenerek başlar. Onların kandırılarak (büyülenerek) imanın yanı sıra başka dinsel işler/sevaplar yapmaları gerektiğini düşünmelerinden ötürü duyduğu şaşkınlığı gizlemez. İlk paragrafta (3:1-5) sorduğu soruların tümü edebi üsluptan kaynaklanan sorulardır ve yanıt beklemez; ama onlara Yasa’yı uygulayarak değil imanla kurtulduklarını anımsatmak ister. Bir insan günahın suçluluğu gibi zorlu bir yükten yalnızca iman aracılığıyla kurtuluşa kavuşuyorsa, nasıl olur da yaşantısını (kutsal kılınma sürecini) iman dışında başka bir yolla sürdürmesi gerektiğini düşünebilirdi. Yasa’nın gereklerini yerine getirmenin imanlının aklanması ya da kutsal kılınması ile hiçbir ilişkisi yoktur.

Yahudilik yanlıları için en önemli kişi olan İbrahim’le ilgili örnekler vererek öğretisinin kanıtlarını göstermeye devam eder. Yahudilik yanlıları insanları Yasa’yı uygulamaya çağırırken İbrahim ve Musa’nın yolundan gittiklerini düşünüyor olabilirlerdi. 3:7-14 ayetlerinde kutsama ve lanet tartışması yapılmaktadır. Tartışmanın içeriği okuyucuyu Yahudiler’in İbrahim’le Tanrı’nın yaptığı anlaşmanın sonucu olan kutsamaları almak üzere yasayı tutup tutmadıklarını düşündürmektedir. Bu ayetlerde vurgulanan, kutsamaların yalnızca iman aracılığıyla geldiği, lanetin de Yasa’yı uygulamamanın sonucunda gerçekleşen yargı ve ceza olduğudur. İnsanoğlu Yasa’nın buyruklarının tümünü sürekli ve eksiksiz yerine getirmek zorundadır; ki bu da Pavlus’un yazdığına göre olanaksızdır (bkz. Rom. 2:17-29; 7:13-25). Yasa imanla ilgili değil, eylemle ilgilidir ve Yasa’nın buyruklarına uymayanlar lanet altındadır. Lanet ise Mesih’in çarmıhı aracılığıyla kaldırılmıştır. İbrahim’den kaynaklanan kutsamalar ve Ruh vaadi yalnızca iman aracılığıyla gelir.

Ayetlerin İncelenmesi

3:1Galatyalılar’ın akılsızlığı düşünce yeteneklerini gereği gibi kullanamamalarından kaynaklanmaktadır. Gördüklerine, bildiklerine ve iman ettiklerine aykırı bir düşüncenin peşinden çabucak gidebilmelerine kızan Pavlus onları “akılsız” diyerek azarlamaktadır. Bütün öğrendiklerine, imanlarına aykırı olan görüşü, hem de çok kısa zamanda kabul etmiş olmalarını sorgularken Pavlus “Sizi kim büyüledi?” diye sormaktadır. Pavlus’un gerçek bir “büyü”nün varlığından söz ettiğini ileri sürmek olanaksızdır; Elçi duygularını konuşma dili ile ifade etmektedir. Aynı soruyu “Kim gözünüzü boyadı?” ya da “Sizi kim kandırdı?” diye de sormak olasıdır.

İsa Mesih’in çarmıha gerilmiş olarak Galatyalılar’ın gözlerinin önünde tasvir edilmesi de benzer bir anlatımın sonucudur. Buradaki tasvir bir resmin ya da bir belgenin gösterilmesi ile değil, doğrudan Elçilerin bildirisi, anlatımı ile gerçekleşmiştir. Bu anlatım o kadar ‘kesin’ ve ‘açık’tır ki, sanki bir resim gibidir. Pavlus onlara İsa’nın çarmıha gerilmiş olmasını ve bu olayın sonuçlarını olanca açıklığı ile anlatmıştır.

3:2Bu soru, Pavlus’un yanıtını beklemeden sorduğu, yanıtı zaten bildiği bir sorudur. Kutsal Ruh’u almaları için etken ne olmuştur? Yasa’nın gereklerine yaparak Ruh’u almadıklarını bilmekteydiler. Üstelik Kutsal Ruh’u almalarına olanak sağlayan durumun duyduklarına iman etmeleri olduğunu da biliyorlardı. O zaman sergiledikleri yasacı tutumun hiçbir gerekçesi yoktu!

3:3Pavlus yine konuşma dilinin güçlendirme etkisini kullanmaktadır. Bunun için iki karşıt ögeyi başlangıç ve sonu öne çıkartmıştır. Ruh’la başlamış olmaları, iman yoluyla başladıkları yeni yaşamlarının başlangıcının Kutsal Ruh’u aldıkları zaman olduğunu anlatmaktadır. Alan Cole, Ruh’la başlama ifadesinin aynı zamanda “doğaüstünü” vurguladığını yazmıştır (bkz. sf. 133). Yasacılığa dönenler doğaüstü ile başlamışken, doğal yöntemlere, yani insan çabasıyla kutsamalara kavuşma gayretine dönmektedirler.

3:4 Sahip oldukları imandan dolayı yaşadıkları çevrede baskı gördükleri, acı çektikleri bir gerçekti. Bütün bunlardan sonra yasacılarla uzlaşma içine girmeleri yaşadıkları acıların boşuna olduğu izlemini verecekti. İmandan taviz vermiş olacaklardı.

3:5 Tekrar ikinci ayetteki soruya dönülüyor; Yasa’nın gereklerini yaparak mı, yoksa duyduklarınıza iman aracılığıyla mı kutsamalara kavuştunuz? Bu kutsamaların ilki olarak, yine ikinci ayetle paralel biçimde, Kutsal Ruh’u almış olmalarından söz edilmiştir. Ancak bu kez daha fazlası da konu edilir: Tanrı Galatyalılar arasında mucizeler de yaratmıştır. Duyduklarına ettikleri iman sonucunda yalnızca Kutsal Ruh’un onlardaki varlığını değil, aynı zamanda Tanrı’nın kanıtlayıcı gücünü de görmüşlerdir. Bütün bunlara karşın nasıl olur da insan çabasına dayanmaya hevesli olabilmektedirler?

3:6 Bütün bu tartışmanın yanıtını Pavlus Kutsal Yazılar’dan vererek, Yahudiler için en önemli sayılan kişinin yaşamını örnek gösterir. Yar. 15:6 ayetinden yaptığı aktarmada şöyle yazmaktadır: “İbrahim Tanrı’ya iman etti ve ona doğruluk sayıldı.” Yasacılar İbrahim’i izlediklerini öne sürseler de İbrahim’i aklayan onun imanıydı, eylemleri değil.

Pavlus, İbrahim’in imanından söz ederken onun Tanrı’nın vaatlerini kabul edişini anlatıyordu. Ne vaatler ne de doğru sayılması İbrahim’in herhangi bir eyleminin sonucu değildi. İbrahim kendisine Tanrı’nın verdiği vaade güvenerek Tanrı ile arasındaki ilişkiyi olması gerektiği gibi algıladığını göstermiş oldu (Rom. 4:21-22).

Sayıldı” sözcüğü insanın Tanrı önündeki durumunu özetlemektedir. İnsan kendi eylemleri, sevapları ile Tanrı’nın önünde hiçbir hak ileri süremez. Doğruluğu, aklanmayı ya da herhangi bir kutsamayı alabilmek için insanın yaptıkları yeterli değildir. “Sayılma” imanla etkin olan lütfu ifade eder. “İman yoluyla lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir” (Ef. 2:8-9).

Galatyalı imanlılar da, biz de İbrahim’in içinde bulunduğu durumdan farklı bir konumda değiliz. Pavlus, İbrahim’in imanla doğru sayılması (ya da aklanması) ile Ruh’u almak arasında bir paralellik kuruyor. Bunun nedeni doğru sayılma ve aklanma gibi kutsamaların Kutsal Ruh’un imanlının yaşamına gelmesinin eş zamanlı olmasıdır. Bu nedenle Kutsal Ruh’u almak ile Kutsal Ruh’un sağladığı kutsamalar neredeyse eş anlamlı olarak Pavlus tarafından kullanılmıştır.

3:7 İbrahim vaade imanla aklanmış olduğundan dolayı, vaadin sağlayacağı kutsamalar da imanla bağlantılı olmalıdır. İbrahim’e verilen vaat soy, toprak ve kutsama içermekteydi (Yar. 12:1-3). Vaadin toprak ve kutsama unsurları da soy ile bağlantılıydı (Yar. 15:13-16; 22:18). Bütün kutsamalar soy ve soya ilişkin vaadin ayrılmaz bir parçasıydı. İbrahim’in bu kutsamalara kavuşması imana bağlı olduğu için soy ve soy ile bağlantılı kutsamalar da imana bağlı olmalıdır.

Öyleyse bilinmelidir ki”, genetik bağlar, eylemler, yasacı uygulamalar, koyu dindarlık ya da herhangi bir nedenle İbrahim’in soyundan geldiğini ileri sürmek ve kutsamalar üzerinde hak iddia etmek olanaksızdır. Soy için artık belirleyici unsur fiziksel değil, ruhsaldır. İbrahim’in soyu, İbrahim’le aynı imana sahip olanlardır. İbrahim iman aracılığıyla bir soya kavuştuğuna göre, soyu da aynı imanı taşıyanlardır.

3:8 Kutsal Yazı’nın bütün ulusların İbrahim aracılığıyla kutsanacağı öngörüsü Yar. 12:3 ayetinde bildirilmektedir. Bu öngörü Yar. 22:18’de daha da detaylandırılarak İbrahim’in soyu aracılığıyla kutsamanın gerçekleştirileceği açıklanmıştır.

Kutsamanın bütün uluslara yöneliyor olması “Müjde”dir. Tanrı yalnızca İsrail halkını değil, iman aracılığıyla İbrahim’in soyu olan bütün ulusları kutsayacaktır. Artık hiçbir ulus Tanrı’nın halkına katılma olanağından yoksun kalmayacaktır. Her ulustan iman eden her birey bu kutsamaya katılacaktır. Bu “Kutsama Müjdesi’ni” olanaklı kılan da İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şey değildir. İsa’nın çarmıhta yaptığı eylem aracılığıyla bütün uluslar Müjde’nin paydaşı olabilmektedir (Ef. 2:11-22).

3:9Yahudilik yanlıları açısından kutsamayı yalnızca İbrahim’in fiziksel soyundan olanlar alabilirlerdi. Ancak Pavlus, kutsamanın İsa’ya iman edilerek alındığını yineliyor ve dolayısıyla İsa’ya iman edenlerin tümü, İbrahim’in imanla kutsama aldığı gerçeğine dayanarak kutsamaları alabilme ayrıcalığına erişirler. Bu yinelemeyle birlikte Pavlus yeni bir düşünceyi tartışmaya başlar: Lanet altındakiler.

3:10Burada Pavlus çok önemli ve ağır bir yargıyı ifade etmektedir. Yasa’nın gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi lanet altındadır. Ferisiler için Kutsal Yasa’yı bilmeyen Yahudiler lanet altındaydılar (Yu. 7:49). Diğer ulusların ise sözünü bile etmeye gerek yoktu. Oysa Pavlus’un yazdıkları okundukça, yüzeysel bir dindarlıkla Yasa’da yazılı olanları yerine getirmeye çalışan ve yaşamlarını yazılı kuralları ellerinden geldiğince yerine getirmiş olmanın rahatlığı içinde sürdüren Yahudilik yanlıları lanet altında olduklarını duyuyorlardı. Yalnızca Yahudi olmayan uluslar ve Yasa’yı bilmeyen Yahudiler değil, Yasa’ya bel bağlayan Yahudiler de lanet altındaydı.

Lanet sözü Tanrı’nın gazabını ifade etmektedir. Kötü gözle bir bakış, kötü sözlerle bağlama ya da nazar etmeyi değil, bu ayette lanet sözü doğrudan günaha karşı Tanrı yargısını anlatmaktadır.

Pavlus bunu kanıtlamak için Yas. 27:26 ayetinden alıntı yapmaktadır. Alıntı yapılan ayette “her şeyi” sözü geçmemesine karşın, bir sonraki ayette Yas. 28:1 ve Yas. 28:15, 58 ayetlerinde buyrukların “hepsini” yerine getirme koşulu açıkça bildirilmiştir. Yasa’yı yerine getirmeye çalışan hiçbir Yahudi, buyrukların tümünü sürekli yerine getiremezdi. Yasa harfiyen uyularak yerine getirilirse kutsama/kurtuluş kazandıracak bir yarışma talimatnamesi değildi. Yasa iman yoluyla kurtulmuş kutsalların kutsallıkta eğitilmesi işlevi ile İsa Mesih’in gelişine dek yürürlükte olan bir eğitim kılavuzuydu (Gal. 3:25; Rom. 7:7; 15:4). Kurtuluşlarını ya da alacakları kutsamaları bu kılavuzun tümünü yerine getirmeye bağlı kılanlar, kendilerini yargı altına sokarlar (Rom. 2:12-13). Çünkü kimse bu kurallara tümüyle uyamaz, ama uyacağını söyleyip uymayan da lanet altındadır.

3:11 Zaten kimsenin Yasa’ya tümüyle uyması gerekmemektedir. Tanrı katında aklanmak için Yasa’nın işlevi yoktur. Pavlus bu ifadeyi Kutsal Yazılar’dan kanıtlamak için bu kez Hab. 2:4 ayetini alıntılamıştır: “İmanla aklanan yaşayacaktır”.

Habakkuk peygamberin kitabında ayetin İbranice yazılışı biraz farklıdır: “Doğru kişi sadakatiyle yaşayacaktır”. Daha önceki ayetlerde de görüleceği gibi doğruluk ve aklanma ifadeleri kimi zaman birbirlerinin yerine geçecek biçimde kullanılmışlardır (3:6). Bir kişi iman aracılığıyla doğru sayılır ve ona yöneltilmiş bütün suçlamalardan, günah yargısından bu iman aracılığıyla aklanmış olur. Bu ayetteki açıklanmayı bekleyen durum ise sadakat ile iman arasındaki ilişkidir. İbranice emunasözcüğü “sadakat” anlamında kullanılmaktaydı. Ancak sadakatin temelinde yatan iman olmalıdır. İman olmadan sadakat söz konusu değildir. Bu nedenle söz konusu Habakkuk metni, Septuagint tercümesinde de “imanla” diye çevrilmiştir.

3:12 Yasa’nın şeriatçı kullanımı ile iman birbirleriyle uzlaşamaz. Yasa’nın kurallarına uyma çabası imanı gerektirmeyeceği için Yasa imana dayanmaz. İnsanlar imana sahip olmadan, yalnızca kurallara uyuyor olmak için yüzeysel bir sofuluk ve dindarlıkla Yasa’yı yerine getiriyor olabilirler (bkz. Kol. 2:23). Bu onların Tanrı ile imana dayalı bir ilişki içinde oldukları anlamına gelmez.

Durumu açıklamak için Pavlus, Lev. 18:5 ayetinin bir bölümünü aktarır: “Yasa’nın gereklerini yapan, onlar sayesinde yaşayacaktır.” Yasa ve iman birbirlerinden iki farklı yönde ilerlemektedir. Yasa eylemi zorunlu kılmaktadır ve Yasa’ya bel bağlayanlar onun gerektirdiklerini yerine getirmek üzere sürekli çalışmak durumundadırlar. İman ise eyleme değil, lütfa bağlıdır (bkz. 3:6 ile ilgili açıklama) ve insanın yaşamında iman edilene güven ve huzurla açığa çıkar.

3:13-14Bu ayetlerde kurtuluşun sistematiği açıklanmaktadır. İbrahim’e verilen kutsamadan bütün ulusların yararlanabilmesi Mesih İsa aracılığıyla olmuştur. Bütün ulusların imanla İbrahim’in soyuna katılabilmesine olanak tanınmasını sağlanmasının odağı, Mesih’in çarmıhtaki eylemi olarak gösterilmektedir. Bu kutsama ancak çarmıhta günahların yerine ölen ve ölümden dirilen Mesih İsa’ya iman edildiğinde geçerlilik kazanmaktadır. Kutsal Ruh armağanı da Tanrı’nın ailesine girmiş olmanın bir işaretidir. İbrahim’in soyuna katılmak ve Tanrı’nın Ruhu’nu alarak O’nun ailesine katılmak imanın sağladığı kutsamadır. İman eden herkes Ruh’u alır (Rom. 8:9; 1Ko. 12: 13; Ef. 1:13-14). Özetleyecek olursak, hem İbrahim’in kutsamaları (miras, göksel yaşam, İbrahim’in soyundan olmak, vb) hem de Ruh’un verileceği vaadi (Hez. 36:24-28; Yoe. 2:28-32) yalnızca imanla gerçekleşir.

Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa’nın lanetinden kurtardı”. Pavlus burada öncelikle Yahudiler’i kastediyor olmalı. Yasa’nın kendisine verildiği halk Yasa’yı yerine getiremediği için lanet altında kalmıştır. Yas. 27:11-26 ve Yas. 28:15-29 ayetleri Yasa’yı yerine getirmeyenlerin nasıl lanetlerle karşılaşacağına ilişkin ayrıntılı bir listeyi içermektedir. Mesih İsa’ya iman eden Yahudiler Yasa’nın bu yargısından özgür olma ayrıcalığına kavuşmuşlardır. Ama yalnız Yahudiler mi “yasa”nın yargısı altında kalmıştır? Yazılı yasalarla tanışmamış olsa da her insan yüreğinde ahlaki ya da toplumsal bazı kuralları, yasaları taşır ve bu kuralları bütünüyle yerine getiremediğinde Yahudi olmayan bu kişi de “yasasının” laneti altında kalır (Rom. 2:12-16). İsa Mesih’e iman eden kişiler hem Yahudi Yasası’nın hem de bütün ahlaksal, toplumsal, kültürel yasaların lanetinden özgür kalırlar.

Çünkü İsa Mesih çarmıhta laneti üzerine almıştır. Pavlus burada Kutsal Yazılar’dan alıntı yapmaktadır (Yas. 21:22-23). Fung’un yazdığına göre bu ayetlerde geçen asılma eylemi suçlunun infazı gerçekleştikten sonra teşhir amacıyla bir ağacın üzerine asılmasını ifade etmektedir. Ancak İsa’nın durumunda tahta çarmıhın üzerinde infaz edilmesini işaret eder. Yine Fung, Pavlus’un ayeti kullanışına dikkat çeker; Pavlus Mesih İsa’nın ‘Tanrı tarafından lanetlendiğini söylemez’ (bkz. sf. 148). İsa böyle bir laneti hak etmemiştir, ama yine de lanet İsa’nın üzerine gelir. Pavlus’un söylediği yukarıda açıkladığımız gibi, İsa Mesih’in bütün iman edenlerin yerine geçerek, onların yerine laneti/yargıyı üzerine almasıdır. Dolayısıyla bu ölüm Tanrı’nın insanlığı kurtarma tasarısına uymak üzere Mesih’in çarmıh üzerindeki utanca, yargıya boyun eğmesidir (İbr. 12:1-3).

B. Galatyalılar 3:15-22

Metnin Teması

Tanrı’nın Vaatleri Yasa’ya bağlı değildir.

Metnin Kitaptaki Konumu

Pavlus kutsamalara kavuşmanın yolunun Yasa değil, iman olduğunu kanıtladıktan sonra Yasa’yı tartışmaya açar. Yasa, İbrahim ile Tanrı’nın yaptığı antlaşmanın vaatlerini geçersiz kılmamıştır. Vaat edilen kutsama İbrahim’in soyundan gelen Mesih aracılığıyla sağlanacaktır. Yasa’nın getirdiği lanet Mesih’in ölümü ile kaldırılmıştır.

Pavlus bunun üzerine Yasa’nın amacını açıklamaya başlar. Yasa, insanların suçlarını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır ve Mesih’in gelişine dek geçici olarak yürürlükte olacaktır.

Bölüm insanların birey olarak kurtuluşlarını değil, genel olarak insanlığın tarihsel kurtuluşunu değerlendirmektedir. Kutsal Yasa bütün insanlığı günahkar ilan etmektedir, böylece insanlar iman aracılığıyla kurtulabilirler.



Ayetlerin İncelenmesi

3:15Pavlus ruhsal gerçeği açıklamak için gündelik yaşamdan bir örnek kullanıyor. Onaylanmış hukuki bir antlaşma insanlar tarafından yapılmış olsa da, kimse onu geçersiz sayıp ona ekler yapmaya çalışmaz. Antlaşma yapılmıştır ve uygulanması gerekir.

3:16Buna göre İbrahim ile yapılan antlaşmadan dört yüz yıldan uzun bir süre sonra yürürlüğe giren Yasa da bu antlaşmayı geçersiz kılamaz. İbrahim ile Tanrı’nın yaptığı antlaşma kutsamalara ilişkin idi. Vaat edilen bu kutsamalar da İbrahim’in “soyundan olan” aracılığıyla gelecekti.

Pavlus bu ayette Kutsal Yazılar’ı yorumlamaya ilişkin bir örneği bize iletmektedir. Sözcükler önemlidir. Kullanılan sözcüklerin tekil ya da çoğul oluşları, kullanılan zaman ve en önemlisi sözcüklerin içinde bulundukları bağlam bize elimizdeki metni daha iyi anlamamız için olanak tanır. Ayrıca Eski Antlaşma’daki bir ayetin Mesih’in gelişini bildiren Yeni Antlaşma gerçeği ışığında yorumlamaya da örnek oluşturmaktadır. Ancak bu sonraki örnek, gelişigüzel bir biçimde farklı ayetler için günümüz yorumcuları tarafından özensizce kullanıldığında birçok Tanrıbilimsel hataya yol açabilmektedir. Bu ayette Kutsal Ruh’un Pavlus’u yönlendiren vahiy yetkisi göz ardı edilmemelidir. Pavlus “soy” anlamındaki Grekçe sözcük olan sperma’yı çoğul bir içerikle daha sonra kendisi de kullanmıştır (bkz. Rom. 4:13-18).

Bu ayette yapılan alıntı Yar. 12:7; 13:15 ve 17:8 ayetlerindeki ifade ile örtüşmektedir. Burada tekil bir sözcük kullanılmaktadır: “soyundan olan” denmektedir. Söz konusu ayetlerde “soyundan olanlar” denmemiştir, yani bir ulus doğrudan ifade edilmemiştir. Aslında işaret edilen bir kişi, yani Mesih İsa’dır. Mesih’in laneti ortadan kaldıran çarmıhtaki ölümü ve bu ölümle imanlıların kazandığı kutsamalar işaret edilmektedir.

3:17 Yasa ve onun uygulamaları Tanrı’nın yaptığı antlaşmayı ortadan kaldıramaz. Yasa antlaşmadan yıllar sonra ortaya çıkmıştır. Burada yazan dört yüz otuz yıl, ayrıntıyla kesin bir tarih vermek üzere yazılmış bir süreyi kastetmez, yuvarlak bir sayıdır. Bu süre Sina Dağı’nda antlaşma yapılmasından önceki Mısır’daki kölelik dönemini kapsayacak bir zaman dilimidir. Pavlus’un vurguladığı aradan çok zaman ve çok önemli olaylar geçtiğidir.

3:18Vaat ve Yasa’nın doğaları farklıdır. Bir konu vaade bağlıysa, koşullar ve kurallardan çok vaadi verenin isteği önemlidir. Eğer konu Yasa’ya bağlıysa hem verici hem de alıcı durumdaki taraflar kendilerini söz konusu Yasa’nın kuralları ve koşullarıyla bağlanmış saymalıdır. Soya verilecek olan kutsama (miras) İbrahim’e vaatle bağışlanmıştır. Bu bir bağıştır, çünkü veren tarafın (Tanrı’nın) tek yanlı isteğinin bir sonucudur. İbrahim’in yaptıklarıyla ile ilgili değildir.

3:19Peki Yasa bu kadar ikincil konumdaysa, Yasa’nın amacı nedir? Yasa’nın amacı suçları ortaya çıkarmaktı! Yasa önce Tanrı’nın isteğini ortaya koyardı ve belirli bir konuda Yasa’ya aykırı davranan kişilere verilecek cezayı da öngörürdü. Tanrı’nın isteğini ortaya koyduğu için Yasa kutsal, doğru ve iyidir (Rom. 7:12), ruhsaldır (Rom. 7:14). İnsanlar Yasa’nın varlığı sayesinde günahın bilincine varabilirler, ancak bu günah bilinci insanlarda günahın ortaya çıkmasına da olanak tanır (Rom. 3:19, 20; 7:7-11). Yasa günahın cezasını bildirir ve lanet getirir.

Hiç kimsenin Yasa’yı tam olarak yerine getirmesi olanaklı değildir (Rom. 3:23; 7:13-25). Böylece Yasa insanların günahlı olduğunu göstermek üzere, Tanrı’nın isteğini yerine getirmekte insanların ne denli zayıf ve yetersiz kaldıklarını açıklayacak biçimde antlaşmaya geçici olarak eklenmiştir. Gal. 3:10-11 ayetlerini incelerken tartışıldığı gibi Yasa’ya bağlı kalındığı sürece onu sürekli tutmaya çalışmak zorunludur ve günah yüzünden bunu kimse başaramaz.

Yasa günahı ortadan kaldıramadığı için geçiciydi. Vaadin alıcısı olan Kişi, yani İbrahim’in Soy’u gelene dek yürürlükte olacaktı.

Yasa melekler, yani bir aracı yoluyla insanlara ulaşmıştır (bkz. Elç. 7:38, 53). Oysa vaat doğrudan Tanrı’nın Kendisi tarafından verilmiştir. Bu nedenle vaadin, Yasa’ya karşı üstünlüğü bir kez daha görülmektedir. Elbette melekler Tanrı’nın görevle yolladığı yaratıklardır, ancak Yasa’da aracı kullanılması, vaatte ise doğrudan Tanrı’nın taraf olması Tanrı’nın verdiği önemi sergilemektedir.

3:20Tanrı isteseydi bir tek Aracı kullanarak Yasa’yı insanlara verebilirdi (bkz. 1Ti. 2:5). Bu aracı hem insanların tarafıyla hem Tanrı ile iletişim içinde olacaktı. Burada söz konusu olacak ilişkiler dolaylı ve ikinci elden kurulmuş olacaktı. Bütün bu ilişkinin üzerinde ise başka bir Yetkili, Tanrı bulunacaktı. Oysa Tanrı birdir ve ilişkisini doğrudan kurduğunda O’nun yaptığı işin üzerinde yetkiye sahip başkası yoktur. Dolayısıyla verdiği vaadin üzerinde değer taşıyabilecek başka bir ilişki, iletişim, yetki türü bulunmamaktadır.

3:21Kutsal Yasa Tanrı’nın vaatlerine (yaşam, miras, vb) aykırı değildir. Bu ayetlerde Tanrı’nın verebileceği herhangi bir Yasa asla yaşam sağlayamazdı diye bir söz de aktarılmıyor. Söylenen şudur: İnsanlara yaşam verebilecek bir Yasa iletilmemiştir. Zaten daha önce de tartışıldığı gibi Yasa’nın amacı yaşam vermek değil, günahı göstermek, suçlu çıkarmaktı. İnsanla suçluluklarının farkına vararak, Tanrı’nın lütfunu kabul etmeye hazır olacaklardır. Kendi başlarına yetersiz olduklarını, sorunları çözmekte aciz olduklarını görecekler, doktora ihtiyaç duyduklarını kabul edecekler ve ilacı isteyeceklerdir (Mar. 2:17). Yoksa Tanrı aklanmayı sağlayabilecek bir Yasa verebilirdi, ama bu amacına uygun değildi ve yapmadı.

3:22Yasa’nın verilişinin bir başka olumlu yönü de iman edenlerin “İsa Mesih’e olan imana dayanan vaadi” alması için verdiği yargıdır: Bütün dünya günahın tutsağıdır! Kendilerinin doğru, günahsız olduğunu düşünenler için İsa Mesih’in bir anlamı olamaz. İnsanlar günahlı olduklarının ayrımına varmalıdırlar ve Kutsal Yazı da bunu ilan etmektedir.

Bu paragrafta tartışılan gerçek, tek tek bireylerin ne denli günahkar oldukları değil Tanrı’nın genel olarak insanlık ile ilgili tutumunu açıklamaktadır: Yasa herkesi aynı yere yerleştirir; insanlar günahkardır (Yahudiler de dahil- Gal. 2:15) ve herkes imanla aklanacaktır (2:16).

C. Galatyalılar 3:23-4:7

Metnin Teması

İman edenler Yasa’dan özgür Tanrı çocukları olur.

Metnin Kitaptaki Konumu

İbrahim’in soyunun, ona verilen kutsamalara kavuşanların iman edenler olduğunu görülmüştü. Yasa’nın ise Mesih’in gelişine dek insanları eğitme işlevine sahip olduğu açıklanmıştı. Yasa herkesin, bütün insanların aynı konumda olduğunu bildirmektedir: Herkes günahın tutsağı, yani günahkardır ve Tanrı’nın Yasa aracılığıyla bildirilen isteğini yerine getirebilecek durumda değildir. 3:19 ayeti Yasa’nın geçici olduğunu ve kutsayan Kişi’nin, yani Soy’un gelişi ile O’na iman edenler antlaşma yaşamının sağlayacağı bütün kutsamaları (Kutsal Ruh, miras, yaşam, vb) alacaklardır.

Yasa bir eğitmen işlevi görecekti. Ancak bu da Mesih’in gelişine dek olacaktı. Çünkü Mesih İsa’ya iman edenler Tanrı’nın oğulları olmuşlardır ve dolayısıyla Yasa’dan da dünyanın değer yargılarından da kurtularak “oğulluğun” tüm kutsamalarından (eşitlik, birlik, mirasçılık, kölelikten özgürlük, vb) yararlanabilirler.

Ayetlerin İncelenmesi

3:23Bir önceki ayetteki tutsaklık düşüncesi burada daha geliştiriliyor. Yasa insanlığı günahın tutsağı olarak ilan etmişti (3:22), burada da Yasa’nın tutsağı olunduğuna vurgu yapılıyor. İnsanlar Yasa aracılığıyla günahlı olduklarının ayrımına vardıkça suçluluk duygusu ile Yasa’nın gereklerin yapmak arzusunu taşırlar ancak günahlı benlikleri Yasa’nın lanetiyle karşılaşarak doğru olanı yapamazlar (Rom. 7:7-24). Ama İsa Mesih aracılığıyla sağlanan kurtuluş, insanların Yasa’dan, günahtan, suçluluktan özgür olmalarını sağladı (Rom. 7:6, 25; bkz. 2Ko. 3:7-11).

3:24Yasa’nın işlevi eğitmen (Grekçe paidagōgos) olmasıydı. Dönemin ailelerine çocuğun ahlaki eğitimini sağlamak üzere katkıda bulunan kişiydi. Dadı işlevi gören bu kişi, çoğunlukla bir köle olurdu ve çocuk yetişkinliğe doğru ilerlerken, okulda eğitim almasında ve genel olarak davranış kuralları açısından ona yardımcı olurdu. Günümüzdeki pedagog anlayışından oldukça farklı bir uygulamaydı. İnsanlar işte Yasa’nın bu tür bir bakıcılığı, koruması altındaydı. Mesih gelene dek günahlı olduklarının, kendi güçleri ile başarılı olamayacaklarının ve lütfa olan ihtiyaçlarının farkına varmalarını sağlayacaktı.

3:25Ama artık Mesih gelmiştir ve Yasa’nın eğitici işlevine ihtiyaç kalmamıştır. İnsanlar iman yoluyla lütufla kurtuluşa kavuşabilecekleri için tekrar Yasa’nın suçlayıcı, yargılayıcı düzenine boyun eğmelerine gerek yoktur.

3:26 Artık Mesih İsa’ya iman edenler yeni bir noktaya, oğulluğa ulaşmışlardır. Bu nedenle bir eğiticinin yardımına gerek kalmamıştır. Yeni Antlaşma peygamberler tarafından müjdelendiğinden bu yana bu gerçek açıkça bilinmektedir: ““Bundan böyle kimse komşusunu ya da kardeşini ‘RAB’bi tanıyın’ diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi tanıyacak beni” diyor RAB.” (Yer. 31:34; ayrıca bkz. 1Yu. 2:7). Mesih İsa’ya iman etmek bir bakıma erişkinliğe geçiş olmaktadır.

Oğullar olma” ifadesi cinsiyet anlatmamaktadır; yani erkek ve kadın bütün imanlılar Tanrı tarafından evlat edinilmişlerdir. Oğul olmanın özelliği, kurtuluş için Yahudi ve Yahudi olmayanlar arasındaki etnik sınırlar kaldırıldığı gibi, erkek ile kadın arasındaki sınırların da kaldırıldığını göstermektedir. Hepsi aynı ölçüde mirasa ortaktır, kurtuluş açısından paydaştır ve vaatlerden aynı ölçüde yararlanabilirler.

3:27Vaftiz, İsa Mesih’e iman edenlerin, bu imanlarına ilişkin tanıklıklarıdır. Tanıklık sırasında imanlı Mesih’in ölümü simgeleyecek biçimde suya batar ve dirilişi anlatan bir eylemle sudan çıkar. Böylece Mesih’in ölüm ve dirilişinin kendisi için de geçerli olduğunu ilan etmiş olur. Bu ilan imanlıyı Mesih’in ailesinin bir bireyi, O’nunla birleşen bir kişi yapar.

Yalnızca vaftiz değil, ancak kişinin iman edişi onun Mesih’i giyinme eylemidir. Bir imanlı imanla birlikte Mesih’in sağladığı kutsamaları alır (doğruluk, aklanma, Kutsal Ruh’un imanlıdaki varlığı, yukarıdan doğuş, vb). Böylece yeni bir kimlik, yeni bir yaradılış edinir (bkz. 2Ko. 5:17).

3:28Dindar bir Yahudi erkeğin günlük şükran listesinde Tanrı’nın onu Yahudi olmayan biri, bir köle ya da bir kadın olarak yaratmamasından dolayı O’na şükretmek yer alırdı. İsa Mesih’e iman aracılığıyla Tanrı, bu ayrımlar arasındaki duvarı kaldırmıştır. Yasa ve Yasa ile bağlantılı toplumdaki kısıtlamalar, Mesih İsa’ya olan iman sayesinde Yahudi olmayanlar, köleler ve kadınlar için kaldırılmıştır. Kurtuluş ve kurtuluşun sağladığı ilişkiler açısından Yahudi ile Yahudi olmayan, özgür ile köle, kadın ile erkek arasındaki ayrımlar artık yok olmuştur. Hepsi eşit bir biçimde, sınırsızca bu kutsamalardan yararlanabilir. Tanrı da insanları bu tür ayrımlara göre değerlendirmez.

3:293:6-7 ve 3:16 ayetlerindeki düşünce yinelenerek vurgulanıyor. Mesih’e iman ediyor olmak kişiye Tanrı’nın evladı olma ayrıcalığı verir ve imanlı Mesih’e ait olur. Soy’a iman ederek, Soy’un bir parçası olursunuz ve dolayısıyla İbrahim’e verilen vaatlerin mirasçısı konumuna gelirsiniz.

4:1Bu ayetle birlikte Pavlus, 3:23-29 ayetlerinde anlattıklarını bir örnekle pekiştirmek istemiştir. Mirasçı olan kişiler, henüz ergenliği aşmamışlarsa hala çocuk sayılırlar ve bir eğiticinin yardımına ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle bir köleden farksızdırlar ve mirasçı olarak hak sahibi olduğu ayrıcalıklardan yararlanamazlar.

4:2Vasiler ve vekiller çocuğun reşit olana dek bakımını sağlamakla ve onun haklarını, toplumsal konumunu, maddi varlığını korumakla yükümlü kişilerdir. Vasi ve vekillerin antik Yunan’da farklı görevler yaptıklarına ilişkin bir belge bulunamamıştır. Dolayısıyla yukarıda tanımlanan görevi yerine getirmenler için kullanılan farklı adlar olmalıdır. Babasının belirlediği zaman ise çocuğun erişkin sayılmaya başlanacağı zamandır. Bu zamandan sonra çocuk başkalarına bağımlı olmaktan kurtulur.

4:3Pavlus dünyadan verdiği örneği bu ayette uygulamaya çeviriyor. Mirasçıların çocukluk zamanıyla, insanların ruhsal çocukluk zamanını birbirlerine benzettiğini açıklıyor. Burada kullanılan “biz” ifadesi hem Yahudi hem de Yahudi olmayanları kapsayan genel bir ifade olmalıdır.

Dünyanın temel ilkeleri” ifadesine gelince 4:8-11 ayetleriyle birlikte düşünülünce (4:9’da da aynı ifade yer alır) bu dünyadan kaynaklanan öğreti, görüş ve inançlardan kaynaklanan ilkeler olmalıdır. İnsanların dünyasal tutumunu ve günahını ortaya çıkaran Yasa da, başka dinsel, siyasal görüşlerden kaynaklanan yaşam ilkeleri de bu “dünyanın temel ilkeleri” arasında yer alır. İster Yasa olsun, ister diğer dinlerin ilkeleri olsun hepsi insanları günaha tutsaklık noktasından yakalayarak köleleştirir. Hiçbir dinsel öğretinin özgürleştirici niteliği yoktur. İnsanları ancak İsa Mesih’e imanla karşılaşacakları lütuf özgürleştirebilir.

4:4-5Bu iki ayette de Tanrı’nın insanları özgürleştirmek için neler yaptığı açıklanmaktadır. Çocukların olgunluk çağına gelmesi için zamanın geçmesi gerekir ve bu zamanı da babaları da kararlaştırırdı (4:2). “Zaman dolunca Tanrı” insanları özgürlüğe kavuşturmak için eyleme geçti.

Bir önceki ayette görüldüğü gibi dünyanın temel ilkelerinden olan Yasa’nın altında köle durumunda yaşayan insanları özgürlüğe kavuşturmak için hareket etti. Yaptığının bütün dünya için geçerli olmasını sağlamak üzere bu dünyanın unsurlarını kullandı. Biricik Oğlu’nun bir kadından doğmasını olanaklı kıldı. “Kadından doğan” Oğul, yalnızca dünyaya doğmak üzere bir kadını aracı olarak kullanmak fikrini taşımaz, bunun da ötesinde diğer insanların bulunduğu bütün koşullara doğmak anlamını taşır. İsa yeryüzünde yaşadığı zaman diğer insanların yaşadığı hiçbir koşul ve durumdan bağışık değildi (İbr. 4:15). Bu noktada vurgulanması gereken bir gerçek de İsa’nın bütün bu koşullara karşın günah işlememiş olmasıdır. İsa Yasa altında doğmuş olmasına karşın, diğer insanlar gibi Yasa’nın doğal sonucuna, günaha boyun eğmedi. O’nun günah işlememiş olması İsa Mesih’e iman edenler için doğruluk ve sonsuz kurtuluş kaynağı oldu (2Ko. 5:21, İbr. 5:8-9). Bütün bu sürecin içinde temel nokta herkesin de Oğul gibi oğulluk hakkını alabilmesidir.

4:6Bu ayetle birlikte tekrar 3:2 ayetindeki kanıta dönüyoruz. Galatyalılar’ın içinde Kutsal Ruh yaşamaktadır. Kutsal Ruh’un onlardaki varlığı, onların Tanrı’nın çocukları olduğunun kanıtıdır (Rom. 8:16). Böylece her İsa Mesih imanlısı Tanrı ile doğrudan konuşma cesaretini kendisinde bulabilir ve O’na “Abba! Baba!” diye seslenebilir. Baba’nın sevgisini ve yetkisini anlayan çocuk ‘Abba’ sözünü kullanır.

Abba!” sözcüğü Grekçe’ye Aramice’den geçmiştir. İsa’nın dua ederken kullandığı bir sözdür (Mar. 14:36). Aynı biçimde İsa’ya iman ederek alınan Kutsal Ruh’un varlığı imanlıların Tanrı’ya “Abba! Baba!” diye dua etmelerine olanak tanır (Rom. 8:15). “Abba” sözcüğü Yahudi evlerinde çocukların babalarına seslenmek için kullandığı “Baba” sözünü karşılamaktadır. Bazı yerlerde “Babacığım” diye tercüme edildiğini görsek de bu aşırı bir yorum olacaktır. Günümüz Türk evlerinde bazı çocukların babalarına “Babişko” dediklerini düşünürsek bu çeviri yönteminin çok da sağlıklı olmadığı açıktır ve eski Yahudi evlerindeki baba-çocuk ilişkine uygun düşmez. Abba, Baba demektir. Burada söz konusu olan Baba, Tanrı olduğu için Abba dendiğinde seven ve yetkili bir babayı anlıyoruz.

4:7Yine de yalnızca aile içinde kullanılan bu sözü söyleyebiliyor olmak imanlılara aileden biri olduklarını, oğulluğa alındıklarını anımsatmalıdır. Kölelik ortadan kalkmıştır, artık iman aracılığıyla erişkin kişiler haline getirilmiş durumda olduklarını bilmelidirler. Böylece artık mirasçılık haklarından yararlanabilecek duruma gelmişlerdir.

UYGULAMA

1. İlk iman ettiğiniz zamanki değerleri koruyor musunuz? Kavuştuğunuz lütuftan kaynaklanan sevinç yerli yerinde duruyor mu? Yoksa yaşadığınız olayların, zorlukların, günahların (sizin ya da başkalarının günahları) etkisiyle ilk sevincinizden uzaklaştınız mı?

Eğer öyleyse bu aynı zamanda Tanrıbilimsel bir uzaklaşmadır. Tanrı’ya ilişkin bakışınızda bir çarpıklık olması gerekmektedir. Tanrı değişmedi, ama sizin yaşadığınız olaylar sonucunda bakışınızda çarpıklıklar oluşmuştur. Müjde’yi yeniden öğrenin! İsa Rab’dir ve O’nun çarmıhta yaptıkları aracılığıyla dünyadan özgür kılındık. Yaşamınızda O’nun egemenliğini yeniden kurmasına izin verin.

2. Lütuf sizin için ne anlama geliyor? “Karşılıksız bağış”, “Tanrı’nın armağanı” gibi ifadelere yer vermeden birkaç cümle içinde lütfun sizin için kişisel olarak ne anlama geldiğini açıklayabilir misiniz? Eğer bunu yapmakta zorlanıyorsanız, Tanrı’nın lütfunu kişiselleştirmekte zorlanıyor olabilirsiniz. Lütuf üzerine düşünün, hangi eylemlerle lütfu hak etme çalıştığınızı araştırın. Lütfu hak etmeye gerek yoktur!

3. Sizde Kutsal Ruh var mı? Eğer İsa Mesih’e iman ettiyseniz vardır. Peki, bu gerçek sizin yaşamınızı nasıl etkiliyor?