Üçüncü Söz

Luka 23:35-43 ayetleri arasında şöyle yazar:

Halk orada durmuş, olanları seyrediyordu. Yöneticiler ise İsa’yla alay ederek, ‘Başkalarını kurtardı; eğer Tanrı’nın Mesih’i, Tanrı’nın seçtiği O ise, kendini de kurtarsın’ diyorlardı.

Askerler de yaklaşıp İsa’yla eğlendiler. O’na ekşi şarap sunarak, ‘Sen Yahudilerin Kralıysan, kurtar kendini!’ dediler. Başının üzerinde şu yafta vardı: ‘Yahudilerin Kralı budur!’

Çarmıhta asılı duran suçlulardan biri O’na, ‘Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!’ diye küfür etti.

Ne var ki, öbür suçlu onu azarladı. ‘Sende Tanrı korkusu da mı yok?’ diye karşılık verdi. ‘Sen de aynı cezayı çekiyorsun. Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmamıştır.’

Sonra, ‘Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an’ dedi.

İsa ona, ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın’dedi.”

Otuz dokuzuncu ayette suçlulardan birinin küfrettiğini okuyoruz: “Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!” Herkes kendi inancına saygı göstermemizi istiyor. Ama insanların İsa’ya yönelik tavrında farklı bir tutuma çok sık rastlıyoruz: Küfretmek. Kendilerini dünyanın merkezinde sanan insanlar bu tepkiyi verirken çok rahat davranıyorlar.

İsa’nın üçüncü sözü hakkında yazmaya hazırlanırken Arthur Rimbaud’un şiir kitabı elimdeydi. On dokuzuncu yüzyılda sembolik şiirler yazan biriydi Rimbaud. Kötü Kanadlı şiirinde Jeanne d’Arc’ın ağzından şöyle diyor:

Rahipler, öğretmenler, efendiler, yanlış iş yapıyorsunuz yargıya teslim ederken beni. Hiçbir zaman bu halktan biri olmadım; Hristiyan değildim hiç; cehennem azabında şarkı söyleyen soydanım; yasalardan anlamam; aktöre nedirbilmem, yontulmamışın tekiyim! Yanlış iş yapıyorsunuz.”

Arthur Rimbaud döneminin harika çocuklarından biriydi. Gencecik bir adamdı, otuz yedi yaşında öldüğünde. Bir sürü zorluklar yaşamıştı. O zorluklarının içinden bu şiirde, ben işkence altında şarkı söyleyenlerin soyundanım diyor. Yani ‘bana hiçbir şey olmaz’ demek istiyor. Eğer daha açık söyleyecek olsaydı her halde şöyle derdi: ‘Ben ayakta dururum. Cehennemin dibine koysalar beni, şarkı söylerim. Mezarlıktan geçerken ıslık çalmak gibidir. Korkmamak için ıslık çalmalıyım.’

Cehennem azabında şarkı söyleyen soydanım ben.” Rimbaud bütün o sıkıntısının içinde, isyankârlığın doruğunda bile reddederek, İsa’ya küfrederek yaşayabilirdi. Başka türlü davranması genel tutumuna aykırı olurdu. Kabuğunu kırarak zor durumda olduğunu kabul etmek yerine, küfretmek kolaydır. Ama düştüğünde, çaresizlik gelir.

Rimbaud, Michele ve Cristina adlı şiirinde de şöyle diyor:

Çok ayıp terk ederse bu kıyıları güneş.

Kaç ışıklı tufan.

İşte yolların gölgesi.

Serpiyor sularını fırtına yavaş yavaş.

Söğütlerde, eski avluda rüzgârın sesi...

Dünya acı çekiyor. Sırtında taşıdığı günah nedeniyle dünya giderek daha fazla acı çekiyor. Ve bu acıyı çekerken insanların yalnızlığı acıyı ikiye katlıyor. Gözlerini kapatan acılı insanlar karanlıkta ilerlemeye çalışıyorlar.

Luka 23:40-42’de yer alan iki suçlunun tartışmasını size yeniden anımsatayım: “‘Sende Tanrı korkusu da mı yok?’ diye karşılık verdi. ‘Sen de aynı cezayı çekiyorsun. Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmamıştır.”

Bu adamların tartışması bir pastanede iki arkadaşın, rahat bir ortamda yaptığı sohbete benzemez. Konuşan adam, bir suçlu ve suçunun cezasını çekmekte. O acıyı çekerken adam İsa’ya iman ediyor. Savunmasız ve çırılçıplak duran İsa’nın yanında, savunmasız ve çırılçıplaktı. En ufak bir gücü olmaksızın acı çekiyordu. O’nun yanında durmak, aynı acıyı çekmek ve tüm bu acıların içindeyken O’na iman etmek… Bu durumda iman etmek zordur. Acı varken dünyada iman etmek zordur. Sizin de imanınız bir mucizedir: Tanrı yüreğinizde sizinle buluşur.

Çevredekilerin çoğu İsa’yla alay ediyorlardı. Onların yaptığını çok da umursamadığı belli olan adam dedi ki: “Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an.” İsa çarmıhta acı çekmekteydi, adam da öyle. 1. Petrus 2:19-24’te acılarla ilgili şöyle okuyoruz: “Bir kimse haksız yere acı çektiğinde Tanrı bilinciyle bu acılara katlanırsa, Tanrı’yı hoşnut eder. Çünkü günah işleyip dövüldüğünüzde dayanırsanız, bunda övülecek ne var? Ama iyilik yapıp acı çektiğinizde dayanırsanız, Tanrı’yı hoşnut edersiniz. Nitekim bunun için çağrıldınız. Mesih, kendi izinden gidesiniz diye uğrunuza acı çekerek size örnek oldu. O, günah işlemedi, ağzından hileli bir söz çıkmadı. Kendisine sövüldüğü zaman sövgüyle karşılık vermedi. Acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi; davasını, adaletle yargılayan Tanrı’ya bıraktı. Bizler günah karşısında ölelim ve doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O’nun yaralarıyla şifa buldunuz.”

Evet, İsa acısını çevredekilere karşın bir başına çekiyordu. Acısı gerçekti ve o acıyı bizim için, bütün insanlık için çekiyordu. Bütün dünyayı değiştirmek için çekiyordu. Dünyanın Tanrı’ya bakışını değiştirmek için çekiyordu. Bu kadar acının ortasındayken iman etmek imkânsız gibidir. Çarmıhta olursanız, acı çekerseniz, ki hepimiz bu dünyanın acılarından payımıza düşeni taşıyoruz, iman etmek zordur.

İman etmenin başlangıcı Tanrı’ya dönmektir. Tanrı’ya bakın, sıkıntılarınızın içindeyken Tanrı’ya bakın. İkinci suçlu acı çekiyordu ve İsa’ya, “Kendi egemenliğine girdiğinde beni an” dedi. İsa’nın yanıtı görkemliydi.

O’nu çırılçıplak soymuşlardı, elinden her şeyi aldıklarını sandılar, ama İsa’yı kurtarıcılığından soyamadılar. İsa o kadar acının içindeyken dünyanın Kurtarıcısı olmayı sürdürdü. İsa’dan ne alırsanız alın, O dünyanın kurtarıcısı olmayı sürdürecekti. İnsanların İsa’ya yaptıkları, O’nun hakkında söyledikleri, acıları, sıkıntıları O’nun Kurtarıcı olmasını değiştirmedi. İşte bu nedenle İsa çarmıhtaki üçüncü sözünü söyledi:

Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın.”

İsa’nın, “Sana doğrusunu söyleyeyim” biçiminde Türkçe’ye tercüme edilen sözleri İncil’in özgün metninden birebir çevrilirse, “Amin, sana diyorum ki” olarak okunur. Sözlerinin doğruluğu, güvenilirliği ve yetkisi bu ‘Amin!’ sözünde görülüyor. Kutsal Kitap’ta peygamberlerin söylediği, “RAB’bin sözü diyor ki” ifadesine karşılık gelen bir anlamı vardır. Ne denli olanaksız görünse de, İsa şunu demek istiyor: “Sana çarmıhta söylediğim bu söz güvenilirdir!” İsa Mesih’in söylediği sözle yaşamak, o söze güvenmek mümkündür. “Bugün benimle cennette olacaksın” dedi İsa, yani kurtuluş günü bugündür.

Sevgili okuyucu, eğer İsa Mesih’e henüz Tanrınız ve Kurtarıcınız olarak güvenmediyseniz, size yalvarıyorum; kulak verin. Kurtuluş günü, sizin için de bugündür (2. Korintliler 6:2). Bugün! Bir hafta sonrası değil, yarın değil, bugün! Tanrı sizi bekliyor. Sabırla bekledi ve bekliyor. Günahın yol açtığı yalnızlığınızın, çaresizliğinizin, acınızın içinde tek başınıza kalmanızı istemiyor. Mezarlıkların yanından geçerken ıslık çalmanızı istemiyor. Bu dünya bir mezarlıktır. Acı çektiklerinin farkında olup, neden acı çektiklerini bilmeyen bir sürü insanın arasında duruyoruz. Özgür olabileceklerini bilemeyen bir sürü insanın yanındayız. O korkunç sürüden çıkın! Tanrı’ya gidin!

İsa Mesih çarmıhtaki acıları insanlık için çekerken de aynı sözcüğü söyledi: “Bugün!” Kurtuluş bugündür! İsa Mesih bugün sizi ve dünyanızı değiştirmek istiyor. Yarınları beklemeyin. O’na güvenin. Bu adımı atmak kültürel, sosyal ve bir sürü başka nedenle zor olabilir. Olsun, yüzünüzü Rab’be çevirirseniz O sizi görür, sizi kabul eder.

Çarmıhta çırılçıplak duran bir adamın kurtarıcı olduğunu düşünmenin ne kadar inanılmaz, ne kadar saçma göründüğünü biliyorum. Yetmiş milyonu aşkın insanın yaşadığı bir ülkede birkaç bin kişi gibi her şeyden vazgeçip İsa’yı Tanrı ve Kurtarıcı olarak kabul etmek de size öyle gelebilir. Herkes seninle alay ederken, seni reddederken Hristiyan olmak ne denli zordur. İmkânsız gibi bir şey…

Ancak çarmıha bir baksanız, artık size imkânsız gelmez. İsa’yı görseniz çarmıhta, sizin için yaptıklarını anlarsanız, imkânsız gelmez.

İsa, yanındaki çarmıhta duran suçluya, “Bugün benimle cennette olacaksın” dedi. Cennet nedir peki? Bizim cennetimizin tarifinde insanların bedensel tatminini hedefleyen şeyler yoktur. Onlar Tanrı’yı değil, bedeni yüceltenler için. Biz ise biliyoruz ki, Tanrı’ya ait olanlar sonsuza dek Tanrı ile yaşarlar. Bugün bir Hristiyan ölse cennete, Tanrı ile yaşamaya gider.

İsa Mesih cennete çağırıyor. O’nunla birlikte olmaya, O’nun yüceliğini yaşamaya çağırıyor. Bunun için ölmek de şart değildir. Eğer birisi şimdi İsa’ya iman ederse, cennetteki kutsamalara kavuşur (Efesliler 1:3-14). Tanrı’nın Kutsal Ruh’u iman eden kişinin yüreğine, yaşamına gelir (Galatyalılar 4:6). Merakınızı gidermek için İsa’ya iman etmeniz şart!

İsa’nın çarmıhta söylediği söz, Türkiye’de yaşayan biri için bugün ne ifade ediyor? Bir özet yapalım. Öncelikle eğer acı çekiyorsanız, İsa Mesih’le yoldaş olmayı öğrenmelisiniz. Bakın, 1. Petrus 4:12-17 ayetlerinde ne yazıyor: “Sevgili kardeşlerim, sınanmanız için size giydirilen ateşten gömleği, size garip bir şey oluyormuş gibi yadırgamayın. Tersine, Mesih’in acılarına ortak olduğunuz oranda sevinin ki, Mesih’in görkemi görüldüğünde de sevinçle coşasınız. Mesih’in adından ötürü hakarete uğrarsanız, ne mutlu size! Çünkü Tanrı’nın yüce Ruhu üzerinizde bulunuyor. Hiçbiriniz katil, hırsız, kötülük yapan ya da başkalarının işine karışan biri olarak acı çekmesin. Ama Mesih inanlısı olduğu için acı çeken, bundan utanç duymasın. Taşıdığı bu adla Tanrı’yı yüceltsin. Çünkü yargılamanın, Tanrı’nın ev halkından başlayacağı an gelmiştir. Eğer yargılama önce bizden başlarsa, Tanrı’nın müjdesine kulak asmayanların sonu ne olacak?”

Biz acı çekerken Mesih’in acılarına ortak olmayı öğrenmeliyiz. Yaşadıklarımızın nedeni O’na iman etmemizdir (Yuhanna 15:16-16:4). Bu dünyada yaşıyoruz ve burada yaşadığımız için sıkıntı çekiyoruz (Romalılar 8:18-22). Hristiyan gibi yaşadığımız için, vergimizi tam ödediğimiz için, iyilik yaptığımız için sıkıntı çekiyoruz. Bize vurduklarında, diğer yanağımızı çevirdiğimiz, aşağılandığımız için sıkıntı çekiyoruz. Bütün aşağılamaları Mesih uğruna hiçe saymalıyız. Zulmedenler için iyilik dilemeli, kötülüğü iyilikle yenmeliyiz (Romalılar 12:9-21). İsa Mesih’in yaptığı gibi yapmalı, O’nun çektiği acıya ortak olmalıyız.

Acıları taşımayı öğrenmek gerek, O’na yoldaş olmayı öğrenmek gerek. Ya küfredersiniz, sırt çevirirsiniz ya da acılarda İsa’yla birlikte olursunuz. Şair diyordu ya, “Ben cehennem azabında şarkı söyleyenlerin soyundanım.” Biz tam tersindeniz. Biz cennet adına, İsa Mesih uğruna acı çekerken şarkı söylüyoruz. O’nun kurtuluş ezgisini söylüyoruz. O’na imanımızla kurtuluşa kavuştuk ve acı çekerken de bu imanı sürdürmeliyiz.

Eğer bu acıların, zorlukların içinde nasıl yaşarım diyorsanız, sıkıntılarınızı İsa’ya sunun. Yani duayla O’nun huzurunda sıkıntılarınızı ifade edip yardım dileyin. Tanrı’yla ilişki kurun, O’nu dinleyin. O’nun huzurunda durun, kendinizi O’na teslim edin. Taşıdığınız yükü, ağırlığınızı O’na verin. Kızım benim kucağımdayken bedeni ağırlaşır, bana güvenir, onu düşürmeyeceğimi bilir. Ben de kızımı düşürmem. Tanrı da kendinizi O’na bıraktığınızda sizi düşürmez. O’na güvenin!

Eğer henüz O’na iman etmemiş ve sıkıntı çekiyorsanız, O’na seslenin: “Ya Rab! Ben artık bu acılarla tek başıma baş etmek istemiyorum. Sana ihtiyacım var. Beni al; beni bugün cennetine al. Sen benim günahlarım için öldün ve bana diriliş vermek üzere, yeni yaşam sağlamak için dirildin. Şu anda benim acılarımı al. Kurtar beni.” Ya da O’na iman etmiş biri olarak sıkıntı çekiyorsanız, şu şekilde O’na seslenebilirsiniz: “Ya Rab, bana yardım et! Acı çekiyorum. Ya Rab, beni bu acının karşısında ezilmekten kurtar. Senin önünde, seninle birlikte yaşamayı öğret. Bugün senin egemenliğinin bir üyesi olarak, yeryüzünde yaşamayı öğret!”