7. FIRTINA

Roma’da Rönesansın altın dönemi yaşanıyordu. Papalık tahtında X. Leo oturuyordu. Papa ünlü Medici soyundan, parlak dünya adamı, sanat bilgini ve koruyucusuydu. Dünyanın en güzel yapısı olacağı düşünülen Aziz Petrus Kilisesi yapım halindeydi. Rönesans zamanının ünlü sanat ustaları kilisenin ısmarladığı büyük eserleri yapıyorlardı. Bunlar için çok para gerekiyordu. Papalık sarayının görkemli ve savurgan yaşamı, şölen, içki ve rüşvetleri de çok para istiyordu. Ama Papa’nın daha büyük sorunları da vardı; özellikle de dünya politikası konusunda… Özellikle Fransa ile çekişmeleri oluyordu, ama Almanya da Papa’nın gittikçe büyüyen para isteklerini karşılamaya pek istekli değildi. Papa Türklere karşı tasarladığı haçlı seferini Almanlar olmadan gerçekleştiremezdi. Hem de Almanya’ya yeni bir kayser seçilecekti. Bunun İspanyol V. Carl olmaması için elinden geleni yapmalıydı. Almanların seçimlerini etkilemek için en etkili kişiyle, Saksonya eyaletinin seçmeni olan Akıllı Fredrik ile iyi ilişkiler içinde olmalıydı. Elçilerin gönderilmesi, insanların ikna edilmesi ve korkutulması, her şey çok para gerektiriyordu. Papa’nın kişisel para sorunları da vardı. Avlanmak için yaptırdığı sarayı ve çevresindeki geniş topraklar, Papa’yı durmadan borçlanmaya itiyordu.

Aziz Petrus Kilisesi’nin yapımı için ‘genel endüljans’ denilen af belgeleri satılmaya başlandı. Birisi bu endüljansı aldı mı, kilisenin o güne dek ona verdiği cezalardan ve ölümden sonra Araf’taki azaplardan kurtuluyordu. Bir kimse ölmüş olan bir tanıdığı için ‘tam endüljansı’ aldığı zaman, onun hemen Araf’taki azaplardan kurtulup cennete girmesini sağlamış olurdu. Endüljans belgesini alan kişi istediği bir papaza günahlarını söylerdi; çünkü yalnız tövbe ve günah çıkartma insanı sonsuz cezadan kurtarabilirdi. Çoğu kez endüljans belgelerini satan kişinin yanında bir papaz bulunuyordu. İçinde Allah korkusu bulunmayan bu paralı papazlar, endüljans belgelerini alanların günahlarını kolayca siliyorlardı. Böylece önemli olan, endüljans belgesinin alınmasıydı. Bu nedenle söz konusu belgeleri satanlar, konuşmalarında endüljansın tam olarak günahı karşılayan ve günahkârı kurtaran bir şey olduğunu söylüyorlardı.

Almanya’da endüljans satımı Mainz eyaletinin genç başpiskoposu Albrekt’e bırakıldı. Albrekt Papa’dan, denetimi altına üç piskoposluk almış ve bu yüzden yıllarca süren borçlara girmişti. Ama Papa’ya para gerekiyordu! Başpiskopos sattığı endüljanslardan gelen paranın yarısını kendine alabiliyor, böylece de borçlarını ödeyebiliyordu. Bu yüzden ticareti etkin olmalıydı. İşin uygulamasını Augsburg’ta bulunan bir bankanın eline bıraktı. Banka ise bu işleri yürütmek için Johann Tetzel adında kendini öven, vicdansız bir Dominiken keşişi görevlendirdi. Tetzel kendini çok önemli biri sayarak Almanya’yı baştanbaşa dolaşıp af ticaretini yapıyordu. Önünde haç, papalık arması ve kendi mevkisini gösteren işaretleri taşıyan Tetzel görkemli bir alayla kente giriyordu. Bulunduğu yerin bütün dinsel işlemleri onun emrindeydi. Her gün endüljans üzerine vaaz ediyordu. Halk arasında papalık sarayındaki görkemli yaşam ve para sevgisiyle, Tetzel’in yüksek aylığı, savurganlığı ve ahlâksızlıklarıyla alay ediliyordu. Endüljansları alan kimileri Tetzel’i sorularıyla sıkıştırıyordu.

Özellikle Augustinusçu keşişler, insanı endüljans belgesinin değil, ancak gerçek tövbenin, günahın getirdiği cezadan kurtaracağını savunuyorlardı. Birisi, “Papa, Araf’taki azaplardan insanları kurtarabilir mi?” diye sordu. Tetzel “Evet” diye yanıt verince, adam sözünü şöyle sürdürdü: “O zaman kilisenin başındaki kişi çok gaddar bir kişidir, çünkü birkaç kuruş için binlerce kişinin Araf’ta azap çekmesine göz yumuyor.” Ama endüljansları alan, onlara inanan çok kişi vardı. Canının kurtulması için insan ne yapmaz ki, hem de endüljansın fiyatı kişinin maddi durumuna bağlıydı. Tetzel’in vaazlarında, özellikle şu sözleri çok etkiliydi: “Ölen anne ve babalarınızın ve akrabalarınızın sesini işitmiyor musunuz? Onlar, ‘Allah’ın eli bize vuruyor, bize acıyın! Büyük acılarla azap çekiyoruz, ama siz birkaç kuruşunuzla bizi buradan kurtarabileceğiniz halde kurtarmak istemiyorsunuz!’ diye bağırıyorlar. Baba oğluna, ana kızına şöyle haykırıyor: ‘Sanki beni ısırıyor, etimi yiyorsunuz. Sizi biz doğurduk, ekmeğinizi verdik, sizi eğittik. Mal mülkümüzü size bıraktık, ama siz bizi bu azaptan kurtarmak istemeyecek denli katı yüreklisiniz.’”

Tetzel ticaretini Saksonya’da yapamıyordu, çünkü Elektor2 ona izin vermemişti. Bunun nedeni de, Wittenberg şatosu kilisesine topladığı kutsal emanetlerdi. Birisi belirli günlerde bu emanetlerin huzurunda dua ettiği zaman, tam 127.799 yıllık endüljans kazanıyordu. Bu mucizevi kutsal emanetlerin sayısı 17.443 idi. Onların arasında örneğin şu hazineler bulunuyordu: Meryem Ana’nın sütünden bir damla, Allah’ın Musa’ya göründüğü çalıdan bir parça, şehit Bartalmay’ın yüzünden yüzülen deri ve Beytlehem çocuk katliamında öldürülen çocuğun kafa derisi bile vardı. Elektor, bu hazineleri varken, insanlar niye paralarını endüljanslara versinler diye düşünüyordu. Buna karşın, kimi Wittenbergliler Luther’e gelip endüljans belgesini göstererek günahlarından pişmanlık duymadan, bir formalite olarak günahlarının bağışlanmasını istediler. Her şeyin parayla çözümlendiğini düşünüyorlardı. Bu durum karşısında Luther’in yüreği çok yaralandı. Endüljans ticareti, günah yükü altında olanlarla alay etmek oluyordu. Bu konuda Luther kendi yaşamında çok acı deneyimlerden geçmiş, çetin anlar yaşamıştı.

O zamanın törelerine göre bir bilgin bir konuda açık tartışmaya girmek istediği zaman, o konudaki iddialarını, yani tezlerini, Latince olarak herkesin görebileceği bir yere çakması gerekiyordu. Luther, endüljans ticaretini eleştirmek için bu yöntemi kullanıyordu. Tezlerinin açıklanması için en uygun günü seçti. Şehitler bayramında Wittenberg şatosu kilisesine kutsal emanetlerin önünde tapınmak için büyük bir kalabalık gelecekti. 1517 yılının Ekim ayının 31’inde, arife gününde öğle üzeri, Luther endüljans ticaretine karşı olan 95 tezini Wittenberg şatosu kilisesinin kapısına çaktı. Tezi şöyle başlıyordu: “Rabbimiz ve Efendimiz olan İsa Mesih ‘Tövbe edin!’ dediği zaman imanlıların bütün yaşamı boyunca süren tövbesini kastediyordu.” Luther endüljansların, kilisenin verdiği cezalardan kurtulmak için kullanılmasını reddetmiyordu, ama bunların sonsuz yaşam için yarar sağlamadığını öne sürüyordu. Sonunda da, kişinin Mesih’i izlemesinin, parayla alınan yanlış güven duygusundan daha iyi olduğunu yazıyordu.

Halk, Luther’in Latince olarak yazılmış olan tezlerini anlamıyordu. Tezlerden önceden hiç kimsenin haberi olmadı. Buna karşın, tezlerin içeriği kısa bir zamanda yangın gibi bütün Almanya’ya, biraz sonra İspanya, Fransa ve İngiltere’ye de yayıldı. Tezler halkın anlayacağı dillere çevrilerek binlerce kopyası halka dağıtıldı. Bir kilise adamı, “Evet, bunu yapacak olan sonunda ortaya çıktı” diyerek kendi düşüncelerinin yanı sıra birçok papaz, keşiş ve bir başpiskoposun düşüncelerini de açıkladı. Özellikle Wittenberg’teki üniversite öğrencileriyle taşra kiliselerinde görevli olan Luther’in öğrencileri, çok sevdikleri öğretmenlerinin düşüncelerini yaydılar. Tetzel öfkesinden kuduruyor, Luther’in yakılmasını istiyordu. Tetzel bir gün Luther’e karşı yazılan bir araba dolusu broşürü Wittenberg’e yollayınca, üniversite öğrencileri arabaya el koyup yükünü ateşte yaktılar. Buna karşılık birçok yazıda Tetzel’le alay ediliyor ve Luther övülüyordu.

Din sapkınlarının doğru yola getirilmesi ve cezalandırılması yüzyıllar boyunca Dominikenler’in özel göreviydi. Hakaret edilen Tetzel de Dominiken olduğu için, bu görevi büyük bir istekle yerine getirmek istiyordu. Ancak Papa bu konuyu Dominikenler’in ellerine bırakmak istemiyordu. Tezlerin sarhoş bir Alman keşişin öfkesiyle yazıldığına ve keşiş arkadaşlarınca doğru yola getirileceğine inanıyordu. Staupitz Augustinusçu keşişleri Heidelberg’de topladı. Heidelberg’de o günlerde tanrıbilimcilerin büyük bir toplantısı yapılıyordu. Toplantının başkanlığına profesör Martin Luther seçildi. Hiç kimse üzücü olaylardan söz etmedi, ama ünlü kardeşleri olan Wittenberg profesörünü kutladılar. Sonunda Dominikenler, seslerini Roma’da işittirebildiler. Onlar kendi adamlarını Luther’in vaazlarını dinlemek için gönderdiler ve sonra abartılmış sözlerle Luther’i din sapkını olmakla suçladılar. Papa da şimdi Luther’e karşı zor kullanmaya hazırdı.

1518 yılının Ekim ayında Luther Augsburg’a, papalık elçisi Cayetanus’un önüne çağırılıyordu. Cayetanus eskiden Dominikenler’in generaliydi. Papa’nın yakın çevresinden Luther’le bilimsel tartışmaya girebilen tek kişiydi. Özellikle endüljans öğretisi ve Luther’in yazılarını inceledi. Papa’dan aldığı vekâletnameye göre Luther’i istediği biçimde eline geçirebilir, onu ve destekleyenlerini aforoz edebilirdi. Ama Cayetanus Luther’i tatlılık ve kurnazlıkla ele geçirmeyi tasarladı. Elinde Papa’nın Elektor Akıllı Fredrik’e göndermiş olduğu, ‘Hayırsız oğlunun’ Cayetanus’un eline verilmesini buyuran belge bulunuyordu. Ama Cayetanus daha bir şey yapmadan, durum değişti. Akıllı Fredrik V. Carl’ın kayser seçilmemesi için ona oy verilmesini yasaklayınca, Papa’nın müfettişi oldu sanki... Şimdi onu kızdırmamak gerekirdi. Üstelik ona Papa’nın verdiği en büyük liyakat nişanı olan ‘altın gül’ verilecekti. Elektor ile yapılan anlaşmaya göre, tartışmanın sonucu ne olursa olsun, Luther’in kentten güven içinde ayrılması sağlanacaktı.

Luther’in bu denli büyük tehlikede olduğundan ve durumun değiştiğinden hiçbir haberi yoktu. Staupitz, Luther’e bir mektup yazarak çetin günlerin geleceğini sandığını bildirdi. Luther de aynı şeyi düşünüyordu. Yıllarca Luther’in yakın arkadaşı olan Elektor yardımcısı George Spalattin de bütün entrikaları öğrenerek Luther’i uyardı. Yoldayken, geri dönmesi de istendi. Ama Luther şöyle karşılık verdi: “Mesih, düşmanlarının da yöneticisidir. Mesih yaşasın, Martin ölsün!” Luther için en ağır şey, anasına ve babasına üzüntü çektirmesiydi. Augsburg yolculuğunda Luther çok ağır hastalandı, hasta olarak kente vardı.