XX. VAY HALİNİZE! (Matta 23:1-39)


Size söylediklerimi yapın, ama onların yaptıklarını yapmayın- Matt:23:3

İnancın edinim olduğunu defalarca tekrarlayıp durduk. Evet, inanç gerçekten Yaratan’ı edinme hareketidir. Ve O’nun niteliklerini yani özetle iki kelimede toplayıp “sevgi ve ihsan” olarak ifade etmeye çalıştığımız bütün niteliklerini esasında bizim üzerimizden yansıtmaktır. Bu yansıtma gerçekten büyük bir iç çalışmayı ve iç ıslahı gerektiren bir çalışmadır. Bu nedenle bu çalışma öncesi saran ışık Kutsal Ruh’un açtığı gönül yolu ve daha sonra gönüllerin sultanı olan Mesih İsa’nın orada manen yerleşmesi ile kişiyi Yaratan yoluna çıkaracak ve kurtuluş yolculuğunda “Yol, yaşam ve gerçekle” bizi buluşturacaktır.


Böyle bir edinim inancında Efendimiz İsa’nın söylemleri sadece söylem olmaktan çok ötedir. Çünkü daha önceki bölümlerde ifade ettiği “Allah’ı bütün yürekle sevme ve dostunu kendini sevme” öğretisini bütün kutsal yazıların temeline yerleştirmekle esasında “alma ve verme” gerçeğini vurgulamak istemektedir. Yani Mesih’in yolu Yaratan’a yürüyüşün esaslı ve tek yoludur. Çünkü bu yolda artık sağ ve sol orta yol olmuştur. Bu yolda artık sağa ve sola sapma yoktur, olamaz. Çünkü netlik vardır ve çünkü saran ışık Yaratan’ın işlevi, Yaratan düşüncesinde şekilleneni artık Oğul’da insanın bağrına nakşetmektedir. O zaman bu bir Mesih yoludur, bu yolun yolcuları esasında Mesih kapısından içeriye, o manevi dünyaya yani dönüşüm ve değişimle her günün yaşanılıp aşıldığı ve Mesih’in sürekli yükseliş hareketliliğinde Yaratan’a yükseldiği o manevi “yeni hayat mabedine ayak basmışlardır”. Onlar artık bu ortamda belki aynı dünyada ama çok farklı manevi düzeylerde Mesih talebeleridir. Onlar öğrenci değildirler çünkü öğrenci öğrenendir. Onlar talebedirler esaslı bir biçimde Yaratan ışığının ifşa olunduğunun yegane temsilcisi Mesih düzeyinde onlar hakiki manada “nurun talebeleridir”. Çünkü bu seviyede artık “kişinin kendi için alması durdurulmuş alınan önce Yaratan’a ve sonra Yaratılana bir Yaratan sunumu şeklinde yani karşılıksız yani lütufla sevgi ve ihsan formatında sunulmuştur. Bu taska uyan her bir yükseliş Yaratan’a yürüyüşün göstergesidir. Bu taska uyumsuz her bir yükseliş görüntüsü adeta meyvesiz yapraklanmış ağaç misali insanlığı hayal kırıklığına taşıyan bir yanılsamadır, ilizyondur.


YANLIŞ VE EKSİK ALGI


Esasında yanlış inanç, doğru inanç hakikatin yanlış ve eksik algılanması sonucunda ortaya çıkan bir takım manevi ifade biçimleridir. Hakikatin sağa sola bükülmesi yanlışları ortaya çıkarmakta ve bu yanlışlarda özellikle hakikatin edinimsizliğinde farklı farklı bir çok inançları doğurmaktadır. Yani bazen hakikate sahip olduğu halde insanlar bu hakikati hep dışta tuttukları ve bir takım kalıplara döktükleri için yine yanlış bir inanç oluşturabilirler. Böylelikle doğru içindeyken bile kişi kendi eğriliğini oluşturabilir. Bu acıdır ama gerçektir. Ellerinde hakikat olup çok sağa sola sapmış örnekler bulmak mümkündür. Çünkü insan sürekli olarak eksikliğin timsalidir. Yaratılış itibari ile zaten eksiktir. Bu bağlamda gayesi tamlığa tekamüldür.


Bu tekamül hattında kendi ürünü olarak ortaya çıkardığı her bir üründe bir eksiklik ifşası söz konusudur ve doğal olarak kainatta hep eksikliklerin yansıması söz konusudur. Eğer bir yanlışlık aranıyorsa “herkes günah işledi” ifadesinde net görüldüğü gibi her şey zaten yanlış olacaktır. Demek ki, mesele evvel emirde insanı ıslah edecek ve insanı bu durumundan kurtaracak esası tam olarak tespit etmektir. Bu esasta ancak yüreğe, içe hükmettiği ve içte çoğaldığı şekliyle kişiyi “benlikten BEN O’lana” taşıyacaktır. Ve bu yol Mesih’in yoludur ve yukarıya yükseklere yani üst akıl bağlamında, manevi yükseklik bağlamında kişiyi içerden Yaratan’a çeken ve kendi benliğine, günahlılığına ölümünü sağlayan bir bağışlama sonucu yukarıya çeken bir güç olacaktır. Bu kurtarıştır, bu kişinin “kendi için alma bencilliğinden” daha başka bir tarifle “günahlılığından kurtarılmasıdır”. Bu nedenle bu yol tek olmalıdır. Çünkü kişi kararı ile inançlar yanlışların timsali olacaktır. Çünkü en doğruda bile insan kainat tamlığında zaten eksiktir. Zaten tam değildir. Tekamül yolu, ruhsal gelişim ve ruhsal transformasyon yolu bu nedenle hep açıktır ve bu yola giriş için bir dergah yani “giriş kapısına” ihtiyaç vardır ve bu da Mesih’in kapısıdır, Mesih’in dergahıdır ve bu dergah kapı içinde kapıdır. Yani her bir kapı kişiyi bir başka kapıya getirmektedir ve her bir kapı bir başka yüksekliklere açılmaktadır.


Bu nedenle burada bu kapının önünde aynen yaprakları olup meyveleri olmayan incir ağacı misali duranlara karşı bir manada Efendimiz İsa Mesih bir net ayırım öğretisi geliştirmektedir. Talebelere edinilmemiş inancın akıbetini göstererek esasın yukardan verileni edinmekle mümkün olacağını ifadeye çalışmaktadır. Yukarıdan verilen Mesih düzeyi kişiye saran ışığın açtığı ve hazırladığı gönül noktasından girecektir. Bu yukarıdan veriş yoksa o zaman sadece “deyiş” vardır. Ve “deyişler ya da söyleyişlerde” efendimiz İsa’nın ifade buyurdukları gibi “esas ben senin için kimim?” şeklinde bir soruya muhatap olacaklardır. Evet, esas “benim için Mesih kimdir? Nedir? Ne için önemlidir?”.


İsa Mesih hep pratik ve teori arasındaki farkları aleni bir biçimde ortaya döken ve sonra bütün bunların üzerinde esası yani yolu, yaşamı ve gerçeği gösteren Yaratan’ın işlevinde sonucu bize taşıyandır. Bu nedenle bütün hayatı ile kurtuluşu bir araya getirmiş sağ ve sol kolonu yani olumlu ve olumsuzu “sevgi ve ihsanda” yani Yaratan’ı edinme formatında, O’nunla form eşitliğinde sonuca bağlamış ve bütün talebelerinden de aynı şeyi istemektedir.


İyi yaşamak, iyilerin sıralandığı bir emirler zinciri değil esasında çıplaklık içinde doğallığın bir sonucudur. Yani “tabiata uyum” prensibinde teori ve pratiğin orta noktada buluşması “denge prensibinin” baş tacı edildiği bir noktada sabitlenmesidir. Bu sabitlenme içinde esasında bu orta nokta iyi olan noktadır. Bu nokta abartısız ve tabidir. Bu orta nokta esasında insan-ı kamil noktasıdır. Ve bu nokta yol ve yaşam noktasıdır.


EDİNİMSİZ İNANÇ


Bu noktada İsa Mesih’in döneminin aşırı dindarlarını inanç ediniminin önemini vurgulamak için bir kıyaslama örneği olarak kullanması esasında sadece o döneme hitap eden bir kıyaslama örneği değildir. Özellikle inanç tarihine baktığımızda bütün tarih boyunca bir çok kereler aşırı fanatik inanç sahipleri ve guruplarının sürekli olarak inançlar adına sürekli olarak negatif etkilerle toplumlara hükmettikleri, etkiledikleri ve hatta büyük savaşlara, acılara, ızdıraplara ve işkencelere yol açtıkları oldukça nettir.


Çünkü fanatizm edinimden ziyade kendi içsel olarak beninin aşırı alma arzusunu tatmini aramaktadır. Yani talebi sırf kendi inanç hazzının tatmini için herkesin kendisi gibi düşünmesinin peşinde koşmaktadır. Bu dünyada bir çok inanç için söz konusudur. Bu tarz bir düşünce kendisi gibi düşünmeyeni önünden silip süpürmeyi hedeflemektedir. İşte bu noktada Mesih İsa döneminin inanç fanatiklerini işaret ederek esas edinim inancının bütün inançlar üzerinde Yaratan suretini ifşa etmek olduğunu müjdelemeye çalışmaktadır. Hatta böylesi bir zorlu bir değişim için yani fanatizmden hakiki imana geçilmesini sağlamak için kendisini ortaya koymakta ve bütün insanlığa Mesihi düzeyin kurtarıcılığını ilan etmektedir.


Burada İsa Mesih’in özellikle eleştirdiği Ferisiler esasında inancın kaidelerini ve esaslarını bilen ve harfiyen yerine getirmeye çalışan bir guruptu. Bu nedenle Ferisi ismiyle anılıyorlar ve elden geldiğince kendilerini kutsal kılmaya, günahtan uzak durmaya çalışıyorlardı. Kısacası samimi bir dindarın elden geldiğince yaptıklarını yapıyorlar ve dışardan bakıldıklarında da bu dindarlıklarını yansıtıyorlardı. O zaman burada şu soruyu sorabiliriz; madem Ferisiler bu kadar iyi bir dindardılar neden Efendimiz tarafından böylesine bir kıyaslamada negatif tarafı oluşturdular?


İşte bu soru önemlidir. Bu soru o gün içinde bugün içinde çok önemlidir. Mesih İsa'da kurtuluş bulduklarını söyleyen ve hatta İsa Mesih’e tamamen tabi olduklarını söyleyen bir çok kişi için de bu soru önemlidir.

Aslında o gün yapılanlar neyse ve ne gibi bir eleştiriye tabi olunduysa bugünde isterse Mesih İsa adında olsun aynı formattaki dindarlık tavırları elbette aynı Mesihi eleştirilere yine tabi olacaktır. Burada yanlış olan nedir? Burada yanlış olan Yaratanı doğal yaşamımızın bir parçası olarak edinmemiz sadece inancı Yaratana ve bununla birlikte bir çok esasa, prensibe dıştan yaklaşmış olmamızdır. Daha başka bir tabirle söylemek gerekirse yanlış olan inançları sadece yapmaktır ve Mesihin kurtuluşunda ve Ruh’un rehberliğinde İsa Mesih’in hayatını bir yaşam olarak ve öğretilerini bir yaşam olarak yaşayarak Mesih olmak değildir. Yani Yaratan’da O’nun Ruh’u da, O’nun Mesih’i de esasında hep dışarıda bırakılmıştır. Ve sadece bu “inanç ediniminin” bir anlamda küçük ve cılız bir yansıması olan ve inandığını söyleyenin dıştan görünümüne etki eden bir hareketler bütünü dışardan görülmektedir. Yaratan’ı hakikaten edinmeye ve O’nunla Mesih’inde ve Ruh’unda “form eşitliğine” ulaşmamızı engelleyen durum bu durumdur. Yani inancı edinmeksizin sadece dıştan gördüğümüz kadarıyla "taklit" etme. Biz bu tarz, edinimsiz inanç yaşama durumuna "taklidi iman'da" diyebiliriz.


TAKLİDİ İMAN VE SONUÇLARI


Esasında bu durum yani içimizde Yaratan'ın vasıflarının yer etmesinden kaynaklı olmayan sadece öğrenilmiş bir iman ve inanç algısından neşet eden hareketler bütünü insanda sadece farkında olsa da olmasa da bir ikiyüzlülük, bir hissizlik ve bir gurur durumu oluşturmaktadır. Bu oluşturulan durumlarda doğal olarak hem dindar kişiyi daha sert bir hale getirmekte hem de esas maneviyatını olması gereken yerden uzaklaştırmaktadır. Ve dindar farkında olmadan taklidi imanın o istenilmeyen üç yansımasını çok daha derin bir biçimde varlığından yansıtmaktadır;


1.İkiyüzlülük

Taklidi iman ve inanç uygulamaları içinde kendi dindarlık çerçeveleri içinde yaşayan ve hiç bir zaman Yaratan'ın sureti olma yolunda Yaratan'ı edinmeyi algılayamayan kişiler çoğunlukla yaptıkları ile yani dışarıya yansıttıkları ile gönül itibari ile esas arzu ettikleri arasında hep bir tezat yaşamaktadırlar.

Yani bu durumda bu kişiler için inanç bile esasında "kişinin kendi çıkarı için alma" eylemine dahil edilmiş olmaktadır ve bu tarz kişilerin inançları bir gönülden "sevgi ve ihsan O'lanı" yansıtma olarak kendini gösterememiştir. Bu nedenle hep bir cennet kazanımı ya da günlük ihtiyaçlara karşılık bulmak gibi ya da kısa vadeli başarılar, ruhsal rahatlamalar edinmek gibi kişinin kendi içsel ve çoğunlukla manevi ihtiyaçları peşinde gönülle aklın ya da bedenin bir arada kararlı bir biçimde Yaratanı ve vasıflarını bir türlü edinmediği bir iman yaşanmaktadır. Bu bir manada "taklidi imanın" yani "manadan uzak", "-muş gibi" imanın yaşanması dolayısıyla "ikiyüzlülüktür". Çoğu zaman dindar bunun farkında bile değildir. Bu farkında olmama durumundan ötürü İsa Mesih oldukça yetkin bir biçimde ve sert konuşmaktadır.


2.Hissizlik

Diğer tarafta bu durumdaki kişiler sürekli olarak kendi inançlarının esas ve prensiplerini hep başkalarını da kendi saflarında görebilme sevdası ile başkalarına aktarma durumundadırlar. Ama ne yazık ki, çoğu zaman karşı tarafı hissetme durumunda bile değillerdir. Yani kısacası karşıyı hissetme insan seviyesi olduğuna göre bu seviyede olamamaktadırlar. Çünkü hissettikleri sadece başkalarını kendilerine benzetme arzusunun o saldırganlığı içinde yine "kendileri için almanın" doruklarında kendilerini hissetmeleridir. Karşıdakinin durumunu hissetmeksizin kendi yapamadıklarını dahi sürekli karşıya empoze etme durumu içindedirler. İşte bu "taklidi imanın" bir manada "kendini dindar olarak tarifin ve buna kişinin kendisinin de inanmasının" bir sonucudur.


3.Gurur

Ve elbette bu "ikiyüzlülük" ve arkasından "hissizlik hissi" ile hareket sürekli benliğe yönelik durumundan ötürü kişiyi "gurur" dehlizine taşımış olacaktır. Gurur ise esasında Yaratan'a tamamen zıtlık anlamındadır. Çünkü her şeyden önce Mesih İsa'nın "Sevgi ve İhsan O'lanı" tamamen alta çekme gayesinin dışında bir durumdur. "Ötekine hizmet" prensiplerini de tamamen allak bullak etmektedir. Yukarıdan vermek için almak ilkesi tamamen ayaklar altına alınmıştır. Böylelikle de "Allah'ını bütün yüreğinle sev ve dostunu kendin gibi sev" ilkesi de otomatik olarak ortadan kalkar.


MANEVİ AKIL


Manevi akıl “hocanın uyandırmasında mevcut olan akıldır”. Manevi akıl bir takım bilgilerden hareketle sadece kendi bilgeliğini satan değil, yaşama yaşam katan bir yaklaşımdır. Manevi akıl hakikaten yukarıdan verileni aşağıda uygulanır kılandır. Üstü alta çekebilen ve altı üste yaklaştırabilendir. Elbette böylesi bir hocanın Efendimiz İsa Mesih’te gördüğümüz gibi kutsal yazılar gibi arka planı tamamen dolu olması esası vardır. Günümüz açısından bakarsak elbette belli ve gerekli bir mürekkep yalamışlığı ile daha da öte “genel vahiy” olan kainatı ilgilendiren bütün bilimlere ve “özel vahiy” olan kutsal yazılara ilişkin bilgilere vakıf olabilmesi esastır. Ama bütün bunlar “saran ışığın” yani “kutsal Ruh’un” Yaratan düşüncesini işlev ile etkin kılan o üst manevi akılda yönlendirilmesi esasında sadece ötekine hizmet aşkıyla kullanılması ve yalnız ve yalnız “Yaratan’ı yüceltme ve O’ndan haz alma” prensibinde sunulması esastır.


Oysa burada Mesih İsa’nın tarif ettiği aşırı dindar kişilerin yaklaşımlarında makam ve ünvanların önceliği dikkatleri çekmektedir. Şimdi bunları okur okumaz burada bütün inanç tarihinde bir çok din adamını ve dindarı ya da aklı başında mezhepleri ortadan kaldırmak ve saygısızlık yapmak elbette ki yine kutsal yazılarda Mesih İsa’nın başka öğretileri ile de yine tezat teşkil edecektir. Yani amaç kimseyi konumunda yargılamak değil, kendimize bakıp yüreğimizin esas nelerin peşinde olduğunu tespit etmek esastır.


Elbette kutsal yazılar temelli maneviyat öğretişi sunacak olan talebeler yetiştirecek hocalara ihtiyaç vardır, elbette ki bir araya gelindiğinde ibadetlere öncülük edecek samimi insanlara ihtiyaç vardır. Elbette Yaratan’a yürüyenlerin yürüyüşlerinde kendi olgun, aklı başında önderleriyle birlikte hareket etmeye ihtiyaçları vardır. Ama Efendimiz İsa’nın ifadesinden anlaşıldığı üzere maneviyatta hiçbir şey madde dünyasında olduğu gibi değildir. Maneviyatta her şey esasında sadece “Yaratan’ın sureti olarak sevgi ve ihsan O’lanı” yansıtmak ve “ötekine hizmettir”.


VE İNSANİ AKIL


Oysa insani akıl yani buradaki aşırı dindar önderlerin tavırları özellikle yedi noktada tamamen eleştirilmektedir. Her bir noktada Mesih İsa bu tavırlarından ötürü bu önderlere "vay halinize!" gibi oldukça dikkat çekici bir ünlemle hitap etmektedir. Gerçekten de bu bir manada "özünüzle sözünüz aynı değil" şeklinde çok önemli bir ifadedir. Ve hakikaten de Yaratan'a yürüyen kişinin, Mesih İsa'da kurtuluşu tatmış ve kendi nefsine ölmüş olan kişinin Kutsal Ruh'ta özü ve sözü bir olan kişi olması esastır. Ve dolayısı ile bu eleştirilen noktaları elbette "üst akla tutunan" ve "manevi aklı" izleyen bir kişi hayatından çıkarma durumundadır. Çünkü İsa Mesih kendisini sevme ile buyruklarına harfiyen uyma arasında bir bağlantı kurmakta ve bütün talebelerini kendi düzeyine getirmeyi arzulamaktadır. O zaman bu önderler aracılığı ile topluma yansıyan ve samimi bir Yaratan'a yürüyenin yapmaması gereken bu yedi nokta nedir?


1.Yolu insanlara zorlaştırmak- Tarih boyunca kendilerini dindar ve hatta dini konularda çok üst düzeyde hisseden bir çok kişinin farkında olarak ya da olmayarak takındığı bu tavır gerçekten de Yaratan'ın ışığına oldukça büyük bir engel teşkil etmektedir. Ne yazık ki, bu tavır içindeki kişiler bir manada "kraldan çok kralcı misali" kişileri arayan Ruh'un saran ışığını kendi tekellerine alma gayreti içindedirler ve bu gayretle Yaratan'ın yarattığı insanı ile ilişkisi arasında Yaratan'ın Ruh'unda ve Mesih'inde sağladığı o muhteşem kurtuluşa akla hayale sığmaz engeller oluşturmaktadırlar.


2.Yolun yolcularını şaşırtmak- Mesih'in yolunda "alma arzusunun" "sevgi ve ihsana" dönüştüğünün bilincinde olan yeni yol dostları için zaman zaman inancı edinmemiş ama sadece bir yaşam esası ve prensibi olarak takliden yaşayan önderler büyük bir sürçme taşı olurlar. Çünkü bütün söylediklerinin aksine "kendi çıkarları için alma arzularının belki de sıradan bir insandan daha gelişmiş olarak işlemesi" bu kafa karışıklığının yegane nedenidir.

Zaten bu nedenle Efendimizin bu sözleri bu noktada yerini bulmaktadır; Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız sözleriyle efendimiz bu durumu oldukça net bir biçimde dile getirmektedir.


3.Yolda önemsizi önemli kılmak-Yaratan'dan kopup gelen Ruh için en önemli olan şey Yaratan suretine tam olarak bürünerek Yaratan'ı yüceltmek ve O'ndan sonsuza dek haz almaktır. Bunun için Mesihi düzeyde "dönüşüm ve değişimi" edinimleri esastır. Ve elbette Efendimizin buyruklarında "sevgi ve ihsan O'lanı" yansıtma yolunda "sevgi ve ihsanı yaşama" esas olandır. Fakat ne yazık ki, aşırı dini kaygılar içindeki bir çok önder edinimsizliğin hissizliğinde nasıl yemin edilir. Neyin üzerine yemin edilir, neyin üzerine yemin edilmez gibi konuları insanlara dayatma çabası içindedirler.. Ve çok ilginçtir ki, çoğu zaman bu uygulamalar daha ziyadesiyle çıkar üstüne oturmuş olan uygulamalardır. Burada da mabet üstüne edilen yeminler geçersiz kılınabilme şeklinde bir örnekle örneklendirilmektedir ama diğer tarafta eğer mabet içindeki altın üzerine bir yemin söz konusu ise bu yeminin yerine getirilmesi gerekliliği öğretilmektedir. Oysa efendimiz “yeminleri şu şekilde, bu şekilde yapmak lazım” demek yerine “yemini” tamamen ortadan kaldırıp kişileri “evetiniz, evet, hayırınız, hayır” noktasına getirmektedir. Yani oldukça net. Ve teorinin pratikle kucaklaştığı biçim Efendimizin temel öğretiş prensibidir. Ve insanlar ancak böyle bir netlikte içleri ve dışlarının bütünlüğünde Mesih’te Ruh’un doluluğunu yakalayarak Yaratanla form eşitliğine doğru hareket edebilirler.


4.Yolda önemliyi önemsiz kılmak- Yolun yolcusu Mesih'in kurtarışında Yaratan'a yükselen kişi için artık esas olan kendi iç kaosunu Mesih'teki yeni hayatıyla sürekli ıslah etmesinden başka bir şey değildir. Sevgi ve İhsanı yaşamak, bunu yansıtmak, yani sürekli Yaratan'ın Ruh'undan alarak Mesih'te biçimlenmek. Elbette bunu yaparken kutsal yazılardaki "ondalık" gibi yine kişiyi "kendi alma arzusundan ihsana" getirmeye yönelik ve sırf ıslahı için önem teşkil eden uygulamaları da yapacaktır ama bunlar en önemli şeyler değildir. En önemlisi Mesih'te biçimlenme Yaratan'ı yansıtmadır.


Yani adaletin, merhametin, sadakatin Yaratan yolundaki kişiden ışık ışık aksetmesidir. Ama ne yazık ki, dini bütün olarak kendilerini takdim eden bir çok önder için esas olan temel inanç edinimi prensipleri değil inanç uygulamalarının ayrıntılarıdır. Ve çoğu zaman ayrıntılar içinde boğulan insanlık Yaratan'ı edinmeksizin yeniden "acılar yoluna" döner.


5.Yolda görüntüyü kurtarmak-Bazen ibadetler esnasında bile olmazsa olmazlar vardır. Mesih İsa'nın "Ruh'ta ve gerçekte ibadet" öğretisine rağmen ve daha bir çok net öğretilerine rağmen ne yazık ki, bir çok inanç önderi konumundaki kişiler yüreğin ışığı alıp almaması ve bu ışıkla yüreğin ıslah olup olmamasına bakmaksızın sadece dıştan görüntünün ne denli kutsal ya da dindar gösterip gösteremeyeceği gibi konular üzerinde gayret göstermektedirler. Oysa bu konuda Efendimiz için yapılmaması gereken bir tavır olarak irdelenmektedir. Ve bu durumda devam eden kişiler için yedi kez tekrarlanan "vay halinize" ifadesi esasında bu durumun devamının ne denli vahim olduğuna işaret etmektedir.


6.Yolu kendi çıkarına kullanmak- Buraya kadar sayılan ve yapılmamasının esas olduğu söylenilen tavırların sürekli olarak yapılmasının arka planında elbette "kişinin egosunun" ne denli etkin olduğu oldukça belirgindir. Esasında kişi her şeyde olduğu gibi eğer "alma arzusunu" ihsan için ıslah edemiyorsa o zaman her ne kadar kutsal olmaya çalışırsa çalışsın her şeyi kendi çıkarı için kullanmaya başlayacaktır. Bu dün böyleydi ve bugünde böyle ve yarında böyle olacaktır. Yürek Yaratan'ın ışığı ile ıslaha tabi olmadıkça bütün inançları hep yüzeysel kalacak ve hep kendi alma arzusuna kendi kendini esir edecektir.


7.Yolun esas öncülerini yok saymak- Daha önceki "eksiklikten tamlığa" yol haritalarında olduğu gibi burada da bu kez yapılmaması gerekenler "yol haritasında" altı ana noktada Yaratan ışığını iten tavırlar elbette yedinci noktada kişiyi en kötü dereceye getirmiş olacaktır. Bu nedenle bir çok aşırı dindarlar ne yazık ki, isteyerek ya da istemeyerek sırf böylesi önemli bir konuyu yüreklerinin değişimi için bir edinim olarak kullanamamalarından ötürü ve yüreklerinin Yaratan ışığından mahrum kalmasından ötürü Yaratan'ın doğasına en zıt olan şeyi yapmışlardır. Bu da öldürmedir.


Görüldüğü gibi "inancı edinim" olarak almamanın sonucu yapılmasının büyük yanlış olduğu vurgulanan bu yedi noktanın yapılması, kale alınmaması kişiyi "helak’a" götürmektedir. Bu helak elbette "acılar yoludur".


YARATAN YOLUNDA YAPILMAMASI GEREKENLER


1.Yolu insanlara zorlaştırmak

2.Yolun yolcularını şaşırtmak

3.Yolda önemsizi önemli kılmak

4.Yolda önemliyi önemsiz kılmak

5.Yolda görüntüyü kurtarmak

6.Yolu kendi çıkarına kullanmak

7.Yolun esas öncülerini yok saymak