XII. IŞIK OLMA PRENSİPLERİ (Matta 10:5-16)


İşte, sizi koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum - Mt.10:16


Bu noktaya kadar gelene dek eğer adım adım Efendimizin sözlerini hayatımıza Ruh'un yardımı ile geçirebilmiş olsaydık her halde ışık olma prensipleri de bizim artık doğal karakterimiz olmuş olurdu. Yani esasında Matta'da Efendimizin buyrukları ve yaşamı yakından izlenilip edinilse bir çok zincirleme giden öğretişlerin birbirini çekerek kişinin yaşamına gireceği gerçeğiyle karşılaşacağımız kesindir. Bir öğrenen kişinin Ruh'un yüreğindeki işleyişi ile Mesih'i yüreğine alacağı ve bu aşamada da Mesih'e talebe olma çağrısını yürekten işitip tabi olacağı esastır. Talebeliğin kemale erdiği noktalarda ise bu kez de ışığı yansıtma için belli koşullarda bir davranış düzeyi ile aynı kurtarıcısı ve Efendisi Mesih İsa'nın yaptığı gibi manayı öğreteceği, müjdeyi ilan edeceği ve etrafına iyileşme getireceği esastır. Bunu yaparken de eğer hakiki bir Mesih talebesiyse belli bir şekilde bu ışığı yansıtacağı da esastır. Zaten ışığın nasıl bir biçimde yansıtılacağı da talebenin ne kadar Mesihi bir talebe olduğunu en güzel işaretidir. Efendimizi göre böyle bir talebe ışığı yansıtırken dünyanın bütün maddi değerlerinden uzak bir yaklaşım sergileyecektir. Yaratanı arayana gidecek yani İsra-el olana, dönüşüm ve değişim ilanı ile gidecek, iyileştirmeyi beraberinde taşıyacak, yanına herhangi bir maddi değer taşıyan şey almayarak gidecektir, kendisini kabul edenlerin yanında kalacak, bir çoklarının saygı gösterdiği kişilerin evlerinde kalacak ve böyle bir kabule esenlikle karşılık verecektir. Hakiki Mesih talebesinin Yaratan'ın Ruh'u ve Mesih'inde edindiği ışığı "karşılıksız alıp karşılıksız verme" gibi bir sorumluluğu vardır. İşte bütün bunlar talebenin hamlıktan kemale erdiği dönemlerde Mesih'in onayında gönderilişleri sırasında Mesih İsa'nın yaptığı ve öğrettiği şekilde gitmesinin esas unsurlarıdır. Ve aynı zamanda ne zaman ve nasıl gideceğine ilaveten Efendimiz ne şekilde bir hayatı yansıtarak gitmesi gerektiğine dair öğretişlerde bulunduğunu da görüyoruz. Bu gidiş Mesihi bir talebeye yaraşır bir ışığı doğal, mantık üstü bir imanla yani edinme imanıyla taşımayla olan bir gidiştir.


Bu gidişte tamamen arkadan yüze dönüş olduğu için yani Yaratan'ı arkasından değil yüzünden görüş söz konusu olduğundan tam bir aydınlatma ve dolayısı ile Müjde'yi hakkını vererek ilan vardır.


TALEBENİN ÜSTADI GİBİ OLMASI


Bu hakkını vererek Müjde'yi ilanın en temelinde karşımıza Efendimizin şu sözleri çıkmaktadır, talebe kendisine öğreten üstadından, köle efendisinden üstün değildir. Talebenin üstadı gibi, kölenin de efendisi gibi olması yeterlidir-Mt.10:24 Aslında yazılar içinde "benden de daha üst şeyler yapacaksınız" şeklindeki ifade ile bizleri daha da ötelere, daha da üst akla çekmeye çalışan Mesih İsa esasında buradaki söylemi ile de talebelerinden ne beklediğini çok net dile getirmiştir. Yani "Işığı yansıtma" düzeyine gelen talebeler için "ışık olma prensibi" üst akla tam olarak tutunma prensibidir. Bu üst akla tutunma prensibinde esasında Yaratan'ı arkadan gören bir yaklaşımdan Yaratan'ı yüzü ile gören yani "O'nu kendi hayatında edinen" bir koşula gelmeleri önemlidir. Burada Mesih İsa'nın kendi hakiki talebelerine yaptığı da esasında budur. Yani artık ham olan talebeler, pişmiş ve yanma kıvamına gelmiştir. Yani hem aldıkları alevi yansıtacaklar, hem de ışık olacaklardır. Bu durumda "yansıma" başladığında ışık olmanın temel prensibi her şeyden önce "talebenin üstadı gibi olması" durumudur.


Bu vazgeçilmez ışık olma temelidir. Yani Mesih İsa'nın Mesih talebesinden yansıması, üstadın giyinilmesi, üst aklın bizim kabımızdan yansıması. Bu olmazsa olmaz durum eksik kaldığında talebelik sürecine belki de girilmemiş bile demek doğru olabilecektir. Çünkü o doluluk, o bürünme gerçekleştiğinde kişi "yeni yaşamı yansıtır" bir düzeyde olmaktadır. Hatta Mesih'le bütünlüğünde hakiki talebe Ruh'un ışımasında daha sonra daha da üste çekileceklerdir. Mesih Yaratan'ın, Öz olanın yani "ışıklar Babasının" sağındadır. Yani olması gereken o bütün pozitifin yansıdığı taraftadır ve kendisine bürünenleri de çıkardığı kat, ruhsal sonsuzluk düzeyi sağdır. O zaman bu düzeyde yapılması gereken Mesih'te biçimlenmektir.


Yaratan'la form eşitliği için Mesih'te form eşitliği, yani görüneni edinmektir. Bu temel prensip üzerine Efendimizin ışık olma prensibini üç kademe ile belirgin kılmaktadır. Bu esas temel üzerine inşaası gereken üç prensip aslında ifade de oldukça basit ama pratikte oldukça derin bir temel ve arka plan isteyen prensiptir.


KURTLAR ARASINDA KOYUN


İlk prensipte buyruk talebenin samimi bir "koyun" olmasıdır. Yani talebe olma sonrası ışığı yansıtma aşamasında ışık olma prensibinde kişinin hakikaten Yaratan'ın suretinde Mesih'e çekilmiş, benzeyişine bürünmüş bir koyun olma durumu esas olmalıdır. Bu terim genelde sevilen bir terim değildir. Özellikle politik manada halkın koyun olması esasında kişileri körelten, geri bırakan bir kavramdır. Çünkü körü körüne bir itaat ve yönetime bağlılığı bize hatırlatır ki, özellikle ezilen halklar için oldukça negatif bir anlam söz konusudur. Oysa buradaki durumu maddi ve dünya gerçekleri açısından almamak esastır. Burada ifade edilmek istenilen tamamen manevi bir durumdur. Yani "kendi çıkarı için alma arzusu ile dolu yüreğini, başkalarına ihsan etme arzusu ile dönüştürüp değiştiren" bir kişi artık tamamen "haktan yana" yani Yaratan suretine doğru meyletmiş kişidir. Bu durumda doğal olarak kişi Yaratan'la arasında Mesihi bağını oluşturmuş kişidir. Bu bağ bu kişiyi "çobana bağlı koyun" kılmaktadır. Yani sistem içinde olması gereken yerde olan. Sağa sola gitmesi, kaybolması mümkün olmayan. Doğal olarak çoban yönlendirişinde ise koyun kurtlara yem olacak değildir. Yani tutunduğu üst akılda "benin karanlık dehlizlerine, egonun vahşi yırtıcılığına" teslim olacak değildir. Dikkat edilirse burada aslında içte arzularımız koyun vaziyetine gelince diğer arzularımız yani henüz dönüşüm ve değişime uğramamış arzularımız arasında koyun olarak hizmet vermek durumuna olacaklardır. Dışta ise diğer insan kardeşlerimiz arasında onların manevi kurtlukları yani muhtemelen -hayvan düzeyi- dediğimiz ve hepimizin başına dert olan o düzey arasına bu düzeye esas edinilmesi gereken düzeyi yansıtma hizmeti için gitme durumundayız. Şimdi buradaki bu durum yani koyunların kurtlar arasına gönderilmesi durumu esasında zorlu bir çekişmeyi de beraberinde getirmektedir.


Hiç unutulmaması gereken durum ne dönüşüm ve değişime uğramış arzu, ne de dönüşüm değişime uğramış kişi bir başka dönüşüm değişime uğramamış arzuyu ya da kişiyi silah zoruyla, zorlamayla ya da kendi gücüyle dönüşüm ve değişime uğratacak değildir. Çünkü burada "kurt" kişinin benliğinin henüz "tamamen kendisi için işlediği kişidir". Yani parçalayıcıdır ve tehlikelidir. Çünkü "ben" "ben" uğruna aslında her tür taktiklere haizdir. Burada "dönüşüm ve değişime" uğramış "Mesih'i giyinmiş, kurtarışı gönenmiş, günahlarından aflığı almış" "ölmüş ve dirilmiş" arzu ya da kişi artık esasında tamamen "yeni bir kişidir", "yeni doğuş almış kişidir". Ve dolayısı ile "bu dünyanın kurallarına göre yaşamadığı için" kainatın Efendisinin sistemine tabidir ve dolayısı ile bu sistem içinde "koyun" yani belli bir düzeni, yönetimi sistemi kabul etmiştir. Bu kişi yönetimi kendi elinde tutmadığı için esasında silahı "silahsız" olmaktır. Evet, topluma, farklı inanışlar arasına, farklı düşünceler arasına gidildiğinde "ışık olma prensibi" silahsız olmadır da diyebiliriz. Bu şu demektir. O muhteşem sistemin, yaratılışın farkında yaratılmış her şeyde sistemi, yaratılışı görebilecek durumda olmaktır. Bu durumda esenlik vardır, bu durumda herkese bir şeyler satmak değil, görülen sistem içinde her şeyden ve herkesten bir şeyler alırken aynı zamanda bir şeyler verebilme de vardır. Bu harikadır. Bu Mesih İsa'nın "kendisini boşaltıp" dünyaya gelmiş olduğu görüşünde olduğu gibi "kişinin kendisini boşaltmayı" bilebilmesidir. Doluysanız gelişemezsiniz, doluysanız "yeni hayatı gönenemezsiniz", doluysanız "kurtuluşu, kurtarılışı" edinemezsiniz.


YILAN GİBİ ZEKİ


İkinci prensip ise Efendimizin sözleriyle bize ulaştığı kadarıyla "yılan gibi zeki olabilmektir". Bu hakikaten önemli bir durumdur. Zeki olmak ve yılan gibi zeki olmak. Yılan zeki midir? Bu tartışılır ama burada söylenmek istenilen çok daha mecaz bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın içinde esasında Yaratılış bölümü vardır. O bölümde Adem ve Havva yani benim eril ve dişil yanımın, yani düşünce ve uygulamamın veyahut sağ ve solumun arasına "kendim için" kavramı "benim için" kavramı yani "egom" girmektedir. "günah" orada peydahlanmaktadır. Ve orada anlatılan öyküde bu "ego", bu kışkırtıcı "yılandır".


Kışkırtma, kandırma, kıvrak bir zeka ister ve hep önümdedir aslında. Çünkü biz "egoyu" öldürelim, haça çakalım derken esasında kişinin "öz benliksiz yaşaması mümkün değildir". Burada bununla söylenilmek istenilen "benliğin" "ben çıkarına almasının öldürülmesi" ve "sevgi ve ihsana transfer olmasıdır". O zaman buradaki "yılan gibi zeki" olma kavramında yani "kişi kendi çıkarı için kendi beni içinde nasıl durmadan zekasını kullanıp hep alma arzusunu tatmin de yollar arıyor ve bu tatmine, hazza ulaşmaya gayret ediyorsa" burada da yani "koyunlar gibi olan" Mesih'te kurtuluşunu gönenmiş Yaratan yolunda, düşmüş konumundan suret olma yoluna yol alan kişinin de şimdi Yaratan'ın ışığını, hazzını alma ve Mesih'te gönende kurtuluşunu Ruh'ta tasdik ettirerek haz alma konusunda sürekli yollar bulmak durumunda olmalıdır. Yani "zeki olmalıdır". Bakın burada da koyun olma esasında almadır. Zeki olma tefekkürle düşünmedir. Yani içinde bulunulan durumu yaşama sindirmektir. Bu zeki olma prensibinde "evetin evet, hayırın hayır" olması esası vardır. Aslında doğru zamanda doğru şeyi yapmak, doğruyu söylemek esası vardır. Yani bir çocuk bile "nasihata" aldırış etmemektedir. Esas olarak algıladığı anne ve babasının ve ailesinin tavırlarıdır. Bu en önemli ışık olma prensibidir. Mevlana'nın ifadesi gibi "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol". Günümüzde insanlar artık maddi manada her tür tatmini almış durumdadırlar. İnanç açısından da ne yazık ki, hep insanları maddi yani görsel ya da kendi çıkarları doğrultusunda bir takdimle bir manada "avlamak" düşüncesi vardır. Oysa "efendimizin insan avcılığı ile neyi kast ettiğini anlamak" bütün kutsal yazıların bütününü görebilmekle ortaya çıkmaktadır. Burada insanı "bencil taktik ve planlarla bir doğruya getirmek değil", üstünüze edindiğiniz Yaratan sureti ışıması ile insanların ışığa getirilmesi, insanların bu ışık tarafından avlanması ve kendi yaşamları için iyi bir değere avlanmış olmaları esastır. Günümüzde biraz parası olan bir kişinin kendisine aradığı hep çok daha iyi bir ambiyansı, görünümü, atmosferi olan bir yeme içme mekanıdır. Aynı şekilde hakiki bir biçimde Yaratan'ın ışığı ile kabını doldurmaya başlamış bir kişi içinde aslında başka bir durum söz konusu değildir. Yani hazın doruklarında Mesih'le bütünleşen, "benden kurtulma yolunda" yani "günahtan arı" bir yaşam için hep daha üst daha iyisi aranmakta ve sevgi ve ihsanın kaynağı sağdan gelen ışık daha da çok alınsın diye Ruh'un meyvelerinde daha da ileriye gidilmek istenmektedir.


GÜVERCİN GİBİ SAF


Yukarda dediğimiz gibi Yaratan'ın o muhteşem kurtarışında Mesih'inin giyinilmesi Ruh'unun aydınlığında bir yaşam sürülmesi manevi manada bize "koyun" dediğimiz sistemde yerini bilme ve aynı zamanda çobanının itaatinde bir durum yaratmış olacaktır. O zaman bu durumda ışığın kaba alınması irdelemeyi yani zeki olmayı getirecektir ve sonuç olarak da dışarıya bir saflık verecektir. Bu da ışık olma prensibinin üçüncü ayağını bize getirmektedir. Buradaki güvercin saflığı aslında bir çok açıdan değerlendirilebilecek bir kavramdır. Her şeyden önce güvercin "kutsal Ruh" için bir simge olarak kullanılmıştır, bunun yanında güvercin temizliği sembolize etmektedir ve dolayısı ile güvercinde barış ifade edilmektedir. Kısacası güvercin adeta dışarıya çıkan, bizden yansıyan sonuç gibidir. Ama daha iyi bir irdeleme ile burada esas söylenilmek istenilen "doğru yani Yaratan'la aynı paralellikte olma" ifadesidir. Kutsal Ruh, Yaratan düşüncesinin uygulayıcısıdır. Yani düşünce Ruh'la uygulanır. Düşüncenin enginliği, Ruh'ta sınırlı bir oluşumla dile gelmektedir. O zaman burada "güvercin gibi saf" bir biçimde gitmede Yaratan'la eşit formda, Yaratan'ı edinerek gitme söz konusudur. Yani "sevgi ve ihsan olarak", bunu kendi içimde edinimlerimde yaşayarak. Eğer konuya sadece içsel bakıyorsak o zaman "koyun" gibi sistemdeki yerini almış bir arzumun, "zeki" bir biçimde yani bu konumunda kalabilmenin ve bundan haz alabilmenin bütün yollarını araştırmada zeki bir biçimde "saflıkla" yani Yaratan'a paralel bir hayatla daha doğrusu İsa Mesih olarak, "benine, günahlarına, ölüp Mesih İsa'yı edinme ile dirilerek" sistem içindeki yerini ve idarecisini fark eden ve O'na paralel bir yaşamı sergileyen olarak" kişi hayatına devam etmelidir." Böyle bir kişi İsa Mesih'in Natanyele söylediği sözü yansıtan kişidir; "İşte, içinde hile olmayan gerçek İsraelli" (Yuh.1:47).


Dünyaya gitmek esasında hepimizin günlük olarak yaptığı bir şeydir. Yani herkes içindeki sarnıcının doluluğu oranında kuyusundan su çekmekte ve bu su ile de dünyaya yürümektedir. Ama önemli olan sarnıcında neyin olduğudur. O sarnıçta aydınlık mı vardır. Yoksa karanlıklar mı?


Adem düzeyinden hareketle İsa Mesih'te günahlılığından yani "beninde kendi çıkarı için alma arzusuyla dolu olarak yaşadığı" o düzeyden kurtularak Mesih düzeyine gelen kişi dünyaya ancak Yaratan suretini yansıtacaktır. O da Mesih'tir. Ruh'un ışığının en şeffaf yansımasıdır.


O zaman kurtlar arasında koyunlar, kurtlara yem değil, kurtları koyuna dönüştürme yolunda büyük hizmetler edeceklerdir. Bunun sırrı yani bu dönüştürmenin sırrı "ışık olma prensiplerinde gizlidir". Bu prensiplerin sırrı ise Efendimizin buyruğudur; koyun ol, yılan gibi zeki ol ve güvercin gibi saf ol prensipleridir.