Ardımdan gel..neden korkuyorsunuz?Kurban değil, merhamet isterim..
Talebe olmak mana yolunun temel prensibidir. O zaman talebe olmak yani mana yolunda Yaratan suretine doğru dönüşüm ve değişim esasları ile ilerlemek neleri içermektedir? Aslında Müjde yazarları Mesih İsa'nın bu konu üzerindeki örneklemelerle yaptığı açıklamaları net bir biçimde vermektedirler.Aynı zamanda Mesih İsa'nın yaşamından verdikleri kesitlerle de bunu açıkça ifade edebilmektedirler.
Mana yolunda yürüyüşün temelinde var olan talebelik esasında öğrencilik dediğimiz bir hazırlık evresinin arkasından gelmektedir. Yani "kişinin kalp gözünün açılması süreci" esasında öğrencilik sürecidir. Yani "yukarıdan verilme" "aşağıyı uyandırmaktadır". Bu şu demektir. Yani saran ışığın yürekteki işlevi Yaratan'ın lütfu olarak Mesih'i düzey için yüreğin hazırlanması dönemidir. Mesela Mesih İsa'nın ilk öğrencilerine baktığımızda "ardım sıra gelin" ifadesi ile bu öğrencilerin hemen harekete geçebilmeleri muhtemelen bu öğrencilerin daha önce Mesih İsa'nın Celile bölgesinde yaptığı hizmete katılmış olduklarını göstermektedir. Yani bu kişiler bir yolla Mesih İsa'nın Müjdesi olan "tövbe" ve "göklerin hükümranlığının yakın olduğu" çağrı ve duyurusun işitmiş olmalıdırlar. Bu işitme dönemi Ruh'un yüreği hazırlama dönemidir ve bu dönemde kişiler artık Adem düzeyi dediğimiz "benliklerinin farkındalığına ulaşırlar" diğer bir deyişle "günahlarını ve günahlılıklarını fark ederler" ve sonra Nuh düzeyine yani "gemilerini inşa" dönemine gelirler. Bu aşamalar İbrahim düzeyi ile harekete geçmektedir. İşte bu düzeyde artık öğrenci talep etmeye hazır hale gelmektedir. Parçadan bütüne doğru yürümeye kararlıdır. Bu kararlılıkta onu çeken söz, Yakup'u İsra-el'e yani "Yaratan'a yürüyen" haline getiren söz "ardımdan gel" sözüdür. Efendimizin o ölüş ve diriliş sonrası yükselişi ile Yaratan suretine dönüştüren cümlesi "ardımdan gel cümlesidir". Bu cümle kişiyi öğrenme durumundan, kararlı bir "niyete" getirir. Bu niyet "saran ışığın hazırladığı" "lütufla kurtuluşu" gönendiren niyettir. Yani "talebe olma" anıdır. Ve bu an kişinin Musa düzeyinde Mesih'in çağrısına doğru yükselişidir. Sina dağına yani "yalnız kendi çıkarı için alma olan günahlılığının, bencilliğinin üstüne çıkışıdır". Bu çıkış sonuçta ışığın yüreğe konuşmasını yani Mesih'in yüreğe girip işlemesini getirir. İşte bu "Yaratan sureti" düzeyidir. İşte "talebe olmak" bir kişinin bütün her bir "alma arzusunu" bu şekilde İsa Mesih'in Müjdesinde yoğurmasıdır. Dönüşüm ve değişime tabi tutmasıdır. Hakiki ve samimi bir dönüşle yani tövbe ile göklerin hükümranlığını edinmesidir. Üst dünyaları, bütün gerçek anlamları alta, kişinin kendi gemisine, kişinin kendi dünyasına getirmesidir. Bu Mesih'te biçimlenmedir. Mesih'i giyinmedir. Mesih'le ölüp dirilme, "benliğin" haç üzerinde kalması demektir. Kurtuluş demektir.
TALİP OLMA
Bütün bunların olması demek talebin olması demektir. Kurtuluş müjdesinin saran ışığın işlevi ile öğrenilmesi niyeti harekete geçirecektir ve vakit tamam olduğunda Mesih'in sesi duyulacaktır: "Ardımdan gel". Matta 4:12-24'de baktığımızda oradaki ifadelerle Simun Petrus'un, Andreas'ın, Yakup ve Yuhanna'nın bu şekilde bir çağrıya hazır bir yürekle, istekle, Yaratan'ı edinme, O'nda form eşitliğine dönüşme yani Mesih'te biçimlenme niyeti ile Mesih'le Yaratan'a doğru yürümeye başladıklarını görüyoruz. Ve özellikle kendi durumlarının farkındalığında.
Peki, yukardan verilmese bu farkındalığı nasıl edineceklerdi. Ben doğru kişileri değil günahkarları çağırmaya geldim-Mt.9:13 ifadesine bakarsak o zaman "Ardımdan gel" davetine tabi olan kişinin diğer taraftan "eksikliğinin farkında olan bir kişi olması ve tamlığa talep etmesi esasının da" söz konusu olduğu açıkça görülebilmektedir. Şimdi bu noktada dikkat edelim. Matta bir anlamda Mesih'in bu öğretilerini bilmelidir ki, bu öğretiler doğrultusunda tamlığa niyet ederek Mesih'le yürümeye gönül koymalıdır. Çünkü her şeyden önce kendi halkı tarafından siyasi manada kabul edilemez bir durumda olan bir kişidir, dini manada kabul edilemez bir kişidir ve dolayısı ile sosyal açıdan da kabul edilemez bir kişidir; çünkü o dönemde bölgenin hakimi olan Roma adına Yahudi halktan kendi halkından vergi toplayıp durmaktadır. Bu onun eksikliğidir. Kalkıp Efendimizle Yaratan'a yürümesi yani İsra-el olması bu eksikliğinin farkında olması ve aynı zamanda Efendimizin öğretileri konusunda da bir miktar bilgilenmesiyle alakalıdır. Ve saran ışığın yani kutsal Ruh'un yüreği açmasıyla da doğal olarak niyet oluşur ve bu niyetle birlikte talep etme gündeme gelir. Tabi burada şu gerçek ortadadır. "Ardımdan gel" çağrısı Yaratan'ın Ruh'unda ve Mesih'inde her bir ruhuna yani insanına sunduğu bir çağrıdır. Bu çağrı hep vardır ama duyulması için "kalp noktasının" açılması gerekmektedir. Bakın bu açılış işte "saran ışığın" kişinin "vaktinin tamam olduğu bir an" gereği olmaktadır. Bu elbette "her dil ve her diz" için geçerli olduğuna göre "herkes için - benliğini ve bencilliğini - fark etme" anında ortaya çıkacak bir durumdur. Kısacası talep varsa elbette "davet işleyecektir". Ve böyle bir davete icabette öncelikle zorlu bir yolculukta "kaosta ıslahı yaşayan Mesih'le olmak demektir".
TALEP VE KAOS
Mesih'le yürümek "ıslahla yürümektir". Buradaki "ıslah" öğretisi bütün din ve inanışlardan fark göstermektedir. Çünkü İsa Mesih'in hayatı, öğretiş ve örneklemelerinde hep "kaos içinde ıslaha erme" vardır. Oysa diğer inanış ve öğretilerde genel olarak hep "kaostan kaçış ve ıslaha ayrılış öğretisi ve uygulaması hakimdir. Mesela manastırlara baktığımızda, ruhban sınıfı gibi uygulamalara baktığımızda ve ruhban sınıfı olmadığını iddia eden inanış ve dinlerde bile bir ayrılma, kaçış, ayrılmışlık, kaosu reddetme, inkâr, kaostan kaçış söz konusudur. Oysa talep üst akla tutunmayla birlikte alışılmışın üstüne çıkmadır. Ve dolayısı ile bu doğaya aykırılık bir etki tepki prensibi oluşturacaktır. Demek ki, talep eğer hakikate talepse kişinin kendi hakikati hakikat olduğuna göre bunu keşfetmesi doğal olarak hep hakikati kendi dışında arayanlarla kendi arasında bir tepki oluşturacaktır.
Bu nedenle Matta'nın burada Mesih İsa'ya ilişkin anlattığı anlatımda talebeler talep etmeleri ile kendilerini doğrudan bir fırtınanın içinde bulmaktadırlar.
Yalnız bu anlatımda dikkat çeken Efendimizin fırtınaya rağmen uyumasıdır. Bu esasında bir öğretinin aktarımı için biçimlendirilmiş bir anlatımdır. O zaman burada "kaos içindeki ıslah" görüntüsü Mesih İsa'nın uyuması ile ifade bulmaktadır. Ve Mesih İsa ile birlikte o sandala binenler. Yani oluşturdukları bu yeni kaplarında Mesih İsa ile birlikte oturmaya karar veren, bunu talep eden, buna niyet edenler ise görüldüğü gibi kendilerini bu taleplerinin sonucunda bir "kaos" içinde bulmuşlardır.
O zaman buraya kadar şöyle bir toparlarsak "talebe olmak" önce öğrenme aşamasından sonra "saran ışık kutsal Ruh'un kalpte bir nokta oluşturması" sonucu "ardımdan gel" çağrısını fark etmeyle başlayan sonsuzluk sürecidir. Bu "dönüşüm ve değişimin" sürekli olarak işlediğini gösteren bir ifadedir. "Talebe olmanın" birincil prensibi "üst akla tutunmak" yani Mesih İsa'nın ardından gitmektir. Ardından gitmek demek buradaki anlamıyla "Mesih İsa'nın edinimlerini edinmek" demektir. Bu da "Yaratan'a doğru Ruh'unda yürüyüşte Mesih'te biçimlenme" demektir. Daha açık bir tabirle Mesih İsa'yı hissetmek, hissettiklerini hissetmek, düşünce, tavır ve davranışlarını gönenmek, ölüm ve dirilişinde bütünleşmek demektir.
Yalnız bu durum her ne kadar bizim Mesih düzeyinde ıslaha gelmemiz demekse de, aynı zamanda "nefsi inkar haçı yüklenmek" anlamına da gelmesi hasebiyle insan doğasına aykırıdır. Ve bu ıslah döngüsü yeni bir kaosu beraberinde getirecektir.
KORKUSUZLUK
O zaman bu kaosta "talebe olmak demek" korkusuzluğu öğrenmektir. Bu korkusuzluk mana yolu korkusuzluğudur. Doğanın içinde "çoğal" ve "hükmet" emri doğrultusunda "sevgi ve ihsan O'lanı" edinme yolunda biri olarak "Yaratan'ın doğasına uyumla doğa içinde doğaya hükmedileceğini algılamaktan kaynaklanan bir korkusuzluktur. Bu Yaratan'da korkusuzluktur. Ve bu korkusuzluk doğanın kaosunun ıslaha dönüşmesinde en etken unsur olduğu gibi aynı zamanda çevrede bize oldukça kötülükle dolu olan hayvan düzeyindeki insanlarında ıslahını yol açabilecek şekilde bir esenlik kapısını açabilecektir (8:28-34). Ve etrafımızdaki cansız düzeyde olan arzulara sahip kişilerinde insan düzeyine doğru hareketlerine yol açabilecek bir ışımayı da beraberinde getirecektir (9:1-8). Cansız arzulara sahip kişiyi harekete geçirmek başka insanların korkularını depreştirecektir. Kısacası Yaratanı edinmeden kaynaklı manevi korkusuzluk yani Yaratan'ın doğasına uyumla doğa içinde doğaya hükmedileceğini algılayan Mesih'te kurtuluşunu gönenen kişiler kendi korkusuzluklarının getirisi başkalarını korkuya taşıyacaklardır. Ama buradaki korku Yaratan'ın yüceliğinin farkındalığındaki o muhteşemlikten, o azametten hissedilen korkudur. Dolayısı bu dahi o kişiler için bir dağıtım olmuş olacaktır yani belki de "saran ışığın yürekte işlemesine vesile olacaktır. O zaman Yaratan'ın Ruh'unda ve Mesih'inde "Sevgi ve İhsan O'lanı" yansıtma talebinde kişi Mesih'i kurtarıcısı Efendisi olarak kabul edip "dönüşüm" ve "değişimin" talebinde ıslaha ve dolayısı ile yeni bir kaosa gelecek ve kaosundaki manevi korkusuzluğu ile de ıslah olmamış başka arzularına ıslahı çekecektir. Bu döngü doğal olarak bizim cansız, bitki, hayvan seviyesindeki arzularımızla birlikte çevremizdekilerin de farklı seviyelerde gezinen arzularını insan seviyesine yani manevi manada bu kelimeyi algıladığımıza göre Yaratan'ın suretine doğru "dönüşüm" ve "değişime" uğrayacak doğal olarak bizi Mesihi düzeye taşıyacaktır. Bu Yaratan'ın Ruh'un aydınlığının lütfü ve Mesih'inin "Sevgi ve İhsan O'lanı" en üst düzeyde bize taşımasının lütfü ile gerçekleşen bir talebelik hayatı sonucudur.
TAMLIĞI İSTEMEK
Matta, kendi anlatımına göre burada Mesih talebesine bir örnek olarak kendisini örnek olarak göstermeyi uygun görmüştür. Burada Yaratan'a doğru yürüyüşüne yani hakiki İsra-el olmaya, Mesih talebesi olmaya nasıl başladığını ve talebe olmanın ne anlama geldiğini bizlere bir kaç cümle ve küçük bir anlatımla ifade etmek istemektedir.
Daha önceki dört talebenin tecrübesinde anlatıldığı gibi anlatımın akışında bu yere gelindiğinde Matta'nın da aynı cümleyi işittiği görüyoruz. Bu cümle "ardımdan gel" cümlesidir. Daha doğrusu Mesih İsa'nın dört talebesi gibi Matta'da bu çağrıyı duymaya hazır bir düzeye gelmiştir. Yani demek ki, saran ışık yüreği hazırlamıştır. Bu hazırlık aşamasında muhtemelen Matta "eksikliğinin farkındalığına varmış ve hep kendi rızası için alma gibi cansız, bitkisel ve hayvansal diyebileceğimiz bir doğaya sahip olduğunu algılamıştır. Ulaşması gereken ise Yaratan sureti düzeyidir. Tamlığı taleptir. Bir başka deyişle; Mesih'le eksikliğin tamamlandığı tamlık düzeyine ulaşmayı talep etmesi gerekmektedir.
İşte talebelik tamlığın talebi olan bu noktadır. Bu noktada başlayıp devam etmektedir yani "kalp noktasının" açılmasının hemen ardından "İbrahim" gibi Matta harekete geçmektedir. Yani yerinden kalkmıştır. Parçadan bütüne yürümüştür. Mesih'e doğru hareket etmiştir. Esasında bu kalkış ve hareket hali önemli bir düzeydir. Ona eksiklik olan "vergi mültezimi" görevini terk etmiştir. Çünkü hareket bir yerden bir yeredir. Eğer hareket bir yerden bir yere değil de bir ayak sürekli olarak aynı döngü içinde ise ve belli bir gelişim göstermiyorsa bu zaten hareket değildir. Bu durağanlıktır. O zaman burada Matta'nın kendisine ilişkin ifadelerinden anladığımız kadarıyla "talebelik" bir seviyenin, bir düzeyin terkidir. Herkese ve her şeye rağmen kişinin kendi gemisini inşasıdır. Kendi yepyeni dünyasında artı ve eksi ile yer alarak "kaostan ıslaha, ıslahtan kaosa, kaostan ıslaha" devam etmektir. Ayrıca Matta "ayağa kalkıp, Mesih'e doğru yürümüş ve arkasına bakmamıştır yani eski dünyasını orada bırakmıştır. Bu yeni doğuştur. Mesih'in çağrısı sonrası varılan nokta sonsuzluk içinde şimdi olunan noktadır. Ve bu terk ediş talebenin isteminin sonucudur. Ve sonra bu yeni gemi, yeni dünya, yeni kaostan ıslaha varmış dünya başkalarına da bu önemli mertebeyi yansıtmaktır. Gaye kişilere gidip gelinen noktayı pazarlamak değil, kişinin kendi ıslahında başkalarının da kendilerini görebilme fırsatı olduğunu algılayabilmektir. Çünkü bu dahi bizi esas anlamda Yaratan'a taşıyacak olandır.
O zaman Matta'nın Mesih İsa'nın ifadelerinde kendi bakış açısıyla bulduğu talebe olma özelliğinde her şeyden evvel bir yerinden kalkma ve Mesih'e yani bir üst akla tutunma gerçeği vardır. Ayrıca eksikliğin farkındalığın da bizi eksiklikte tutan şeyleri bizi aşağıya çeken ve yukarı üst değerleri bir türlü kavrayıp uygulamamızı engelleyen şeyleri hayatımızdan çıkarmaktır ve bir de bizler gibi başkalarının da bu derin mana sözlerinden mahrum kalmamasına dikkat etmektir.
Zaten bu nedenle Efendimiz sağlamların değil, hastaların doktora ihtiyacı olduğunu ve doğrular için değil günahkarlar için geldiğini ifade etmektedir. Bu harika bir amaçtır. Efendimiz, kurtarıcımız için önemli olan esas eğri olanların doğrultulabilmesidir. Çünkü doğruluk daha önce de dediğimiz gibi Yaratan'ı edinme, O'nunla eşit formda olmadır. Yani Yaratan'ın "sevgi ve ihsan O'lanın" varlığını kendi sınırlarımız içinde edinebilmemizdir.
Bunun içinde doğru olan bir ölçüt olmalıdır. Yaratan'ın Ruh'unun ışığında Mesihi işte bu nedenle kurtarıcımızdır. Çünkü doğruluk ölçütümüz odur. O zaman o ölçüye uyumlu olanların değil hala "kendi rızaları için alma arzusunda olanların" hekime ihtiyacı vardır. O ölçüye uyum içinde olanlar "başkalarının rızası için Yaratan'ın ışığını çekenlerdir". Onlara bir manevi hekim gerekmez. Çünkü onlar zaten "hak O'lanla" dolu doludurlar. Mesih'te bu doluluğu edinmişlerdir.
O zaman talebenin hedefi de tutundukları üst aklın hedefidir. Yani "kendi rızaları için alma arzusunda olanların" bu durumlarını "kendi rızaları için değil de başkalarının rızaları için alan olma yolunda bizlerde görebilmelerini sağlamaktır. Bu bizim onlara zorla gösterebileceğimiz ve bizim gurur edinebileceğimiz bir durum değildir. Esas Mesih talebesine düşen Yaratan'ın ışığında ve Mesih'inde kendisini ıslah yolunda sürekli dönüşüm ve değişim döngüsünde tutması ve bu döngüyü de başkalarının da kendi ıslahları için istifade edebilecekleri bir ayna konumunda yapabilmesidir.
KURBAN DEĞİL MERHAMET
Mesih talebeliğinin can damarı Efendimiz İsa'nın şu sözlerinde vurgulanmaktadır; Gidin de, Ben kurban değil, merhamet isterim sözünün anlamını öğrenin-Mt.9:13 Bu sözlerle vurgulanmak istenilen Sevgi ve İhsan O'lan Yaratan'ın niteliklerini edinme, O'nunla Mesih'inde form eşitliğinde olma yerine boş dindarlığın Yaratan'ın gayesi olmadığı gerçeğidir. İnsan kendi cansız, bitkisel ve hayvani düzeylerine göre yaşamı yorumlayarak kendisine bir takım yollar oluşturmuştur. Daha önce çalıştığımız gibi bu yollar hep yaratılış gayesini "ben" üzerinde sorgulayan yollardır. Yani esas olan "benin hazlarıdır, benin alma arzusudur". Dolayısı ile bu bir takım dini kavramlar, ibadet biçimleri, gelenekler ve göreneklerle kendisini bezese bile sadece boş sunulardan başka bir şey değildir. Esas olan Yaratan'ın Mesih'inde Ruh'unun rehberliğinde ifşa olmuş olan "Sevgi ve İhsanını" edinmedir. Bu sevgi-bütünlük, kale alma ve kendini feda ve elbette sürekli ve karşılıksız verme şeklinde kendini gösteren Yaratan sureti düzeyidir. İnsan-ı kamil düzeyidir. Yani hayvan düzeyinden farkı yalnız kendi çıkarını düşünüp kendini hissetmesi değil hep karşı tarafı hissetmesidir. Yaratan gibi kendisini karşısında yansıtıp bu yansıtmada kendini sunabilmesi ve dolayısı ile inanılmaz sevgi ve ihsanda bir sanatçı gibi inanılmaz hazların ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bu hazlarda inanılmaz yaratıcılık enerjisidir. Bütün kainat ve her şey nasıl bir insan için bir arada bir biriyle tam uyumlu dişliler gibi çalışıyorsa bütün kainatta Yaratan düşünce için aynı uyum içersinde muhteşem bir çalışma içindedir. İnsan insana düşen bütün kainata bütün yaratılmışa merhamettir, hakiki muhabbettir. Anadolu ozanımız Yunus'un harika ifadesiyle "yaratılanı severim Yaratan'dan ötürü" diyebilmektir.
O zaman Mesih'in talebesi dini kurallar, gelenekler, görenekler, kutlamalar, programlar peşinde koşan değil sürekli olarak bütün kainata Yaratan hassasiyetinde hassasiyet gösteren yaratılmışı Yaratan'dan ötürü seven ve kurtarıcımız efendimiz Mesih İsa gibi kendisini Yaratan sevgisinde ve ihsanında ve bu sevgi ve ihsanı edinmede başkası uğruna feda edebilendir.
Talebe olmak adı üstünde olduğu gibi "olmaktır". Hamlıktan tamlığa "dönüşüm ve değişimle" her gün devam etmektir.
Ve çok özet olarak Mesih talebesi olmak demek;
1.Yaratan'a doğru olan çağrıyı duyabilmek
2.Dönüşüm ve değişimi her güne indirgeyebilmek
3.Üst akla tutunarak üst aklın edinimlerini edinmek
4.Her türlü kaosta ıslahı yaşayabilmek
5.Korkuda korkusuzluğa gelebilmek
6.Manevi seviyeleri fark edip etkileyebilmek
7.Manada hasta düzeyinden hekim düzeyine ulaşabilmek