V. DEĞİŞİMİN ETKİNLİĞİ (Matta 5:21-47)


Ama ben size diyorum ki, .....-Mt.5:17-20


Efendimiz Mesih İsa "tövbe" yani "dönüşüm" ve "göklerin hükümranlığı" yani "değişim" Müjdesi ile insanlığı kurtarışına davet ettiğini birlikte görmüştük ve hemen bu konunun arkasından da özellikle bu davete uyanlara altı aşamalı bir yol haritasını çizdiğini ve bu aşamaların da "eksiklikten tamlığa", "kaostan ıslaha", "insandan Yaratana" bir yükseliş yolu olduğuna tanık olduk. Efendimiz İsa bütün bu öğretileri ile aslında bize "Mesih düzeyinin" yani kendi içinde bulunduğu ve Yaratan Kelamını bize sunduğu düzeyin "kadim antlaşmayı" tamamlama düzeyi olduğunu söylemeye çalışmaktadır. Çünkü bu aşamada artık insan "Adem düzeyinden" tamamen ayrılmış, alma arzusu üzerinde gelişen ilk doğasını Efendimiz İsa'nın kurtarışını gönenmesi ile "başkalarına ihsan etme" üzerinde gelişen yeni doğasına çevirmiştir. Bu elbette Mesih'in "dönüşüm" ve "değişim" Müjdesinin Ruh'un yürekleri fethi ile gerçekleşmiş bir durumdur. Yüce Yaratan'ın o muhteşem ışığı artık yüreğin içini aydınlatmakta ve yüreğin Mesih'e dönüşmesini sağlamaktadır. İşte bu seviyede yüreğin ne denli değişime tabi olduğunu görebilmek ve bunun kişinin ikinci doğasında doğal bir ışıma olarak algılayabilmek mümkündür. Efendimiz Mesih İsa, yine bu tamlıkta değişim sürecini de altı "değilleme" (anti tez) ile bize aktarmaktadır. Ve burada da tamlık Matta 6:48'de açıkça ortaya çıkmaktadır. Buradaki ifade "göklerdeki (yani yücelerde O'lan'ın) yetkin olması gibi bizim de yetkin olmamızın amaçlandığı şeklindedir.


Mesih İsa, tamamlama olgusunu kendi üzerinde tanımladıktan sonra yüreğin değişim sürekliliği içindeki etkinliğini öncelikle "doğru olma" anlamı üzerinde önemli vurgular yaparak öğretmeye çalışmaktadır. Dönüşüm yani yüreğin tamamen "sevgi ve ihsan O'lana" yönelmesi ile başlayan "değişim süreci" doğru olmanın tam net olarak kişinin doğasında anlam kazanmasıdır.


O dönemin esasında hem ahlaki açıdan, hem dindarlık açısından en ileri düzeyde görülen kişileri Ferisilerdi.

Efendimiz "doğru olmayı" bu kişilerin doğruluklarını aşma olarak öğretmektedir. Bu kişilerin dini düzeyde ve dini görüntü itibari ile zamanın önde gelenleri olduğunu görüyoruz. Oysa burada Mesih'i düzeyde verilmek istenilenin bir şeyleri yerli yerinde uygulayan yerine o uygulamayı doğal olarak hayata indirgeyen olmanın önemli olduğu gerçeğidir. Yani gerçek doğru kişi yüreği ile tamamen "sevgi ve ihsanı" Yaratan'dan alan ve hayat doğallığı içinde aldığını çevresine yine olduğu şekliyle yansıtandır. Doğru olma noktası daha önce de çalıştığımız gibi Yüce Yaratan'la Ruh'unun saran ışığında ve Mesih'inin kurtarışında eşit formda olmadır. Bu eşit form özelliği Yaratan niteliğini Mesih olarak olduğu gibi bizden yansıtmaktır.


Ferisiler hiç kuşkusuz bütün kutsal yazılardaki uygulamaları samimiyetle uygulama gayreti içindeydiler. Ama sorun onların bu uygulamaları hakiki gerçek doğalarının bir parçası yapmak yerine itaat altında olup bu itaati de bir sevap beklentisine bağlamalarıdır.


Metinde aslında bir farktan bahsedilmektedir. Mesela Mesih İsa kadim antlaşmadan bir aktarımda bulunacağı zaman "yazılmıştır" derken. Burada özellikle Ferisilerden ve onların anlayışından söz ederken "söylenmiştir" denmektedir. Demek ki, vurgulamak istediği ve "kadim antlaşmayı" tamamlamaya geldiğini ifade ettiği sözlerden sonra değişim sürecini örneklediği bu altı derin değişim aşamasında esasın ne kadar saptırıldığı gerçeğidir. O zaman bu algı biçiminin ötesine geçmek doğal olarak "Yaratan'la eşit forma" geçmektir. Mesih'i saran ışığın rehberliğinde yaşama indirgemektir. Yani "sevgi ve ihsan O'lan'ın" bu niteliklerini "kişinin kendi için almasından" "başkasına vermek için alması" şekline dönüşerek edinmiş olmasıdır.



1.YÜREĞİN DEĞİŞİMİ


Ama ben size diyorum ki, kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargıyı hak eder-Mt.5:21

Efendimiz Mesih İsa'nın değişimin etkinliği konusunda "öfkeden başlaması" önemlidir. Çünkü öfkenin getirisi yok etmektir. Çünkü Yaratan'ın öfkesinde de bunu görüyoruz. Yaratan'ın sureti olmak üzere yaratılan insan doğal olarak bu Yaratan özelliğini de yansıtmaktadır. "Öldürmeyeceksin" emri esasında Sina dağında açıklanmış bulunan bir emirdir. Fakat bu emir daha sonra belli şartlara bağlanan bir emir haline gelmiştir. Bir anlamda bazı koşullarda öldürmenin olurluğu benimsenmiştir. Oysa öldürmenin her çeşidi Yaratan'ın karşısında yer almakla eş değerdedir. Çünkü doğa bütün yasaları ile kendi düzeni içinde hareket etmektedir. Bu yaratılışın doğal akışına müdahale etmek esasında Yaratanın bütün denge sistemlerine müdahale etmeye kalkışmaktır. Bu da "kaos" getirecek dolayısı ile ölüm getirecektir. Bu nedenle belli koşullarda öldürmeye kalkmak ve bir koşulun yerine gelmemesi ile öldürmekten vazgeçmiş olmak kişiyi suçsuz kılacak değildir. Çünkü her şeyden önce "öldürmeyi arzulayan" bir yürek ortadadır. O zaman bu yürek tamamen "Yaratan arzusuna" karşı bir yürektir. Hatta bir kişiye öldürecek kadar öfke duymak ve sırf cezadan korkulmasından ötürü öldürmemek aktif öldürme işlemini yapmakla eş değerdedir. En azından bu kutsal yazıların öğretilerinin toplamından çıkarılabilecek bir sonuçtur.


"Söylendiğini duydunuz ama ben diyorum ki" ifadesi esas Yaratan'ın Ruh'unun insanlığa sunduğu ve insanlığın algıladığı arasındaki farkı çok net ortaya koymaktadır. Çünkü esas ortaya konulan kişinin alma arzusunun zamanla "sevgi ve ihsan O'lanın" sunmak istediğini alma arzusu doğrultusunda değiştirmesidir. Bu nedenle uzaklara götürülen kavramlar tamamlama kapsamında Efendimiz tarafından yeniden yerli yerine oturtulmakta, dolayısı ile "tamamlama" hizmeti yerine getirilmektedir.


Burada Efendimiz İsa doğruluğun ne denli derinlerde bir "dönüşüm ve değişim" bağlantısı içinde gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Çünkü esas olanın "insanın içinde ne hissettiği, neyi edindiğidir". Yani bir kişinin öfkelenmesi ve belli cezalardan korkup bir başka kişiyi öldürmekten kendini alıkoyması esasında o kişinin bunu yapmamış olmasından ötürü doğru bir kişi olduğu anlamına gelmemektedir. Çünkü o kişiyi yüreğinde öfkesinden öldürmek istemiştir. Belki bir çok dindarlık düzeyinde olan kişilerde bir çok doğru hareketi kendi iç doğalarında, yüreklerinde hakikaten istedikleri için değil de, kurallara ve koşullara bağlı olarak yaşadıkları için yapmaktadırlar. Oysa Mesih İsa'nın istediği ve esas bize sunduğu kurtuluş hayatında yüreğinde Yaratan sureti olmasıdır. Yani öfkesinin arka planında yürekte de olsa öldürmeye gidecek arzuların doğmamış olduğu bir yaşam biçimini doğal hayatına indirgemesidir.


Bu bağlamda bir kişinin bir başka kişiye aptal demesi bile esasında bir çok yürek içi düşüncelerin dışa yansımasıdır. Ve bu Mesih düzeyinin doğruluk anlayışına ters düşmektedir. Bir emir olduğu için değil de esasında değişimin bir aşaması olarak, göstergesi olarak böyle bir konumdan geçilmiş olması esası aranmaktadır.


Musa'nın Yaratanı sevme ve Yaratılanı sevme öğretisi üzerinde yükselen bir yaşam "kadim antlaşmanın" tam olarak uygulanması yani tamamlanmasıdır. Bu da Mesih İsa'nın o yüksek "sevgi ve ihsan" yansıtımı içinde bize sunulmakta yani "kadim antlaşma" tamamlanmaktadır. Kısacası ilk değişim etkinliği aşaması "öldürmenin üstüne çıkmadır". Öldürme, yok etme, benin tamamen hakim olma arzusu ile ve tamamen hükmet arzusu ile bağlantılı olduğu gibi alma arzusunun en üst noktasıdır. O zaman istenilen bu noktanın "değillenmesi" yani "ahmak" kelimesine dahi yer verilmeyen bir yürek paklığına doğal bir yaşam biçimi olarak ulaşılabilmesidir. Ama bu elbette bu "önce Müjde" ve daha sonra "dağdaki vaaz" aşamalarının ardında Mesih İsa'nın tamamlayıcılık düzeyinin yürekte edinilmesinden sonra gelişen bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bu efendimizin kendisini feda eden ve dirilişle bize hayat sunan yaşamının bir sonucu olarak aynı paralelde biz de gelişecek günlük gelişim sürecidir. Çünkü bir öldürme arkasında kıskançlık dahil bir çok "bencil alma arzusu" kökleri bulunmaktadır. Habil ve Kain örneğinde de gösterilmek istenilen Adem düzeyindeki "benin farkındalığından sonra" "alma arzusu ile" "benin" başına neler getireceği gerçeğidir. O nedenle ilk günah ardından gelen öldürme burada karşımıza dönüşüm sonrası yüreğin ilk değişim aşaması olarak çıkmaktadır.

Bu nedenle öğreti burada a) olumsuzun hemen olumlu kılınması ve b) hatta olumsuzun olumlu kılınmasının iç çalışma olan ibadetten bile öne alınması şeklinde bir uygulamaya bağlanmaktadır. Efendimizin bize sunduğu sonsuz yaşam Müjdesi ve bu müjde üzerinde kendi hayatı ile tasdik ettiği yol haritası ve değişimin etkinliği aşamaları hep Yaratan sureti olmamız için basamaklardadır.


2.DÜŞÜNCENİN DEĞİŞİMİ


Ama ben size diyorum ki, bir kadına bakıp onu arzulayan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir- Mt.5:27


Diğer tarafta değişimin etkinliği yalnız yürekte değil aynı zamanda düşüncede görülmek zorundadır. Ancak o zaman Mesih düzeyine ulaşım yine Efendimiz Mesih İsa'nın kendi yönlendirişinde ve Ruh'un rehberliğinde gerçekleşebilecek bir durumdur. Oysa zamanla İsra-el yani Yaratan'a yürüyenler yürek konusunda olduğu gibi düşünce konusunda da doğrudan uygulamaları öne çıkararak esası yani esas manayı, daha doğrusu Yaratan'ı edinme yolunda yaşama indirgenmesi gerekenleri doğal yaşamlardan çıkarmayı, anlamsızlaştırmayı başarmışlardır. Efendimiz İsa ise bunu yeniden yerli yerine koymayı arzulamakta ve bunu kendi yaşamı ile de ifade etmektedir. Kalp noktasının açıldığı durumlarda düşünceyi yönlendiren yürektir. Oysa "benlikte" sürdürülen yaşamda ise "düşünce alma arzusu ile" bütünleşerek lokomotif bir rol oynamaktadır.


Cinsellik konusunda da esas uygulamadan ziyade arka planda yer alan sağlıklı ya da sağlıksız düşünce biçimidir. Çünkü esas "sevgi ve ihsana dayalı" yani Yaratan niteliklerini yansıtan bir yaşam biçiminde cinsellik tamamen "sevgi ve ihsana" dayalı olarak bir "aç gözlülük, alma arzusu" sonucu olmayacak esasında "evlilik" dediğimiz çift olma ciddiyeti içinde bağlılık ve sadakat ve hatta antlaşmanın yansıması olarak ele alınacaktır.


Oysa genelde görülen ve çoğu zaman karşımıza çıkan yürek ve düşünce bağlamında aşırı yemek yeme olgusunda olduğu gibi "alma arzusu" bağlamında cinsellik gerçeğidir.


Efendimiz İsa'nın Mesihi düzeyde bize öğrettiği ise sadece uygulamada değil düşüncede de tamamen "sevgi ve ihsana" dayalı bir cinsellik algısında değişmektir. Sürekli yemeği ve içmeği düşünmek her ne kadar sağlıksızsa, sürekli olarak cinsellik üzerinde takılıp kalmak ve bunu "egonun o doymak bilmez alma arzusuna" teslim etmekte o kadar sağlıksızdır. Kutsal Yazılara bakıldığında "kadın ve erkek" ikisi "insanı" oluşturmaktadır. O zaman her kişinin cinselliğinin de insan düzeyinde olması yani sosyal yapı içinde kurumsal olarak kabul gören bir biçimde karı-koca olma bütünlüğü içinde değerlendirilmesi Mesih düzeyine değişimin bir göstergesidir. Yüreğin değişmesi önceliğinde düşünce de ikinci aşama olarak değişime tabi olacaktır.


3.İLİŞKİNİN DEĞİŞİMİ


Ama ben size diyorum ki, karısını cinsel ahlaksızlıktan başka bir nedenle boşayan her adam, onu zinaya itmiş olur- Mt.5:32


Efendimiz İsa'nın yaşadığı günlerde Musa'nın insanların yürek sertliğinden dolayı ortaya koyduğu "boşanma belgesi" uygulaması oldukça yozlaşmıştı. Kocalar eşlerini sudan sebeplerle boşuyorlardı. Mesih İsa Müjde'sinin yol haritası ardından değişimin etkinlik prensiplerini anlatırken bu konuya da dikkatleri çekmektedir. Çünkü bu konu insanlar arasında aynı zamanda hem rahmetin timsali olan hanımların aşağılanmasına hem de insan olma kavramını yani kadın ve erkeğin birlikteliğindeki o muhteşem bütünlüğün bozulmasına neden oluyordu. Çok kolay şekilde eşlerin değiştirildiği ve sudan sebeplerle eşlerin alçaltıldığı ve toplumu oluşturan çekirdeğin sürekli sallandığı bir yapı içinde yaşamak "Adem düzeyinde" takılıp kalmaktan başka bir şey değildi.

Mesih İsa öfke ve cinayet konusu ile yüreğin değişim etkinliği aşamasını, zina konusu ile de bize düşüncenin değişim etkinliği aşamasını öğretmişti. Şimdi de boşanma konusu ile de ilişkilerdeki değişimin etkinliği aşamasını bize öğretmektedir.

Efendimizin yaşadığı dönemlerde "boşanma belgesi" vermek artık kadim antlaşma altında olan kişilerin bir uygulama ile kendi içsel eksikliklerinden, problemlerinden, günahlarından kendi sorumluluklarından kurtulmaları haline gelmiş bir uygulamaydı. Oysa Mesih İsa burada bu uygulamanın ötesine geçerek esas "kadim antlaşmada" verilmek istenilenin ilişkilerde ne denli sadık ve yürekten ve samimi olunması gerektiği gerçeğidir. Bir anlamda Mesih İsa'nın "evetiniz, evet, hayır’ınız hayır" olsun öğretisi burada kadın ve erkek birlikteliğinin sonsuzluğu hedefleyen bir antlaşma olması ile bağlantılıdır. Kısacası burada esas olan boşanmama değil birlikteliklerin sağlam temeller üzerinde olması ve ilişkinin çok sadık, samimi ve kaliteli bir adanmışlıkla pekiştirilmiş olmasıdır. Yoksa burada söylenileni de "boşanmanın yasak olması" şeklinde Efendimiz dönemindeki dindarların diğer öğretileri algıladıkları literal şeklinde algılarsak buradaki esas öğretilmek istenilen bütün değerleri göremememiz demektir. Elbette Mesih İsa boşanmayı teşvik etmemektedir. Ama belirli koşullar oluşmuşsa da doğru temeller üzerinde kurulmadığı için o koşullara ulaşmış olan evliliğin düştüğü konumu da görüp ona göre değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Fakat buradaki değilleme de esas arzulanan Mesih'i düzeyde kurtuluşu gönenmiş kişilerin özellikle bekarların ilişkilerinde "evetiniz, evet, hayırınız, hayır" netliğinde bir ruh eşini bulup sağlıklı "insan" olma koşulunu yani evliliği yakalamaları ve bunun da ciddiyetle alınması gereken bir konu olduğunun irdelenmesidir.


4.SÖZÜN DEĞİŞİMİ


Oysa ben size diyorum ki, hiç ant etmeyin- Mt.5:35


Yine yasa uygulamasında literal olarak alınan bazı buyrukları kendi yararlarına belli kurallara bağlayarak farklı bir yorumla kullanımın söz konusu olması efendimizin bu konuda da değişim etkinliği aşamasına bir örnek oluşturmuş olmasına yol açmıştır. O dönemde yine belli dindarlık prensipleri içinde yaşayan insanlar ne yazık ki, ant içtiklerinde bile belli bir iç pazarlığın sonrasında bu antları içmekteydiler. Yani tutamayacakları sözler varsa antlarını buna göre içiyorlar ve böylelikle hem ant içmiş hem de tutmadıklarında dini olarak kendilerini huzursuz hissetmeyecekleri bir ruhsal ortam oluşturuyorlardı. Bu dönüşüm ve değişim aşaması ardında Mesih İsa böyle bir ikiyüzlülüğü de ortadan kaldıracak bir buyruğu ortaya koyarak yine kadim antlaşmayı tamlığa dönüştürmektedir.

5.DAVRANIŞIN DEĞİŞİMİ


Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin-Mt.5:38


Değişimin etkinliği prensiplerinde yine bir yanlış anlaşılmanın düzeltildiğini görüyoruz. Dönemin yaşam düzenlemesi içinde insanların birbirlerine zarar vermelerini önlemek maksadıyla yasa niteliğinde ifade edilen bir kavram zaman içinde kişisel anlamda bir öç alma özgürlüğüne dönüşmüştür. Bu nedenle Mesih İsa dönemin yönetim maksatlı olarak mevcut olan yasalarına vurgu olan "göze göz, dişe diş" uygulamasının kişiselleştirilmiş olmasının "sevgi ve ihsan O'lan" Yaratan'ın prensiplerine aykırı bir tavır olduğunu söylemektedir. Ve esas olanın "sevgi ve ihsan O'lan'a" benzeyerek sürekli "bağışlayan" bir sevgi ve ihsan hayatını yaşamak olduğunu öğretmektedir.

6.ANLAYIŞIN DEĞİŞİMİ


Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin-Mt.5:44


Yaratan'ı bütün yürek ile sevme yani O'nun sureti olmanın bir sonucu olan Yaratılanı sevme prensibi esasında dönüşüm ve değişimin bir bütün oluşturmasının bir sonucudur. Yani dönüşümün yüreği değiştiren sonucunda saran ışığın yürek noktasında Mesih'i oluşturması artık bu noktayı yani "sevgi ve ihsanı" kişinin kendi benliği ile bütünlemesi prensibidir ki, düşman ya da değil insanı yani insan kardeşini yani Yaratılmışı sevme sonucunu oluşturur. Çünkü bu Yaratan'ı edinmekle yani O'nun suretine dönüşmekle bağlantılıdır. O zaman dönüşüm sonucu Mesih'te değişimin yani her güne "yüksek değerlerin" indirgenmeye başlanması yani göklerin egemenliğinin aşağıya çekilmeye başlanması doğal olarak sevgi ve ihsanı kişiye getireceği için Yaratan'la nitelikleri konusunda eşit forma dönüşmeyi sağlayacaktır.


7.MÜKEMMELLİK


Değişim etkinliği bir süreçtir. Dönüşüm sonrası yol haritasında Efendimiz Mesih daha ilk adımda "ne mutlu ruhta fakir olanlara" sözünü söyledikten sonra "göklerin hükümranlığı onlarındır" demektedir. Yani ilk adımı atmak esasında "göklerin hükümranlığına" giriş anlamına geldiğine göre yani "kişinin eksikliğini fark etmesi" daha sonra o yolda bunu tamamlamak için yürüyeceği bütün adımlara bir hareketlilik kazandırması Efendimiz için sanki bu eksikliğin tamamlanması gibi görülmektedir. Yani bir anlamda "başlamak bitirmektir" sözü gibi bir ifade vardır burada. O zaman değişim etkinliğinde de dağdaki vaaz doğrultusunda eksiklikten tamlığa yükselen ve Mesihin kurtarışında bunu tam anlamıyla Mesih'le ve Ruh'unda yapan kişi bunun sonucunda yürek değişimi sürecine yani değişim etkinliğinin ilk adımına girmesinden itibaren esasında "başlamış olduğu işi bir anlamda bitirmiş" addedilmektedir. Yani "mükemmelliğe" dahil olmaktadır. Yani "ruhta fakir olanın" "göklerin hükümranlığına" girmiş sayılması gibi "yüreği değişim sürecine girmiş olan da" yükseklerde O'lanın mükemmelliğine erişmiş sayılmaktadır. Yani bu aşamanın ilki de sürekliliği de ve hele hele sonucu da mükemmelliktir. Çünkü tamlık yani yedinci aşama Yaratılışta olduğu gibi Şabat'tadır. Yani Yaratan'ın yarattıklarına baktığı andadır. İyi olduğunu gördüğü andadır. Her kaos'un ıslah olduğu andadır.


O zaman her manevi düzeyimizde aşılması gereken bir altı ve varılması gereken bir yedi vardır. Ama bunun birine teşebbüs dahi yediye harekettir. Yaratan yetkin olduğu gibi yetkinlik İsra-el olmaktır. Yani Yaratan'a yürüyüştür. Olması gerekendir.