Mesih’in ölümü ve dirilişiyle Rab Allah tüm insanların affını sağladı. Böylece bizlere en çarpıcı şekilde sevgisini de gösterdi. Zira, haç üzerinde Mesih kalın harflerle Allah’ın sevgisini kendi kanıyla yazdı. Kutsal Kitap’ın dediği gibi: “Çünkü Allah dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” (Yuhanna 3:16). Fakat ayetin belirttiği gibi bir kimsenin bu kurtuluş fırsatından yararlanması için öncellikle Mesih’e iman etmesi gerek. Peki bu ne demek?
İsa Mesih’e yürekten iman etmek demek, O’nun çarmıh üzerinde kendini feda ederek gerçekleştirdiği kurtuluşa tamamen güvenmek demektir. Böylece O’na iman eden herkes Allah’ın vaat ettiği sonsuz yaşama kavuşur. Ölümden sonra Rab’bin yüce huzuruna kavuşacağına da emin olabilir. Böylece bu hayatın sonunda bir daha Allah’ın yanına döneceği kesinleşir. Çünkü sevgi olan Babamız’ın en büyük arzusu, çocuklarını bir daha göksel evinde toplamaktır. Bu şekilde Allah’ın Mesih aracılığıyla sağlamış olduğu kapıdan giren herkes cennete, Rab’bin huzuruna ve ebedi sevgisine yeniden kavuşur. Bu kapı Mesih’e iman eden herkes için bugün dahi açık duruyor. Kutsal Kitap insanlığın durumunu şu şekilde özetler:
Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık. Ama merhameti bol olan Allah bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz. Allah bizi Mesih İsa'da, Mesih'le birlikte diriltip göksel yerlerde oturttu. Bunu, Mesih İsa'da bize gösterdiği iyilikle, lütfunun sonsuz zenginliğini gelecek çağlarda sergilemek için yaptı. İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Allah’ın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir. (Efesliler 2:1-9)
Göksel Babamız bizlere sadece ebedi hayat değil, bugün dahi bizlere sevgi dolu bir hayat bağışlamak ister. Dahası içimize kendi yüce sevgisini dökerek bizi Ruhu’yla tamamen doldurmak ister. İlk olarak Rab bizi içinde bulunduğumuz eski esaretten kurtarıyor. Eskiden Şeytan’ın kölesi olan bizler şimdi Allah’ın sevgili çocukları oluyoruz. Unutmayalım ki günah işleyen herkes doğrudan İblis’e hizmet ediyor. Oysa Kutsal Kitap’ın dediğine göre, “sizi yeniden korkuya sürükleyecek kölelik ruhunu almadınız, oğulluk ruhunu aldınız”(Romalılar 8:15). Böylece günahlarını itiraf eden ve Mesih’e teslim olan herkes asıl göksel Babasına kavuşur. İncil’in dediği gibi: “Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Allah’ın çocukları olma hakkınıverdi” (Yuhanna 1:12).
Allah’ın çocuğu olmak ne demek? Bundan daha yüce bir konum var mı? Allah yalnız insanı bağışlamakla kalmıyor, bizi yeniden sevgi ailesine davet ediyor. İncil’in şu ayetine dikkat edin: “Bakın, Baba bizi o kadar çok seviyor ki, bize ‘Tanrı'nın çocukları’ deniyor! Gerçekten de öyleyiz. Dünya Baba'yı tanımadığı için bizi de tanımıyor.”(1. Yuhanna 3:1)
İsa Mesih’in bununla ilgili olarak anlattığı ve bizim durumumuzu birebir gösteren bir benzetme vardır:
İsa, “Bir adamın iki oğlu vardı” dedi.“Bunlardan küçüğü babasına, 'Baba' dedi, 'Malından payıma düşeni ver bana.' Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı.“Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti.Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı.Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı.Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi.“Aklı başına gelince şöyle dedi: 'Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum.Kalkıp babamın yanına döneceğim, ona, Baba diyeceğim, Allah’a ve sana karşı günah işledim.Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.'“Böylece kalkıp babasının yanına döndü. Kendisi daha uzaktayken babası onu gördü, ona acıdı, koşup boynuna sarıldı ve onu öptü.Oğlu ona, 'Baba' dedi, 'Allah’a ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.'“Babası ise kölelerine, 'Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!' dedi. 'Parmağına yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin!Besili danayı getirip kesin, yiyelim, eğlenelim.Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.' Böylece eğlenmeye başladılar.(Luka 15:11-24)
Asi oğul gibi bizler de bir zamanlar çok uzaklara kaçıp Göksel Babamız’dan almış olduğumuz tüm değerleri çarçur ettik. Kaybolan oğul gibi domuzlar güder ve çamur içinde yaşar duruma düştük. Oysa tüm bu süreç boyunca sevecen Babamız “Oğlum ne zaman dönecek?”diye hep yollarımızı gözlüyordu. Oğul gibi pişman bir yürekle dönersek, Babamız’ın bizi büyük bir sevinçle karşılayacağına emin olabiliriz. Artık oğul olarak anılmaya layık olmazsak da Kendisi bizi yeniden evine alacaktır. Yapmamız gereken tek şey tövbekâr bir yürekle Babamıza yönelmektir, çünkü O zaten bizi bekliyor.
Asıl Babamız’a kavuştuktan sonra, bu defa Yüce Babamız’a yaraşır bir hayat sürmemiz de gerek. Bu başta kolay olmayacak, çünkü bugüne kadar hep Şeytan’a kulluk ettik. Fakat sevginin aşamayacağı bir engel yoktur. Kutsal Kitap bu yeni yaşantıyı şöyle özetler: “Bunun için, sevgili çocukları olarak Allah’ı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Allah’a sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün” (Efesliler 5:1-2). Allah’ın çocukları artık O’nun yüceliğini yansıtmalı. Peki sevgi yolunda yürümek tam olarak ne demek?
Öncellikle sevginin tanımını hatırlamalıyız. Sevgi bir takım olumlu hislerden çok ötede bir şeydir. Gerçek sevgi gelip geçici duygulara değil, sabit bir karara dayanır. Kutsal Kitap’ta gördüğümüz sevgi her zaman kayıtsız şartsız sevmekten ibarettir. Karşıdaki kişiden hiçbir şey beklemeksizin her daim onun iyiliğine hizmet etmek demek. Seven kişi kendini değil, karşıdakini kayırır. İncil sevginin özelliklerini şöyle özetler:
Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir.
Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez.
Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz
Kolay kolay öfkelenmez,
kötülüğün hesabını tutmaz.
Sevgi haksızlığa sevinmez,
gerçek olanla sevinir.
Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır,
her şeyi umut eder, her şeye dayanır.”
(1. Korintliler 13:4-7)
Gördüğümüz gibi saf, katışıksız bir sevgide hiçbir beklenti ya da menfaat söz konusu olamaz. Mesih’in buyruğu doğrultusunda birbirimizi bu tarz bir sevgiyle sevmeye borçluyuz. Kutsal Kitap’ta bu sevginin işleyişi şöyle anlatılır:
Sevgili kardeşlerim, birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Allah’tandır. Seven herkes Allah’tan doğmuştur ve Allah’ı tanır. Sevmeyen kişi Allah’ı tanımaz. Çünkü Allah sevgidir. Allah biricik Oğlu aracılığıyla yaşayalım diye O'nu dünyaya gönderdi, böylece bizi sevdiğini gösterdi. Allah’ı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu'nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur.Sevgili kardeşlerim, Allah bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz. Hiç kimse hiçbir zaman Allah’ı görmüş değildir. Ama birbirimizi seversek, Allah içimizde yaşar ve sevgisi içimizde yetkinleşmiş olur. Allah’ta yaşadığımızı ve O'nun bizde yaşadığını bize kendi Ruhu'ndan vermiş olmasından anlıyoruz. Baba'nın Oğlu'nu dünyanın Kurtarıcısı olarak gönderdiğini gördük, şimdi buna tanıklık ediyoruz. Kim İsa'nın Allah’ın Oğlu olduğunu açıkça kabul ederse, Allah onda yaşar, o da Allah’ta yaşar. Allah’ın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık. Allah sevgidir.Sevgide yaşayan Allah’ta yaşar, Allah da onda yaşar. Yargı gününde cesaretimiz olsun diye sevgi böylelikle içimizde yetkin kılınmıştır. Çünkü Mesih nasılsa, biz de bu dünyada öyleyiz. Sevgide korku yoktur. Tersine, yetkin sevgi korkuyu siler atar. Çünkü korku işkencedir. Korkan kişi sevgide yetkin kılınmamıştır. Bizse seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi.“Allah’ı seviyorum” deyip de kardeşinden nefret eden yalancıdır. Çünkü gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Allah’ı sevemez. “Allah’ı seven kardeşini de sevsin” diyen buyruğu Mesih'ten aldık. (1. Yuhanna 4:7-21)
Yukarıdaki ayetlerde gördüğümüz gibi, sevgi Allah’ta başlar. Sevginin asıl kaynağı kendisidir. Eğer Allah’ın sevgisini tanımak istiyorsak, Oğlu İsa Mesih’i tanımamız şarttır. Çünkü Allah’ın sevgisi İsa Mesih’te beden aldı. Mesih’e iman ederek Allah’ın sevgisine dahil oluyoruz. Böylece Kendisini ve tüm insanları severek O’nun mükemmel sevgisiyle bütünleşmiş oluyoruz. Sonuç olarak yüce Babamızın sevgisine kavuşuyoruz.
Allah’ı seven Allah’ın benzerliğinde yaratılmış tüm insanları da sevmelidir. Bu özellikle en yakınımızda bulunan aile fertleri için geçerlidir. Örneğin evlilik sözde sevgi üzerinde kurulan bir kurumdur ama nedense pek az evlilik doğru düzgün yürüyor. Neden çoğu evlilik mutsuzca yaşanıp ancak evliliğin sonuna kadar karşılıklı ve zoraki tahammül ile sürüyor? Sevgi nerede kaldı? Sorun şudur ki, evliliklerin çoğu karşılıksız bir sevgiye değil, bencil bir sevgiye dayalı olarak başlıyor ve öyle devam ediyor. İnsanlar birbirine âşık olunca pak bir sevgi yakaladıklarını sanıyorlar, ancak o aşkın gelip geçici bir duygu olduğunun farkında olmuyorlar. Çiftler genelde evlenene kadar aşkın rüzgârıyla sürüklenirler; ama ardından evliliğin zorluklarıyla karşılaşınca hemen pes ederler. Neden? Çünkü birbirlerine besledikleri sevgi kendi egolarıyla sınırlıdır.
Hakiki sevgi ise sadakat ve fedakârlık gerektirir. Örneğin çoğu kocalar eşleri için “canımı feda ederim”gibi sözler sık sık tekrarlarlar ancak ne hikmetse iş bulaşıklara gelince parmaklarını bile kaldırmak istemezler. İşte bu bencil bir sevgidir; çünkü bu durumda erkek eşini değil, sadece kendini düşünür.
Çocuklara gelince benzer örneklerle karşılaşıyoruz. Çocuklarımızı gerçekte sevgiyle büyütmemiz gerek; ancak çoğumuz farkında olmadan ya şımartırız onları ya da tamamen ihmal ederiz. Sevgi demek çocuğa her istediğini vermek demek değildir. Bazen onlara olan sevgimizden ötürü onları terbiye etmemiz gerekebilir. İşte sevgiyi doğru düzgün anlamak ve uygulamak hayatımızın her alanında vardır. Ve sevgiyi doğru düzgün göstermek için sevgi olan Allah’ı tanımak şarttır.
Sevgi gerçeği evliliğimizi, ailemizi ve çevremizi değiştiren olağanüstü bir güç kaynağı olduğu gibi aynı zamanda bizi düşmanlarımızla barıştıracak güce sahiptir. Mesih’in dediği gibi, sadece bizi sevenleri seversek diğer insanlardan ne farkımız var? Ama bizden nefret edenleri sevebilirsek o zaman gerçekten Yüce Babamız’ın çocukları olmuş oluruz.
Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. Bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da esirgemeyin.Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri istemeyin.İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.“Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır?Günahkârlar bile kendilerini sevenleri sever. Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile böyle yapar. Geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdiklerini geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler. Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin.Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi'nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir. Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun.(Luka 6:27-36)
Böyle davranmak başta bize çok zor hatta mantıksız gelebilir. Ama eğer yeniden Allah’ın sevgili çocukları olmak istiyorsak O’na bu konuda da boyun eğmemiz gerek. Allah’ın sevgisiyle yaşamak demek iyi ve kötü günde, her türlü insana karşı Allah’ın bize verdiği sevgiden paylaşmak demektir. Onlar bunun anlamını ya da değerini bilemeyebilirler. Yine de biz sevgiyle karşılık vermek zorundayız, çünkü Allah’a ait kişinin tek seçeneği budur.
Aslında dünyanın tek çaresi de budur. Yeryüzündeki tüm sorunların tek çözümü de budur. Asırlardır insanlar savaşarak ya da siyaset yaparak barış getirmeye çalıştılar, ama henüz bir ilerleme kaydetmiş değiliz. Çünkü insanlar Göksel Babamız’ın buyurduğu karşılıksız sevgiyi benimsemedikleri sürece, barışın başka türlü sağlanması mümkün değil. İşte bu yüzden Allah’ın bize bağışladığı bu sevgiyi anlamamız son derece önemlidir.
İkinci Dünya Savaşı’nda bu gerçeğin çok çarpıcı bir örneğine rastlıyoruz. Japonya askeri kuvvetleri onlara karşı Müttefik Güçlerden çok sayıda esir alıp Kwai Nehri üzerinde bambo ormanı ortasında kurulan esir kampına yerleştirdi. Kısa bir süre içinde yaşam şartları bir hayli zorlaştı. Esirlere yaptırılan ağır işlerin yanı sıra keyfi işkence de sık sık uygulanırdı. Bu yetmiyormuş gibi ormanın sıcak ve nemli şartlarından doğan her türlü hastalık esirleri adeta dize getirdi. Durum öyle bir noktaya geldi ki son derece ilkel imkânlarla kurulan hastane sırf diğer esirlere bulaşmasın diye ölmeyi bekleyen hastaları dışarı bırakmıyordu. Böylece hastaneye düşen herkes ölüme mahkûmdu. Kalan esirler de yanındakilerin eşyalarına konmak için ölmeleri için dua ederdi.
Aradan bir yıl geçti ve esirlerin büyük bir bölümü öldü bile. Nefret, kıskançlık ve intikam duygusu doruktaydı.
Günün birinde tren rayları üzerinde çalışırken, Japon komutan küreklerden birinin kaybolduğunu tespit etti. Tüm esirleri karşısına dizdi ve küreği çalan şahsın bir an evvel öne çıkmasını buyurdu. Ancak kimse çıkmadı. Komutan bir süre bağırdı, küfretti ve sonunda hepsini öldüreceğine yemin içti. Son anda esirlerden biri öne çıktı. Komutan tüm öfkesini ona yöneltti ve tüfeğiyle vurarak onu adeta parçaladı. Esir düştüğü yerden bir daha kalkmadı. Akşam olunca kürekler bir daha sayıldı ve sayı tam çıktı. Eksik yoktu.
Arkadaşlarının fedakârlığını gören diğer esirler derinden sarsıldılar. Ardından bazıları birbirine hizmet etmek için fırsat kollamaya başladılar. Kimisi hastaneye gidip ölmekte olan esirlere moral vermeye başladı. Kimisi hasta esirlerin yaralarını temizlemeye başladı. Kısa bir süre sonra tüm kampın havası değişti, çünkü esirler birbirlerine gerçek bir sevgi beslemeye başladılar. Eski nefret ve kin eriyip gitti, yerine mükemmel bir kardeşlik sevgisi geldi. Ölen sayısı da yarı yarıya düştü.
Savaşın sonu yaklaştı ve esirleri başka kamplara dağıtmaya başladılar. Günün birinde perişan esirlerin bir kısmı tren vagonuna yerleştirildi. Yere oturunca karşılarında savaştan dönmekte olan ve hepsi ağır yaralı çok sayıda genç Japon askerleri fark ettiler. Sevginin gücünü keşfetmiş esirler bir anda kalkıp yaralı Japon askerlerine yöneldiler. Yaralarını sarmaya başladılar. Askerler ise şaşkınlıkla gözyaşları dökerek tekrar ve tekrar teşekkür ettiler.
Daha sonra Müttefik Güçler esirlere yetiştiler. Onları saldıktan sonra onlara yıllarca işkence çektiren Japon askerlerini öldürmek istediler. Esirler ise aralarına girip izin vermediler. İşte sevginin gücü budur.
Sevgi gerçekten ölümden de güçlüdür. Kwai Nehri üzerinde tutulan esirlerin öğrendiği şuydu ki, insan imanını ve umudunu yitirmemek için sevmek zorundadır. Sevmek ya da sevmemek gibi bir lüksümüz yoktur; çünkü sevgi bizi hayatta tutar, bizi insan yapar.
Düşmanımızı seversek düşmanımız da kalmaz. Çünkü sevmek bizi nefretten özgür kılar. Başta bize düşmanca yaklaşan kişiler yaptıklarımızı anlamayabilirler. Sevgimizi hor görebilir. Fakat bir süre sonra sevgimiz onları utanca boğacaktır. Belki de bu sayede onlar da değişebilir ve barış sağlanabilir. Neticede sevmekten başka bir çaremiz yoktur.
Bütün dünya sevgimizi hor görse de yine de sevmek gerek. Çünkü sevmek insanlığımıza yakışır. En önemlisi sevdikçe Allah’ı tanırız ve her geçen gün Yüce Babamız’a bir adım daha yaklaşırız. Böylece O’nun yüce sevgisiyle özdeşleşiriz.