“Allah sevgidir”demek, Allah özündeki sevgiye ne olursa olsun sadıktır demek. Gerçek sevgi, durumun şartlarına bakmaksızın her koşulda sever. Bir gün delicesine sevip ertesi gün nefret eden sevgi gibi değildir Allah’ın sevgisi. O’nun sevgisinin zamanı ve sonu yoktur. Allah’ın bu tükenmez sevgisini yaşadığımız dünya düzeninde çok bariz bir şekilde görebiliyoruz. Örneğin yağmur insanın yaşamı için şart bir şeydir. Ama Allah adil davranmış olsaydı yağmuru kötüler üzerinde yağdırmayabilirdi. Nimetlerini onlardan esirgemekte de haklı olurdu. Fakat Allah’ın bu şekilde davrandığını görmüyoruz. İnsanların çoğu kötü olmalarına rağmen Allah kimseden sevgisini ve rahmetini alıkoymuyor. Anlaşılan şu ki, yüce Allah yaratmış olduğu insanlar arasında en ufak bir ayrım yapmaz. Tersine insanların Yüce Baba’nın sevgisine tekrar ve tekrar ihanet etmesine rağmen, Allah yine de sevgisini yağdırmaya devam ediyor.
Geçmişte ilk atalarımız ve bugün tüm insanların sergilediği bunca saygısızlık ve umursamazlık karşısında Yüce Olan ne yaptı? Tarih boyunca göndermiş olduğu peygamberler aracılığıyla bizlere ulaşmaya çalıştığını görebiliyoruz. Bu şekilde bizi hâlâ sevdiğini ve bizimle ilgilendiğini göstermeye çalıştı. Ama insanlar Rab’bin bu çabalarına rağmen daha da küstahlaştılar. Sözlerine aldırış etmediler tersine daha da günaha battılar. Peygamberler Rab’bin adına insanlara çağrıda bulundular ve onları Allah’a döndürmeye çalıştılar, ama insanlar gittikçe gurura kapıldı. İnsan o kadar kibirlendi ve küstahlaştı ki, bazıları Allah’ın yerine putlara tapmaya, başkaları ise Allah’ın varlığını tümden inkâr etmeye bile kalkıştı. Oysa ki içinde bulunduğumuz kâinat O’nun yüceliğini ve sevgisini bas bas bağırıyor. İnsanlar ise düşüncelerinde budalalığa düştüler, yüreklerini de zifiri karanlık bürüdü. Akıllandıklarını ileri sürerken, gittikçe akılsız olup çıktılar.
Durum bu iken Rab uzaktan bizlere sevgisini beyan etmekle yetinebilirdi. Ya da “Ne haliniz varsa görün”deyip bizimle ilgisini de kesebilirdi. Fakat Allah’ın özü sevgi olduğu için, evlatları olarak yaratmış olduğu insandan yüzünü çeviremedi. Daha önce gördüğümüz gibi Rab göndermiş olduğu peygamberler aracılığıyla insanlara seslenip yola getirmeye çalıştı. Her hangi bir baba gibi insanları kötülükten korumaya çalıştı. Her baba çocuğunu belirli bazı tehlikelere karşı uyarmaya çalışır. “Orası sıcak dokunma!” der. “Sağına soluna bakmadan karşıya geçme” diye uyarır. Peki bu uyarıları kendini düşünerek mi yapar? Yani bunda kendi menfaati olur mu? Elbette ki hayır! Sadece evladının iyiliğini düşünüyor. Aynı şekilde Rab insanlara “Yalan söylemeyin”ya da “Zina etmeyin” derken bunlardan O’nun bir zerre kadar çıkarı yoktur. Sırf bizim iyiliğimizi, günahın bizi nasıl çürüttüğünü gördüğü için bunları söyleyip durur. Çünkü yalan söyleyen ya da zina eden esas kendi kendine zarar veriyor. Peki söz dinleyen oldu mu?
İnsan garip bir mahlûktur; çünkü ne kadar uyarı alırsa alsın yasakları çiğneme arzusu daha da artıyor. Anne “Fırından yeni çıkan böreğe dokunmayın” dedikçe sanki içimizde olağanüstü bir manyetik güç bizi o fırına çekmeye başlar. Yasakları çiğnemek insana hep tatlı gelir. “Çalınmış ekmeğin tadı bir başkadır” derler. Büyüklerimiz bizi uyardıklarında hep homurdanırız, sanki önümüzü tıkamak, mutluluğumuzu kısıtlamak istiyorlarmış gibi. Hâlbuki tam tersi yasaklar bizi korumak için konulur. Dikkatle uyarılmalarına karşılık insanlar ise yaramaz çocuklar gibi hep başkaldırmıştır.
Peki bu durumda Allah ne yapabilir? Sevgili çocuklarını kendi isyanlarından nasıl kurtarabilir? Bir baba yaramaz evladını karşısına alır ve onu uyarmaya çalışır, birçok zaman şöyle bir ifade kullanır: Yavrum böyle gidersen senin sonun belli”. Baba da bunu elbette ki istemeyerek evladına belirtir. Allah da benzer şekilde peygamberlerle insanları uyarmıştı: “Ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım” (Hezekiel 18:23). Allah insanlara yolunu çok net bir şekilde Kutsal Kitap’ta belirtmiştir, ama bu yolda kâmil bir şekilde yürüyen hiç oldu mu? Yüce Rab insanlara doğru yolu göstermek için ne kadar peygamber gönderdiyse de, hiçbir zaman insanlar doğru yolda sadık kalamadılar. Bunca günaha batmış insanın sonu bellidir. Şeytan’a uyan kişi, Şeytan’ın cezasına tabii olur. Böylece her insan doğal haliyle ancak Allah’ın sınırsız gazabını hak eder; çünkü En Yüce Olan’a karşı işlenen günahın ücreti sonsuz ölümdür.
Buraya kadar manzara şudur: Sevilmek için yaratılan insan, Allah’ın sevgisinden Allah’a aykırı olanı yaparak uzaklaştı. Bazılarımız bu noktada, “hiç mi iyi insan yok?” “Ben de mi O’nun sevgisine ihanet ettim?”diye sorar. Kendimizi birçok insana göre daha iyi görürüz. Ancak bu sadece bizim insani bakış açımızdır ve kolayca yanılırız. Esas önemli olan Her Şeye Gücü Yeten’in bakış açısı. Allah peygamber Davut aracılığıyla insanlara olan bakış açısını şöyle özetler:
İnsanlar bozuldu, iğrençlik aldı yürüdü,
İyilik eden yok.
RAB göklerden bakar oldu insanlara,
Akıllı, Tanrı'yı arayan biri var mı diye.
Hepsi saptı,
Tümü yozlaştı,
İyilik eden yok,
Bir kişi bile!(Mezmur 14)
Durumu biraz abartıyor diye düşünsek bile bunun Yargılarında Adil ve Doğru Olan’ın kusursuz bir perspektifi olduğunu unutmamalıyız. Evet, Allah insanın şimdiki halini ilk yarattığı orijinal haliyle kıyasladığı zaman tek bir insan bile “iyi”sayılmıyor. Yani insanın durumu son derece çaresizdir.
Bu durumda Göksel Babamız bizi bu kaderimize terk etmedi. Ne kadar ki insan isyanından ötürü cezalandırılmayı hak etse de, ne kadar ki gönderilmiş olan peygamberlerin sözlerine aldırış etmeseler de, Allah’ın içindeki yüce sevgi insanı kurtarmak için bir plan tasarladı. İnsanın kendisi yola gelmeyeceğine göre Allah’ın kendisi duruma müdahale etmesi gerekti. Kendisinden her daim uzaklaşmakta olan insanları kurtarmak için kendisi onların peşine düştü. Bunu nasıl yaptı? Allah’ın yüce sevgisi beden aldı, aramızda yaşadı.
Allah’ın insana beslediği sevgi öyle büyük ve sadıktı ki sonunda bizi günahlarımızdan kurtarmak için kendisi harekete geçti. Bu noktada Allah’ın kendisi inanılmaz bir adım attı. Tüm evreni ve dünyayı yoktan var eden Allah’ın yüce sevgisi kan ve ete bürünüp dünyaya geldi. Allah’ın sevgisi bakireden doğan İsa Mesih’in şahsiyetinde göründü. Normal şartlarda Yüce Allah’ı tüm görkemiyle görmek mümkün değil; ama Mesih İsa’nın hayatında Allah’ın yüceliğini ve benzerliğini en mükemmel şekilde görmek mümkündür. İsa Mesih daha doğmadan önce Peygamber Zekeriya kendisiyle ilgili şu sözleri aktardı:
Çünkü Allah’ın yüreği merhamet doludur. O'nun merhameti sayesinde, Yücelerden doğan Güneş, karanlıkta ve ölümün gölgesinde yaşayanlara ışık saçmak ve ayaklarımızı esenlik yoluna yöneltmek üzere yardımımıza gelecektir.(Luka 1:78-79)
Otuz yaşına gelince, Mesih her yerde Allah’ın sevgisini duyurmaya başladı. Mesih’in yaptığı her şey birebir Allah’ın yüce şahsiyetini yansıttı. İncil’de geçen bir örneğe bakalım:
Din bilginleri, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa'ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler. “Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” Bunları İsa'yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O'nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı.
İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi.Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu. Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi. İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!(Yuhanna 8:3-11)
Aslında kadın şeriata göre cezalandırılmalıydı. Mesih ise Allah’ın lütuf ve sevgisini göstermeyi tercih etti. Aynı zamanda kadını bu üzücü hale getiren diğer insanların suçlarına da parmak bastı. Evet, kadın öldürülebilirdi, ama bu bir şey değiştirmeyecekti. Kadının ve seyreden insanların yüreklerinin değişmesi için gazap değil, sevgi gerekti. Mesih bu örneğiyle sevginin her şeyin üzerine galip gelebileceğini gösterdi.
İsa Mesih’in hayatının ve öğretisinin temel ilkesi sevgiydi. Söylediği ve yaptığı her şey sevgi ekseni etrafında dönüyordu. İncil’i okuyan herkes bu gerçeği pek çabuk tespit edebilir. İncil’i sevgi rehberi olarak tanımlamak tam isabet olur. Mesih’in sevgi üzerindeki öğretisine kısaca bir bakalım:
“Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin” dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin,size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız'ın oğulları olasınız.
Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun.(Matta 5:43-48)
Mesih’in tüm öğretisi sevgi gerçeği üzerinde kuruluydu. Bu sevgi gerçeği Allah’ın kendi gerçeğidir; çünkü Allah sevgidir. İsa Mesih kendisini dinleyenlerin Allah’ın yaptığı gibi birbirine sevgi beslemeleri gerektiğini öğretti. Ayrıca ayette belirtildiği gibi Allah’ın sevgisiyle hareket eden kişi yine Allah’ın bir çocuğu olarak davranmış olur. Sevgiye dönen aslına dönmüş olur.
İsa Mesih sadece sevgi hakkında öğreti vermekle kalmadı, kendisi bizzat Allah’ın yüce sevgisini canlandırdı. ‘Baba’ diye hitap ettiği Allah’ın sevgisini içinde taşıdığı gibi, onu hep paylaşmak istedi. Hayatında da şahsiyetinde de Allah’ın sevgisini birebir temsil etti. Şu söylediklerine dikkat edin:
Baba'nın beni sevdiği gibi, ben de sizi sevdim. Benim sevgimde kalın.Eğer buyruklarımı yerine getirirseniz sevgimde kalırsınız, tıpkı benim de Babam'ın buyruklarını yerine getirdiğim ve sevgisinde kaldığım gibi...(Yuhanna 15:9-10)
Adil Baba, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar.Bana beslediğin sevgi onlarda olsun, ben de onlarda olayım diye senin adını onlara bildirdim ve bildirmeye devam edeceğim.(Yuhanna 17:25-27)
Mesih, özellikle sevginin özünü tarif eden şu sözleri de söyledi:
Bunları size, sevincim sizde olsun ve sevinciniz tamamlansın diye söyledim. Benim buyruğum şudur: Sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin. Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur.(Yuhanna 15:11-13)
Allah’ın insandan istediği sevgidir. Birbirimizi seversek o zaman yüce Babamızı yansıtmış oluruz. O zaman yaratılmaktaki amacımıza hizmet etmiş oluruz. Burada Mesih’in belirttiği gibi sevgi sadece “seni seviyorum”sözleriyle bitmez, gerçek sevgi ölüme kadar gider. Çünkü gerçek sevgi fedakârlık gerektirir.
Bir ailenin çocuğu ölümcül bir hastalığa yakalanır ve acilen kan nakline ihtiyacı olur. Araştırma sonucunda aranan kan türü kendisinden büyük abisinde bulunur. Doktor henüz küçük yaşta olan abiye oturup “Kan bağışlayabilir misin?”diye sorar.
Abi biraz düşündükten sonra başını sallayarak olumlu cevap verir. Bir süre sonra kardeşinin yanında yatan ve kolundan akıp giden kanı izleyen abi, doktora dönüp şunu sorar: “Doktor amca, tam olarak ne zaman öleceğim ben?”Demek ki kan vermeyi kabul eden abi, kardeşi uğruna canını bile gözden çıkarmıştır. İşte gerçek sevgi böyle bir şeydir.
Sevgiden söz etmek kolaydır, ama onu hakkıyla göstermek pek zordur. İsa Mesih ise sevgiden bahsetmekle kalmadı, kendisi burada dile getirdiği fedakâr sevgiyi birebir eyleme geçirdi. Allah’ın sevgisini fiilen gerçekleştirdi. Kendini tüm insanlık için feda etti.
Daha önce gördüğümüz gibi, insan Allah’ın sevgisinden yoksun bir durumdadır. Allah ile olan ilişkisi kopmuştur; çünkü kendini her türlü günahla kirletmiştir. Bunun sonucunda insan, günahın ücreti olan ölümü de çekmek zorunda kalmıştır. Fakat insanı kendi evlatları gibi seven Allah bu durum karşısında kayıtsız kalmadı. Aslında İsa Mesih’in dünyaya geliş sebebi de buydu. Mesih, Allah’ın sevgisini yaşantısıyla ve sözleriyle göstermenin yanı sıra, sonunda çarmıhta canını feda ederek en güçlü şekilde sergiledi. Çünkü haç üzerinde İsa Mesih tüm insanlığın günah yükünü üzerine alıp yerimize öldü. İnsanın bağışlanması ve Allah’ın sevgisine dönmesi için aradaki günah sorunu ve ölüm cezasının hallolması gerekiyordu. İşte günahsız olan Mesih İsa çarmıhta insanlık uğruna kendini kurban ederek hem günahlarımızın affını sağladı hem de en görkemli biçimde Allah’ın insanlara olan büyük sevgisini canlandırdı. Kutsal Kitap bu olanları şöyle özetler:
Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Allah ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.Böylece şimdi O'nun kanıyla aklandığımıza göre, O'nun aracılığıyla Allah’ın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir. (Romalılar 5:6-9)
Mesih’in dediği gibi bundan daha yüce bir sevgi yoktur. Bir taraftan her türlü günaha bulaşmış insan resmen Allah’ın düşmanı kesilmiştir; ama diğer taraftan sevgisinden bir türlü vazgeçmeyen Allah ona ulaşmak için ve günahlarını bağışlatmak için en büyük fedakârlığı yapar. İsa Mesih’in çarmıhta çektiği işkence ve ıstırabı düşününce bu sevginin değerinin ne kadar büyük olduğunu daha çok anlamaya başlıyoruz. Tüm insanlığın onca günahının bedelini ödemek hiç kolay olmazdı. İsa Mesih çarmıh öncesinde defalarca kamçılandı. Bedeni resmen deşildi. Sonra haç üzerinde saatlerce işkence çekti. Tüm bunlar sırf insanların günahlarının fidyesini karşılamak ve Allah’ın bize olan sevgisini kanıtlamak içindi.
Peki Mesih’in insanlık uğruna ödediği bu günah bedelinin Allah tarafından kabul edildiğini nasıl bilebiliriz? İsa Mesih çarmıhta öldükten sonra kayadan oyulmuş bir mezara konuldu. Fakat üçüncü gün öğrencileri mezarına gidince içini boş buldular. Daha sonra Mesih diri olarak karşılarına çıktı. İsa Mesih ölümden dirildi! Bununla Mesih ölümü ve Şeytan’ı yendiğini gösterdi. Böylece “Ölüm yok edildi, zafer de kazanıldı.”
Mesih’in ölüme tutsak kalması imkânsızdı çünkü O’nun bir günahı yoktu. Böylece Mesih günah borcumuzu ödeyip ölümü tamamen yendiğini kanıtlanmıştı. En önemlisi çarmıhta dünyada görülmemiş en yüce sevgi eylemini sergilemiştir. Çünkü çarmıhta ölerek insanlığın üzerine gelmekte olan gazabı kendisi karşıladı; aradaki günah engelini kaldırarak Allah’ın merhametinin tüm insanlara yeniden akmasını sağladı. Bir şiirde yazılı olduğu gibi:
Kim sever beni senin gibi Rab,
Kim canını verir benim için.
Suçumun izleri avuçlarında,
Günahlarım bağışlandı.