Sonra onlar tekneleri karaya çektiler ve
her şeyi bırakıp İsa’nın ardından gittiler.
- Luka 5:11
Onlar tekneleri karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa’nın ardında gittiler. Bu sözler öğrenciliğin bir anlamda görevini tamamladığı ve yepyeni bir evrenin başladığını göstermektedir. Çünkü bu noktada artık “yeni yaşam” değimiz esaslı bir yaşam başlamaktadır. Bu “yeni yaşam” kavramı ne kadar anlaşılmaktadır esasında bu da tartışılmalıdır. Çünkü yeni yaşam bir şey yapmak değil olmaktır. Bu çok büyük bir ayrımdır. Bir mezhebe dahil olmak, o mezhebin koşullarını yerine getirmeye çalışmak, öğren dediklerini öğrenmek, programlarını izlemek elbette kötü değildir ama bütün bunlar yapmaktır. Oysa bizim esas uyandırılmak istediğimiz nokta bir şey yapma noktası değil Yaratan’ı yaşayan olma noktasıdır. Çünkü Efendimiz İsa Mesih Yaratan’ı yaşayandır. Yani “kelam” bedende ifşa olmaktadır. Yani “sevgi ve ihsan” Yaratan vasıfları olarak Efendimiz’in üzerinde şekillenmekte ve beden adeta bu ifşayı verme ile ilan etmektedir. Ve Yaratan’ı yaşama konseptinde İsa Mesih, Mesih seviyesinin bütün ihtişamını günahlıların “temiz olmasını” yürekten dileyerek ve “temiz olduklarını” ilan ederek “sevgi ve ihsanı” yeryüzüne çekip yerli yerinde uygulamaktadır. Burada muhteşem bir mesaj vardır. Mesih İsa’yı giyinen kişiler Ruh’un işlevinin gücünün farkındalığında Yaratan’ı yaşayabilenler olabilirler. Eksiklik farkı ile Mesih düzeyine hareketin başlaması adeta aynı anda gerçekleşmektedir. İşte bu noktada Yaratan’ı yaşamak esasında Müjde olmaktadır. Yani “tövbeden” bahseden kişinin Yaratan’ın Ruh’unda Mesih’in önderliğinde kurtarışa sarılması Petrus’un Mesih İsa’nın dizlerine kapanıp “benden uzak dur” demesi gibidir. Yaratan’ı yaşamak adeta manevi manada sağlıksızı terk edip sağlıklı olanı seçmiş olmak gibidir. Özgür iradeyi Ruh’un rehberliği ve Mesih’in önderliğinde tek ve en doğru olan seçim için kullanabilmektir. Yani “mana yolunda” yürümektir. O zaman mana yolunda yürümek Efendimiz Mesih İsa’nın hayatı ve öğretişleri ve kurtarışından algıladığımız kadarıyla Yaratan’ı sahip olduğumuz maddi beden ve dünya içinde yaşamaktır. Bu yaşamın kendisi esasında Müjde yaşamıdır. Çünkü bu hayat yürürken dönüştürüp değiştirmektedir.
MÜJDE’NİN HAYATLARDAN GEÇMESİ
Hareket bereketin esasıdır. Bu esas acılar yolundan “mana yoluna” geçişte de kendisini göstermektedir. Efendimiz İsa’nın hayatında bu hareketlilik her yerde “İşte, Yaratan kuzusu” dedirten bir hareketliliktir. Bu hareketlilik Müjde’nin insanların hayatından geçmesine vesiledir. Petrus’un hayatında buradaki yazılardan anlayabildiğimiz kadarıyla üç kez geçmiş ve üçüncü defa geçişinde artık Müjde Petrus’u bulunduğu ham öğrencilik noktasından, önce pişme noktasına ve sonra “günahlı olduğunun, kendi çıkarı için alma arzuları içinde yaşadığının” farkındalığında olma noktasına yani yanma noktasına getirmiştir. Bu yanma noktasında Mesih İsa’ya Yahya’nın işaret ettiği gibi bir işaret ya da Mesih İsa’nın kendi daveti ya da Mesih İsa’nın kendisinin gelmesi yoktur. Şimdi bu noktada artık Müjde dokunuşu ile öğrenciyi, öğreneni, arayanı talebe yapmaktadır. Yani bu noktada “benden uzak dur” ifadesi ile birlikte gelen ayaklarına yapışma evresi vardır. Yaratan’ı yaşayan Efendimiz Mesih İsa gibi birçok hayatlara mecazen ve adeta “üç kez dokunmaktadır.”
İlk önce Yaratan’ı yaşayan dikkat çeker. İkinci aşamasında Yaratan’ı yaşayan davet eder. Üçüncü aşamasında Yaratan’ı yaşayan kendini sunar. Bu daha önce çalıştığımız talebe olmanın yedi prensibi yani “talebelik esası” içinde önce Yaratan’a yürüyüş, sonra insana ve sonra yüreğe yürüyüş evrelerinin Mesih İsa’da “Müjde ve talebe” bağlamının göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bütün bu üç aşama Müjde aşamasıdır ve tövbe ile başlayan dönüşüm ve değişim süreci talebelikten Müjde’ye devinir ve bu yeniden talebe üreteceği için “insan düzeyini” yakalamadır yani Yaratan suretinin bütünlüğüdür. Göklerin hükümranlığına ulaşmadır. Ve işte bu bakış açısında sanki Müjde üç aşamalı olarak adeta “bol yaşam olsun” diye kendini “sevgi ve ihsanda” sunmaktadır. Ve bu sevgi ve ihsanda Müjde yani dönüşüm ve değişim bütün insanlar için bir hayat dönüşümü ve değişimidir. Yalnız kişinin değil bütün insanlığın “göklerin hükümranlığına” daveti ve bir anlamda “göklerin hükümranlığının” yani bütünlüğün bütün insanlara sunumudur.
VE MÜJDE, MÜJDE DOĞURUR
Çünkü yaratılışı gereği her insanın başlama noktası daha doğar doğmaz kendi “benini” oluşturma noktasıdır. Bu nedenle bütünü algılaması herkes için zordur. Bütünde Yaratan’a yükseliş vardır. Bütünde kaynağa dönüş başlar. Oysa yaratılışta öncelikle “benlik” farkındalığı çabası vardır. Olmalıdır da, bunun için vardır. Öyle tayin edilmiştir sistem içinde. Hep alma arzusu onu hayata iter durur. Ama Yaratan’a ters çizgide varlığını hissetmek durumundadır. Çünkü geldiği nokta ile eşit çizgide direnç yoksa gelişim de yoktur. O nedenle gelişim Yaratan karşıtlığı içindedir. Oysa esas yaratılış gayesinde “hükmetme” ve “kendisini çoğaltması” talebi vardır. Bu kişiyi “bol yaşama” yani “sevgi ve ihsan” yaşamına, bir başka deyişle “Yaratan sureti” olma konumuna getirecektir. İşte bu konum Yaratan’ın yansıdığı konumdur. Yani Yaratan’ı yaşayan Müjde oluşturur “tövbe” ve “göklerin hükümranlığı” bu kişinin yaşam prensibidir ve yansıttığı budur. Bu yansıma insana ve sonra yüreğe doğru yönelir. Yani hayatlar içinden Müjde geçmeye başlar ve Müjde Ruh’un saran ışığında hazırlanmış yüreklere Müjde olduğu gibi aşama, aşama; basamak, basamak işlemeye başlar ve o geçtiği hayatta Petrus’un hayatında olduğu gibi Müjde olur. O kişiyi önce öğrencilikten talebeliğe taşır ve talebelikte de kişiyi yine hayatlardan geçecek Müjde kılar. Şimdi dikkat edersek Efendimiz kendi “edinim testi” sonrasında adeta dört manevi basamak aşmıştır. Bu basamağın üçünü deneyim sırasında aşmış ve sonuçta “ilahi” düzeyde, “oğul” seviyesi dediğimiz “mirasçı” düzeyinde artık “mana yolunun baş rehberi ve kurtarıcısı” olarak hayatını insanlığa vakfetmiştir.
Bu basamaklardan ilki daha önce çalıştığımız gibi “fiziksel” basamaktır. Çünkü fiziksel açlıkta dayanıklılık testinde içinde bulunduğu konumdan “mana yolunun” gücünde kurtulması talep edilmiş adeta Yaratan’a yürüyüşünün fizik üzerinde hiç de etkin olmayacağı ve kişiye hiç bir şey kazandırmayacağı irdelenmeye çalışılmıştır. Oysa “mana yolunda” Yaratan’ı yaşayan Efendimiz burada “insan yalnız ekmekle yaşamaz” şeklindeki cevabında o görünürlüğün hakimi görünmezliğin esas yaşam kaynağı olduğunu vurgulamıştır. Yani “mana yolunda” Yaratan’ı yaşama kavramında ilk yükselişin hangi noktada olduğunu bize tarif etmiştir.
İkinci aşılan basamak ise ruhsallık basamağıdır. Yaratan’ı yaşamak fizik sınırlarının getirdiği zorluklara bağlı olmadığı gibi ruhsal olarak da dünyanın emniyetsizliklerine bağlı değildir. Yaratan’la yaşamak sınırlılıkta sınırsızın farkında olmak, görünürlükte görünmezin farkında olmaktır. Bu bağlamda Yaratan’la yaşarken dünyanın bütün tehlikeleri hala tehlikedir ama Yaratan bunlarla denenebilecek bir varlık ya da kavram değildir. Çünkü Yaratan parçası olan ruhun ve ruhsal insan yaşamının varlığı bütün bu sınırlılıkların ve görünürlüklerin dışında olduğuna göre emniyet kavramı da tamamen bu sınırlılık ve görünürlük için geçerli bir kavramdır. Yani hakiki manada Yaratan’ı yaşayan kişi bu emin hissetme ya da hissetmeme kaygılarıyla bağlı olmayan bir Yaratan yaratılan ilişkisinde olan kişidir. Ve Efendimiz Mesih bu ikinci basamağı da aşmıştır.
Ve üçüncü aştığı basamak ise psikolojinin sınırlılık içindeki hükümranlığının üzerine çıkmasıdır. Bu noktada önemli olmak, güç sahibi olmak ve hemen sonuç elde etmek gibi kişinin kendini ispat etme gayretleri vardır. Ve doğal olarak her kendi beni için, kendi çıkarı için alma arzusuna sahip olan kişi “benliğin kısıtlı varlığını kanıtlama” gayretleri içinde hep bu psikolojik çekişmeleri iç aleminde yaşayıp durmaktadır. İşte hakikaten Yaratan’ı yaşayan kişi bu sorunun da üstüne çıkabilme cesaret ve gücünü göstermiş olan kişidir. Ve Efendimiz Mesih İsa bu noktada da “O’ndan başkası yok” ilkesi ile hareket ederek, bütün çekişme değerlerini esas kaynağına vermek kaydı ile fiziksel ve ruhsal ve psikolojik olarak insanı Yaratan’ı yaşamaktan alıkoyan bütün evreleri aşabilmiştir. Yani Müjde “yukarıdan uyandırma” ve akabinde “aşağıdan gayret” ve onun ardından da “edinim testi” saran ışığın açtığı kalp noktasından içeriye Mesih düzeyini sızdırmış ve Müjde bütün bu üç basamağın üzerine çıkılmasını sağlayarak bu yüreği Mesih gönlü haline yani yeni bir Müjde haline getirmiştir. Bu elbette öncelikle Efendimiz Mesih İsa’nın kendi deneyimlemesinde bize takdim edilmiş ve bize adeta örneklenmiştir. Bu manevi basamakları aşmak Mesih İsa’yı artık Müjde’nin ifşa aşaması olan ilahi seviyeye getirmiştir. Çünkü bu seviyede “sevgi ve ihsan Olan” ifşa edecektir. Yani bu üç aşamalı testin sonunda artık Mesih İsa “o Mesihi seviyededir” yani ilahi seviyededir ve bu seviyede Müjde kendiliğinden işlemektedir. Artık Mesih İsa dahi o seviyede “hizmet edilen değil hizmet edendir.” Yani “sevgi ve ihsanı ifşa eden” yansıtan, verendir. Yaratan’dan Ruh’un saran ışığında doğrudan gelen ışık kabı tamamen doldurmakta ve artık almanın durduğu noktada artık “gönlün Mesih olduğu” durum ortaya çıkmakta ve tamamen bir yansıma başlamaktadır. Bu yansıma “Müjdedir.” Tövbe ve Göklerin Hükümranlığı artık yürekten kendiliğinden varlığın doğası olarak dökülmekte ve talebelik seviyesine bir sonuç oluşturmaktadır.
MÜJDE TALEBE, TALEBE MÜJDE DÖNGÜSÜ
Mesih İsa Yaratan düşüncenin işlevinde yani saran ışığında Kelam’ın kendisidir. Yani Yaratan düşüncenin adeta talebesidir. Ve talebe aynı zamanda talep ettiğini alır ve aldığını yansıtır. Çünkü Yaratan düşünce ile Yaratan işlev bir araya geldiğinde “sevgi ve ihsan” artık yerinde duramaz ve “merhamet yani verme” olur ve bu verme sonucu arasında “irfan yani vahiy” belirir. İşte bu nokta Müjde’dir. Müjde sağında merhamet ve solunda adaleti dengeler ve “oğul” olur. Yani gönlü Mesih kılar. Efendimiz Mesih İsa yoluna baş koyduğu kurtarış serüveninde bütün bu akışı döngüsel olarak yaşayıp bize yaşatandır. İşte bu bütün evreleri ile birlikte biz de “müjde ve talebe ve talebe ve müjde” döngüsünü getirmektedir.
Ve Petrus’un imana gelmesinde de daha önce de dediğimiz gibi öncelikle Müjde ışımasının talebe olma arzusunu çekmesi vardır. “İşte, Yaratan kuzusu” yani Yaratan’ın “sevgi ve ihsan” sunusu. Yani vasıflarını bütün insanlığın önüne döktüğü, koyduğu seviye yani Yaratan’ı tam yansıtmak için gerekli olan tek şeyin “hiç ama hiç karşılık beklemeden sevgi ve ihsan vasıflarını” yaşamak ve bütün kainata takdim etmek olduğu vurgusu.
Kısacası, Müjde Yaratan’ı yaşamanın doğal ışıması olduğu gibi talebe de bu ışımanın doğal sonucudur. Ve talebe olmanın doğal sonucu da yine talebe olmanın ışımasında Müjdedir. İşte bu döngü Yaratan’a yürüyeni yani İsra-el’e hakiki İsrail olma ayrıcalığını veren bir döngüdür. Yaratan ve yaratılan arasındaki antlaşmanın yani birbirine aidiyetin doğal sonucudur.
MÜJDE’NİN DÖRT AÇISI
Mesih İsa’nın ışımasında Petrus’un Mesih’e çekilişinde de yine 1) Fiziksel 2) Ruhsal 3) Psikolojik aşamaların aşılmasından sonra o esaslı noktaya yani 4) İlahi aşamaya geliş söz konusudur. Bu aşamada artık yüz yüze’lik vardır. Yani Mesih ile yüz yüze bir İsa vardır. Burada karşılaşma vardır. Yani İbrahim’in antlaşma ve sünnet sonrası Yaratan’ı kendi varlığında “yüz yüze görmüş” olması gibi bir karşılaşma vardır.
Bu gerçeklik Müjde’nin yani Yaratan’ın Mesih’te ifşasının yazıya geçirildiği Matta, Markos, Luka ve Yuhanna bölümleriyle de adeta irdelenmektedir. Matta’da özellikle Efendimiz’in fiziksel dünya üzerine çıkışı vurgulanmakta ve beden üstüne hakimiyet ve fiziğe hükmediş, hükümranlık vurgulanmaktadır. Matta’da adeta yazı ile aktarılmaya çalışılan Efendimiz’in “insan yalnız ekmekle yaşamaz” tarafıdır. O’nun ağzından çıkan her bir kelam yani bütün yaratılış sistem formülleri, göklerin sistemleri tamamen varoluşa hükmeden bütün sistemdir. Yani Matta’da o ilk seviyede uyanış vardır bu insanın sıfır noktası olan cansız seviyeden fizik üstüne çıkmaya başladığı bitkisel seviyedir. Markos’ta ise orada Kurtarıcımız, Efendimiz hizmet etme alçak gönüllülüğünde adeta “O’ndan başkası olmadığını” vurgulayarak bütün psikolojik iç, çelişki ve çekişmeleri ortadan kaldırmaktadır. Çünkü burada kimin kimi yöneteceği kaygısı, kimin önemli, güç sahibi olduğu kaygısı yoktur. Burada hizmet etme, Yaratan’a tabi olma bütün bu kaygıları, iç çekişmeleri ortadan kaldırır. Çünkü herkesin efendisi “Kainatın Efendisi Olan’dır.” Yani bu seviyede anlatılmak istenilen insanın “kendi çıkarı için alma arzusundan” hizmet için yani yalnız “sevgi ve ihsana” doğru harekete başlamasının ne denli önemli olduğudur ve bu seviyede artık insanlar hayvani seviyeden yukarıya doğru harekete geçmeye başlamaktadırlar. Ve Luka’ya geldiğimizde ise artık burada Efendimiz Mesih İsa bütün geleneklerin üstüne çıkıştan bahsetmekte ve kabukların kırılarak mana yolunda, mana grubu oluşturmakta ve kadın ve erkeklerden ruhsal bir aile bütünlüğünü vurgulamaktadır. Yani bu noktada artık “Yaratan’ı denemek” diye bir kavram söz konusu olamaz. Mesih’te samimi edinimle bir araya gelen kişiler, yani bu ruhsal Mesih bedeni Yaratan’ın sureti yolunda “konuşan düzeyin” ortaya çıkmasıdır. Bu düzey insan-ı kamil düzeyidir ve artık bu düzeyde kainatta insan için emin olamayacağı bir durum yoktur, günlük korku ve kaygılar yoktur. Güvensizlik kaygısı sadece günlük yaşam tedbirleri içinde olması gereğinden fazla değildir.
Kısacası adeta İnciller’de Yaratan’la yaşayan Efendimiz’in dört başı mamur “Yaratan sureti” karakteri ifade bulmaktadır. Özellikle üç sinoptik İncil’de kaleme alınan vasıflar adeta Efendimiz’in hizmet öncesi, yukarıdan uyandırılış sonrası aştığı üç edinim testinin karakteristik yansımasıdır. Yaratan’ı yaşama müjdedir ve müjde talebedir. Ve talebe öncelikle fiziksel, psikolojik ve ruhsal basamakları Ruh’un saran ışığında Mesih’in önderliğinde aşar ve dördüncü seviyeye yani ilahi düzeye gelir. Yuhanna bölümünde işte Mesih İsa’nın “yol, gerçek ve yaşam olma” ve “Baba ve ben biriz” bağlamında ilahi bütünlüğe dönüşüm ve değişiminde talebe de bu ilahi seviyelerin müjdelenmesinde bu seviyelere, bu üst dünyalara talebe olmaya başlar.
Bir başka deyişle adeta Mesih’i düzeyin tamlığı ile Yaratan’ı edinme yolu olan mana yolunun bu dört seviyesi, yani sıfır cansız noktasındaki insanın bitkisel, hayvani, konuşan ve ilahi seviyeleri Ruh’un saran ışığında deneyimlemeleri adeta Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’da irdelenmekte ve bir kez daha Müjde olan Mesih İsa’nın talebelerine Müjde olmakta ve talebeler yeniden Yaratan’ı yaşama yolunda ve bu yolun bütün aşamalarında Müjde olmakta ve yeniden talebe çekmektedirler. Müjde sebep ve talebe sonuçken gaye yeniden sebep olmak olduğuna göre talebe Müjde olur ve böylelikle Yaratan’la form eşitliği bir anlamda kaos ıslaha dönüşmek kaydıyla karanlık aydınlığa boğulur.
İşte bu yükseliş olgusu ile Matta eylem dünyasını vurgularken, Markos, oluşum dünyasını ve Luka, Yaratma dünyasını ve Yuhanna ise artık ışığın yayılma dünyasını ifade etmektedir. Yuhanna yani dördüncü seviyede Mesih’in ışığının yansıması vardır. Çünkü kişi artık burada kabı içinde fitili olan bir kandil gibidir. “Yaratan kim ve ben kimim?” olgusunu sorgulayıp aradığı için bu noktada artık kişi fitil oluşturduğu için yağı yani Mesih’i çekmektedir. Ve Mesih’i çektiğinde ise artık bu kişi istese de istemese de Müjde’nin feneridir. Yaratan’ın yaratıcı gücü yukarıdan aşağıya maddeleşmiştir. Yani “Kelam” beden almıştır esasında. Ve bu beden ancak Mesih’i düzeyde ışımak kaydı ile aşağıdan yukarıya yaratıcı gücü kaynağına geri yansıtmaktadır. Bunun için bedene ölüşle Mesih’le haçlanışın üstüne yani yükselişe geçme esası vardır. Bütün bu aşamaların yegane işleticisi hiç kuşkusuz Yaratan düşüncenin muhteşem işlevi yani saran ışıktır ve dönüşüm ve değişim, yani tövbe ve göklerin hükümranlığında artık kurtarıcısına yapışmış kişi “oğul” olmuştur. Sanki dört İncil’in irdelediği Efendimiz Mesih İsa’nın, Yaratan’ı yaşama vasıfları bir araya geldiğinde “İnsanoğlu hizmet ederek kurtarıcı olup Yaratan’ın suretine yani ilahiliğe” dönüşür demek ister gibi bir esaslı ana Müjde-Talebe sloganı ortaya çıkmaktadır.
MESİH İSA VE MÜJDE VE TALEBELİK
Bu üç kavramı bir araya getirdiğimizde ise artık “derin denizlere açılan” tekneleri karaya çekip, her şeyi bırakıp, İsa’nın ardından gitmenin ne olduğu bize adeta konuşmaktadır. Mesih İsa Yaratan’ın sureti olma noktasıdır. Yaratan’ı yaşamak için “derin sulara açılan tekneleri” artık emin bir kara parçasına çekme zamanıdır. Yani orada denizin azizlikleri yoktur. Orada sağlam bir yer desteği vardır. Çünkü muhteşem bir örnek, model, kurtuluş yolu, gerçeği ve yaşamı önümüzdedir. Ve bu noktada yapılması gereken yolu pek net olmayan ama daha derinlerde gizemli bereketleri olan denizlere gidildikçe karanın emniyeti belirgindir. İşte bu noktada “mana yoluna” geçildiğinde artık “kelam” bedende ifşa olunmuştur. Kelam “karada” ifşa olunmuştur. Öğrencilik yanma noktasında talebeliğe döndüğü anda “derin sular” vazifesini yaptığı için şimdi karada “kelamla derin açılımlar” esastır. Bu açılımlar için ise doğru olarak kabul edip inandıklarımızı artık “tadın ve görün” aşamasına yani “edinmediğime inanmam” aşamasına getirmek esas olmalıdır. Bu noktada “her şeyi bırakmak” bütün batıl olanı, bütün kabukları, bütün putları, bütün insanların üretimleri sonucu ortaya çıkmış geleneksel yolları bırakmak gerekmektedir. Çünkü bırakmadan yeni bir seviyeye hele hele daha üst bir seviyeye, mantık üstü inançla yani edinimle tutunmak mümkün değildir. O nedenle bu bırakış ve tutunuş “tövbe” ve “göklerin hükümranlığını” edinme konumudur. Ve İsa’nın ardından gitmek ise sürekli talebeliktir.
Ve bütün bu bağlamlarda işte bu nedenle Efendimiz ve kurtarıcımız Mesih İsa “Celile bölgesinin her tarafını dolaştı, (yani tam edinim sahibi inananların olmadığı diyarları) buralardaki 1) havralarda öğretiyor 2) göksel hükümranlığın müjdesini duyuruyor 3) halk arasında yayılan her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu” (Matta 9:35). Ve kendisi Müjde olan Mesih’in içinden geçtiği hayatlar önce talebe olmakta ve sonra Müjde’ye dönüşmektedir ve sonra yeniden hayatların içinden geçerek talebe olmakta ve sonra yeniden Müjdeye dönüşmektedir. Bu “mana yolunun” durmaksızın işleme biçimidir. Mesih talebeleri böylelikle Yaratan suretini oluşturdukları o muhteşem Mesih dergahını oluşturmakta ve oradan da bütün yollar Yaratan’ı yürümekte ve Mesih’in o muhteşem kurtarış düzeyinde Yaratan düşünce yani Baba ile saran Işığın yani Kutsal Ruh’un gücünde kavuşmaktadır. Sonsuzluk hazzının ışıkları işte bu noktada hakikaten yaşam olmuşken “sonsuz yaşama dönüşmektedir.”