VIII. YÜREKTEN BÜTÜNLÜĞE (Luka 5:4)


Derin sulara açılın,

balık tutmak için ağlarınızı atın.

- Luka 5:4

Mesih İsa’nın kendi hizmetine başladığı o ilk noktada hizmetinin sınırlarını net olarak belirlediğini görüyoruz. Buna göre hizmeti “Allah’ı bütün yürekle sevmek” ve “dostunu kendin gibi sevmek ilkesinde” hem Yahudiler’in manevi manada kayıp olanlarına hem de Yahudi olmayanların manevi manada kayıp olanlarına geldiğini açıkça ifade etmektedir. Ve bu açıklamasının arkasında esasında daha da ileriye gitmektedir Mesih İsa. Çünkü böylesine bir yaklaşımda esasında kişilerin “eksikliklerin farkındalığı” esası üzerinde taleplerinin de ön planda olduğunu görüyoruz. Yani yukarıdan uyandırmaya aşağıdan gayretle bir bağ oluşturmanın öneminin de vurgulandığını görüyoruz. İşte bu yaklaşımla hizmete girişen Mesih İsa kendisinin sunduğu “dönüşüm yani tövbe ve göklerin hükümranlığı yani değişim” yolunda yürümenin prensiplerini de çizmeye devam etmektedir.

TALEBELİK ESASI

O zaman her şeyden önce “acılar yolundan” mana yoluna geçmek elbette bir “çölde deneyimi” gerektirmektedir demiştik. Bu deneyimin ardında özellikle “edinim testine” tabi olma esasından sonra artık kişinin dönüşümle değişime geldiği Mesih İsa’nın kendi varlığında ifade edilmektedir. Bu ifadenin hemen arkasından da Mesih’in “hükmedin ve çoğalın” emri doğrultusunda yetkin Yaratan’dan gelen bir yetki ile ışığı yani “sevgi ve ihsan Olan’ın” bu iki mühim vasfını yansıtmaya başladığını görüyoruz. Böyle bir durumda da ışığın etkinliği net olarak karşımıza çıkmaktadır.

O zaman her şeyden önce “acılar yolundan” Yaratan’a yürüyüş yoluna geçiş yani “mana yoluna geçiş” ve Yaratan’ı edinme şu seviyeleri içermektedir:


1. Yukarıdan uyandırılış (Müjde)

2. Aşağıdan gayret (Tövbe)

3. Edinim testi (maddi, manevi ve ruhi seviyeleri ışığa teslim)

4. Yaratan’a yürüyüş,

5. İnsana yürüyüş,

6. Yüreğe yürüyüş,

7. Bütünlük (Göklerin hükümranlığı)


Bu yedi seviye aynı zamanda tövbeden göklerin egemenliğine geçiş aşamalarını göstermektedir. Yani aynı zamanda dönüşüm ve değişimdir ve aynı zamanda “kaostan ıslaha” bir dönüşüm ve değişimdir. Yani kainatın başlangıçtaki “karanlık ve şekilsizliği” Yaratan’ı ışığının her bir karanlık ve şekilsiz noktaya nüfuz etmesinde bir ışıma olmuş ve o alanda esaslı bir “ıslahla” esaslı bir “yeni yaşam” dönüşümü olmuştur. Kısacası daha kainatın ilk başlangıç anında dahi bu “talebelik” esasları adeta yaratılış ilkeleri olarak uygulanmıştır. Burada Efendimiz Mesih İsa’nın mübarek varlıklarında da aynı ışımanın kaostan ıslaha İsa Mesih’i insan evladı konumundan Yaratan’ın kelamına dönüştürmektedir. Ve elbette bütün bu aşamalar öncelikle daha çok uygulamaya yönelik bir takım dini uygulama seviyelerinde kendileri mana seviyelerine hazırlanmış Yahudiler içinde yine ışığın nüfuzu yani bekledikleri kurtaran Mesih’in ışığının ışımaya başlamasının sonucu yine aynı dönüşüm ve değişim başlamaktadır. En azından Mesih’i bekledikleri Mesih olarak görebilen, kalp gözleri açılanlar için. Ve bu dönüş ve değişim Mesih İsa’nın varlığında kainatın doruklarından artık insanların ayaklarına kadar net bir şekilde görsel olarak ulaşmış ve bu şekilde de Petrus’un dönüşüm ve değişiminde gördüğümüz gibi ferdan ferda bir ışık alışı ile Yaratan’ın farkındalığında bir yaşama giriş yaşanmıştır.

Yani Efendimiz Mesih İsa’da bize intikal eden ve bizzat kendi hayatıyla irdelediği ilahi talebelik ilkeleri ta kainatın yaratılış anında “Yaratan kelamının” o muhteşem “ol” sözündeki içerik olarak “kaostan ıslaha” ve “karanlıktan aydınlığa” ve “maddeden manaya” o inanılmaz dönüşüm ve değişim esasları olarak hep insanlar için bulunmaktadır. Bu “ol” sözü Mesih İsa’da artık insan varlığının bütünlüğü içinde insana kurtuluş olarak hakiki “İsra-el” yani Yaratan’a yürüyeni ortaya çıkarmak için vardır. Ve bu Petrus ve diğer “ilk Mesih talebelerinin” hayatları ile bizlere çok net örneklerle anlatılmakta ve bizlerin de tövbeden göklerin hükümranlığına, kaostan ıslaha, karanlıktan aydınlığa, şekilsizlikten şekle bu şekilde ulaşmamıza yol açılmış olmaktadır bu bütün insanlığın kurtuluşuna yoldur. Dar bir kapı ardındadır ama hakiki ilahi yüksekliklerin yegane yoludur. Yani “yeni yaşam yoludur.” Hakikat yoludur. Hakikat kişinin “kendini bilmesidir.” Kişinin kendini bilmesinde esaslı kurtuluş Ruh’un yüreği hazırlamasında Mesih’in yüreğinin kişinin yüreği olmasıdır. Yani Yaratan’ı edinme yoludur.


VE ÜSTATLARIN ÜSTADININ IŞIMASI


Ve bütün bu adımları kendi hayatı ile ortaya koyan Efendimiz Mesih İsa bu hayat tarzının her bir noktasını adeta bir hayat sınıfına çevirmektedir. Çünkü hizmete çağrılma anından hizmet için donanımlı olmanın zorluklarından tutun da, aşılması gereken engelleri dahi hayatında kendi örneklemeleriyle bize aktarmış ve aktarmaya devam etmektedir. Böylesi bir mürşit hakiki irşat eden yani aydınlatan, yol açan, öğreten mana rehberi elbette gönüllerin kurtarıcısından başkası olabilecek değildir. Mesih İsa hizmete yola çıktığında görüldüğü gibi üç ilkeye özellikle önem vermektedir. Bunlardan ilki hakiki bir mürşidin yani irşat eden hakiki bir üstadın esaslı görevi tam anlamıyla yerine getirmek için önce kendisinin tamamen Yaratan’ı hayatına edinen (yani sevgi ve ihsan vasıflarını doğası kılan) ve hakikaten Yaratan’a ve elbette insana yürüyen olmalıdır yani yüreğe yürüyen, ikincisi bütün bunları herhangi bir beklenti, bir maddi ya da manevi makam ya da ödeme beklentisi olmaksızın yerine getirmesidir ve üçüncüsü bütün bunları hakikaten karşı tarafa illa karşı tarafın bu öğretilere karşı olumlu bir cevap vermesini beklemeden yapmasıdır.

Yüce Yaratan “güneşini hem iyi hem kötü eğilim sahibi” bütün yarattığı insanlara eşit oranda sunmaktadır. Ama insanlar ancak kendi algılarında mevcut gerçekliklerine göre bu verileni alma ya da almama, değerlendirme ya da değerlendirmeme durumundadırlar.

Mesih İsa hizmete başladığı anda esasında artık Yaratan’ı tam olarak ifşa edebilme durumunda O’nun mesh ettiği, tayin ettiği beklenilen kurtarıcısı olarak vazifeye başlamaktadır. Yani birinci esaslı üstat olma ilkesini yerine getirmektedir. O Yaratan’ı yansıtmaktadır. O’nun gibi kendisi için alma arzularının üstünde tamamen sevgi ve ihsan vasfında kainata ışığı yansıtandır. Ve bu bağlamda hiç bir beklentisi olmadan sadece kendisindeki o muhteşem kurtarış ışığını insanlık alemine takdim etmekte ve hem Yahudi hem de Yahudi olmayanlara kurtarış getirdiğini ilan etmektedir. Ve üçüncüsü dinleyicilerinin ve izleyicilerinin hiç bir biçimde anlık değişmelere tabi olabileceği beklentisi içinde değildir.

Kısacası Yaratan’ı yaşayan Efendimiz Mesih İsa bu yaşayışında tamamen “mana yolunun” yani Allah yolunun ve Allah’ı, O’nun o muhteşem vasıfları olan sevgi ve ihsan vasıflarını edinerek edinme yolunun emniyeti içinde inanılmaz bir manevi sükunete sahiptir. Esasında bu sükunet dahi bize özellikle mana yolu rehberi olmaya çağrılmış olan kişilere büyük bir öğretiş sunmaktadır. Eğer Yaratan’ın Ruh’u üzerimizde ise o zaman hakikaten Mesih üzerimizdedir. Yani Mesih İsa’nın o sükunet vasfı, o esenlik vasfı, o selamet vasfı üzerimizdedir. Ve selamet esas manası ile tamlıktır. Ve Efendimiz İsa bu nedenle “tamamlamaya gelendir.”

Şimdi o zaman yedi maddede hakiki bir mana talebesinin yani Mesih talebesinin izleyeceği yolları görürken aynı zamanda hakiki bir Mesih talebesi olarak mana rehberliğine davet almış bir kişinin de Mesihi manada bir “mana rehberliğinin” ne olduğunu bu üç noktada görebilmektedir. Tekrarlamak gerekirse hakiki bir Mesihi mana rehberi;

1. “Sevgi ve ihsan Olan’ı” Ruh’unda ve Mesihinde hakikaten giyinmiş Yaratan’ı yaşayan bir kişi olmalıdır.

2. Yüce Yaratan gibi ve Efendimiz Mesih İsa gibi hiç bir maddi ve manevi beklenti içinde olmaksızın “karşılıksız aldığı Yaratan’ın dönüştürerek değiştiren ışığını” insan kardeşlerine takdim etmelidir.

3. Ve bu takdim edişte Yaratan’ın “güneşini iyi ve kötü eğilim sahiplerine” olarak sunmasında ve onlardan belli bir dönüşüm ve değişim beklentisinde bulunmaması gibi “mana rehberi de” kendi talebelerinden bu dönüşüm ve değişimi beklememelidir.

Bu ilkeler Yaratan’ı yaşama prensiplerini bize öğreti, hayatı ve kurtarışı ile kısacası maddi ve manevi bütün varlığı ile ortaya koyan Efendimiz, üstadımız, kurtarıcımız Mesih İsa’nın Yaratan kelamı olarak ortaya koyduğu ilkelerdir. Ve Yaratan’ı yaşamak bütün bu ilkeleri doğamız olarak edinmemizdedir. O zaman Mesih’i giyinmek esasında bu özellikle manevi manada insanlığa hayat olabilecek bu ilkeleri doğamız üstüne yedirmemizdir. Yaratan’ı yaşamak dini ilahiyat ve uygulamalardan ayrılıp “ikinci ve esaslı bir insan-ı kamil düzeyi doğayı doğamız edinmemizdir.” İşte bu “mana yolunda” edinilen Mesihi düzey hakiki Yaratan sureti düzeyi olarak sadece salt ve konuşan düzey insan yaşamıdır. Sonsuzluk hayatıdır. Yaratan ışığının bizi “kaostan ıslaha” getirdiği hakiki manevi üst hazlar yaşamıdır.


MESİH TALEBESİ OLMAK


Yukarıda irdelediğimiz noktalar doğrultusunda o zaman hakiki manada Mesih talebesi olmanın ne anlama geldiğini anlamamız mümkündür. Kutsal Yazılar’a baktığımızda Mesih İsa’nın katiyen bir din ya da mezhep kurma peşinde olmadığını görmemiz mümkündür

Mesih İsa, tamamen kendisine bürünen ve eksikliğinin farkında kurtuluşun Yaratan’ın Mesih’inde olduğu Ruh’un yürekleri açması ile malum olmuş kişilerin Yaratan’ı edinme yolunda olanlar olduğunu ve sonsuzluk hacıları olduğunu açıkça ifade etmektedir. Çünkü Mesih İsa’ya göre dini seviyeler insanların “hakiki anlamda manayı, Yaratan’ı sorguladıkları” düzeylerdir. Kültürel ifade düzeyleridir. İnsani seviyelerde ve yaşanılan dil, kültür, çevre anlayışlarına göre algılama çabalarıydı. Esas olan “yol, gerçek ve yaşamın” kendisinde ifşa olunan olduğu o da “konuşan düzeyde” hakiki Yaratan sureti olmak olduğu gerçeğiydi. Bu nedenle tapınağı kendi bedeni ile ifade ettiği gibi, tapınılan yeri de “ne o dağ, ne bu dağ” olarak ifade ediyordu. Ama insanların “kendi benleri için alma” arzusunun güçlülüğü Efendimiz’in bütün bu öğretilerine ve Müjdesi’ne rağmen ne yazık ki, insanlar bütün bu kurtarış öğretilerini ve kurtarışı dahi zincirleyecek bir dinler ve mezhepler ve ilahiyatlar ordusunu ortaya koymuştur.

Oysa Mesih İsa’da, Yaratan’ın Ruh’unda kurtarış Müjdesi “Tövbe ve göklerin hükümranlığı” ifadeleri arasındaki “mana yolundadır.” Yani talebelikte bu iki ifade arasında Mesih İsa’nın bizzat kendi üzerinde deneyimleyerek anlattıklarını tecrübe ederek edinmektir. Ve dolayısı ile Mesih’in ölümü ve dirilişi öğretisinin derinliğinde nefsin iptali ile nefsin üzerine ilahi Ruh’un ışımasına yol açan yepyeni bir Mesihi ego oluşturmaktır. Bunun için talebelik hayat boyu bir mana talebeliği bir ilahi karakter edinimidir. Yani Mesih’te biçimlenmek ve Yaratan’ı tam olarak vasıflarıyla edinene dek sonsuza yürümektir. Mana rehberlerinin ve bütün “mana yolu” talebelerinin yegane ve esaslı “mana rehberi Efendimiz Mesih İsa’dır.” Ve Mesih İsa Yaratan’ın Ruh’unun muhteşem işleyişinde yüreklerin hazırlandığı her noktada insanlığı kaynağına yani Yaratan’a dönüştürüp değiştirmekle yönlendirmekte ve Yaratan’ın yansıması böylelikle yerli yerinde olmaktadır. Ve yaşam Yaratan’ı yüceltme ve O’ndan sonsuza dek haz alma esasına böylelikle oturmuş olmaktadır. Aynı zamanda bu hazda karanlık ve şekilsizlikte aydınlık ve düzen “eksikliği tamlığa” çevirmek olmasında kişisellikten bütünlüğe yürüyüş vardır. Yani “ben” yalnız kendi “alma arzusunda bendir.” Alma yansıtmaya yani “vermeye” ama Yaratan suretinde vermeye döndüğünde Yaratan’la bütünleşme devreye girer. Yaratan’la bütünleşme kainatla bütünleşmedir. Yani “Sevgi ve ihsan vasfı” Yaratan’ı yaşamanın esası bu nedenle bütüne çıkan bir yoldur. Allah’ı bütün yüreğinle sevmenin, dostunu kendin gibi sevmeye getirmesi bundandır. Ve Mesih İsa’nın öğretişinde olduğu gibi “dostun kimdir?” dostun “sana selam veren” değildir. Yoksa “putperestlerden farkın nedir?” sorusu ile karşılaşmak an meselesidir. Dost, yürüdüğün insan ve sonra yürüdüğün yürektir. O zaman “sevgi ve ihsanda” verme ancak Mesih bedeninde hakikati oluşturur. Yani Yaratan’ın ışığı “nerede iki ya da üç kişi varsa” kavramında bir “mana grubunda” vardır. O zaman Mesih talebesi Mesih’te Mesih’e çekilecek olandır. Bir başka deyişle Ruh’un hazırladığı yürekler Mesih’e çekilirler. Ve Mesih bu nedenle “ardımdan gel” dediğinde Ruh’un hazırladığı yürek Yaratan’a yürümeye başlar.


TALEBE OLMA YOLU GRUPTAN GEÇER

Mesih İsa daha önce talebelerini seçmişti. Matta 4. bölüm 18-22 arasında ve aynı zamanda Luka 4: 1-13’de okuduğumuza göre bu talebeler daha önce Mesih İsa’nın ilahi uyandırışına cevap vermişlerdi. “Göle ağ atıyorlardı. Onlara ‘ardımdan gelin’ dedi. ‘Sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım’” (Matta 4:19) ve onlar Mesih’in ardından gittiler. Yani maddi varlıkları için olan gayretleri üzerine çok daha derin bir gayrete davet olunmuşlardı. Fakat Luka 5. bölümde gördüğümüz gibi böylesi yüce bir manevi çağrı algısında zorlandıkları için dünyasal işlerine daldıklarında esasında bir türlü bu çağrının gereği olan birlikteliği sağlayamıyorlar ve dünya gailesi ve başarı ya da başarısızlıkları arasında esas hedefi, esas yaratılış gayesini yitiriyorlardı.

İşte bu nedenle daha önce onları “gruba” davet eden ve esas talebeliğin “mana grubundan” geçtiğini açıkça belirten Efendimiz bu kez onlara dünya işlerinin dahi esas hayat gayesi bilincinde daha da büyük bereketler getireceğini vurguluyordu.

Eğer bizler hakikaten “hayatımızın gayesi ne?” sorusunu Yaratan’ı edinme olarak algıladığımızda, O’nun ışığının Mesih’te sunduğu kurtuluşta olduğunu anladığımızda; o zaman hayatın mana derinliklerinde olmanın getirdiği yürek esenliği ve emniyetinde “daha da derin sulara” açılabileceğimiz için daha da bereketlerle dolu, Yaratan’ın ışığının muhteşem enerjisinde, daha da dopdolu, gayesi belirgin ve sonsuza doğru devam eden ve sonunda Mesih düzeyinde Yaratan’la bütünleşen bir yaşama ulaşacağımız kesindir. O zaman bu gaye etrafında kurtuluş ışığının aydınlatmasında toplanan talebeler merkezlerinde Mesih’i yaşam edinmenin o dayanılmaz aydınlığını birbirlerine yansıtarak bu aydınlığı bütün dünyaya daha etkin sunma ayrıcalığına sahip olacaklardır. Bu zaten Efendimiz’in “ilk talebelerinin” hayatlarında olanlarda ve birlikteliklerinin dünyaya getirdiklerinde aşikârdır.

TALEBE DEĞİL ÖĞRENCİ OLMAK

Kısacası birinci aşamada daveti almış olan talebeler bu davetle kendi güncel hayatları arasında bir denge bulamadıkları için kendi iş hayatlarını yeniden öne geçirmişler ve kaygıları içinde Mesih’ten öğrenmeye açık ama talebe olmaya kapalı bir yaşam tarzını tercih etmişlerdir. Oysa Efendimiz’in bu bölümde ifadeleri ve işaretleriyle açık olduğu gibi Yaratan’ı yaşamak öğrencilikle değil talebelikledir. Yani bir şeyleri bilmek bizi Mesih’in kurtarışını edindiğimiz bir yaşamı, Ruh’un o muhteşem esinlemesi içinde yaşamamıza sebep olacak değildir. Oysa Yaratan’ın kelamı olan Mesih merkezli “mana grubuna” yani Mesih bedeni de diyebileceğimiz o manevi “dergaha (kapıya)” Yani Mesih dergahına manevi olarak dahil olmamız, bir başka ifadeyle kafamızı manevi ışık halkasına büyük bir taleple, istekle sokmamız bizi Ruh’un açtığı gönül gözü içindeki müthiş işleyişle Mesih gönlüne ulaştırmış olacaktır. Dolayısı ile bu Yaratan’ın nurunu, “sevgi ve ihsan olan varlığının” o muhteşem dinamizmini edinmektir. Yani insan olarak “surete” dönüştür. Bu da sonsuzluğu şimdi edinmeye başlamak ve dolayısı ile “hayatın anlamını” kendi düzeyimizde edinmemiz demektir.

Eğer Markos’un 1. bölümünde 16-20 arası yazılarına bakarsak Efendimiz İsa Mesih Müjde’yi yani “tövbe ve hükümranlık” mesajını ilana başlar başlamaz kendisine talebeler edindiğini söylemektedir. Çünkü hakiki manada Yaratan’ı yaşayan ruh kendi bütününü aramak gibi esaslı bir manevi işe öncelik vermek durumundadır. Yani bu durumda “uyanıklık” bedendeki nefsin üzerindeki mevcut can olan ruhunda üzerinde yer alan esas “ilahi ruhun” tamamen Yaratan’ın Kutsal Ruh’unun parçası olduğunun bilincindedir. Bütün insanlar bu muhteşem Ruh’un parçada ifşa için bölünmesinde “ben seviyesinden” hareketle yeniden Yaratan’a kurtarılmayı beklerler. İşte bu noktada bu en üst vazife Mesih’in vazifesidir. Elbette bu durumda bütün hazır ruhlar Mesih’e tabi bir yöneliş içindedirler. Bütün “kötü eğilimdeki” ruhlarsa elbette Mesih’i kurtarıştan ve Mesihi düzeyden rahatsız durumdadırlar.

Bu iki bölümden sonra Luka’da daha önce de dediğimiz gibi aynı talebeliğe, gruba davetli olan kişilerin dünya meşgalesinin etkin çekiciliği içinde talebeliği fark edemediklerine tanık oluyoruz. Ve burada Efendimiz’in onlara daha büyük bir öğretişle yeniden gruba, talebeliğe davet ettiğine tanık oluyoruz.


DERİN SULARA AÇILMAK


Öğrenci olmak daha ziyade bilgi yani akıl merkezli bir öğreniş yolunu seçmektir. Oysa talebe olmak niyetle başlayan ve hedefe doğru ilerleyen bir hareketlilik halidir. Bu hareketlilik halinde hareketin sahibine ulaşma esasında kainatın bütün derinliklerinde görünende görünmeyeni görebilmeye yönelmektir. Bu da kainatın bütün işlevinde Yaratan’a yürüyüştür. Buradaki örnekleme de esasında iki yönü görmek mümkündür. İlkinde “manaya” davet edilmiş, kişinin sonsuzluğuna kapı olan Mesih dergahı dediğimiz o muhteşem manevi yapıyı oluşturmaya davet edilmiş olmayı kavrayamamış olmaları ve buna da bir anlamda engel olarak dünya gailesini gösteren öğrencilere talebe olmanın dünya gailesinde de insana büyük bir derinlik vereceği ve ihtimalleri görebilme şansını açacağı anlatılmaktadır. İkincisinde ise verilmek istenilen esas “Yaratan’ın ışığı ile dolmanın” sığ sularda olamayacağı ve bu muhteşem ışığın ise muhteşem hazlarla kişiye manevi manada içsel ağlara sığmayacak kadar bol bir iç haz ve bereket sağlayacağı anlatılmaktadır.

Kısacası öğrenciler talebelik istiyorlarsa öncelikle Mesih’in bedenini oluşturmaya davetlerinde “derin sulara açılmaktan” korkmamaları gerekmektedir. Talebelik bir kaç deneme ile vazgeçilecek bir durum değil aksine niyetin, amaç, hedef ve hareket ilkesinde sonunda Yaratan’la form eşitliği olan muhteşem bir yoldur.


ÖĞRENCİLİKTEN TALEBELİĞE PETRUS


Bu konunun başında dediğimiz gibi talebelik ilkeleri “tövbe ve hükümranlık” arasında aşamalar zinciridir. Ve gaye “hayatın gayesidir.” Bu nedenle talebelik öğrencilikten farklıdır ve kesin “üst akla tutunmayı” gerektirir. Üst akıl Efendimiz İsa olduğuna göre bu Yaratan’ın Ruh’unun ışığında içimize kurtuluş olarak gelen Mesih’te ve Mesih’in oluşturduğu gönülde “tövbeden hükümranlığa” bir manevi yolculuğun devamlılığıdır.

Kainatta dediğimiz gibi “karanlıktan aydınlığa” ve “şekilsizlikten şekle” aynı tabi olma ve talebelik ilkeleri esasında dönüşüp değişmiştir. Ve bu bütün manevi aydınlanmışlarda ve elbette Efendimiz’in kendi hayatıyla da ortaya koyduğu öğretişleriyle de bu şekilde ifade bulmuştur. O zaman yaratılış ve sonrasında İsrail’de gördüklerimiz ve Efendimiz Mesih’in kurtarış hayatı ile sundukları sonrasında bu “dönüşüm ve değişim” talebeliğinin en üst “sevgi ve ihsan olma” seviyesinde yani Mesih seviyesinde Mesih İsa’nın ilk talebelerinde de doruklarda görüldüğünü görüyoruz. Buna en güzel örneklerden bir tanesi de Petrus’tur.

Petrus, Efendimiz Mesih İsa’nın davetine, yukarıdan uyandırışa ilk cevap verenlerdendir. Ve öncelikle yüreğini hemen “öğrenciliğe” açmıştır. Ama özellikle ilk davet ardından yine “dünya gailesi” işe güce konsantre olma ve manaya tabi olma ve Mesih bedeninde bir grup oluşturmanın maddi varlığa pek de bir katkısı olmayacağı düşüncesi içinde işe güce önem vermeden “mana yolu” biraz silik görünmüştür. Ama Mesih İsa’nın etkin uygulamalı öğretişi birden bire “öğrenci” olma seviyesini talebeliğe döndürmüştür. Ve Simun Petrus “Rabbi, benden uzak dur, ben günahlı bir adamım”(Luka 5:8) ifadeleri ile “eksikliğinin farkına varmış” ve “ne mutlu ruhta fakir olanlara, göklerin egemenliği onlarındır” (Matta 5:3)cümlesinde olduğu gibi esasında “eksikliğini fark ettiği” o anda “Yaratan’ı yaşayan Mesih İsa’da” Yaratan’ı yaşamanın ne demek olduğunu algılamaya başlayarak bunu “talep etme” konumuna gelmiştir. İşte bu “öğrenciliği” terk edip “talebeliğe” geçiştir. Çünkü “öğrencilik” daha ziyade aklı geliştirme ve besleme yoludur. Oysa “talebelik” tamamen gönlü Yaratan ışığı ile doldurma ve Mesih gönlü kılmanın talep edildiği ve Ruh’un kişiye gönül yolu aracılığı ile üst dünyalara doğru yollar açtığı tamamen “mana yoludur.” Ve üst akla yani Mesih’e tam tabi olmayı ve bunu tamamen arzulayan diğer “gönül dostları” ile bir araya gelip hakiki, sağlam bir “Mesih grubu” yani “Mesihi düzeye doğru birlikte hareket” edecek bir “mana grubu” oluşturmayı gerektirir.


VE MANA GRUBUNUN BEREKETİ


Işığı birlikte fark eden ve öğrencilikten hakiki “yolun talebeliğine” terfi eden öğrenciler bu şaşkınlıkları içinde Mesih İsa’nın o çok açık, net ve hatta anlaşılır ama insanlık için çok derin olan “buyruğu” ile karşılaşırlar: KORKMA. “...bundan sonra balık yerine insan tutacaksın(Luka 5:10) yani artık hayvan seviyelerinde değil Yaratan’ın sureti olma ayrıcalığında yaratılmanın o harika seviyesinin farkında bir hayatla Mesih’in Müjdesi’ni ve kurtarışını kendi ediniminizle artık başkalarına da yansıtacaksınız. İşte bu nokta bize de talebeliğin en üst noktada ne anlama geldiğini ifade eden bir noktadır. Yani Ruh’un yukarıdan uyandırışı ile başlayan manevi hayatımız aşağıdan gayret olan tövbe ile yani dönüşüm ile artık değişim yoluna çıkar bu yol öncelikle tamamı itibariyle Yaratan’a yürüyüş yoludur. Ama başı “edinim testi” dediğimiz zorlu bir çöl yolculuğudur. Sonucu ise vaat edilen Yaratan’ın sözle ifade edilemez esenliği. Bu esenlik noktası üzerindeki yol kişiyi doğrudan yepyeni bir bakış açısıyla insana götürür ve insan içinde Ruh’un hazırladığı yürekler de yüreklere taşır. İşte o yüreğe bir kez varıldığında orada artık Yaratan’ı edinme vardır yani bütünlük. Talebelik işte bütün bu yolculuğun tamamen farkındalığında Ruh’un ışığını yüreğe tam doldurmasında gönlün Mesih’te kurtuluş bulması ile Yaratan’ı aşama aşama edinme ve yaşamadır.