Kutsal Ruh’la dolu… İsa Ruh’un yönlendirmesiyle
çölde dolaştırılıp… denendi.
- Luka 4:1-2
Günümüzde bazı inanan kişiler zorlu zamanları hep kendi yaptıklarına bir ceza olarak algılama eğilimindedirler. Elbette yaptıklarımız ister istemez karşılıklarını çekmekte ve bu nedenle de bu sözün arka planında bir doğruluk payı muhakkak bulunmaktadır. Ama diğer taraftan Kutsal Yazılar’ın ifadesiyle İlyas Peygamber’in hayatında gördüğümüz gibi manevi açıdan kendimizi en doruk noktalarda hissettiğimiz bir sırada birden bire kendimizi oldukça tuhaf bir noktada bulur ve hatta depresyona girer ve adeta Yaratan’ın Ruh’unda sağladığı ve Mesih’te bize sunulmuş o muhteşem kurtarış ışığının adeta kesilmiş olduğunu hissederiz. Oysa yazılardan anladığımız kadarıyla bu tarz noktalar bizim dönüşüm ve değişim ilerleyişinde seviye atladığımız anlardır çoğu zaman ve bu yeni seviyeye alışmakta oldukça zaman gerektirmektedir.
Kısacası manevi yolculukta Yaratan’a yürüyüşün birden bire Yaratan’ı yaşamaya dönüşmesi an meselesidir. Ama bu anı yakalamak ve anı olduğu gibi algılamak da esasında bir anlamda buna hazır bir yüreği, bir kabı gerektirmektedir. Yürüme öncesi ile yürümeye başlamak ve yürümekle Yaratan’ı yaşamak arasında da oldukça büyük seviye farkları vardır. Çünkü yürüyüş bir harekettir ve hareket doğal olarak sonuç doğurur. Eğer hareket hedefe endeksliyse yine hareketin sonucu o hedefe doğru bir sonuç doğuracaktır. O, muhteşem yaratan düşünce, Kainatın Efendisi bütün işleyiş düzeninde ve sisteminin her noktasında hareket olan muhteşem Yaratıcımızdır. Yani “Göklerdeki Babamız” olarak düşüncenin tamamen kaynağı olarak muhteşem bir hareketle Ruh’u aracılığı ile kainat içindeki düşündüklerini gerçekleştirme gibi büyük bir hareket içindedir. Ve bu hareket doğal olarak Yaratıcı bir sonla “Sonuç’u” getirmektedir. Bu sonuç “düşünce ve işlevin” yani “Baba ve Ruh’unun” yaratıcılık işlevinde sonuca ulaştığı o muhteşem sonuç noktası “oğul” noktasıdır. O zaman yürüyüşe başlama niyeti düşüncenin olgunlaşması, yürüyüşün kendisi bu olgunluğun işlevi hareketi ve elbette bu iki unsurun işlemesiyle “yaratılmış” olan nokta “oğul” yani “Baba ve ben biriz” olan noktadır. Bu noktada Mesihi düzey bütün bütünlüğü ile ortadadır. Ve kısacası bu nokta Efendimiz İsa Mesih’in “yol, gerçek ve yaşam Ben’im” noktasıdır. Bu “ben için almaya son verilen nokta olarak kötünün üzerine Yaratan ışığının aydınlığının çekildiği noktadır.” Yaratan’ı yaşama noktası budur. Artık suret aslı ile Mesih düzeyi ölüm ve yaşamla O’nda O’nunla buluşmuştur.
YÜRÜYÜŞ VE YÜKSELİŞ
Böyle bir yürüyüş yaşama yürüyüştür. Yani bu yalnız başlanılan ve bir hedefe doğru ilerleyen yürüyüşün birden bire hedefin kişiyi içine aldığı ve hedefin yürüdüğü bir yürüyüştür. İşte böylesi bir yürüyüş Avram yürüyüşüdür. Bu yürüyüşte sünnet olduğu anda Avram için artık Yaratan’a “Halil” yani “hakiki dost” olma seviyesi açılmıştır. O yürüyüşte artık yalnızlık hedef içine alınmıştır. Bu öyle bir yürüyüştür ki, bu yürüyüşün içine o mübarek İSMİN “YUD HE VAV HE’nin” HE harfi dahil olmuştur. İşte o noktadan sonra artık Avram dönüşüm ve değişimle yepyeni bir “edinim kazanmıştır.”
Efendimiz İsa esasında kendi yaşamında da bu yürüyüş yükseliş bağını bize çok net olarak ifade etmektedir. Yürüyüş ışığın farkındalığı ve gönül gözünün açılmasıyla “acılar yolundan” hareket etmek “mana yolunun” dar kapısından içeri girmektir. Ve yükseliş “yukardan uyandırmaya” bir cevap olarak “aşağıdan uyanma” ile söz konusu olmaya başlamaktadır. Çöl ile ifade edilen o aşılması gerekli seviyelerin çakıştığı acılar yolu ile mana yolunun birbirinden koptuğu ve kötünün yani negatifin sürekli olarak bize saldırdığı ve bizim esasında tamamen “surete” dönüşmemiz için kamçılandığımız durumlardan, zamanlardan biridir. Bu nedenle Efendimiz’in de hizmeti “çöle yönlendirişle” başlamaktadır.
ÇÖLE YÖNLENDİRİLİŞ
Bizim üzerimizdeki bütün yükler elbette dünyanın kaçınılmaz gerçekleridir. Ama özellikle mana yolunda Ruh’un o eşsiz yönlendirişiyle yürekleri Mesih İsa’nın kurtarış müjdesine açılanlar için artık yaşam “Kızıl Deniz’in” aşıldığı ve “Sina” dağının üzerine çıkılıp “çöle inildiği” bir noktadadır. Bu çölde İsra-el’in önünde olan o muhteşem Ruh’un rehberliği Mesih’in bedenini oluşturan bizlerin de önünde daha fazlasıyla mevcuttur. Bu yolculuk evet bir manada yürekleri açılmış olmaları hasebiyle böyle bir yolculuğa seçilmiş olanların yolculuğudur. Çünkü herkesin bir zamanı vardır. Her şeyin bir zamanı vardır. Ve şu an için “gönül gözleri” açık olanlar bir manada seçilmiş olanlar olarak Yaratan’a doğru yürüyenlerdir ve “acılar yolundan” hareketle “mana yoluna” Efendimiz Mesih İsa’nın kurtarışı ve öğretileriyle “o dar kapıdan” içeriye girmişlerdir. Şimdi bu dar kapıdan geçiş sonrası Mesih’e benzer olma aşaması ve dolayısı ile “Baba” ile Ruh’unun teşvikinde ve yakarışında bir olma aşaması vardır. İşte böyle bir aşama yükseliş aşamasıdır. Böyle bir aşama için “edinim” yani Yaratan’ı edinme O’nun vasıfları olan “sevgi ve ihsan vasıflarını” edinme esas olmalıdır. Bu da ancak Mesih İsa’da biçimlenme ile mümkündür. Mesih İsa’yı giyinmek esasında “günahın” “ben için alma arzularının” “kötünün bütün telkinlerinin” üstüne çıkmaktır. Bu sadece teolojik bir bakış açısını yakalamak ve inanma şeklinde algılanırsa o zaman bu edinim değil din olmaktadır. Avram’ın yürüyüşünde unutulmaması gereken şey Avram’ın “iman ile salih sayılması” imanı ile hareket etmiş olmasıdır. Yani burada Yaratan’a yürüyüş Yaratan’ı yaşamaya doğru dıştan içe Avram’ı fethetmiş ve bu durum kendi doğası olup Avram’ı İbrahim yapmıştır.
Bu bir manevi seyahattir ve bu seyahat çöl seyahatidir. İsra-el’de bir tiyatro sahnesindeki oyun aracılığı ile büyük bir mana öğretişi verilmesi gibi İsra-el’in bir millet olarak tecrübesinde adeta sahnelenmiş ve elbette esas yüreklerin bu aşamaları yaşayarak edinmesi arzulanmıştır. Bu nedenle çöl önemlidir. Sina Dağı yani egonun üstüne çıkılması ile başlayan yolculuk vaat edilen topraklara kadar bir “çöl tecrübeleri” yeridir. Bu vaat edilen topraklara yani tam olarak mana yoluna girildiğinde ise yükselişe geçmek için artık “Mesih’in kurtarışı” şarttır. Çünkü sadece yürüyüş ve yürüyüş kuralları ve bunların gün içi anlayışları kişiyi esas Yaratan’ı edinme yolunda hakiki ruh olgunluğuna, özgürlüğüne ulaştırmamaktadır. Bu nedenle “Yaratan’ı tam suret olarak aksettirmek” Efendimiz’in kendini feda etme prensibini edinmek, tamamen İsa Mesih’in kurtarış prensibini gönenmek gerekmektedir. Bu Mesih’in ölümünde kendine ölmek ve dirilişinde kendine dirilmektir. Böylelikle bir manada vaat edilen topraklardaki bocalamaya bir son veriş gelmektedir. Ve İsa Mesih’in ışığında içimizdeki ışık Ruh’un o göz kamaştıran yansıtıcılığını ve yürek deliciliğini anlamlandırmakta ve bizi dönüşüm ve değişime taşımaktadır. İşte bu ikinci perde çöl deneyimidir.
İSA MESİH VE ÇÖL
Yukardan uyandırılma “Tora” ile çoklara ulaştığında artık “acılar yolu” ve “mana yolu” kesinlikle birbirinden ayırt edilir kılınmıştır. Ve o vaat edilen kurtarıcı Efendimiz İsa ile ise “Tora” yani Yaratan’ın ışığı artık sadece kitabi değil hayatların içinde filizlenen “sevgi ve ihsan Olan’ın” ifşası olmuştur. İşte şimdi Mesih İsa’nın kurtarışında kurtulup Müjdesini gönenmiş Yaratan ile form eşitliği yolundaki kişiler için “dünya da olup dünya da olmama” farkındalığında ayakları yere basan ama Mesihi düzeye yükselme yolundaki bir yaşamın nasıl olacağı bu incelediğimiz metinde ifade bulmaktadır. Daha önce “Yaratan’a yürüyenler” için “Musa ve çöl tecrübesi” mana rehberliği ederken “Yaratan’ı yaşama” aşamasına gelenler için “Efendimiz İsa ve çöl tecrübesi” rehberlik etmektedir.
Daha önce dediğimiz gibi bütün “kaos” anları kötü olan için maddi ve manevi manada saldırı anıdır. “Kaos” dediğimiz zaman buna sadece teşviksizlik anlarımızdır demek yanlış olur çünkü daha önce belirttiğimiz gibi bazı yeni adımlar, yeni şeyler ve dolayısı ile yeninin gelişi ile eskinin “yok edilmesi” ya da “bırakılması” gerekliliği anları da ister istemez “kaos” anlarıdır. Bu anlar bizim için çok tedbirli olmamız gereken ama bu tedbiri “kaygıya” çevirmememiz gereken anlardır. Sadece olmasının “gerekli” olduğu anlar olarak kabul etmemiz gereken anlardır. İşte bu doğallığı büyük bir vakarla kabul edilen anlar esasında bize “çöl kazanımı” olarak geri dönecek anlardır. Eğer paniklersek işte o zaman bu anlar “bize kazandıracaklarını” kaybettiğimiz anlar olmaktadır.
EDİNİM TESTİNE SEVK
Bu bölümde zaten ne gibi bir durum içinde Efendimiz Mesih İsa’nın çöle sevk edildiği açıkça görülmektedir. İsa Mesih’in çöle sevk edilmesinde kötünün rolü yoktur. Aksine çöle sevk eden yani böyle bir tecrübe içine sevk eden Yaratan’ın işlevi yani Ruh’udur. Yani sonucun ne denli sağlam bir sonuç olup olmadığı böylelikle bir teste tabi tutulmaktadır. Oğul, yani Yaratan düşünce ve işlevinin sonucu olan o muhteşem “kurtarıcı” sonuç bu “sebep olma” durumuna tam olarak hazır mıdır? Değil midir? Şeklinde bir manada bir güçlendirme ve dolayısı ile bize bir şeyleri öğretme nedeniyle bir teste tabi tutulmaktadır. Burada görüldüğü gibi illa böyle bir teste tabi tutulmak için “kötü olanın” mutlak hakim ve galip gösterilmesine ve illa “günahların” olmasına gerek yoktur. Ama bu çok yanlış olarak genelde sanki öyleymiş gibi öğretilme durumundadır ve her zaman böyle olmadığı aşikârdır.
Burada Ruh’un, sonucu böyle bir tertibe tabi tutmasında reaktif ve proaktif’liğin “mana yolunun” bile en büyük sorunu olduğuna güzel bir örnektir. Yani İsa Mesih’te kurtulmuş olma bilgisinin manevi sarhoşluğunda iş bitmemektedir. Esas olan her şeyin o noktadan sonra başlamış olduğu gerçeğidir. Yani şimdi “mana yolcusu” için herkesin kara dediğini “ak” yapabilmek ve “ak” olarak görmek bir tezat sürtüşmesi getirecektir ve dolayısı ile bu zorlanmadır. Burada da bu olmaktadır. Fakat Ruh’un gönül gözünü açtığı kişi böyle bir edinim testinde hakikaten imanı edinmiş yani sözde değil özde kurtuluşu gönenmiş ve Mesih’te biçimleniyorsa işte o artık öncelikle kendisini ıslah etmiş olmasında dünyayı ıslah etmiş olma yolunda Yaratan’ı kendisinden ifşa eder konuma gelmiş demektir. Bir manada Mesih İsa onu bu konuma kurtarışı ile getirme yolunda kendisini feda etmiş, kişiyi kurtararak sonsuzluğa yani Yaratan’ı edinme yoluna çıkarmıştır. Bir diğer konu eğer bu “edinim testini” imanla hayat üzerine oturtursak Yaratan’ın saran ışığında yani Ruh’unda imanı yani Mesih İsa’nın kurtarış ve öğretilerini kendi doğasına edinen kişi kainat için Mesih’i düzeyi ifşa olmuş olacaktır. Bir manada kainata Mesih’in aydınlığını ve kurtarışını taşımış olacaktır. Bu lafla, misyon teşkilatlarıyla, belli mezhepler içindeki bir yığın geleneksel çabalarla değil tamamen kişinin kendi kaoslarından ıslaha gelmesiyle ve “Mesihleşmesiyle” Yaratan Ruh’unun kendisinden ifşasıyla söz konusu olabilecek bir durumdur. Bu nedenle eğer Efendimiz İsa doğumunda, vaftizinde, edinim testinde, öğretişlerinde, duasında, haça yürüyüşünde ve ölüm ve dirilişinde hep kendi başınadır. Yani bunu da yine kendi yaşamımıza indirgeyecek olursak bu Yaratan’ın “sevgi ve ihsanı” hiçbir beklentisi olmaksızın sadece vermesinin ve tek bir bütün içinde bunu vermesinin bir yansımasıdır.
Yani bütün bu anlatılanlar sizin kendi manevi varlığınızın içini ilgilendiren konulardır. Sizin günahlılığınızın bağışlanması, sizin “kendi çıkarınız için alma arzularınızdan” kurtulmanız, sizin ıslahınızla kendinizi insan kardeşlerinize ve kainata sunmanızla alakalı olan şeylerdir. Burada görüldüğü gibi mezheplerin kültürleri, gelenekleri, uygulamaları ve birilerini memnun etme gayretleri yoktur. Ruh’un ışığında Mesih’i giyinip Yaratan’la bütünleşme yolunda insanın ezel sonsuzluğundan ebet sonsuzluğuna gereklilik icabı anlık madde içindeki varlığı ile devamlılığıdır. Bir seviyeye inilmiş ve bu seviyede “benlik” tespiti yapılmakta ve bu farkındalıkla Ruh’un ve Mesih’in rehberliği ve kurtarışında Yaratan düzeyine doğru madde içinde hareketle yeniden gelinen nokta, o kaynağa ruhun geri dönüşümüdür. Bu muhteşem bir Yaratan yansıması ve varlık farkındalığıdır. Bu bir oyun değil sistemin işleyiş mükemmelliğidir.
KÖTÜNÜN ROLÜ
Efendimiz İsa’ya ilişkin anlatılan bu tecrübi hadisede ilginç olan şey Efendimiz’in o muhteşem kurtarış hizmetine girişmeden önce Ruh’la dolu olarak böyle bir tecrübeye yönlendirilişidir. Bu gerçekten önemli bir tablodur. Çünkü “mana yolu” güçlü fırtınaların yoludur. “Mana yolu” dünyayı terk etmeden dünyaya “sevgi ve ihsanda” ve sadece Yaratan suretini ifşa edebilme düzeyinde “hükmedebilme ve çoğalma” yoludur. Bu yolda dikkat edilirse “Adem düzeyinde” dahi geliştiren önemli bir konum işleyecektir. Yani “isimlendirme.” O zaman bu isimlendirmede dikkat edilmesi gereken şey kontrolü ele alacak olan varlığımızın içindeki Yaratan’ın Ruh’unda ve Mesih’inin kurtarışında “çağrılmış, aklanmış ve kutsanmış” olan bir yüreğin var olup olmamasıdır. Aksi takdirde “acılar yolunda” sürekli ağlayış ve diş gıcırtısı kişiyi bekleyecektir. O zaman samimi iman edinimi sahibi olan Mesih inanlısı için “Mesih’in acıları” esasında Mesih’in zorlu tecrübeleri “yaşam tecrübeleridir.” Bu tecrübeler Efendimiz’i “oğul” kılmaktadır, “kurtarıcı” kılmaktadır, Yaratan’ın “kelimesi” kılmaktadır. Yaratan suretindeki insan Mesih düzeyinde aynı noktalara ulaşma azminde olmak durumundadır.
O zaman olması gereken “kötünün devreye sokulduğu” daha doğrusu bütün ters rüzgârların estiği bir ortamda edinilmiş olanın ortaya dökülmesi Yaratan’ın Ruh’unda “hükmedilebilmesi ve çoğaltım” yapılabilmesidir. İşte bu Efendimiz Mesih’in denenme ortamında kendimizin de nelerden geçebileceğimiz ve geçmemiz gerektiğinin güzel bir tablosudur. Ruh’un yönlendirdiği bir ortamda “kötü rol” almaktadır. Bu önemli bir ayrıntıdır. Yani “kötü burada” sadece iyinin ifşası için bir memurdur. Yani “kaos” muhteşem kudretin görülebilmesi, ıslahın varlığı için “kaos”tur. Olması gerektiği için olmaktadır. Fakat Ruh’un yüreklerini açmadığı kişiler için “kötü hep memurdur.” Yani “kaos” onların dünyasıdır. Kötünün bu memuriyeti esasında başlangıcından beri var olan bir gerçektir. Adem düzeyinde de aynı şekilde insanın kendi bencilliğinin “alma arzusunun” başına ne dertler açtığını görebilmesi hep “kötünün kışkırtmaları” sonucu öğrenilmiştir. O zaman her yeni seviye kendi soru ve sorunlarıyla üstümüze geldiğine göre “kötü” farkındalığı içinde olunmalı ve gerçekten de “edinim testi” olarak düşünülen zorlu testler içinde Efendimiz Mesih İsa’nın deneyimi ile bize öğrettiğine ve elbette kurtarışına sıkı sıkıya yapışılmalıdır.
EDİNİM TESTİ
Bizleri Yaratan’a yürüme noktasından Yaratan’ı yaşama noktasına taşıyan test elbette çöl içinde yani yaşamın içinde ve güncel hayatın sorunları içinde verilmekte olan bir testtir. Bizi böylesine önemli bir seviyeye yönlendirecek olan böyle bir koşul da en güzel şekliyle dünyada olup dünyadan olmamak kavramı içinde yer almaktadır. Çünkü Yaratan sistem içinde Yaratan’ı idrak edip hisseden ve O’nun Ruh’unda Mesih’inin kurtarışını görebilen maddi beden içinde canlılığı yakalamış olan insan ruhudur. Ve bu ruh Efendisi’nin bir yansıması olduğunu dahi idrak için belli bir algı içinde olması gerekmektedir. Bu bağlamda iman yani Yaratan’ın edinme ya da O’nunla form eşitliğinde olma; bir diğer deyişle “sevgi ve ihsan Olan’ı” kendi doğallığım içinde edinme belli zorlukların bana çarpması ve bende dönüşüm ve değişim etkisi yapmasıyla bağlantılıdır.
Efendimiz Mesih İsa’nın böyle bir teste tabi olmasında bu nedenle insanı insan yapan üç ana alan hedef alınmaktadır. Bu bir beden içinde yaratılmışlığın gerekliliğinde; belli bir süre için maddede manayı hissetmeye memur olan insanda Yaratan’ı ifşa için olmazsa olmaz olabilecek bir iç çalışmanın sunumudur. Bu alanlardan ilki, elbette ki madde içinde mana ifşa olduğu için her şey öncelikle sınırlı madde içinde algılanmaktadır ve bu nedenle Yaratan’ı yaşama yolunda ilk test elbette maddeye yönelik olmalıdır. Bu nedenle Mesih İsa’nın denenmesinde ilk alan fiziksel alandır. İkinci alan ise bizi beden sınırları içinde Yaratan düşünceyi ve işlevi idrak edebilme aşamasında bütün kainatı iç unsurlarıyla birlikte hissetmemiz anlamında hissediş ve duygular alanıdır. Ve üçüncü alansa bizi kimliğimiz ve karakterimizle ifadelendiren psikolojik alanımızdır.
O zaman “acılar yolundan” Yaratan’ın Ruh’unun aydınlatmasında Mesih İsa’da kurtuluşunu gönenen bir kişi için “mana yolunda” Yaratan’a yürüyüşten Yaratan’a yükselişe ve dolayısıyla Yaratan’ı yaşama’ya geçen kişi hem fiziksel, hem duygusal, hem de ruhsal alanlarında kendi varlığını “acılar yolundan” ayırması gerekmektedir. Bu ayırım üç ana yaşam noktasında belirginleşmektedir; Ve Efendimiz İsa Mesih’in “çöl tecrübesinde” o büyük hizmetine çıkmazdan önce Yaratan’a yürüyüşünden Yaratan’ı yaşama aşamasına geçişi gösterme noktasında bir insanın üç önemli yaşam alanında bir sınav vermiş ve bu sınavın ne şekilde geçilmesi gerektiğine ve ne derinlikte düşünceler ve işlevle geçilmesi gerektiğine de çok güzel rehberlik etmiştir. O zaman bu üç yaşamsal alanda yapılan testte o büyük hizmette Mesih İsa’yla bütünleşmek ve elbette Yaratan’ı yaşayanlar olmak için zaman zaman içine girdiğimiz edinim testlerini aynı prensiplerle aşıp iman edinimimizi pekiştirmek için aşağıdaki üç alan üzerindeki rehber öğretilere dikkat etmemiz çok önemlidir.
FİZİKSEL ALAN
1. Fiziksel ihtiyaçların her şeyimizin önüne geçtiği zamanlarda Yaratan’a yürüyen kişi esas yaşam kaynağının görünenin ardında olduğunu sürekli olarak kendine hatırlattıkça Yaratan’ı o noktada edinme aşamasına doğru ilerlemiş olacaktır. Çünkü insan esasında yalnızca fiziksel ihtiyaçları ardı sıra koşmakla ve onları tatmin etmekle yaşama durumunda değildir. Bununla birlikte hakiki Yaratan ediniminin olup olmadığı fiziksel olana yaklaşımda kendini göstermektedir. Çünkü böyle bir edinim “Sevgi ve ihsan Olan’ı” yaşamın doğalına indirgemiş olmak demektir. Ve bir takım fiziksel ihtiyaçların yerinde ve zamanında karşılanmaması doğal olarak kişiyi hoşnutsuzluğa itecek ve hatta hayatını zindan edecektir. Taşların ekmek olmadığı şeklinde bir sürekli “benin fiziksel ihtiyaçlarına” çıkar kaygısı kişiyi yiyip bitirecektir. Bu durumdan arî olmak yani arınmaksa inanılmaz bir manevi özgürlüğün yakalanılması anlamındadır. İşte edinim bu noktadadır. Esas hayatı çok daha üst dünyalarda Yaratan’ın o muhteşem düşüncesinden işlevle, aşağılara kadar sonuç olana dek geçilen bütün aşamalarda muhteşem bir yaşam kaynağı mevcuttur. Bu kaynak esasında bizim göremediğimiz yüzde doksan dokuzluk alan içinde mevcut olandır. Işık ötesi ışınları gözümüzle göremeyiz ama oldukça büyük miktarda olarak onlar hep vardırlar. Ve daha görmediğimiz nice şeyler Yaratan’ın yaratılış sisteminde esasında bizim var oluşumuzun kaynağında yer alırlar. O zaman bunun bilinci fiziksel ihtiyaçlarımızı gereksindiğimiz kadarıyla önemli olmak kaydıyla, onun üstünde hiç de kaygı çekmememiz gereken bir yere doğru çekilmiş olurlar. Bunun verdiği manevi huzur bize Yaratan’ın hazzını kazandırmakta ve dolayısı ile Yaratan’ın ışığını, varlığını Mesih’in varlığımızda binası olarak yüreğimize edindirmektedir. Efendimiz İsa Mesih’in o bir cümle ile ifade ettiği sözlerde esasında böylesi bir derinlik mevcuttur; “insan yalnız ekmekle yaşamaz” (Luka 4:4).Ve doğal olarak Efendimiz Yaratan’a yürümekten bizi Yaratan’ı yaşama evresine getiren o muhteşem ince prensiplerini böyle sıralamaktadır.
DUYGUSAL ALAN
2. Duygusal olarak sevilme, sayılma, korunma gibi hep bizi sarıp sarmalayacak bir takım hisler içinde bir yaşam süreriz. İşte bu duyguların, bu hislerin takıntı olması durumunda ve hayatımızın normal akışının önüne geçtiği zamanlarda Yaratan’a yürüyen kişi esas duyguların “sevgi ve ihsan Olan’ı” edinmede olduğunu sürekli olarak hissederek bu emniyetsizlik hislerinden kurtulma yolunda “mantık üstü” bir inançla edinime geçmiş olmaktadır. Çünkü Yaratan içindeki sınırlı hissedişlerini kucaklayan var olmanın o inanılmaz hazzında kendini göstermektedir. Çünkü duygular ve hisler zaten Yaratan’ın duyguları ve hisleri olarak benden fışkırmakta yani bir manada Yaratan kainatı ve madde içindeki olguları ve algıları benden deneyimlemektedir. O zaman bunun bilincinde zaten ister istemez Yaratan’ın sevgi ve ihsan olması kavramının bütün kainattaki yankısında bu korunma ve kayırılmanın doğal olarak mevcudiyeti benim mevcudiyetimle de bağlantılıdır ve bunu anlamak Yaratan’ı duygular alemimde de edinmek anlamındadır. Aksi takdirde bu testi verememek Yaratan’ı edinememek anlamında olacaktır. Çünkü duygusal alanda hissedilen en büyük ihtiyaç “sevilme ve kabul edilme ihtiyacıdır.” Yalnız olmadığının bilincinde olmaktır. Oysa “sevilme ve kabul” kavramları sadece yatay ilişki olarak insan kardeşlerimizden beklendiğinde her zaman bir hayal kırıklığı yaratmakta ve yine de bu duygular insanlardan beklenilmektedir.
Bunun kaynağı esasında Yaratan sistemin, Yaratan düşüncenin muhteşem kurgusunda bütün sistemin esasında “korunan, kayırılan, karşılıksız sunulan bir sistem olarak yaratılmış olmasıdır yani esasında sevgi içindedir ve sunum olarak da ihsan oradadır.” Bu nedenle birilerinin üzerimize gelip sevilmediğimizi, kabul edilmediğimizi söylemesi ya da seviliyorsan, kabul ediliyorsan hadi şunu yap demesi bizi yanlış duygularla, Yaratan’ı yüceltme ve O’ndan haz alma içindeki duygusal yapımızı sarsmamalıdır. Ve kimse bizi özellikle bu konularda sınırlı varlıkları ile sınırsızın ilgisizliği gibi bir sonuca çıkıp kendimize karşı kışkırtma cesareti bulamamalıdır. Bütün kainatın istisnasız Yaratan düşüncesi içinde yer aldığı düşüncesinde ve her hangi bir zerrenin dahi sebepsiz var olmadığı bilincinde “Allah’ın RAB’bi denemeyeceksin” (Luka 4:12)ifadesi ile bütün bu etkileşim alanlarında büyük bir emniyet içinde ve her şeyin sebep sonuç bağlamında varlığında huzur içinde bir yaşam sürmek esas olmalıdır. Efendimiz’in ortaya koyduğu bu ikinci prensiple de yine Yaratan’a yürüme aşaması kendisini Yaratan’ı yaşama seviyesine bırakmaktadır.
PSİKOLOJİK ALAN
3. Psikolojik alanda ise hepimizin zaman zaman kapılıp gittiği o çok önemli noktamız kontrol etmek, yönetmek, insanlara hükmetmek gibi “alma arzusunun doruk” noktalarıdır. İşte bu durumlar hayatımızda çoğalması dolayısı ile bizim imanı ne kadar edinip edinmediğimizi açığa çıkaracak olan durumlardır. Çünkü esas kontrolün kimde olduğunu hakikaten algılamak ve bu algıyı büyük bir esenlik içinde işleve koymak bizim için iman edinimimiz olduğunun en güzel kanıtı olmuş olacaktır. Çünkü Mesih İsa’da kurtuluşun getirdiği; kurtulmuşluk yaşamı ve nefsin öldürülmesi gereken yaşam ve Mesih’le dirilmişlik olan yeni yaşam esasında bu alanlar üzerinde kaygılarımızın çoktan hallolmuş olduğu alanlar olmalıdır. Bu tarz psikolojik olguların çoğalması anlarında Yaratan’a yürüyen kişi bütün kontrolün ve esas hükmetmenin ana kaynağının Yaratan düşüncenin ta kendisi olduğunu kendi gönül algısıyla algılamaya başladığı anda esasında Kainatın Efendisi’yle bütünleşmede ve doğal olarak o muhteşem sistemin dişlilerinden biri olarak büyük bir düzen içinde yönetime, kontrole ve hükme kendi dahil olmaktadır. Ama bu inanılmaz bir iç aydınlanma farkındalığıdır. Aksi takdirde insan psikolojik olarak da “kendi çıkarı için alma arzuları” üstünde bu arzuların zaman zaman boy göstermesinde hep her şeye sahip olup, güç kuvvet sahibi olarak başarı elde etmek, yönetmek ve kontrol etme peşinde kendi benlik algısından dolayı tek başına koşma eğilimi içinde olup duracaktır. Oysa bütünlük içinde “Allah’ın olan RAB’be eğilecek, ibadet edeceksin” (Luka 4:8) kavramında hareket edebilse Yaratan’ı yaşama seviyesinin başlangıcına gelmiş olacaktır. Ve eğer iman edinimi ile böyle bir algı içinde olmadığı sürece doğal olarak bütün bunlar insanı sürekli olarak “kendi benine” doğru itip durmakta ve Yaratan’ı yaşamak yerine insanlara, durumlara, unsurlara, kendine fayda getirecek olan her şeye secde etme durumuna getirmiş olmaktadır. Oysa diğer alanlarda olduğu gibi Efendimiz böylesi bir durumda da “sevgi ve ihsan Olan’ı” bu vasıflarında edinmiş olan kişilerin kendisi ile bütünleşerek Yaratan’ı yaşamaya başlayan kişiler olacağını vurgulayarak her bir “edinim testinin” Yaratan’la form eşitliğini hedefleme durumunda “ışığı çeken” olduğuna işaret edip durmaktadır. Ve bu muhteşem öğretişi ile özellikle “çöl tecrübelerinde” yeni yaşama kavuşan samimi Mesih talebelerinin böylesi yepyeni bir manevi seviyede karşılaşacakları zorlukları imanı edinim yoluyla nasıl aşabileceklerini açıkça izah etmiş olmaktadır.
Görüldüğü gibi bu üç ana yaşamsal alanda kişi eğer kendi egosunun oluşturduğu ve kötünün sürekli teşvik ettiği o dar alanını Yaratan düşünce ve işlevi ile bütünleştirerek aşabiliyorsa o zaman kişi Yaratan’ı yaşamaya başlayacağı bir konuma gelmektedir. Ve Efendimiz de daha önce de söylediğimiz gibi, bunu kendi hayatının bu safhasını aksettirerek bize örneklemiş durumdadır. Çünkü bu üç alanda test edilişte hep kendi sınırlı fizik, duygu ve psikolojik algısından “mantık üstüne” çıkarak Yaratan düşüncesini yakalamış ve doğal olarak orada Yaratan’ın saran ışığının aydınlığında “oğul” yani sonuç olmuştur. Ayrıca bunu Yaratan’a yürüyüşü gerçekleştiren İsra-el’in tecrübeleri üzerine, Yaratan’ı edinme tecrübesine paralellik içinde sunarak kendisinin artık yürüyüşten yükselişe geçmiş konumdaki İsra-el dolayısı ile bizimde aynı aşamalarda İsra-el olarak Mesih’e benzer kişiler haline gelerek “Göklerdeki Baba’da” bütünleşecek olanlar olduğumuzu gayet net bir biçimde vurgulamıştır.