İsa öğrencilerinden beklediğini şöyle dile getirdi:
“Yeryüzünün tuzu sizsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp insanların ayakları altında çiğnenmekten başka bir işe yaramaz. İnsanlar da kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymazlar. Tersine, kandilliğe koyarlar; oradan da evdekilerin hepsine ışık verir. Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerde olan Babanızı yüceltsinler!” (İncil: Matta 5:13-16)
İsa, bu benzetmeyle ne anlatmak istediğini hiç düşündünüz mü? Öğrencilerinin sayısı az olmasına rağmen, İsa, onların temelden değişik, yepyeni bir toplumun esasını, çekirdeğini, özünü oluşturmalarını buyurarak, bu yeni toplumun özelliklerini tuz ve ışığa benzetti.
Böyle deyimler kullanmakla İsa Mesih, dünyanın karanlık ve çürümüş olduğunu anlatarak, öğrencilerinin dünyadan bambaşka, temelden değişik, karanlıkta ışık ve toplumun çürümesini önleyen etken olmaları gerektiğini söylüyordu. Yani, inanlılar, inanlı olmayanlardan özde farklı ve değişik olmalılar.
Gerçek inanlılar dünyadan ahlâki ve ruhsal bakımdan farklı olmakla beraber, onlar da Mesih’e karşı olan dünyanın içine girip yayılmalılar. Yani, inanlılar, içinde yaşadıkları toplumdan ayrılıp başka bir yerde toplanamazlar. Örneğin, Ortaçağın keşişlerinin kurdukları ve bugüne dek etkinliklerini sürdüren manastır sistemi İncil’in öğretişine aykırıdır. Gerçek bir inanlı ışığını tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tuz tuzlukta kalırsa, etin çürümesini önleyemez.
İnanlılar kendilerini dünyadan uzak tutmaları gerek. Tersine, iyi işler yaparak içinde yaşadıkları toplumun her alanını çürümekten koruyup, ahlaksızlığın karanlığını gerçeğin ışığıyla aydınlatmaları öngörülmektedir.
Tarihi, ve bugünün içinde yaşadığımız toplumunu incelersek, inanlıların toplum üzerindeki etkisinin niçin daha geniş ve olumlı olmadığı sorusu aklımıza gelebilir. Örnek olarak Amerika’yı ele alalım. Bugün nüfusu 260 milyonu aşkın olan bu ülkede yaşayan 60 milyon sözde Hıristiyan neden içinde yaşadıkları toplumu daha fazla etkilemiyorlar? Irkçılığa, ahlâksızlığa, yoksulluğa karşı neden daha etkili olamıyorlar? Çünkü söz konusu olan 60 milyon Hıristiyanın çoğu ayırt edici özelliklerini yitirdiler. Tuz tadını yitirdi. Işık parlaklığını kaybetti. İnanlıların çoğu, inançlarını ve özgün hayat tarzlarını koruyamadılar. Dünyaya benzemeye başlardılar.
Bu durum nasıl değiştirilebilir? Her şeyden önce, İsa’nın öğretişleri yeniden öğrenilmeli, yeniden uygulanmalı. İsa’nın öğrettiği erdemler, sevgi, düşmanlara karşı bile, doğruluk, merhamet, v.s. beş değişik eylemle topluma uygulanabilir:
“Doğru kişinin yalvarışı çok güçlü ve etkilidir” (İncil: Yakub 5:16).
Dua, inanlıların başvurduğu temel eylemlerindendir. Dua’nın aracılığıyla kendimizi, tanıdıklarımızı ve ülkemizin yöneticilerini Tanrı’nın önüne getirip, O’nun merhametine teslim ederiz:
“Her şeyden önce, şunu öğütlerim: Tanrı yoluna tam bir bağlılık ve ağır başlılık içinde sakin ve huzurlu bir yaşam sürelim diye, dualar, yalvarışlar ve şükürler edilsin. Böyle yapmak iyidir ve kurtarıcımız Tanrı’yı hoşnut eder. O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister” (1 Timoteos 2:1-4).
İncil müjdesi bütün toplumsal sorunların köküne, yani, bencilliğe, değindiği için, tanıkık, İncil müjdesini yayımlamak, önde gelen toplumsal hizmetlerden biridir. Bencillik bütün günahların temelidir. Toplumumuzun bütün sorunlarının kökü ademoğlunun bencil davranışlarında bulunabilmektedir.
Bencilliğin tek çaresi kendi çıkarımızı düşünmemektir. Fakat hiç kimsenin bunu yapacak gücü yoktur. Bunu, sadece Tanrı’nın gücü sağlayabilir. Gerçek Tanrıbilimi de, yalnız Kutsal Kitap’ta bulunabildiği için, onun öğretişlerinin duyurulması topluma büyük bir hizmet olur. Kutsal Kitab’ın mesajının, müjdesının aracılığıyla insanlığın bencilliği yenilebilir. Pavlus’un dediği gibi, “Ben Müjde’den utanmıyorum. Bu iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı’nın gücüdür” (İncil: Romalılar 1:16). İncil’de bulunan Müjde, insanları değiştirebilecek Tanrı’nın gücünü anlatır. Bu değiştirilmiş insanlar da içinde yaşadıkları toplumu etkiliyorlar. Dolayısıyla, bu müjdenin duyurulması, toplumsal değişmenin en etkili güçlerden biridir.
Gerçek iman sevgiyi doğuruyor ve gerçek imandan doğan sevgi sosyal hizmeti doğuruyor. Bir kuşun iki kanadı gibi, iman ve sevgi gerçeğin iki yüzüdür. Bunlardan biri yoksa, gerçek de eksik kalır.
İnanlılar yeni bir politik düzeni kurmak niyetinde değiller! Sadece Kutsal Kitaptaki sevgi, doğruluk, barış ve adalet ilkelerini uygulanarak, içinde yaşadıkları düzeni yumuşatıp, daha özgür, sevecen, insaniyetli görmek isterler.
Müjde’yi tanıtmak toplumsal değişmenin en temel etkenlerinden biridir. Tanrı’nın bütün gerçekleri hiç çekinmeden bildirilmeli, duyurulmalı. Çünkü İsa’nın dediği gibi, “Gerçek sizi özgür kılacak” (İncil: Yuhanna 8:32).
Gerçek duyurulduğunda güçlüdür, gösterildiğinde daha güçlüdür. Lafla iş bitmez! İnsanların ihtiyacı sadece gerçeği anlamak değil; inanlıların yaşamında gerçeğin etkisini kendi gözleriyle görmeleri gerek. Albert Schweitzer’in dediği gibi, iyi örnek, insanları yola getirmek için en iyi metod değildir, tek çaredir!
Bir hastanenin tek inanlı hastabakıcısı, bir okulun tek inanlı öğretim üyesi, bir büronun tek inanlı memuru, bir fabrikanın tek inanlı işçisinin etkisi kim ölçebilir? Birbirini seven ve topluma karşı yardımsever, kaygısız, kavgasız bir evde yetiştirilmiş çocuklarıyla birlikte Tanrı’nın yolunu izleyen bir anne babanın etkisi ne kadar büyüktür! İnanlılar, hem evde hem işte İsa’ya yakışır bir yaşam sürmeliler. Işıkları insanların önünde öyle parlasın ki, herkes iyi işlerini görerek göklerdeki Baba’yı yüceltsin!
Protesto tanıklığın öbür yanıdır. Tanıklığı yaparken, gerçeği duyuruyoruz. Protesto ederken ise, toplumuzun olumsuz yönlerine karşı duruyoruz. İnanlı ahlâksızlığa, hileye, iskenceye, rüşvete, inanç yüzünden yapılan tutuklamalara, büyük şirketlerin sömürgeci taktiklerine, v.s., cesaretle karşı çıkmalı. İnanlı, önce kalemi kullanarak yetkililere, dış ve yerli gazetelere, politikacılara düşüncelerini bildirmesi gerekir. İyi insanların susması kötülüğün galibiyetine yol açar. Bir politikacı ne kadar mektup alırsa, konuyu o kadar ciddiye alır. Bundan sonra daha keskin eylemlere başvurulması gerekebilir. İşten istifa edilmesi veya grev yapılması uygun hareketler olabilir. Oysa kötü olaylara karşı protesto ederken, her hangi bir suç işlenilmemelı. “Eğer bir kimse haksız yere elem çektiğinde Tanrı bilinciyle acılara katlanırsa, Tanrı’yı hoşnut eder. Çünkü günah işleyip dövüldüğünüzde dayanırsanız, bundan övülecek ne var? Ama iyilik yapıp elem çektiğinizde dayanırsanız, Tanrı’yı hoşnut edersiniz” (İncil: 1 Petrus 2:19-20).
Eğer bir kişinin veya bir ailenin etkisi büyük ise, bir İnanlılar Topluluğunun etkisi kat kat daha etkilidir. İnanlı Topluluğu, yani, Tanrı’nın seçkin halkından oluşturulmuş bir topluluk, içinde yaşadığı toplumu büyük ölçüde değiştirebilir. Böyle bir topluluğun idealleri, amaçları, ahlaki standartları, sevgisi, sevinci ve fedakârlığı dünyaya bambaşka, kıskanılacak, gerçekten “alternatif” bir yaşam tarzını gösterebilir.
İnanlıların tarihi, küçük toplulukların etkisini gösteren örneklarle doludur. İsa Mesih bizzat küçücük bir toplulukla, oniki kişi ile başladı. 16. yüzyılın din ıslahatçıları, Cambridge Üniversitesinde toplanarak Erasmus’un çevirdiği İncil’i incelediler. 18. yüzyılda, Oxford Üniversitesinde toplanan “Holy Club” (Kutsal Kulüp) o cağın dini uyanışının temeli sayılabilir. Hem ünlü Wesley kardeşler, hem de Müjdeci George Whitefield bu “kulüb’ün üyelerinden idiler. Aynı yüzyılda Londra’daki “Clapham Sect’in” (Klapham Mezhebi) aracılığıyla, hükümet kölelik ve diğer toplumsal sorunları gündeme getirdi.
Kendi günümüzde Brezilyalı Piskopos Dom Helder Camara, o ülkenin toplumsal sorunlarını küçük topluluklar aracılığıyla çözmeye çalışıyor. Öğrenciler, sendikacılar, gazeteciler, çiftçiler, subaylar ve politikacılardan oluşturulmuş bu toplulukların ortak özleyişi gerçek, adalet, barış ve özgürlüktür. İşsizlik, işçileri sömüren büyük holdingler ve benzeri konularda bilgi topluyorlar ve gerekirse “şiddetsiz eylem” ya da “pasif direniş”e başvurarak, Brezilya’nın değişik toplumsal sorunlarını çözmeye çalışıyorlar.
İnanlılar küçük bir azınlık olsa da, etkisi çok geniş olabilir. İncil’in dediği gibi, “Tanrı, bilgeleri utandırmak için dünyanın saçma saydıklarını seçti. Tanrı, dünyanın önemsiz, soysuz ve değersiz gördüklerini seçti. Öyle ki, Tanrı’nın önünde hiçbir insan övülmesin” (İncil: 1 Korintliler 1:27-29). Bu prensip Japon toplumunda açıkça gösterilmektedir. Japonya’da inanlılar nüfusun %1’inden daha küçük bir azınlıktır. Ama toplumun üzerindeki etkileri çok büyüktür. İsçi sendikaları, kadın hakları hareketi, politikada ahlâk prensipleri, v.s., hep inanlılar tarafından uygulanmıştır.
İnanlılar küçük bir azınlık olmalarına rağmen (İsa onları “küçük sürü” olarak adlandırdı), bu kökünden değiştirilmiş, yeni doğmuş, “alternatif” topluluğun toplumsal amacı yeni bir düzen kurmak değil. İçinde bulunduğu toplumsal düzeni—kapitalist, sosyalist, komünist, veya İslami olsun—Kutsal Kitabın bahsettiği adalet, sevgi, doğruluk ve barış değerleri aracılığıyla yumuşatıp, insanileştirmektir.