GİRİŞ

Hepimizin bildiği gibi ülkemiz gerçekten tarihi zenginlikleri çok olan bir ülkedir. Ülke topraklarımızın büyük bir bölümünü oluşturan Anadolu, en eski medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir kara parçasıdır. Anadolu ya da diğer adıyla Ön Asya, buram buram tarih, buram buram medeniyet kokmaktadır.

Dünyamızda inançların kutsal saydıkları mekanlar vardır. Bu mekanlardan bazıları oldukça iyi tanınır. Belki çok iyi bir biçimde henüz tanınmasa da, Anadolu Hıristiyan inancı için oldukça önemli bir tarihi merkezdir.

Yüce Allah’ın kendi kurtarış planı içinde vahyini işlemeye başladığı topraklar hem Anadolu’muzun yanı başında yer almakta, hem de Anadolu’muzu kapsamaktadır. Mesih İsa’yı, kendi Sözünü, Oğul unvanı ile kurtarıcı ve Rab olarak göndermeyi planlayan yüce Allah; evreni, dünyayı yarattıktan sonra yarattığı insanı ile ilişki kurmaya içinde Anadolu’nun da bulunduğu bu eski dünya köşesinde başlamıştır. Mesih İsa’nın inananını kurtarmak için haça gidişi, ölümü ve şanlı dirilişinden sonra Yeni Antlaşma altındaki Allah halkı, içinde Anadolu topraklarının da bulunduğu bu bölge üzerinde esinlenen Allah vahyi ile yeni yaşama yönlendirilmiştir.

Kutsal Kitabın en son bölümünde yer alan yedi kiliseyi uyarı vahyi, Anadolu toprakları üzerindeki yedi kiliseye hitaben inmiştir. Anadolu’daki yedi kiliseye seslenişte; yaz güneşi altında kalmış susuz toprağın serin, pak ve yaşam veren suyla sulanması gibi, bu diyarda bulunan Allah halkı yeniden yıkanmış, sevgi Allah’ı tarafından bir kez daha uyarılıp kucaklanmak istemiştir.

Mesih İsa’nın kurtuluş yolu, Antakya şehrinde; Mesih’e benzeyenler manasında “Hıristiyan” adı ile anılmaya başlanmış ve dualarla oruçlarla buradan Ön Asya’nın yani Anadolu’nun derinliklerindeki insanlara Allah’ın kurtuluş eli olmuştur. İncil’in kurtuluş müjdesi Anadolu’nun ovalarında, dağlarında, dere kenarlarında, sıcak bozkırlarında adım adım yayılmış, kimi zaman damlayan ter, kimi zaman damlayan kan ilk yüzyılın o zor şartlarında, bu müjdeyi yayanlara eşlik etmiştir. Dolayısı ile İncil, Hıristiyanlık öncesi Anadolu medeniyetlerine yepyeni bir medeniyeti daha eklemiştir. Asırların içinde atalarımızın bu topraklara yerleşmesi ile Türkİslam medeniyeti ile de tanışan Anadolu, bugünkü muhteşem zenginliğine ulaşmıştır.

Yüzyılların derinliklerinden ülkemize miras kalan bu muhteşem medeniyetlerin kalıntıları, daha doğrusu medeniyetler hazinesi Türkiye Cumhuriyetinin o engin geleceğini hazırlayan, saygın medeniyet anlayışı ile geleceğe büyük bir titizlikle taşınmak için koruma altına alınmıştır. Ve Cumhuriyetimizin dek bekasında da elden geldiğince bu medeniyet hazineleri, kendi öz hazinelerimiz gibi korunacak ve korunmaya devam edecektir.

Kutsal yazıların ulaştığı yerler kutsal olarak addedilmektedir. Doğrusu ve esas olanı o yerlerdeki insanlığa hitap eden yazıların amaçladığı yaşamın yaşanması gerçek kutsallıktır. Allah sözünün yaşam olması gerçek kutsal olandır. Kutsal Kitabı Kutsal Kitap yapan da O görkemli Allah’ın insanı ile olan ilişkisinde söyledikleri, istedikleridir. Çünkü Allah kutsaldır, O’nun istemleri, önerileri, yaşam örnekleri, planları da kutsaldır.

Aynı zamanda bu kutsal vahiy belli bir yüreğe, belli bir kiliseye geliyor hitap ediyorsa o yer, ya da O topluluk Allah’ın dokunuşundan, seslenişinden ötürü Kutsal, ayrılmış ayrıcalıklı sayılabilir. Esas olan Allah’ın kendisinin kutsallığı, sözünün kutsallığıdır.

Ama o dokunuşların, o insanlığa hitabın gerçekleştiği yerler de, esasa olan saygıdan ötürü kutsal görülebilir.

İşte bu manada Anadolu’muz, Allah’ın vahyine mahzar olmuş toplulukların bulunduğu topraklardır. Vahyin insanlığı aydınlığa kavuşturan ışığı Anadolu’muzdaki yedi noktaya ulaşmıştır. Yedi kilise ve bu yedi kilise aracılığı ile Allah halkı, Rab tarafından gerçek Ruhsal ışıkla aydınlatılmak istenmiştir.

Bu ışık bugün hala yanmaktadır. Mesih İsa’yı kurtarıcı ve Rab olarak kabul eden dünyadaki her insan Kutsal Kitabın sonunda yer alan ve Allah’ın Anadolu’ya seslenişi olan yedi ayrı kiliseye gönderilmiş vahyi okumaktadır.

Hatta bazı inanan Hıristiyanlar, ön Asya’nın bugünkü Türkiye olduğunun farkında bile değillerdir. Oysa küçücük bir hatırlatma ellerinden düşmeyen İncil’in çok önemli bir bölümünün bugün ülkemiz toprakları içindeki yerlere, bu yerlerin o dönemdeki halklarına hitaben yazıldığını onlara gösterecektir.

Anadolu’ya yalnızca bu son yedi kilise vahyi ile seslenilmemektedir. İncil’in önemli bir bölümü olan Aziz Pavlus’un mektupları aracılığı ile de bu toprakların Allah esini ile kucaklaştığını görebiliriz. Aziz Pavlus’un Efeslilere, Galatyalılara, Koloselilere yazdığı mektuplarda hep Anadolu’ya Seslenişidir.

Elinizdeki bu kitap ister Hıristiyan olsun, ister olmasın Anadolu’ya Seslenişi merak eden her kişi içindir. Halkımızın büyük bir çoğunluğunun yukarda bahsettiğimiz bu zengin medeniyetler mirasının en azından küçük bir bölümünü anlaması, tanıması ülkemiz açısından büyük önem taşır. Gerçekten Tarih öncesi medeniyetler, Hıristiyan ya da İslam medeniyeti, eserleri hakkıyla tanınmalı ve gereken önem verilmelidir. Bu hem bizim, hem çocuklarımızın ülkeye sahip çıkma konusundaki temel şartlarından biridir. Bu kitap, az da olsa bu konuda bir katkıda bulunmak niyeti ile kaleme alınmıştır. Aynı zamanda ülkemiz Hıristiyanları içinde bu bölümü yeniden gözden geçirmeleri ve çalışmaları için bir fırsat oluşturmak istenmiştir.