Krallardan Önceki Dönem
Ele Alınan Bölümler: Yeşu – Rut |
Okunması Önerilen Bölümler: Tesniye 1:8; 6:1-18; 8:7-10; 30:15-20; Yeşu 1:1-9; 6-8; 23-24; Hakimler 2:1-19; Rut |
Çıkış kitapçığı, Tanrı’nın halkını Mısır’dan çıkarışını kaydeder. Yeşu kitabıysa Tanrı’nın halkını Kenan diyarına götürüşünü, bir çeşit “Giriş”in öyküsünü anlatır. “Atalarımıza ant içerek söz verdiği ülkeye götürmek ve orayı bize vermek için bizi Mısır’dan çıkardı” (Yas.6:23). Tanrı, yüzyıllar önce İbrahim’e, “Bu toprakları senin soyuna vereceğim” diye söz vermişti (Yar.12:7; ayrıca bkz. 13:14-15; 15:7). Bu vaadin gerçekleşmesi Yeşu kitabının ana konusudur. Yeşu ismi ‘Kurtarıcı’ anlamına gelmektedir. “İsrail halkının, başka bir Yeşu’su olan ve aynı topraklarda sadece İsrail değil bütün insanlık için yaşayıp ölecek olan İsa Mesih’in gelişine hazırlanmak için Vaat Edilen Diyarda yerleşmesi gerekiyordu.”57
Yeşu’dan İsrail’in ilk kralı olan Saul’a kadar olan dönem 350 yıllık bir süreyi kapsar (İ.Ö. 1400-1050) ve “Krallardan Önceki Dönem” olarak bilinir. Yeşu’da kaydedildiği gibi vaat edilen diyar fethedilir ve orada yerleşilmesinden sonra İsrail bir dizi “Hakimler” tarafından gevşekçe yönetilir. Bu dönemin iyi ve kötü olayları Hakimler kitabında kaydedilmiştir. Her iki kitap da bizlere, bugün bile Rab’de zafer dolu bir iman hayatı yaşamanın hem olumlu hem de olumsuz örnekleriyle dolu hazinelerini sağlar. Ama bu dönem temelde Tesniye kitabına dayanır.
MİRAS VE DİYARDA HUZUR
Tesniye kitabında İsrail’e, yaklaşık yetmiş kez, bir gün “atalara” vaat edilen toprakları “miras alacağı” ya da ona “sahip olacağı” sözü verilmiştir (Örneğin, Yas.1:8; 6:10, 18; 7:8; 34:4). Yeryüzünün tümü Rab’be ait olduğu gibi (Çık.9:29; Eyü.41:11; Mez. 24:1; 89:11) vaat edilen diyar da Rab’be aitti (Lev.25:23). Ama şimdi onu Kendi halkına vererek ve “adını yerleştirerek” oranın sahibi olduğunu açıkça bildiriyordu (Yas.12:5, 11, 18; 16:2, 6, 15-16; vb.).
“Süt ve bal akan” bu ülke harikulade bir armağandı (Yas.26:9). Bu, Tanrı’nın Yaratılış 1-2’de anlatılan yarattığı dünya gibi, “ırmakları, pınarları, derelerden tepelerden çıkan su kaynakları olan… hiçbir şeye gereksinim duymayacakları bir ülke” idi (Yas.8:7-10). Tanrı, halkının “kesinlikle kutsanacağı” verimli bir yerde yaşamasını istiyordu (Yas.15:4; 28:8).
Eski vaade eklenen yeni madde Tanrı’nın vereceği “huzur”du. Tanrı’nın halkına “Tanrı’nın huzuru”ndan bir pay verilecekti. “Çünkü Tanrınız RAB’bin size vereceği dinlenme yerine… yerleşeceksiniz. RAB sizi çevrenizdeki bütün düşmanlarınızdan kurtarıp rahata kavuşturacak” (Yas.12:9-10). Yıllar sonra İsrail’in askeri mücadelelerinin sonuçları özetlendiğinde, şu sözleri okuyoruz: “Rab atalarına ant içtiği gibi, onları her yönden rahataerdirdi” (Yşu.21:44) ve böylece Tanrı’nın vaadini yerine getirdiğini görüyoruz.
Ama Yeşu İsrail’i kendilerine vaat edilen huzura kavuşturduğu ve, “Rab’bin İsrail halkına verdiği sözlerden hiçbiri boş çıkmadı; hepsi yerine geldi” denildiği halde, daha sonra 2. Samuel 7:1, 11’de Davut’un, 2. Tarihler 14:6-7’de Asa’nın erdiği “huzur” ile Mezmur 95 ve İbraniler 4:4-6’da hâlâ gelmesi beklenen bir “huzur”un olduğunu görüyoruz. Tanrı’nın vaatlerinin tamamen yerine gelmesi çoğu kez ilk önce beklenenden daha karmaşıktır. Bizler vaat edilen “huzur”a hâlâ tamamen ulaşılmasını bekliyoruz.
Eski Antlaşma’daki vaatlerin gerçekleşmesi konusuna baktığımızda belirtilen kuşakların Tanrı’nın tek olan planından paylarını aldıklarını görüyoruz. O eski huzur teklifi, nihai olarak İsa Mesih’in ikinci kez gelip bütün uluslar ve diyar üzerinde egemen olmasındaki olaylarla bağlantılıydı (Mez. 95). Bütün diğer huzur ve rahatlıklar gelecek olan son Septin (Şabat) sadece birer ‘avansları’ ya da ‘kaparoları’ gibiydi.58
YEŞU - Vaat edilen Diyarın Fethi ve Orada Yerleşmesi
Tanrı, değiştirilemez planını yerine getirirken araç olarak insanı kullanır. Aslında Tanrı, kullanmakta olduğu kişiler aracılığıyla gerçekleştirmekte olduğu işlerden çok, onların karakterlerinin gelişmesiyle ilgilenir. Kutsal Kitap’ta çok sayıda bölüm Tanrı’nın kullandığı çeşitli insanların yaşamlarını kaydeder. Tanrı’nın tarihteki asıl amacı bireylerin kurtulmasıdır. Onları değiştirip Kendine benzer hale getirmek için her birinin üzerinde sabırla çalışmak da en büyük arzusudur. Tanrı’nın bizi kullanmasını istiyorsak, O’nun yaşamlarımızda bizim için özel olarak uyguladığı disipline kendimizi teslim etmemiz ve her şeyden çok O’nu tanımayı ve O’nun bizim için olan isteğinin ne olduğunu bilmeyi arzulamamız gerekir.
Yeşu Adlı Adam
Yeşu kimdi? Nasıl bir adamdı? Yeşu, ilk olarak Çıkış 17:8-11’de kendilerine saldıran Amalekin ordusuna karşı İsrail ordusunu zaferle son bulan bir savaşta yöneten genç bir adam olarak sahneye çıkar. Çıkış 24:12-18’de Yeşu’nun Musa’nın hizmetkârı olarak Sina Dağı’na çıktığında kendisine eşlik ettiğini ve Rab tapınağı için planlarını Musa’ya bildirirken kırk gün kırk geceyi dağda geçirdiğini görüyoruz. Üzerlerinde 10 Emrin yazılı olduğu levhaları taşıyarak dağdan Musa’yla birlikte indi ve İsrail’lilerin putperestliğe düştüklerini gördü (Çık.32:15-20). Böylece Yeşu, tarihinin başlangıcında İsrail’i biçimlendiren en önemli olaylara tanık olmuştu.
Ama Yeşu’nun ilk günleri hakkında en çok bilgi veren bölüm, Musa’nın “toplantı çadırı” adını verdiği özel çadıra gitmek için kampın dışına çıkışını anlatan Çıkış 33:7-11’dir. Orada Tanrı’nın huzurunu simgeleyen bulut sütunu aşağıya iner ve “Rab Musa’yla konuşurdu.” Çıkış 33:11, bize sadece Musa’nın Rab’le olan ilişkisinin harikulade bir özetini veren bir ayet olmakla kalmaz, aynı zamanda Yeşu’nun nasıl bir yüreğe sahip olduğunu da gösterir:
“RAB Musa’yla iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu. Sonra Musa ordugaha dönerdi. Ama genç yardımcısı Nun oğlu Yeşu çadırdan çıkmazdı.”
Yeşu, Tanrı’yı tanıma ve Musa gibi O’nun sesini duyma özlemi içinde olan bir adamdı. Bu amaçla ailesinden ve arkadaşlarından uzakta uzun saatler geçirmeye istekliydi. Bizler de böyle miyiz?
Yeşu’nun hizmetinin ilk günlerinde geçen bir olaydan da burada söz etmek yerinde olacaktır. Kenan diyarını incelemek için gönderilen on iki İsrail’li, raporlarıylageri döndüklerinde on tanesi diyarda yaşayan güçlü insanları fethetmenin imkânsız olduğunu söyleyerek halkı ümitsizliğe düşürdü. Ama Yeşu ile Kaleb (fazla başarılı olmasa da) halkı cesaretle Rab’be güvenmeye ikna etmeye çalıştılar:
“RAB’be karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz. Koruyucuları onları bırakıp gitti. Ama RAB bizimledir. Onlardan korkmayın!”
(Say.14:9)
Böylece Yeşu’yu iman dolu bir adam olarak görüyoruz. Rab Musa’ya onu, “Tamamen Rab’bin ardıncagelen” ve “Kendisinde Ruh olan adam” olarak tanımlamıştır (Say.27:18). Tesniye 31’de önderliğin Musa’dan Yeşu’ya geçtiğini okuyoruz. Bunun sonucu kitabın son bölümünde şöyle özetlenir:
“Nun oğlu Yeşu bilgelik ruhuyla doluydu. Çünkü Musa ellerini üzerine koymuştu. İsrailliler onu dinliyorlardı.”
(Yas.34:9)
Ancak bütün hazırlık yıllarına karşın Musa’nın yerini doldurmak çok zor bir işti ve Yeşu’nun korkusu anlaşılır bir şeydi. Bunun üzerine Rab onunla direkt olarak konuştu ve üç ayrı sözle onu yüreklendirdi (Yşu.1):
1) Rab ona açık bir vaatte bulundu: “Ayak basacağınız her yeri size veriyorum. Yaşamın boyunca hiç kimse sana karşı koyamayacak; nasıl Musa ile birlikte oldumsa, seninle de birlikte olacağım. Seni asla terk etmeyeceğim, seni asla bırakmayacağım… bu halkı, atalarına vereceğime ant içtiğim ülkeyi miras almaya sen götüreceksin” (1:3-6).
2) Ona üç kez, Tanrı’nın kendisiyle olduğunu belirtip “güçlü ve yürekli” olmasını söylemiştir (1:6, 7, 9).
3) Ona Musa’ya verilen Yasayı dikkatle yerine getirmesini buyurmuştu. Bu şöyle bir sonuç doğuracaktı: “Gittiğin her yerde başarılı olmak için bu yasadan ayrılma. Yasa Kitabı’nda yazılanları dilinden düşürme. Tümünü özenle yerine getirmek için gece gündüz onu düşün” (1:7-8). Rab aynı şekilde bizlere de cesaret vermek ister.
Rahav ve İsrailli casusların öyküsünden hemen sonra Yeşu 3-5, diyara girme ve Eriha savaşı için yapılan önemli hazırlıkların ayrıntılarını üç aşamada anlatır.
1) İsrail’e gücünün değişmediğini gösterip onların karşı kıyıdaki vaat edilen diyara geçebilmeleri için Rab, Ürdün Irmağı’nın akışını mucizevi bir şekilde durdurur (3-4’üncü bölümler). Antlaşma Sandığı’nı taşıyan kâhinler Ürdün Nehri’nin yatağının tam ortasında dururken, Yeşu bir anıt olması için oraya 12 tane taş koyar. Ayrıca oradaki kişilere nehirden on iki tane taş aldırttı ve bunları ilk kamp kurdukları yer olan Gilgal’da bir başka anıt olarak diker. Yeşu halka bu olayı hatırlayıp çocuklarına şu sözlerle hatırlatmaları gerektiğini söyler: “‘İsrail halkı Ürdün Irmağının kurumuş yatağından geçti’ diyeceksiniz. Tanrı’nız RAB Kızıldeniz’i geçişimiz boyunca önümüzde nasıl kuruttuysa, Ürdün Irmağını da geçişiniz boyunca önünüzde kuruttu. Öyle ki, yeryüzünün bütün halkları Rabbin ne denli güçlü olduğunu anlasın; siz de Tanrı’nız Rab’den her zaman korkasınız!” (4:22-24). Rab’bin güçlü kurtarışlarını hatırlayarak hafızamızı tazelemeli ve geçmişte halkı için güçlü Olan’ın günümüzde de bizler için güçlü olduğunun bilincine varmalıyız. Eğer Kızıldeniz’i geçmek Mesih’teki kurtuluşun bir resmiyse, o zaman Ürdün Nehri’ni geçmek de Mesih’le özdeşleşmenin bir resmidir.59
Düşmanları Tanrı’nın bu mucizesini duyduklarında, “can derdine düştüler; korkudan dizlerinin bağı çözüldü” (5:1). Durumlarının umutsuzluğunu, belki de İsrailliler’den daha iyi kavradılar.
2) Bundan sonra İsrailli erkekler, Mısır’dan ayrıldıklarından beri ilk kez sünnet olurlar (5:2-9). Bu, Tanrı’nın İbrahim’le olan antlaşmasının işaretiydi (Yar.17:11) ve İbrahim’in soyundan gelenlere Tanrı’nın vaatlerine olan sonsuz sadakatini hatırlatmalıydı.
Sünnet, eski köleliğin “kesilip atıldığını” ve İsrail’in vaadin çocukları olarak Tanrı’nın kendilerini kurtararak onlara vermiş olduğu özgürlükte dimdik durmaları gerektiği anlamına geliyordu. Rab, Yeşu’ya, “Mısır’da uğradığınız utancı bugün üzerinizden kaldırdım” diyebildirmişti (Yşu.5:9). Artık kölelik yoktu – Tanrı onların düşmanlarını Kendi gücünde yenmelerini ister.
Bu, Mesih’i kabul ettiklerinde ruhsal bakımdan “sünnet olan” Tanrı’nın günümüzdeki halkı için çok önemli bir derstir.
Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O’nda sünnet edildiniz. Vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz veO’nu ölümden dirilten Tanrı’nın gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz. Siz suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı. Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimize olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha mıhlayıp ortadan kaldırdı (Kol.2:11-14).
Mesih bizi özgürlük için özgür kıldı. Bunun için dayanın. Bir daha kölelik boyunduruğunu takınmayın (Gal.5:1).
3) Sonunda İsrail, Fısıh bayramını Ürdün Nehri’nin doğu kıyısında kutlar. Mısır’dan çıkarken kurban edilen kuzunun kanı aracılığıyla Tanrı tarafından kurtarılmışlardı ve bunu asla unutmamaları gerekir. Fısıh’tan sonraki gün yeni bir dönem başlar: “Ülkenin ürününden yemeleri üzerine ertesi gün man kesildi” (Yşu.5:12).