SUNUŞ

1987’de İstanbul’a geldim. O zamandan bu yana birçok Müslüman arkadaşla inanç üzerine sohbet etme fırsatı buldum. İnancımıza ve Kutsal Kitap’ımızı oluşturan Tevrat, Zebur ve İncil’e karşı saygılı olmalarını takdir ediyorum. Kendilerine göre bu kitaplara inanıyorlar. Bu nedenle de Tanrı’nın birliği ve sonsuzluğu, O’na borçlu olduğumuz saygı ve sevgi gibi birçok ortak noktamız var.

Bununla birlikte bu değerli arkadaşlarla çelişkiye düştüğümüz noktalar da oluyor. Örneğin onlara göre Allah, Hz. Musa’ya, Hz. Davut’a ve Hz. İsa’ya (ve son olarak Hz. Muhammet’e) sırayla birer kutsal kitap vermiş, aynı sırayla da bu kitapların hükmünü kaldırmıştır. İddia şudur ki, her kitap kendisinden önce gelen kitapları geçersiz kılmıştır. Tabii ki bunun kaçınılmaz sonucu olarak en son gelen “Kuranı Kerim” diğer bütün kitapları geçersiz kılmıştır. Yani İslam inancı bir anlamda bu kitaplara dayandırılır, fakat uygulamada onları bozuldu ya da hükmü geçti diye yadsır ve onlara boş verilir.

Ben ise gerçeğin bu iddialardan çok farklı olduğunu hep anlatmaya çalıştım. Ama, “Bakın, bu konuda kulaktan dolma bildikleriniz doğru değil. Zebur hiç bir şekilde Tevrat’ı geçersiz kılmamıştır ki! Tersine Tevrat’ın yanında yer alan Zebur Tanrısal vahyin devamıdır. İncil de Tevrat’la Zebur’u geçersiz kılmaz, onları tamamlar. Bunlar üç ayrı millete verilen üç farklı kitap değildir! Tanrı’nın değişmez amacını açıklayan tek vahiy dizisinin bölümleridir. Benim inandığım Tanrı kendi vahyini koruma gücüne sahip, güvenilir bir Tanrı’dır” gibi itirazlarım her ne kadar doğru olsa da, onlara ikna edici gelmiyor, çünkü bu kitapları hiç okumamışlar ve Tanrı’nın “değişmez amacı”ndan haberleri de yok. Dolayısıyla bu kavramlar onlara hiçbir şey ifade etmiyor.

Bu insanların, “Kuranı Kerim hakkında ne düşünüyorsun?” şeklindeki sorularına, “Kuran’ı okudum ve inceledim. Onu bahsedilen Tanrı’nın vahyi olarak kabul edemiyorum, çünkü Tevrat, Zebur ve İncil’in uyum içinde açıkladığı bir takım temel gerçeklere ters düşüyor” diye yanıtlıyorum. Buna birçok kişi hemen, “O kitaplar zaten değiştirildi” diye karşılık vererek bir türlü anlamadıkları bu duruma bir gerekçe bulmaya çalışıyorlar. Bu da yukarıda söylediğim gibi, Kutsal Kitap’ı ve O’nda açıklanan sonsuz, değişmeyen Tanrısal planı ve özellikle Mesih’i gerçek kimliğiyle bilmemelerinden kaynaklanıyor.

İsa Mesih, Tevrat ve Zebur’la ilişkisini şöyle tanımladı:

Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek.” (Matta 5:17-18)

Musa’nın Yasasında (Tevrat), peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlarda (Zebur) benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir (Luka 24:44)

Demek ki, önce bu kutsal yazıları araştırarak, Mesih’le ilgili yazılanların ne olduğunu ve gerçekten önceki peygamberlerin İsa’yla ilgili tanıklık edip etmediklerini öğrenmeliyiz. İşte, bu çalışmayı hazırlamaktaki amaçlarımdan birisi, Eski Antlaşma’da Mesih Vaadini merkez alan bu değişmez amacı açıklamak, Mesih’le ilgili “yazılmış olanların tümünü” ve O’nun eşsiz kimliğini ortaya koymaktır. Eğer okuyucu okunması önerilen bütün bölümleri (bkz. sayfa 14-15) okursa, bu konuyu açıklayan ayetleri gayet geniş bir şekilde görmüş olacaktır.

Türkiye’de değerli Musevî arkadaşlarım da var. Bence bu konu onları da son derece ilgilendirmeli, çünkü Tanrı’nın Sözleri Yahudilere emanet edildi. Tanrısal vaatler özellikle onlarındır. Mesih de bedence onlardandır. Yüreğimin arzusu, kendi kutsal yazılarını açık bir yürekle okuyarak Mesih’i tanımalarıdır.

Gerçi yazdıklarım, İsa’ya Mesih olarak iman etmemiş olan kimseler için kavraması güç ve sarsıcı olabilir. Bir kere oluşmuş kalıpları kırmak zor ve acı vericidir. Ayrıca ben bu çalışmayı, daha önce İsa’yı gerçek anlamda izleyenlerin Mesih’te anlayışlarını geliştirmek ve O’na olan imanlarını pekiştirmek amacıyla hazırladım. Bu nedenle değerli Müslüman, Yahudi ve diğer arkadaşlarım da bu yazdıklarımı sabredip sonuna kadar okurlarsa çok memnun olacağım.

Diğer bir amacım ise, bütün Eski Antlaşma yazılarına genel anlamda bir giriş yapmaktır. Çünkü kendini “İsa İnanlısı” veya “Hıristiyan” sayıp da Kutsal Kitap’ın tümünü bir kere bile okumamış olanların sayısı az değildir. Böylelerinin bu çalışmalar aracılığıyla imanlarını kökleştirmelerini teşvik etmek isterim. Çünkü Elçi Pavlus’un, İncil’de öğrencisi Timoteyus’a yazdığı gibi, “Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur” (2.Timoteyus 3:16-17)

Bu doğrultuda önce Eski Antlaşma’ya genel bir girişle başladım. Ondan sonra dünyanın yaratılışından Mesih’in dünyaya gelişine kadar süren Eski Antlaşma tarihini 13 döneme ayırarak yazıların nasıl çağlar boyunca geliştiğini ve ne kadar güzel bir uyum içinde olduğunu on üç bölümde açıklamaya çalıştım. En son olarak da yüzyıllar boyunca biriken bütün bu vaatlerin İncil’de (Yeni Antlaşma) nasıl gerçekleştiğini özetleyen bir bölüm işlenecektir.

Ayrıca bu kitap imanlının evde çalışabileceği bir Eski Antlaşma kursu niteliğinde hazırlanmıştır. Her bölümün sonunda öğrenciyi düşündürecek, kapsamlı uygulama soruları bulunuyor. Onları yanıtlayan okuyucunun, yalnızca kitabı okuyan okuyucudan çok daha fazla faydalanacağı kesindir. Çünkü kişi kendi başına öğrendiklerini daha derin bir biçimde anlar ve korur. Rabbimiz, Ezra gibi ciddi öğrenciler arıyor: “Ezra kendini RAB’bin Yasası’nı inceleyip uygulamaya ve İsrail’de kuralları, ilkeleri öğretmeye adamıştı” (Ezra 7:10).

Tanrı’nın Vaadini merkez alan bu çalışmada, konuyu tüm ayrıntılarıyla ele aldığım iddiasında değilim. Towards an Old Testament Theology adlı harikulade kitabını ilk olarak 1982’de okuduğum Walter C. Kaiser’e bu konuda çok şey borçluyum. O zaman birçok yeni şey öğrenmiştim. Yıllar sonra Eski Antlaşma’ya bir giriş çalışmasını hazırlarken kendimi sık sık Dr. Kaiser’in yapıtını kullanır buldum. Ancak yapıtın biçimi oldukça bilimsel olduğundan çoğu imanlı onunla uğraşmaz diye düşündüm. Bu nedenle onu sadeleştirerek, herkesin faydalanacağı bir biçime sokabilmek için bu dersleri yazmaya başladım. O zamandan beri bunları yeniden gözden geçirmeme, iki yeni bölüm ve birçok yeni materyal eklememe karşın bu kursun ana hatları (ve içeriğinin büyük bir bölümü) Dr. Kaiser’in izniyle, yapıtından esinlenerek yazılmıştır. Tanrı Sözünü, Tanrı’nın onu Eski Antlaşma ayetlerinde açıkladığı gibi, Towards an Old Testament Theology’nin yardımıyla ikinci kez incelemek benim için büyük bir bereket oldu ve “Tanrı’nın amacının değişmezliği” konusunu daha derin bir şekilde kavramama yardım etti (İbraniler 6:17).

Ölümden yeni dirilmiş olan İsa, öğrencilerinden ikisine göründü, Musa’nın ve tüm peygamberlerin yazılarından başlayarak Kutsal Yazıların hepsinde kendisiyle ilgili bölümleri onlara açıkladı. Sevinçten hâlâ duyduklarına inanamayan öğrencileri daha sonra birbirlerine “Yolda kendisi bizimle konuşurken ve Kutsal Yazıları bize açıklarken yüreklerimiz nasıl da sevinçle çarpıyordu, değil mi?” dediler (Luka 24:13-32). Yaklaşık 20 yıldır bu Yazılar artan ölçüde yüreğimin sevinç ve zevki olmuştur. Sanırım ki okuyucu bu kitabı sonuna kadar ve özellikle okunması önerilen ayetleri duayla okumaya gayret ederse, o da aynı şekilde sevinip ruhen tazelenecek ve “vaat eden Tanrı” ile vaat edilen Mesih’e çok daha içten bir güvenle bağlanacaktır. Rab’bin Kendisi öğretmenimiz olsun.


GEORGE BRİSTOW

Ağustos 1997

İstanbul, Türkiye