Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir.İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh'ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı.İşte beden tek üyeden değil, birçok üyeden oluşur. Ayak, "El olmadığım için bedene ait değilim" derse, bu onu bedenden ayırmaz. Kulak, "Göz olmadığım için bedene ait değilim" derse, bu onu bedenden ayırmaz. Bütün beden göz olsaydı, nasıl duyardık? Bütün beden kulak olsaydı, nasıl koklardık? Gerçek şu ki, Tanrı bedenin her üyesini dilediği biçimde bedene yerleştirmiştir. Eğer hepsi bir tek üye olsaydı, beden olur muydu?Gerçek şu ki, çok sayıda üye ama tek beden vardır. Göz ele, "Sana ihtiyacım yok!" ya da baş ayaklara, "Size ihtiyacım yok!" diyemez. Tam tersine, bedenin daha zayıf görünen üyeleri vazgeçilmezdir.Bedenin daha az değerli saydığımız üyelerine daha çok değer veririz. Böylece gösterişsiz üyelerimiz daha gösterişli olur.Gösterişli üyelerimizin özene ihtiyacı yoktur. Ama Tanrı, değeri az olana daha çok değer vererek bedende birliği sağladı. Öyle ki, bedende ayrılık olmasın, üyeler birbirini eşit biçimde gözetsin. Bir üye acı çekerse, bütün üyeler birlikte acı çeker; bir üye yüceltilirse, bütün üyeler birlikte sevinir.
1.Kor.12:12-26
Kilise nedir? Kilise Mesih’in bedenidir. Nasıl ki Söz beden alıp aramızda yaşadıysa, çarmıha gerilip, ölüp, üçüncü gün ölümden dirildiyse, göğe alındıktan sonra Babasının sağında oturduysa ve bugün hala diri, etkin ve yüceyse, aynı şekilde dünyamızda da etkin olmaya, diri olmaya devam ediyor. İsa Mesih’in dünyadaki bedeni bizleriz.
Bedendeyken Mesih’in görevi neydi? Görünmez Olan’ı görünür kılmak, hasta olanları iyileştirmek, gönlü kırık olanları avutmak, müjdeyi yaymak, yaşam getirmek. Aynı şekilde artık bizim de kimliğimiz ve görevimiz aynıdır. Mesih’in başlattığı hizmeti biz sürdürüyoruz. Bayrağı devraldık. Kilise, Tanrı’nın merhamet göstermek için dünyadaki elleri; egemenliğini ilan etmek için ağzı; bütün dünyaya gitmek için ayaklarıdır.
Öyle ki, Tanrı'nın çok yönlü bilgeliği, kilise aracılığıyla şimdiki dönemde bildirilsin.
Efes.3:10
Saul, Hristiyanlara zulmettiği zaman, göklerden bir ses duydu: ‘Saul, Saul, neden bana zülmediyorsun?’ (Elç.İş. 9:5) Saul: ‘Ey Efendim, sen kimsin?’ dedi. ‘Ben senin zulmettiğin İsa'yım.’ diye yanıt geldi.
Yani, kiliseye dokunursan, İsa’ya dokunmuş olursun. Kiliseyle alay edersen, İsa’yla alay etmiş olursun. Senin bedenin hakkında sana kötü bir söz söylersem, sana hakaret etmiş olurum, değil mi? Mesih’le özdeşleşmişiz!
Mesih kiliseyi suyla yıkayıp tanrısal sözle temizleyerek kutsal kılmak için kendini feda etti.
Efes. 5:26
Mesih’i tanımadan önce senin ne kadar pis, ne kadar günahlı olduğunu bilemiyorum ama Mesih, kendini bizim için feda ederek temizlenmemizi sağladı. O’nun bedeni olarak artık kutsal kılındık, temizlendik. Bir adamın özenle kendi bedenini yıkaması gibi, Mesih de kendi bedeninin geçmişteki bütün kirliliğini özenle alıp, sıyırıp attı.
Hiç kimse hiçbir zaman kendi bedeninden nefret etmemiştir. Tersine, onu besler ve kayırır; tıpkı Mesih'in kiliseyi besleyip kayırması gibi.Çünkü bizler O'nun bedeninin üyeleriyiz.
Efes.5:29-30
Mesih kiliseyi sever, besler ve kayırır. O bize bakacak. Neden? Çünkü biz onun bedeniyiz! Kutsal kılınmış, ruhça beslenmiş, Mesih’in kayırdığı, koruduğu ve görevlendirdiği İstanbul’daki bedeni bizleriz!
Ne zaman Mesih’in bedeni olduk? Bir zamanlar Mesih’in bedeni değildik. Her birimiz kendi hayatımızı sürdürüyorduk ama iman ettiğimiz zaman, İsa’yı Rab ve Kurtarıcı olarak kabul ettiğimiz zaman, vaftiz olduğumuz zaman, işte o zaman Mesih’in bedenine dahil olduk.
Vaftiz, ölmeyi ve gömülmeyi simgeler çünkü Mesih’i kabul ettiğimde, Mesih’le birlikte öldüm ve gömüldüm. Mesih’le birlikte ölümden dirildim, yeni bir yaşama yeniden doğdum. Burada söz konusu olan, ‘Biraz şundan, biraz bundan, biraz da Mesih’in öğretişlerinden katayım.’ olamaz! Burada: ‘Başka seçeneğim yok, bütün her şeyimi Mesih’e vereceğim, onunla birlikte eski hayatıma tamamen bir sünger çekeceğim ve tamamen yeni bir yaşama başlayacağım.’ demekten başka bir yol yoktur.
Reinhert Bonke diye Alman bir müjdeci var. Bir gün bir televizyon programına katılımcı olarak davet edildi ve kabul etti. ‘Belki müjdeyi paylaşmak için bir fırsat olur.’ diye düşündü. Programda bütün konuklar at yarışlarından bahsediyorlardı ve Bonke, at yarışı hakkında hiç bir şey bilmediği için sessizce: ‘Ya Rab lütfen bana söyleyecek bir şey ver!’ diye dua ediyordu.
O anda moderatör Bonke’ye dönerek: ‘ Ya siz beyefendi, sizin fikrinizi sorayım.’ Bonke de: ‘Bütün her şeyimi Beyaz At’a binene yatırdım, hepsini O’nun üzerinde oynadım ve kazanacağından eminim!’ dedi!
Sen de bunu yaptın mı? Bütün her şeyini Mesih’e verdin mi? O’nunla birlikte ölüme katlanıp yepyeni bir yaşama başladın mı? Ya hep ya hiç arkadaş. Vaftiz bu anlama geliyor. Eski yaşamına elveda. Her şeyini bırakarak imanla atlama! Bina yanıyorsa, yaparsın, atlarsın. Tanrı’nın sözüne göre bina gerçekten yanıyor. Tanrı’nın gazabı geliyor. Kurtulmanın tek yolu vardır, o da Mesih’in ellerine atlamaktır!
Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.
2.Kor.5:17
Mezar herkesi eşit kıldığı gibi, vaftiz de hepimizi eşit kılıyor.
Bu yeni yaşama kavuşunca, artık yalnız olmadığımızı, Mesih’in bedeninde bir üye olduğumuzu fark ediyoruz. Bu yeni yaşam bireysel bir yaşam deği; bir bedene dahil olduk. Hepimiz Kutsal Ruh’u içtik; Tanrı’nın ta kendisinden aldık. Yaşam veren içimizde yaşıyor!
Hepimiz aynı Kutsal Ruh’u aldık. Kutsal Ruh hepimizi günah konusunda suçlu olduğumuza ikna ediyor. Hepimizin kavrayışını aydınlatıyor. Hepimize öğretiyor. Hepimize armağanlar veriyor. Hepimizi yönlendiriyor. Kutsal Ruh hepimizin yeniden doğmasını, yeni bir yüreğe, yeni bir doğaya sahip olmamızı sağlıyor. Aynı Kutsal Ruh hepimizde etkindir. O yüzden Ruh’ta biriz!
Benim bedenimdeki her uzva, her organa oksijen ve yaşam getiren kan, birdir, aynıdır. Aynı şekilde, hepimiz farklıyız ama aynı Ruh bize aynı Tanrı’dan akıyor, bizi yaşatıyor, bize soluk veriyor. Hepimiz aynı Ruh’a bağlıyız. Bu yüzden Ruh’ta biriz!
Lütfen etrafınıza bakın. Hepimiz aynı değiliz. Rock müzik sevenler, türk sanat müziği sevenler, rap müzik sevenler, klasik müzik sevenler var. Müziği hiç sevmeyenler de var. Kim haklı, kim haksız?
Genç ve yaşlı, evli ve bekar, çocuk sahibi olan ve çocuğu olmayan, bekar ama evli olmak isteyen, evli ama bekar olmak isteyen. Kim haklı kim haksız? Çeşitlilik var!
Karışık meyve suyu gibi değiliz; bu bir portakaldı, bu bir havuçtu, bu bir nardı ama şimdi hepsi birbirine karışmış ve artık ayırt edemiyorsun. Daha çok aşureye benziyoruz; değişik malzemeleri fark edebilirsin; işte bu bir üzüm, bu bir nohut, bu bir fasulye, bu bir pirinç, bu bir incir... Normalde birbirine uymayan malzemeler, aşurede eşsiz bir tat yaratıyor, zengin bir çeşitlilik sunuyor. İşte imanlılar topluluğu da böyledir.
İstanbul’da çok çeşitlilik var. Sultanbeyli Emirgan’dan her açıdan farklı. Korint de öyleydi! Çeşitlik büyük şehirlerin bir özelliği, bir güzelliğidir. Büyük şehirdeki kiliseler de buna razı olmalıdır.
Birkaç tane yaşam grubumuz var. Bunlar birbirlerinden çok farklı, hepsi aynı değil ki! Rab dilerse biz ilerde başka topluluklar da kuracağız. Bunlar birbirlerinden çok farklı olacaktır. Neden? Çünkü farklı semtlere uygun imanlı toplulukları farklı olacaktır. Söz konusu olan şey ‘Ben haklıyım, sen haksızsın’ değil, söz konusu olan şey bedenin birçok üyeden oluşmasıdır.
Ayak eli kıskanıp: ‘Ben hep çorapların içindeyim, terliyorum, kötü kokuyorum… keşke bir el olsam! El parmakları benimkinden daha faydalı, daha becerikli. Keşke benim de parmağımda güzel bir yüzük olsa.’ diyemez ki! Dört tane el olup hiç ayak olmazsa; işte sana maymun!
Belki kulak, göze: ‘Yav bıktım artık! Herkes gözün ne kadar güzel olduğunu söylüyor, ben işitmek zorunda kalıyorum. Hiç kimse ‘Şu güzel kulaklara bak, ne kadar ahenkli.’ demiyor! Ben de bir göz olmak istiyorum. Benim rolüm önemli değil.’ derse saçma olur! Dört tane göz olup kulak olmazsa; işte sana sağır bir canavar!
18. Tanrı bedenin her üyesini dilediği biçimde bedene yerleştirmiştir.Tanrı hakimdir ve O’nun mükemmel bir tasarısı vardır; senin yaşamın için, kilisesi için ve İstanbul için.
Bir yorumcu şöyle yazmıştır:
Bedende kendi (ya da bir başkasının) konumunu, rolünü küçümsemek ya da kötülemek, Tanrı’nın hikmetine ve hükümdarlığına hakaret etmektir.
Peki ya sen? Kendini küçümsüyor musun? Kendini yok sayıyor musun? Ben kiliseye katılmazsam hiçbir şey kaybetmezler. Keşke benim de şu rolüm olsa, o armağanım olsa…
Kardeş, Tanrı seni seviyor. Seni yarattı ve seni hala şekillendirmekte. Bu iş daha bitmedi!
Mesih’te bağımsızlık yoktur. Tek başına bir Mesih imanlısı olmak imkansız. Diyelim ki el bağımsızlığını ilan ediyor: ‘Artık bu bedene ihtiyacım yok, tek başıma takılacağım…’ diyor. Peki nasıl yemek yiyeceksin? Ağız yok! Mide yok! Nasıl nefes alacaksın? Ak ciğerlerin yok. Ne kadar yaşayabilirsin?
Ne yazık ki: ‘Tek başıma bir Hristiyan olacağım.’ diyen çok kişi var ama bu saçma bir şey! Bu düşünce Batıdan kaynaklanan şeytani bir iltihap gibi; bireysellik! Yeni Antlaşma’da ‘Kişisel imanlı’ gibi bir kavram yoktur! Mesih’in bedeninde birer üyeyiz!
Ya da kiliseden kiliseye zıplayan insanlar: ‘Bu kilise olmaz, şu kilise olmaz, o kilise olmaz…. Ha işte bu kilise benim için yeterince iyidir.’ diyebilirler. Tabii canım, bütün kiliseler günahkarlarla ve ikiyüzlülerle dolu, bence senin için çok uygun! Tam sana göre!
Diyelim ki elim kafama savaş ilan ediyor. Kazanan olur mu? Olmaz! Her ikisi de yeniliyor. Aynı şekilde kilisede ayrılıklar olunca, kazanan olur mu? Olmaz. Herkes yeniliyor çünkü beden kendini yaralarsa, parçalarsa, bütün beden acı çeker. Kazanan İblis’tir!
Etrafınıza bakın. Bu insanlara ihtiyacınız var. Onların da size ihtiyaçları var. Nasıl?
Derdimiz Mesih’i tanımaksa, Mesih toplulukta görünüyor, birliğimizde bedenleşiyor.
Derdimiz Kutsal Ruh’un meyvelerini üretmekse, 'Ruh'un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir.’ (Gal. 5:22) Bunların hepsi sadece ilişkilerde gelişir. Sevgi; hiç kimse yoksa kimi seveceksin? O acı çeken kardeşini görüyor musun? Sana şefkat ve iyilik konusunda yardım edecek. O sinir bozucu kişi var ya, ondan dolayı yumuşak huylulukta ve özdenetimde gelişeceksin.
Derdimiz alçakgönüllü olmaksa, bizden daha armağanlı, daha yetenekli, daha kutsal insanlar arasında olmak bizi alçaltacaktır.
Karşılıklı Bağlılık. Eğer Yaşam Kilisesi’ne katılırsan, Tanrı’nın lütfuyla sana bir şeyler katacağız. Sen de bu kiliseye bir şeyler katacaksın. Eğer Tanrı seni buraya çağırdıysa, demek ki senin için belli bir rol biçmiştir. Burada yolcu yok. Eğer bu küçük tekneye binersen, kürek çekeceksin. Acaba senin rolün nedir? Senin çekeceğin kürek nedir?
Beni değerli kılan nedir?
Peki, anlaştık. Her üyenin farklı bir rolü vardır. Yine de, daha değerli ve daha az değerli üyelerimiz var, değil mi? Daha üstün ve daha alçak. Daha vazgeçilmez ve daha vazgeçilir.
Pavlus bunun doğru olmadığını söylüyor. Değerimiz Tanrı’dan geliyor ve hepimiz değerliyiz. Eğer bir onur sıralaması yapsaydık, düşündüğünüz gibi olmazdı!
İnsan vücuduna baktığımızda, en esaslı, en önemli parçalar nedir? Kalp, akciğerler, diğer hayati organlar. Onları göremezsin. Bir kalp nakli, bir cilt nakliden daha büyük bir ameliyattır. Daha özen gösterir, daha değer veririz, daha onurlu bir iştir. Bir el veya bacak kaybedersen yaşayabilirsin ama akciğersiz, midesiz, kalpsiz, beyinsiz yaşayamazsın ki!
Kilisenin vazgeçilmez üyeleri asıl gösterişsiz ve görünmeyen üyelerdir. Perde arkasındaki kahramanlar.
Aynı şekilde arkadaşlar, kilisede görünebilir bir rol (Vaaz vermek veya müzik aleti çalmak gibi.) daha önemli, değerli ya da vazgeçilmez değil ki! Göremediğiniz hizmetleri edenler; tuvalet temizleyenler, çocuklara hizmet edenler, misafirperver olanlar, hafta içi telefon edip kardeşleri teşvik edenler, araba hizmeti sunanlar, hastaneye ziyarete gidenler, web sayfasını güncelleyenler, para bağışlayanlar, yalnız ve yaşlı olanları ziyaret edenler, işyerlerinde sadık ve karakterli bir şekilde Mesih’i tanıtanlar, dua edenler, çocuk yetiştirenler… İşte Yaşam Kilisesi bunlardan ibarettir!
Yaptığın hizmet görünmez olabilir ama Mesih için görünmez değil. Hizmetimizi insanların övgüsü için değil, Mesih’in görkemi için yapıyorsak, işte bu bizim için yeterlidir!
Beden bir olunca, empati de şarttır.
Parmağıma bir çekiçle vurursam, sadece parmağımı etkilemeyecek. Ayaklarım çırpınacak, gözlerimden yaşlar akacak, ağzım küfredecek (Sonra tövbe edecek.), bütün bedenim empati yapacak.
Aramızda acı çekenler olduğunu biliyorum. İşten kovuldun, hastasın, haksızlığa uğradın, maddi sıkıntıların var, memleket hasreti çekiyorsun, ya da bir akrabanı kaybettin… Acını hissediyoruz. Sana dua etmek, yardım etmek, seni desteklemek ve seninle dertleşmek istiyoruz.
Tam tersine, bir üye terfi edince, onurlandırılınca, bir bebek doğunca, hepimiz seviniyoruz.
Bazen kilisede ikisi de aynı zamanda gerçekleşiyor.
2006’da üçüncü çocuğumuz doğdu. Aynı zamanda, kilisemizde ölümcül bir hastalıkla doğan bir bebek daha vardı. Dört hafta yaşadıktan sonra yoğun bakımdan bile çıkamadan öldü.
Ben bir kilise görevlisi olarak onların cenaze törenini yaptım. Benim sapasağlam, canımı sevindiren bir bebeğim vardı, onların bebeğiyse gitmişti. Tabiki onlar için üzülüyordum. Bu ayetlere göre aynı zamanda onlar bizim için sevinmek zorundaydılar.
Şunu demek istiyorum: Mesih’in bedeninde haksızlık ya da haklılık yok. Eşitlik ya da aynılık yok. Çeşitliliğimiz yaşadıklarımızda da geçerlidir. Çeşitli acılar ve sıkıntılar çekeceğiz, çeşitli sevinçler ve mutluluklar da yaşayacağız. ‘Tanrı o kişiyi tercih ediyor.’ ya da ‘Neden bana bunu yaptı?’ diye söylenmek yersiz. Tanrı seni seviyor, seni de seviyor. Birinizi diğerine tercih etmiyor ama eşit de davranmayacak. Biri terfi eder, diğeri aynı hafta işten kovulur. Biri mucizevi bir şifa alır, diğeri aynı hastalıktan ölür. Ya Rab, ne yaptın?
Her zaman anlamayacaksın ama her zaman sevebilirsin. Her zaman anlam veremeyebilirsin ama her zaman empati yapabilirsin. İşte Mesih bir ama deneyimlerimiz, yaşadıklarmız çeşitlilik gösterir.
Mesih’e katıl; yani kurtulmalısın. Bazılarınız hala günahlarında ölüdür. Tövbe edip müjdeye inan ki Mesih’in ölümden dirilmiş olan bedeninde sen de yer alabilesin. Son günde ayakta kalacak tek bir beden var; o da Mesih’in bedenidir. O’nunla birlikte Mesih’te olan herkes de kurtulacaktır! Hamdolsun!
Kimliğinden memnun ol! Bazılarınız kendinize hiç değer vermiyor, kendinizi saymıyorsunuz. Tanrı sizi seviyor. Mesih sizin için kendini feda etti.
Bazılarınız kendinizi kirli hissediyorsunuz. Mesih’e geldiyseniz, O’nun kanı sizi yıkadı, sizi kutsal kıldı. Artık Mesih’in kutsal bedenine aitsiniz! Şeytan suçlayacak ama mahkumiyet yoktur!
Bazılarınız Yaşam Kilisesi’yle ilgili bir karar vermelisiniz. Ara sıra katılıyorsunuz ama tekneye binmelisiniz. Kürek çekmelisiniz. Ya burada ya da başka bir yerel kilisede ol ama seyyar bir Hristiyan olma. Yerel bir bedene yerleşmeden asla olgunlaşmayacaksın. Mesih’in bedeninde kendine bir yer bul.
Bazılarınız hizmet etmeye hazırsınız. Yaşam Kilisesi’nde bir sorumluluğunuz, bir rolünüz var mı?
Bazılarınız düzenli olarak maddi bir katkı sunmaya başlamalısınız. Vizyonumuz büyük ve Tanrı’nın kaynakları yeterli ama Tanrı o kaynakları bağış sunmanız için size emanet etti.
Hepimiz kilise cemaatinden başka insanlarla iletişim kurmalıyız. Hafta içi kiminle telefonlaşıyorsun, buluşuyorsun, hayatını paylaşıyorsun ve dua ediyorsun? Tabiki bunu yapay olarak yapmayacağız ama el, göz ve ayak arasında iletişim şart.
Kime ulaşmaya çalışıyorsun? Mesih’in bedeni dışa dönük, çoğalan bir beden. Kimin için dua ediyorsun, kimi davet ediyorsun, kime Mesih’i tanıtıyorsun? Yüreğinde kim var?
Hepimiz Mesih’e daha çok yaklaşalım. Sen Mesih’e yaklaşırsan, ben Mesih’e yaklaşırsam, birbirimize de yaklaşmış oluruz.