Eski Antlaşma’nın Tamamı
Babam evdeki tamiratları kendi kendine yapmaktan hoşlanır. Bundan dolayı yıllar içinde kendine bayağı bir ekipman biriktirdi. Neredeyse her iş için aleti var. Eskiden ona yardım etmek istediğimde çoğu zaman ne ben ne de o ihtiyacımız olan aleti bulabiliyorduk, çünkü babam işi bitince aletleri belirli bir yere koymuyordu, koysa bile işlevlerine göre ayırmadan koyuyordu. Böylece yapacağımız işlerin süresi artıyor, kalitesi düşüyordu. Çoğu zaman işi başka işlevlere yarayan aletlerle yapmak zorunda kalıyorduk ve işe yarasa bile bizi zora sokuyor, istediğimiz sonucu da tam vermiyordu. Bir gün birlikte aletleri sınıflandırdık, her biri için belirli bir yer seçtik ve oralara yerleştirdik. Artık aletlerin nerede olduğunu biliyorduk. Tamiratlarımızın verimliliği arttı, sonuçları da daha iyi oldu, çünkü doğru iş için doğru aleti kullanabiliyorduk.
Birçok Hristiyan Kutsal Kitap’ı yorumlarken bizim bu aletlerle yaşadığımızı yaşıyor. Kutsal Kitap’taki gerçekleri öğreniyorlar ama bunların çerçevesini (bağlamını) bilmediklerinden dolayı derin manalarını anlayamıyorlar, sık sık yanlış uygulama söz konusu oluyor ve bazen sapkın öğreti verilmesine bile yol açıyor. Zaten Kutsal Kitap yorumlamanın asıl hedefi Tanrı’yı hoşnut eden bir yaşamdır. Doğru yorum doğru öğretiyi, doğru öğreti ise doğru uygulamayı doğurur. Her Kutsal Kitap öğrencisinin hedefi bu olmalıdır: Tanrı’nın istediği şekilde yaşamak.
Bundan dolayı her Kutsal Kitap öğrencisinin bir şekilde Kutsal Kitap’ın çerçevesini kavraması gerekir. Bu çerçeve dört parçadan oluşur:
Ancak bu çerçeveyi kullanarak nihai hedefimize ulaşabilmek için çerçevenin iki çivi üzerine asılı olması şarttır: Birinci çivi, Kutsal Kitap’ın (Tevrat, Zebur, Peygamberler ve İncil) baştan sona kadar, sözbesöz Tanrı’nın sözü olduğu inanmaktır. İkincisi ise Kutsal Ruh’un aydınlatıcı rolüne inanıp şahsi veya söylevdeki yorumlarda etkin olacağını beklemek şartıdır. Çünkü Kutsal Ruh’un etkisi olmazsa, aletleri istediğimiz kadar doğru şekilde kullanabiliriz, ancak yorum, öğreti ve uygulama O’nun isteğine bağlı bir şekilde gerçekleşmez. Petrus da şöyle demiştir:
Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. (2Pe. 1:20)
Bu varsayımları kabul ederek bu dört parçayı teker teker ele alalım.
Kutsal Kitap yorum dersini aldığımda bize ilk ve temel olarak öğretilen kural şuydu: Her şey bağlamına göre yorumlanmalıdır. Bu kavram “bağlam sultandır”[1] ifadesi ile özetlenebilir. Yorumu yaparken ayetin bağlamı göz önünde bulundurulmalı:
Birinci, üçüncü ve dördüncü bağlamları çözmek herkes için kolaydır, çünkü bunları bilmek için sadece Kutsal Kitap’ı okumak gerekir. Tarihi ve kültürel bağlamlar birazcık daha çaba gerektirir, ancak Kutsal Kitap’taki kitapçık girişleri, Açıklamalı Kutsal Kitap’taki (AKKİT)[2] notlar veya Holman Kutsal Kitap Rehberi[3] gibi yayınlar bu bağlamları bize açıklar. Ayetleri bağlamlarının dışında yorumlamak birçok yanlış ve sapkın öğretilere yol açmıştır.[4] Çerçevenin sadece bu parçasına uymak, yorumlarımızın Kutsal Kitap’ın genel öğretilerine uygun olmasını büyük ölçüde etkileyecektir. Çerçevenin diğer parçalarını kullanmazsanız bile bunu kullanmaya dikkat edin.
Tanrı kendisini insanoğluna birdenbire açıklamadı. Vahiy bir süreç içinde gelişti. Yorum yaparken bu fikri göz önünde bulundurmak çok önemlidir. Bu kavrama göre, peygamberler kendilerinden sonra hizmet eden peygamberlerin bildiklerini bilmezler.
Örnek olarak Davut’u ele alalım. Davut’un elinde büyük bir olasılıkla yazılı olarak sadece Musa’nın yasası ve birkaç Mezmur vardı (belki Eyüp kitapçığının şiirsel bölümleri de). Bunları göz önünde bulundurarak, Bat-Şeva ile zina işledikten sonra, Davut’un 51. Mezmur’daki “Kutsal Ruhun’u benden alma” (Mez. 51:11b) ifadesi nasıl yorumlanmalı? Davut kendi hayatında neleri gördü, Tanrı’nın o zamana kadar verdiği vahiyde neler vardır da böyle dua etti? Davut, Tanrı’nın Saul’u reddedip Kutsal Ruh’u ondan alıp yerine kötü bir ruh gönderdiğini gördü (1Sa. 16:14 vd.). Saul’un son halini bildiğinden dolayı Davut Kutsal Ruh’u kaybetmekten korkuyor. Tanrı’dan uzaklaşmak istemiyor ki onun bu durumda en çok korktuğu olaydır. Tanrı’nın hem yakınlığını istiyor hem de Tanrı’nın verdiği özel yönetim otoritesini kaybetmek istemiyor. Eğer Davut’un yaşadığı bağlam ve vahyi göz önünde bulundurursak, bu ifadeyi böyle yorumlamamız gerekir.
Gelelim günümüze. Tanrı kendisini İsa Mesih aracılığıyla nihai bir şekilde tanıtmış bulunuyor. Tanrı’nın yazılı vahyi, Kutsal Kitap tamamlanmış durumdadır. Davut’a verilmiş olmayan ve bundan dolayı onun bilmediği vahiyler elimizde. Peki, bunları göz önünde bulundurursak, Hristiyanlar olarak Davut’un duasını edebilir miyiz? Pavlus açıkça Kutsal Ruh’un kurtuluşumuzun garantisi olarak bize sonsuza dek verildiğini açıklar (2Ko. 1:22; Ef. 4:30b). Pavlus ayrıca Kutsal Ruh’u “kederlendirebileceğimizi” (Ef. 4:30a) veya “söndürebileceğimizi” açıklıyor (1Se. 5:19). Ama bunlar olsa da, Kutsal Kitap’ın açık öğretisi, İsa Mesih’e inananların Kutsal Ruh’u kaybedemeyecekleridir.[5] Günah işlersek, kendimizi Tanrı’dan uzakta hissedebiliriz, Kutsal Ruh’un bizden alındığını düşünüp Davut’un sözlerini kullanarak dua edebiliriz ama Kutsal Kitap’ın vahyin gelişimi prensibini göz önünde bulunduran açık yorumuna göre, Davut’un bu duasını biz Mesih İmanlıları olarak kendimize mal edemeyiz. Onu belki, “Rab Ruhun’u kederlendirdim, söndürdüm. Lütfen beni affet ve yeniden doldur” gibi bir duaya dönüştürebiliriz.
Bu prensibin özellikle göz ardı edildiği vaazlarda, Daniel’in veya Hezekiel’in apokaliptik peygamberliklerini kendilerinin tümüyle anladıkları varsayılır. Gelecekle ilgili peygamberlikler ancak ve ancak Yuhanna’ya verilen vahiy kullanılarak yorumlanabilir ki o Daniel ve Hezekiel’den 500 küsur sene sonra yaşayıp yazdı. Biz Yeni Antlaşma imanlıları olarak belki bu görümleri daha net bir şekilde yorumlayabiliriz ama bu net yorumlar öncelikle bölümlerin yazıldığı dönemin gözüyle yorumlanmalıdır, yani ilk dinleyicilerin peygamberin sözlerinden neyi anladıkları göz önüne alınmalıdır. Bu yorumu yapabildikten sonra Kutsal Kitap’ta geçen sonraki vahiy ile karşılaştırıp günümüz için prensipleri ve uygulamaları bulmalıyız.
Vahyin gelişimi prensibini gerçekten uygulayabilmek için Kutsal Kitap’ın temel anlatımını bilmek şarttır ki bu şu varsayımı gerektirir: Kutsal Kitap temel olarak tek bir öyküyü anlatır ve onun içindeki tüm kitapçıklar bu öyküyü farklı yönlerden açıklar. Gerçi her Mesih İmanlısı bu öyküyü genel hatlarıyla anlatabilmelidir, çünkü bu öykü Müjde’dir. Müjde İsa Mesih ile başlamadı. İsa Mesih sadece Müjde’nin doruk noktasıdır. Ama bu doruk noktasını anlayabilmek için öykünün tamamını bilmek şarttır.
Böylece Yaratılış’tan Vahiy’e kadar olan bu büyük destanı bilmek gerek, anlatabilmek gerek. Büyük destan, “Musa kimdi? Ne zaman yaşadı? Önemi neydi?” gibi soruları cevaplar. Kimin babasının kim olduğunu gösterir. Matta ve Luka’daki soy ağaçlarının önemini bize açıklar. Tanrı’nın niye kurban kesilmesini buyurduğunu, kusursuz bir kurbanın neden gerektiğini anlatır. Bu öyküyü bilmezsek, o zaman ne vahyin gelişimini ne de kitapçıkların tarihi ve kültürel bağlamlarını tam olarak anlamış oluruz. Böylece Davut kim, Hristiyanların bu İsrail muhabbeti nereden geliyor, İsa Mesih niye Yunus peygamberden söz ediyor gibi sorularının cevaplarını verebiliriz.
Bunun yanı sıra büyük destanı iyice kavramak hem Müjde’yi anlatmak hem de özellikle Müslümanların imanımıza olan itirazlarına mantıksal ve duygusal bir cevap verebilmek için şarttır. İbrahim, Musa ve Davut’un aynı dönemde yaşamadıklarını bilip kanıtlayabilmek bazı yanlış bilinen öyküleri düzeltebilir. Ayrıca büyük destan, Tanrı’nın kendisini açıklaması ile ilgili olduğundan dolayı, Tanrı’nın değişmezliğini gösteren ve böylece Kutsal Kitap’ın değiştirilmediğini kanıtlayan en önemli inanç savunma silahlarımızdan biridir.
Büyük destanı bilen kişi Kutsal Kitap’taki kitapçıkların ne zaman ve hangi kültürel bağlamda yazıldığını anlar. Böylece Ferisiler ve onların şifahi gelenekleri gibi Müjdeler’deki belirli kültürel yapıların Yeremya’nın döneminde olmayacağını bilir. Ayrıca belirli kitapçığı hangi kitapçıkları kullanarak yorumlayacağımıza yardımcı olur. Yasa’nın Tekrarı’ndaki düşünce yapısı Yeşu’da olan olayları daha iyi anlatmak için kullanılmalıdır. Örneğin, Yeşu 21:45’te “RAB’bin İsrail halkına verdiği sözlerden hiçbiri boş çıkmadı; hepsi yerine geldi” ifadesi Yasa’nın Tekrarı bazında yorumlanmalıdır, sonraki nesillerin (Hâkimler, Samuel, Krallar, Ezra, Nehemya) eylemleri, günahları, tökezlemeleri ile değil. Yeşu’daki olayları ruhsal açıdan yorumlamak için belirli Mezmurlar ve İbranilere Mektup kullanılabilir. Yani, Tanrı vaatlerini yerine getirmiş olsa da, Yeşu’dan sonra gelen nesiller Yasa’nın ihlallerinden ötürü Tanrı’nın gazabına uğradılar (bkz. Mez. 95; İbr. 3). Bundan dolayı İbraniler’in yazarı, “Eğer Yeşu onları huzura kavuştursaydı, Tanrı daha sonra bir başka günden söz etmezdi” (İbr. 4:8) diye yazabilmiştir.
Kültürel bir boyuta bakarsak, Rut kitapçığında yazar bazı kültürel hareketleri açıklamak gerekliliğini hissetmiştir (bkz. Rut 4:7-8). Acaba yazar niye böyle yaptı? Rut kitapçığının büyük bir olasılıkla Davut veya Süleyman’ın dönemlerinde yazıldığını göz önünde bulundurursak, bu geleneklerin o dönemde artık geçerli olmadığını anlayabiliriz. Bundan dolayı yazar bu açıklamayı yapmak zorunda ki Rut’un ilk okurları Rut’un yakın akrabasının kendi çarığını niye Boaz’a verdiğini anlayabilsinler.[6]
Kutsal Kitap’taki dönemlerde kültür değişiklikleri görülür. Bundan dolayı iki krallık dönemindeki kültür ile Sürgün sonrası kültürü ve İsa’nın dönemindeki kültürü eşit kılmak yanlış olur. Bazı gelenekler aynı olabilir ama bazıları (özellikle Talmud gibi hahamların yazılarında olanlar) sonradan gelişmiştir. Elimizdeki Kutsal Kitap dışı kaynaklar kadınların Mesih’in döneminde başlarını örttüklerini açıklıyor. Ancak krallık döneminde kadınların daha açık olduğuna dair ipuçları var (örn. 2Kr. 9:30; Hez. 16:9-14). Bunlar da göz önünde bulundurulmalı. Yoksa Amos’un Samiriyeli kadınlarına “Başan inekleri” (Amo. 4:1) demesinin nedenini tam anlamak mümkün olmaz.
Çerçevemizin dört parçasını böylece açıklamış bulunuyoruz. Bir Mesih İmanlısı’nın bunların dördünü de edinebilmesi için özellikle önderlerinin iyi bir örnek olması gerekir. Yoksa bazı yorumlar örneğin şöyle gelişebilir: Yaratılış 11:1-9’daki Babil kulesi öyküsünde, Tanrı, “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar,” diyor (Yar. 11:6). Yorumcu buna bakıp, “Vay be! İmanlılar olarak istediğimiz her şeyi yapabilmemiz için sadece birliktelik gerekmektedir!” diyebilir. Buradan da Yeni Antlaşma’daki birlik öğretileri özellikle öne çıkarıp kilisenin birlikteliğini pekiştirmeye çalışır. Doğru sonuçları elde edebilmek için kendisinin daha çaba göstermesi gerektiği inancına iter. Buna karşın Tanrı’nın birlikteliği Kutsal Ruh’u aracılığıyla (1Ko. 12:13; Ef. 4:4-6), kendi istediği sonuçları kendi gücü ve yöntemleriyle (Flp. 2:13; 4:13) geliştirdiği açıktır. Yorumcu Yaratılış 11’i yanlış yorumlayarak bu gerçekleri göz ardı edebilir.
Babil kulesi olayı, Tanrı’nın seçtiği ve kutsadığı halkın başkaldırmasını ve bu başkaldırmasının getirdiği yargıyı anlatır, insanoğlunun sınırsız beceri potansiyelini değil. Bu potansiyel sadece Tanrı’nın niye harekete geçmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Aslında, öykünün tümünü göz önünde bulundurarak, “Yargı sadece insan dillerinin karıştırılması mıdır, yoksa buna ek olarak sınırsız beceri potansiyelimiz de elimizden alınmış mıdır?” sorusu sorulmalıdır. Çerçeveyi göz önünde bulundurursak bu soruyu sormamız şart olur ve bu da yorumumuzu, öğretimizi ve uygulamamızı etkileyecektir.
İmanlı birey bunları kendisi de çözebilir (ki elimizde bunun için birçok kaynak vardır) ama önderler imanlıya bu çerçevenin önemini kendi yorumlarında, vaazlarında, çalışmalarında göstermezlerse, imanlı bu önemi nasıl bilecek? Bu çerçeve nasıl öğretilebilir?
Bir resim bin kelimeye bedeldir. Aşağıdaki grafik, çerçeveyi kurtuluş tarihini kullanarak açıklar.
Kurtuluş tarihini açıklayan bu grafik, tek bakışta hem Kutsal Kitap’ın ana hatlarını hem de kitapçıkların hangi dönemlerle ilgili olduklarını açıklar. Bu grafik büyük destanı hem sizin anlamanıza hem de başkalarına anlamanızda yardımcı olacaktır.
Kurtuluş tarihi, başlangıcı ve sonu olan bir süreçtir. Bu süreç grafiğin uçlarındaki, sonsuzluğu simgeleyen yarı çemberler ile ifade edilir. Grafiğin ortasındaki siyah çizgi geçen zamanı ifade eder. Yazılar tarihte geçen önemli kişileri ve olayları açıklar. Noktalı siyah çizgi ise Musa’nın yasasının geçerliliğini ifade eder ki Galatyalılar 3:19 ve devamında Yasa’nın artık geçerli olmadığı belirtilmiştir.
Üst ve alt çizgiler ise, Kutsal Kitap’taki kurtuluş tarihinde geçen iki ana fikri ifade eder:
Grafiğin dibindeki kitapçık listesi, kitapçıkların hangi dönemi anlattıklarını ifade eder, ne zaman yazıldıklarını değil. Bazen kitapçıklar yazıldıkları dönemi ifade eder (örn. peygamberlik kitapçıkları), bazen anlattıkları dönemden sonra yazılmış olurlar (örn. Yaratılış, Eyüp). Kitapçıkların yazılış tarihlerini AKKİT’i kullanarak öğrenebilirsiniz.
Grafiğin merkezi İsa Mesih’tir, çünkü bu büyük destanın kahramanı O’dur. Eski Antlaşma’daki bütün sorular cevaplarını ve vaatler tamamlamalarını O’nda bulur. Yeni Antlaşma’daki tüm yazılar ise, O’nu ve O’nun harika işlerini açıklar. Bu öykü İsa Mesih hakkındadır.
Eğer bu grafiği yazdırıp Kutsal Kitap’ınızda bulundurursanız, okurken neyin ne zaman olduğunu gözünüzün önünde bulundurabilirsiniz.[7] Eğer siz bunu daha iyi bilerseniz, yorumunuz ve öğretiniz düzgün olur ve Tanrı’nın Sözünü daha iyi yerine getirmenize yardımcı olur. Müjde paylaşımınız daha bütün hale gelir. Başkalarıyla paylaştığınızda, Kutsal Kitap anlayışınızın derinleştiğini göreceksiniz. Çerçevesiz kesinlikle olmaz.
□
[1] İng. “context is king”. Bu ifadeyi Türkçe olarak “bağlam kraldır” olarak da çevirebiliriz. İngilizce bilen okurlar bu kavram hakkında şu makaleye bir göz atabilir: Don Landis, “Context is King: Biblical Authority”, Answers In Genesis 01.10.2013 < https://answersingenesis.org/hermeneutics/context-is-king/ > (31.10.2014 tarihinde erişilmiştir; 11.11.2020 tarihinde doğrulanmıştır).
[2] Açıklamalı Kutsal Kitap (İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2010).
[3] Holman Kutsal Kitap Rehberi, dü. David S. Dockerty, (İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2012).
[4] Bağlam dışı yorumlanan ayetlerin Hristiyan toplumun üzerindeki olumsuz etkilerini ele alan Walt Russel’in “Ayetle Yaşama Kültürünü Yenmek” (e-manet, Sayı 34 [Ocak-Mart 2014]) başlıklı makalesini okumayı öneririm.
[5] Aslında bu asırlar boyunca Hristiyan âlimler tarafından tartışılan kurtuluş güvencesi konusuna dayanmaktadır. Bu yazar kurtuluşun güvenilir olduğuna inanmaktadır. Farklı inanan kardeşlerime saygım vardır. Kurtuluş güvencesi kavramını daha derin bir şekilde anlayabilmek için dikkatinizi şu makalelere çekmek isterim: Ken Wiest, “‘Yaptıklarına Göre Yargılanmak’ mı? ‘İmanla Kurtulmak’ mı? Yoksa Her İkisi mi?” (e-manet, Sayı 22 [Ekim-Aralık 2010]); Charlie Bing, “Romalılar Kitabı’ndan Güvence Üzerine Sorular” (e-manet, Sayı 24 [Nisan-Haziran 2011]); Ken Wiest “İbraniler 6:4-8: Bir Yorumlama Çalışması” (e-manet, Sayı 26 [Ekim-Aralık 2011]).
[6] Burada şu açıklama da yapılabilir: Tanrı yüce bilgeliğiyle bizim yaklaşık 1.300 sene sonra bunları okuyacağımızı bilip yazarın bu açıklamayı vermesini buyurmuş olabilir. Ancak Kutsal Kitap’ın diğer kitapçıklarının hepsi yazıldıkları dönemi yansıttıkları için bu açıklama ikincil (veya üçüncül) olarak kabul görmelidir.
[7] Bu grafiğin tam sayfa renkli şeklini < https://www.tanribilimhazinesi.com/kaynaklar/kurtulusun-gelisimi-grafigi/ > (03.03.2023 tarihinde erişildi) internet adresinden ücretsiz olarak indirebilirsiniz.