Buraya kadar anlatılanlar ışığında söylenmek istenen odur ki, İsa Mesih, peygamberden çok daha üstün bir kimliğe ve konuma sahiptir. Burada İsa ile diğer peygamberler arasındaki asli ayrıma dikkat edilmeli, şöyle ki, Peygamberlerin Rab’bin yolunu göstermeye geldiklerini ancak sonunda hepsinin, diğer herkes gibi günahlı insanlar olarak, ölüme boyun eğdikleri görülüyor. Bu peygamberlerin yanı sıra, İsa Mesih baştan beri çok ulvi bir yetki ve misyonla geldiğini bütün insanlığa gösterdi. Bunu özellikle tarihin başlangıcından beri insanları saptıran ve onları günahın zincirleriyle bağlayan İblis’e karşı verdiği mücadeleden anlaşılmaktadır.
Bu mücadeleye ilişkin olarak İncil, İsa’nın, Yahya tarafından vaftiz edildikten sonra ve halk arasındaki hizmetine başlamadan önce Şeytan’la çok ilginç ve önemli bir tecrübe yaşadığını bildirir. Burada belirtildiği üzere Tanrı’nın Ruhu, özellikle İblis tarafından denenmek üzere O’nu çöle sürer:
Bundan sonra İsa, İblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü. İsa kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. O zaman Ayartıcı yaklaşıp, "Tanrı'nın Oğlu'ysan, söyle şu taşlar ekmek olsun" dedi. İsa ona şu karşılığı verdi: "'İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar' diye yazılmıştır." Sonra İblis O'nu kutsal kente götürdü. Tapınağın tepesine çıkarıp, "Tanrı'nın Oğlu'ysan, kendini aşağı at" dedi, "Çünkü şöyle yazılmıştır: 'Tanrı, senin için meleklerine buyruk verecek.' 'Ayağın bir taşa çarpmasın diye Seni elleri üzerinde taşıyacaklar.'" İsa İblis'e şu karşılığı verdi: "'Tanrın Rab'bi denemeyeceksin' diye de yazılmıştır." İblis bu kez İsa'yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O'na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, "Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim" dedi. İsa ona şöyle karşılık verdi: "Çekil git,
Şeytan! 'Tanrın Rab'be tapacak, yalnız O'na kulluk edeceksin' diye yazılmıştır." Bunun üzerine İblis İsa'yı bırakıp gitti. Melekler gelip İsa'ya hizmet ettiler (Matta 4:1-11).
İncil’in bu bölümünde oldukça mühim ruhsal bir mücadele sahne alır. Yahya tarafından meshedildikten sonra İsa'nın ilk işi Şeytan'la yüzleşmekti. Peki, ama bu neden gereklidir? Çünkü ilk insanlar Adem ve Havva, nefslerine yenik düşüp günah işleyerek kendilerine emanet edilen dünyanın dizginlerini Şeytan’a kaptırdılar. İsa ise buna yeniden sahip çıkmaya geldi. En başta, Tanrı ilk insanı yarattığı zaman bu harika dünyayı onlara teslim etti, hatta yaratılan her şeyi onların emrine verdi. Ne var ki çok geçmeden Adem ve Havva, İblis’in yalanlarına kanarak günaha battı ve mükemmel olan bu dünyanın hâkimiyeti büyük ölçüde Şeytan’a geçmiş oldu. Ama Rab sevdiği insanlardan vazgeçmedi. Asırlar boyunca, gelecek olan Mesih aracılığıyla yeryüzündeki egemenliği yeniden eline geçirip düzene koyacağına söz verdi. İşte bu yüzden İsa’nın, hizmetine başlar başlamaz, İblis’i karşısına alması ve ona ilk insan gibi yenilmeyeceğini göstermesi gerekiyordu.
İncil’de ‘İkinci’ veya ‘Son Adem’ olarak nitelendirilen İsa, insanlık adına dünyanın egemenliğini İblis’ten geri alacaktır. Aslında İncil'in bütününe bu açıdan bakmakta fayda var ki, tüm olup bitenler ezelden beri süregelen, Şeytan’ın Tanrı’ya karşı açmış olduğu büyük bir kozmik savaşın yansımalarıdır. Asırlardır İblis yeryüzünde cirit attı. Şimdi ise Tanrı Oğlu Mesih insanları onun ellerinden geri almak ve dünyayı orijinaline döndürmek için kurtuluş planını devreye sokuyordu.
En başta Mesih dua edip oruç tutarak hayatını ve hizmetini Tanrı'ya adadı. Bu oruç aralıksız kırk gün sürdü ve en zayıf anında Şeytan karşısına çıktı. Ayartıcı onu üç alanda denemeye kalktı: Yetki, Mevki ve Gurur. İlk önce İsa’nın fiziksel yorgunluğu ve aşırı açlığından yararlanmaya çalışarak şöyle dedi: 'Tanrı'nın Oğlu’ysan söyle şu taşlar ekmek olsun.' Bu ifadesinden anlaşılacağı üzere, İblis de Mesih'in, Tanrı Oğlu olduğunu kabul ediyordu. Burada Mesih'in mucize yapma yetkisini kendi kişisel ihtiyaçları için kullanmaya davet etti. İsa Mesih ise İblis’e Tevrat’tan bir ayetle cevap verdi: ‘İnsan yalnız ekmekle yaşamaz. Tanrı'nın ağzından çıkan her sözle yaşar.’ Bu yanıtla İsa Şeytan’nın önerisi uyarınca kendi nefsine uymayıp, Göklerdeki Babası’nın sağlayışına bel bağladığını belirtti. Adem ve Havva Tanrı’nın sözüne bağlı kalamadılar ve öldüler. İsa Mesih ise tümden Tanrı’nın isteğine boyun eğerek yaşamını sürdürmeye kararlıydı.
Sonra Şeytan O’nu bir güç gösterisi yapmaya davet etti, halkın gözü önünde Tapınak’ın tepesinden atlamasını söyledi, nasıl olsa Tanrı kutsal Mesih’in yere düşmesine izin verecek değildi. İblis’in amacı burada İsa’nın kendini ön plana çıkarmasını sağlayarak egosuna hitap etmekti. Ancak İsa Mesih böyle bir karaktere sahip değildi, dahası Tanrı’nın gücünü kendi lehine kullanıp sabrını zorlayacak biri değildi, o yüzden İblis’in bu teklifini reddetti.
Son olarak İblis, Mesih'in gururunu okşamaya çalıştı. O'na vaat edilen egemenliği kestirme yoldan vermeyi önererek, çarmıha gitmek yerine bir tek Şeytan’a boyun eğmesi gerektiğini söyledi. Bundan İblis’in İsa’nın dünyaya geliş amacını çok iyi anladığı görülür. Şeytan, Mesih’in, egemenliği elinden alacağını biliyordu. Ne var ki İsa bu yeme de kanmadı. Tersine İblis’in teklifini çok sert bir şekilde tersledi ve böylece Şeytan İsa’nın yolundan çekilmek zorunda kaldı.
Böylece Mesih ilk büyük sınavı geçmiş oldu. Adem’in yapamadığını başardı. Adem İblis’le karşılaştığında günaha yenildi ve tüm insanların ölüme sürüklenmesine neden oldu. Mesih ise Şeytan’a hiç kanmayıp, tüm insanlara yaşam yolunu açtı (bkz. Romalılar 5:12-17). Görüldüğü gibi, Mesih hep Tanrı’nın Sözü’ne başvurdu ve onun eşsiz gerçekleriyle İblis’i alt edebildi. En önemlisi İsa Şeytan’dan çok üstün olup, günü geldiğinde dünyanın hâkimiyetini hakkıyla kendisinden geri alacağını gösterdi.
İncil’in devamında İblis ile Mesih arasındaki bu mücadele daha da koyulaşır. İsa, Şeytan’ın insanları bağlamak için kullandığı bütün zincirleri tek tek koparmaya başladı. Halk arasında gezen İsa herkese şu müjdeyi yaydı: ‘Göklerin Egemenliği yaklaştı!’ Bu mesajıyla ne demek istiyordu? Yanıt apaçık ortadaydı. İsa bu sözleriyle, İblis’in karanlık rejimi sona ermek üzeredir, Şeytan yakında yenilecektir ve Tanrı’nın seçtiği Kral Mesih yeryüzünde hükmedecektir, demek istedi. Bunu dilde söylemek kolaydır, ancak İsa, bu sözlerini Kutsal Ruh’un gücüyle türlü mucizeler gerçekleştirerek destekleyip, gerçekten Tanrı’nın yetkisiyle hareket ettiğini tekrar ve tekrar insanlara kanıtladı.
O günden başlayarak türlü illetlere yakalanmış bütün hastalar, acı çekenler, cinliler, saralılar, felçliler O'na getirildiler; İsa hepsini iyileştirdi. İncil’de Mesih’in söz konusu şifacı yetkisine ilişkin nice örnekler sergilenir. Bir kaç tanesine bakalım:
Cüzam Hastası - ‘İsa dağdan inince büyük bir kalabalık O'nun ardından gitti. Bu sırada cüzamlı bir adam yaklaşıp, "Ya Rab, istersen beni temiz kılabilirsin" diyerek O'nun ayaklarına kapandı. İsa elini uzatıp adama dokundu, "İsterim, temiz ol!" dedi. Adam anında cüzamdan temizlendi.’ (Matta 8:1-3) Çoğu insan cüzamlı birini hiç görmedi. Bu oldukça ciddi bir deri hastalığıdır, yani bir nevi cilt kanseri denilebilir. Bu illete bulaşanın derisi ve eklemleri göz önünde çürümeye başlar ve kişi, hissetme yetisini yitirdiğinden farkında olmadan kendi kendine zarar verebilir. Eskiden beri bu hastalık son derece bulaşıcı olarak biliniyordu. Bu yüzden cüzamlıları şehir içine almazlardı. Ancak burada, Mesih korkusuzca özellikle cüzamlı bedene dokunarak şifa verir. İsa Mesih buna benzer acınacak durumda olan binlerce insana bizzat ilgi gösterdi. Yardımına başvurup da şifa bulamayan yoktu.
Felçli ve Günah - ‘Kendisine, yatak üzerinde felçli bir adam getirdiler. İsa onların imanını görünce felçliye, "Cesur ol, oğlum, günahların bağışlandı" dedi. Bunun üzerine bazı din bilginleri içlerinden, "Bu adam Tanrı'ya küfrediyor!" dediler. Onların ne düşündüklerini bilen İsa dedi ki, "Yüreğinizde neden kötü düşünceler yer veriyorsunuz? Hangisi daha kolay? 'Günahların bağışlandı' demek mi, yoksa 'Kalk, yürü' demek mi? Ne var ki, İnsanoğlu'nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye..." Sonra felçliye, "Kalk, yatağını topla, evine git!" dedi. Adam da kalkıp evine gitti. Halk bunu görünce korkuya kapıldı. İnsana böyle bir yetki veren Tanrı'yı yücelttiler.’ (Matta 9:2-8) Burada İsa sadece hastalık üzerindeki gücünü değil günah üzerindeki yetkisini de gösterdi. Mesih felçliyi iyileştirirken özellikle 'Günahların bağışlandı' dedi. Haliyle halk ve din bilginleri şaşakaldılar. Çünkü bilindiği üzere, bir insan başka birinin günahını bağışlayamaz. Yalnızca Tanrı bu yetkiye sahiptir. Acaba Mesih bir hata mı yaptı? Hayır, bilerek ve isteyerek bunu yaptı. Bu sözlerinden sonra adamı iyileştirerek, böyle bir yetkiye sahip olduğunu da kanıtladı. Mesih burada açık açık Tanrı'nın yetkisine sahip olduğunu söylemekle kalmadı yaptıklarıyla bunu kanıtladı da. Ayrıca Mesih burada insanın esas sorununa da parmak basmış oldu. İnsanlar fiziksel sorunlarına odaklanırken Mesih insanların başına gelen tüm sıkıntıların ruhsal kökenini gösterdi. Gerçek şu ki, dünyadaki tüm sorunlar nihai anlamda günaha dayanır. İşte Mesih esas buna çözüm sağlamak üzere geldi.
Ölüm üzerinde - ‘İsa onlara bu sözleri söylerken bir havra yöneticisi gelip O'nun önünde yere kapanarak, "Kızım az önce öldü. Ama sen gelip elini onun üzerine koyarsan, dirilecek" dedi. İsa kalkıp öğrencileriyle birlikte adamın ardından gitti. Tam o sırada, on iki yıldır kanaması olan bir kadın İsa'nın arkasından yetişip giysisinin eteğine dokundu. İçinden, "Giysisine bir dokunsam kurtulurum" diyordu. İsa arkasına dönüp onu görünce, "Cesur ol, kızım! İmanın seni kurtardı" dedi. Ve kadın o anda iyileşti. İsa, yöneticinin evine varıp kaval çalanlarla gürültülü kalabalığı görünce, "Çekilin!" dedi. "Kız ölmedi, uyuyor." Onlar ise kendisiyle alay ettiler. Kalabalık dışarı çıkarılınca İsa içeri girip kızın elini tuttu, kız ayağa kalktı.’ (Matta 9:18-25). Bu seferde İsa ölmek üzere olan bir kıza yardım etmek için yola çıkar. Aynı zamanda orada yıllardır kanamadan acı çeken ve haliyle çok utanan bir kadın da yolunu keser. Kadın Mesih’e öyle güvendi ki, ‘Giysisinin bir kenarına dokunsam yeter’ diye düşündü. İşte Mesih kadının bu imanına hayran kaldı ve onu herkesin önünde takdir etti. Daha sonra Mesih artık ölmüş olan kızın yanına varır ve herkes geç kaldığını düşünmesine karşın İsa için hiç de geç değildi. Etraftaki insanlar, Mesih’in ‘kız ölmedi sadece uyuyor’ sözüyle alay ettilerse de kızın babası İsa’ya gerçekten inanmıştı ve Mesih onu hayal kırıklığına uğratmadı. Böylece Mesih kızı tek sözle diriltti. Ölüm günahın en korkunç sonucu ve insanlığın en büyük kabusudur. Ancak bu kıssadan alınacak hisse, İsa’nın gücüne ve ilahi yetkisine hiç bir şeyin, ölüm dahi, karşı koyamayacağıdır.
Doğaüstü Belirtiler - ‘İsa bunu duyunca, tek başına tenha bir yere çekilmek üzere bir tekneyle oradan ayrıldı. Bunu öğrenen halk, kentlerden çıkıp O'nu yaya olarak izledi. İsa tekneden inince büyük bir kalabalıkla karşılaştı. Onlara acıdı ve hasta olanlarını iyileştirdi. Akşama doğru öğrencileri yanına gelip, "Burası ıssız bir yer" dediler, "Vakit de geç oldu. Halkı salıver de köylere gidip kendilerine yiyecek alsınlar." İsa, "Gitmelerine gerek yok, onlara siz yiyecek verin" dedi. Öğrenciler, "Burada beş ekmekle iki balıktan başka bir şeyimiz yok ki" dediler. İsa, "Onları buraya, bana getirin" dedi. Halka çayıra oturmalarını buyurduktan sonra, beş ekmekle iki balığı aldı, gözlerini göğe kaldırarak şükretti; sonra ekmekleri bölüp öğrencilerine verdi, onlar da halka dağıttılar. Herkes yiyip doydu. Artakalan parçalardan on iki sepet dolusu topladılar. Yemek yiyenlerin sayısı, kadın ve çocuklar hariç, yaklaşık beş bin erkekti.’ (Matta 14:13-21). İsa, mucize yapmada eşsiz ve benzersizdi. Bu nedenle etrafı kendisine hayran olan kalabalıklar sarılıydı. Burada İsa çekilmeye ihtiyaç duyduğu halde kendisine yakaranlara acıdı ve hastalarını iyileştirerek uzunca öğreti verdi. Ancak akşam olunca büyük bir sorun belirdi. Issız bir yerdeydiler ve yemek yoktu. İnsan da çoktu – çocuk ve kadınlar dahil muhtemelen 10,000’i aşkın kişi vardı. Ama bu Mesih için sorun değildi. Hemen bir çocuğun getirdiği yemeği göğe kaldırıp şükretti ve halka dağıtmaya başladı. Birkaç kişiye ancak yetecek erzak birden çoğalmaya başladı ve binlerce kişiyi fazlasıyla doyurdu. Böylece Mesih yaratıcı gücünü de sergilemiş oldu, o kudret ki yalnızca Tanrı’ya mahsustur.
Cinlere Karşı - ‘Öteki öğrencilerin yanına döndüklerinde, onların çevresinde büyük bir kalabalığın toplandığını, birtakım din bilginlerinin onlarla tartıştığını gördüler. Kalabalık İsa'yı görünce büyük bir şaşkınlığa kapıldı ve koşup O'nu selamladı. İsa öğrencilerine, "Onlarla ne tartışıyorsunuz?" diye sordu. Halktan biri O'na, "Öğretmenim" diye karşılık verdi, "Dilsiz bir ruha tutulan oğlumu sana getirdim. Ruh onu nerede yakalarsa yere çarpıyor. Çocuk ağzından köpükler saçıyor, dişlerini gıcırdatıyor ve kaskatı kesiliyor. Ruhu kovmaları için öğrencilerine başvurdum, ama başaramadılar.” İsa onlara, "Ey imansız kuşak!" dedi. "Sizinle daha ne kadar kalacağım? daha ne kadar katlanacağım? Çocuğu bana getirin!" Çocuğu kendisine getirdiler. Ruh, İsa'yı görür görmez çocuğu şiddetle sarstı; çocuk yere düştü, ağzından köpükler saçarak yuvarlanmaya başladı. İsa çocuğun babasına, "Bu hal çocuğun başına geleli ne kadar oldu?" diye sordu. "Küçüklüğünden beri böyle" dedi babası. "Üstelik ruh onu öldürmek için sık sık ateşe, suya attı. Elinden bir şey gelirse, bize yardım et, halimize acı!" İsa ona, "Elimden gelirse mi? İman eden biri için her şey mümkün!" dedi. Çocuğun babası hemen, "İman ediyorum, imansızlığımı yenmeme yardım et!"diye feryat etti. İsa, halkın koşuşup geldiğini görünce kötü ruhu azarlayarak, "Sana buyuruyorum, dilsiz ve sağır ruh, çocuğun içinden çık ve ona bir daha girme!" dedi. Bunun üzerine ruh bir çığlık attı ve çocuğu şiddetle sarsarak çıktı. Çocuk ölü gibi hareketsiz kaldı, öyle ki oradakilerin birçoğu, "Öldü!" diyordu. Ama İsa elinden tutup kaldırınca, çocuk ayağa kalktı.’ (Markos 9:14-27). Cine tutulmuş birini görmek oldukça ürkütücü bir manzaradır. Peki, İsa Mesih, birden bu korkunç manzarayla karşı karşı kaldığında ne yaptı? Anlaşılan o ki, delikanlının durumu gerçekten ciddiydi. Ağzından köpükler saçıyor, dişlerini gıcırdatıyor ve kendine zarar veriyordu. Bundan cinlerin ne denli sinsi ve tehlikeli oldukları anlaşılmaktadır. Amaçları sahiplendikleri kişileri mümkünse yıkıma kadar sürüklemektir. Peki, çocuk nasıl bu hale gelmişti? Babasının dediğine göre çocukluğundan beri bu kötü ruhlar oğluna musallat olmuşlardı. Zaman geçtikçe çocuğun üzerindeki güçleri artmış ki şimdi onu hiç kontrol edemiyorlar ve kendisini öldüreceğinden endişe ediyorlardı. Tüm bunlar kötü ruhların fırsat buldukça insanların üzerinde ne kadar etkili olabileceklerini gösterir. İnsanlar bazen ruh çağırarak ya da şeytani oyunlara katılarak eğlendiklerini sanıyor, oysa bu tür etkinlikler hiç de oyun değildir. Bazen de ruhların etkisi nesilden nesile de aktarılıyor ve böylece çocuklar bile kötü ruhların etkisinde kalabiliyor. Durumun karşısında havariler oldukça çaresiz kaldılar. Ancak İsa Mesih için bu gibi kötü ruhlar hiç de ürkütücü değildi. Hatta yeri geldiğinde cinler kendisinden korkup kaçarlardı. Çünkü onlar İsa’nın gerçekte kim olduğunu gayet iyi biliyorlardı. O yüzden İsa’nın, tek bir emir sözüyle kötü ruhlar çocuğu bırakıp oradan uzaklaştılar.
Mesih ile Şeytan arasındaki bu mücadele İncil boyunca sürer. Ta ki İsa çarmıha gerilene dek. İsa çarmıha gerildiği zaman, İblis ezeli rakibini yendi diye çok sevinmişti. Ne var ki, üç gün sonra İsa, ölümden dirilerek eskiden beri insanları zehirleyen o yılanın başını ezdi. Bu son hamlede İsa, Şeytan’ı bozguna uğratarak dünya egemenliğinin yetkisini geri kazandı. Şu anda İblis başı ezilmiş yılan gibi az zamanı kaldığını bilerek sağa sola saldırıyor. Ancak yakında bir gün İsa Mesih tüm görkemiyle yeryüzüne dönüp son darbeyi yapacaktır.