3. İsa Mesih ile Yahya

Bir kralın ziyareti söz konusu olursa, kendisini karşılamak üzere aylar öncesinden hazırlıklara başlanır. Gelen hükümdarın yüceliğine yaraşır bir biçimde konaklaması için en lüks oteller ve saygın kişilerle yemesi için en güzel mekanlar büyük bir itinayla ayarlanır. Ne var ki, ezelden beri vaat edilen Mesih’in gelişi için bunların hiçbiri yapılmadı. Geldiği zaman önüne kimse kırmızı halı sermedi. Aslında bunun nedeni aşikardır; İsa Mesih gösteriş peşinde olmadığından, kendisinden bekleneceği üzere, büyük tantanayla gelmemiştir. Aynı zamanda bu sadeliğin yanı sıra, O’nun gelişinin hiç de rastgele ve gelişigüzel bir olay değildi. Gelişine ilişkin hazırlıklar ezelden beri çok büyük titizlikle Rab’bin kendisi tarafından gerçekleştirildi.

Daha önce ifade edildiği gibi, İsa doğmadan yüzlerce sene önce peygamberler, İsrail halkına, Mesih’in kendisiyle ilgili detaylar içeren pek çok bilgi ilettiler. Bunlara ek olarak ayrıca önünde Rab’bin yolunu hazırlayacak olan bir kimseden de bahsettiler: ’Çöldeki Ses’ veya ‘İlyas’ tabiriyle bilinen bu adamın görevi, Yahudileri tövbeye çağırarak halkın yüreğini, gelen kral ve kurtarıcıyı karşılamaya hazırlamaktı. Çünkü Mesih’in istediği pahalı meskenler ve lüks mekanlar değildi. O’nun aradığı şey temiz ve pak yüreklerdi. Böylece Cebrail, Meryem’in yanına gelmeden birkaç ay önce başka birilerini de ziyaret etti.

Zekeriya, Yahudilerin kutsal Tapınak hizmetinde yer alan mütevazi bir adamdı. Çok önceden, Musa ve Harun’un döneminde kurulan ibadet düzeni uyarınca sadece Harun’un atası Levi oymağından kimseler Tapınak’ta görev alabiliyordu. Levililer arasında düzenlenen hizmet sırasına göre ‘kahin’ denen görevlilere, olağan işlerin dışında Tapınağın içerisinde buhur yakma ayrıcalığı hayatlarında ancak bir iki kere nasip olurdu. Sırası geldiği özel bir günde, Zekeriya bölüğüyle birlikte Yeruşalim’deki Tapınağa gelip büyük bir heyecanla içerdeki buhur sunağına yaklaştı. Bu arada arkadaşları ve akrabaları kendisine dışarıda dua ederek eşlik ediyorlardı. Birden Zekeriya’nın karşısında bir melek belirdi. Rab’bin meleği korkuya kapılan Zekeriya’ya ‘Duan kabul edildi, karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın’ dedi. Yahya demek ‘Rab lütfetti’ demektir.

Bir haylı yaşlanmış Zekeriya ile eşi Elizabet yıllarca bir çocuk için dua etmişlerdi. Şimdi ise Rab onları anımsayıp lütfunu gösteriyordu. Ama bu sıradan bir çocuk olmayacaktı. Melek, çocuk için, ‘Rab’bin gözünde büyük olacak’ dedi. Ayrıca meleğin belirtttiği üzere, daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh’la dolan çocuk, doğuşundan itibaren Tanrı’ya adanmış biri olarak yaşayacaktı. Melek sözlerine “Yahya, beklenen Rab Mesih’in önünden gidecek ve yolunu hazırlayacak kişi olacak” diye devam etti. Peygamber Malaki, Rab’bin Mesih’in öncüsü olarak ‘İlyas’ı’ göndereceğini söylemişti (Malaki 4:5-6). İşte meleğin dediğine göre, Peygamber İlyas’ın ruhu ve gücüyle gelen o büyük müjdeci, Yahya olacaktı.

Doğal olarak duyduklarına pek inanamayan Zekeriya bundan nasıl emin olabileceğini sordu. Melek Cebrail, bu haberi doğrudan Rab’bin huzurundan ilettiğini belirttikten sonra, Tanrı sözüne inanmayan Zekeriya’nın dilinin tüm bu söyledikleri gerçekleşene dek tutulacağını söyledi ve yanından ayrıldı. Bu Zekeriya ve halkı için hem bir ibret hem de bir işaret oldu. Çünkü dışarı çıkıp konuşamadığını farkeden insanlar Zekeriya’nın bir melek gördüğünü anladılar. Büyük şaşkınlıkla evine dönen Zekeriya kısa bir süre sonra eşi Elizabet’in hamile olduğunu öğrendi. Kadıncağız, utancını kaldıran ve olağanüstü lütfunu gösteren Rab’bi var gücüyle yüceltti. Böylece Rab hiç beklenmedik bir şekilde İsa Mesih’in yolunu hazırlamaya başladı (bkz. Luka 1:5-25).img

Oldukça yaşlı ve kısır diye bilinen Elizabet sağlıklı bir oğul doğurduğu zaman, doğal olarak bütün akrabaları ve komşuları şaşkınlıkla toplanıp Rab’bin onlara göstermiş olduğu büyük lütfu dile getirdiler. Tabi, Yahudi geleneği uyarınca sekizinci gün çocuğun sünnet olması gerekiyordu. Bu sırada büyük bir sevinç içinde toplanan akrabalar doğan bebek için farklı isimler ileri sürüyorlardı. Annesi Elizabet ise isminin ‘Yahya’ olacağını belirtti. Yine de akrabaların direnmesi üzerine, henüz konuşamayan Zekeriya’ya sordular. O da bir levha isteyip kendisine görünen melek Cebrail’in sözü uyarınca ‘Adı Yahya’dır’ diye yazdı. Herkes şaşakalınca birden Zekeriya’nın dili çözüldü ve o da yüksek sesle Rab’bi yüceltmeye başladı. Tüm bu olup bitenler büyük bir sansasyon yarattı ve yaşadıkları bölgede uzun bir süre konuşuldu. Tanrı’nın bu çocukla çok büyük şeyler yapacağını biliyorlardı ama tam olarak ne olduğunu henüz anlayamıyorlardı.

Tam bu sırada Tanrı’nın Ruhu, Yahya’nın babası Zekeriya’yı etkisi altına alarak peygamberlikte bulunmasını sağladı. Öncelikle İsrail’in Tanrısı’nı öven Zekeriya, Rab’bin halkının yardımına geldiğini belirtip, Rab’bin çok eskiden beri peygamberler aracılığıyla halkına verdiği vaatleri anımsayarak ‘Yücelerden doğan güneş’ olarak betimlediği Mesih’in yakında geleceğini müjdeledi. Elbette bununla kendi oğlu Yahya’yı değil, yolunu hazırlayacağı İsa’yı kastediyordu. Kendi oğlu için ise şöyle dedi: ‘Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi’nin peygamberi diye anılacaksın. Rab’bin yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek ve O’nun halkına, günahlarının bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin’ dedi (bkz. Luka 1:57-80).

Bu sözlerde Yahya ile İsa arasında önemli bir kıyaslama yapılmaktadır. Yahya, Yüceler Yücesi’nin peygamberi iken Mesih ise Yüceler Yücesi’nin Oğlu’dur. Yahya, Rab’bin yolunu hazırlayandır. Mesih ise o yoldan yürüyecek Rab’bin kendisidir. Yahya çölde haykıran Rab’bin sesidir. İsa ise Tanrı’nın beden almış diri Sözü’dür. Bu sözler de ayrıca doğacak olan İsa’yı yücelerden doğan ve karanlıktaki insanları aydınlatan güneşe benzetmesi ilgi çekicidir. Bu, Peygamber Malaki’nin : ‘Ama siz, adıma saygı gösterenler için ışınlarıyla şifa getiren doğruluk güneşi doğacak’ sözünü çağrıştırır (Malaki 4:2). Böylece Rab herkese, tüm bu gelişmelerin çok uzun zamandan beri hazırlanan bir planın neticesinde gerçekleştiğini göstermiş olur.

Aradan yaklaşık otuz yıl geçti, Yahya ve İsa ayrı ayrı büyüyüp ergin birer kişi olduktan sonra, Yahya, İsrail’in doğusunda bulunan Şeria Irmağı’nın ötesindeki çölden çıkıp insanları günahlarının bağışlanması için tövbe etmeye çağırmaya başladı. Bununla birlikte, mesajına kulak verip yanına gelen insanları nehirde vaftiz ediyordu. Aslında, o günkü Yahudiler için vaftiz tamamen yeni bir olay değildi. Örneğin, Tapınak’taki dini törenlere katılmak için boydan yıkanarak arınmak gelenek haline gelmişti. Vaftiz, genellikle bedenin tamamen suya batırılmasıyla gerçekleşirdi. Ne var ki Yahya’nın yaptığı biraz farklıydı. Çünkü öncelikle kendisi dini bir önder değildi ve yaptığı vaftiz de Yeruşalim Tapınağı’nın civarında değil, çölün yanındaki nehirde oluyordu. Aynı zamanda Yahya yabancıları değil, kendi halkını tövbeye çağırıyordu. Bu şekilde de aslında bütün Yahudilerin tövbe etmeye ihtiyaçları olduğunu vurgulamaktaydı.

Yahya’nın üstlendiği bu hizmet, kendisiyle ilgili peygamberlerce söylenen sözlere uyuyordu. Yaklaşık 700 sene önce Peygamber Yeşaya, Rab olan Mesih’in yolunu hazırlayacak kişinin sesinin başkentten değil çölden yükseleceğini söyledi (Yeşaya 40:3-5). Yahya’nın misyonu da Yahudi halkını Mesih’i karşılamak üzere ruhsal açıdan hazırlamaktı. Bunun için gururlu ve zengin insanların alçalması gerekiyordu. Aynı şekilde mazlum ve yoksul halkın da yükseltilmesi, çünkü Mesih’in getireceği egemenliğin adil bir zemin üzerinde kurulması gerekiyordu. Böylece Yahya’nın her kesime güçlü bir mesajı vardı. Yahya Peygamber, herkesi günahtan vazgeçip tövbeye yaraşır bir yaşantı sürmeye çağırıyordu.

Tabii Yahya gibi çok farklı ve etkileyici bir peygamber ortaya çıkınca, Yahudilerin akıllarında doğal olarak “Acaba beklediğimiz Mesih bu mudur?” sorusu dolaşmaya başladı. Ancak Yahya çok net bir şekilde Mesih’in kendisinden sonra geleceğini belirtti. Ayrıca Mesih’in kendisinden katbekat daha güçlü ve yüce olacağını söyledi. Hatta, ‘Onun çarıklarının bağını çözmeye bile layık değilim’ diyerek Mesih’in mutlak üstünlüğünü vurguladı (bkz. Luka 3:1-20).

Yahya halkı tövbeye çağırıp vaftiz ederken gerçekleşen en önemli olay, İsa’nın da Yahya’nın yanına gelerek vaftiz olmayı istemesiydi. Başta Yahya karşı koyduysa da İsa kendisine onun eli altında vaftiz edilerek Tanrı’nın planına uyması gerektiğini belirtti. Yahya, İsa’nın bu isteğine razı oldu ve onu vaftiz etti. İsa sudan çıkınca çok ilginç şeyler olmaya başladı. Birden gökler açıldı ve Kutsal Ruh güvercin şeklinde İsa'nın üzerine indi. Aynı zamanda gökten Tanrı’nın, ‘Sen benim sevgili Oğlum’sun, senden hoşnudum’ diyen güçlü sesi duyuldu. Anlaşılacağı üzere, bu olayın çok büyük manevi anlamı vardır. O gün, Tanrı, kimsenin İsa’nın gerçek kimliği konusunda şüphe kalmasın diye, O’nun kendisinin Oğlu olduğunu açık ve net bir şekilde bildiriyordu.img

Bir müddet sonra Yahya insanları vaftiz ederken yine İsa’yı gördü ve etrafındaki öğrencilerine şöyle dedi: ‘İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!’. Bu peygamberlik sözü oldukça ilginç ve önemlidir. Kısacası, çok eskiden beri insanlar, günahlarına karşılık Tanrı’ya kusursuz bir kuzu sunarlardı. Ne var ki bu sunular ancak sembolik olarak ve de geçici bir şekilde günahlarını örterdi. Yahya’nın İsa için söylediği söze göre ise, bu kurban bir hayvan değil, bir insan olacaktır! Ayrıca, insan tarafından değil, Tanrı tarafından sunulacaktır. İşte bu anlamda İsa, Tanrı’nın Kuzusu’dur. Nihayetinde, işte bu kurban aracılığıyla, tüm insanlığın günahına bir çözüm sağlanacaktır! O güne kadar sunulan kuzular insanın günahını ancak sembolik olarak karşılayabilirdi. Buna karşılık kusursuz, günahsız bir insanın gerçekte insanlık yerine geçerek kendini sunması hiç görülmemiş bir olaydı. İşte bu nedenle İncil’de İsa Mesih, Tanrı’nın insanlık uğruna sunduğu “kutsal ve kusursuz kurban kuzusu” olarak ifade edilmektedir.

Bu ifadenin yanısıra Yahya, İsa Mesih için daha birçok önemli şey söyledi. Önce, ‘O benden üstündür, Çünkü O benden önce vardı’ dedi. Sonra şunu ekledi: ‘Ben de gördüm ve ‘Tanrı Oğlu budur’ diye tanıklık ettim’. Yahya’nın bu sözlerinden çok açık bir şekilde anlaşılacağı üzere, İsa sıradan bir insan değildir. Nitekim Yahya’nın kendisi de İsa’yı vaftiz ederken gökten inen güvercini gördü ve ‘Bu benim Oğlumdur’ diyen Tanrı’nın sesine tanıklık etti (bkz. Yuhanna 1:29-34, 3:22-36).

Vaftizleri takiben ilerleyen süreçte Yahya, açıksözlülüğü yüzünden Kral Hirodes tarafından zindana atıldı. Bu sırada ise İsa etrafında toplanan insanlara Yahya hakkında çok önemli bir yorum yaptı:


Çöle ne görmeye gittiniz? Rüzgarda sallanan bir kamış mı? Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Pahalı giysiler giymiş bir adam mı? Oysa pahalı giysi giyenler, kral saraylarında bulunur. Öyleyse ne görmeye gittiniz? Bir peygamber mi? Evet! şunu söyleyeyim, gördüğünüz kişi peygamberden de üstündür.  'İşte, habercimi senin önünden gönderiyorum; O önden gidip senin yolunu hazırlayacak' diye yazılmış olan sözler onunla ilgilidir. doğrusunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında Vaftizci Yahya'dan daha üstün biri çıkmamıştır. Bununla birlikte, Göklerin Egemenliği'nde en küçük olan ondan üstündür.’ (Matta 11:8-11).


Yukarıdaki ifadelerinden İsa’nın Yahya’ya ne denli büyük sevgi ve saygı duyduğu açıkça görülmektedir. Ancak, İsa için Yahya ‘peygamberden de üstün’ bir kimliğe sahip iken, İsa da Yahya’nın gözünde, ‘O’nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim’ diyeceği kadar kendisinden üstündü. Tüm peygamberlerin en üstünü olan Yahya, İsa Mesih için bu tarz sözler sarf ediyorsa, artık durup düşünmek gerekir. İsa’ya yalnızca peygamber gözüyle bakmak mümkün müdür? Kesinlikle hayır.

Kısa bir süre sonra Yahya trajik bir takım gelişmeler neticesinde Hirodes’in emiriyle başı kesilerek öldürüldü. İsa buna çok üzüldüyse de Yahudiler arasındaki hizmetine devam etti. Bir süre sonra İsa’nın yetkisini sorgulayan din bilginlerine Yahya’yı örnek göstererek şöyle dedi:


Ben de bir soru soracağım. Bana yanıt verirseniz, ben de bunları hangi yetkiyle yaptığımı söylerim. Yahya'nın vaftiz etme yetkisi nereden geldi, Tanrı'dan mı, insanlardan mı?" Din binleri bunu aralarında şöyle tartışmaya başladılar: "'Tanrı'dan' dersek, bize, 'Öyleyse ona niçin inanmadınız?' diyecek. Yok eğer 'İnsanlardan' dersek... Halkın tepkisinden korkuyoruz. Çünkü herkes Yahya'yı peygamber sayıyor.” İsa’ya dönüp, "Bilmiyoruz" diye yanıt verdiler. İsa, "Ben de bunları hangi yetkiyle yaptığımı söylemeyeceğim" dedi (Matta 21:24-27).’


Aralarındaki bu diyalogda, sanılanın aksine İsa cevap vermekten sakınmıyordu. Tam aksine Mesih, ‘Yahya’nın yetkisi neyse benimki de aynıdır' demek istiyordu. Her ikisi de Tanrı’nın kutsal yetkisiyle göreve atanmıştı. Cevabının ardından İsa, Yahya için son olarak şöyle söyledi: ‘Size doğruluk yolunu göstermeye geldi, ona inanmadınız!’.


Şimdi burada bizlere düşen, durup düşünmek ve aynı hatadan pay almamaktır. Kaldı ki, bizler de inanmamazlık yapmamalıyız. Yahya’nın Tanrı’nın yetkisiyle İsa için söyledikleri apaçık bir şekilde ortadadır: İsa, Tanrı Kuzusu ve Tanrı Oğlu’dur.